Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb-ut Tahrir ve Mütekamil Hadari Bir Alternatif Olan Raşid Hilafet Projesi!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Hizb-ut Tahrir ve Mütekamil Hadari Bir Alternatif Olan Raşid Hilafet Projesi!

Dünyayı kasıp kavuran ardışık krizlerin ve insan yapımı sistemlerin insanın sorunlarını gerçek anlamda çözmekten aciz kalmasının gölgesinde, insanlığın dengesini ve İslam ümmetinin konumunu yeniden tesis edecek ve dünyaya yönetim, gözetim ve adalet konusunda doğru bir örneklik sunacak kapsamlı bir hadari projeye acil ihtiyacın olduğu ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir, İslam’ı kapsamlı bir şekilde uygulayan ve İslam risaletini dünyaya taşıyan bir devlet olması vasfıyla Nübüvvet Minhacı üzere Raşid Hilafeti kurmayı hedefleyen kapsamlı bir siyasi proje sunmuştur.

Bu proje, sadece genel sloganlardan veya kapalı duygusal çağrılardan ibaret değildir; aksine bu proje, İslam akidesine dayalı olmasının yanı sıra partinin 191 maddelik ayrıntılı bir anayasa ve hayatın tüm yönleri kapsayan fer’i sistemler şeklinde formüle etmiş olduğu yasama, siyasi, ekonomik, idari ve eğitim olarak kapsamlı bir sisteme dayalı olan fikri bir yapıdır; bu da projeyi, fiili bir liderlik ve gerçek bir alternatif sunmak için uygun bir hale getirmektedir.

Birincisi: Projenin fikri temeli:

Hizb-ut Tahrir, devletin, toplumun ve hadaratın üzerine inşa edildiği bir temel olması itibariyle İslam akidesine göre hareket etmektedir. Zira İslam akidesi, sadece dinî bir duygu veya bireysel bir ibadet değildir, aksine İslam akidesi, hayat mefhumlarının üzerine inşa edildiği ve kendisinden insanların tüm işlerini düzenleyen şerî hükümlerin fışkırıp türediği fikri bir kaidedir. Bu nedenle parti, dini hayattan ayırma veya İslam ile kapitalizm veya sosyalizm gibi insan yapımı sistemlerin arasını uzlaştırma girişimlerini reddetmekte olup İslam hadaratının, fikri bir temel, insana bakışı ve içtimai ve siyasi sistemin doğası bakımından Batı medeniyetinden farklı olduğuna inanmaktadır.

İkincisi: Devletin ve yönetim sisteminin şekli:

Hizb-ut Tahrir, İslam Devleti modelini, Müslümanları İslam sancağı altında birleştirecek ve Batı'nın ülkelerinin arasına koyduğu suni sınırları ortadan kaldıracak olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin olduğu tek bir devlet şekli sunmaktadır. Bu devletin şekli, krallıktan, cumhuriyetten ve demokrasiden tamamen farklıdır; zira verasete, partiler yönetimine veya otoriteler ayrılığına değil, şerî nâssların belirlediği Hilafet sistemine dayanmaktadır. Zira İslam’da egemenlik, bir bireye, partiye ve aileye ait değildir; aksine İslam’da egemenlik, otoriteyi ümmete veren ve ümmete de kendi adına İslam’ın tatbik edecek birini, yani Halifeyi atama hakkı veren şeriata aittir.

Devlet başkanı, şeriatı tatbik etme konusunda ümmetten işitmek ve itaat etmek üzere biat alan Halifedir ve onun otoritesi, insanların veya çoğunluğunun arzularına göre değil, şerî hükümlerle sınırlıdır. Yasamaya gelince; yasamanın tek kaynağı, Kur’an, sünnet ve bu ikisinin irşad ettiği sahabenin icması ve şerî kıyastır. Dolayısıyla insan yapımı kanunlara ve kendi aralarında hükümler koyan yasama meclislerine bir yer yoktur. Yürütme organı, Halife, yardımcıları, valiler ve kâdılardan oluşmakla birlikte yöneticileri şeriata göre muhasebe etmek için ümmet meclisi de bulunmaktadır.

Üçüncüsü: Yargı ve adalet:

Hilafet Devleti'nde yargı sistemi, yönetici ve yönetilen arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin, bütün anlaşmazlıklarda şerî hükümlerin uygulanması esasına dayanmaktadır. Hizb-ut Tahrir projesinde, yöneticileri denetleyen ve herhangi bir zulüm veya insanların haklarının ihlali durumunda onları muhasebe eden mezalim mahkemesini de içeren dakik bir yargı sistemi ortaya koymuştur.Hiç kimsenin yargı önünde dokunulmazlığı yoktur ve yöneticiyi koruyan, onu kanunların üstünde tutan, dahası ona kendi arzu ve heveslerine göre kanunları formüle etme imkânı veren ve yöneticiyi, kararlarını ve zamanımızın yöneticilerinden dolayı acısını çektiğimiz insanların mallarını batıl yolla çalan ve yağmalayan biri de olsa istediğini koruyan mevcut rejimlerin aksine bizzat Halife bile muhasebe edilir.

Dördüncüsü: İslami ekonomik sistem:

Hizb-ut Tahrir’in projesinin en belirgin özelliklerinden biri, reform hareketlerinin yaptığı gibi kısmi reformlar ya da iktidar rejimlerinin yaptığı gibi kapitalist sisteme dahil olmak yerine, kapsamlı bir ekonomik sistem sunmasıdır. Zira İslami ekonomik sistem, kapitalizmin yaptığı gibi sadece üretim yoluyla değil de, servetin dağıtımı ve tüm insanların bu servetten yararlanma hakkına sahip olmasını sağlamak yoluyla ekonomik sorunu, şerî çözümle tedavi etmeye dayanmaktadır.

İslam mülkiyetleri, özel mülkiyet, kamu mülkiyeti ve devlet mülkiyeti olmak üzere üçe ayırmıştır. Petrol, doğalgaz ve büyük madenler gibi büyük zenginlik kaynakları kamun mülkiyeti olup bunları bireylerin, özel veya yabancı şirketlerin mülk edinmesi caiz değildir ve ümmetin maslahatı için bunların idaresini devlet üstlenir. Ayrıca faiz kesinlikle haram kılınmış olup haksız vergiler kaldırılmıştır ve Beytu'l Mâl'i finanse etmek için zekat, harac, ganimet, öşür ve diğer şerî kaynaklara güvenilmektedir.İşte bu sistem sayesinde uluslararası finans kurumlarına olan ekonomik bağımlılık ortadan kaldırılır ve ümmetin ekonomileri şeriatın hükümlerine dayanan temeller üzerine inşa edilir.

Bunun yanı sıra Hizb-ut Tahrir, zekat, mihir, diyet ve muamelatlar bakımında parayı altın ve gümüşe bağlayan şeriatın hükümlerini uygulamak için para biriminin temeli olarak altın ve gümüşe dayalı ayırt edici bir para sistemi sunmuştur.Dolayısıyla Hilafet Devleti'nde para birimi, tamamen altına dayalı gerçek bir para birimi olacak ve bu da ona, gerçek değere dayalı olmayan ve zamanla satın alma gücünü kaybeden çağdaş kağıt para birimlerinin aksine enflasyon ve manipülasyondan koruyan zati bir güç verecektir.

Altın ve gümüş standardına geri dönmek, para biriminin değerinin sınırsız olarak basılamayacağı veya ihraç edilemeyeceği, aksine devletin sahip olduğu reel rezervler tarafından kontrol edileceği anlamına gelmektedir; bu da enflasyonu sınırlayacak, insanların birikimlerinin erimesini önleyecek ve ekonomiyi, ekonomik felaketlere ve afetlere karşı daha istikrarlı ve dayanıklı bir hale getirecektir. Ayrıca bu para kaidesi, devlete uluslararası ticaret ve finans ilişkilerinde daha güçlü bir müzakere gücü sağlayacak ve ümmetin ekonomisinin Doların hegemonyasına ve sömürgeci güçler tarafından kontrol edilen küresel finans sistemine bağımlılığını ortadan kaldıracaktır.

Beşincisi: Eğitim ve kültür:

Hizb-ut Tahrir'in projesinde eğitime, sadece mesleki eğitim veya çalışanların mezuniyeti olarak değil, bilakis zihniyeti ve nefsiyetiyle İslami şahsiyetleri oluşturmanın bir aracı olarak bakılmaktadır.Eğitim, İslam akidesini aşılamanın ve sistematik şerî düşünceyi inşa etmenin yanı sıra ümmetin kalkınması için ihtiyaç duyduğu tecrübi bilimleri de hedeflemektedir.Ayrıca proje, tüm ümmeti kültür ve fikri olarak birbirine bağlayan ve toplumda, akideden kaynaklanan bilinçli bir kamuoyu oluşturmak için İslami kültürü yayan birleştirici müfredatlara dayanmaktadır.

Altıncısı: İç ve dış siyaset:

İç siyasette, Hizb-ut Tahrir'in sunduğu Hilafet Devleti, milliyetçilik ve vatancılık fikrinin ortadan kaldırılmasına, Müslümanlar arasındaki suni farklılıkların eritilmesine ve onların İslam akidesi temelinde birleştirilmesine dayanmaktadır. Dış siyasete gelince; temel hedef, uluslararası güçlere tabi olmak veya Batı'nın nüfuzunu korumak için formüle ettiği uluslararası hukuk sistemine bağlı kalmak değil, İslam'ı davet ve cihat yoluyla dünyaya yaymaktır.Bu tasavvura göre İslam Devleti, izolasyonist bir devlet değil, aksine ilk dönemlerinde olduğu gibi liderlik ve öncülük eden bir devlet olacaktır.

Beşincisi: Projenin uygulamaya hazır olması:

Hizb-ut Tahrir'i diğer İslami gruplardan ayıran en temel özellik, sadece teorik veya genel davetle yetinmeyip, pratik ve uygulanabilir bir proje sunmasıdır:

  • Şerî delillerden istinbat edilmiş 191 maddeli ayrıntılı bir anayasa.
  • Yönetim, ekonomi, eğitim, idare ve yargı sistemleri.
  • Parçalanmışlık ve bölgeselci devletler gerçekliğinden tek bir Hilafete nasıl geçileceğine dair dakik bir tasavvur.
  • Devleti kurmak için, gelişigüzel silahlı eylemlerden uzak bir şekilde ümmete ve ordularına dayanan siyasi bir plan.

Hizb-ut Tahrir’in, Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmaya yönelik projesi, sırf teorik bir vizyon değil, aksine vahye dayalı mütekamil hadari bir proje olup insanlığa, mutluluk ve istikrarın gerçekleşmesi konusunda başarısız olduğu kanıtlanmış olan Batılı materyalist medeniyetine bir alternatif sunmaktadır. Aynı zamanda siyasi iradenin ümmetin elinde olması ve ümmetin enerjisinin ve ordularının onu kurmak için harekete geçmesi durumunda uygulamaya hazır pratik bir projedir.

Hizb-ut Tahrir'in sunduğu şey, sadece geçmişe duyulan bir özlem değil, aksine İslami hayatı pratik olarak yeniden başlatan ve çağın zorluklarıyla mücadele edebilecek olan ve İnsanlığın sorunlarına Rabbani bir yaklaşımla çözümler sunan hadari bir örneklik sunan seçkin bir devlet inşa etmektir. İnsan yapımı sistemlerin çöktüğü ve kapitalizmin cazibesini yitirdiği bir dönemde gelecek olan Hilafet Devleti, ümmetin birliğini ve onurunu ve dünyaya yönelik adalet ve merhametini yeniden kazandıracak gerçek bir kalkınma projesi olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu azim proje, ancak orduların içindeki muhlis evlatlarının önderliğinde tüm ümmetin ortak çabalarıyla gerçekleşecektir. Siz ey komutanlar ve askerler, sizler sömürgeciye bağlı rejimlerin elindeki birer araçlar değilsiniz; aksine sizler, eti, kemiği ve kanıyla bu ümmetin evlatlarısınız ve Allah sizlere büyük bir emanet ve ağır bir sorumluluk yüklemiştir.

Bugün ümmet sizlere çağrıda bulunuyor ve sizlere haykırıyor; o halde Ensarın Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e yardım ettiği gibi sizler de, İslami hayatı yeniden başlatma projesinin destekçisi ve koruyucu kalkanı olun, zulümleri engelleyin ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için muhlis bir şekilde çalışanlara yardım edin ki dünyada büyük bir şerefe ve ahirette de yüce bir makama nail olasınız.

Tarihi an yaklaşıyor, mevcut sistemler çöküyor ve ümmet de hayati bir dönüşümün eşiğindedir. Bugün ümmetinizin ve dininizin yanında yer almanız, uzun süren bir aşağılanma ile izzetin geri dönmesi ve acı gerçeklik ile İslam'ın nurunun yeniden parladığı aydınlık bir gelecek arasındaki farktır.

Allah’ım bizlere, İslam Devleti’ni, otoritesini ve şeriatını yeniden nasip et ki, yeniden Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde gölgelenelim.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ
Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasulü’nün çağrısına uyun.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...

Amerika’nın Çöküşü Sadece Bir Zaman Meselesidir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika’nın Çöküşü Sadece Bir Zaman Meselesidir!

Haber:

News24 - Son Dakika | Reuters, bilgi sahibi bir kaynağa dayanarak şunları söyledi: Trump, Zelenski'nin Rusya'ya herhangi bir toprak vermeyi reddetmesinin ardından mevcut cephelerde ateşkes önerdi.

Reuters, konuya ilişkin bilgi sahibi bir kaynağa dayanarak şunları aktardı: Zelenski ile görüşme çok kötü geçti ve Trump birkaç kez küfürlü ifadelere başvurdu.

Son Dakika | ABD Başkan Yardımcısı JD Vance: Trump, Ukrayna'ya Tomahawk füzesi gönderme konusunda henüz bir karar vermedi.

Yorum:

ABD Başkanı Trump'ın Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili açıklamalarındaki acziyeti ve kafa karışıklığı bir kez daha açıkça ortaya çıkmıştır; zira birkaç gün önce, Trump'ın bu diplomasi ikilemi çözmede aciz kalmasının ardından, Rusya'nın taleplerine boyun eğmesini sağlamak için ABD'nin Tomahawk füzeleriyle Rusya'nın iç kesimlerini vurmaya hazır olduğunu açıklamıştı.

Trump, Rusya-Ukrayna savaşını yirmi dört saat içinde çözebileceğini söyleyip sonra da bunu inkar ederek, böyle bir şey söylediğine şaşırmış gibi davranmaya devam etmektedir!

Bu, Amerika'daki fikri ve siyasi düzeyin düşüşünün bir göstergesidir; Amerika, küçümsenemeyecek kadar büyük bir güç olsa da, ancak ülkelerin çöküşü, fikri kampanyanı düşüşü ve ehil olmayan kişilerin iktidarı ele geçirmesi ile gerçekleşmekte olup bu da, zirveden dibe doğru hızlı düşüşün başlangıcının bir ilanı sayılır.

Amerikan toplumu gerginlik ve kutuplaşma durumu yaşarken, ırkçılık da onu kemirmeye başlamıştır. Bu da kaçınılmaz olarak iç çatışmalara yol açmakta ve çöküşünü müjdelemektedir.

Ayrıca Amerikan kibri ve küstahlığı, dünya çapında halkların ve halkların maruz kaldığı zulüm, baskı ve aşağılanma, Amerika'nın gürültülü çöküşüne, kaçınılmaz olarak beklediğimizden daha erken bir zamanda katkıda bulunacaktır.

Amerika gibi bir ülke, insan fıtratına aykırı ve tüm iffete, dine ve doğruluğa karşı savaştığı gibi hayatın tüm alanlarında Allahu Teala ile de savaşan habis bir ırkçı olan kapitalist sisteme dayalı olup Allahu Teala'nın sünneti kaçınılmaz olarak gerçekleşecek ve ondan hiçbir iz kalmayacaktır. Dolayısıyla bu sistemin çöküşü sadece zaman meselesidir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Et-Tamîzî

Devamını oku...

Burhan'ın Hemedti ile Oturmayı Kabul Etmesi, Amerika'nın Savaş Dosyasını Kendi Gündemini Gerçekleştirmek İçin Yönettiğini Teyit Ediyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Burhan'ın Hemedti ile Oturmayı Kabul Etmesi, Amerika'nın Savaş Dosyasını Kendi Gündemini Gerçekleştirmek İçin Yönettiğini Teyit Ediyor

Haber:

Sudan Tribune internet sitesinin 18/10/2025 tarihli haberine göre, Egemenlik Konseyi Başkanı ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Korgeneral Abdülfettah El-Burhan, El Faşir'de hayatını kaybeden bir subayın ailesini ziyareti sırasında Atbara kentinde yaptığı konuşmada, uluslararası arabuluculara çift taraflı bir mesaj gibi görünen açıklamalarda bulundu. Başlangıçta sert tutumunu vurgularken, “verdiğimiz sözden geri adım atmayacağız, hiçbir tarafla müzakere yapmayacağız” dedi ve uluslararası girişimlere ilişkin şartlarını sıraladı.

El-Burhan şöyle dedi: “Sudan ve Sudanlılar için en iyi olanın ne olduğu konusunda bizimle müzakere etmek isteyen, bu savaşı Sudan'ın onurunu ve birliğini yeniden sağlayacak ve başka bir isyan olasılığını önleyecek şekilde sonlandırmak isteyen herhangi bir taraf ister Dörtlü ister başkaları olsun, onunla işbirliği yapmaya hazırız.”

Yorum:

El-Burhan'ın bu açıklamaları, Cidde platformunu kuran ve şimdi Suudi Arabistan, Amerika, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin de aralarında bulunduğu sözde Dörtlü ülkeleriyle hazırladığı sözde yol haritası üzerinden yeni müzakereler planlayan Amerika'nın talimatına tabi olduğunu teyit ediyor; zira Amerika, insani bir ateşkesle başlayıp kapsamlı bir siyasi sürecin önünü açan bir yol haritası önerdi ve bu öneri, Hızlı Destek Güçleri tarafından memnuniyetle karşılansa da, başlangıçta ordu liderlerinin çekinceleriyle karşılaştı. Dahası Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada Eylül 2025'te Washington'da yapılan Dörtlünün toplantısına saldırdı.

Ajanı Hemedti aracılığıyla ve üst düzey askeri liderlerin de işbirliğiyle Sudan'daki savaşı alevlendiren ve İngiliz nüfuzunu baltalama politikasını hayata geçirmek için de çerçeve anlaşmasını iptal eden bizzat Amerika'dır.Aynı şekilde güneyi ayırdığı gibi Sudan'ı parçalayıp servetini de yağmaladı, şimdi de Allah korusun ordunun tüm Darfur vilayetlerinden çekilmesinden sonra, erkekleri ve kadınlarıyla halkının kararlılığı ve Hızlı Destek Güçleri'nin tekrarlanan saldırılarına direnmeleri sayesinde sadece El Faşir'i bırakarak Darfur'u da ayırmayı planlamaktadır.

Sakti Haber sitesi, 25 Eylül 2025'te, "ABD desteğiyle... Sudan krizinde doğrudan görüşmeler ufukta görünüyor" başlığı altında, (... ABD Başkanı'nın Afrika ve Ortadoğu konularındaki danışmanı Massad Boulos, Sudan'daki iki savaşan taraf olan ordu ve Hızlı Destek Güçleri'nin "dünyanın en kötü insani krizlerinden birini sona erdirmek için doğrudan görüşmelere yaklaştığını" vurguladı.Boulos, New York'taki BM Genel Kurulu sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada, ABD'nin müzakereler için genel prensipler üzerinde anlaşmak amacıyla ordu ve Hızlı Destek Güçleri ile görüşmeler yürüttüğünü söyledi.Toplantının ardından Boulos, X hesabından şu tweeti attı: "Bu savaş yeterince uzadı ve ABD başkanı barış istiyor."

İşte Amerika, kötülüğün başı olan, kaos yaratmaktan zevk alan ve bundan haz duyan kapitalist bir devlet olup ajanları aracılığıyla savaşları alevlendirmekte ve fitneyi körüklemektedir; Sudan’da olduğu gibi kirli planlarını gerçekleştirmek için hem kendisi hem de ajanları kan dökülmesini veya can kaybını umursamıyorlar.

Bugün ümmetin, kan şelalesinin ne müzakerelerle ne de siyasi kotalarla durdurulamayacağını anlaması gerekir; zira Amerika’nın şerrini durduracak olan sadece İslam'ı ikame edecek, ümmeti birleştirecek, Allahu Teala’nın şeriatını tatbik edecek ve İslam’ı dünyaya bir nur ve hidayet risaleti olarak taşıyacak güçlü ve ideolojik bir devlettir; dikkat edin bu devlet, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’dir. Zira acı gerçeklikten kurtulmak için kendisi için çalışılması gereken sadece Hilafettir. Dahası Hilafet, namaz ve orucun farz olduğu gibi farz olan bir emirdir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Cami (Ebu Eymen) - Sudan

Devamını oku...

Dünyadaki En Büyük Demokrasinin, Müslüman Kadınların Hakları Konusundaki Başarısızlığından Çıkarılan Dersler

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Dünyadaki En Büyük Demokrasinin, Müslüman Kadınların Hakları Konusundaki Başarısızlığından Çıkarılan Dersler

Haber:

Indian Express gazetesi, şu başlık altında bir makale yayınladı: “Yok Olan Var Olandan Daha Anlamlı Olduğunda: Müslüman Kadınlar ve Hindistan Parlamentosu.” Makale, Müslüman kadınların parlamentoda önemli ölçüde yetersiz temsil edilmesini ele almaktadır.1952'deki ilk Lok Sabha (Hindistan demokratik parlamentosu) oturumundan bu yana, konseylerde aktif olarak görev alan Müslüman kadınların sayısı sadece on sekizdir.Bu yetersiz temsil, gazeteci Asheed Kidwai ve siyaset bilimci Ambar Kumar Ghosh tarafından yazılan ve Jagran (2025) tarafından yayınlanan "Konseyde Eksik Olanlar: Lok Sabha'daki Müslüman Kadınlar" adlı yeni kitapta belgelenmiştir.Yazarlar, bu temsilin çoğu zaman sembolik boyutunun farkında olduklarını vurgulamaktadırlar. Birçok siyasi parti için Müslüman bir kadını aday göstermek, gerçek bir etki ve nüfuz olmaktan daha çok sembolik bir jest mesabesindedir.Kitapta ele alınan en önemli temalardan biri, görünürlük ve otorite arasındaki gergin ilişkidir.Müslüman bir kadın milletvekili medya organlarının ilgisini çekebilir; ancak gerçek karar alma, aday seçme, politika önceliklerini belirleme ve bakanlık pozisyonları söz konusu olduğunda, Müslüman kadınlar genellikle açıkça marjinalleştirilmektedir. Yazarlar, “demokratik temsilin” illa ki güçlendirme anlamına gelmediğini açıkça ortaya koymaktadır.

Yorum:

Biz Müslüman kadınlar, liberal siyasi teorinin zehirli olduğunun kanıtlanması gereken bir dönemin sonuna tanık olduğumuzda şaşırmamalıyız.Demokrasinin karanlık uçurumunda uzun zamandır kayıp olan güçlendirmenin çaresi artık bulunamıyor."Kapsayıcılık" yanılsamasının, aslında sahte vaatlerden ve yanıltıcı İslami söylemden oluşan bir serap olduğunu gördük.İktidara ulaşmak, her zaman laik efendilerinize hizmet etmek ve Allah Subhanehu ve Teala ile olan ilişkinizden feragat etmek anlamına gelmektedir.

Feministler, kimliklerini ve Allah Subhanehu ve Teala'ya olan bağlılıklarını ifade etmekten korkarak yaşayan Müslüman kadınların küresel ve yerel düzeyde maruz kaldıkları istismar ve cinayetler konusunda sessiz kalmaya devam ediyorlar.

Biz Müslüman kadınlar, gerçek güçlenmemizi sadece Allah Subhanehu ve Teala'dan aldığımızı ve sesimizin, güvenliğimizin ve onurumuzun her zaman Hilafetin gölgesinde korunduğunu asla unutmamalıyız.Bizim kadın hakları hareketine hiçbir zaman ihtiyacımız olmadı ve gayrimüslim kadınları asil değerlerimizle koruduk.Ekonomik ve sosyal haklar kutsaldır ve bu, Nisa suresinde açıkça belirtilmiştir:وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌYapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, ana-babası ve çocukları bulunmadığı halde (kelale şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, halîmdir.” [Nisa 12]

Eğer sadece İslam'ı siyasi hayata geri getirmeye odaklanırsak, gerçek Müslüman kadını görünmez ve güçsüz kılmayı hedefleyen laik bir gündemin labirentleri tarafından artık dikkatimiz dağılmayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İmrane Muhammed

Devamını oku...

İstekler ve Zorluklar Arasında Avrupa'nın Amerika'dan Bağımsızlığı

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

İstekler ve Zorluklar Arasında Avrupa'nın Amerika'dan Bağımsızlığı

Üstad Esad Mansur’un Kaleminden

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 10/09/2025'te Fransa'nın Strazburg kentindeki Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Güce dayalı yeni dünya düzeni için mevcut hatlar çizilmektedir. Bu yüzden evet, Avrupa, birçok büyük gücün Avrupa'ya açık bir şekilde düşmanca veya karşıt tavır sergilediği bir dünyada yerini almak için mücadele etmelidir… Avrupa'nın doğu kanadı, Baltık Denizi'nden Karadeniz'e kadar tüm Avrupa'yı güvende tutuyor. Bu yüzden onu desteklemek için yatırım yapmalıyız. Avrupa topraklarının her bir karışını savunacaktır.”

Bu açıklamalar, von der Leyen’in 19/03/2025 tarihinde, Avrupa’nın savunması için “Beyaz Kitap” projesini sunmasının ardından gelmiştir. Kitapta şunlar geçiyor: “Kıtanın yeniden silahlandırılması için dört yıl içinde 800 milyar Avroluk büyük bir savunma sanayi projesinin harekete geçirilmesini içeriyor. Silahların Avrupa içinde üretilmesi tercih edilmelidir... Rusya, Avrupa için varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır... Amerikan desteğini askıya aldıktan sonra, Ukrayna'nın Rus saldırılarına karşı koyma kapasitesini sürdürmesinin sağlanmasına öncelik verilmelidir. Ukrayna'ya yaklaşık 1,5 milyon top mermisi ve hava savunma sistemi sağlanması, kuvvetlerin eğitilmesi, Ukrayna'nın Avrupa askeri fonlarına bağlanması ve Avrupa askeri hareketlilik koridorlarının Ukrayna'yı da kapsayacak şekilde genişletilmesi yer alıyor.” Kitapta şu metinde geçiyor: “Avrupa’nın, ABD'nin güvenlik garantisini kesin olarak görmesi imkansız olup Avrupa'da hala kolektif savunmanın temel taşı olmaya devam eden NATO'nun korunmasına yönelik katkısı önemli ölçüde artırılmalıdır.” Ve “Amerika'nın yaklaşımını yeniden gözden geçirmesinin ardından, Avrupa'nın Amerikan askeri kapasitelerine güvenmesi artık bir risk oluşturmaktadır.”

Bu açıklama ve eylemler, Amerika’nın Avrupa’ya yönelik güvenlik taahhütlerinden vazgeçeceğini açıklamasının ardından gelmiştir. Dolayısıyla Avrupa, askeri sanayisini geliştirmeyi ve Amerika'dan bağımsızlık için çalışmayı düşünmeye başlamıştır. Bu yüzden bağımsızlığını ve Rusya ile olan anlayışını pekiştirmek için Çin ile olan ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor ancak Amerika ise bunu engellemeye çalışıyor.

İşte bu nedenle Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Von der Leyen, Nisan 2023'te Çin'i ziyaret ettiler; bunun üzerine o zamanki Amerikalı liderler onun “Çin’e boyun eğdiğini” ve “ziyaretinin Çin’in nüfuzunu sınırlama yönündeki Amerikan çabalarını baltaladığını” söyleyerek saldırdılar. Macron ise onlara yanıt olarak kendisini ve Avrupalıları savundu ve Amerika’ya bağımlılığı reddederek şunları söyledi: “Müttefik olmak, bağımlı olmak anlamına gelmediği gibi kendi düşünme hakkınızın olmadığı anlamına da gelmez.”

Ancak bu bağımsızlığın gerçekleşmesi kolay değildir; zira Avrupa ile Amerika arasındaki yıllık 1,2 trilyon Dolara ulaşan karşılıklı ticaret hacmi, Çin ile olan ticaret hacminin dört katı olup bu rakama, Amerika'nın Avrupa'daki finansal ve projeler bazındaki yaklaşık 2,3 trilyon Dolar tutarındaki yatırımları dahil değildir. Amerika'nın Avrupa üzerindeki ekonomik hegemonyası, onun ekonomik, siyasi ve medya çevrelerine nüfuz etmesini sağlamıştır. Dolayısıyla bu hegemonyadan kurtulmak kolay değildir.

Aynı şekilde “Amerika, Avrupa ve kıyılarında yaklaşık 100.000 asker, 150 savaş uçağı, 140 gemi, üç nükleer silah depolama üssü ve 100 nükleer füze konuşlandırmıştır” (Amerikan araştırma merkezi). Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Amerika’ya bağlanmış ve savunmada ona güvenmiştir. Çabalarına rağmen ortak bir savunma politikası ve bağımsız bir ordu kuramamış ve NATO şimdiye kadar ortak savunma politikasını devam ettirmiştir. Ancak bu tehlikeli bir hale gelmiştir; çünkü Amerika, Avrupa'yı savunmaya hazır değildir ve onun sloganı da “Önce Amerika’dır.” Ukrayna savaşı bunun bir kanıtıdır.

NATO üyesi bir ülkeye saldırı olur ve Amerika da onu savunmazsa, onun çökme riski vardır. Nitekim Macron, 2019 yılında NATO'nun "beyin ölümünün" gerçekleştiğini belirtmişti; dolayısıyla ona büyük bir güven yoktur.

Avrupa, şu anda, Rusya ile olan savaş koşullarında tüm bunlardan bu kadar çabuk vazgeçemez. Zira bu, dört yıldan fazla bir süre gerektirir. Birlik, homojen olmayan 27 ülkeden oluşuyor ve bazıları birbirleriyle çatışma halinde olup her ülke öncelikle kendi çıkarlarını gözetmekte ve kendi milliyetçiliğine sıkı sıkıya bağlanmaktadır; bu yüzden Avrupa Birliği üçüncü sırada gelmekte olup kendi iç, ekonomik ve siyasi sorunları vardır. Bu yüzden savunma için daha fazla ödeme yapmaya hazır değildir. Hatta Norveç gibi mali fazlası olanlar bile bunu hazır değildir. Her ülkede bencillik hakimdir; çünkü onlar menfaati, düşüncelerinin temeli ve eylemlerinin ölçüsü haline getiren kapitalistlerdir.

Tüm bunlar, şu anda onun karar alma birliğini, dolayısıyla bağımsız olmasını engelliyor; bu da Amerika’nın ister baştan çıkararak ister aldatarak, isterse tehdit ederek, onun (Avrupa) her bir ülkesiyle tek başına hareket etmesine yol açıyor.

Avrupa’nın her bir ülkesinde, birliğe karşı çıkan ve ondan bağımsız olmak için çalışan aşırı milliyetçi partiler vardır ve Amerika da bunları teşvik etmektedir. Bu yüzden Meloni başkanlığındaki sağ partiler koalisyonu liderliğindeki İtalya, Amerika’dan ayrılmaya karşı çıkıyor ve esas olarak Fransa ve benzer şekilde Macaristan ve Çek Cumhuriyeti ile çatışma halindedir.

Almanya, 2022 yılında kendisi için yeni bir güvenlik stratejisi belirleyerek, askeri sanayisini geliştirmek için 100 milyar Avro ayırmıştır. Nitekim son zamanlarda silah üreten şirketleri desteklemeye ve onları nitelikli silahlar geliştirmeye teşvik etmeye başlamış olup askeri ürünler üretmeye hazırlık yapmak için tüm sivil fabrikalarla iletişime geçiyor, gençlere zorunlu askerliği dayatmaya çalıştığı gibi savaş bütçesini de artırmak için insani yardımları azaltmaya çalışıyor. Dolayısıyla Ağustos 2024'te Rusya'nın Baltık ülkelerine yönelik tehdidine karşı Litvanya'da yaklaşık 4.800 asker ve 2.000 askeri araçtan oluşan ilk daimi askeri üssünün kurulduğunu duyurmuştur.

Koşullar Avrupa'yı, kendi kendine güvenmeye, gücünü pekiştirmeye, birlik ve bağımsızlığı için çabalamaya zorluyor… Ancak bahsettiğimiz bu zorlukların üstesinden gelmek kolay olmadığı gibi kısa vadede de mümkün değildir; belki orta vadede, dört yıldan uzun bir sürede gerçekleşebilir.

Osmanlı Hilafeti döneminde İslami fetihlerle karşılaştıklarında olduğu gibi kendilerini tehdit eden dış güçlere karşı birleştikleri de olmuştur. Örneğin Sovyetler Birliği'ne karşı birleştiler ancak Amerika onları kontrol etmiş, onlara liderliğini dayatmış ve onları kendisine muhtaç bir hele getirmiştir; bu yüzden Amerika’dan yardım istemek siyasi bir intihar olup böylece bugüne kadar kurtulamadıkları bir trajedinin kurbanı olmuşlardır.

Birlikten kastımız, tek bir devlet haline gelmeleri değildir ki zaten birlikleri kırılgan olduğundan bu pek olası da değildir. Ancak birlikten kastımız, şu anda Rusya gibi onların hepsini tehdit eden dış güçlerle yüzleşmektir.

Birlik içinde askeri ve ekonomik açıdan iki büyük güç olan Almanya ve Fransa'ya güvenmek ve dışarıdan, Rusya ve Amerika ile yüzleşmek zorunda olan İngiltere'nin bu ikisini desteklemesi. Ancak bu risklerle doludur: çünkü bu üç güçten hiçbiri bir diğerine boyun eğmemekte ve her biri sahnede öne çıkmak için şartları istismar etmeye çalışmaktadır. Onların birliği, özellikle dış gücün yenilgiye uğramasının veya tehlikesinin ortadan kalmasının ardından bünyesinde gelecekteki rekabetin ve çatışmanın tohumlarını taşımaktadır.

Hilafeti kurmak için çalışan siyasi bilinç sahibi kişilerin, uluslararası durumları izlemeleri, Batılı müttefikler arasındaki tutumlarda var olan çelişkileri gözlemlemeleri ve bunlardan istifade etmek için çalışmaları gerekir ki böylece ümmetlerinden onların kötülüklerini uzaklaştırabilsinler, hayır ve hidayet devleti olan devletlerini kurabilsinler, sonra da onu onlara ve başkalarına taşıyabilsinler.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 566. Sayı- 24/09/2025

Devamını oku...

İnsana Yakışır Bir Yaşam Talebi, Otoritenin Kayıtsızlığı Ve Batı'nın İlgisizliği Arasında Kabes!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İnsana Yakışır Bir Yaşam Talebi, Otoritenin Kayıtsızlığı Ve Batı'nın İlgisizliği Arasında Kabes!

Haber:

Tunus yetkilileri, Kabes vilayetindeki kimyasal tesisin sökülmesi için çözümler aramaya başladı; bu çözümler, onlarca yıldır bölge sakinlerini rahatsız eden çevre kirliliğini azaltırken, aynı zamanda ülkenin ekonomik değeri ve finansal gelirleri için ihtiyaç duyduğu bu endüstriyel tesisin sağladığı binlerce iş fırsatını da koruyacaktır.Bu bağlamda, Tunus Ekipman ve Konut Bakanlığı Pazar günü, kimyasal kompleksin üretim birimlerini rehabilite etmek, emisyonlarını arıtmak, bunların nedenlerini ortadan kaldırmak ve bölgedeki çevre kirliliğine son vermek için Çin ile görüşmelere başladığını duyurdu.

Öte yandan Kabes sakinleri Pazar akşamı sokaklara çıkarak, şehrin kimyasal kompleksten kaynaklanan gaz emisyonlarının ve kirleticilerin sona erdirilmesini talep etmek ve sağlıklı ve güvenli bir çevreye sahip olma haklarını savunmak için bir halk yürüyüşü düzenlemeye hazırlanıyor. (El-Arabiya)

Yorum:

Kabes Kimya Kompleksi, fosfat türevleri ve gübre üretip ihraç etmekte olup devlet onu, Tunus'un en önemli sanayi kuruluşlarından biri ve döviz gelirlerine ve binlerce iş fırsatına etkili bir şekilde katkı sağlayan bir tesis olarak görmektedir.Ama diğer yandan bu kompleks, insan, hayvan ve bitki yaşamını tehdit eden büyük bir çevre felaketine neden olmuş ve olmaya da devam etmektedir.

Bir zamanlar palmiye ve meyve ağaçlarıyla dolu yemyeşil bir cennet olan Kabes vahası, doğal su kaynaklarının kurumasının ardından yarı kurak bir bölgeye dönüşmüştür. Sahile gelince; bir zamanlar Akdeniz'in balık açısından zengin bir bölgesi olan Kabes Körfezi, çevresel açıdan ölü bir bölge haline gelmiştir.Yerel balıkçılar, her gün denize yaklaşık 13.000 ton fosfojipsi atılması nedeniyle balık servetinin %90'ının yok olduğunu, bunun deniz tabanını boğarak oksijeni yok ettiğini, dolayısıyla balıkçılığın azalmasına ve birçok denizcinin Safakes gibi diğer şehirlere göç etmesine neden olduğunu vurguluyor.

Avrupa Komisyonu tarafından 2018 yılında yayınlanan bir araştırma, Kabes'teki hava kirliliğinin yüzde 95'inden fazlasının kimyasal kompleksten kaynaklandığını ortaya koymuştur; zira her yıl yüzlerce ton kirletici gaz salınıyor ve vilayette yaşayan 180.000'den fazla kişi bu kirleticilerin etkilerine maruz kalıyor.

Günlerdir patlak veren günlük halk protestolarına rağmen, Tunus’taki otorite, durumun ciddiyetine rağmen sanki ölüm kalım meselesi olarak görmüyormuş gibi durumu ciddiyetle veya acil bir şekilde ele almıyor; bunun yerine Çin ile görüşmeler başlatıyor ve çözüm arıyor. Bu görüşmelerin sonuçlarını en iyi bilen Allah’tır! Ayrıca bu protestolara karşı çıkıyor ve onun lisanı hali şöyle diyor; halkın insanca bir yaşam talep etme hakkı yoktur. İnsan hakları ve yargı kaynakları, Kabes'teki kimyasal sanayi kompleksine karşı düzenlenen gösteriler sırasında onlarca protestocunun tutuklandığını bildirdi; bölge sakinleri, kirliliğin ve şehirdeki kötüleşen sağlık durumunun sorumluluğunu, kimyasal sanayi kompleksine yüklüyor.

Ayrıca Avrupa tarımında kullanılan ve esas olarak toprağı fosfor, azot, kalsiyum ve alüminyum ile zenginleştirmek amacıyla kullanılan fosfatın büyük bir kısmının, 2010 yılına kadar fosfat üretiminde dünyada beşinci sırada yer alan ve ihracatı ülkenin toplam ihracatının %10'unu oluşturan Tunus'tan geldiğini belirtmekte fayda vardır. Örneğin Fransa, 2004 yılından bu yana ülkesinde fosfat işleyen şirketleri, yol açtıkları kirlilik nedeniyle kapatmaya çalışırken aynı zamanda ülkesine tehdit oluşturmadığı sürece bu maddelerin başka şirketlerden ithal edilmesine karşı çıkmıyor!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nezir İbn-i Salih - Tunus

Devamını oku...

Aydarus El-Zubeydi Güney Yemen'deki Halkımıza Gülüyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Aydarus El-Zubeydi Güney Yemen'deki Halkımıza Gülüyor!

Haber:

Güney Geçiş Konseyi Başkanı ve Güney Silahlı Kuvvetleri Yüksek Komutanı Aydarus el-Zubeydi, 14 Ekim Devrimi'nin 62. yıldönümü münasebetiyle bir konuşma yaptı.(13 Ekim 2025)

Yorum:

Bölünmüş olanı bölmek ve durumu daha da kötüleştirmek isteyen el-Zubeydi, İngiltere'nin politikalarını ve planlarını uygulayan, İngiltere'nin yapamadıklarını yapan ve güney Yemen'deki halkımıza, bugün sömürgeciden bağımsızlıklarını kutladıklarına inandıran ve kendisinin sadece İngiltere'nin araçlarından biri olduğunu unutturan hain bir ajandır. Somut gerçekliğe baktığımızda, bir ajanın yaptığını yapan ve onun yolunu izleyen biri olduğu halde ancak halkın desteğini kazanmak ve ona, (İngiltere’nin) kendisinin ve İslam’ın ve Müslümanların düşmanı olduğuna ve İngiltere’nin fitne ve fesat saçtıktan sonra toprağını terk ettiğine inandırmak isteyen biri olduğunu görürsünüz. Güney Yemen’deki halkımız, fesadın aynı fesat ve zulmün de aynı zulüm olduğunu ve sömürgeci, arkasında bıraktığı rejimi ve hem kendi rolünü hem de mağdur rolünü oynayan ajanları ayrılmadıkça hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilmiyor. Gerçekten de buna Allahu Teala’nın şu kavli intibak etmektedir: وَإِذا لَقُوا الَّذينَ آمَنوا قالوا آمَنّا وَإِذا خَلَوا إِلى شَياطينِهِم قالوا إِنّا مَعَكُم إِنَّما نَحنُ مُستَهزِئونَ(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit «(Biz de) iman ettik» derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.” [Bakara 14] 

Aydarus'un İngiltere'ye olan ajanlığını kanıtlayan şey, İngilizlerin Aden'i 129 yıl boyunca işgal etmesini bir işgal olarak değil, bir ortaklık olarak nitelendirmesi ve İngiltere'yi överken söyledikleridir! İngiltere’nin arkasında bıraktığı "medeniyet ve hukuk" mirasına övgüler yağdırmasıdır! İngiltere ile olan doğrudan ilişkilerinin yanı sıra kendilerinden uluslararası siyasi destek almak amacıyla parlamento ve dışişleri bakanlığındaki İngiliz yetkililerle yoğun toplantılar ve resmi ziyaretler gerçekleştirmesidir; o halde nasıl onların çıkmalarını kutlayıp sonra da gidip onlardan talimatlar alıyorsunuz?!

Ey güney Yemen’deki halkımız: Bu Zubeydi'yi ve onun yetiştirilme tarzını biliyor musunuz? Peki onun, kötülüklerin anası İngiltere’nin ajanı Birleşik Arap Emirlikleri'nin üvey çocuğu olduğunu biliyor musunuz?! Bu Zübeydi, İngiltere'nin bir numaralı kurnaz ajanıdır; bu yüzden sizi aldatıyor, konuşmalarıyla sizi ayartmak istiyor, sizi yolda saptırmak ve sizi en yüce olandan uzaklaştırmak istiyor. Zira kahraman atalarımız sömürgeciyi topraklarınızdan söküp attıktan sonra, İngiltere yönetimi, bugün Aydarus tarafından temsil edilen ajan yöneticilere teslim etmiştir; peki bugün, nasıl olur da ona itaat edip onu alkışlayabiliyorsunuz?! Oysa sizin, körü körüne bağlılıktan uzaklaşmanız gerekir.

Bu Aydarus, halkın acılarını istismar ediyor ve onları, ayrılığın onlara refah getireceğine ve tüm sorunlarını çözeceğine inandırıyor; oysa o, Müseylime'den daha büyük bir yalancıdır!

Ey Aydarus!Kime gülüyorsun?Senin ve başkalarının zulmü ve baskısından dolayı yorgun düşmüş halka mı?! Ey Aydarus! Sen, doğru zamanda hazır bir araç olmak ve İngiliz nüfuzunun güneyde devam etmesine hazırlıklı olman için seni apaçık destekleyen Birleşik Arap Emirlikleri'nin desteğiyle İngiltere’nin araçlarından bir araçsın. 

Ey güney Yemen’deki halkımız: Yemen'i kurtarmak, (Amerika'nın tabisi ve veya İngiltere'nin tabisi olan) çatışan iki taraftan birini desteklemekle değil, her iki taraftan da kötü insanları ortadan kaldırmak ve Allah Subhanehu ve Teala’nın şeriatıyla hükmedecek Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmakla mümkün olacaktır:أَلَم تَرَ إِلَى الَّذينَ يَزعُمونَ أَنَّهُم آمَنوا بِما أُنزِلَ إِلَيكَ وَما أُنزِلَ مِن قَبلِكَ يُريدونَ أَن يَتَحاكَموا إِلَى الطّاغوتِ وَقَد أُمِروا أَن يَكفُروا بِهِ وَيُريدُ الشَّيطانُ أَن يُضِلَّهُم ضَلالاً بَعيداSana ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri gördün mü? Tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa, onları inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak istiyor.” [Nisa 60]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Fadi Es-Sülemi – Yemen

Devamını oku...

Mısır, ABD'nin Desteklediği Vahşi Saldırılara ve Çatışmalara Maruz Kalan İki Bölgeyle Bitişik Ama Mısır Rejimi ABD ile Komplo Kuruyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Mısır, ABD'nin Desteklediği Vahşi Saldırılara ve Çatışmalara Maruz Kalan İki Bölgeyle Bitişik Ama Mısır Rejimi ABD ile Komplo Kuruyor!

Haber:

“Gazze Barış Zirvesi” başlıklı Şarm El Şeyh zirvesinde Mısır, Katar ve Türkiye, ABD ile birlikte bölgesel ve uluslararası liderlerin katılımıyla Gazze Şeridi'nde ateşkes çağrısı yapan Trump'ın belgesi imzalandı.(BBC Arabic)

Yorum:

Zirve sırasında yapılan açıklamaya göre, Yahudi varlığı ile Hamas arasındaki esir takasının yanı sıra Yahudi güçleri Gazze'den kısmen çekilecek ve “Gazze Barış Konseyi” adlı uluslararası bir kuruluşun denetiminde bir geçiş döneminin başlamasının önü açılacaktır. Trump, Mısır cumhurbaşkanından bu konseye katılmasını istedi ve onu çok güçlü bir adam olarak nitelendirdi. Buna karşılık Sisi, Trump'a Mısır'ın en yüksek nişanesi olan “Nil Nişanesini' takdim etti.

Sisi ve tüm Müslümanların başındaki yöneticiler için asıl olan, düşmanlarına karşı tek saf halinde durmaları ve baş düşmanları Amerika ve Yahudi varlığının çıkarlarına hizmet etmek için değil, Müslümanların çıkarlarına hizmet etmek ve onları korumak için siyasi çözümlerinin olmasıdır.

Hepsi, Amerika'nın bölgedeki emellerini gerçekleştirmek ve bölgenin zenginliklerini yağmalamak için Gazze ve Sudan'da meydana gelen saldırıları ve uydurma savaşları takip ediyor. Müslüman ve gayrimüslim dünya halklarının olup bitenlerden dolayı volkan gibi kaynadığı bir dönemde yöneticilerin, dinlerine ve milletlerine ihanet ettiklerini ve olup bitenlere seyirci kaldıklarını görüyoruz. Harekete geçtiklerinde de, sözleri ve eylemleri tamamen kâfir Batı'yı ve onun emellerini memnun etmeyi amaçlamaktadırlar.

Yeni idari başkentteki Askeri Akademi'de yaptığı konuşmada Sisi, Gazze'de yaşananlara yanıt olarak şunları söyledi: “Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere yardım ulaştırmak için tüm gücümüzle ve samimiyetle çalıştık, ancak kimse benden Mısırlıların hayatını tehlikeye atmamı ve zorla yardım ulaştırmak için bir çatışmaya karışmamı istemesin!”Geçtiğimiz ayın sonlarında, İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki yerleşim yerlerinde ekonomik faaliyetlerde bulunan şirketlerin güncellenmiş veri tabanını yayınladı ve güncelleme, Mısır pazarında önemli ticari varlığa sahip altı büyük şirket de dahil olmak üzere 158 şirketi kapsıyordu; peki saldırganlara böyle mi cevap veriliyor?

Sudan'a gelince; 2023 Nisan ortasından bu yana, her ikisi de Amerika'nın ajanı olan Sudan halkının iki tarafı, yani Sudan ordusu ve Hızlı Destek Güçleri arasında süren uydurma çatışmalar ne kadar da üzücüdür. Bu savaş sırasında, Sudan’ın paramparça edilmesi ve onun devasa zenginliklerine el konulmasının kolaylaştırılması hedeflenmektedir. Nitekim savaş, büyük çaplı iç göçlere ve yaklaşık 15 milyon insanın komşu ülkelere göç etmesine yol açmış, bu da bu ülkelerde geniş çaplı enfeksiyonun yayılmasına yol açmıştır. Dolayısıyla bu uydurma çatışma, yaralı ve hastaların yanı sıra on binlerce insanın hayatına mal olmuştur.

Her iki bölgedeki gerçeklik de neredeyse aynıdır; şehitler, yaralılar, enkaz altında kaybolanlar, barınaksız kalan yerinden edilmiş insanlar, barınaklar bulsalar bile soğuktan ve yağmurdan koruyamayan çadırlar ve açlığın yaygınlaşması ve her geçen gün giderek artması; ayrıcayiyecek kıtlığı da olduğu gibi geriye tedavi imkânı olmayan sadece birkaç hastane kalmış ve bu hastanelerin çoğu kısmen yıkılmış durumda ve tıbbi malzeme, terapist ve benzerlerinden de yoksundur…

Buna ek olarak Sudan'daki mevsimsel yağmurlar nedeniyle altyapı çökmüş ve bu da başta dang humması olmak üzere birçok hastalığın yayılmasına neden olmuştur; bundan daha da iğrenç olanı ise kadın ve kız çocuklarının şerefine yapılan saldırılardı ki, bu saldırılar nedeniyle birçok kişi barınak ve gözetim bulmak umuduyla komşu bölgelere kaçtılar ancak orada da ihanet ve ihmalden başka bir şey bulamadılar.

Ey İslam ümmeti, ey Kur’an ümmeti ve ey onun gerçek âlimleri!

Müslüman ordularına çağrınızı yoğunlaştırın; zira Gazze, Sudan ve bütün İslam beldeleri sizin boyunlarınızdaki birer emanettir; sakın onlardan yüz çevirmeyin ve kendi şahsi işlerinizle meşgul olmayın; zira bu, Allah’a yemin olsun ki çirkin bir bencilliktir.

İslam ümmeti, bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa kapıldığı bir vücut gibi değil midir?! Peki ya vücut parçalanıp uzuvları koparsa nasıl olacak?! Allah aşkına, bu sessiz kalınacak bir durum mudur?! Kıyamet gününde durumunuzun nasıl olmasını bekliyorsunuz; Rabbiniz size, Gazze halkı, Sudan ve diğer mazlum ülke ve halklar için ne yaptığınızı sorduğunda ne cevap vereceksiniz?!

Ey Müslümanlar:

İçinizde, kurulduğu ilk günden beri, sizin için apaçık uyarıcı olmayı kendine bir görev edinmiş olan, siyasi ve fikri bilinçle silahlanmış olarak en yüksek zirvede duran ve bütün gücüyle bu kurtuluş yolunu haykıran bir parti vardır. O halde gelin, İslam'ın izzetini yeniden tesis etmek ve ümmetimizi küfrün hâkimiyetinden ve kâfirlerin tuzaklarından kurtarmak için hep birlikte onunla çalışalım. Zira bu, Allah’ın vaadi olup Allah vaadinden asla dönmez. Umulur ki bu, çok yakında olur, hatta belki de göz açıp kapayıncaya kadar yakındır. Zira tüm dünya, neredeyse patlamak üzere olan bir yanardağın eşiğindedir.

Ey genelde ümmetin orduları ve özelde de Mısır ordusu:

Gazze ve Sudan'da dökülen kanlar, aynı şekilde kadınların namusu ve erkeklerin vücut parçaları sizin boynunuzdaki bir emanet olup kıyamet günü bundan dolayı şu şekilde sorulacaksınız: Kardeşlerinize yardım etmek için ne yaptınız? Haydi ilerleyin; zira ümmet sizinle berberdir ve eğer sadıklardansanız Allah sizin yardımcınızdır: إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْEğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Raziye Abdullah

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER