Salı, 20 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/11
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Lübnan Cumhurbaşkanı, Trump’ın Gazze’nin Peşkeş Çekilmesi Planının Hızlıca Onaylanması Çağrısında Bulundu!

Ey Lübnan halkı! Ey Filistin halkı! Ey İslam ümmeti! Lübnan Cumhurbaşkanı, Trump’ın Gazze’deki savaşı bitirmek için hazırladığı planın ivedilikle onaylanmasını istedi. Oysa bilindiği üzere bu plan, Yahudi varlığının savaş meydanında bilekle kazanamadığını (mücahitlerin teslimiyeti, esirlerin iadesi gibi) Trump’ın hileleriyle o cani varlığı hediye etme planıdır!

Yahudi varlığının Gazze ve tüm Filistin’de işlediği korkunç suçların en büyük destekçisi olan Trump’ın, Gazze’nin peşkeş çekilmesi için bir çözüm önerdiği hatta önermekle kalmayıp İslam ülkelerindeki bir grup yöneticiye dayattığı gün gibi aşikardır. Bu yöneticilerin birçoğu, sanki on binlerce şehidin kanının, yüz binlerce yaralı ve yerinden edilmiş insanın ve Gazze’nin evlerinden camilerine kadar tüm şehir ve köylerinin yerle bir edilmesinin, Beyaz Saray’dan gelen emirler karşısında hiçbir değeri yokmuş gibi bu planı desteklemek için hemen seferber oldu! Bu durum, katil caninin arkasındaki azmettiricinin artık davada yargıç kesilmesine benziyor!

Yahudilerin tüm maddelerinde yer aldığı o habis planın hızla kabulünü istemek, Amerikan sömürgecilik sistemine boyun eğmekten ve ümmete dayatılmak istenen siyasi normalleşme sürecine angajman olmaktan başka bir şey değildir. Tıpkı o meşum Camp David, Oslo ve Vadi Araba ihanet anlaşmalarında olduğu gibi, tarih bir kez daha tekerrür ediyor!

Trump’ın bir emriyle savaşın durdurulması, Gazze halkına bir lütuf değildir! Bu, Siyonist varlığı kurtarma operasyonudur! Mücahitlerin füzeleriyle burnu yerlere sürtülen katliam makinesine nefes aldırmaktır! Mücahitlerin füzeleri, işgal ordusunun ne kadar zavallı olduğunu, kahraman Gazze’nin iradesini kıramadığını ispatlamıştır! Filistin davasını yeniden bir İslam davası haline getirmiş ve o toprakların Yahudi pisliğinden temizleneceği günün yakın olduğunu ortaya koymuştur!

Ey Lübnan halkı! Anlaşılan o ki, Lübnan yönetimi, Yahudi varlığının sahtekarlığından, ihanetinden, dönekliğinden, imzaladığı tüm anlaşmaları çiğnemesinden ve Lübnan halkını bombalayıp öldürmesinden hiç ibret almamış. Aksi halde Lübnan Cumhurbaşkanının, Yahudilerin planın savaşı durdurma kısmını asla uygulamayacağını ve Trump’ın da onlara hiçbir yaptırımda bulunamayacağını adı gibi bildiği halde, bu uğursuz planı pazarlaması nasıl düşünülebilir ki?

Bu ülkenin yöneticilerinin ancak Batılı elçiliklerin emirleri doğrultusunda hareket ettikleri bir gerçektir. Onlar için ne kendi halklarının dökülen kanının ne de sizin kutsal değerlerinizin bir önemi vardır! Aslında onlar da diğer İslam ülkelerinin yöneticileri gibi, ülke ve halkın pahasına düşmanları dost edinirler. Bazılarının Gazze’nin kuşatmasında nasıl iş birliği yaptığını görmediniz mi? Bugün de Trump’ın emirlerini kabul etmek için nasıl birbirleriyle yarıştıklarını görmüyor musunuz? Bu gerçekten hem çok tuhaf hem de son derece şüphe çekici bir durumdur! Bundan daha tuhaf olanı ise, Müslüman halkların onların tahtlarını devirip onları dipsiz bir uçuruma yuvarlayamamasıdır.

Ey Müslümanlar! Yahudi varlığının savaşını durduracak olan tek şey, ordularınızdır. Ordularınız, dininize yardım etmek, Mübarek Toprağı kurtarmak ve onurunuzu korumak için harekete geçtiği zaman savaşı durduracaktır. Ne Güvenlik Konseyi’nin kararları ne de Trump ve avanesi ile diğer mücrimlerin inisiyatifleri savaşı durduramaz!

Bugün yapılması gereken şey bellidir: Bu piyon rejimleri devirmek, sömürgeci Batı’nın İslam toprakları arasına çizdiği sınırları yıkmak ve orduların bütün Filistin’i kurtarmak için harekete geçmesini ısrarla istemektir. Yoksa bizim görevimiz, kısmi çözümlerle işgale yama yapmak veya Allah düşmanlarının masasında şehitlerimizin kanı üzerinden bir pazarlığa oturmak değildir.

Ey Müslümanlar! Artık Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için ciddiyetle çalışmanın zamanı gelmiştir. Unutmayın! Sizi birleştirecek olan da, Mübarek Toprağı kurtaracak olan da, Amerika’nın ve Batı’nın ülkelerimizdeki sultasını yıkacak olan da sadece ve sadece Hilafettir!

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ“Fitne kalmayıncaya ve din sadece Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” [Tevbe 36]

Devamını oku...

Trump'ın Planı, Araçları Müslümanların Başındaki Yöneticiler Olan Bir Amerikan Mandasıdır

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump'ın Planı, Araçları Müslümanların Başındaki Yöneticiler Olan Bir Amerikan Mandasıdır

Haber:

29 Eylül 2025 tarihinde Beyaz Saray, Gazze Şeridi'nde acil ateşkes çağrısı yapan ayrıntılı bir plan yayınladı ve bu planın ardından, Gazze Şeridi'ndeki siyasi ve güvenlik durumunun yeniden yapılandırılması ve düzenlenmesi için kapsamlı bir program uygulanacak.

Plan, Gazze'yi “silahtan arındırılmış bir bölge” haline getirmeyi ve uluslararası ve bölgesel garantilerle yönetim için bir geçiş mekanizması oluşturmayı amaçlamaktadır; bu mekanizma, uygulamayı izlemekle görevli yeni bir uluslararası kuruluş aracılığıyla doğrudan ABD Başkanı Donald Trump'ın denetimi altında olacaktır. (El Cezire Net)

Yorum:

Hayatın takas edilmesi, sırf hayatın teslim edilmesi karşılığındaki bir anlaşma kapsamında Trump, yirmi maddeden oluşan planını sundu; bu planın, Yahudi varlığı, onun güvenliği ve esirleriyle ilgili yönü tamamen açık bir şekilde ortaya konurken Gazze ve halkının kaderi ile ilgili olan diğer yönü ise belirsiz ve tuzaklarla  dolu olduğu gibi içeriği ise son derece kötü niyetli noktalarla doludur; zira bu noktaların tamamı, Filistin halkının terörist olarak damgalanmasını ve onların işgalciye karşı cihatlarının suç sayılmasını teyit etmektedir. Planın en kötü kısmı ise, Trump'ın kendisini Gazze'nin yöneticisi olarak ataması ve buranın “Barış Konseyi” adı verilen Amerikan mandası altında olmasıdır.

Lanetli planda geçenlere bakmaksızın Filistin davasının tarih boyunca ve onun kaybından bu yana sabit olan tek şey, Müslümanların başındaki yöneticilerin rolünün değişmemiş veya farklılaşmamış olmasıdır; zira onlar, Nekbe (1948 işgali) ve Nekse'den (kayıp, gerileme) bu yana ve hatta şu ana kadar, bazen yenilgi ve teslimiyetle, bazen ihanet ve yüzüstü bırakmakla, bazen de gizli anlaşma ve komplo yoluyla aynı kirli rolü oynamaya devam etmektedirler.Onların en aşağılık rolleri ise, Trump'ın planındaki son rolleri, yani planın uygulanmasında bizzat araç olmalarıdır; zira onların ağabeyleri Beyaz Saray'da onlarla bir araya gelmiş, onlara emirler vermiş ve onlar da bu emirlere itaat etmişler, Trump ve Netanyahu gibi suçlu katillerin ortaklaşa formüle ettiği planı ve Trump'ın liderlik rolünü memnuniyetle karşılayıp övgüler yağdıran açıklamalar yapmak için yarışmışlardır; oysa soykırımı finanse eden, destekleyen ve örtbas eden kişi Trump olmasına rağmen onlar onun “Gazze'deki savaşı sona erdirmek için gösterdiği samimi çabalara” övgüler yağdırmışlar ve “barışa giden yolu bulma yeteneğine olan güvenlerini” teyit etmişlerdir!

Müslümanların başındaki yöneticiler, Netanyahu'nun, Yahudilerin uzun vadeli güvenliğini sağlamak ve intihara varacak kadar yorgun düşen askerlerine biraz nefes aldırmak için mücahitlerin tasfiye edilmesi ve onların silahsızlandırılması gibi savaş yoluyla gerçekleştiremediği hedeflerini, kendi orduları, güçleri, yetenekleri ve fonlarıyla uygulamaya hazır olduklarını göstermişlerdir.Gazze halkı için bir teşvik olarak işgalin geride bıraktıklarını ve yeniden inşa yoluyla suç mahallindeki kanı temizlemeye tamamen hazırdırlar ancak planın reddedilmesi durumunda, grup liderlerini kucaklayanları korkutup kovmakla tehdit edip onları kendi kaderlerine terk ediyorlar.

Ancak adil ve doğru olmak gerekirse yöneticilerin sadece Netanyahu'nun savaş hedeflerini gerçekleştirmek için çalışmakla kalmayıp, aksine aynı zamanda kendi hedeflerini gerçekleştirmek için de çalıştıklarını söylemek gerekir; çünkü onların ve Yahudilerin uykularını kaçıran, tahtlarını sarsan ve güvenliklerini ve istikrarlarını tehdit eden ortak bir düşmanı vardır; dikkat edin bu ortak düşman, Filistin'de alevi asla sönmeyecek olan cihattır.Zira hepsi, İbrahim Anlaşmalarının altında rahatlayıp istikrarın tadını çıkarabilmek için bu sorunun çözülmesi gerektiği konusunda hemfikirdir!

Filistin halkının yokluğunda ve tahtlarının ve Trump'ın kendilerinden razı olması karşılığında Filistin'i satan bu yöneticiler, daha da iğrenç ve daha aşağılayıcı yeni bir sömürgecilik döneminin temellerini atıyorlar; böylece ümmeti aşağılıyorlar ve ümmeti bu yeni aşamaya sokarak onu yok ediyorlar; ümmet şu anda bir zayıflık içinde olsa da, bu sadece yöneticilerden kaynaklanmaktadır; çünkü ümmet için en büyük tehlike onlardır.

Sonuç olarak; askıya aldıkları dini ikame etmek için bir kapı ve engelledikleri Allah Subhanehu'nun yardımının gelmesi için bir neden olarak kurtuluşun anahtarı yöneticilerden kurtulmaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdurrahman El-Ladavi

Devamını oku...

Eski Katar Dışişleri Bakanı, Sudan Ordusunun Dış Güçlerin Elindeki Araçlar Olduğunu Açıkladı

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Eski Katar Dışişleri Bakanı, Sudan Ordusunun Dış Güçlerin Elindeki Araçlar Olduğunu Açıkladı

Haber:

Eski Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Hamad bin Casim, Sudan'daki askeri liderleri ülkelerinin yıkımından doğrudan sorumlu tutarak, Sudan'ın istikrarı pahasına kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için çalışan dış güçlerin elindeki araçlar haline geldiklerini ifade etti.(Sudan News, 01/10/2025)

Yorum:

Şeyh Hamad'ın açıklaması, bu türden yaptığı ilk açıklama değildir; zira Mart 2018'de de X platformunda şöyle demişti: “Tüm Körfez ülkeleri, bir kısmı barışçıl, bir kısmı yabancı yardım, bir kısmı güç ve bir kısmı da öldürme yoluyla ortadan kaldırma noktasına kadar varan çeşitli yönleri içeren güç yoluyla yönetimde değişiklikler geçirmiştir.”Yine El Cezire ile yaptığı bir röportajda Hamad, El Cezire'nin Arap Baharı sırasında yaptıklarını kabul etmiştir; oysa El Cezire'nin Arap Baharı devrimlerini nasıl çarpıttığı ve Batı'nın ajanları olan zalim ve ajan rejimlerin geri dönüştürülmesine ve eskilerin yerini yeni yüzlerin getirilmesine nasıl yardımcı olduğu bilinmektedir.

Müslümanların başındaki yöneticiler, ülkelerinin ve halklarının başına gelenlere hiç aldırış etmiyorlar; çünkü onlar sadece efendileri olan Amerika veya İngiltere'nin çalışanlarıdırlar. İster askeri ister sivil liderler olsun Sudan'ın yöneticileri de bir istisna değillerdir; zira onlar, aynı cinstendirler.

H. 28 Receb 1342, M. 3 Mart 1924 tarihinde Hilafet Devleti yıkıldığından beri Müslüman ülkeler, sömürgeci kafirlerin eline geçmiş, otoriteleri gasp edilmiş ve aslında sömürgeci kafirler tarafından kontrol edilen ve ülke halkından olan yöneticiler tarafından sömürgeci kafir adına vekaleten yönetilen devletçikler kurulmuştur.Onların askeri ya da sivil olmaları önemli değildir; çünkü onların tek görevi, öldürme, yerinden edilme ve açlık gibi halkların başına gelenleri hiç önemsemeden Amerikan ya da İngiliz efendilerine sadakat göstermektir. Buna dair en kötü örnek Gazze’de yaşananlardır. Bizim Sudan'a gelince; bu anlamsız savaş, türetilmiş olan ve desteklenen milisler yoluyla ülkeyi harap metmiş ve insanları yerinden etmiştir; tüm bunlardan da kötüsü bu savaş, daha önce güneyin ayrılmasına yol açan aynı senaryoyu izleyerek Darfur'u ayırmaya çalışmaktadır.

Sudan halkının bu trajedilerden ve komplolardan kurtuluşu, sadece fitnecilerin ellerini koparacak, Müslüman ülkeleri birleştirecek, Müslümanlar için onurlu bir yaşam kuracak, dahası tüm dünyayı vahşi kapitalizmin cehenneminden kurtarmak için çalışacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulmasıyla olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan

Devamını oku...

Erdoğan’ın BM Konuşması: Söz Var, İcraat Yok!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Erdoğan’ın BM Konuşması: Söz Var, İcraat Yok!

Haber:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Gazze’de yaşananları “soykırım” olarak nitelendirdi, “İsrail’in” her gün çocukları öldürdüğünü vurguladı ve uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’den fotoğraflar paylaşarak “Gazze’de bir savaş yoktur; bu, işgal, tehcir ve toplu kıyım politikasıdır” dedi.

Cumhurbaşkanı ayrıca, “Dünya beşten büyüktür” söylemini yineleyerek BM’nin yapısını eleştirdi, NATO ve ABD ile ilişkilerin güçlendiğini, Türkiye’nin 2026’daki NATO Zirvesi’ne ev sahipliği yapacağını duyurdu. Çevre, yapay zekâ, sıfır atık ve aile vurguları da konuşmanın diğer başlıkları arasındaydı.

Yorum:

Cumhurbaşkanı Erdoğan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki konuşmasında, başta Filistin olmak üzere birçok küresel meseleye dikkat çekti. Ancak İslami bir zaviyeden bakıldığında, bu sözler altı boş, somut icraattan uzak ve küresel sömürgecilik sisteminin sınırlarını aşamayan bir retorikten öteye geçemedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri özellikle Filistin konusunda vicdanlara seslenmiş olabilir. Ancak İslami bakış açısıyla bakıldığında bu konuşmanın en büyük eksiği, güçlü sözlerin fiiliyata dönüşmemesidir. Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken, Gazze tam bir abluka altında bir ölüm ve imha kampına dönüşmüşken bu durumda “mazlumların tercümanı” olmak sadece sözden ibaret kalmaktadır.

BM eleştirisi de yüzeysel kalmıştır. “Yeniden yapılandıralım” denilen BM, bizzat zalimlerin kurduğu düzendir. Ümmetin görevi, çökmüş bu sistemi yeniden ayağa kaldırmak değil, İslami temelde yeni bir dünya düzeni kurmak olmalıdır. Erdoğan’ın uzun süredir diline pelesenk ettiği “dünya beşten büyüktür” sözü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş üyeden oluşmasına yönelik bir eleştiri gibi görünüyor ve küresel düzenden nefret eden halklar nezdinde memnuniyetle karşılanıyor olsa bile gerçek olan, Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturduğu bu düzenden artık memnun olmadığı ve değiştirmek isteği ile bu konuda reform talep eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinin uyum içinde olmasıdır.

Dahası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın övgüyle bahsettiği NATO ile ilişkilerin güçlendirilmesi Müslümanların izzetine değil zilletine işarettir. Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Libya’ya kadar milyonlarca Müslümanı katleden bir örgütle iş birliği övünç kaynağı değil, utanç vesilesidir.

“İki devletli çözüm” söylemi de sömürgeci bir bakış açısının ürünüdür. Hem Filistin meselesinde hem de Kıbrıs meselesinde gündeme gelen bu ifade, Filistin toprakları üzerinde Yahudi varlığını, Kıbrıs adası üzerinde de Rum varlığını tanımaktan başka bir şey değildir. Oysa her ikisi de işgalci varlıklardır. Çözüm bu işgallerin tanınması ve meşru kabul edilmesi değil, işgalci varlıkların ortadan kaldırılmasıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM konuşması, etkili sözler ve çarpıcı tespitler içerse de Türkiye’nin son iki yıldır Gazze’de süren soykırım karşısında izlediği fiili siyasete bakıldığında hiçbir anlam ifade etmemektedir.

Erdoğan’ın BM konuşması sonrasında Trump ile yaptığı görüşmenin detayları, sahip olduğu muazzam stratejik konum ve büyük güç dinamiklerine rağmen Türkiye’nin nasıl bir zafiyet içerisine düşürüldüğünü ortaya koymaktadır. ABD ile henüz kapsamı açıklanmamış olan büyük anlaşmalar yapılmıştır. Türkiye’de sivil nükleer tesislerin kurulması, Türk Hava Yolları’nın ABD’den yüzlerce yolcu uçağı, F-35 ve F-16 savaş uçakları, askeri ekipman, hatta ABD’den gemilerle taşınacak LNG satın alınması, hatta Türkiye’de bulunan bazı nadir toprak elementlerinin ABD’ye tahsis edilmesi gibi konular gündemdedir.

Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kapıda karşılaması, üst düzey protokoller uygulaması, koltuğunu çekmesi, yan yana aynı koltukta oturması, iki saatten fazla süren basına kapalı bir görüşme yapması ve her fırsatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı övgülerle anması boşuna değildir.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun sözleri ibretliktir: “Türkiye’nin de aralarında bulunduğu diğer bütün ülkeler, bizden bu işlere dahil olmamızı adeta yalvararak istiyor… Sonuçta, bu işin parçası olmak için yalvaran liderler var. Arayıp ‘Başkanın elini beş dakika sıkmamıza izin verir misiniz?’ diyorlar.”

Birçok ülke lideri Trump ile görüşüp elini sıkmak üzere beş dakika randevu alabilmek için yalvarırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki saati aşan görüşmesi, Türkiye’nin verdiği muazzam tavizlere ve Türkiye’nin ABD’nin bölge planlarının uygulanmasında üstleneceği yeni rollere işaret ediyor!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Remzi Özer

Devamını oku...

Yıkıcı Birlik!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Yıkıcı Birlik!

Trajedilerin patlak verdiği, kanların, namusların ve kutsalların ihlal edildiği bir zamanda, Arap Birliği'nin ümmetin davalarının yardımcısı, mazlumun destekçisi ve ortak akide, din ve tarihe olan aidiyetin derinliğini yansıtan bir ses olması bekleniyordu. Ancak ne yazık ki bu birlikten, “yıkıcı birlik” unvanına layık başka hiçbir şey görmedik; zira mertliği yıktı, dini yıktı ve onuru yıktı...

Ümmeti temsil etmesi gereken bir kurum, soykırım tekrarlanıp Haçlı ve Siyonizm’in sancakları çocuklarımızın cesetlerinin üzerinde dalgalanırken nasıl sessiz kalıp suç ortaklığı yaparak soğuk beyanatlarda bulunmakla yetinebiliyor?! Bugün yaşananlar sadece siyasi bir fiyasko değil, aksine dinin emanetine olan açık bir ihanettir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُSizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72] Peki yardım nerede? İlişkilerin kesilmesi nerede? Boykot nerede?

Aksine Allah'ın düşmanlarıyla normalleşmeye ve aşağılık tutumlara tanık oluyoruz, sonra da bizden, bu insanlardan ortak bir açıklama beklememiz talep ediliyor! Oysa onların açıklamaları ne besler ne de açlığı giderir; çünkü bu açıklamalar, akideden veya Allah korkusundan değil, aksine taht hesaplarından, sömürgeciyi razı etmekten ve çıkarların korunmasından kaynaklanmaktadır.

Kim dinini terk ederse, Allah da onu terk eder. Yöneticiler Allah'ın şeriatını ve mustazaflara yardım etmeyi terk ettiklerinde, onlardan hiçbir hayır beklenmediği gibi onların ellerinden bir izzet de beklenemez. Zira onlar, inşa ediciler değil yıkıcılardır; çünkü birlik bugün, rejimlerin ihanetini örtbas ediyor, sessizliği ve alçaklığı da meşrulaştırıyor. Böylece bizleri, parçalanmış halklar ve boyun eğmiş ve teslim olmuş çatışan rejimler haline getirdiler.

Ey Müslümanlar: Yıkıcı birliğe güvenmeyin; zira bugünkü tavır, Güvenlik Konseyi veya Arap Birliği'ni değil, Nâsır ve Muin olan Allah'ı idrak eden canlı hakların ve mümin kalplerin tavrı olmalıdır. Bu karanlık gece mutlaka sona erecek ve tarih, dahası bunun öncesinde de Allah Subhanehu, karar verme gücüne sahip olduğu halde Müslümanların kanının akıtılmasını seyreden ve sesini yükseltip kılıcını çekmeyen herkesten hesap soracaktır.

Tarih affetmez, din sessiz kalmaz ve Allah da gafil değildir. Yıkıcı birliğin, hak konusunda sessiz kalmasından ve yöneticilerinin de mustazaf kardeşlerimizi yüzüstü bırakmasından dolayı sayfalarına şöyle yazılacaktır: Onlar Kudüs'ü sattılar, Gazze'yi yüzüstü bıraktılar, katliamlara sessiz kaldılar ve meşruiyet ve ulusal çıkarlar kisvesi altında ümmetin diri diri gömülmesine katkıda bulundular.

Ancak bizler, bu ümmetin çocuklarıyız, yani “لا إله إلا الله، محمد رسول الله”'ın çocuklarıyız; bu yüzden her kim ihanet ederse, uzun zaman alsa bile bir gün yargılanacaktır. Zira ümmet hastalanır ama asla ölmez. إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْEğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7]

Onların açıklamaları düşsün, zirveleri yıkılsın ve ümmetin duvarlarına ateşten harflerle şöyle yazılsın: Eğer yöneticiler bizi yüzüstü bırakırsa biz de onları yüzüstü bırakalım, Müslümanlar olarak bizler görevimizi yerine getirelim ve kan, akide ve onur konusunda taviz vermeyelim.

وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَMuhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Ümmetin Sorunları Forumuna Katılmaya Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, değerli medya mensuplarını, siyasetçileri ve kamu meselelerine ilgi duyan herkesi, bu ay düzenlenecek “Ümmetin Sorunları Forumu”na katılmaya davet ediyoruz. Bu ayki forumun başlığı şöyledir:

“Sudan’daki savaşı durdurma iradesi ve yetkisi kimde?

Konuşmacılar:

1- Üstat Nasır Rıza, Hizb–ut Tahrir / Sudan Vilayeti Merkezi Temas Komitesi Başkanı.

2- Üstat Muhammed Cami (Ebu Eymen), Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı.

Moderatör: İbrahim Müşerref, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu üyesi

Tarih: H. 12 Rabiu’l Evvel 1447 M. 04 Ekim 2025 Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stadın Doğu Tarafı.

Sizleri aramızda görmekten onur duyarız; katılımınız ümmetin dertleriyle hemhâl olduğunuzun bir nişanesidir

Devamını oku...

Trump’ın Planı Ölümcül Bir Zehirdir! Gazze’nin ABD-BM Tarafından İşgali Demektir ve Bu Plan Müslüman Ülke Yöneticilerinin İşlediği Büyük Bir Cürümdür

Özetle plan şöyle: Tam bir teslimiyet ve silahsızlanma! Karşılığında esirleri ve ölülerin naaşlarını almak! Sonra da ‘Barış Konseyi’ gibi yaldızlı bir isim altında, başında Trump’ın, yardımcılığında İslam düşmanı Tony Blair’in olduğu, piyonluğunu ise bölge rejimlerinin yaptığı bir Amerikan işgali! İşte Trump’ın açıkladığı ve işbirlikçi Arap, İslam ve Avrupalı liderlere ‘itaatleri’ ve kabul ettikleri için teşekkür ettiği yeni plan bu! Trump ayrıca, bölge liderlerinin bu barış planına tamamen angaje olduklarını da duyurdu.

Gazze, Yahudi varlığının itibarını zedeledi, burnunu yere sürttü, onun aslında ne kadar zayıf ve yok edilmesinin sadece bir karara bağlı olduğunu gösterdi. Cani varlık, o sahte heybetini geri kazanmak için bütün gücüyle Gazze’nin tepesine çullandı! Amerika ve tüm Batı da ona en ölümcül silahlar sağladı! Ve Müslüman ülkelerin yöneticileri de bu sözde itibarını geri kazanması için ona ikmal hatları açarak, kuşatmaya destek olarak ve başka yollarla ellerinden gelen her türlü yardımı sağladı. Sonuç olarak Gazze neredeyse tamamen yerle bir edildi ve halkı, tarihte eşi az görülür bir kuşatmaya maruz bırakıldı. Ama yine de cani varlık, içinde can çekişen bir avuç insanın olduğu o kuşatılmış topraklarda hedefine ulaşamadı, yenildi! İşte tam bu noktada, Yahudileri kurtarmak için Trump’ın ihanet ipi atıldı ve Müslümanların başındaki hainler de ona bu konuda destek oldu. Bu planla Yahudilerin Gazze üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmak ve mücahitlere bu planı dayatmak istediler. Neden mi? Trump, o ucube varlığın iki senedir yapamadığını yapsın diye! Trump bu ihanetin maşası olarak da, iki senedir Gazze’yi ölüme terk eden bizim ülkelerimizdeki nifak rejimlerini kullandı! Böylece Gazze, hiçbir çaba gösterilmeden, üstüne üstlük ümmetin parası ve askeriyle Trump’a peşkeş çekilmiş oldu!

Trump, Gazze’yi babasının malı gibi görüp ona göre plan yapıyor. Ardından da piyon yöneticiler Gazze’yi ona peşkeş çektikleri için, sanki büyük bir marifet işlemiş ve halkı kurtarmış gibi bayram ediyorlar! Oysa o ihanetin iplerini efendileriyle birlikte ilmek ilmek dokuyan ve bunu küresel bir işgal projesine dönüştüren kendileridir! Bu işgal, kan nehirleri ve kafatası dağları üzerinde yükselen, yeniden imar maskesi takılan küresel bir işgal projesidir!

Bunun bir sonraki adımı ise, Gazze’nin teslimiyetinin, normalleşme sürecine ve Abraham Anlaşmaları’na bir kapı aralamasıdır. Böylece o cani varlık, sanki işlediği cürümlerin bir ödülüymüş gibi bölgeye iyice nüfuz edecektir.

Trump’ın planını kabul etmek, vebali yöneticilerin boynuna olan büyük bir suçtur. Ancak bu aynı zamanda, onlara karşı harekete geçip bu cürümlerini reddetmedikçe İslam ümmetinin de altından kalkamayacağı bir vebaldir.

Sonra bu, görevini yapmakta geciken ümmetin ordularının da kurtulamayacağı bir vebaldir! Eğer bu ordular Gazze’nin destansı direnişinden ilham alıp, Kudüs’ü ve çevresini özgürleştirme görevindeki gecikmelerini telafi etselerdi; eğer Gazze ve civarından gelen yardım çağrılarına kulak verselerdi, ne Trump’ın planı kendine uygulama alanı bulabilirdi ne de Haşim Gazze’den bir zerre toprağı bile rüyasında görebilirdi.

Geç kalınmış olsa da fırsat henüz kaçmış değildir! Zira Gazze; erkeğiyle, kadınıyla, pir-i fânisiyle, civanmertleriyle, mescitleri ve minareleriyle orduları harekete geçmeye çağırıyor. Orduların bu hareketiyle Kudüs özgürleşecek; yöneticilerin Gazze’deki katliamların üzerine kuracağı normalleşme planları engellenecek; Mescid-i Aksa ve Mübarek Toprak yeniden şanlı ve dokunulmaz günlerine dönecek; hatta Kudüs, İslam dünyasının yeniden kalbi ve merkezi haline gelecektir

Sözlerimizi Allah’ın müminlere yönelik şu çağrısıyla bitiriyoruz:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ * فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez. İşte kalplerinde bir hastalık bulunanların, “Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar.” [Maide 51-52]

Devamını oku...

Davet Taşıyıcılarına Bir Haykırış “Bunca Zaman Neredeydiniz?!”

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Davet Taşıyıcılarına Bir Haykırış “Bunca Zaman Neredeydiniz?!”

Hayatın koşuşturmacası ve toplumların gafleti içinde tek bir kelime dağları sarsmaya, vicdanları dağlamaya ve İslam ümmetinin kalbine sorumluluk bilinci aşılamaya devam ediyor ki bu kelime, tiranların zindanlarında gördüğü işkenceyle bitkin düşmüş ağızlardan ve zulümden dolayı ezilmiş bedenlerden çıkan şu sözdür: “Bunca zamandır neredeydiniz?!” İşte bu söz, felaketleri tattıktan ve ömürleri parmaklıklar arkasında söndükten sonra firari Beşar Esad'ın hapishanelerinden çıkan biri tarafından söylenmiştir; zira bu kişi daha önce serbest bırakılan bazı kişilerle karşılaştığında, onlara hapishanede kaç yıl geçirdiklerini sormamış, aksine onların yüzüne şöyle haykırmıştır: “Neredeydiniz? Bunca zamandır neredeydiniz? Bizler diri diri gömülürken neden bizi serbest bırakmadınız?"

Bu sözler beni derinden etkiledi ve yeryüzündeki mazlumlara karşı ihmalkâr olduğumu hissettim.Zira İslam, insanlara merhamet etmek ve onları kullara ibadet etmekten kulların Rabbinin ibadet etmeye çıkarmak için gelmiştir. Bu yüzden burada, sorumluluktan kaçış yok, mazerete yer yok ve kınanmaktan kurtuluş yok; o halde sorun nerede yatıyor?

İşte burada ben, özellikle taşımış oldukları kalkınma projesinin ayrıntılarını öğrendiğimde ümmetin sorunlarına yönelik köklü çözümler taşıyan davet taşıyıcılarının yüzüne aynı sözü tekrar ediyorum ve “Bunca zaman neredeydiniz?” sözünü davet taşıyıcılarından birinin yüzüne söyledim.

O da bakın işte ben buradayım ve kendimi, İslam'ı hayat vakıasına geri döndürmeye ve bu büyük yükü taşımak için çalışanlarla birlikte çalışmaya adadım; ben de diyorum ki; peki risaleti gerektiği gibi tebliğ ettik mi? Mazlumlara ulaştık mı? Daveti taşıma konusunda Allah Subhanehu'nun bize emrettiği gibi çaba gösterdik mi?

Bizler eğlence olsun diye bir davet ya da yüzeysel bir ıslah projesi taşımıyoruz; aksine bizler ölüm kalım davası taşıyoruz, İslam'ı kamil bir risalet olarak taşıyoruz, insanlığın ilacını taşıyoruz, Allah Subhanehu'nun istihlaf-iktidar vaadini taşıyoruz ve bizler, insanları zulüm, cehalet ve kölelik cehenneminden kurtaracak bir kurtuluşu taşıyoruz.

Tebliğ etmekten geri duran kişi emaneti ihmal etmiş olduğu gibi davet ettiği kişileri seçip mazlumları terk eden kişi ise risaletin saflığına ihanet etmiş olur.

Yıllarca tutsak olanları; yani cehaletin tutsakları, saptırıcı medyanın tutsakları, Batı kültürünün tutsakları, tiran rejimlerin tutsakları, dinlerini önemsemeye geri dönemeyecek kadar onları yiyip bitiren günlük ihtiyaçların tutsakları ve eğlencenin, sporun, ünlülerin ve şehvetlerin tutsakları olanları bir hayal edin...

İşte bunlar, davet kendilerine ulaştığında şundan başka bir şey sormayacaktır: “neden davetinizi bize ulaştırmadınız?”Evet, bugün birçok insan parmaklıklar ardında olmadan da tutsaktırlar ve onların hepsi, kapılarını çalacak, onları uyandıracak ve onlara İslam’ı Allah’ın indirdiği şekilde taşıyacak, yani sadece ibadetlere indirgenmiş İslam’ı değil, kurtarıcı olan İslam’ı, insanı her türlü kötülükten kurtaracak, adaleti tesis edecek, hayrı pekiştirecek ve yolları aydınlatacak olan İslam’ı taşıyacak birini beklemektedirler. 

“Bunca zamandır neredeydiniz?!” sadece bir sözden ibaret değildir, aksinebizleri harekete geçmeye, hakkı ulaştırmaya, bizimle insanlar aramızdaki duvarları yıkmaya, yeryüzünün en derin zindanlarına gece gündüz nuru yaymaya sevk etmesi için her tembel kişinin yüzüne atılmış bir tokat ve bu kötü gerçekliğin ortasında azmini yitirmiş her davet taşıyıcısı için bir alarm zilidir;zira davete sessiz kalmak ve tebliğ etmekten geri durmak, insanların hapishanelerde kalmasına ortak olmak demektir.

İslam'ın kurtuluşun yolu olduğunu bilip de onu ulaştırmayan kişinin üzerinde, karanlıkta kalanların hepsinin günahı vardır.

Ey davet taşıyıcıları! Ayağa kalkın, azimlerinizi bileyin, “Neredeydiniz?” sorusunun sorulacağı anı beklemeyin. Aksine soru sorulmadan önce siz cevap olun. Zulmün, cehaletin ve acının olduğu yerlere gidin; zira oralarda hakkın sesini bekleyen Allah'ın kulları vardır. Peki onları yüzüstü mü bırakacağız?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Husam El-İdrisi – Yemen

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER