Pazartesi, 19 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Avustralya
Medya Bürosu

No: AVL-BA-2025-MB-TR-11 H. 14 Cumâde’l Ûlâ 1447
M. Çarşamba, 05 Kasım 2025

Avustralya İstihbarat Şefinden Soykırımcı Varlığa Alçakça Bir Savunma

ASIO Genel Direktörü Mike Burgess, dün Lowy Enstitüsü’ndeki konuşmasında, Avustralya rejiminin soykırımcı Yahudi varlığına sağladığı desteği bir kez daha gözler önüne serdi. Burgess, sömürgeci hükümetlerin ve soykırım destekçilerinin ağzından düşürmediği bayat nakaratları tekrarladı: “toplumsal uyum” tehdidi, sahte “Yahudi düşmanlığı” yaygarası ve “siyasi şiddet” korkusu... Hatta işi, ülkede siyasi suikastlar olabileceği iftirasını atmaya kadar vardırdı.

Zalimi mazlum, mazlumu zalim göstermeye yönelik bu aciz çabasında Burgess, Gazze’deki ümmetin derdini sahiplenen Hizb-ut Tahrir’i örnek göstererek Gazze konusundaki hassasiyetleri istismar etmeye çalıştığını söyledi. Burgess konuşmasında, Hizb-ut Tahrir gibi bir oluşum dini motivasyonlu olsa da, kışkırtıcı davranışları, saldırgan söylemi ve sinsi stratejisi, Nasyonal Sosyalist Ağ’ın (bir neo-Nazi grubu) taktiklerine çok benziyor. Örgütün [İsrail]’i ve Yahudileri kınaması medyanın ilgisini çekmekte ve üye toplamaya yardımcı olmaktadır. Ancak ülke içinde şiddet eylemlerini veya siyasi amaçlı şiddet eylemlerini teşvik etmekten kasten geri durmaktadır. Hizb-ut Tahrir, yasallığın sınırlarını kırmadan test etmek ve esnetmek istemektedir. Neo-Nazilerde olduğu gibi, bu durum onların davranışlarını kabul edilebilir kılmaz. “İsrail” karşıtı söylemlerinin, daha geniş antisemitik anlatıları körüklemesinden ve normalleştirmesinden korkuyorum” dedi.

Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir / Avustralya, aşağıdaki hususları açıklığa kavuşturmak istiyor:

1- Bu dersin, bu konferansın ateşli bir Siyonist ve soykırımın yılmaz bir savunucusu olan Frank Lowy’nin kurduğu o meşhur Lowy Enstitüsü’nde verilmesi ne kadar da manidar. Hükümetin “toplumsal uyum” dediği o büyülü sözcüğün ardında neyin yattığını anlamak için bundan daha iyi bir sahne olamazdı. Burgess, çocuk katliamını ve cinsel şiddeti meşrulaştıran, şehirlerin topyekûn imhasını ve hayatta kalanların aç bırakılmasını rasyonelleştiren bir dinleyici kitlesine hitap etti. Anlaşılan o ki bunların “huzur” dediği şey, suçluların istediklerini yapması, kurbanların ise sesini çıkarmadan acı çekmesidir.

2- Avustralya, tarihsel olarak her zaman soykırımın yılmaz bir savunucusu olmuştur. İngilizler 1788’de gelip burayı işgal ettiğinde de soykırım normaldi. 1947’de Filistin’de ilk soykırım olduğunda da, 2023’ten beri devam eden bu son vahşette de soykırımı hep normal karşıladılar. Bütün bu suçlar kendi kanunlarına göre ‘yasal’ sayılırken, Burgess’in çıkıp “aman yasaları çiğnemeyin” diye endişelenmesi gerçekten ne kadar da aşağılık bir komedidir.

3- İslam’a karşı açılan yirmi yıllık ‘teröre karşı savaş’ haçlı seferi, Batılı sömürgeci devletlerin, işledikleri cürümlerin hesabını vermemek için ne denli alçalabileceklerini bize gösterdi. Geçmişteki suçlarının sorumluluğunu almak yerine, bütün beldeleri yerle bir ederek, milyonlarca masum Müslümanı katlederek ve bu vahşete karşı en ufak bir ses çıkaranı bile “terörist” diye damgalayarak suçlarına bir yenilerini eklediler. Şimdi aynı şeytani senaryo, soykırımcı Yahudi varlığını aklamak için sahneleniyor.

4- “İsrail” düşmanlığı, tüm inançlardan ve dünyanın dört bir yanından insanların ortak hissiyatıdır; bu düşmanlık, yalnızca ve yalnızca o işgalci varlığın işlediği cürümlere karşı fıtri bir tepkidir. İşte bu yüzden dünya, artık o bayatlamış ve ahmakça “Yahudi düşmanlığı” iftiralarını bir esnemeyle geçiştirmeyi öğrenmiştir.

5- Hizb-ut Tahrir’in Gazze meselesinde ümmeti istismar ettiği iftirası, sömürgeci kâfirlerin Müslümanlara duyduğu aşağılık kompleksinin bir yansımasıdır; zira bu iddia ümmeti çocuk yerine koymaktır. Güya Müslümanlar kendi başlarına siyasi tefekkürden acizmiş, bütün dünyanın gördüğü soykırımı göremeyecek kadar körlermiş de, kötü niyetli birilerinin sinsi oyunlarına kolayca kanacaklarmış... Elbette bu çocuklaştırma politikası, Batılı rejimlerin ümmeti topluca “terbiye etme” ve kontrol altında tutma stratejilerinin temel direğidir.

6- Burgess’in Hizb-ut Tahrir saldırısı, asıl hedefi ümmet olan bir gözdağı verme kampanyasıdır. Çünkü Hizb-ut Tahrir, ümmetin içinde Filistin’in işgaline karşı taviz vermeyen, ilkeli ve sarsılmaz bir sestir. Batılı rejim ve soykırım yardakçıları, sırf bu amaçla yeni zulüm yasaları icat etmek zorunda kalsalar bile, devlet terörü tehdidiyle ümmeti sindirmeyi ve susturmayı ummaktadırlar.

7- Hizb-ut Tahrir’in daveti, sadece Mübarek Toprak Filistin’i Siyonist işgalcilerin pisliğinden temizlemek değildir. Bu dava, aynı zamanda, halklarını sömüren, fakirleştiren ve açgözlü kapitalist efendilerin kölesi haline getiren laik tağuti rejimler altında inleyen tüm dünya mazlumlarını -Müslüman olsun kâfir olsun- kurtarma davasıdır. Hizb-ut Tahrir’in projesi, Batı’nın %1’lik kesimine hizmet eden sömürücü kapitalist sisteme karşı kapsamlı bir uygarlık alternatifi sunmaktadır. Bu alternatif, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafettir. Hilafet, Allah’ın indirdikleriyle yönetecek, sadece Müslüman topraklarına değil, tüm dünyaya adalet ve istikrar getirecektir.

8- Burgess’in Hizb-ut Tahrir’e yönelik saldırısı, Batı medyasının yürüttüğü daha geniş İslamofobi kampanyasının bir enstrümanıdır. Bu kampanyanın stratejik amacı, Batı’nın iflas etmiş medeniyetine bir alternatif olarak İslam’ın yükselişini engellemek için, İslam’ın gerçek doğası hakkında küresel bir dezenformasyon yaratmaktır. Burgess’in rolü, bu bağlamda, İslam’ın mesajını itibarsızlaştırmak için Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e iftira atan Kureyşli müşriklerin propagandist rolüne benzemektedir. Ancak tarihsel tecrübe göstermiştir ki, bu tür karalama kampanyaları başarısız olmaya mahkûmdur. Hakikatin batıldan ayırt edilmesi sadece bir zaman meselesidir.

9- Burgess’in kasıtlı muğlaklığına ve zaman zaman apaçık dezenformasyonuna karşı, tüm dünyadaki Müslümanlarca benimsenen, Filistin meselesine dair İslam’ın görüşünü yeniden teyit etmek istiyoruz:

A- Filistin İslam toprağıdır ve onun geleceğine yalnızca Müslümanlar karar verecektir.

B- Tarih boyunca İslam yönetimi altında Filistin’de Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar barış içinde bir arada yaşamışlardır.

C- Filistin’in İngiliz mandası döneminde sömürgeci çıkarlar doğrultusunda Siyonistlere devredilmesi meşru kabul edilemez. Müslümanlar, işgalin varlığını normalleştirme yönündeki her türlü girişimi daima reddedeceklerdir.

D- Filistin, askeri işgal yoluyla ele geçirilmiştir ve askeri saldırganlığa verilecek tek kabul edilebilir cevap, askeri operasyondur.

E- Siyonist işgalin zalim ellerini kırmak ve Mübarek Toprak Filistin’i tamamen özgürlüğüne kavuşturmak, bu toprakların öz evlatları olan Müslüman ordularının boynunun borcudur.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Avustralya
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
Telefon: (+61) 438 000 465
www.hizb-australia.org
E-Mail: media@hizb-australia.org

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER