Perşembe, 05 Recep 1447 | 2025/12/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Kırgızistan'da Siyasi Gerginlik Tırmanıyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Kırgızistan'da Siyasi Gerginlik Tırmanıyor!

Kırgızistan'da, parlamento seçimlerinin zamanının 30 Kasım olarak belirlenmesiyle birlikte siyasi gerginlik artıyor. Zira resmi otorite, bir dizi şekli sebepler ve şartlar gerekçesiyle uygun olarak görmediği birtakım adayların seçimlere katılmasına engel koymuştur.

Aynı zamanda ülkedeki enerji krizinin derinleşmesi, yükselen fiyatlar ve çok sayıda Çinlinin Kırgızistan topraklarına akın etmesi, halkın öfke durumunun ve birçok siyasi muhalifin hareketlerinin artmasına yol açmıştır. Özellikle Cumhurbaşkanı Sadır Caparov'un Facebook sayfasında güncel konulara ilişkin yaptığı açıklamada eski Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev'i suçlayarak herhangi bir darbenin gerçekleşmesine izin verilmeyeceğini açıklamasının ardından kriz durumu daha da artmıştır.

Öte yandan Atambayev cumhurbaşkanının konuşmasına cevap verirken bir dizi eski üst düzey yetkilinin de iki taraflardan birine destek verdiklerini gösteren açıklamalar gelmiştir.

22 Kasım sabahı güvenlik güçleri, muhaliflere meyilli olan bir dizi politikacının evlerine baskınlar düzenlemiş ve onların tutuklandıkları ifade edilmiştir. Daha sonra İçişleri Bakanlığı, 10 kişiye "kitlesel huzursuzluklara davet etmekle" ilgili suçlamalar yöneltildiğini ve onların geçici olarak gözaltına alındıklarını duyurmuştur. Tutuklananlar arasında; KSDP Partisi lideri Temirlan Sultanbekov, eski cumhurbaşkanının oğlu Kadir Atambayev ve içlerinde milletvekili adaylığı kaydı silinen Şayılbek Atazov'un da bulunduğu bir dizi siyasetçi de bulunuyor.

Sosyal medyada dolaşan haberlere göre, Atambayev'in eşinin, Butun (Birleşik) Kırgızistan Partisi Genel Başkanı Adahan Madumarov, Madumarov'un oğlu ve eşi ile Sultanbekov'un kız kardeşinin de sorgulanmak üzere kolluk kuvvetlerine çağrıldıkları ifade ediliyor.

17 Şubat 2023'te eski cumhurbaşkanlarını bir araya getirip siyasi bir diyalog gerçekleştirdikten sonra Sadır Caparov'un, sanki ülkedeki iç sahne üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdığı görülüyor. Ancak Atambayev'in partisi KSDP, Bişkek Belediye Meclisi seçimlerinden uzaklaştırılmış ve parti lideri Temirlan Sultanbekov ile iki parti üyesi geçici olarak gözaltı merkezlerine gönderilmiştir. İşte o zamandan bu yana kulislerin arkasından Atambayev ile iktidar arasındaki çatışma devam ediyor.

Aynı zamanda iktidarın, yolsuzlukla ve “çetelerle” mücadele gerekçesi altında eski siyasi yapıyı parçalama çabaları, muhalif siyasetçilerin saflarının genişlemesine yol açmıştır.

Nitekim Atambayev ve ekibinin 2005, 2010 ve 2020 darbeleri sırasında kitleleri harekete geçirmede önemli bir rol oynadıkları biliniyor.

Resmi Kremlin ise geleneksel stratejisi gereği hâlâ içeride galip gelen tarafı boyunduruk altına alma ve onu kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönlendirme politikasını benimsiyor. Ancak mevcut iktidar, son yıllarda Çin ile işbirliğini güçlendirmiş ve bu da Pekin ile stratejik anlaşmaların imzalanması, ülkenin hayati kaynaklarının büyük bölümünün kontrolünün Çinli şirketlere devredilmesi ve aynı zamanda iki ülke arasındaki karşılıklı ticaret hacminin hızla büyümesi şeklinde ortaya çıkmıştır.

Rusya açısından olana gelince; Kırgızistan'da iktidarı değiştirmek öncelikleri arasında olmasa da, ancak muhalif güçlerin hareketliliğine veya hükümete karşı baskı araçları kullanılmasına karşı çıkmıyor. Zira Atambayev'in en önde gelen kadrolarından biri olan ve Kremlin himayesi altında bulunan eski Başbakan Sapar İsakov'un siyasi gelişmelere ilişkin yaptığı açıklama buna işaret ediyor.

Atambayev, cumhurbaşkanlığı döneminde Rusya'nın çıkarlarına hizmet eden bir dizi projeyi hayata geçirmiş olmasına rağmen, ancak onu ve partisini tamamen Rusya'ya bağlı olarak değerlendirmek, dakik bir değerlendirme değildir. Zira Atambayev'in kurduğu KSDP partisi aslında Avrupa, özellikle de Almanya’nın etkisiyle kurulmuştur; bu nedenle onun iktidarı sırasında Avrupa çıkarları doğrultusunda bir dizi adımlar atılmıştı. Örneğin iktidara geldiğinde kabul edilen anayasa Batı eğilimli bir anayasaydı ve getirilen yeni parlamenter yönetim sistemi de Rusya’nın vizyonuna aykırıydı.

Aynı şekilde halefi Ceenbekov döneminde de iktidardaki iç çatışma sonucunda Rusya'nın çıkarlarına aykırı bir dizi adımlar atılmıştır. Bu adımlar arasında, genel olarak Rus yatırım çıkarlarına zarar veren uranyumun çıkarılmasına karşı olan protestoların örgütlenmesi de yer almaktadır.

2014 yılında ABD'nin Kırgızistan'daki hava üssünü kaldırması ve ülkenin 2015 yılında Rusya'nın nüfuzuna boyun eğen Avrasya Ekonomik Birliği'ne dahil edilmesi, Atambayev'in iktidarını korumak için Rusya'yı razı etme çabaları çerçevesinde gerçekleşmiştir. Zira o dönemde Moskova, ülke içinde en büyük siyasi, askeri ve ekonomik nüfuza sahip bir ülkeydi.

Dolayısıyla ülkede son dönemde yaşanan olaylar, bir yandan Rusya'nın kendisine bir kapı açması, diğer yandan da otoriteden aşırı korkunun gerginliğin artırmasına yol açması nedeniyle iç çatışmanın yoğunlaştığına işaret ediyor.

Kırgız toplumunda ise hem iktidar hem de muhalefet temsilcilerine olan güven neredeyse tamamen kaybolmuş durumda olup bunu seçim istatistikleri de teyit etmektedir. Zira 1995 yılındaki parlamento seçimlerinde seçmen katılımı yaklaşık %76’ya, 2000'de %58’e ve 2005'te yaklaşık %60’a ulaşırken, seçim hilelerinin zirveye ulaştığı Bakiyev'in cumhurbaşkanlığı döneminin olduğu 2007 seçimlerinde ise katılım %74'e ulaşmıştır. Ayrıca 2010 yılında katılım %59,19’a, 2015'te %58,85’e, 2020'de ise %56,5'e ulaşmış olup o dönemdeki protestolar, Cumhurbaşkanı Ceenbekov'un devrilmesine yol açmıştır. 2021 yılında ise katılım oranı %34,61’e ulaşmış olup, bu da seçimlere katılımın her geçen yıl azaldığını göstermektedir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de aynı durum söz konusudur; zira katılım oranı 1991'de %89’a, 1995'te %86’ya, 2000'de %78’e, 2005'te %74’e, 2011'de %58’e, 2017'de %56’ya ulaşmışken 2021'de ise %39'a gerilemiştir.

Yaşanan gerçeklik, seçimlere katılanların sayısı, halkın demokratik sisteme olan güven düzeyinin bir göstergesi sayılır. Daha dakik bir ifadeyle Kırgızistan'da seçmenlerin büyük çoğunluğu seçimleri boykot ederek net bir tavır ortaya koymuştur! Zira halk demokrasiden, birbirinden farklı olmayan iktidarlardan, sadece yetkililerin ve sermaye sahiplerinin çıkarlarına hizmet eden seçimlerden artık bıkmıştır.

Bunun nedeni Kırgızistan'ın “bağımsızlığından” bu yana gelen ardışık hükümetlerin, ülkeyi zayıflatmak ve halkı yoksullaştırmak için rekabetçi bir şekilde çalışmalarıdır. Seçimler veya darbeler yoluyla gelen yöneticiler arasında bu konuda hiçbir fark yoktur. Zira her sektör gerilemiş, bununla birlikte rüşvet, zulüm ve aynı şekilde ahlaki yozlaşma da geniş çaplı bir şekilde yaygınlaşmıştır. Şüphesiz bütün bunların temel nedeni, kendisiyle yönettikleri demokratik sistemdir.

Çoğu insan, yozlaşmanın kaynağının kapitalist ideolojide olduğunu idrak edemiyorlar; bu yüzden sürekli olarak onun tuzağına düşüyorlar, yani her defasında yeni demokratik oyunlara aldanıyorlar.

Bu çatışmanın İslam'a ve Müslümanlara hiçbir faydası olmadığını hatırlatırız!

Bu çatışma, küfür sisteminin kendi içindeki liderler arasındaki çıkarlar çatışmasından başka bir şey değildir. Zira onlar, birbirlerine karşı, Allah’ın haram kılmış olduğu bütün küfür araçlarını kullanıyorlar. Bu nedenle biz, Kırgızistan Müslümanlarını, ahiretimize zarar veren bu tür aşağılık çatışmalara katılmaktan sakınmaya davet ediyoruz!

Ancak bizler, etrafımızda olup bitenlere karşı kayıtsız kalmayan bir tavır sergilemeliyiz; çünkü onların üzerinde çatıştıkları bu çıkarlar, gerçekte ümmetin çıkarlarına dayanmaktadır. Bu nedenle tüm amellerimiz ve siyasi çatışmamız fikri liderlik üzerine inşa edilmelidir. Ayrıca ümmete, sürekli olarak küfrün İslam’a aykırı olan planlarını ve onun ümmeti aldatmaya ve onu sorunlarından saptırmaya yönelik çabalarını hatırlatmamız gerekir. Nitekim Ömer ibn Hattab Radıyallahu Anh şöyle demiştir: “Ben hilekâr değilim. Hiçbir hilekâr da beni aldatamaz.” Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: لَا يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِMümin, bir (yılanın) deliğinden iki defa ısırılmaz (aldatılmaz).

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Kazakistan Nikab Karşıtı Kafileye Katılıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kazakistan Nikab Karşıtı Kafileye Katılıyor!

Haber:

Kazakistan Parlamentosu, özellikle alt meclisi, kamusal alanlarda nikab takanlara para cezası uygulanmasını öngören yasal değişikliklerin yapılmasına karar verdi.Değişiklikler uyarınca, ilk kez muhalefet eden kişiye sadece uyarı cezası verilecek; muhalefet etmeyi tekrarlayanlara ise 39.320 Tenge, yani yaklaşık 78 Dolar para cezası verilecek. Ayrıca yasa, tıbbi nedenler ve sivil savunma durumları nedeniyle veya spor ya da kültürel etkinlikler sırasında yüze herhangi bir şeyin takılmasına izin vermektedir.

Yorum:

Ocak 2025'te Kırgızistan'da nikabın takılması yasaklanmıştı.Tacikistan'da ise geçen yıl "milli kültüre aykırı" giysilerin satışı veya giyilmesi yasaklanmıştı.Özbekistan'da da 2023'ten bu yana benzer kısıtlamalar uygulanmaktadır. Türkmenistan'da ise nikaba yönelik resmi bir yasağın olmamasına rağmen, ancak kadınların milli kıyafet giyme zorunluluğu, Müslüman bacılarımızın nikab giymesini neredeyse imkânsız hale getirmektedir.

Bundan da anlaşılacağı üzere Orta Asya ülkeleri, sanki Allah Subhanehu ve Teala'nın gazabını üzerine çekecek eylemlerde yarışıyormuşçasına, dini değerlere düşmanca yasalar çıkarmak için birbirleriyle yarışmaktadırlar!Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev'in Trump'ı hoşnut etmek için suçlu Yahudi varlığını tanıması, bu ülke liderlerinin İslam'a karşı düşmanlığının boyutunu açıkça ortaya koymaktadır.

Aslında nikabın ve sakalın yasaklanması, bu diktatör rejimlerin benimsediği demokratik değerlerle çelişmektedir.-İddia edildiğine göre- demokrasi, insanın inanç ve kişisel tercih özgürlüğünü garanti etmekte ve onun dinini istediği gibi uygulamasını ve sembollerini kullanmasını sağlamaktadır.Ancak demokrasinin merkezi olan bizzat Batı, uzun zamandır bu fikri terk etmeye başlamıştır; yani bu özgürlükler, İslam ve Müslümanlar hariç onlar arasında her şeye tanınmaktadır.

Örneğin şeytana tapanlara ve diğer sapkınlara inanç özgürlüğü tanınmakta ve gayrimüslimlerin istediklerini giymeleri, hatta çıplak dolaşabilmeleri için alanlar açmaktadırlar. Ama mesele İslam'ın değerleriyle ilgili olduğunda, durum tamamen tersine dönmektedir! Nitekim kendini demokrasinin beşiği olarak gören Fransa'daki gerçeklikler bunu teyit etmektedir; zira 2004 yılında eğitim kurumlarında başörtüsünü yasaklamış, resmi dairelerdeki başörtülü kadın çalışanları çıkarmış, ardından 2010 yılında kamusal alanda nikap giyilmesini yasaklamıştır!

Bu, demokratik ve diktatörlük sistemlerinin aynı madalyonun iki yüzü gibi olduğunu ve her ikisinin de kendi iradelerini insanların iradesinin önünde tuttuklarını göstermektedir! Özellikle komünist Çin tarafından Doğu Türkistan'da yaşanan zulümler, son dönemde Gazze'de yaşanan katliamlar ve Sudan'da alevlenen savaş, evet bunların hepsi, özgürlük ve kadın-çocuk hakları sloganlarının uzun süredir toprağa gömüldüğünü ortaya koymaktadır.

Gerçekte Müslüman kadınlar, ikiyüzlü demokratların buna izin vermesi veya -iddia ettikleri gibi- kişinin seçme özgürlüğüne sahip olmasından dolayı nikab takmıyorlar; aksine nikabı, şerî bir emir olmasından dolayı takıyorlar. Buna binaen Müslümanlar olarak bizim görevimiz, Orta Asya'daki diktatör rejimlerin İslam'a karşı yürüttüğü kampanya karşısında tek saf halinde durmamızdır. Zira bugün nikabımızı ve sakalımızı yasaklayan sistemler, yarın doğal olarak davetimizi, namazımızı ve orucumuzu da yasaklayacaktır!

Müslümanları kapitalist ideolojinin zulmünden kurtarmanın tek yolu, İslam'ı tüm alanlarda uygulayacak ve Müslümanların haklarını, gözetimlerini ve güvenliklerini tam olarak garanti altına alacak olan Hilafet Devleti’dir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nureddin Asanaliyev

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 09/12/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 09/12/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

⬛️Ateşkes Sonrası Gazze Faaliyetlerimiz
⬛️Kelime-i Tevhid Bayrağı Hazımsızlığı
⬛️Suriye Devrimi Bitmedi

H. 18 Cumade’s Sânî 1447 - M. 9 Aralık 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

 

BM Güvenlik Konseyi'nin Gazze Kararı ◾️ Güney Afrika'daki G20 Zirvesi ◾️ Terörsüz Türkiye Komisyonu ve Bahçeli'nin İmralı Çıkışı ◾️ Türkiye'nin Bahis ve Kumar Sorunu

⬛️A

Devamını oku...

'Washington'daki Afgan Saldırısı Ve Gizli Siyasi Amaçlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Washington'daki Afgan Saldırısı Ve Gizli Siyasi Amaçlar!

Haber:

İki hafta önce Washington'da silahlı bir saldırı meydana geldi; Afganistanlı Rahmanullah Lakanwal, Beyaz Saray'dan sadece birkaç yüz metre uzaklıkta olan ve genellikle en yüksek güvenlik seviyesiyle korunan bir bölge olan Farragut West metro istasyonu yakınlarında ABD Ulusal Muhafızları'nın iki üyesini vurmakla suçlanmıştır.Çatışmada 20 yaşındaki Ulusal Muhafız askeri Sarah Beckstrom hayatını kaybetti, Andrew Wolfe ise ağır yaralandı.

Yorum:

Medya raporlarına göre Lakanwal daha önce CIA operasyon biriminin bir parçası olarak Afganistan'da görev yapmış ve ABD'ye transfer edildikten sonra psikolojik sorunlar, izolasyon ve mali baskıların acısını çekmiş ve bu sorunlar, ABD istihbaratında çalışmış diğer kişiler tarafından da bildirilmişir.Ancak hala daha derin sorular vardır:Lakonwal, silah taşıma izni olmamasına rağmen, Washington Eyaleti'nden başkente nasıl silah taşıyabildi?Amerika'nın en sıkı korunan bölgelerinden birinde, onun silahlı olarak 30 saatten fazla seyahat etmesini sağlayan şey veya mekanizma neydi?Saldırıyı neden ikamet ettiği eyalette değil de, özellikle siyasi başkentin kalbinde gerçekleştirdi? Bu sorular, devam eden tartışmanın önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

1- ABD istihbarat personelinin, yasadışı göçmenleri sınır dışı etme kılıfı altında Afganistan'a yeniden konuşlandırılması olasılığı.

Bu saldıradan kaynaklanan kriz, ABD'ye, Afganistan ile ilgili istihbarat faaliyetlerini yeniden değerlendirmesi için bir gerekçe sağlayabilir.2021 yılından sonra ülke içindeki insan kaynaklarına doğrudan erişimi kaybetmesinin ardından, Afgan göçmenlerle ilgili güvenlik endişelerinin artması, görünüşte yasadışı göçmenlerin yönetimi ile ilgiliymiş gibi görünen girişimleri haklı gösterebilir; ancak bu girişimlerin gizli amacı, istihbarat amaçları için işbirliği yapan veya faydalı olan kişileri Afganistan'a geri göndermektir ki bunun bir emsali vardır.

Amerika geçmişte istihbarat ağlarını yeniden inşa etmek için, göçmenlik dosyalarını, gönüllü geri dönüşleri veya hedefli sınır dışı etme operasyonlarını kullanmıştı. Bugün ise siyasi ve medya iklimi, özellikle Lakonwal'ın geçmişi ve benzer konuların hassasiyeti göz önüne alındığında, –resmi bir açıklama yapılmadan sessizce uygulanması– benzer bir senaryonun olası görünmesine izin vermektedir. Bu tür önlemlerin siyasi temeli netleşmeye başlamış gibi görünmektedir.

2- Olayın sonuçlarının Yahudi varlığı tarafından muhtemelen istismar edilmesi.

Yahudi varlığının Gazze'ye yönelik savaşındaki davranışlarına yönelik küresel protestoların ortasında, göçmenler veya Müslümanlarla ilgili herhangi bir olaydan istifade etmesi ve bunu Batı'daki göçmen karşıtı politikalarını yoğunlaştırmak için istismar etmesi mümkündür. Zira Avrupa ve Amerika'daki göçmen ve Müslüman toplulukların varlığının veya etkisinin azaltılması, Yahudi varlığı üzerindeki siyasi baskıyı hafifletecektir. Çünkü Yahudi varlığı, Batı'da Gazze'deki soykırıma karşı geniş kapsamlı protestoların, Müslümanların ve göçmenlerin yönlendirmelerinden kaynaklandığını düşünüyor. Bu bağlamda, Yahudi varlığının bu tür olaylarda bir rolü olabilir; zira Lakonwalolayı ve sonuçları, daha katı göç ortamları ve Müslüman mültecilere yönelik artan korku, Yahudi varlığının çıkarlarıyla örtüşmektedir.

3- Trump'ın olayı açıkça siyasi olarak istismar etmesi

Trump ve Amerika'daki muhafazakar hareket, doğrudan ve net bir şekilde yanıt vermiştir. Zira saldırıyı, hızla göçün tehlikesinin bir kanıtı olarak nitelendirmiş ve mülteci kabulünün acilen yeniden değerlendirilmesi çağrısında bulunmuştur. Bu arada göçmenlik yetkilileri, güvenlik kaygılarını gerekçe göstererek Afganlar ve diğer uyruklulardan gelen sığınma başvurularının incelenmesine ek kısıtlamalar dayatmaktadır.

Popülaritesindeki düşüşle karşı karşıya kalan Trump, güvenlik odaklı anlatısını canlandırmak, muhafazakar tabanını seferber etmek ve göçmen karşıtı politikalarını yeniden meşrulaştırmak için bu olayı istismar etmektedir.

Birçok Amerikalı için bu olay, sadece bir göç meselesine indirgenmiş durumda olup bazı gruplar bunu İslamofobinin propagandasını yapmak için bir araç haline getirmiştir. Ancak gerçek şu ki Lakonwal, yıllarca Afganistan'da CIA ile bağlantılı gizli ve ölümcül görevlere katılmanın bir ürünüdür; bu görevlerin ağırlığı onu, göçmen olmadan uzun yıllar önce savaş ve şiddetin izlerini taşıyan bir kişiye dönüştürmüştür.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Seyfullah Mustenir - Afganistan

Devamını oku...

Türkiye: 10 İlde "Gazze’de Ateş Sönmüyor Zulüm Bitmiyor" Başlıklı Basın Açıklamaları Düzenledi

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti
10 İlde "Gazze’de Ateş Sönmüyor Zulüm Bitmiyor" Başlıklı Basın Açıklamaları Düzenledi
  

Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti, Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde ilan edilen sözde ateşkese rağmen Gazze’de aralıksız devam eden işgal ve katliama karşı Cuma günü 3, Pazar günü de 7 ilde Gazze’de Ateş Sönmüyor Zulüm Bitmiyor! konulu basın açıklamaları düzenlendi.

İşgalci ‘İsrail’, 10 Ekim’de ilan edilen ateşkesi en az 500 kez ihlal etti. Bugüne kadar 360'tan fazla Filistinli Müslüman katledildi. Mısır, Türkiye ve Katar’ın da garantör olduğu, 10 Ekim’de imzalanan, ABD Başkanı Donald Trump’ın hazırladığı ve dostlarının da hayata geçirmek için büyük çaba sarf ettiği sözde ateşkes planın gerçek hedefini ifşa etmek, devam eden katliam ve işgale karşı sessiz kalan İslam beldeleri yönetimlerini muhasebe etmek için meydanlardan çağrılar yaptı.

Adana

İnönü Parkında gerçekleşen basın açıklamasını Muhammed Babahanoğlu okudu.

Ankara

Hacıbayram-ı Veli Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Tevhid bayraklarıyla başlayan yürüyüş, emniyetin engellemesi ile karşılaştı. Tevhid bayraklarıyla yürünmesine engel olunması üzerine alandaki Müslümanlar, “İslam’ın bayrağı Tevhid bayrağı” sloganları attı.

Yapılan görüşmelerde Tevhid bayraklarına yönelik engellemeler aşıldı ve yürüyüş gerçekleşti. Yürüyüş esnasında tekbirler getirildi ve “Ordular Aksa’ya”, “Ateşkes Planı, Kafirlerin Tuzağı”, “ABD ile dost olmam, Müslümanım Müslüman” sloganları atıldı.

Ankara’da yapılan basın açıklamasını adına Emre Taş okudu.

“Gazze ölürken bu garantör yöneticiler ne yaptı?

Hiçbir şey! Her zaman olduğu gibi sessiz kaldılar! Kınama dahi yapamadılar! Zira onların Gazze gibi bir derdi hiç olmadı! Onlar tahtlarını sağlama almaktan başka bir şey düşünmediler.”

Bu planın direniş ruhunu kırmaya çalışan ve işgale meşruiyet kazandıran, daha da ötesi Gazze’de bir manda yönetimi kurmayı hedefleyen şerir bir plan olduğu ifade edilirken, ümmete birlik çağırısı yapıldı. Çözümün Batı’nın egemenliğindeki BM’de değil, ümmetin siyasi liderliği Raşid-i Hilafet olduğu vurgulandı.

Antalya

Muratpaşa Camii’nde gerçekleşen basın açıklamasını Şiyar Yaman okudu.

Düzce

Merkez Camii’nde gerçekleşen basın açıklamasını Mazlum Demirbaş okudu.

Gaziantep

Gaziantep Balıklı Meydan’da düzenlenen programda basın açıklamasını Recep Yiğit okudu.

Hatay

Antakya TOKİ Camii’nde düzenlenen programda basın açıklamasını Cemal Rıfai okudu.

İstanbul

İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda yoğun bir katılımla gerçekleşen basın açıklamasını Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Muhammed Emin Yıldırım okudu.

Siverek

Program cuma namazının ardından Kanlıkuyu Meydanı'nda gerçekleşti.

Şanlıurfa

Şanlıurfa Dergah Camii'nde düzenlenen programda basın açıklamasını Said Doğan okudu.

Yalova

Yalova Merkez Camii'nde düzenlenen programda basın açıklamasını Volkan Ayna okudu.

Pazar, 16 Cumade'l âhir 1447 - 7 Aralık 2025

turkiye vilayeti

- FAALİYETLERDEN KARELER -

turkiye vilayeti

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Müzakereler Ne Zaman Gerçek Çıkarlar İçin Olur?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Müzakereler Ne Zaman Gerçek Çıkarlar İçin Olur?
Ve Ne Zaman Sömürgeci Politikaların Uygulanması İçin Bir Araca Dönüşür?

Müzakere, uluslararası hegemonya mühendisliği ve bölgesel krizler

İslam beldelerinde krizlerin tırmandığı bir zamanda, Cenevre, Kahire ve Washington gibi dünya başkentlerinde “barış, çatışmalara çözüm, insani yardım yolları ve ateşkes” gibi sloganlar altında müzakere turları çoğalıyor. Ancak bu müzakereler gerçekte, müzakere masasına sürüklenen halkların çıkarlarından daha çok, büyük güçlerin çıkarlarıyla daha yakından bağlantılı bir hale gelmiştir.

Günümüzde müzakereler artık çatışmaları çözme aracı olmaktan çıkmış, uluslararası güçlerin vizyonuna göre bölgenin haritasını yeniden çizen bir baskı ve nüfuz yönetme aracına dönüşmüştür. Zira bu güçler, yaptırımlar, belirli tarafların rehabilite edilmesi, medya üzerindeki baskıyı artırma ve talep edilmesi halinde kolayca ulaşılabilen uluslararası meşruiyetin yaratılması gibi karmaşık araçlar sistemi aracılığıyla kendi gündemlerini dayatmaktadır.

Sudan: Müzakereler, harici iradeyle hareket ediyor

Sudan dosyası son yıllarda bir dizi müzakere turuna sahne olmuştur; bu turların en önemlisi, insani koridorlar açmaktan öteye geçmeyen Ağustos 2024 yılındaki Cenevre müzakereleriydi; ayrıca Sudan ordusuna katılması için üç gün süre verilmesi noktasına kadar ulaşan doğrudan Amerikan baskısı, Sudan kararına yönelik dış vesayetin boyutunu yansıtan bir adımdır.

Buna karşılık Sudan ordusu komutanı 13 Ağustos 2024'te şöyle bir açıklama yapmıştır: “İsyancı düşman kovuluncaya kadar müzakere yok, barış yok, ateşkes yok”; bu da müzakereye değil, kararlılığa dayalı net bir askeri stratejiyi ortaya koymaktadır. Ayrıca bu tutuma, genel seferberlik, saha konuşlandırmaları ve yoğun askeri harekâtlar eşlik etmiştir.

Ancak gözlemcilerin bakış açısına göre bu yaklaşım, savaşın uzaması ve Hızlı Destek Güçleri'nin daha fazla bölgeyi kontrol altına alması uyarısında bulunmaktadır; bu ise Washington'un yıllardır üzerinde çalıştığı bölgesel parçalanma planıyla da uyumludur.

Bu çatışmaların ardında, kapalı kapılar ardında resmi açıklamalarda yer almayan ekonomik ve siyasi çıkarları içeren ilan edilmemiş mutabakatlar yapılırken, uluslararası toplum ise bu güçlerin işlediği ağır ihlallere rağmen Hızlı Destek Güçleri ile meşru bir taraf olarak muamele etmektedir.

Gazze: Müzakereler, İşgale hizmet etmek için tasarlanmıştır

Filistin'in durumu, halkın iradesi dışında çizilen düzenlemelerin sınırlarını açıkça ortaya koymaktadır. Zira 1993'teki Oslo Anlaşması'ndan bu yana Camp David, Annapolis, Kahire ve Doha'daki diyaloglar gibi müzakere turları birbirini izlemiş ancak Filistin halkının temel hakları gerçekleşmemiştir.

Gazze'de ateşkes, Mısır ve Katar gibi bölgesel arabulucular aracılığıyla yönetilen bir araca dönüşmüş olup işgale hizmet eden ve Filistinlilerin direnme haklarını uygulamalarını engelleyen yeni gerçeklikleri dayatmak için kullanılmaktadır.

Mısır'ın rolü: Siyaset ve çıkarlar arasında bölgesel bir arabulucuk

Kasım 2025'te Kahire, Mısır ile ABD arasında Sudan, Libya ve Afrika Boynuzu dosyalarını ele alan ve Mısır'ın aktif bir bölgesel güç olarak rolünü vurgulayan stratejik bir diyalog turuna ev sahipliği yapmıştır.

Mısır, Abdunnasır döneminden Sisi dönemine kadar geçen on yıllar boyunca “Filistin-İsrail” müzakerelerinde merkezi bir rol oynamış ve Gazze anlaşmaları ve Sudan görüşmelerinde de kilit arabulucu olmaya devam etmiştir.

Özellikle Sudan savaşında Kahire, gizlemeye çalışsa da Sudan ordusuna yönelik siyasi ve askeri destek ile müzakere sürecine bölgesel bir örtü sağlayan diplomatik arabuluculuğun arasını birleştirmiştir.

Saha modelleri: El-Faşir, Libya, Suriye ve Yemen

El Faşir – Sudan, Ekim 2025: Hızlı Destek Güçleri’nin 18 aylık kuşatmanın ardından şehri kontrolü altına alması, Birleşmiş Milletler'in 260.000 sivilin tehdit altında olduğu yönündeki uyarısına rağmen uluslararası toplumun sessiz kalmasının gölgesinde saha infazları, tecavüzler ve hastanelerin yağmalanmasıyla birlikte en korkunç insani felaketlerden birini temsil etmektedir.

Libya: BM elçisinin istifasının ardından müzakereler siyasi bir manevraya dönüşmüş ve Amerikan diplomasisi, Batı’nın çıkarlarına hizmet edecek şekilde sahneyi yeniden düzenleme görevini üstlenmiştir.

Suriye: Müzakereler, uluslararası nüfuz bölgelerini pekiştirmekte ve siyasi ve mezhepsel parçalanmışlık durumunu korumaktadır.

Yemen: Stokholm'den Kuveyt'e kadar mesele, ulusal değil uluslararası bir dosya olarak idare edilmiş ve Husiler ise, Yemen'i bölgesel ve uluslararası çıkarlara göre yeniden şekillendiren bir "uzlaşma" sistemi içerisinde meşru bir taraf olarak konumlanmıştır.

Afrika Birliği ve IGAD: Arabulucu mu yoksa yürütme organı mı?

Afrika Birliği ve IGAD gibi bölgesel kuruluşlar, “arabulucular” olmaktan çıkıp, uluslararası vizyon doğrultusunda müzakerelerin gidişatını kontrol eden siyasi araçlara dönüşmüşledir.

Afrika hamlesi şunları içermektedir: Ülkelerin üyeliklerinin dondurulması, yol haritalarının formüle edilmesi, Batılı güçlerle ortak siyasi girişimlerin başlatılması ve hazır olan her türlü uluslararası anlaşmaya bölgesel meşruiyet sağlanması... Bunlar, bu kuruluşların içindeki uluslararası etkinin boyutunu yansıtan rollerdir.

Şerî boyut: Meşruiyet ve sapma arasındaki müzakereler

İslam, müzakereleri reddetmez; aksine Hudeybiye Antlaşması'nda olduğu gibi hakkı gerçekleştirmek ve zulmü defetmek için olduğu sürece müzakereleri onaylar. Ancak İslam, ümmetin haklarından vazgeçmeye veya dış iradeye boyun eğmeye yol açan müzakereleri reddeder. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِTağutu inkar etmeleri emrolunduğu halde, Tağuta muhakeme olunmak istiyorlar.” [Nisa 60] İslami referansın kaybolduğu bir zamanda kararlar, Allah'ın Kitabı'na ve Peygamberinin sünnetine değil, Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi'ne havale edilmektedir.

Sonuç: Kaybedilen iradenin ve müzakerede meşru standardın yeniden sağlanması

"Müzakere bir araçtır; eğer Allah yolunda olursa bir hikmettir, eğer tağutlar yolunda olursa bir ihanettir."

Son on yıllarda yaşanan deneyimler, müzakerelerin sadece meşru taraflarla yapıldığında meşru olduğunu; ama müzakerelerin, devletin otoritesine karşı çıkan isyancı milislerle ve toprakları ve mukaddesatları işgal eden gaspçı bir varlıkla yapılmadığını teyit etmektedir. Meşru olmayan bir tarafla müzakere etmek, çözüm yönünde yapılan bir çalışma değil, aksine batıl varlıklara tanıma ve pekiştirme belgesinin verilmesidir.

Bu nedenle ABD'nin idare ettiği Yahudi varlığıyla ve aynı şekilde ABD'nin idare ettiği Sudan'daki ayrılıkçı Hızlı Destek Güçleri milisleriyle yapılan müzakereler, çatışmanın özünü ve halkların haklarını görmezden gelen çarpıtılmış bir meşruiyet yaratmaktan ve batılın temellerini pekiştirmekten başka bir şey değildir.

İslam beldelerini kasıp kavuran krizler, gerçek çözümlerin dış iradenin yönettiği masalardan ya da meşruiyetin dışına çıkan kişilerle yapılan anlaşmalardan değil, aksine ümmetin siyasi ve meşru referansını yeniden kazanmasından geldiğini kanıtlamaktadır. Bu da ancak birleşik İslami iradenin geri dönmesi ve ümmetin birliğini yeniden tesis edecek ve onun kararları konusunda sömürgecinin elini koparacak siyasi bir varlığın kurulmasıyla gerçekleşebilir.

Ümmet egemenliğini geri kazandığında müzakereler, hegemonyayı dayatmanın veya sahte meşruiyet yaratmanın bir aracı olmaktan çıkıp hakkın araçlarından bir araç haline gelecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hatem El-Attar – Mısır

Devamını oku...

Almanya'daki Öğrenci Protestoları... Geleceğin Militarizasyonunu Reddeden Ve Barış İçin Alternatifler Arayan Bir Nesil!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Almanya'daki Öğrenci Protestoları... Geleceğin Militarizasyonunu Reddeden Ve Barış İçin Alternatifler Arayan Bir Nesil!

Haber:

Almanya cuma günü, Federal Parlamento (Bundestag) tarafından onaylanan ve asker sayısını artırmayı amaçlayan askeri hizmet kanunu tasarısına karşı yaklaşık 90 kentte öğrenci protestolarına tanık oldu Gençlik ve öğrenci örgütlerinden oluşan Zorunlu Askerliğe Karşı Okul Grevi İnisiyatifi’nin çağrısıyla düzenlenen protesto gösterilerine binlerce öğrenci katıldı. (El Cezire Ağı)

Yorum:

Binlerce öğrenci, toplumun yeniden militarizasyonuna doğru atılmış bir adım olarak gördükleri bu adımı ve yeni neslin inanmadığı ve bedelini ödemek istemediği çatışmalara dahil edilmesini reddettiklerini dile getirdiler; zira Berlin'den Hamburg, Münih ve Köln'e kadar binlerce öğrenci, zorunlu askerlik hizmetinin yeniden getirilmesine yönelik adımların durdurulmasını talep eden sloganlar atarak barışçıl bir yürüyüş gerçekleştirdi ve eğitim, sağlık ve barınma gibi daha acil önceliklere odaklandılar.

Protestocular, yeni yasanın, modern devletin sivil hayatın militarizasyonunu reddetmek ve güç siyasetinden ziyade toplumsal yatırımı önceliklendirmek üzerine kurulu olan II. Dünya Savaşı sonrası toplumlarının değerleriyle çeliştiğini düşünürken Alman hükümeti ise, artan uluslararası gerginlikler ışığında yasayı güvenlik gerekçesiyle savunmakta ve askeri hazırlığı ulusal bir zorunluluk olarak ifade etmektedir; ancak gençlerin büyük bir kesimi, devletin üzerlerine kendileriyle hiçbir ilgisi olmayan siyasi ve askeri sorumluluklar yüklemeye çalıştığını ve yeni nesli savaşa çağırmanın Avrupa krizlerine bir çözüm olmadığını, aksine toplumdaki kaygı ve korkuları artırabileceğini düşünüyor.

Gözlemciler, bu protesto dalgasını, gençlerin birleşik bir değer sisteminin veya onları birleştiren manevi bir anlamın yokluğunda fedakarlık fikrini kabul etmekte zorlandığı Batı'da yaşanan daha derin bir krizle ilişkilendiriyor; zira modern deneyimler, maddi toplumların, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, gençleri açık bir ideolojinin varlığı veya adil bir amaç olmadan savaşa girmeye veya savaşlara hazırlanmaya ikna etmekte zorlandıklarını ortaya koyuyor.

Almanya'daki öğrenci gösterileri, toplumun yeniden militarize edilmesine karşı kolektif bir reddi yansıtmakta ve gençlerin geleceklerine, haklarına ve sivil hayattaki rollerine karşı daha duyarlı hale geldiklerini teyit etmektedir.

Öte yandan burada İslami model, gençleri askeri rollere indirgemek veya onları uluslararası çatışmalara dahil etmekten ziyade, toplumun korunması ile bireyin inşası arasında nasıl bir denge kurulabileceğinin anlaşılmasını mümkün kılan ahlaki bir referans olarak öne çıkmaktadır.

Savunma, mazlumları korumaya ve saldırıları püskürtmeye yönelik bir görev olduğu gibi daveti taşımanın ve onu yaymanın bir yolu olup siyasi veya ekonomik çatışmalara hizmet etmek için değildir; bu teklif, Kur'an'ın savaşmaya zorlamadığı münafıklar hakkında ifade ettiği gibi, zorlama veya psikolojik baskıya değil, kanaat ve imana dayanmaktadır.

Şeriatta asıl olan, İslami hayatı inşa etmek ve gençleri gerektiğinde asker olmaya hazırlamak için çalışmaktır; böylece onlar, Allah Subhanehu ve Teala’nın rızasını kazanmak için kendilerinden talep edilen şeyleri yapsınlar ve İslam'a yardım etme yolunda değerli ve kıymetli olan her şeyi feda edebilsinler. İşte bu ilkeler İslam’daki güç mefhumunu, nesilleri tüketen bir güç değil, insanlık için garanti olan adil bir güç haline getirmektedir. Bu güç ise, nesilleri ordu kışlalarında seferber etmek üzerine değil, aksine İslam'ın adaleti, onun değerlerinin derinliği ve barışı sağlama ve İslam risaletini yayma gücü üzerine inşa edilmiştir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulazim Haşlemon

Devamını oku...

Hilafet, Rubio'nun İddia Ettiği Gibi Küçük Bir Mesele Değildir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Hilafet, Rubio'nun İddia Ettiği Gibi Küçük Bir Mesele Değildir!

Haber:

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, 2 Aralık 2025'te Fox News'den Sean Hannity'ye verdiği röportajda şunları söyledi: “Radikal İslam, arzusunun dünyanın bir bölümünü işgal etmek ve küçük bir Hilafete razı olmakla sınırlı olmadığını, aksine yayılmayı amaçladığını ve doğası gereği devrimci olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca daha fazla toprak ve nüfusa genişlemeyi ve buraları kontrol etmeyi amaçlamaktadır.”(ABD Dışişleri Bakanlığı)

Yorum:

Rubio'nun İslam'ı tanımlamak için "aşırılıkçı" veya "şiddet yanlısı" yerine "radikal" kelimesini kullanması dikkat çekicidir; ama Rubio "radikal" kelimesini seçmekte yanılmamıştır; zira Amerika’daki derin devlet, mezhepçilikten veya silah taşımaktan daha çok, İslam'ı köklü bir şekilde uygulamaya ve davetini tüm dünyaya yaymaya yönelik siyasi projeden korkmaktadır. Hilafeti tarif etmek için kısa bir kelime seçmeye gelince; bu, düşmanı küçümseyip müttefiki güçlü gösterme üslubudur. Aslında Rubio'nun kendisi de Hilafetin küçük bir şey olmadığını çok iyi biliyor; zira Hilafeti genişlemeye bağlıyor. Allah ümmete yardımını gönderdiğinde, dünyanın en büyük devleti olarak onları birleştirmeden önce, İslam beldelerinin herhangi bir parçasında Raşidi Hilafet kurulacaktır.

Ayrıca Rubio'nun davranışları, Hilafetin küçük bir şey olmadığını bildiğini teyit etmektedir. Nitekim son iki yıldır ABD Dışişleri Bakanlığı, Müslüman ülkelerdeki, dahası Batı'daki Müslüman topluluklar arasında İslam'a davet yasağını denetleyerek ve bunu uygulayarak Batı'nın ifade özgürlüğü ilkesini ihlal etmiştir.

Ey Müslümanlar: Bir Arap atasözü şöyle diyor: “Fazilet odur ki, düşmanları dahi o faziletin tasdikine şehadet etsin.” İşte Hilafetin önemi, düşmanlarımız tarafından dile getirilmektedir. Kesinlikle bizim Hilafetimizde hiçbir şey küçük değildir; aksine Hilafet, Allah'ın kıyamet günü bizden hesap soracağı azim bir şerî vaciptir. Zira Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: كَانَتْ بَنُو إسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأنْبِيَاءُ، كُلَّما هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ، وإنَّه لا نَبِيَّ بَعْدِي، وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ فَتَكْثُرُ، قالوا: فَما تَأْمُرُنَا؟ قالَ: فُوا ببَيْعَةِ الأوَّلِ، فَالأوَّلِ، وَأَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ، فإنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْİsrailoğulları, Nebiler tarafından siyaset ediliyordu (yönetiliyordu). Bir Nebi vefat edince, bir diğer Nebi ona halef oluyordu. Artık benden sonra Nebi yoktur. Halifeler olacak da çoğalacaklardır. Dediler ki: Öyleyse bize ne emredersiniz? Dedi ki: Önceki ilk biatınıza sadakat gösterin ve onlara haklarını verin. Muhakkak ki Allah, yönettikleri hakkında (ne yaptıklarını) onlara soracaktır.” [Buhari ve Müslim rivayet etti] Gelin hep birlikte Allah rızası için Raşidi Hilafeti yeniden tesis etmeye çalışalım.

Aslında Hilafetimizde küçük bir şey yoktur; zira Hilafet, adaleti tesis eden ve zulmü ortadan kaldıran Allah Subhanehu ve Teala’nın katından gelen büyük bir lütuftur. H. 520 yılında vefat eden Ebu Bekir el-Tartuşî, "Sirac el-Muluk" adlı eserinde şöyle demiştir: Allah’ın size hidayet verdiğini bilin; zira yeryüzünde bir Sultanın varlığı, Allahu Teala’nın büyük bir hikmeti ve kulları için büyük bir lütfudur; çünkü Allah Subhanehu ve Teala, yarattıklarını adalet sevgisi ve adaletsizlik üzere yaratmıştır; onların Sultansız/otoritesiz örnekleri, denizde büyük ve küçük her şeyi yutan bir balinanın örneği gibidir. Bu yüzden güçlü bir Sultan olmadığı zaman, onların işleri yolunda gitmez, geçimleri istikrarsız olur ve hayattan bir keyif alamazlar.

Bırak düşmanlar, korktukları şeyi kendi kapılarında görsünler!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Musab Umeyr – Pakistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER