Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Bu Ülkenin İslam’a Gönül Vermiş Halkı, Batı’nın Sahte Laiklik ve Demokrasisini Temel Alan Temmuz Bildirgesi’ni Reddetmiştir, Halk Kendi Tertemiz İslam Akidesine Dayanan Medine Sözleşmesi’ni Talep Etmektedir

17 Ekim 2025’te, ülkenin iktidar sarhoşu siyasi elitleri, ‘Temmuz Bildirgesi’ denilen ihanet belgesini imzaladılar! Bu belge, başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batılı kafir sömürgecilerin sahte laiklik ve demokratik safsatalarını baz alarak hazırlanmış bir siyasi uzlaşmadır. Bu imzalarıyla onlar İslam’a ve Müslümanlara yönelik iğrenç bir ihanetin ve Batı’ya uşaklığın son örneğini sergilemiş oldular! Oysa bu insan yapımı laik-kapitalist sistem, dünyanın her yerinde iflas etmiş bir modeldir. Bu despotik düzenin, egemen sınıfın, bir avuç kapitalistin ve Batılı sömürgecilerin çıkarlarını koruduğu ve geniş halk kitlelerini sömürdüğü, gün gibi aşikardır. Nitekim, birçok ülkede Z Kuşağı’nın bu kapitalist düzene karşı peş peşe ayaklandığını ve kurulu düzenin yöneticilerini devirdiğini görüyoruz.

Temmuz 2024’teki halk ayaklanmasının ardından, ülkenin iktidar manyağı siyasi zümresi, halkın Şeriata göre yönetilme talebine, İslami inanç ve duygularına kulak vermek yerine halktan uzaklaşmış, onları Amerikalı efendilerinin liderliği altında zoraki bir evliliğe mecbur bırakarak, ‘Temmuz Bildirgesi’ denilen o kirli laik-demokratik ihanet belgesini imzalamışlardır! Oysa Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْماً لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ“Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir?” [Maide 50] Bu siyasi uzlaşma halkın durumunu düzeltmek bir yana, sadece mevcut baskıcı düzenin devam etmesini sağlayacaktır. Netice itibarıyla halk, bu demokratik siyasi tiyatroya güven duymamakta ve bu meselelere bigâne kalmayı sürdürmektedir.

Ey insanlar! Arap Baharı’nın birçok despot hükümdarı alaşağı eden bir domino etkisi yarattığını siz de gördünüz. Ne var ki, Batı’nın öncülük ettiği “devlet reformları” ve “yeni siyasal anlaşmalar” sayesinde başarısız ve çökmekte olan seküler-kapitalist düzen ayakta kalmayı bilmiştir. Sonuç olarak, bu ülkelerdeki halkın çektiği çile değişmemiş, aksine Batı’nın bölgedeki hakimiyeti daha da artmıştır. Bu ülkede de ABD ve İngiltere’nin, kendi işbirlikçileri (ajanları) aracılığıyla siyaseti, ekonomiyi ve orduyu nasıl kontrol etmeye çalıştığını görüyorsunuz. Hepsinden önemlisi, daha kendi işbirlikçisi olan siyasi sınıfları bile bir araya getiremeyen bu Temmuz Bildirgesi, halkı nasıl birleştirecek?

Ey insanlar! Bilmelisiniz ki, İslami inanca dayalı bir siyasi anlaşma olan ‘Medine Vesikası’, Medine’deki İslam devletinin temellerini atmıştır. Medine Vesikası altında dinine veya ırkına bakılmaksızın herkes adil bir yönetim altında birleşmiş ve refah içinde yaşamıştır. Daha sonra Hilafet, İslam’ın bu adil düzenini bütün dünyaya yaymıştır! Ne var ki, Batı’nın demokratik düzeni, kısa bir süre içinde dünya çapında sömürü, baskı ve harp illetini yaygınlaştırmıştır. İşte bu sebepledir ki, kadim izzet ve itibarımıza kavuşmak için, Medine Vesikası’nı esas alan bir siyasi çözümü talep etmeli ve Hilafetin tesisi için kenetlenmeliyiz.

Ey Bangladeş ordusunun sadık subayları! Ülkenin içinden geçtiği bu kritik siyasi dönemeçte, size İkinci Akabe Biatını hatırlatmak isteriz. O vakit Sad bin Muaz önderliğindeki (Medine’nin) askeri gücü, İslam devletini kurmak için Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret verdiğinde Allah’tan başka hiçbir dünyevi gücü umursamamıştır. İbn İshak dedi ki: Ensar, İkinci Akabe Biatı için toplandığında, Abbas bin Ubade ayağa kalktı ve dedi ki:

لما اجتمع الأنصار لبيعة رسول الله ﷺ في العقبة الثانية، قال لهم العباس بن عبادة بن نضلة الأنصاري "يا معشر الخزرج، هل تدرون على ما تبايعون هذا الرجل؟ إنكم تبايعونه على حرب الأحمر والأسود من الناس. فإن كنتم ترون أنكم إذا نُهكت أموالكم وأشرافكم قتلاً أسلمتموه، فمن الآن، فهو والله خزي الدنيا والآخرة. وإن كنتم ترون أنكم وافون له بما دعوتموه إليه على نهكة الأموال وقتل الأشراف، فخذوه، فهو والله خير الدنيا والآخرة. فقالوا: إنا نأخذه على ذلك. فقالوا للنبي ﷺ: فما لنا على ذلك يا رسول الله إن نحن وفينا “Ey Hazreç topluluğu! Bu adamla niçin bey’atleştiğinizi biliyor musunuz? Siz ona, dünyanın tamamına (Kırmızısına ve Siyahına) karşı savaş açmayı taahhüt ediyorsunuz. Eğer mallarınız tükendiğinde ve liderleriniz öldürüldüğünde onu yarı yolda bırakacaksanız, bunu şimdiden yapın. Çünkü vallahi bu, dünyada da ahirette de bir utançtır. Ama eğer mallarınız tükense de, en değerlileriniz öldürülse de ona sadık kalacağınıza inanıyorsanız, o zaman onu alın (biat edin). Vallahi bu, hem dünyanın hem de ahiretin en büyük iyiliğidir. “Onlar da, “Biz bu şartlar altında onu kabul ediyoruz” dediler. Sonra Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e sordular: “Peki, eğer sözümüzde durursak, bize ne var ya Rasûlullah? Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de “Cennet” vardır, dedi. Onlar da ellerini uzattılar ve biat ettiler.”

O halde haydi Nübüvvet metodu üzere Hilafet’i kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birleşin ve Amerika, İngiltere veya Hindistan’dan korkmadan Hizb-ut Tahrir’e nusret verin. Emin olun ki ajan yöneticiler dışında tüm Müslümanlar Hilafetin doğuşunu beklemekte ve bu sürece destek vermektedir. Ajanların bertaraf edilmesi halinde, bu büyük güçlerin topraklarımıza müdahale olanağı külliyen ortadan kalkacaktır.

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

Devamını oku...

Uluslararası Para Fonu, Ekonomik Kaynaklarımıza Çökmek için Yemen Ekonomisini Bilerek Boğmaya Çalışıyor!

Aden Merkez Bankası Başkanı Ahmed El-Maakılı, 15 Ekim 2025 tarihinde ABD’nin başkenti Washington’da IMF Yemen Misyon Şefi Esther Perez Ruiz ve IMF Temsilcisi Muhammed Muit ile bir araya geldi. Görüşmede Maliye Bakan Yardımcısı Hani Vahab ve Maliye Bakanlığı Müsteşarı Abdulkadir Amin de hazır bulundu. Bu görüşmenin ardından, Yemen Planlama Bakanı (ve Dünya Bankası Guvernörü) Waed Bathib, Dünya Bankası’na bağlı Uluslararası Finans Kurumu’nun (IFC) Orta Doğu’dan Sorumlu Başkan Yardımcısı Riccardo Puliti ile bir araya geldi. Görüşmede, Planlama Bakan Yardımcısı Nizar Basuhayb, Maliye Bakan Yardımcısı Hani Wahab ve Maliye Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Abdulqadir Amin’in yanı sıra Dünya Bankası’nın üst düzey bölge yöneticileri Stephan Gimbert ve Dina Abu Ghaida da yer aldı.

Bu iki görüşme, 8-9 Ekim 2025’te Amman’da yapılan hazırlık görüşmelerinin ardından geldi. IMF heyeti, Aden Hükümeti Başbakanı Salim Salih bin Bureyki ve Aden Merkez Bankası Başkanı Ahmed el-Maakılı ile ‘Yemen- IMF Dördüncü Madde Görüşmeleri’ kapsamında Amman’da bir araya gelmiş ve bu görüşmelerin ardından bir sonuç bildirisi yayımlanmıştı.

İlk görüşmede, IMF’nin 2014 yılından bu yana askıda olan plan ve programlarına Yemen’de nasıl devam edileceğinin yolları ele alındı. Toplantıda, IMF’nin sözde “teknik ve danışmanlık” rolü de masaya yatırıldı. Yemen’de IMF, döviz kurunun istikrara kavuşturulması, yabancı rezervlerin güçlendirilmesi ve mali/parasal bir reform planı yoluyla ülkede finansal istikrarın sağlanması ve yabancı kredi akışının sağlanması için reformların sürdürülebilirliği rolünü oynamaktadır. IMF Başkanı Esther Perez Ruiz, bu reformları “mali ve idari reforma ciddi bir bağlılık” olarak değerlendirdi.

İkinci ve daha tehlikeli olarak nitelenen toplantı ise, Uluslararası Finans Kurumu’nun (IFC) Yemen’e girişini ve sızmasını kolaylaştırma amacı taşıyordu. Bu sızma, “yabancı özel sektör” ve “yatırım” maskesi adı altında yapılıyor. IFC şu anda gıda ve sağlık sektörüne yaptığı 15,9 milyon dolar gibi komik bir yatırımla göz boyuyor. Ancak asıl hedefi balıkçılık, telekomünikasyon, denizaltı kabloları, elektrik projeleri ve nihayetinde petrol sahalarıdır.

Washington’daki (IMF/IFC) temaslarından önce Yemen hükümeti heyeti, Amman’da Batılı iki kilit aktör olan İngiltere ve Fransa’nın büyükelçileri (Abda Sharif, Catherine Corm-Kammoun) ile ayrı ayrı görüştü. İngiliz ve Fransız büyükelçiler, görüşmede ülkelerinin yardım tekliflerini sundular ve Yemen’in istikrar ve kalkınma çabalarını desteklediklerini söylediler. Görüşmede Yemen heyetinin küçük düşürülmüş ve aşağılanmış bir şekilde talimat alması işbirlikçi yöneticilere hiç yabancı değildir.

Peki insanlar, 2025’in ilk yedi ayında yaşanan bu feci yıkımın, doğrudan IMF programlarının bir eseri olduğunu daha anlamadılar mı? Ona gidip yalvarmadıklarında, sırf onun sömürücü kapitalist ekonomisine bağlanmadıkları için, ekonomilerini yerle bir edeceğini anlamadılar mı? Bu gerçeği kavrayabilmek için John Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” adlı kitabını okumalılar. Orada, bu işin nasıl planlandığını ve hangi araçlarla hayata geçirildiğini göreceklerdir.

Yemen ekonomisinin küresel kapitalist sisteme eklemlenmesi, üç kritik aşamada gerçekleşti: Birincisi, Dünya Bankası’nın 1975’te San’a Merkez Bankası’nda gizli bir ofis açması. İkincisi, Dünya Bankası’nın 1995’te mali ve idari reformları dayatması. Üçüncüsü ise 2011’de IMF’nin (Uluslararası Para Fonu) ülkeye girmesi. İşte bu üç aşama, Yemen ekonomisini sömürgeci kapitalist sisteme köle etmiş ve kölelik bağını perçinlemiştir! Böylece bu aşamalar, Yemen’e büyük bir kötülük getirmiştir. Halkın, sonsuza dek sürmesi planlanan bu esaret bağından kurtulması şarttır. Kapitalist sistem Yemen’de ve diğer Müslüman ülkelerde uygulanmaya devam ettiği sürece, bu felaket durumundan asla kurtulamayacağız, her gün yeni bir krizle yüzleşmeye devam edeceğiz.

İman ehlinin mutluluğu ve refahı; siyasi, içtimai ve uluslararası tüm alanlardaki kalkınması, ancak Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet’in gölgesinde İslam ile hükmedildiğinde mümkündür. İşte tek köklü çözüm budur. Ancak üzücü olan şu ki, bu çözüm (Hilafet) henüz ümmetin tüm kesimlerinin ana gündemi haline gelmemiştir. Sadece Hizb-ut Tahrir bu hedef ve çözüm için çalışmaktadır. Biz bıkmadan, yılmadan bu çözümü insanlara anlatmaya devam edeceğiz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

هَذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقِينَ“Bu (Kur’an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.” [Ali İmran 138]

Devamını oku...

Washington’un Soykırıma Verdiği Destek, Onun İkiyüzlülüğünü ve Kendi Halkının İradesini Hiçe Saydığını Ortaya Koyuyor

Donald Trump liderliğindeki mevcut ABD yönetimi, kamuoyunun görüşlerini hiçe sayan, mutlak bir diktatörlükle yöneten, ümmetin inanç ve değerlerini görmezden gelen Arap ve Müslüman dünyasındaki ajanı despotik yöneticilerin izinden gidiyor. ABD’de son kamuoyu yoklamaları, Gazze’deki soykırım için Siyonist yapıya silah tedarik edilmesiyle ilgili halk desteğinin hızla düştüğünü ve askeri yardımı kısıtlama çağrılarının arttığını gösteriyor. Buna rağmen Trump, Knesset’te yaptığı konuşmada Amerikan silahlarını övdü ve şunları söyledi: “Biz dünyanın en iyi silahlarını üretiyoruz ve açıkçası bunlardan İsrail’e çok fazla verdik. Bibi (Netanyahu) beni defalarca aradı. Bize bu silahı verebilir misin? Şu silahı, o silahı verir misin? Bazılarının adını bile hiç duymadım Bibi… Ve istediklerini yaptım. Tüm istediklerini buraya (İsrail’e) getirdik. Hem de en iyi silahları. Ama doğrusu sen de onları gayet iyi kullandın.” (El Cezire) Trump, Siyonist yapının bu silahları kullanmadaki becerisini överek, “İsrail bunları iyi kullanmayı öğrendi” dedi.

Halkın bu soykırım politikalarını reddettiğinin en açık kanıtı anketlerdir: Gallup’a göre, Amerikalıların %60’ı ‘İsrail’in’ Gazze’deki askeri operasyonlarına karşı çıkarken, sadece %32’si destekliyor. Pew Araştırma Merkezi’nin bir başka anketi ise, halkın %33’ünün “İsrail”e verilen askeri yardımı ‘aşırı’ bulduğunu, %35’inin ise Filistin’e giden insani yardımı ‘yetersiz’ gördüğünü ortaya koydu. Benzer şekilde, Quinnipiac’in yaptığı anket de, seçmenlerin %60’ının ‘İsrail’e’ ek askeri yardım gönderilmesi fikrine karşı olduğunu teyit etti.

Bu bulgular, yönetimin politikasının Amerikan seçmeninin görüşlerini yansıtmadığını ve resmi politika ile kamuoyu arasında derin bir uçurum bulunduğunu gözler önüne seriyor. Siyonist varlığı verilen destek büyük siyasi partiler arasında bile geriliyor. Demokratların %75’i ek askeri yardım gönderilmesine karşı çıkıyor; Bağımsızların %66’sı da aynı fikirde. Geleneksel olarak güçlü destekçi olan Cumhuriyetçiler arasında bile, yardımı destekleyenlerin oranı sadece %56. Bu rakamlar, Amerikalıların ‘İsrail’e bakışındaki büyük kırılmayı ortaya koyuyor. Tırmanan şiddet ve bu şiddetin Mübarek Toprak Filistin halkı üzerindeki yıkıcı etkilerine dair artan endişe, ABD askeri yardımını durdurma yönündeki talepleri de artırıyor.

Sözde “özgür dünya” olan Batı’nın, Siyonist varlığın Gazze’deki suçlarına ve vahşetine kolektif olarak arka çıkması, ona silah ve para yağdırması, katliamlarını aklamak için siyasi ve medya kalkanı olması, Batı uygarlığının ne kadar ikiyüzlü olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Şarm El-Şeyh’te toplanıp çocukların, kadınların, yaşlıların katledilmesini ve hastanelerin, okulların, camilerin yıkılmasını bir “zafer” olarak kutlamaları, yüzyıllarca sömürü ve baskı üzerine kurulu bir uygarlığın gerçek yüzünü ortaya koydu. Bu uygarlığın, bir yandan özgürlük, insan hakları ve kendi kaderini tayin hakkı nutukları atarken, diğer yandan bu ideallere ihanet ettiği görülüyor.

İşte bu yüzden, başta İslam ümmeti olmak üzere tüm dünya halklarının görevi, sömürücü temelleriyle insanlığa sefalet ve fesat getiren bu laik kapitalist düzeni yıkmak ve yerine Allah’ın rehberliğindeki İslami nizamı getirmektir! Kapitalizm, bir avuç finansal elite hizmet eden bir diktatörlüktür. İslam ise, ilahi rehberlik altında halkın iradesini yansıtan ve onların hakiki çıkarlarını teminat altına alan adil ve ahlaki bir toplumsal düzen sunmaktadır.

Devamını oku...

Asıl Soykırıma Destek Vermek Suçtur, Kurtuluş Çağrısı Yapmak Değil!

Bugün 17 Ekim 2025 Cuma günü Ulusal Mahkeme (Temyiz), Kopenhag Şehir Mahkemesi’nin Haziran 2024’te Filistin’in kurtuluşuna çağrı yapmak suçlamasıyla verdiği mahkûmiyet kararını bozarak beraatime hükmetti.

Kopenhag Şehir Mahkemesi, Haziran 2024’te verdiği bir kararla, Mayıs 2021’de Mısır Büyükelçiliği önünde yaptığım bir konuşmayı ‘suç’ olarak nitelendirmişti. Gerekçe ise, o konuşmada Müslüman ordularına ‘Gazze’deki mazlumların imdadına yetişin’ çağrısı yapmış olmamdı.

Hem Şehir Mahkemesi hem de Yüksek Mahkeme, konuşmamın Yahudileri hedef almadığını, aksine ‘İsrail’ denen yasadışı Siyonist varlığı hedef aldığını, bu varlığın silahla ortadan kaldırılması gerektiğini savunduğunu karara bağlamıştı.

Şehir Mahkemesi, Filistin’in kurtarılması sözünü direkt suç sayarken savcılığın Yahudi düşmanlığı (antisemitizm) gibi köhne suçlamasının yerinde olmadığına hükmetmişti.

Bugün o karar, mantıksızlığı ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle bozuldu. Aslında bu karar, Filistin’deki Siyonist işgale karşı çıkanları cezalandırmaya yönelik daha büyük bir siyasi eğilimin sadece bir parçasıydı.

Bu karar Danimarka yargı sistemi için tam bir yüz karasıdır! Bu davanın ancak Yüksek Mahkeme’de bozulmuş olması tam bir skandaldır. Yargının, Siyonist soykırımcı varlığı ve Danimarka devletinin ona verdiği körü körüne desteği korumak için bu kadar yozlaştırılması, utanç vericidir!

Yüksek Mahkeme yargıcı, bu davada hükümetin muazzam baskısına boyun eğmeyi reddetti. Zira hükümet, Filistin’in özgürleştirilmesi çağrısında bulunan herkese dava açılması yönünde polise ve savcılığa alenen çağrı yapmıştı.

Ben beraat etmiş olabilirim, ancak bu durum, Siyonist işgale karşı silahlı direnişi savunanlara yönelik siyasi yargılamaların sürdüğü gerçeğini değiştirmez. Bu cadı avı o kadar ileri gitti ki, bir kişi bu yüzden vatandaşlıktan bile atılmıştır!

Danimarka silahlarıyla soykırım yapan bir işgale karşı siyasi duruş sergileyenleri suçlamak ve yargılamak, alçakça bir yıldırma girişimidir! Ama artık bu tehditleriniz sökmüyor! Siyasi davalarınız vız gelir; Filistin’in gerçek kurtuluşu çağrısı asla susturulamaz, susturulamayacak! Askeri işgal, sistematik terör, toplu katliam, işkence, toprak hırsızlığı ve etnik temizlikten oluşan bu Siyonist kanserin, ancak askeri operasyonla kökünden kazınabileceği artık apaçık ortadadır! Bu görüş, dünya çapında tek gerçek çözüm olarak giderek daha fazla kabul görmektedir.

Biz, Hizb-ut Tahrir / Danimarka olarak, vicdanı olan herkesi, Danimarka devletinin Siyonist işgalci varlığa verdiği desteğe ve Filistin halkını yok etmeye yönelik devam eden planlarına karşı çıkmaya çağırıyoruz.

Müslüman kardeşlerimizi de işgalin kökünü kazımak ve Müslüman ordularının Filistin’i kurtarmak için daha da büyük bir azim ve kararlılıkla çalışmaları gerektiği yönünde özel bir çağrıda bulunuyoruz.

Filistin’in kurtuluşu için çağrı yapmak suç değildir; aksine farzdır, bir onurdur. Asıl suç işleyen, soykırımcı bir yerleşimci sömürgeyi destekleyen Danimarka devletinin ta kendisidir.

Devamını oku...

Yahudilerle Antlaşmalar Yapılmaz... Müzakereler İhanettir, Eylemsizlik İse Teslimiyettir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Yahudilerle Antlaşmalar Yapılmaz... Müzakereler İhanettir, Eylemsizlik İse Teslimiyettir!

İhanetin "barış" olarak pazarlandığı, teslimiyetin "siyasi çözümler" olarak adlandırıldığı, düşmana boyun eğmenin "ulusal çıkarlar" olarak sunulduğu bir dönemde, ümmetimize, kan dökülmesini durduracağı ve çatışmaları sona erdireceği iddia edilen anlaşmalar ve ittifaklar teklif ediliyor. Gerçekte bunlar, aldatma iplerinden başka bir şey olmadığı gibi gaspçı Yahudilere tamamen teslim olmanın bir kapısıdır.

Müslümanlar olarak bizim, Batı konferanslarına değil vahye başvurmamız ve durumları BM sözleşmelerine göre değil İslam'a göre değerlendirmemiz gerekir; zira İslam Devleti (Hilafet) kurmak için çalışan davet taşıyıcıları olarak bizler, ümmeti ve ümmet içindeki güç ve nüfuz kuvvet ehlini, ümmeti ihanet etmeye, Yahudilerin mübarek Filistin topraklarındaki varlığını güvence altına almaya ve tüm Müslüman ülkeler üzerinde Batı hegemonyasını pekiştirmeye yönelik araçlardan ibaret olan bu sahte sözleşmelerin tuzağına düşmemeleri konusunda uyarıyoruz.

Evet, bugün İslam beldeleri, özellikle de Yemen, Filistin, Suriye, Lübnan ve Irak, Amerika, İngiltere ve onların üvey çocukları Yahudi varlığı ile onların kuyrukları olan hain yöneticilerden oluşan ümmetin düşmanları tarafından siyasi, askeri, fikri ve ekonomik olarak kapsamlı bir şekilde hedef alınmaktadır.

Bakın işte bugün de onlar, savaşı durdurmak, kan dökülmesini önlemek ve acıları hafifletmek bahanesiyle, direniş grupları ile Yahudi varlığı arasında, daha doğrusu ümmetin grupları ile mevcut rejimler arasında, “barış anlaşmaları”, “sükûnet anlaşmaları” veya “Trump'ın planı” olarak adlandırdıkları şeyi yeniden gündeme getiriyorlar.

İslam ve onun fikirlerine yönelik bilincimiz ve siyasi uyanıklığımızın yanı sıra halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir içindeki davet taşıyıcıları olarak bizler, açık ve net bir şekilde diyoruz ki: Yahudilerle imzalanan veya kafir Batı'nın kontrolünde yürütülen her türlü anlaşma, Allah'a, Rasulü'ne, şehitlerin kanına ve ümmetin fedakarlıklarına bir ihanet olup siyaset kağıdıyla ambalajlanmış yumuşak bir teslimiyet ipidir.

Evet, tarih ve gerçeklik, Yahudilerle yapılan her anlaşmanın bozulduğunu, her uluslararası belgenin işgali meşrulaştırmak için bir araç olduğunu ve önerilen her siyasi çözümün işgali pekiştirmek ve davayı sulandırmak için kullanıldığını kanıtlamaktadır.

Nitekim Yahudiler, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile yaptıkları antlaşmaları bozmuşlar, ona karşı tuzaklar kurmuşlar ve Müslümanlar arasında fitne çıkarmışlar ve bugün de hala bu yaklaşımı sürdürmektedirler; dahası Yahudiler, Müslümanlar bugün dağınık ve paramparça bir durumda olmaları nedeniyle eskisinden daha da hain, aldatıcı ve ihanetkar davranmaktadırlar.

Bugün onlarla anlaşma imzalayan, onun anlaşmalarına güvenen veya Amerikan arabuluculuğuna ve Güvenlik Konseyi kararlarına güvenen bir kimse, kendisini celladına teslim ettiği gibi toprağını ve onurunu da gaspçılara teslim eden kimse gibidir.

En büyük musibet, bu anlaşmaların cihada alternatif olarak sunulması ve “geçiş aşaması” olarak propagandasının yapılmasıdır; oysa bunlar mücahitler için bir mezar, işgali meşrulaştırmak ve kurtuluşa yönelik her türlü hareketi öldürmek ve düşmanın savaşla elde edemediğini, hainler ve ajanlarla işbirliği yaparak hile ve tuzak yoluyla elde etmesidir.

Dahası bundan daha tehlikeli olanı ise, bu anlaşmaların, ümmete bu aşağılayıcı gerçekliği kabul etmeye ikna etmek için bir araç haline getirilmesi ve ümmetin, toprakları kurtaracak, ümmeti birleştirecek, İslam ile hükmedecek ve Filistin'deki Yahudilerin kökünü kazıyacak Raşidi Hilafetin kurulması için hazırlık yapma farzından uzaklaştırılmasıdır.

Gazze Haşim'deki kararlı kardeşlerimize, zulme karşı direnen erkeklere, kaya gibi güçlü adamlar doğuran kadınlara, bombardıman altında doğup da yılmayan çocuklara, cephelerde murabıtlık yapan mücahitlere, yanıp tutuşan ve Allah Azze ve Celle'nin vaadine inanan kalplerimizden diyoruz ki: Kararlı olun ve sebat edin; zira galibiyet sizin olacak ve Allah sizinle beraberdir; sizler şehitlerin kokusunu görüp kokluyorsunuz ve onların kanlarının boşuna akmadığını, aksine misk kokusu yaydığını ve yaklaşan zaferin müjdecisi olduğunu kendi ellerinizle hissediyorsunuz. O halde sabredin, boyun eğmeyin ve şunu çok iyi bilin ki, komşu ülkelerin başındaki yöneticiler, Amerika ve Yahudi varlığının projelerini uygulamak için kullanılan araçlardan başka bir şey değillerdir ve onlar, savaş makinesinin kökünden sökemediği şeyleri sizden almak istiyorlar, cihadınızın nurunu söndürmek istiyorlar ve sizleri batıl antlaşmaların ve sahte vaatlerin peşinden gitmeye sevk ediyorlar. Sakın size sunulan müzakere belgelerine aldanmayın; çünkü bunlar, kararlılığınızı zayıflatmaktan ve azminizi ve gücünüzü kırmak için tasarlanmış kısıtlamalardan başka bir şey değillerdir. Çünkü onların tüm antlaşmaları ve vaatleri yalan ve aldatmadır; zira tarih ve Kuran bize, Yahudilerin antlaşmalarına uymadıklarını, sözlerini yerine getirmediklerini ve sözleri üzerinde sebat etmediklerini öğretmiştir.

Onlara güvenen kişi, dinini satmış, kanını zayi etmiş ve sancağını düşmana teslim etmiş olur. O halde gevşekliğe ve ihmale meyletmeyin; zira bunda, yavaş yavaş bir teslimiyet vardır; oysa düşmanınız uyumamakta, bilakis gece gündüz size karşı en şiddetli tuzaklar kurmakta ve sizi kökünden söküp atmak, mücadele ateşinizi söndürmek ve başarılarınızı yok etmek için planlar yapmaktadır. Bu yüzden yalan sözlere veya arabulucuların varlığına aldanmayın, sizi taviz vermeye çağıranlara kulak asmayın ve katillerinize de el uzatmayın; zira domuz Netanyahu'da ve domuz Trump'ta bir hayır olmadığı gibi küfür ordularını ülkenize sokan, sizi yok etme savaşını finanse eden, kanlarınızın dökülmesine sessiz kalan, hatta kanınızın daha fazla dökülmesini körükleyen kimsede de bir hayır yoktur.

Evet, bu savaş hepimize, düşmanın bir gün olsun barış istemediğini, aksine teslimiyet istediğini ve etrafınızdaki rejimlerin asla sizin müttefikiniz olmadığını, aksine kurbana karşı katilin müttefiki olduğunu göstermiştir.

İslam Devleti’ni kurmak için çalışma konusunda tüm eylemsizlik veya sessizliğin, yumuşak bir teslimiyet, sessiz bir yenilgi ve Allah'ın bu ümmete yüklediği azim bir emirde ihmalkârlık olduğunu vurguluyoruz.

Ey Müslümanlar: Bugün önünüzde iki yol vardır ve bir üçüncüsü yoktur: Ya küfür antlaşmalarını reddederek, saflarınızı birleştirerek ve cihat ve kurtuluş için ümmete liderlik edecek Hilafeti kurmak için çalışarak Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yolunu izleyeceksiniz, ya da ajan yöneticilerin ve itaatkâr rejimlerin yolunu izleyerek daha fazla boyun eğmeyi, daha fazla kanamayı ve daha fazla aşağılanma ve utancı bekleyeceksiniz.

Yahudilerle anlaşma yoktur, işgalle çözüm yoktur, Allah'ın şeriatının dışında meşruiyet yoktur ve Hilafet ve cihad dışında da kurtuluşa giden bir yol yoktur; işte sadece o zaman Filistin geri dönecek, rejimler kökünden sökülüp atılacak, Mescid-i Aksa temizlenecek ve “لا إله إلا الله محمد رسول الله” sancağı dalgalanacaktır. وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْDinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” [Bakara 120] Duamızın sonu, alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Husam El-İdrisi – Yemen

Devamını oku...

İman Edenlerin Tağutların Kanununu İnkar Etmelerinin ve Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Projesine Sımsıkı Sarılmalarının Zamanı Gelmedi Mi?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

İman Edenlerin Tağutların Kanununu İnkar Etmelerinin ve Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Projesine Sımsıkı Sarılmalarının Zamanı Gelmedi Mi?

Haber:

ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Salı günü yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasının sağlanması konusunda büyük bir iyimserlik dile getirerek, odak noktasının artık Başkan Donald Trump'ın direktifleri doğrultusunda Şeridin geleceği olduğunu vurguladı.Vance, tutukluların cesetlerini kurtarma görevini “zor” ve sabır gerektiren bir iş olarak nitelendirirken, Hamas'a iki seçenek sundu: Ya işbirliği yapıp silahlarını teslim edecekler ya da “ortadan kaldırılma” ile karşı karşıya kalacaklar.

Yorum:

Şarm El Şeyh'te imzalanan ateşkes anlaşması, Yahudilerin Gazze ve halkına, hatta Batı Şeria'ya karşı akla gelebilecek her türlü zulmü işledikleri ve suçlarını yaşayan ve ölen esirleri de kapsayacak şekilde genişlettikleri iki yılın ardından imzalandı.İki yıl boyunca dünya bu katliamları durdurmak için harekete geçmemiş ve Trump, Müslüman yöneticilerden oluşan çocuklarıyla birlikte harekete geçince, zehir damlayan ve ümmetin zilletini ve düşmanına boyun eğmesini pekiştiren bu anlaşma yapılmıştır.

Bu anlaşma yoluyla gerçekleştirilmek istenen şey, Yahudi varlığını bölgeye entegre etmek, Müslüman ülkelerdeki mevcut devletlere normalleşmeyi dayatmak, dahasınormalleşmeyi bir zorunluluk haline getiren ve yöneticilerin halklarına yönelik ihanetlerini meşrulaştıran siyasi ve ekonomik bir gerçeklik oluşturmaktır.

Vance, Trump'ın taraflardan birine herhangi bir şey dayatmak istemediğini, aksine her birinin kendi rolünü oynamasını istediğini söylerken bu, bölgenin Trump’ın vizyonuyla uyumlu hale getirmek için çizdiği yeni bir gerçeklikle karşı karşıya olduğu anlamına gelmektedir ki bu da, silahsız bir Gazze ve İslam ülkelerinin Yahudi varlığıyla normalleşmeye “zorlanması”; çünkü bölgedeki zenginliklerin ve ticaret yollarının dizginlerini tutacak olan Yahudi varlığı olduğu için, genç nesillerin çatışmanın özünden uzak durması gerekiyor ki müfredat değişiklikleri de bunu kanıtlıyor; böylece cihat zamanı sona erecektir. İşte bu yüzden Trump ve tüm dünya Gazze'deki mücahitleri silahsızlandırmak için çalışıyor ve onlara, ya yok olma ya da zillete ve silahların teslim edilmesine daldırılmış bir af şeklinde tercih sunuyorlar.

Öte yandan, Gazze hükümetinin medya sözcüsü, işgal güçleri tarafından teslim edilen şehitlerin cesetlerinde işkence izleri bulunduğunu açıklayarak, bunun uluslararası sistemin işgalcileri sorumlu tutması gereken bir suç olduğunu söylemiştir.

Ey akıl sahipleri, ey Gazzeli kardeşlerimiz, ey cihad eden, sabreden ve metanetli kalanlar; bütün bu cihatta sonra zalimlere boyun eğmemiz bize yakışır mı? Bu uluslararası sistemin hâlâ bizim için yeni katliamlar hazırladığını ve bizim için hiçbir hayır istemediğini artık anlamamızın zamanı gelmedi mi? Elbette onun, sizi yok etmek için Yahudi varlığına elindeki her türlü öldürme aracını sağladığını öğrenmediniz mi?  O halde hangi uluslararası kuruluşlardan adalet bekliyorsunuz?

Batı'nın, ülkeleri, sistemleri, örgütleri ve anayasalarıyla, inkar edilmesi ve güvenilmemesi gereken bir düşman olduğu sizin için apaçık ortada değil midir?Onlara yönelip adalet ve biraz merhamet için aşağılanmak yerine çözüm, ümmetten ve ordularından yardım istemek ve bütün izzet ve kuvvetle şunu ilan etmektir: Ey ümmetimiz, bizim sizden başka kimsemiz yoktur; ey ordularımız, ey âlimlerimiz, ey siyasetçiler ve şura ve ehl-i hal ve’l akd sahipleri: Onlar bizi Gazze'de katletmek istiyorlar ve tüm Filistin'in bu anlaşmayla boğulmasını istiyorlar; geriye kalan tek çözüm, samimi bir şekilde harekete geçmeniz ve bize karşı onlarla birlikte komplo kuran yöneticilerinizi ortadan kaldırmanızdır.

İşte o zaman, mücahitlerin çağrıları ve yardım talepleri, uluslararası sistemi inkar etmeleri ve ondan beri olmalarıyla birleştiğinde, Allah'ın yardımı kaçınılmaz olarak inecek ve güç ve azimet ehlinin içindeki muhlisleri harekete geçirecektir. Ümmetin içindeki muktedir olanların geride kalma özrüne gelince; Müslümanların her bir taraftan gözetlendiği bir dünyada, katillerin ve avenelerinin eşiklerinde alçalmak mubah değildir. 

كَيْفَ وَإِن يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لاَ يَرْقُبُواْ فِيكُمْ إِلاًّ وَلاَ ذِمَّةً يُرْضُونَكُم بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ

Nasıl olabilir ki! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.”  [Tevbe 8]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beyan Cemal

Devamını oku...

Bin Selman, ABD İle Ortak Savunma Anlaşmasını Görüşmek Üzere Beyaz Saray'ı Ziyaret Ediyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Bin Selman, ABD İle Ortak Savunma Anlaşmasını Görüşmek Üzere Beyaz Saray'ı Ziyaret Ediyor

Haber:

CBS ağına konuşan kaynaklar, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın, Riyad'ın Washington ile karşılıklı savunma anlaşması sağlama çabaları kapsamında 18 Kasım'da Beyaz Saray'da Başkan Donald Trump ile görüşeceğini söyledi.Bilgi sahibi kaynaklar, Suudi Veliaht Prensi'nin Trump'ın ikinci başkanlık döneminde, Krallığın ABD ile ortak savunma anlaşması imzalamaya çalıştığı bir dönemde Washington'a yapacağı ilk ziyaretin bu olacağını bildirdi.İki taraf, muhtemelen geçen Mayıs ayında varılan anlaşmaların yanı sıra iki ülke arasındaki askeri ve istihbarat bilgilerinin paylaşımını da ele alacaklar.

Yorum:

İslam beldelerinin başındaki yöneticiler, bu ümmet hakkında hiçbir ahit veya anlaşma gözetmiyorlar; oysa Yahudi varlığı, Filistin'den Suriye'ye, Irak'tan İran'a, Katar'dan Yemen'e ve Lübnan'a kadar İslam beldelerine acımasızca saldırıyor…

Bu anlaşmalar, ordularımıza sızarak onların büyük güçlerin pençesine girmesi için sömürgeci bir araç olup Amerika ise, Suudi Arabistan ile Yahudi varlığı arasında normalleşmeyi ilan etmeyi amaçlamaktadır; dolayısıyla mesele, Trump'ın son Suudi Arabistan ziyaretinde yaptığı gibi Müslüman ülkeler üzerinde hakimiyet ve denetim kurma ve bu ülkelerin kaynaklarını yağmalama ve yatırım bahanesiyle ele geçirdiği büyük meblağlar meselesidir.

Şerî hükme gelince; Rasul Sallalahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَا تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ الْمُشْرِكِينَ Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın.”Dolayısıyla Müslümanların bu tür anlaşmalar yapmaları haramdır.Bu nedenle Suudi Arabistan halkına diyoruz ki; bu yöneticilerin ordunuzu Amerika'nın pençesine düşürmesine izin vermeyin; zira bu şekilde sizi helake sürüklemekte ve zenginliklerinizi ve servetlerinizi yağmalamaktadırlar; o halde ülkenizin vahyin beşiği olduğunu, insanlığın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in doğduğu yer olduğunu ve İslam ordularının Romalılar ve Perslerle savaşmak için sizin toprağınızdan yola çıktığını, ülkenizin tüm dünyanın ilgi odağı olduğunu ve  içerisinde Kâbe’yi, yani Beytullahil Haram’ı barındırdığını sakın unutmayın.

Ey Suudi ordusunun subayları ve askerleri, sakın kendinizi Müslüman ülkelerin gerçek sömürgecisi olan Amerika'nın kollarına atmayın; zira zalimlerin karşısında sessiz kalmak haramdır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O’ndan da) yardım göremezsiniz!” [Hud 113]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Selim – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Pakistan’ın Amerika İle İttifak Kurması Caiz Olmadığı Gibi Afganistan’ın Da Hindistan İle İttifak Kurması Caiz Değildir

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Pakistan’ın Amerika İle İttifak Kurması Caiz Olmadığı Gibi Afganistan’ın Da Hindistan İle İttifak Kurması Caiz Değildir

Haber:

Pakistan Savunma Bakanı Khavaja Asif, 20 Ekim 2025 Pazartesi günü, İslamabad'ın Kabil'de rejim değişikliği için ABD adına çalıştığı yönündeki Afganistan’ın iddialarını reddederek, bu iddiayı "tamamen saçmalık" olarak nitelendirdi. İslamabad, uzun zamandır baş düşmanı Hindistan'ın, Pakistan Talibanı olarak da bilinen Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) ve diğer Pakistan karşıtı militan grupları desteklemek için Afganistan ile birlikte çalıştığını iddia ediyor. (Arab News)

Yorum:

Savunma Bakanı'nın açıklamalarına bakmaksızın Afganistan’ın yöneticilerinin, Pakistan yöneticilerini, Amerika ile ekonomik ve askeri ittifakları nedeniyle Amerika adına çalışmakla suçladıkları açıktır.Öte yandan Pakistan yöneticilerinin, Afgan yöneticilerini, Hindistan ile ittifakları nedeniyle Hindistan adına çalışmakla suçladıkları da açıktır.

Pakistan ile Afganistan arasındaki kanlı çatışmalar, Müslümanlar arasında sadece Allah'a ve Rasulü’ne başvurularak çözülebilecek ciddi bir anlaşmazlığı teşkil etmektedir; nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاًEğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’a ve Rasul’e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” [Nisa 59] Peki Allah ve Rasulü’ne başvurduğumuzda ne görüyoruz?

Birincisi: Muharip ülkelerle ittifak kurmak caiz değildir. Dolayısıyla Amerika, Müslümanlara karşı sürekli savaş açan ve Filistin'i işgal eden ve Gazze'de soykırım suçları işleyen Yahudi varlığını destekleyen bir ülkedir. Hindistan’a gelince; Keşmir'i işgal etmiş olup Hindistan'ın her yerinde İslam’a karşı savaşmaktadır. Bu yüzden fiilen muharib olan ülkeleri, savaş halinde olan ülkeler olarak ele almamız gerekmektedir. Zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا يَنْهَاكُمْ اللَّهُ عَنْ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَنْ تَوَلَّوْهُمْ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الظَّالِمُونَAllah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” [Mümtehine 9]

İkincisi: Fiilen muharip olan bu ülkelerle kalıcı barış yapmak, yani onlarla sürekli savaşmayı durdurmak veya kalıcı bir ateşkes yapmak caiz değildir; çünkü bu, kıyamet gününe kadar geçerli olan cihadı devre dışı bırakmak demektir. Ayrıca kalıcı bir ateşkes, Allah Subhanehu ve Teala İslam'ı diğer tüm dinlere üstün kılıncaya kadar İslam'ın yayılmasını engelleyecektir. Oysa Allah Subhnehu ve Teala şöyle buyurmuştur: وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِFitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” [Enfal 39] Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: وَالْجِهَادُ مَاضٍ مُنْذُ بَعَثَنِي اللَّهُ إِلَى أَنْ يُقَاتِلَ آخِرُ أُمَّتِي الدَّجَّالَCihat, Allah beni gönderdiği günden, ümmetimin sonuncusu Deccal ile savaşasıya kadar yürürlüktedir.” [Ebu Davud, Enes Radıyallahu Anh kanalıyla tahriç etti.]

Üçüncüsü: Müslümanların devletinin diğer devletlerle karşılıklı savunma anlaşmaları, karşılıklı güvenlik anlaşmaları yapması ve bunlara bağlı askeri tesisler veya üsler, havaalanı veya limanlar kiralaması caiz değildir.Ayrıca kafir ülkelerden yardım istemek veya onlardan kredi veya yardımlar almak da caiz değildir.Bu tür anlaşmaları İslam haram kıldığı gibi Müslümanların diğer küfür ülkelerle bu tür anlaşmalar yapmasını da haram kılmıştır.Çünkü bir Müslümanın küfür bayrağı altında, küfür yolunda ve küfür devleti adına savaşması veya bir kafiri, Müslümanlar ve onların ülkeleri aleyhine otorite sahibi kılması haramdır.Aynı şekilde Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem Müslümanlara, kafir ülkelerden yardım istemeyi yasakladığı gibi müşriklerin ateşiyle aydınlanmayı da yasaklamıştır; zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لاَ تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ الْمُشْرِكِينَMüşriklerin ateşiyle aydınlanmayın.” [Ahmed rivayet etti] Ateş, savaştan kinayedir; zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: فَإِنَّا لاَ نَسْتَعِينُ بِمُشْرِكٍBiz, bir müşrikten yardım almayız.” [Sahih İbn Hibban]

Ey Pakistan ve Afganistan’daki Müslümanları!

Şunu biliniz ki, Hindistan ve Pakistan'daki iki rejimin efendisi de Amerika olduğu gibi onlara kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde emreden ve yasaklayan da odur. Bunlardan herhangi birinin yanında durmak veya ittifak kurmak, Amerika'nın tuzağına düşmek anlamına gelir.Ayrıca bizler, Kabil'deki rejimin Amerika ile ilişkilerini sürdürmesini de kabul etmiyoruz; eğer bunu yaparsa bu, Trump'ın talep ettiği Bagram Hava Üssü'nün teslim edilmesine boyun eğmek gibi ümmete ve onun çıkarlara karşı bir komplo olacaktır.

Ey genelde Pakistan ve Afganistan'daki Müslümanlar, özelde de onların alimleri:

Hepimiz Afganistan yöneticilerinin Hindistan'la, Pakistan yöneticilerinin de Amerika'yla tüm bağlarını kesmesini talep etmeliyiz.Hepimiz tüm işlerimizde İslam'ın uygulanmasını talep etmeliyiz. Zira devasa kaynaklarıyla tüm İslam ümmetini tek bir güçlü devlet olarak birleştirecek, işgal altındaki topraklarımızı kurtaracak ve düşmanlarımızı geri çekilmeye zorlayacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafettir.

Ey Pakistan ordusu içindeki subay ve askerler ile Afganistan mücahitleri:

Diğer bir Müslümana karşı kaldırılan her kılıcı kırın. Bütün kılıçlarınızı Hindu devletine, Yahudi varlığına ve Haçlıların başı Amerika'ya doğrultun.Kendinizi gözden geçirin, kabilecelik ve milliyetçilik putlarından kurtulun; çünkü bunlar sizi cehennem ateşinin yakıtı yapmaktadır. Herhangi bir şerî hükmün askıya alınması gerekçesi olmaksızın tam bir teslimiyetle İslam dinine boyun eğin. Hepinizi, düşmanları korkutacak ve müminlerin kalplerine şifa olacak tek bir askeri güç olarak birleştirecek olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulmasına yardım edin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Musab Umeyr – Pakistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER