Pazartesi, 10 Safer 1447 | 2025/08/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb ut-Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsünün 1 Ağustos 2025 Cuma Günü Port Sudan’daki Tarihi Atik Cami Önünde Yaptığı Konuşma

Ey cemaat! Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in takipçileri! Ey tarihe adını altın harflerle yazdırmış fatihlerin torunları! Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetin evlatları!

Söyleyin, size bu yakışır mı? Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra topraklarını işgal eden Yahudilerin eliyle Gazze’deki kardeşleriniz katledilirken, yerlerinden yurtlarından edilirken ve aç bırakılırken; sizler nasıl olur da yiyip içebiliyor, nasıl olur da uyuya biliyorsunuz?! Eğer Gazze’deki kardeşlerimize yardım etmezsek, bu günah hepimizin boynunadır. Ümmet’in orduları harekete geçmedikçe de onlara asla yardım edemeyiz. Onlar sizin evlatlarınız ve kardeşlerinizdir. Müslümanların Hilafet Devleti ancak Yahudileri ortadan kaldıracaktır. Demek ki sahaya inip çalışanlarla birlikte hareket etmeli, Hilafeti kurmak ve Yahudileri yok etmek için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermeli! Çünkü İmam Müslim’in Sahih’inde rivayet ettiği hadiste Peygamber SallAllahu Aleyhi Sellem şöyle buyurmuştur:

لَتُقَاتِلُنَّ الْيَهُودَ فَلَتَقْتُلُنَّهُمْ  “Yahudilerle savaşacaksınız ve onları alabildiğine öldüreceksiniz.”

Ey Müslümanlar!

Gazzeli Müslüman kardeşlerinize yardım etmek şeran farzdır! Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

الْمُسْلِمُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ، وَيَسْعَى بِذِمَّتِهِمْ أَدْنَاهُمْ، وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُمْ“Müslümanların kanları birdir. Onlardan en sıradan biri onlar adına eman verebilir. Onlar kendilerinden başkalarına karşı bir el gibidir.”

Ey Müslüman ülkelerdeki ordular! Ey özellikle de Filistin çevresindeki güç ve kuvvet ehli!

Artık kimsenin sunabileceği bir mazereti, öne sürebileceği bir bahanesi kaldı mı? Yahudilerin saldırılarını, katliamlarını, Gazze halkını kuşatıp açlığa mahkûm edişlerini hem görüyor hem duyuyorsunuz. Bütün bunlar olurken, nasıl yerinizde kımıldamadan oturabiliyorsunuz? Neden cihat meydanına koşmuyor, bu canavarlığa son vermiyorsunuz? Hadi Ribat topraklarına (Filistin’e) yönelip, Yahudi saldırganlığını püskürtün ve onların o ucube varlığını ortadan kaldırın. Allah’a yemin olsun ki, artık hiçbir mazeretiniz yoktur! Kardeşlerinizin yardımına koşmanızı engelleyen o tahtları devirebilecek güce sahipsiniz. Allah’ın huzurunda, yapabilecekken yardım etmemenizin affı yoktur! Tekrar ediyorum: Bu güce sahipsiniz! Eğer bunu yapmazsanız, o zaman günahkâr olursunuz ve kardeşlerinizin kanı sizin elinize bulaşır.

Haydi! (Ümmete) ihanet edenlerin tahtlarını yerle bir edin ve Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet’i kurmak, Filistin ve tüm işgal altındaki Müslüman topraklarını kurtarmak, dünyayı; Yahudilerin ve onların yardımcıları olan Amerika ve diğer mücrimlerin şerrinden arındırmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Hizb ut-Tahrir / Sudan Vilayeti, Port Sudan’daki Atik Camii Önünde Gazze’ye Destek İçin Bir Gösteri Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, bugün (07 Safer 1447 H. / 1 Ağustos 2025 M. Cuma), Cuma namazı sonrası Port Sudan’daki tarihi Atik Camii önünde bir eylem düzenledi. Eylemde partinin gençleri, üzerinde çeşitli sloganların ve şu hashtag’in yer aldığı pankartlar taşıdılar: “Gazze’ye yardım etmek üzere orduların seferber olmasını engelleyen iktidarları alaşağı edin”

Pankartlarda ayrıca şunlar da yazılıydı:

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72]

Gazze’deki halkınızı daha ne kadar yüzüstü bırakmaya devam edeceksiniz? Allah yarın bunun hesabını soracaktır.

Ah, bir halifemiz olsaydı! O zaman ‘İşiten ve itaat eden, ikindi namazını ancak Filistin’de kılsın! şeklinde seslenirdi.

Ey iki milyarlık İslam ümmeti! Sizler öylece bakadururken, Gazze halkının varil bombalarıyla, füzelerle ve açlıkla ölmesi vicdanınızı sızlatmıyor mu?!

Yahudi varlığı kadınlarımızı, çocuklarımızı ve yaşlılarımızı katlederken orduların kışlalarında beklemesinden daha büyük bir suç var mıdır?!

Ey iki milyarlık İslam ümmeti! Gazze ve işgal altındaki tüm Müslüman topraklarını kurtarmak için Hilafeti kurun.

Yahudi varlığı Arap rejimlerinin gölgesidir, bu rejimler ortadan kaldırıldığında gölgesi de ortadan kalkacaktır.

Müslümanlar başkalarına karşı tek bir yumruk gibidir. Hal böyleyken, Gazze’deki kardeşlerinizi nasıl düşmana teslim edersiniz?!

Bu piyonların çürümüş yönetimlerini devirin, kardeşlerinize yardım eli uzatmak için Hilafet’i kurun!

Müminler ancak kardeştirler. Eğer mümin iseniz, Gazze’deki kardeşlerinize yardım edin!

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü, camiden çıkan kalabalığa seslendi. Cemaat, duruşa ve konuşmaya tekbir ve tehlil getirerek karşılık verdi, Filistin’deki Müslümanların davasıyla dayanışma gösterdi ve bunaltıcı sıcağa rağmen eylemin sonuna kadar bekledi.

Devamını oku...

ABD Sömürgeci Bir Güçtür! Gümrük Politikalarına Teslim olmak, Ulusal Egemenliği Tehlikeye Atacaktır

Kapitalizmin küresel çığırtkanlığını yapan ABD, kapitalizmin temel felsefelerinden biri olan serbest piyasa ekonomisinin ilkelerini ve yarattığı sözde Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kural ve düzenlemelerini hiçe sayarak, dünya çapında bir ‘gümrük vergisi fırtınası’ başlattı. Bu adım, kapitalizmin ne kadar acımasız ve sömürücü bir sistem olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu gümrük vergisi fırtınası karşısında ise Bangladeş’in geçici hükümeti teslimiyetçi bir tavır sergiledi.

Boeing’in performans sorunları nedeniyle birçok ülkenin siparişlerini iptal ettiği bir dönemde, Bangladeş geçici hükümeti 25 Boeing uçağı satın alma, ABD’den pamuk ve LNG ithal etme gibi ekonomik açıdan riskli kararlar aldı. Üstelik ABD ile yürütülen ikili görüşmeleri, tarihî bir gizlilik sözleşmesi (NDA) söz konusu olduğu bahanesiyle kamuoyundan gizlediler. Bunun sebebi, bilinçli vatandaşların, samimi siyasilerin ve entelektüellerin, ABD’nin Bangladeş’i bir jeopolitik piyon olarak kullanmak ve bölgedeki sömürgeci projelerini uygulamak istediğini fark etmiş olmalarıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ“Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr edivermenizi istemektedirler.” [Mümtehine 2]

Kapitalist iktisatçılar, siyasi iktisadın derin sularında kulaç atabilecek bilgiye sahip oldukları hâlde, o kadar naiftirler ki, ABD’nin gümrük vergisi meselesine sadece ekonomi penceresinden bakıyorlar. Bu yüzden de ekonomik önlemlerin dışında bir çözüm üretemiyorlar. Halbuki geçici hükümet, bu insanlık dışı gümrük politikasına misilleme olarak Amerikan şirketlerini ülkenin enerji sektöründen kapı dışarı etmiş olsaydı, o zaman Amerikalılar ağızlarının payını alırlardı. Ancak bu mesele, ABD-Bangladeş ticaret açığının hesaplanmasında dikkate dahi alınmadı.

İktidar hırsıyla yanıp tutuşan BNP (Bangladeş Milliyetçi Partisi), ABD gümrük vergileriyle başa çıkma konusunda hükümete tam iş birliği vaat ederek halkı aldattı. ABD’nin Bangladeş üzerindeki nüfuzunu artırmaya devam ettiği bir dönemde, bazı kesimler Amerikan diplomatlarına Jamdani sariler hediye etmekten çekinmediler.

Hizb-ut Tahrir olarak biz, geçici hükümeti uyarıyoruz: ABD sömürgeci bir ülkedir; onunla ülkenin çıkarlarına aykırı herhangi bir anlaşma yapmaktan sakının. Aksine bu fırsatı, ticari ilişkiler de dâhil olmak üzere Amerika’ya olan her türlü bağımlılığı sonlandırmak için kullanın.

Ey insanlar! Siyasi bilince sahip bireyler, ABD’nin kapitalist sömürgeci politikaları nedeniyle küresel ekonomiyi defalarca resesyona sürüklediğini bilirler. Şimdi de dünya üzerindeki tek taraflı hakimiyetini tesis etmek için bir ticaret savaşı başlattı. CPD Araştırma Direktörü Dr. Moazzem’in de belirttiği gibi, ABD’nin tek yanlı ticaret politikaları ve yeni gümrük vergileri, küresel ticareti tehdit etmektedir. Şüphesiz artık, serbest piyasa ekonomisi ‘ütopyası’ çağdaş ekonomistlerin aklında da tümüyle buharlaşıp gitti.

Ülkeyi ekonomik olarak ayağa kaldıracak ve Doğrudan Yabancı Yatırım’a (DYY) dayalı politikalara son verecek tek sistem Hilafettir. Hilafet, IMF ve Dünya Bankası gibi ABD’nin sömürgeci kurumlarının bu ülkeden kökünü kazıyacak, İslam’a dayalı, lider bir ekonomi kuracak ve tüm dünyaya adil ve dengeli bir ekonomik düzenin ne olduğunu gösterecektir. Bildiğiniz üzere Hizb-ut Tahrir, Hilafet’in öncü ekonomi politikaları manifestosunu daha önce çeşitli yerel ve uluslararası konferanslarda kamuoyuna açıkladı. Öyleyse gelin, Hilafet’i kurmak için Hizb-ut Tahrir’in samimi ve ileri görüşlü liderliğiyle bütünleşin ve bu yolda ilerleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَلَكِن كَذَّبُوا فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ“O ülkelerin halkı inansalar ve sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.” [Araf 95]

Devamını oku...

El Faşir, Amerika'nın Darfur'u Bölme Planının Kurbanı Oluyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

El Faşir, Amerika'nın Darfur'u Bölme Planının Kurbanı Oluyor!

Haber:

El Faşir'de güvenlik ve insani durumun hızla kötüleşmesinin gölgesinde Geçici Hükümetin Başkanlık Konseyi üyesi Tahir Hacer ve Darfur Valisi Hadi İdris, şehir sakinlerine acil bir çağrıda bulundu ve onları derhal şehirden ayrılmaya ve El Faşir'in kuzeybatısındaki Qarni bölgesine gitmeye çağırdı; zira bu bölgede, sivilleri ve temel hizmetleri güvence altına almaya hazır olduğunu açıklayan Taases ittifakı güçleri konuşlanmış durumdadır. (Sudan Ahbar, 1/8/2025)

Yorum:

Bu açıklama, El Faşir şehrinin bir buçuk yılı aşkın süredir kuşatma altında olduğu ve Sudan ordusu ile Hızlı Destek Güçleri arasında aralıklı çatışmaların yaşandığı bir döneme denk gelmiş olup bu da insani krizin daha da ağırlaşmasına ve yerel sakinlere yardımların ulaşmasının engellenmesine yol açmıştır. 29/7/2025 tarihli El Cezire Net sayfasında şunlar yer almıştır:Yerel tanıkların ifadesine göre, açlık ve erzak kıtlığının tırmanması, kıtlığın yayılmasına ve sivillere karşı kullanılan bir savaş silahına dönüşmesine yol açmıştır; gözlemciler, gıda ve temel ihtiyaç maddelerinin neredeyse tamamen ortadan kaybolmasının gölgesinde, bu durumu yavaş yavaş gerçekleşen bir soykırım olarak nitelendirdiler.Aktivistler ise durumu, uluslararası toplumun sahada olup bitenleri görmezden gelmesi nedeniyle Sudan'ın son on yıllardan bu yana tanık olduğu en kötü sistematik açlık dalgası olarak nitelendirdi.

El Cezire Net'e konuşan Kuzey Darfur Eyaleti Valisi el-Hafiz Bakhit, el-Faşer kentindeki yaşam koşullarının neredeyse tamamen çöktüğünü, bazı sakinlerin hayvan yemi olarak bilinen “ambaz” ile beslenmeye başladığını ve bunun felaketin derinliğini gözler önüne serdiğini söyledi.Siyasi güçler ve direniş komiteleri tarafından yayınlanan ortak bildiride, El Faşir'e uygulanan vahşi abluka kınandı ve yaşananların bir savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğu belirtildi.

Tahir Hacer ve Hadi İdris'in Amerika'nın adamları olduğu bilinmektedir; El Faşer'in sakinlerinin boşaltılması, Hızlı Destek Güçleri'nin çıkarlarına hizmet ediyor; zira böylece şehrin kontrolünü ele geçirmeleri kolaylaşacak ve sivillerin çektiği acıların utancını ortadan kaldıracaktır.

Geçen Pazartesi gecesi Port Sudan'da düzenlenen basın toplantısında, Darfur bölgesi valisi Mini Arko Minawi, Sudan hükümetinin El Faşir krizine yönelik resmi tutumunu eleştirmiştir.Resmi makamların ve çeşitli kuruluşların El Faşir'de devam eden krizle ilgili davranışlarında açık bir ilgisizlik olduğunu söyleyerek bu gevşekliğin, başkent Hartum ve El Cezire'nin Hızlı Destek Güçlerinden geri alınmasının ardından geldiğini vurgulamıştır. Ayrıca Minawi, Hızlı Destek Güçleri ve Devrim Güçleri Sivil Demokratik İttifakı (Sumoud) ile iletişim kurmaya karşı olmadığını da dile getirdi. Ayrıca Minawi Hareketi'ne bağlı eski bakan Muhammed Beşir Abu Namo, sıcak bir havayla ortaya çıkmıştır; zira Facebook sayfasında "gün batımından" önce El Faşir için son çığlık başlığı altında bir paylaşımda bulundu.

Aynı zamanda silahlı ve müşterek kuvvetleri, kendine bağlı taburları ve seferber edilmiş personelinin tamamıyla hükümet, El Faşir halkını kurtarmak için havadan erzak yardımı sağlayamıyor ve aylardır Kordofan ekseninde yığılmış kuvvetlerin bir kısmını bile hareket ettiremiyor...

Minawi ve Abu Namo'nun bu açıklamaları, El Faşir'in düşüşünün siyasi sonları anlamına geldiği için bir tehlike hissinin yansımasıdır; zira El Faşir'in düşüşüyle Darfur'un tamamı Hızlı Destek Güçleri’nin eline geçecek, dolayısıyla Minawi, Cibril ve Darfur'daki diğer hareketler siyasi kuluçka merkezlerini kaybedecek,İngiltere'nin sivil adamları ve silahlı hareketleri, kıskanılmayacak bir durumda olacak ve ordu liderleri, Hızlı Destek Güçleri ve onlarla ittifak halindeki hareketler de dahil olmak üzere Amerika'nın adamları, Sudan'daki işlerin dizginlerini sıkı bir şekilde ellerinde tutacaklardır.

Sudan'ın bazı askeri ve sivil kesimlerinin desteğiyle, geçici bir iktidar ve yıpranmış koltuklar uğruna Sudan'ı parçalamak isteyen Amerika'nın planlarının hayata geçirilmesi için El Faşir ve diğer yerlerde insanların açlıktan veya kurşunlarla ölmesi gerçekten talihsiz bir durumdur.Sudan halkı içindeki muhlislerin görevi, Sudan'ı ve hatta tüm Müslüman ülkeleri,Amerika ve diğer sömürgeci kafirlerin ülkemizde ve kaynaklarımız üzerinde oyun oynamasını engelleyecek olan Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nin altında birleştirmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmalarıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan

Devamını oku...

Yahudiler Kendi Elleriyle Kendi Sonlarını Hızlandırıyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yahudiler Kendi Elleriyle Kendi Sonlarını Hızlandırıyorlar!

Haber:

El Cezire, İngiltere Başbakanı'nın “Gazze'deki insani felaketi hafifletmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız” dediğini ve “Çocukların ve bebeklerin, kendilerine sağlanabilecek yardımların yetersizliği nedeniyle açlıktan öldüğünü görüyoruz” eklemesinde bulunduğunu aktardı.

Yorum:

İngiltere'nin Yahudi varlığını kurarak büyük bir suç işlediği konusunda iki kişi arasında bile bir ihtilaf olmadığı gibi başta Amerika olmak üzere Batı ülkelerinin, Yahudi varlığını destekleyen, ona hayatta kalması için bakım, destek ve güvence sağlayan ülkeler olduğunu konusunda da hiç kimse arasında bir ihtilaf yoktur.

Ancak dikkat çekici olan, bu varlığın barbarlığı ve suçlarının onu ayakta tutmaya yönelik tüm çabaları yok etmeye devam etmesi ve suçlarını gizlemek için hiçbir imkân bırakmamasıdır; hatta Yahudi varlığına destek veren ülkeler bile, üzerlerindeki utancın bir kısmını silecek açıklamalar yapmak ve tutumlar geliştirmek zorunda kalmışlardır. Zira bu varlığın suçları ve Nazizmi karşısında sessiz kalmak utanç vericidir; özellikle İngiltere, diplomatik bir dille de olsa açlık ve saldırganlığın vahşetini nitelendiren açıklamalar yapan tek ülke değildir; zira diğer ülkeler de onun öncesinde bu varlığın eylemlerine karşı farklı şiddette ve aynı zamanda alışılmadık tavırlar sergilemişlerdir.Örneğin dün El Cezire İngilizce, Belçika polisinin Yahudi varlığının Givati Tugayı'ndan iki askerini bir müzik festivaline katıldıkları sırada tutukladığını bildirdi. Zira Belçika Federal Savcılığı'ndan yapılan açıklamada, şüphelilerin Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne sevk edildiği duyuruldu.

Batı'daki en büyük suçlularından oluşan destekçilerin ipi sayesinde bu dönem boyunca varlığını sürdüren Yahudi varlığı, bu ipleri koparmak için çalışmaktadır. Zira Yahudiler, kendi varlıklarını, yozlaşmışlıkları ve kötülükleriyle baltalayanların başında gelmektedirler. Bu yüzden tüm dünyada dışlanmış bir hale gelmişlerdir. Hatta onları destekleyen ülkeler bile, kendilerinden çok daha ileride olan ve varlıklarını kınayan ve suçlarını ifşa eden kendi halkları karşısında mahcup duruma düştüler; nitekim aynı halklar, Batı değerlerini yozlaşmış ikiyüzlü değerler olarak görmeye başladılar.

Sonuç olarak, Yahudi varlığının dayandığı ve her zaman Batı'nın sempatisini ve desteğini kazanmak için kullandığı mağduriyet efsanesi, Orta Doğu’da demokrasinin vahası olduğu ve ordusunun en ahlaklı ordu olduğu efsaneleri gibi tamamı çökmüş ve sahteliği ve yalanı ortaya çıkmış olan efsanelerdir. Zira çirkin ve iğrenç gerçek yüzünü, herkesin önünde açığa çıkarmış olup varlığına karşı sempati duyulması gerekçelerini kaybetmiştir; yukarıda anlatılanlar Yahudiler için ne garip ne de yeni bir şeydir. Nitekim Allahu Teala, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِEvlerini kendi elleriyle ve müminlerin eliyle harap ediyorlardı. İbret alın ey akıl sahipleri!” [Haşr 2]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Yusuf Ebu Zer

Devamını oku...

İslam Ümmeti, Savaşın Bir Varoluş Savaşı Olduğunu Ne Zaman Anlayacak?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

İslam Ümmeti, Savaşın Bir Varoluş Savaşı Olduğunu Ne Zaman Anlayacak?

Haber:

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Cuma günü, Mayıs sonundan bu yana ciddi gıda sıkıntısı çeken Gazze Şeridi'nde yardım bekledikleri sırada 1373 Filistinlinin, çoğu Yahudi ordusu tarafından ateş açılması sonucu öldürüldüğünü duyurdu ve Birleşmiş Milletler Filistin Toprakları Ofisi yaptığı açıklamada şunları ifade etti: “Özetle, 27 Mayıs'tan bu yana, en az 1373 Filistinli, yiyecek temin etmeye çalıştıkları sırada öldürülmüş olup bunların 859'u, ABD ve Yahudi varlığı tarafından desteklenen Gazze İnsani Yardım Kuruluşu'nun çevresinde, 514'ü ise gıda konvoylarının güzergâhlarında öldürülmüştür.” (Sky News Arabia)

Yorum: 

Yahudi varlığının Gazze halkına karşı işlediği suçlarla ilgili haberler arka arkaya geliyor; zira Yahudi varlığı, tüm uluslararası kanun ve sözleşmeleri açık bir şekilde ihlal ederek (evler, pazarlar, kamplar ve hatta hastaneler gibi) her yeri hedef aldıkları gibigıda ve tıbbi yardımların ulaşmasını engellemeye devam etmesi de onların acılarını daha da kötüleştiriyor; bombalar ve füzelerden kurtulanlar ise açlıktan ölüyorlar.

Gazze halkı bugün açlık çekiyor ve çocukları da açlıktan ölüyorlar ama onların bir ağlayanı yok.Çocuklar, gençler ve hatta kadınlar, suçlu varlığın sadece onlara karşı duyduğu öfke ve nefreti dindirmek için girmelerine izin verdiği yardımları almak için dışarı çıkıyorlar ama bu varlık, -masum insanların açlıktan kurtulacakları gemiler olarak gördükleri- bu merkezleri, daha fazla kurban avlamayı kolaylaştıran bir tuzağa dönüştürdüğü gibi buraları, masum kan şelalelerinin aktığı merkezlere dönüştürüyor; masum insanlar ise hayatlarını garanti altına alacak bir lokma ekmek parçası bulacaklarını sanıyorlar ama -vahşi bir şekilde- bu da onların ellerinde alınıyor.

Bu uluslararası kuruluşlar, sanki Yahudi varlığının Gazze halkına karşı yürüttüğü imha savaşını kınıyor ve kabul etmiyormuş gibi görünerek dünyayı aldatmaya devam ediyorlar;oysa bu kuruluşlar, gaspçı varlığı destekleyen büyük devletlerin sancağı altında çalışıyorlar. Ancak gerçekleri ortaya çıkaran bu savaş karşısında maskeleri düşmüş ve bu varlığın ihlallerini ve suçlarını haklı çıkarmaktan çekinmeyen yöneticiler ifşa olmuştur; her ne kadar onlar, bunun meşru müdafaa ve teröre ve teröristlere karşı savaş olduğunu iddia etseler de, ancak onların Müslümanları yok etmek için birleşmiş tek bir millet olduğu ortaya çıkmıştır; dolayısıyla bu, onların girmeleri ve birbirlerini desteklemeleri gereken bir varoluş savaşıdır.

Aynı zamanda gerçekler, halklarının kendilerini desteklemek için haykıran seslerine icabet etmeyen ve düşmanların ümmeti zayıflatmak ve onu birleşemeyeceği parçalar haline getirmek için çizdiği sınırları koruyan komplocu Arap yöneticileri de ortaya çıkarmıştır.Oysa Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dünyaya liderlik etmesi için sağlam ve sağlıklı bir şekilde bıraktığı tek bedeni parçalayan bu sınırlardır; tek bedenin parçalanmasıyla üzerine çullanıp onun yenilmesi kolay bir hale gelmiştir.

Gazze halkının, genel olarak Filistin halkının ve tüm Müslüman ülkelerin hali, parçalanmışlıkların bir araya gelmesinin ve dağınıklığın birleşmesinin gerekli olduğu çağrısında bulunuyor ki böylece çabalar birleşip İslam'a ve Müslümanlara karşı savaşmak için bir araya gelip birleşerek Müslümanların kanlarını ve namuslarını çiğneyen, mallarını yağmalayan küfür milletine karşı galip gelsin.

Peki İslam ümmeti savaşın, İslam sancağının altında birleşilmesi, düşmanlarla savaşılması, onların gücünün kırılması ve Allah’ın kelimesinin yüceltilmesi gereken bir varoluş savaşı olduğunu ne zaman anlayacak?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Zinet es-Sâmit

Devamını oku...

Dürzileri Korumak, Suriye'yi Parçalamaya ve Ümmetin Kalkınması İçin Her Türlü Girişimi Engellemeye Yönelik Bir Bahanedir

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Dürzileri Korumak, Suriye'yi Parçalamaya ve Ümmetin Kalkınması İçin Her Türlü Girişimi Engellemeye Yönelik Bir Bahanedir

Dürzileri koruma bahanesiyle çıkan çatışmayı sona erdirmek için gönderilen Suriye ordusuna yönelik Yahudilerin saldırısı, İslam ümmetinin mafsallarını parçalamayı ve oradaki kaos ortamını sürdürmeyi amaçlayan Batı'nın planlarının bir halkasından başka bir şey değildir.Dolayısıyla Yahudi varlığı, bir taifeyi korumaya veya bir mazluma yardım etmeye çalışmıyor, aksine merkezi bir devlet olarak Suriye'yi parçalamayı, onu zayıflatmayı, bölgede hakimiyetini sağlamayı ve emellerini gerçekleştirmeyi hedefliyor.

Bölgede bir şey yapma konusunda en aşağılık ve en zelil olan Yahudileri, Allah Subhanehu şöyle nitelendirmiştir: لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعاً إِلَّا فِي قُرًى مُّحَصَّنَةٍ أَوْ مِن وَرَاءِ جُدُرٍ بَأْسُهُم بَيْنَهُمْ شَدِيدٌ تَحْسَبُهُمْ جَمِيعاً وَقُلُوبُهُمْ شَتَّى ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَّا يَعْقِلُونَOnlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.” [Haşr 14]Ancak onlar, kendi hırslarıyla uygun planları uygulamak için Amerika ile ittifak halindedirler; dikkat edin bu plan, Suriye'nin iç çatışmalar içinde boğulmasını sağlamak ve kâfir Batı'nın planlarını boşa çıkaracak herhangi birleştirici bir güçten yoksun bırakmaktır. Nitekim Smotrich'in “Suriye'deki savaş, parçalanmış bir Suriye ve nükleer tehdidi olmayan bir İran ile sona erecek” şeklindeki açıklaması, bu habis niyetlerin açık bir kanıtıdır.

Bu eylemler, kâfir Batı'nın çizdiği ve onun şımarık oğlu Yahudi varlığının benimsediği sömürgecinin stratejisinin kapsamına girmektedir; bu strateji ise, İslam ümmetini zayıflatmak ve onun bağımlılık baskısının altında kalmasını sağlamak için mezhepçilik ve ırkçılık fitnesini alevlendirmektir ki böylece İslam ümmeti yeniden ayakları üzerinde durup eski ihtişamına kavuşmasın.İşte kendisine takım elbise giydirilip yönetim koltuğuna oturtulan ve kendisiyle röportajlar yaptıkları şu Ahmed Şara, kendisinin onlar için biraz olsun önemli olduğunu zannetti ama onlar, gerek onu, gerekse diğer insanlığı, her zaman kendi çıkarlarına hizmet eden köleler olarak görüyorlar! Oysa Allah Azze ve Celle'nin ipi dışında başka bir ipe sarılan biri, zillet, ihanet ve aşağılanmışlıktan başka bir şey miras alamayacaktır. Bakın işte iğrenç Yahudi varlığı, askerleri, başkanlık sarayını ve savunma bakanlığını bombaladı ve tabii bu eylemler, şehit aileleri için taziye ile bile karşılık bulmadı ve cevap bile verilmedi, aksine sadece seyirci koltuğunda oturmakla yetinildi! Allah’a yemin olsun bu, aşağılanmışlığın en son noktası olup kâfirlerin tabiilerinin yaptı şey ne kadar da kötüdür.

Tıpkı Ömer Radıyallahu Anh’ın şöyle dediği gibi: “Allah bizi İslam'la şereflendirdi. Allah’ın verdiği şereften başka bir şeref ararsak Allah bizi yeniden zelil kılar.” Bu yüzden bizim izzetimizi ve onurunuzu geri kazandırmaya, düşmanlarımızın tuzağını bozmaya, kutsalları kurtarmaya ve insanların haklarını geri vermeye muktedir olan, namusları savunacak ve kendisine tevdi edilen emanet hakkında Allah'tan ittika edecek cesur bir Halife tarafından tatbik edilecek olan Allah'ın dini olup bunun dışında kalan her şey, şeytanın dostlarının uydurduğu bir vehim ve seraptan başka bir şey değildir.

Tek çözüm, farklı ırklardan olan Müslümanları, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin sancağı altında birleştirecek olan İslam’dır.Onun dışında hiçbir devlet, tüm ümmeti birleştirmeye, düşmanların tuzağını bozmaya, Şam ve halkının onurunu yeniden tesis etmeye muktedir değildir. Milliyetçi devletler ve Batı’nın ajanları ise, sömürgecinin çıkarlarına hizmet eden araçlardır. Haydi ümmetin gençleri olarak bizler, bu komploları ifşa etmek için çalıştığımız gibi Allah'ın izniyle çok yakında bizleri Arap’ı ve acemiyle İslam'ın gölgesinde birleştirecek olan Hilafetin kurulması için de çalışalım.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hatice Salih

Devamını oku...

Gazze’den Bir Dilim Ekmeği Esirgeyen, Erdemden Dem Vurmasın, Ey Dışişleri Bakanı! Refah... İşgalin Kıskacında mı, Yoksa Mısır Rejiminin Pençesinde mi?!

Tablo çok net: Gazzeli çocuklar, yıkılmış evlerinin üzerinde bir yudum su, bir lokma ekmek, bir doz ilaç bulabilmek için adeta bir can pazarı yaşarken, Mısır Dışişleri Bakanı, çıkıp ‘kötü niyetler’ ve ‘dış politikanın onuru’ gibi süslü laflarla Mısır rejimini Gazze Şeridi’ne dayatılan o boğucu kuşatmadaki fiili rolünden temize çıkarmaya çalışıyor.

Bakan Bedr Abdülati, 30 Temmuz 2025 tarihinde katıldığı bir televizyon programında; Mısır’ın dış politikasını “şeref ve dürüstlükle” yürüttüğünü, sınır kapısının “7/24 saat açık” olduğunu ve Mısır’ın rolünden şüphe duyanların ya “cahil” ya da “kötü niyetli” olduğunu belirtti. Bakan ayrıca , ‘terörist’ olarak nitelendirdiği bazı tarafları ve grupları Mısır’ın imajını zedelemeye çalıştığını iddia ederek, öfkenin Mısır’a değil, işgale yöneltilmesi gerektiği çağrısında bulundu.

Peki katliamlara tanık olanlara, bekletilen kamyonların hesabını tutanlara, Refah Kapısı’nda yaralıların yalvarışlarını görenlere böylesi açıklamalar yutturulabilir mi?

Bakan, Refah Sınır Kapısı’nın 24 saat açık olduğunu iddia etse de, uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler ve Kızılhaç; Ekim 2023’te Yahudi saldırganlığının başlamasından bu yana sınır kapısının çoğu gün kapalı kaldığını vurguluyor. Kaldı ki, kapı açık olduğunda bile durum farklı değildi. En iyi senaryoya göre bile sınır kapısı ancak kısmen ve çok katı güvenlik şartları altında açılıyordu. Geçişler de ancak güvenlik birimlerinin hazırladığı özel onay listelerine göre yapılıyordu. İşin en acı yanı ise, bu listelere en çok ihtiyacı olan muhtaç insanlar genellikle dahil edilmiyordu.

Üstelik uydu görüntüleri, görgü tanıkları ve sağlık görevlileri de Mısır tarafında yüzlerce yardım tırı birikmiş olmasına rağmen sınır kapısının günlerce kapalı tutulduğunu doğruluyor. Hatta bu bekleyiş o kadar uzadı ki, bazı şoförler ilaçların nasıl bozulduğunu ve hayvanların nasıl telef olduğunu gösteren videolar çekip yayınladı. Şimdi soruyoruz, ey Dışişleri Bakanı, bu tablonun neresinde sizin o bahsettiğiniz dürüstlük?

Dışişleri Bakanı, yardımların girişindeki ve yaralıların tahliyesindeki aksaklıkların sebebini, “işgal güçlerinin sınır kapısının Filistin tarafını tahrip etmesine” bağlıyor. Ama bu, kuşatmaya ve ölümlere ortak olmalarını gizlemek için bir bahane. Kaldı ki bu bahane gerçeği yansıtmıyor. Çünkü dünyada yüzlerce insani yardım koridorunun çok daha acımasız savaş koşullarında açıldığı ve bombardıman altında dahi tahliye ve yardım operasyonlarının gerçekleştirildiği gerçeğini görmezden geliyor.

Dahası, Refah Sınır Kapısı’nın ‘sözde’ Filistin tarafı denilen yer de zaten Mısır kapısının karşısındaki birkaç ofis ve güvenlik odasından ibarettir. İstense, kolaylıkla geçici bir acil durum geçiş noktası kurulabilir veya Kerem Ebu Salim’e bitişik sınır şeridi boyunca bir koridor açılabilir. Ki bu tür çözümler, ‘komşularının yaşam hakkına saygı duyan’ ülkeler için standart bir uygulamadır. Aslında bütün bu geçici çözümlerden daha önemlisi hatta Mısır ve ordusunun asıl yapması gereken şey, o ayrım duvarını tamamen yıkmak, Mısır ile Gazze arasındaki suni sınırı kaldırmak ve Gazze halkına topyekûn destek vermektir.

Şu an yaşananlar, zalimce bir kuşatmadan ve Gazze halkını en temel ihtiyaçlarından mahrum bırakmaktan başka bir şey değildir. Bu bir suçtur ve bu suça, Sykes-Picot’nun çizdiği yapay sınırları her şeyden üstün tutan ve kapıları kapalı tutan yönetimler, ya doğrudan ya da sessiz kalarak ortak oluyorlar. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

فُكُّوا الْعَانِيَ وَأَطْعِمُوا الْجَائِعَ وَعُودُوا الْمَرِيضَ“Esiri kurtarın, açı doyurun, hastayı ziyaret edin” Taberani’nin Abdullah ibn Ömer’den rivayet ettiğine göre Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu (düşmana) teslim etmez.” Hadisteki «lâ yuslimuhu» (onu teslim etmez/yüzüstü bırakmaz) ifadesi, onu düşmana terk etmemek, yardımı engellememek, yüzüne kapıları kapatmamak, çocuklarının ölmesine sessiz kalmamak demektir.

Bakanın, öfkenin yalnızca işgale yöneltilmesi gerektiği sözüne gelince; bu, asli düşman ile yardımcı düşmanı, katille kurbanı öldürmesi için onu tutan kişiyi birbirine karıştırmaktır. Aslında Refah Sınır kapısını kapatarak, olur olmaz izinler isteyerek, gelen yardımlara el koyarak ve yakıtla tıbbi malzemelerin girişini engelleyerek bu kuşatmayı bizzat Arap yönetimleri yürütmektedir.

Bakan, Gazze’ye giren yardımların %70’ini Mısır’ın gönderdiğini söylüyor. İyi de bu, binlerce hastanın yüzüne kapıyı kapatmanın bir bahanesi olabilir mi? Bu oran doğru olsa bile, sınır kapısının seçici bir şekilde ve felaketin şiddetiyle uyumsuz bir tempoda açılmasını meşru kılmaz. Ayrıca bu, kuşatmaya ortak olanların, katliama göz yumanların ya da katille koordinasyon anlaşmaları yapanların sorumluluğunu da ortadan kaldırmaz.

Kaldı ki yardım etmek bir iyilik değil, bir zorunluluktur. Gazze halkına yardım etmek ve Mübarek toprağın tamamını kurtarmak için orduların seferber edilmesi şeran farzdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Buna göre yardım etmek bir sadaka değildir, aksine farzdır, kriz veya bütçe gerekçesiyle bu farz ortadan kalkmaz.

Sınır kapısının kapatılmasına ya da Mısır devletinin işgalin suçlarına sessiz kalmasına karşı çıkanları hemen ‘terörist’ veya ‘kötü niyetli’ diye yaftalamak, çok tanıdık bir baskıcı yönetim taktiğidir. Bu tür rejimler, ne zaman gerçeklerle yüzleşseler, hep bu eski yönteme sığınırlar.

Peki, şimdi Gazze’ye girişleri engellendi diye eylem yapan binlerce doktor terörist mi?! Sınır kapısı açılsın diye feryat eden Gazzelilere ne diyeceğiz, onlar da mı terörist? Peki ya “Bu kuşatma ihanettir” diyen hocalara, âlimlere ne demeli, onlar da mı terörist?

Mısır Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları, uluslararası tutuma açıkça yandaşlık etmek, işgalin cürümlerine göz yummak ve Gazze’nin son hayat damarı olan bir sınır kapısının kapatılmasına doğrudan suç ortaklığı yapmak için uydurulmuş siyasi bir kılıftan başka bir şey değildir. Bu işbirlikçi rolü aklama çabaları ve özgür sesleri şeytanlaştırma girişimleri, enkaz altındaki çocukların çığlıklarını, yaralıların iniltilerini ya da dul kadınların gözyaşlarını asla susturamayacaktır!

Gerçek kardeşlikten söz ediyorsak, sınır kapısı iş makineleriyle açılabilir! Sahte egemenlikten değil de onurdan söz ediyorsak, dikenli teller yerle bir edilebilir! Bu ümmet çok iyi bilir: Kimin onu yalnız bıraktığını, kimin destek olduğunu, kimin şerefli politika yürüttüğünü... Ve kimin ‘dürüstlük’ maskesi altında onu katlettiğini! Gazze’den bir yudum suyu, bir lokma ekmeği, bir kutu ilacı kesen ve onları düşmanın insafına bırakan herkes, bilsin ki Allah katında bu suçun ortağıdır. İstedikleri kadar vatanseverlik ya da onur maskesi taksınlar, bu gerçeği değiştiremezler.

Gazze’nin kapısı, yardım elinden önce savaşın demir yumruğuna ardına kadar açıktır. Gazze sınır kapıları yardım tırlarından çok zırhlı araçlara muhtaçtır. Açlıktan ölenler geri gelmeyecektir. Ama onları yüz üstü bırakanlar, eğer iş işten geçmeden harekete geçerlerse, belki kendilerini kurtarabilirler.

Ey ümmetin orduları! Ölü uykunuzdan kalkın, puslu rüyadan çıkın ve Mısır’da ilk kıvılcımı yakın... Çünkü Gazze’nin artık boş laflara değil, fetih ordularına ihtiyacı var.

وَمَالَكُمْلاَتُقَاتِلُونَفِيسَبِيلِاللهِوَالْمُسْتَضْعَفِينَمِنَالرِّجَالِوَالنِّسَاءوَالْوِلْدَانِالَّذِينَيَقُولُونَرَبَّنَاأَخْرِجْنَامِنْهَـذِهِالْقَرْيَةِالظَّالِمِأَهْلُهَاوَاجْعَللَّنَامِنلَّدُنكَوَلِيّاًوَاجْعَللَّنَامِنلَّدُنكَنَصِيراً“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER