Pazartesi, 19 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Trump, Şarm El-Şeyh Barış Zirvesini Büyük Bir Olay Olarak Nitelendiriyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump, Şarm El-Şeyh Barış Zirvesini Büyük Bir Olay Olarak Nitelendiriyor!

Haber:

ABD Başkanı Trump, Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme planını onaylamasının ardından yaptığı konuşmada, Ortadoğu'da herkesin barış istediğini ve bunu yapacaklarını söyleyerek şu eklemede bulundu: “Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi ve rehinelerin geri verilmesi için büyük ve eşi benzeri görülmemiş bir gün yaşıyoruz.” (El Arabiya Net)

Yorum:

Trump, Gazze’deki barış planıyla övünmekte haklıdır; zira İslam ümmetinin düşmanları, Trump'ın 23/09/2025'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları sırasında New York'ta onlara kendi planını dayatmak için bir araya getirdiği ruveybida yöneticiler sayesinde, bugün elde ettikleri başarıları elde edebileceklerini asla hayal etmemişlerdi.Bakın işte bu ruveybida yöneticiler, zelil ve aşağılanmış bir şekilde, “Şarm El-Şeyh Barış Zirvesi” olarak adlandırılan bu zirveye geliyorlar, onun planını tebrik ediyorlar, onun imzalanmasına katılıyorlar ve böylece Filistin davasından geriye kalanları da heba ediyorlar!

Müslümanların Hilafet Devleti'nin altındaki izzetli günlerinde küfür ülkelerinin liderleri, Müslümanların Halifesi ile görüşmekten veya onunla görüşüp ondan bir hoş geldin ya da bir övgü sözü duymaktan onur duymayı hayal ederler, Halife de onlara güçlü bir merkezden hitap eder ve onlar da Halifenin sözlerine itaat ederler ve taleplerine icabet ederlerdi.

Bugün Amerika, İngiltere, Fransa ve diğer kafir ülkelerin liderleri, Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilerle, Kinane ve kahramanların toprakları olan Mısır'da Filistin davasını tasfiye etmek için bir araya geliyorlar, Amerikan başkanının emirlerine itaat ederek mutant Yahudi varlığını tanıdıklarını ve halkının, dahası ümmetin onuru pahasına Yahudi varlığının mübarek topraklarda yaşamasını onayladıklarını görüyoruz!

Şarm El Şeyh'te toplanan liderler, eğer İslam ümmetinin öldüğünü ve istedikleri gibi kontrolünü ele geçirdiklerini sanıyorlarsa, zanları boşa çıkmış, okları sapmış ve hedefi ıskalamıştır; bilakis onlar, ümmetten tamamen kopuk bir şekilde hareket ettiklerini, ümmetin cinsinden ve ondan bir parça olmadıklarını ve ümmetin de kendilerinden bir parça ve kendileriyle birlikte olmadığını teyit ettiklerini, aksine ümmetin onları devirmek için uygun bir fırsatı kolladığını, onları bir çekirdek gibi çitleyip atacağını ve ümmetin Allah Subhanehu ve Teala'nın vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesi olan Hilafetini kuracağını bilsinler.İşte kendisinin, Allahu Teala'nın izniyle yakında kurulacak olan Hilafeti kurmaya adayan bir lider olan Hizb-ut Tahrir onun için çalışmaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halife Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Sudan Halkı Kendilerini Kurtaracak Gerçek Bir Destekçiyi Ne Zaman Bulacak?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Sudan Halkı Kendilerini Kurtaracak Gerçek Bir Destekçiyi Ne Zaman Bulacak?

Haber:

Sudan Tribune sitesi, görgü tanıkları ve tıbbi kaynaklara dayanarak, Hızlı Destek Güçleri'nin cuma ve cumartesi günü Kuzey Darfur eyaletinin başkenti El Faşir'de yerinden edilmiş kişilerin sığınak merkezlerine düzenlediği bombalı saldırıda en az 60 sivilin öldüğünü, onlarca kişinin de yaralandığını bildirdi.

Hızlı Destek Güçleri (RSF), günlerdir El Faşir'deki sivil hedefleri topçu ve insansız hava araçlarıyla bombalıyor, pazar yerlerini, su kaynaklarını ve sağlık tesislerini tahrip ediyor;ayrıca zaman zaman yerinden edilmiş kişilerin toplandığı yerlere baskınlar düzenleyerek, öldürme, tutuklama ve zorla yerinden etme gibi geniş kapsamlı ihlallerde bulunuyor.

Zamzam mülteci kampındaki yerinden edilmiş kişilerin sözcüsü Muhammed Hamis Doda, Sudan Tribune'ye yaptığı açıklamada, "Hızlı Destek Güçleri tarafından fırlatılan bir insansız hava aracının bugün, yani cumartesi günü Darul Erkam okulunu bombaladığını, bunun da 37 sivil hayatını kaybetmesine ve bazıları da sınıfların içinde yanmasına yol açtığını" söyledi. Doda, aynı merkezin cuma akşamı da benzer topçu atışlarına maruz kaldığına, yerinden edilmiş kişilerin sığındığı yer altı sığınaklarının hedef alındığına ve en az 30 kişinin hayatını kaybettiğine de dikkat çekti.

Yorum:

El Faşer'i kontrol altına alamayan Hızlı Destek Güçleri, geri kalan sivilleri bu stratejik ve çok önemli şehri terk etmeye zorlamak için sivilleri ve altyapı, hastaneler, camiler ve barınaklardan geriye kalanları hedef almaya devam ediyor.Dolayısıyla insanlığa karşı işlenen en iğrenç suçlar ve soykırımlar uluslararası toplumun gözü ve kulağı önünde işlendiği halde, bu savaşı alevlendiren Amerika önderliğindeki kafir Batı, suç ortaklığı sürecinde kılını daha kıpırdatmamakta ve bu utanç verici suçları örtbas etmektedirler; bunun nedeni Sudan'daki silahlı grupların, Amerika'nın Darfur'u kanlı sınırlarla ve masum insanların kafataslarından oluşan duvarlarla ayırma projesine hizmet etmeleridir.

Silahlı kuvvetlerin sadık evlatları hani nerede? Ekini ve nesli yok eden Amerika ve onun ajanlarının saçma tiyatrolarını durdurmak için harekete geçmelerinin ve Allah katında hakkın ensarları olarak yazılmalarının zamanı gelmedi mi??

İslam, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet kurularak iktidara gelmedikçe sömürgeci kafirin kutsallıklarımıza yönelik saçmalığı durmayacak ve nüfuzu ülkemizden söküp atılmayacak, aksine bu sefalet devam edecektir! Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ İmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Gâde Abdulcabbar (Ümmü Evâb) – Sudan

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 14/10/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 14/10/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

◾️ Trump'ın İşgalci Varlık "İsrail"i Ziyareti
◾️ Mısır'daki Sözde Barış Anlaşması

H. 22 Rabiu'l Sani 1447 - M. 14 Ekim 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

◾️"Söz Değil, İcraat Bekliyoruz!" Dedik
◾️Sumud, 57 Ülkenin Acziyetini Göstermiştir
◾️Trump'ın Gazze Planı

Devamını oku...

Bir Dava Taşıyıcısının Vefat Duyurusu Mirza Ahmadov Miraziz

Derin bir üzüntüyle, İslam ümmetinin değerli ve davasına sadık bir evladını daha kaybettiğimizi duyururuz. Biz Allah katında hiç kimseyi tezkiye etmeyiz. Kardeşimiz Mirza Ahmed Miraziz, 10 Ekim 2025 Cuma günü Hakk’a yürümüştür. Cenaze namazı ise dün (Cumartesi) kılınmıştır. Miraziz, 1970’te Taşkent’te dünyaya geldi. Hizb-ut Tahrir’in, Özbekistan halkını İslami hayatı yeniden başlatma çalışmasına yaptığı çağrıya uyan binlerce cesur ve samimi Müslümandan biriydi.

Miraziz, daha gencecik bir delikanlıyken, zalim Kerimov’un baskıcı ve kanlı rejimi tarafından, diğer binlerce genç gibi o da tutuklandı ve uzun yıllar hapse mahkûm edildi. Yaklaşık 20 yıllık esaretin ardından, bu yıl (2025’te), 55 yaşındayken serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığında hapishanede gördüğü ağır fiziksel ve psikolojik işkenceler yüzünden adeta bir ölüden farksızdı.

Ömrünün neredeyse yarısını o rutubetli zindanlarda geçiren bu imanlı genç, Allah’a verdiği söze hep sadık kaldı. O kanlı Kerimov rejiminin önünde asla eğilmedi, o rejimi asla tanımadı ve Allah’ın hükümlerini uygulayacak olan Hilafet Devleti’nden başkasını da asla kabul etmedi.

Yüce Allah’tan, kardeşimiz Miraziz’e rahmetiyle muamele etmesini ve onu, haklarında şöyle buyurduğu mümin kullarının arasına katmasını dileriz:

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً“Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. Bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” [Ahzab 23]

Ayrıca kardeşimizin ailesine ve akrabalarına derin taziyelerimizi iletiyor, Yüce Allah’tan onlara büyük bir sabır ve dayanma gücü vermesini niyaz ediyoruz. Bu acı kayıp karşısında diyebileceğimiz tek şey şudur:

إِنَّا للهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ “Biz şüphesiz Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.” [Bakara 156]

Devamını oku...

﴿وَلَن يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً﴾ “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141] Ayeti Üzerinde Düşünmek

  • Kategori Makaleler
  •   |  

﴿وَلَن يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً﴾

“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141]

Ayeti Üzerinde Düşünmek

Allah’ın Kitabı’nın tamamı azim olmakla birlikte, azim bir ayet olup kesin şerî bir kaideyi ve İslam’da egemenlik ilkelerinden birini taşımaktadır ki o da şudur: Kafir; yönetim, ekonomi, fikir ve güvenlik bakımından Müslüman üzerinde hegemonya sahibi olamaz. 

Bu, meseleyi kesin olarak çözen bir ayettir. Egemenlik müminlere ait olduğu gibi liderlik de onlara aittir; çünkü müminler, en doğru yola ileten vahyi taşımaktadırlar.  

Evet, bu ayet-i kerime, İslam’ın azim kaidelerinden biri olup kesin ve net bir ilkeye karar vermektedir: Bir kafir Müslümanlar üzerinde otorite sahibi olamayacağı gibi onlar üzerinde velayet sahibi de olamaz ve onun Müslümanların işlerine tahakküm etmesi için bir yol yoktur. Dolayısıyla egemenlik ve liderlik tamamen İslam ümmetinin hakkıdır; çünkü İslam ümmeti, Allah’ın kendisine içerisinde her şeyin açıklandığı Kitabı indirdiği bir ümmettir.

Ancak Müslümanların bugünkü gerçekliği, kendilerine isabet eden inkılabın boyutunu gözler önüne sermektedir; zira kafir, Müslümanlar aleyhine birçok yol bulmuştur. Bunun sebebi Allah’ın vaadinden dönmesi değildir -ki Subhanehu bundan münezzehtir-. Bilakis bunun sebebi, bizim Allah’ın emrine muhalefet etmemiz ve O’nun şeriatını terk etmemizdir. Nitekim İslam beldelerinin başındaki yöneticiler, her yönden kendi aleyhlerine kafirlere yol vermişledir:

- Yöneticilerimiz, kafirin projelerine hizmet etmeye razı olup Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla yönettikleri gün, kafir siyasi olarak bizim üzerimizde otorite sahibi olmuştur.

- Ekonomimizi onların Dolarına bağladığımızda, Uluslararası Para Fonu'na ve Dünya Bankası'na elimizi uzattığımızda ve onların iradeleriyle yoksulluğu kabul ettiğimizde, kafiri ekonomik olarak üzerimizde otorite sahibi kıldık.

- Okullarımızı, üniversitelerimizi ve medyamızı onun kültürüne göre açtığımızda kafiri fikri olarak üzerimizde otorite sahibi kıldık; o da bize kendi değerlerini aşıladı ve İslam’ın mefhumlarını yok etti.

- Ordularımız kafirin elinde, İslam’a ve Müslümanlara yardım etmek için değil, aksine onun nüfuzunu korumak için hareket eden araçlar olduğu ve ülkemiz de onun askeri üslerinin ve donanmalarının merkezi haline geldiği gün, kafiri askeri olarak üzerimizde otorite sahibi kıldık

Peki bu yollar, kaçınılmaz bir kader midir? Kesinlikle hayır, bilakis İslam’ı tatbik eden, sömürgeci kafirin elini koparan ve dünyanın dört bir tarafına hayrı yayan Hilafetin yokluğunun bir sonucudur.

Evet, bu durum, kaçınılmaz bir kader değildir, aksine bu, Müslümanların Allah’ın hükmünden ve İslam’ı içeride tatbik eden ve onu bir nur ve hidayet risaleti olarak dünyaya taşıyan devletini kurmaktan vazgeçmelerinin bir sonucudur. 

Allahu Teala, Kerim Kitabı’nda şuna hükmetmiştir: يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاًAllah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141] Dolayısıyla bu, sadece okuyup kendisinden bereket ve hayır umacağınız bir cümle değildir; aksine bu, bir vaat ve uyarıdır:

Allah’ın dinine yardım edip O’nun şeriatına bağlı kaldığımızda, bizim aleyhimize kafire hiçbir yol verilmeyeceğine dair bir vaattir. 

Allah’ın emrine muhalefet edip O’nun dininden yüz çevirdiğimizde, kafirin bizim üzerimizde otorite sahibi olacağına dair bir uyarıdır.

Bugün gördüğümüz aşağılayıcı gerçeklik; laik sistemler, insan yapımı kanunlar ve düşmanla ittifaklar olup bunlar, Hilafeti terk edip onu Sykes-Picot sistemleriyle değiştirmemizin acı bir meyvesidir.

Ey Müslümanlar:

Kurtuluşun yolu, yama yapmak olmadığı gibi aynı temel üzerine bir yöneticiyi başka bir yöneticiyle değiştirmek de değildir; aksine kurtuluşun yolu, yozlaşmış rejimi kökünden söküp atıp kafirin otoritesini üzerimizden kaldırarak tüm İslam’a, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeye ve Hizb-ut Tahrir’in kendisi için ciddiyet ve samimiyetle çalıştığı Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet projesine geri dönmemizdir. İşte o zaman Allah Subhanehu’nun bize olan vaadi gerçekleşecektir; kafirin yollarını ortadan kaldırmanın, ümmetin izzetini yeniden tesis etmenin ve Allah Subhanehu’nun vaadinin gerçekleşmesinin tek yolu işte budur: وَلَيَنصُرَنَّ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ Allah (Kendi dinine) yardım edenlere muhakkak yardım edecektir. Kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak galiptir.” [Hac 40]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müeyyid El-Râcihi – Yemen

Devamını oku...

Pakistan ve Afganistan Arasındaki Çatışmalarda Saatler İçinde Onlarca Ölü!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Pakistan ve Afganistan Arasındaki Çatışmalarda Saatler İçinde Onlarca Ölü!

Haber:

Pakistan ve Afganistan, sınırlarının her iki tarafında meydana gelen şiddetli çatışmalarda onlarca askerin öldüğünü açıkladı. Son çatışmalar, 11 Ekim 2025 Cumartesi akşamı Afgan Taliban güçlerinin Pakistan'a karşı düzenlediği sürpriz bir saldırıyla başladı. Afganistan, Pakistan ordusunun Afganistan topraklarında, özellikle de Afganistan'ın doğusundaki halk pazarına yönelik tekrarlanan ihlaller ve hava saldırıları düzenlemesine bir cevap olarak, güçlerinin Pakistan güvenlik güçlerine karşı başarılı bir askeri operasyon gerçekleştirdiğini duyurdu.

Afganistan hükümet sözcüsü Zabihullah Mucahid, bu operasyonda 58 Pakistanlı askerin öldürüldüğünü ve ülkesinin, halkını ve topraklarını savunacağını söyledi.Bu arada Pakistan ordusu, bombardıman, baskın ve hassas saldırılarla Taliban ve ilgili “terörist gruplardan” 200'den fazla savaşçıyı öldürüp yaraladığını açıklarken Pakistan ise Afganistan'ın kendisine karşı gerçekleştirdiği saldırıya daha güçlü bir yanıt vereceği tehdidinde bulundu. Suudi Arabistan ve Katar'ın arabuluculuğu sayesinde iki ülke arasındaki çatışmalar geçici olarak durdu ve iki ülke arasındaki sınır geçişleri kapatıldı.

Yorum:

Sömürgeci, çıkarlarını savunmak için kurduğu kırılgan ülkeler arasında yapay sınırlar bıraktı ve bu sınırlar, devletler arasındaki çatışmaların patlak vermesinin ana nedenlerinden biri oldu; belki de Pakistan-Afganistan sınırı, sınırların ülkeler arasında, özellikle Pakistan ve Afganistan arasında krizleri nasıl tetikleyebileceğinin en iyi örneğidir. Bu iki ülkenin arasını ayıran hat, “Durand” hattı olarak adlandırılmış ve İngiltere onu, Hint Yarımadası'nı kontrolü altında tutup Afganistan'ı da Hindistan'daki nüfuzu ile bu bölgede emelleri olan Rusya'nın nüfuzu arasındaki tampon bir devlet haline getirmek için koymuştur.Bu yapay sınırlar, sınırın her iki tarafında yaşayan Peştun kabileleri arasındaki iletişimi koparmış ve devlet otoritesinden ayrı olan ve halkın güçlü desteğiyle savaşçılarla beslenen silahlı kabile milislerinin kurulması için verimli bir zemin oluşturmuştur.

ABD daha sonra Pakistan ile Afganistan arasındaki bu karmaşık sınır durumunu istismar ederek, Pakistan’ı Keşmir’in kurtuluşu gibi konularla meşgul etmemek için Pakistan ordusunu terörizmle mücadele bahanesiyle bu milislere karşı saçma ve sonuçsuz bir çatışmaya yönlendirmiştir. 

Taliban'ın Afganistan'da iktidara dönmesi ve Amerikan işgal güçlerinin çekilmesinin ardından, Pakistan ve Afganistan arasındaki sınır gerginlikleri artmış ve özellikle siyasi liderlerin ulusal kimliğe bağlı kalarak aralarında İslam temelindeki birlik ve beraberlik fikrinden uzaklaşmalarıyla, iki ülke arasında kapsamlı bir savaşın patlak vereceği uyarısında bulunan çatışmalara kadar ulaşmıştır.

Bu nedenle Müslüman bir ülke olan Afganistan ile Çin, Rusya ve Hindistan gibi İslam'a düşman ülkeler arasındaki ilişkiler her alanda iyileşip gelişirken, din, dil ve kabile bağları açısından kardeş olan Pakistan ile ilişkilerinin giderek bozulup kopma ve savaş noktasına gelmesi şaşırtıcıdır!

İki devletin sorunlarına ve aralarında devam eden çatışmaya şifa olacak çözüm, sadece İslam'da, onun hükümlerine tutunmakta ve onun akidesine bağlılıkta yatmaktadır; zira İslam'a dönmek, birlik, beraberlik ve güç yönünde ilerlemek anlamına gelirken, İslam'dan uzaklaşmak ise çatışmanın, çekişmenin, bölünmenin ve zayıflığın oluşması anlamına gelmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ahmed El-Hutvânî

Devamını oku...

Afganistan ve Pakistan Arasındaki Fitne!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Afganistan ve Pakistan Arasındaki Fitne!

Haber:

Pakistan ve Afganistan arasında kanlı çatışmalar çıktı ve Kabil'deki hedeflerin bombalanması için Pakistan uçakları kullanıldı. Afgan kara kuvvetleri de Pakistan Peştun Taliban grubunun da katılımıyla Pakistan içindeki çeşitli noktalara sert bir şekilde karşılık verdi; bu da her iki tarafta ağır can ve mal kaybına yol açtı.

Yorum:

Sömürgeci kafir İngiltere'nin oluşturduğu ve Pakistan ve Afganistan'daki siyasetçilerin kültürüne egemen olan aptalca vatancılık mefhumlarını pekiştirdiği sınırlarda Müslümanların kanının dökülmesi ilk kez olmuyor. Zira kötü niyetli İngiltere arkasında, Peştun kabilelerinin bölgelerini Pakistan ve Afganistan arasında bölerek bölge halkları arasında fitne tohumları bırakmış, bu da bu kabileler ile Pakistan rejimi arasında zaman zaman farklı şekillerde ortaya çıkan sürekli çatışmalara yol açmaktadır.

Amerika ve Hindistan gibi sömürgeci güçlerin, Afganistan ve Pakistan'da Müslümanlar arasında savaşın alevlenmesi ve kan dökülmesinden dolayı memnuniyet duyacakları konusunda şüphe yoktur; hatta özellikle Amerika'nın bölgedeki artan hırsları ve buradaki nüfuz ve kontrol projesinden vazgeçmemesinden dolayı bu işte doğrudan elleri bile olabilir.

Pakistan ve Afganistan'daki Müslümanların görevi, ülkeleri arasındaki bu yapay sınırları ortadan kaldırmak, bölgedeki halkları Allah'ın Kitabı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünneti üzere bir araya getirecek tek bir İslam Devleti altında birleştirmek ve İslam öncesi Arapların durumuna benzeyen durumdan derhal çıkmaktır. Zira düşmanlarının beslendiği ve İslam akidesi, şeriatı ve devleti üzerinde birleşmedikçe asla durmayacak olan kabile savaşları ve çatışmaları Müslümanları parçalamaktadır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِن يُرِيدُوا أَن يَخْدَعُوكَ فَإِنَّ حَسْبَكَ اللَّهُ هُوَ الَّذِي أَيَّدَكَ بِنَصْرِهِ وَبِالْمُؤْمِنِينَ * وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُم إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌSeni aldatmaya kalkışırlarsa kuşkusuz Allah sana yeter; yardımıyla ve müminlerle seni destekleyen O’dur.Müminlerin kalplerini birleştiren de O’dur. Dünyanın bütün servetini harcasaydın onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını düzeltti. O izzet ve hikmet sahibidir.” [Enfal 62-63]

Allah’tan bunun yakın olmasını diliyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Şeyh Adnan Mezyan

Devamını oku...

Laiklik ve İslam, Birbiriyle Bağdaşmayan İki Zıt Mefhumdur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Laiklik ve İslam, Birbiriyle Bağdaşmayan İki Zıt Mefhumdur!

Haber:

Din adamları: Seçim sürecine geniş katılım, bilinçli olma ve sorumluluk mesajını temsil etmektedir!!(Irak Haber Ajansı (INA), 7 Ekim 2025)

Yorum:

Ülkeyi yöneten laiklik, dini devletten ayırıyor; peki bu ne anlama geliyor?

Dini hayattan ayırmak, dini ülkenin iç ve dış işlerinden ayırmak demektir. Bu, seküler düşüncenin doğası olup bunun gerçekliği konusunda hiçbir tartışma yoktur; çünkü onlar bunu dile getirmekten hiç çekinmiyorlar.

Laikliğin kökleri, antik Yunan felsefesine, yani Epikür (270-311) gibi Yunan filozoflarına dayanmaktadır; ancak laikliğin modern mefhumu, 1685'te başlayan Avrupa aydınlanma çağında ortaya çıkmıştır; bunun sebebi ise Katolikler ve Protestanlar arasında 1618-1648 yılları arasında süren ve 8 milyon kişinin, yani o dönemki Avrupa nüfusunun yaklaşık dörtte biri ya da üçte birinin ölümüne yol açan otuz yıl savaşlarıdır.Bu da bazı düşünürleri, devletin dine karşı tarafsızlığı ve siyasi otoritenin dini kurumlardan ayrılması yoluyla dini ve mezhepsel çatışmaları ve savaşlardan kurtulmanın bir yolunu araştırmaya sevk etmiştir; bu ise John Locke, Denis Diderot, Voltaire, Baruch Spinoza, James Madison, Thomas Jefferson ve Thomas Paine gibi bir dizi “aydın düşünür” tarafından ortaya çıkarılmıştır.

Garip bir şekilde kendilerini din alimi olarak adlandıran ve dini kurumlara mensup bazı kişiler, insanların yasama organı olan parlamentoya, temsilcilerini aday gösterme sürecine katılmasının kesinlikle dini ve milli bir görev olduğunu düşünmektedirler.

Laikliğin üzerine inşa edildiği akide, yani dinin devletin ayrılması, insanları dinlerinin parlamento yasalarını kontrol etme veya etkilemesinden ayıran bir sürece katılmaya ikna etmek için nasıl da din kullanılıyor?!

İslam ve laiklik birbiriyle bağdaşmayan iki zıt mefhumdur; o halde laiklik, Müslümanları laikliğin kendileri için iyi olduğuna ikna edemediği halde onları ve akidelerini reddeden kişileri nasıl kullanmaya çalışabilir?!Bu nedenle İslam'a mensup olduğunu iddia eden bazı kişilerin bu davranışı büyük bir günah ve açık bir şerî ihlaldir. Laiklik, onun adamları ve kurumlarının, Müslümanların duygularını kullanarak onları bilinçli olmak ve maslahat kisvesi altında katılımcı olmaya teşvik etmesi ise utanç verici ve açık bir aldatmacadır!

İslam bir din olup onun devleti de insanların işlerini gütmeye yönelik mütekamil bir metottur; bu yüzden dinin bir kısmını alıp diğer kısmını bırakanların akıbeti, bu dünyada rüsvaylık, ahirette ise azaptır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ Yoksa siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.” [Bakara 85]

Hanif İslam'ın ayrıntılarıyla oynamak, fetva verenlerin sorumluluğunu taşıdığı büyük bir günahtır; Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنْزَلَ اللهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً أُولَئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi (ahir zaman Peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.” [Bakara 174]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Vail Sultan – Irak

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER