Pazartesi, 19 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Gabis Trajedisi: Modern Devlet Seçiminin Bir Kurbanıdır

Tunus’un güneyindeki Gabis’te halk, bir kimya tesisinden yayılan zehirli atıklar nedeniyle protestolar düzenlemeye devam ediyor. Bu tesis, şehri bir bütün olarak hem çevre hem de sağlık açısından bir enkaz yığınına çevirmiş durumda. İnsanların sağlığı, toprağın bereketi bir bir yok oluyor. Kanser bir veba gibi yayılıyor, insanlar nefes alamıyor. Ve en acısı, okul sıralarındaki çocuklarımız, peş peşe boğulma krizleriyle can veriyor... Yıllardır verilen boş sözler ve kasıtlı ihmaller, Gabis’i dışlanmışlığın ve çevre kirliliğinin simgesi haline getirmiştir. Bir zamanlar bölge için büyük bir nimet olan fosfat zenginliği, “modern devlet” politikaları yüzünden tam bir lanete dönüşmüştür. Modern devlet dedikleri lanet, büyük patronların ve anlık karların çıkarlarını, halkın sağlığının ve insanca yaşama hakkının önüne geçirmiş, halkı, şirketlere kurban etmiştir!

Ey güzel Gabis şehri halkı! Unutmayın, sizin bu şehriniz bir zamanlar, İslam Hilafetinin yönetimi altındayken hayat dolu, yaşaması keyifli, yemyeşil bir vahaydı. Şimdiyse köhne kapitalist düzenin gölgesinde bir felaket şehrine, bir ölüm tarlasına dönüşmüş durumdadır. İnsanlar nefes almakta zorlanıyor. Bu yüzden, derdinizin dermanını derdin kendisinden beklemeyin! Rabbinizin yoluna dönerek, düşmanlarınızın size giydirdiği bu kapitalist deli gömleğini yırtıp atarak ve yerine İslam nizamını inşa ederek kendi çözümünüzü kendiniz yaratın! İslam, tüm İslam beldelerini tek bir güçlü devlette birleştirecek, sizi Rabbinizin kanunlarıyla yönetecek, yöneticinin de halkın da sınırlarını çizecek ve yeryüzünde fesat çıkaranları en ağır suçlu ilan edecektir! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ“O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.” [Bakara 205] Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem de hem kişinin kendisine hem de başkalarına zarar vermesini yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:

لَا ضَرَرَ وَلَا ضِرَارَ“Zarar vermek ve zararla mukabele etmek yoktur.”

لا يَبولَنَّ أحَدُكُمْ في الْمَاءِ الدَّائِمِ الذي لا يَجْرِي، ثُمَّ يَغْتَسِلُ فِيه“Sakın sizden biri durgun suya idrarını yapıp sonra da orada yıkanmasın.” İslam hukukunda temel bir kural vardır: “Harama giden yol da haramdır.” Bu kurala göre, sanayileşme, ekonomik kalkınma veya doğal kaynakları işleme sırasında çevreye zarar verilmesi, zararlı bir sonuca yol açılması veya haram bir duruma neden olunması dinen haramdır. Maliyeti ne olursa olsun, çevrenin kirletilmesinden kesinlikle kaçınılması gerekir.

Ey güzel Gabis şehri halkı! Şüphesiz çevre sorunu, her konuya sadece kar ve çıkar gözüyle bakan kapitalist çözümlerle çözülemez. Doğayı ve nesilleri yok eden kapitalist şirketlerin dizginlenmesi ancak Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetle mümkündür. Çünkü Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

فَالْإِمَامُ رَاعٍ وَهُوَ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ“İman çobandır ve güttüklerinden sorumludur.”

İslam Devleti, kirletici sanayiler için yerleşim yerlerinden uzak özel sanayi bölgeleri kurarak, sanayi ve tarım tesisleri ile diğer tüm kirlilik kaynaklarını denetleyerek, bu tesislere, endüstriyel atık arıtma üniteleri gibi temiz üretim yöntemlerini kullanma zorunluluğu getirerek ve kirletici maddelerin çevreye sızmasını kesinlikle engelleyerek bu sorunu kökten çözecektir.

Hilafet devleti ayrıca, sanayi atıklarını azaltmak amacıyla geri dönüşüme de büyük önem verecektir. Bu çerçevede, (dinen) caiz olan sanayi atıklarını yeniden işleyerek yeni hammadde ve enerji kaynaklarına dönüştüren fabrikalar kuracaktır. Yeniden kullanılamayan veya geri dönüştürülemeyen atıklar ise, yerleşim yerlerinden uzak bölgelerde toprağa gömülerek imha edilecektir.

Kahraman Gabis halkının protestoları, vahşi kapitalist sistemi yıkmak ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet yönetimi altında, İslam’a dayalı Raşit bir yönetim kurmak için bir başlangıç ve kıvılcım olmalıdır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ“Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.”

Devamını oku...

Gazze’deki Çocuk Katliamı ve Açlık, Soykırımdan Sorumlu Yetkililerin Planlarıyla Değil Yalnızca Müslüman Ordularının Harekete Geçmesiyle Son Bulacaktır

Son iki yıl boyunca, Gazze halkı, katil Yahudi varlığının aralıksız bombardımanına, vahşi kuşatmasına ve en iğrenç suçlarına maruz kalmıştır. Bu suçların ana kurbanları kadınlar ve çocuklar olmuştur. Bu süreçte, 20 binden fazlası çocuk olmak üzere toplam 65 bin kişi şehit edilmiştir. Bu rakam, her gün 30 çocuğun hayatını kaybettiği anlamına geliyor. Çocuklar ya sokaklarda ya Yahudi keskin nişancıların kurşunlarıyla ya da SİHA’ların ateşiyle, hatta aç insanlar için birer “ölüm tuzağına” dönüşen yardım merkezlerinde bile kasten öldürülmüşlerdir. Uluslararası “Save the Children” örgütünün raporuna göre, insani yardım faaliyetlerinin başlamasından sonraki dört haftalık bir dönemde bile gıda dağıtım noktalarına düzenlenen saldırıların yarısından fazlasında çocuklar hedef alınmış, birçoğu ya ölmüş ya da yaralanmıştır. Yahudi güçlerinin aralıksız saldırıları sonucunda 21 binden fazla çocuk sakat kalmış, Gazze dünyada en fazla kolu veya bacağı kesilmiş çocuğun yaşadığı bir yer haline gelmiştir. UNICEF’in verilerine göre, Gazze’deki beslenme krizi tam bir felakete dönüşmüş durumdadır. Yıl başından bu yana ağır beslenme yetersizliği çeken çocukların sayısında %500’lük gibi şok edici bir artış yaşanmıştır. Beş yaşın altındaki 320 binden fazla çocuğun tamamı, ağır beslenme yetersizliği riskiyle karşı karşıya kalmıştır ve 150’den fazla çocuk açlıktan hayatını kaybetmiştir. Ama ikiyüzlülüğe bakın ki, Yahudi varlığına para ve silah sağlayarak bu soykırımın suç ortakları olan sömürgeci Batılı devletler, şimdi de utanmadan “barış havarisi” rolüne bürünerek Gazze için gelecek planları çiziyorlar. Üstelik, kendi çiftlikleriymiş gibi Filistinlilere topraklarını nasıl yöneteceklerini emrediyorlar! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ قَالُواْ إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ * أَلا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَكِن لاَّ يَشْعُرُونَ“Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.” [Bakara 11-12]

İster Gazze’de yeni bir tür işgal kurup bölgeyi Amerika’ya teslim etmeyi hedefleyen “Trump Planı” olsun, isterse de İngiltere ve Fransa gibi Batılı ülkelerin “iki devletli çözüm” adı altında tanıdığı o hayali ve anlamsız Filistin devleti olsun; bütün bu planların Yahudi varlığını koruyup kollamak ve ona can simidi olmak dışında bir amacı yoktur. Yahudi varlığını kuranların, onu besleyip büyütenlerin ve suçlarına kalkan olanların Filistinlilere ne gibi bir hayrı dokunabilir ki? Onların planları, katliam ve kan gölü yeniden başlayana dek sahte bir rahatlama hissi vermekten başka ne işe yarıyor ki? Kaldı ki Yahudi varlığının, “Büyük İsrail”i kurma nihai hedefine ulaşana kadar Filistinlilere yönelik soykırım savaşını durdurmayacağı da apaçık ortadadır. Dolayısıyla, işgal Filistin’in her karış toprağından tamamen sökülüp atılıncaya kadar bu soykırım ve bitmek bilmeyen felaket asla sona ermeyecektir. Allah’ın, Müslümanları savunmak ve topraklarımızı kurtarmakla yükümlü kıldığı Müslüman orduları harekete geçmedikçe bu felaketin sona ermesi mümkün değildir.

Bu yüzden, Müslüman ordularındaki kardeşlerimize soruyoruz: Rabbinizin, ümmetinizi koruma ve bu kanser gibi yayılan işgalden ümmeti nihai olarak kurtarma emrine uymak için daha neyi bekliyorsunuz? Müslümanları, Mescid-i Aksa’yı ve Mübarek Toprağı savunma konusunda sergilediğiniz ihmalkarlık nedeniyle Rabbinize ne cevap vereceksiniz? Yahudi varlığıyla yüzleşmek, İsra ve Miraç topraklarını kurtarmak zorundasınız. O halde haydi işgalin ön savunma hattı gibi davranan ve Trump’ın sinsi planına sevinen hain yöneticileri devirmek için harekete geçin. Ve onların enkazı üzerine Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti derhal kurun. Çünkü sadece Hilafet ümmetinize karşı yürütülen bu soykırımı sonsuza dek bitirebilir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَـذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيّاً وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيراً“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! İnisiyatifin Dizginlerini Elinize Alın, Sakın ha Meselelerinizi Düşmanlarınızın Eline Bırakmayın

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’deki savaşı bitirme planının ilk tur müzakereleri Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde başladı. Toplantıya, ABD’nin özel elçileri Steve Witkoff ve Jared Kushner’in yanı sıra Katar Başbakanı ile Türkiye ve Mısır’ın istihbarat başkanları da katıldı.

Bu planın, Amerikan Başkanı’nın kişisel çıkarlarına hizmet ettiği gün gibi açık. Trump, bu planı ile Gazze’de savaşı durdurma ‘başarısını’ Nobel Barış Ödülü adaylığına taşıma ve ABD’nin siyasî/ekonomik çıkarlarını ilerletme derdinde. Çünkü plan, Gazze Şeridi’nin yönetimini, Trump’ın başında olacağı ve arkasında da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in bulunacağı uluslararası bir komiteye bırakıyor. Halbuki söz konusu komitenin liderliğini üstlenecek olan Amerika ve İngiltere’nin, İslam ve Müslümanların en büyük iki düşmanı ve Yahudi varlığının bir numaralı destekçisi olduğu çok iyi biliniyor! Trump planının Yahudi varlığının çıkarlarını gözettiği, onu Mübarek Toprak Filistin’de daha da güçlendirmeyi ve onu tehdit edebilecek her türlü tehlikeyi bertaraf etmek istediği de aşikâr.

Trump, planını açıklamadan önce, 23 Eylül 2025 Salı günü BM Genel Kurul toplantıları marjında Suudi Arabistan, BAE, Katar, Mısır, Ürdün, Türkiye, Endonezya ve Pakistan’ın katıldığı bir toplantıya başkanlık etmiş ve bu toplantıyı ‘en önemli toplantı’ olarak tanımlamıştı. Toplantıya katılan ülkelere ‘21 maddelik bir plan’ sunmuştu. Planın en belirgin maddeleri arasında şunlar yer almaktaydı: “Hamas’ın elindeki tüm Yahudi esirlerin serbest bırakılması, kalıcı ateşkes sağlanması ve Yahudi ordusunun kademeli olarak geri çekilmesi.” Trump, onları toplama amacının Yahudi esirleri kurtarmak olduğunu açıkça söylemişti: “Yönetimim Gazze’den 20 canlı rehine ve 38 cansız bedeni geri almak istiyor” dedi ve ardından, çekilmenin kademeli olacağını belirtti. Kademeli söylemi, çekilme sürecini sonlandırmak için kullanılan mayınlı bir ifadedir. Böylelikle ateşkesin ipini ve devamlılığını kontrol etme gücü yine Yahudi varlığında kalacaktır!” Dolayısıyla Müslümanların Ruveybida yöneticilerinin Trump’ın planını memnuniyetle karşıladığını duymak şaşırtıcı değildir. Keza onların her birinin bu ihanet planındaki rolünü oynamak için sırasını beklediğini görmek de şaşırtıcı değildir. Nitekim ihanetin ilk perdesinin başladığına, Katar Başbakanı, Türk ve Mısır istihbarat şeflerinin sahnedeki yerlerini aldığına, diğerlerinin ise sıralarına beklediğine tanık olduk. Yaptıkları şey ne kötü! Yaptıkları ne kadar da alçakça!

Ey Müslümanlar! Başınızdaki bu teslimiyetçi yöneticiler, sallantıdaki o çarpık koltuklarını koruyabilmek için sizi en değersiz paralara satmışlar ve davalarınızı düşmanlarınıza peşkeş çekmişlerdir. Sizin onların bu ihanet ve vurdumduymazlıklarına sessiz kalmanız, onların bu aldatmaca ve ihanetlerinde daha da ileri gitmelerine neden olmaktadır. Onlar ne Allah’tan ne Rasûlü’nden ne de sizden utanmamaktadırlar. Filistin’e karşı komplo kurup Yahudilerin orayı ele geçirmesine olanak sağlamışlardır. Gazze’de on binlerce insan katledilirken, evleri başlarına yıkılırken gıklarını bile çıkarmadılar. Gazzelilerin yurtlarından sürülmesini sadece seyretmekle yetinmişlerdir. Bütün bu alçaklıklar yaşanırken, dillerinden barışı düşürmemişler, Yahudi varlığının çıkarlarına hizmet eden Amerika’nın iki devletli çözüme çağrıda bulunmaktan bir nebze olsun geri kalmamışlardır!

Artık bu Ruveybida yöneticilerin ihanetlerine bir son vermenin ve onları bir kenara atmanın ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurmak için halkına asla yalan söylemeyen öncü Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmanın zamanı gelmiştir. Ancak bu şekilde onurunuzu geri kazanabilir, inisiyatifin dizginlerini elinize alabilir, meselelerinize yardımda etkili bir rol oynayabilir ve düşmanlarınızın işlerinizi yönetmesine asla izin vermeyebilirsiniz.

إِن يَنْصُرْكُمُ اللهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّنْ بَعْدِهِ وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ“Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” [Ali İmran 160]

Devamını oku...

Sömürgeci Batı’nın Müslüman Ülkelere Yönelik Açık ve Gizli Tuzağı!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sömürgeci Batı’nın Müslüman Ülkelere Yönelik Açık ve Gizli Tuzağı!

Sömürgeci sadece kendi çıkarları için gelir, ardından kendi zehirli kalıntılarını geride bırakıp İslam ümmetini kendisinden bağımsız olduğuna inandırdıktan sonra da gider; sömürgeci Batı’nın bu zararlı kalıntıları nasıl gerçekleştiğinin açıklaması aşağıdaki şekildedir:

Birincisi: Sömürgecinin, eserini bırakmak için kullandığı mekanizmalar

Hilafet Devletinin parçalanması: Sömürgeci, 1924 yılında, ümmetin siyasi birliğini temsil eden Osmanlı Hilafetini devirmek için çalışmış ve bunun yerine yapay ulusal varlıklar dayatmıştır ki en önemli zehirli kalıntılarından bazıları şunlardır:

Laik sistemlerin dayatılması: İslami yönetim sistemleri, siyasi ve ekonomik olarak Batı’ya olan bağımlılıkları sürdürmekle birlikte insan yapımı kanunlara dayalı sistemlerle değiştirilmiştir.

Ajan bir iktidar kliği oluşturmak: Kendi çıkarlarını destekleyen, ülkenin işlerini kendi gündemine göre idare eden Batılılaşmış insanlardan oluşan bir iktidar kliği oluşturmuştur. 

Ekonomik kontrol: Müslüman ülkelerde ekonomi üzerindeki kontrolünü aşağıdakiler aracılığıyla sıkılaştırmıştır:

- Uluslararası borçlar

- Çokuluslu şirketler

- Doğal kaynakların kontrol edilmesi

Fikri ve kültürel hegemonya: Müslümanların zihnini aşağıdaki yollarla işgal etmiştir:

- Laik ve liberal fikirlerin yayılması

- Eğitim müfredatına darbe

- Medya ve sosyal medya platformlarının kontrol edilmesi

İç çatışmaların körüklenmesi

Aşağıdakiler gibi eğilimlere teşvik etmek, bunları pazarlamak ve propagandasını yapmak için çalışmak:

- Milliyetçilik

- Mezhepçilik

- Bölgeselcilik

İkincisi: Ümmet bağımsızlığa nasıl inandırılmıştır?

Şekli bağımsızlığın verilmesi yoluyla: Sömürgeci, haksız antlaşmalar ve sözleşmeler, askeri üsler ve etkili diplomatik misyonlar aracılığıyla fiili kontrolünü korumakla birlikte İslam ülkelerine şekli siyasi bir bağımsızlık vermiştir.

Aynı şekilde halkların egemenlikle aldatılması: Zira bu bağımsız varlıklar, halkların iradesini temsil ettiklerinin propagandasını yaparken gerçekte bunlar sadece kendi politikalarını uygulamak için kullanılan araçlardan ibarettir.

Uluslararası örgütleri kullanarak, uluslararası meşruiyet kisvesi altında kendi politikalarını dayatmak için Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi kuruluşlara boyun eğdirmiştir.

Üçüncüsü: Ümmete nasıl tahakküm etmiştir?

- Siyasi kararları kontrol etmek yoluyla: İslam ülkelerindeki hayati kararlar, Batı'nın direktifleri doğrultusunda alınmaktadır.

- Uluslararası Para Fon, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla ekonominin kontrol edilmesi.

- Askeri hegemonya: Batılı güçler, aşağıdakiler aracılıyla bölgede askeri varlıklarını dayatmaktadır:

- Silah anlaşmaları ve güvenlik ittifakları yoluyla kurulan askeri üsler.

- Medya ve fikri kontrol: Batı medyası Müslüman ülkelerde hâlâ kamuoyunu kontrol etmekte ve onu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmektedir.

Dördüncüsü: İslam ümmeti için köklü çözüm:

- “Bağımsızlığın” büyük bir yanılsama olduğunu ve gerçek hegemonyanın hâlâ Batı’da olduğunu açıklamak yoluyla sömürgecilik ve onun araçları hakkındaki gerçeği ifşa etmek.

- Hilafetin kurulması için çalışmak:

Hilafet Devleti’nin kurulması aşağıdaki yollarla gerçekleşebilir:

- Ümmetin Batı hegemonyasından kurtulması

- Saflarının birleşmesi.

- Hayatın her alanında İslam şeriatının tatbik edilmesi.

- Siyasi, ekonomik, fikri ve askeri olarak Batı'ya olan tüm bağımlılık şekillerini boykot ederek tüm bağımlılık şekillerini reddetmek…

Sömürgecinin, Müslüman ülkelerdeki aldatma ve tuzak yöntemlerine yönelik örnekler

Sömürgecinin Müslümanlara yönelik aldatmasının en belirgin örneklerinden biri, Napolyon Bonapart önderliğindeki Fransa Seferi (1798-1801) sırasında Mısır'da yaşananlardır; zira bu Fransa Seferi, kurtuluş ve ilerleme sloganlarını kullanarak sömürü ve yıkımı uygulayan sömürgeciye yönelik açık bir örnekliği temsil etmektedir. İslam ümmetinin, daha önce kaç delikten ısırıldığını bilmesi gerekir ki bunu aşağıdaki şekilde açıklayacağız:

Birincisi: Fransa’nın Mısır’a yönelik seferinin arkasındaki yalan iddialar:

- Napolyon, seferin hedefinin Mısır’ı Memlüklerin zulmünden kurtarmak olduğunu iddia etmişti! Ama ironik olan Fransa, başka ülkeleri de sömürgeleştirmiştir.

- Bilim ve kültürün, Batı matbaaları ve bilimleri aracılığıyla yayılması.

- İslam'a Saygı: Napolyon’un, İslam'a hayranlık duyduğunu ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e saygı duyduğunu iddia etmesi!

Napolyon'un kullandığı sömürgeci aldatma mekanizmaları

Sahte dini sloganların kullanılması: Kendisinin "İslam dostu" olduğunu ve dine saygı göstermeye çalıştığını ilan ederken vergiler toplamış ve İslami vakıflara el koymuştur.

İslam'ı öven Arapça neşriyatlar yayınlarken (!) askerleri camileri yağmalamışlar ve namusları ihlal etmişlerdir.

Seçkinleri ve kitleleri aldatmak: Kendisini Mısır'a "medeniyet" taşıyan modern bir reformcu olarak sunarken İngiliz nüfuzuna darbe indirmek amacıyla Fransız ticari çıkarları için Hindistan'a giden yolu kontrol etmeyi hedeflemiştir.

Mısırlıları yönetimde söz sahibi olduklarına inandırmak için bazı şeyhlerden ve alimlerden oluşan bir Divan (danışma meclisi) kurmuştur!

Hukuk sloganı altında baskı yapmak: Koruma ve güvenlik adı altında Fransız yasalarını dayatırken (İkinci Kahire Devrimi gibi) direnişçilere işkence etmiştir. 

Kaynakların sömürülmesi: Mısır'ın (pamuk, tahıl, antikalar) gibi zenginliklerini yağmalayarak Fransa'ya göndermiştir.

Mısır’daki Müslümanları aldattığı nasıl ortaya çıkmıştır?

Halk Devrimleri: Napolyon'un sloganlarının yalan olduğu, Fransa'nın ülkenin zenginliklerini sömürdüğü ve İslami kimliği yok etmeye çalıştığı ortaya çıktıktan sonra Ömer Makram gibi alimler, Kahire'de iki halkçı devrime (1798 ve 1800) öncülük etmişlerdir.

Seferin başarısızlığı: Fransa sadece üç yıl sonra geri çekildi ancak arkasında ekonomik borçlar, Müslümanlar arasında nifak tohumları ve fikri Batılılaşmanın başlangıcını bırakmıştır.

Ümmetin uyanık ve dikkatli olup olması gereken dersler ki bunlardan bazıları şunlardır:

- Sömürgecilik sadece kendi çıkarları için gelmekte olup "özgürlük" ve "ilerleme" gibi sloganlarının hepsi yağma ve işgali meşrulaştırmak için kullanılan yalanlardır.

- Elitleri aldatmak: Sömürgeci, elitleri yönetimde “ortak olduklarına” ikna etmek yoluyla sadakatler satın almıştır!

Sömürgecinin gerçek yüzü: Sloganların sahte olduğu ortaya çıkınca, (Kahire katliamında olduğu gibi) kanlı yüzü de ortaya çıkmıştır.

Çözüm, Müslümanların birleşmesidir: Sadece Hilafet Devleti yoluyla sömürgeciye ve onun aldatmacasına kaşı konulabilir.

Çağdaş gerçekliğin uygulanması

Napolyon'un yöntemleri bugün de kullanılmaktadır: Zira Amerika, Irak ve Afganistan'da "demokrasiyi yaydığını" iddia etmişti ama sonuçları yıkım olmuştur! Fransa, Afrika Sahel’de "terörle mücadele ettiğini" iddia etmiş ama uranyumu çalmıştır!

Fransa'nın Mısır ve diğer ülkelere yönelik seferi, sömürgecinin aldatmasına dair apaçık tarihi bir örnek olup aynı yaklaşım bugün daha gelişmiş yöntemlerle takip edilmektedir; çözüm ise ümmetin uyanmasında, sahte sloganların reddedilmesinde ve Müslümanların İslami Hilafetin sancağı altında birleşmeye geri dönmesindedir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; sömürgeci Batı’nın İslam ümmetini sahte bağımsızlık sloganlarıyla aldatmayı başardığı, arkasında kirli kalıntılarını bıraktığı ve ümmetin hâlâ onun tam hakimiyeti ve pislikleri altında inlemeye devam ettiği konusunda hiçbir şüphe yoktur. Tek çözüm, ümmetin uyanıp dinine geri dönmesi ve bağımlılığın tüm şekillerinden kurtaracak olan Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için var gücüyle çalışmasıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Fadi Es-Sülemi – Yemen

Devamını oku...

Filistin Devleti'nin Tanınması Yeni Bir Sykes-Picot’tur!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Filistin Devleti'nin Tanınması Yeni Bir Sykes-Picot’tur!

22/9/2025 Pazartesi akşamı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çalışmalarına başladı ve Filistin devletinin tanınması konusu, toplantıların sekseninci yıllık oturumunun en önemli konusu oldu; zira Suudi Arabistan ve Fransa, Filistin devletinin daha fazla tanınması beklentisinin ortasında bu girişimin arkasında durup ikisi birlikte girişime liderlik etmektedirler. Nitekim Fransa, Filistin devletini resmen tanıyarak bu adımı atan ülkeler grubuna katılan son ülke oldu. Ayrıca iki devletli çözüm konferansı başkanlığı da, Genel Kurul'dan olağanüstü destek gören "New York Deklarasyonunun" önemine vurgu yaparak, bunu şiddetin ve tekrarlayan savaşların sona erdirilmesinde ilkeli ve gerçekçi bir alternatif olarak değerlendirdi. Zira tüm ülkelere, pratik adımlar atarak bunun uygulanmasının hızlandırılması çağrısında bulunularak, Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi, tüm rehinelerin serbest bırakılması ve esir takasının en önemli öncelik olmaya devam etmesi vurgulandı. Fransa ve Suudi Arabistan, mevcut çatışmaya yönelik iki devletli çözüm planlarına odaklanan bir günlük zirveye ev sahipliği yaptı ve G7 ülkeleri arasında yer alan Almanya, İtalya ve ABD ise zirveye katılmadı. Macron, Gazze'de Filistin otoritesinin de dahil olduğu, bir geçiş yönetiminin kurulması ve bu yönetimin en önemli görevinin de Hamas'ın dağıtılmasını denetlemesi olması çağrısında bulundu. İki devletli çözüm konferansında ülkeler, birbiri ardına Filistin devletini tanımaya devam ediyor; zira (Agence France-Presse'in (AFP) verilerine göre) 193 BM üye ülkesinden en az 151'i Filistin devletini tanımıştır.

Şüphesiz Filistin sorununa yönelik iki devletli çözüm, uzun zamandır var olan ve yeni ortaya çıkmayan sömürgeci Amerika’nın bir çözümüdür. Bu ise Birleşmiş Milletlerin Amerika’nın etkisiyle, Filistin'de Yahudiler için bir devlet kurulmasına karar verdiğinde ortaya çıkmıştır. Bu karar ise, Filistin'in iki devlete bölünmesini öngören 29/11/1947 tarihli 181 sayılı karardır. Bu çözüm zaman zaman uluslararasının dikkatini, sömürgeci güçlerin Yahudi varlığını desteklemek ve pekiştirmek için çalıştıkları rolden uzaklaştırmak ve kendilerini ikiyüzlü ve yalan bir şekilde barış elçisi olarak göstermek için ortaya çıkmaktadır ki bu da gerçeklikten tamamen uzaktır. Bu durumda sömürgeci güçlerin Filistin devletinin tanınması yönündeki çağrıları, işgalcilere silah ve askeri teçhizat sağlamak yoluyla Gazze halkına yönelik soykırımda devam eden işbirliklerine ilişkin yerel ve uluslararası öfkenin dikkatini başka yöne çekmeye ve absorbe etmeye yönelik girişimden başka bir şey değildir; bu da bu tanınmayı, sahada hiçbir şeyi değiştirmeyen diplomatik bir tiyatro haline getirmektedir.

Filistin meselesi hakkında mevcut hareketlenme, Lübnan’ın sona ermesinin ardından Yahudilerin gelecekteki stratejisinin en önemli eksenlerine yönelik uluslararası bir hareketlenmedir; bu strateji ise Irak'ı, Şiiler, Sünniler ve Kürtler olmak üzere mezhepsel temelde üç devlete bölmeye odaklanmaktadır. Nitekim Lübnan ve Irak'ın ardından, Yahudi varlığındaki Likud Partisi'nin (İslam dünyasının Lübnanlaştırılması) adı altında birçok stratejisinin beyni sayılan Oded Yinon'un 1982 tarihli planına göre Mısır, Libya, Sudan, Suriye, Fas, İran, Türkiye, Somali ve Pakistan gelmektedir.  Nitekim Parag Khanna, 2014 yılında Zeytune Araştırma ve Danışma Merkezi tarafından yayımlanan Zeytune çevirileri serisinde, Güney Sudan'ın bölünmesinin sadece bir başlangıç ​​olduğunu ve dünyanın yakında 300 bağımsız egemen devlete tanık olabileceğini açıklamıştır. Bu açıklama, 2006 yılı Haziran ayında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın lisanı üzerinden Yahudi varlığının ilk kez "Büyük Ortadoğu" terimini siyasi sahada kullanmasının bir sonucuydu ki bu da iki temel yönü yansıtıyordu; birincisi, Orta Doğu bölgesine yönelik kapsamlı bir değişim sürecini başlatmanın zamanının gelmiş olması ve bu sürecin, 1916'da bölünmüş olanın yeniden bölünmesini içeren ve yeni bir Sykes-Picot olarak adlandırılan zorlu bir cerrahi operasyon olarak nitelendirilmesi. İkincisi; Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesidir ki bu da, başta petrol olmak üzere Amerika’nın bölgedeki ekonomik çıkarlarını garanti altına aldığı düşünülen siyasi ve sosyal istikrarın sağlanmasının anahtarı olacaktır.

Kâfir Batı'nın Müslüman ülkelerdeki projelerini ve saçmalıklarını durdurmak için, Batı'nın ümmetin toprak ve fikir birliği eksikliğinin garantörü olarak gördüğü Müslüman ülkelerdeki kartondan yöneticilerin tahtlarını devirmek ve dinlerinin ve akidelerinin kendilerine yüklediği şeyi yerine getirmeleri, yani dünya hayatındaki risaleti gerçekleşinceye kadar Rablerinin yolunda cihat etmeleri için kışlalarında konuşlanan orduları harekete geçirmek için çalışmak gerekir. Cihat etmek başlangıçta, bazı Müslümanların yerine getirmesiyle birlikte diğer Müslümanların üzerinden düştüğü farz-ı kifaye olsa da, kafirin bir İslam ülkesini işgal etmesi gibi durumlarda farz-ı ayn olur ve bunun herhangi bir şekilde askıya alınması caiz değildir; yani cihat konusundaki şerî hüküm, ümmetin üzerine farz olmasıdır ve ümmet ise bu konuda gerekli olan güce ve daha fazlasına sahiptir; bu yüzden Gazze’yi tek başına savaşmaya terk etmek, şerî hükmü gerektiği gibi yerine getirmemek ve ihmal etmekten başka bir şey değildir. Dolayısıyla Gazze sorumluluklarını yeri getirdiği halde tüm güçleri tükenirse, o zaman günah tüm Müslümanların boynunda asılı kalır ve ölüm, açlık ve yerinden edilme onların üzerlerin kalkıncaya, dahası Filistin’in tamamı Yahudilerden kurtulup İslam sancağının ve devletinin altında Müslüman ülkelerin ayrılmaz bir parçası haline geri dönünceye kadar bu günah üzerlerinden kalmaz.

Meşum Sykes-Picot Anlaşması ve onun İslam beldelerine yönelik sonuçları hakkında ne söylenirse söylensin kafir Avrupalılar, İslam beldelerinin kalbindeki kontrollerini genişletip nüfuzlarını daha da sıkılaştıracak şekilde mirası bölmeye hazırlanmışlardır. Ayrıca bu anlaşmaya, Müslümanların devletinin ortadan kaybolması trajedisiyle bağlantılı olarak İslam ümmetinin hayatındaki tehlikeli bir dönüm noktası olarak bakılması gerektiği gibi, Hilafetin ortadan kalmasının, yani Müslümanların uluslararası sahadaki yokluğunun gölgesinde Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından yeni bir dünya düzeni kurulmasına zemin hazırlayan bir istasyon olarak bakılması gerekir. 

Sonuç olarak diyoruz ki: Sykes-Picot Anlaşması'nı ve onun yansımalarını sonsuza dek gömmenin, dahası Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin kurulması dışındaki her türlü alternatifi engellemenin zamanı gelmedi mi?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah el-Kadi – Yemen

Devamını oku...

Katillerin ve Gaspçı Varlığın Destekçilerinin Gözetimi Altında Gazze’nin İmar Edilmesi Eski Yüzlü Yeni Bir Stratejidir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Katillerin ve Gaspçı Varlığın Destekçilerinin Gözetimi Altında Gazze’nin İmar Edilmesi Eski Yüzlü Yeni Bir Stratejidir!

Haber:

ABD Başkanı Donald Trump, Perşembe günü Gazze Şeridi'ndeki yaşam koşullarını iyileştirmek için yeni bir plan açıkladı ve ABD'nin "insanların daha iyi koşullarda yaşayabileceği bir yer oluşturmak" için çalıştığını belirtti.Beyaz Saray'daki açıklamaları sırasında Trump, Gazze'deki durumu "korkunç" olarak nitelendirerek, şu anki önceliğin rehineleri kurtarmak ve ardından yeniden inşa aşamasına geçmek olduğunu vurguladı.Trump, Gazze'nin yeniden inşası projelerini finanse etmeye hazır olduklarını ifade eden bir dizi zengin ülkeyle temasları olduğunu açıklayarak şunları söyledi: “Gazze'nin yeniden inşasına katılacak çok zengin ülkeler var ve bunun maliyeti onlar için çok büyük değildir; çünkü onların çok paraları var.” (Cumhuriyet gazetesi web sitesi, 4/10/2025)

Yorum:

Trump, sanki barışçıl bir tarafmış gibi ya da Gazze'de olup bitenlerle hiçbir ilgisi yokmuş gibi konuşuyor! Allah ve Rasulü’nün düşmanı sanki hiçbir suç ve günah işlememiş gibi konuşuyor ve onun sözlerinde hiçbir pişmanlık görülmüyor ki bu hiç de şaşırtıcı değildir; zira Yahudi varlığının temel destekçisi, ona silah tedarik eden, onu koruyan ve ona destek verip onu kollayan bizzat Trump’dır. Sanki Gazze’de kaybedilen Müslümanların canlarının onlar nezdinde hiçbir kıymeti ve değeri yokmuş ve sanki bundan dolayı muhasebe edilmeyi hak etmiyormuş gibi onu sorgulayacak, muhasebe edecek ve kınayacak hiç kimse olmadığı için tüm bunları konuşuyor; 

İslam Devleti mevcut değilken ve Müslümanlar selin üzerindeki çerçöp gibiyken bu nasıl olmasın ki? La havle vela kuvvete illa billah.

Sorun değil ey Trump! Müslümanların kanlarının sizin yanınızda çok ucuz bir şeymiş gibi seni muhasebe edip disipline edecek kimse olmadığı için böyle konuşuyorsun. Senin ve Batı’nın, artık hiç kimse için gizli olmayan gerçek yüzü işte budur. Artık her şey ortaya çıktı ve bir karışıklık kalmadı. Batı'nın tamamı, özellikle de Amerika ve İngiltere, nehirler gibi Müslümanların kanlarını akıtmalarına rağmen, ancak hala onlar, özgürlük, insan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, sivillerin haklar gibi gece gündüz propagandasını yaptıkları içi boş sloganlara ve gösterişli sözlere sarılıyorlar.

Ancak son Gazze savaşı maskeleri düşürmüş ve gerçeği ayın on dördü gibi apaçık ortaya çıkarmıştır. Tüm bu sahtelikler çöktüğü halde yine de Trump mağrur ve kibirli bir şekilde davranarak, muhasebe eden, disipline eden ve intikam alan birinin yokluğunda son derece rahat açıklamalar yapıyor.Bugün kendini bir barış lideri olarak tanıtan Trump, kana susamış bir kasaptır. Zira Gazze halkına karşı yürüttüğü savaşta Yahudi varlığının en güçlü destekçisi olmuştur.Gazze'deki durumdan dolayı dehşete düşen ve bunu korkunç bulan Trump olduğu gibi kendi gözü, desteği ve gözetimi altında bu gerçekliği yaratan da bizzat odur!

Sonra da İslam beldelerinin sokaklarındaki insanların sevinçten dans ettiklerini söylüyor!Ey Allah'ın, Rasulü’nün ve müminlerin düşmanı! Şunu çok iyi bil ki insanlar, senin kararından dolayı değil, aksine Batı'nın bekçileri ve Yahudilerin koruyucuları olan Ruveybida yöneticilerin gözü ve kulağı önünde mazlum kardeşlerine yönelik ölüm ve soykırımın durmasından dolayı seviniyorlar.

Ey İslam ümmeti: Bakın işte Müslümanları öldüren ve öldürmeye devam eden Trump, hiç hesap vermeden kendi kararları ve anlaşmalarıyla ölümleri durduruyor; peki Rablerinin haklarında şöyle buyurduğu Müslümanları karakteri bu mudur: وَالَّذِينَ إِذَا أَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنْتَصِرُونَOnlar ki, kendilerine bir saldırı olduğu vakit birbirleriyle yardımlaşır, öçlerini alırlar.” [Şura 39] Peki bizler, Allah Azze ve Celle’nin şu kavlinin neresindeyiz: وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِهِEğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misli ile ceza verin.” [Nahl 126]

Ey ümmetin askeri ve kuvvet ehli: Topraklarınızın korunması ve dininizin ortaya çıkması, ancak Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasıyla mümkün olacaktır. O halde ellerinizi Hizb-ut Tahrir'in elinin üzerin koyun ve Rabbinizin metoduna ve Peygamberiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetine geri dönün ki, Rabbinizin rızasına nail olasınız ve Allah da sizin elinizle İslam’ı ve ehlini izzetli kılsın ve küfür ve ehlini de zelil kılsın.

Ey ümmetin askerleri: Bizler, sizin üzerinize farz olan ve kıyamet gününde Allah’ın huzurunda sorguya çekileceğiniz şerî vacibi sizin önünüze koyduk; eğer yardım etmekten geri durup onların yanında yer almaz ve onların devletlerini kurmak ve otoritelerini yeniden tesis etmek için çalışanlara yardım etmezseniz, Mısır ve mübarek toprakların halkının, dahası tüm ümmetin vebali sizin boynunuzda asılı kalacaktır. O halde haydi inisiyatif alın; zira fırsat sizin elinizde ve hayır size çağrıda bulunuyor; bu yüzden iplerinizi, İslam’ı uygulamak ve onun otoritesini yeniden tesis etmek için çalışan muhlislere uzatın; böylece umulur ki Allah sizin geçmiş günahlarınızı bağışlar, sizin ellerinizle bir hayır yazar ve ümmetin bekleyip durduğu Allah Subhanehu’nun vaadi ve Nebi’si Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti sizin ellerinizle kurdurur.     

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ

Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Abdullah – Mısır

Devamını oku...

Haber-Yorum Filistin’in Özgürleşmesine Yönelik Desteği Susturmak İçin "Antisemitizmin" Silah Olarak Kullanılması!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Filistin’in Özgürleşmesine Yönelik Desteği Susturmak İçin "Antisemitizmin" Silah Olarak Kullanılması!

Haber:

İngiltere'de son günlerde, Filistin yanlısı gösteriler ile ülkede artan antisemitizm ve Yahudilere yönelik saldırılar arasında bir bağlantı olduğuna dikkat çekilen geniş çaplı bir tartışma yaşanıyor. Hamas'ın 7 Ekim 2023'te Yahudi varlığına yönelik saldırısının ikinci yıldönümü öncesinde İngiliz Başbakanı Keir Starmer, o gün öğrencilere Filistin yanlısı protestolara katılmama çağrısında bulunmuş ve "sokaklarımızda antisemitizmin yükseliyor" uyarısında bulunmuştu. Starmer, bu yıldönümünde gösteriler düzenlemek yoluyla "başkalarına saygısızlık etmenin İngilizlere yakışmadığını" söyleyerek protestoların bazıları tarafından "İngiliz Yahudilerine saldırmak için iğrenç bir bahane" olarak kullanıldığı eklemesinde bulunmuştur. Onun sözcüsü, protestocuların "insanlıklarını göstermeleri" ve 7 Ekim'de Yahudi varlığına yapılan saldırıyı hatırlamaları gerektiğini açıklarken, Eğitim Bakanı Bridget Phillipson da insanlara bu yıldönümünde protesto yapmamaları çağrısında bulunarak şu yorumu yapmıştır: “7 Ekim'den iki yıl sonra insanlardan sadece şunu talep ediyorum: Ortak insanlığımız ve birbirimize karşı sorumluluğumuz hakkında düşünmeye çalışın.” Ayrıca bazıları da, 2 Ekim'de Manchester'daki bir sinagoga düzenlenen ve iki Yahudinin ölümüne yol açan saldırının sorumlusunun ülkedeki Filistin yanlısı yürüyüşler olduğunu ileri sürmüştür.

Yorum:

İngiliz hükümetinin, bir dizi başka politikacılar ve Yahudi varlığını destekleyen medya yorumcularıyla birlikte, Filistin'in Yahudilerden kurtarılması çağrısını susturmak için antisemitizm kartını kullandığı açıktır. Ayrıca İçişleri Bakanı Şabana Mahmud, Filistin yanlısı çok sayıda gösterinin ardından tekrarlanan protestoları kısıtlamak için polise daha geniş yetkiler vermeyi planladığını açıklarken, Sağlık Bakanı Wesley Streeting ise anti-semitist doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının hastaları tedavi etmesini yasaklayan yasayı güncellemeyi planlıyor. Batılı siyaset ve medya çevrelerindeki birçok kişi antisemitizmi, işgalin Filistin'den tamamen kaldırılmasına yönelik bir destek olarak görüyor. Bu nedenle Filistin'in tamamen özgürleşmesine destek veren sağlık çalışanları, antisemitizm bahanesiyle işlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır.

Antisemitizmi, vahşi işgale son verilmesi ve Filistinlilerin yerleşimciler tarafından vahşice yağmalanan topraklarını ve evlerini geri alma hakkının desteklenmesi çağrılarıyla ilişkilendiren yaygın anlatı, tıpkı İngiltere’deki Yahudilere saldıran bireylerin eylemlerinin Filistin’i destekleyen protestolarla karıştırılması gibi, tamamen saçmadır.Bu, İngiltere’deki Rus bireylere yönelik saldırılar konusunda Ukrayna’yı destekleyen protestoları suçlamakla aynı şeydir. Ayrıca bu, açıkça bu vahşi işgalin sona ermesini ve Filistin'in tamamen özgürleşmesini talep edenleri korkutup susturmak için kullanılan bir anlatıdır.

Ayrıca işgalin masum Filistinlileri bombalamaya devam ettiği bir zamanda 7 Ekim'in ikinci yıldönümünde Gazze'deki soykırıma yönelik protesto gösterisi yapılmasının, duyarsızlık veya ortak insanlık eksikliğini gösterdiği düşüncesi, Batılı politikacıların, Filistinlilerinin hayatlarının varlığın içinde yaşayan Yahudilerin hayatlarıyla karşılaştırılması konusundaki çifte standartlarını yansıtmaktadır. Batı'daki antisemitizmin arkasındaki itici güç Filistin'in tamamen özgürleştirilmesi çağrısı değildir, aksine siyasetçileri ve güçlerinin Yahudilerin üstünlüğüne ilişkin Siyonist mefhumu benimseyen ve vahşi eylemlerini ve mübarek toprakları işgalini meşrulaştırmak için Yahudiliği istismar eden Yahudi varlığının işlediği bu soykırımdır. Ayrıca sistematik antisemitizmi ve Yahudilere yönelik zulmü tarihsel olarak taşıyan İslam değil, aksine laik Avrupa ülkeleridir. Aslında Yahudi varlığının kurulması, Avrupa'daki Yahudilere yönelik katliamların ve 1905 Yabancılar Yasası yoluyla Avrupa Yahudilerinin ülkeye girişini engellemeye çalışan İngiltere'deki antisemitizm duygusunun bir sonucudur.

Buna karşılık Yahudiler, Hilafet Devleti’nin altında refaha kavuşmuşlardı. Örneğin İngiliz Yahudi tarihçisi Cecil Roth, Osmanlı Hilafeti döneminde Yahudilere gösterilen iyi muamelenin, onları Avrupa'nın her yerinden buraya çektiğini ve İslam topraklarının onlar için ekonomik açıdan refah içinde yaşadıkları bir fırsatlar ülkesi haline geldiğini belirtmektedir. Hilafetin altında Yahudiler kurtarılmış ve diğer ülkelerde zulüm gördüklerinde onlara güvenli bir sığınak sağlanmıştır. Örneğin 1492 yılında Sultan II. Bayezid, İspanya'daki Hıristiyan yöneticiler tarafından zulüm gören 150.000 Avrupalı ​​Yahudi'yi kurtarmak için tüm donanmasını göndererek onları Hilafet topraklarına yerleştirmiştir. Ayrıca Yahudi tarihçi Avi Shlaim ise antisemitizmin Araplara Avrupa'dan intikal ettiğini açıklayarak, yirminci yüzyıl öncesinde Arap bölgesinde asli antisemitizmin neredeyse hiç olmadığını, bölgenin antisemitizmi tanıması için Avrupa'daki antisemitizm edebiyatının Arapçaya çevrilmesi gerektiğini savunmuştur. Aynı zamanda Yahudilerin yüzyıllardır İslami yönetimin altında Arap toplumlarına iyi bir şekilde entegre olduklarını, modern antisemitizmin Ortadoğu'ya da intikal eden bir "Avrupa hastalığı" olduğunu vurgulamıştır.

Bu nedenle Batı'daki Müslümanlar, Filistin'in tamamen özgürleştirilmesi çağrısını susturmayı hedefleyen bu yalan anlatılar ve korku salan hükümet politikaları karşısında güçlü kalmaya devam etmelidirler. Biz de tüm mübarek toprakların katili bu vahşi işgalin kökünden sökülüp atılması çağrısında bulunmaya devam etmeliyiz; zira bu, Allah Subhanehu ve Teala’nın emrettiği bir husus olup oradaki ümmetimize yönelik katliamın ve köleleştirmenin sona ermesinin tek yolu da budur. Bizler de, zulüm karşısında bizim için Müslümanlar olarak imanımızdan kaynaklanan cesaret ve kararlığı ortaya koyan Filistin’deki değerli kardeşlerimizin eylemlerinden ilham almalıyız. Nitekim Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ. تُعَدُّونَRabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin.” [Fussilet 30] Dolayısıyla bizim çevremizdeki kişilere, tarihte yapmış olduğu gibi Filistin’de ve İslam beldelerinin dört bir tarafında barış, güvenlik, adalet, refah ve yönetimi altındaki tüm dinlerin haklarını güvence altına almaya muktedir olanın sadece Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti’nin uyguladığı İslam sistemi olduğunu açıklamamız gerekmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esma Sıddık

Devamını oku...

Sudan'daki Askeri ve Siyasi Liderliğin Seyrine Yönelik Bir Saha Okuması!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sudan'daki Askeri ve Siyasi Liderliğin Seyrine Yönelik Bir Saha Okuması!

Sudan'da krizlerin kol gezdiği, savaş ve yıkımın iplerinin birbirine dolandığı bir dönemde, sanki doğrudan General Abdulfettah el-Burhan'a yöneltiyormuş gibi bir mültecinin haykırışı olarak derin bir Kur'anî soru ortaya çıkıyor: أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئاً إِمْراً(Musa), içindekileri boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen çok kötü bir iş yaptın! dedi.” [Kehf 71]

Allah'ın Nebi'si Musa'nın, masum insanları taşıyan gemideki deliği gördüğünde salih olan adama sorduğu bu soru, bugün de ülkenin gemisini, kurtarmak için değil, aksine onu bölünme, yıkım ve tahribat bataklığında boğmak için delen askeri liderliğe karşı yeniden soruluyor.

Bu ayet, ilahi hikmetin sınaması bağlamında gelmiştir; zira salih adam, gizli bir hikmetten dolayı gemiyi delmiş olup bu hikmet, geminin sahiplerini, her sağlam gemiyi gasp eden zalim bir kraldan korumak içindi.

Ancak Sudan'ın gerçekliğinde, askeri liderliğin gerçekleştirdiği delme, bir hikmetten dolayı değil, aksine boğmaya yol açan açık ve gizli bir eylemdir.Zira Sudan'ın gemisi, zulümden kaçınmak için değil, aksine onu kaos denizinde boğmak ve bölünme ve teslimiyet akımlarına teslim etmek için delinmiştir.

Siyasi ve askeri olarak delme:

Hızlı Destek Güçlerinin pekiştirilmesi

- Silahlı kuvvetlerin zayıflatılması karşılığında Hızlı Destek Güçleri silahlandırılıp etkileri genişletilmiştir ki bu da askeri kurumun sistematik olarak delinmesi anlamına gelmektedir.

Yeterliliklerin tasfiye edilmesi

- Deneyimli ve yetkin askeri komutanlar emekliye ayrılmaya zorlanırken, Hartum'daki Hızlı Destek Güçleri tarafından işlenen suçlar göz ardı edilmektedir ki bu da siyasi ve askeri işbirliğini ortaya çıkarmaktadır.

Medya dezenformasyonu

- 15 Nisan 2023'te başkentte çatışmalar patlak verirken Silahlı Kuvvetleri sözcüsü Albay Nabil Abdullah şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Silahlı kuvvetler durumu tamamen kontrol altında tutuyor ve Hartum'da Hızlı Destek Güçleri bulunmuyor, yayınlananlar tamamen söylentilerden ibarettir.”

Ancak gerçeklik, bu açıklamayı yalanlamaktadır; zira Hızlı Destek Güçleri başkentteki stratejik noktalara konuşlandırılmış, bu da savaşın patlak vermesine yol açmıştı.

Felaket sonuçlar

BM raporlarına göre Eylül 2025'e kadar 5 milyondan fazla insan yerinden edilmiş, Hartum, Bahri ve Omdurman'da altyapı tahrip edilmiş, ordu Darfur'dan çekilmiş ve El Cezire eyaleti Hızlı Destek Güçlerine teslim edilmiştir. Yani ülke, siyasi bilincin yokluğu ve dış müdahalelerin yaygınlaşmasının ortasında bir bölme makinesinin üzerine oturtulmuştur.

Siyasi ve meşru sorumluluk

- Siyasi vizyonun yokluğunun ve yabancı çıkarların ümmetin çıkarlarına galip gelmesinin sonucunda ülkenin geldiği durumun tüm sorumluluğunu egemenlik konseyi üstlenmelidir.

- Ordunun cephelerde tekbir seslerinin işitilmesi rağmen, krizden çıkmak için net bir planın olmaması, askeri zaferin siyasi zafere dönüşmediğini ortaya koymaktadır.

- Sadece Kahhar olan Allah'a karşı niyetin samimi olması ve gücün meşruiyetine göre değil, savaşla ilgili hükümlerin meşruiyetine göre bu çöküşe neden olan herkesin muhasebe edilmesi gerekir.

Köklü bir değişime davet etmek

Sudan kahramanlardan yoksun değildir; zira tarih, büyük bir cesaretle sömürgeciyle savaşan, Beyaz Bayrak Birliği'ni kuran, hayatını buna vakfeden ve halkını tanımadan önce hak olanı tanıyan Ali Abdullatif gibi şahsiyetlerle doludur.Şu anda da Allah'a verdikleri söze sadık olan, sadece Sudan’ı değil, bilakis dünyayı kapitalizmin şerrinden kurtarabilecek kapsamlı bir projeyi taşıyan adamlar vardır.

Bugünkü liderler de, batılın suç ortakları değil, tıpkı Medine'deki Ensarın Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yardım etmesi gibi Allah'ın ensarları olmalıdırlar ki böylece dünya ve ahirette onlar için yardım etti yazılsın ve tarih de onların isimlerini, ihanetin kayıtlarına değil de, nurlu harflerle yazsın!

Köklü çözüm, rejime yama yapmakta değil, aksine Sudan'ın parlak yüzünü geri getirecek ve onu kan ve bağlılık döngüsünden çıkaracak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulmasında yatmaktadır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasulü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hatem El-Attar – Mısır

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER