Salı, 11 Safer 1447 | 2025/08/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Azerbaycan Ziyareti, Ne Yazık ki Yahudi Varlığıyla Normalleşme Yolunda Atılmış Bir Adımdır! Bu Adım, Ümmet-i Muhammed’in Bağrına Saplanan Zehirli Bir Hançerdir!

Fransa Basın Ajansı’nın (AFP) aktardığına göre, Şam’da görevli diplomatik bir kaynak cumartesi günü yaptığı açıklamada, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara’nın Azerbaycan ziyareti kapsamında Bakü’de Suriyeli bir yetkili ile “İsrailli” bir yetkili arasında doğrudan görüşme gerçekleşeceğini bildirdi.

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi olan ancak isminin açıklanmasını istemeyen kaynak, ‘Eş Şarâ’nın Bakü’ye yapacağı ziyaret marjında Suriyeli bir yetkili ile “İsrailli” bir yetkili arasında bir görüşme gerçekleşeceğini, ancak eş Şarâ’nın bu görüşmede yer almayacağını vurguladı.

Kaynak, görüşmelerde, 7 aydan fazla bir süre önce Beşşar Esed rejiminin yıkılmasının ardından Suriye’nin güneyindeki bazı noktalara sızan Yahudi varlığının “Suriye’deki yeni askeri varlığı” konusunun ele alınacağını ifade etti.

Şam yönetimi doğrudan görüşmeler yapılacağını resmi olarak teyit etmese de, Suriyeli yetkililer Aralık ayında iktidara geldiklerinden bu yana Yahudi varlığı ile dolaylı müzakereler yürütüldüğünü kabul etti. Bu temasların gerekçesi ise Yahudi varlığının son aylardaki yüzlerce hava saldırısıyla tırmandırdığı gerilimi düşürme çabası olarak açıklandı.

Suriye’deki geçiş dönemi yönetimi ile Yahudi varlığı arasında normalleşme seçeneğini hayata geçirmeye yönelik adımlar atıldığına dair artan çok sayıda gösterge bulunuyor. Bu ziyaretlerin arkasındaki örtülü ajandalar, tek bir merkezî hedefte kesişiyor: işgalci Yahudi varlığını bir devlet olarak meşrulaştırmak ve Allah’ın zorba Beşşar rejiminin devrilmesiyle onurlandırdığı Şam halkının zaferini dört gözle bekleyen Mübarek Toprak, özellikle de Gazze halkının yüreğine ağır bir darbe indirmek! Tüm bunlara ek olarak, bir zamanlar devrime ve onun sloganlarına büyük bir saygıyla bakan ümmetin geri kalan iradesinin de boyunduruk altına alınması söz konusudur. Bugün ümmet, olan bitenlerin, kendi beklentilerinden, devrimin sloganlarından ve temel prensiplerinden fersah fersah uzak olduğuna inanıyor.

Yahudi varlığı ile normalleşme, ümmetin iradesini kırmak ve ona ölümcül bir hançer saplamak demektir.

Artık basiret ve feraset sahibi herkes için, normalleşme olgusunun “siyasi bir gereklilik” ya da “taktiksel bir manevra” olmadığı malumdur. Tam tersine normalleşme, ardı arkası kesilmeyen bir çöküş ve düşüş, eşi benzeri görülmemiş bir hezimettir; dünyada zillet, ahirette ise tam bir hüsrandır. Her şeyden önce Allah’a, Rasûlü’ne, şehitlerin kanına ve sadıkların fedakârlıklarına bir ihanettir! Ümmetin değişmez sabitelerine karşı bir darbedir! Ümmeti “Abrahim Anlaşmaları” zilletiyle uyumlu hale getirip uysallaştırma ve Yahudilerle olan mücadeleyi bir varoluş savaşından basit bir sınır kavgasına indirgeme gayretidir!

Bu kaygan zemine ve dipsiz uçuruma doğru yürüyenler, insan ve taş demeden her şeyi yakıp yıkan katliam ve suç makinesine karşı direniş sergilediğimiz devrim yılları sırasında Yahudi varlığının, özellikle eski rejimin yandaşlarının Yahudilerle olan ilişkilerinin ortaya çıkmasından sonra eski rejime güvenlik ve istihbarat desteği sağlayarak kritik bir rol oynadığını unutmamalıdırlar.

Bütün bunlara yanıtımız uzlaşmak ve normalleşmek mi olacak yoksa hemen Rabb’imizin emrine uyup Gazze’deki kardeşlerimizin yardımına koşmak mı olacak?

Bizler, yaşanmakta olan bu tehlikeli gidişata karşı uyarıyor ve şehitler, esirler, sürgünler vererek kahramanlık, sabır ve fedakârlık destanları yazan Şam devriminin onurlu halkını, devrik suç rejiminin onlarca yıldır ilan etmeye dahi cesaret edemediği normalleşme bataklığına sürüklenmeleri karşısında sessiz kalmamaya davet ediyoruz!

Normalleşme, bir ihanettir! Tehlikeli bir tuzaktır! Ve bu yola girenin de, propagandasını yapanın da, karşısında susanın da alnına sürülmüş bir utanç lekesidir! İşte bu yüzden, bugün hem Suriye devrimini gerçekleştirenlerin hem de bütün ümmetin, artık sesini yükseltmesinin zamanı gelmiştir. Topraklarımızın bir bölümünü gasp eden ve halkımızı öldürenlerle nasıl bir ilişki kurmamız gerektiğini bize öğreten dinimizin temel ilkelerine sımsıkı sarıldıklarını ilan etmelidirler. Herkes sesini yükseltmeli, tasfiye ile normalleşme projelerine tüm kararlılık ve güçleriyle karşı çıkmalıdır. Zira bu büyük tehlike karşısında susmak, büyük bir cürümdür!

Biz, Allah’ın izniyle Yahudi varlığının sonunun yakın olduğuna inanıyoruz. Bu son, ancak samimi ve Rabbani bir liderin ve Allah rızasını kazanmayı ve O’nun hükmünü yeryüzünde ikame etmeyi amaçlayan sadık askerlerin eliyle vuku bulacaktır. Ve bu, yalnızca İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin sancağı altında gerçekleşecektir! Allah’ın emri tecelli edene kadar bilin ki hayat bir duruş savaşıdır. Bugün normalleşmenin karşısında durmayanları, tarih, asla silinmeyecek bir utançla (veya ihanetle) yargılayacaktır.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Devamını oku...

Uluslararası Para Fonu (IMF), Sömürgeci Kafirin Borçlu Ülkelerin İç Politikalarını Kontrol Etmek İçin Kullandığı Bir Enstrümandır

Uluslararası Para Fonu (IMF), 9 Temmuz 2025 Çarşamba günü Irak ekonomisinin büyük zorluklarla karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu. IMF Kurulu, Irak ile gerçekleştirdiği 4. Madde Konsültasyonları’nın tamamlanmasının ardından yaptığı açıklamada, vergilerin ve gümrük tarifelerinin artırılması yoluyla petrol dışı gelirlerin güçlendirilebileceğini ifade etti.

IMF ayrıca, vergi idaresinin güçlendirilmesinin yanı sıra gümrük vergileri ve üretim vergilerinin artırılmasına, kişisel gelir vergisinin (muafiyetlerin sınırlandırılmasını da içerecek şekilde) ıslah edilmesine ve orta vadede genel bir satış vergisi uygulanmasına imkân bulunduğuna dikkat çekti.

IMF, harcamalar konusunda ise kamu maaş yükünün azaltılması için kapsamlı reformlar önerdi. Bu reformların, yeni işe alımları kısıtlayarak ve personel sayısını zamanla azaltacak bir politika izleyerek yapılabileceğini belirtti.

Son olarak Fon, emeklilik sisteminde de acil bir reform çağrısı yaptı. Bu çerçevede, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve emeklilik maaşlarının hesaplanmasındaki oranların düşürülmesi tavsiye edildi.

İşte IMF’nin Irak hükümetine sunduğu reçete budur. Ve bu reçete, ülkenin iç işlerine yönelik küstahça bir müdahaleden ibarettir.

Ey Müslümanlar, ey Irak halkı! Ülkenizdeki ekonomik istikrarsızlık ve muazzam kaynaklarınıza rağmen artan yoksulluk artık bir sır değil. Bunun nedeni yerel rejimlerin, Amerika ve vekilleri aracılığıyla ülkenize göz diken diğer devletlerle kurdukları ilişkidir. Amerika, dolar, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi ulusötesi finans kuruluşları aracılığıyla ipleri elinde tutmaktadır. Amerika’nın mali yardımları bir siyaset aracı olarak kullandığı bir gerçektir. Görünüşte amaç, ihtiyaç sahibi ülkelere yardım elini uzatmaktır; ama aslında amaç, o ülkenin siyasi kararlarını kontrol altında tutmaktır.

Irak gibi devasa kaynaklara ve zenginliklere sahip bir ülkenin borçlanmaya mecbur kalması hem utanç verici hem de üzücüdür. Hem de nereden?! Ülkenin siyasetine, özellikle de iç politikasına domine etmek isteyen kesimden!

IMF Kurulu’nun vergi ve harç zammı dediği şey, reçete değil, apaçık emek soygunculuğudur! Ülkenin servetini talan ettiler. Amerika ile Avrupa ülkeleri, çaldıkları Müslüman halkların sefaleti üzerine kurulu saltanatlarında şatafat içinde yüzüyorlar. Müslüman halklar ise (çalınan servetleri yüzünden) yoksulluk ve fakru zaruret içindedir. MF gibi uluslararası finans kuruluşları da katlanan faiz gelirlerini güvence ve garanti altına alma derdindedir. Dahası, istihdam kısıtlamasından emeklilik yaşına kadar içişlerimize burnunu sokuyorlar!

Peki, bu Ruveybida (sefil/aşağılık) yöneticilerin geriye bir görüşü veya bir söz hakkı kalmış mıdır?!

Bu Ruveybida yöneticilerin dış politikası, kâfir efendilerine bağımlıdır. Siyasi ve ekonomik sistemleri de onlara dayatılmıştır. İç siyasetleri bile kontrole tabidir, onların inisiyatifine bırakılmamıştır. Bugün İslam ümmetinin içinde bulunduğu bu durum ne büyük bir onursuzluk ve ne büyük bir zillettir!

Ey Müslümanlar! Şunu kesin olarak bilin ki; bu sömürge kollarının kırılması, servetlerinizin size geri dönmesi ve kâfirin nüfuzunun topraklarınızdan sökülüp atılması, ancak Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın vaadi ve şanlı Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Raşidi Hilafet Devleti ile mümkündür. Hadi bu büyük farzı yerine getirmek için Hizb-ut Tahrir ile ciddi bir çalışmaya koyulun. Bu farz ki, size izzeti, kâfirlere ise aşağılanmayı getirecektir ve en önemlisi de Alemlerin Rabbinin rızasını kazandıracaktır.

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئاً وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Devamını oku...

Basın Konferansına Davet

Değerli medya mensupları, yazılı, işitsel ya da görsel tüm medya kuruluşlarının değerli temsilcileri, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak sizleri, “Ümit Ancak İslam ve Hilafet Devleti’nin Gölgesinde Yeşerir” başlıklı basın toplantımıza davet etmekten memnuniyet duyarız.

Konuşmacı: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü Üstat İbrahim Osman (Ebu Halil)

Saat: 24 Muharrem 1447 / 19 Temmuz 2025 Cumartesi Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stadın Doğu Tarafı.

Katılımınız bizleri mutlu edecektir

Devamını oku...

“Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” [Al-i İmran 146] Ayeti Üzerind

  • Kategori Makaleler
  •   |  

وَكَأَيِّن مِّن نَّبِيٍّ قَٰاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُواْ لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللهِ وَمَا ضَعُفُواْ وَمَا اسْتَكَانُواْۗ وَاللهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ

Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” [Al-i İmran 146] Ayeti Üzerinde Düşünmek

Bu ayet, peygamberlerin yolunun uzlaşma ve sessizlik yolu olmadığını, aksine mücadele ve kararlılık yolu, tiranlarla yüzleşme ve hakkı, müzakere masalarının altında gömmek değil onu yayma yolu olduğunu, Peygamberlerin yalnız olmadıklarını, aksine onlarla birlikte Rabbani kişilerin, yani takva, bilinç ve akide sahibi kişilerin savaştığını, onların kendi çıkarları için değil, akideleri için savaştıklarını ve korkuyla değil, güvenle sebat ettiklerini ortaya koymaktadır.

Peygamberlerle birlikte savaşan Rabbaniler, dünyevi hırslarla savaşmadılar, aksine akideleri onları sabit kıldı ve gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler; böylece Allah da onları sevdi. Onlar kan karşısında gevşeklik göstermediler, krizler şiddetlendiğinde zaaf göstermediler, düşman onları uzlaşmaya çağırdığında boyun eğmediler, aksine sabrettiler, sebat ettiler ve kaderlerini sömürgeci ya da bir yöneticinin iradesine değil, Allah'ın yardımına bağladılar.

Bugün ise İslam'a yönelik küresel saldırının, Gazze'ye yönelik saldırganlığın ve ümmete yönelik komploların gölgesinde aynı senaryolar tekrarlanıyor; tıpkı teslim olan rejimler, uyuşturulmuş halklar ve Allah’ın düşmanlarıyla barışın propagandasını yapan medya gibi!

Ancak Allah'ın vaadi hala geçerlidir ama onun şartı da hala aynıdır ki o şart da; Rabbaniler, yani bilinçli ve akide sahibi olmamız, sabırlı ve kararlı olmamız (yani siyasiler olmamız), hikmet ve liderliğin arasını birleştirmemiz, batılla uzlaşmamamız, aksine onu ortadan kaldırmak için mücadele etmemizdir.

Evet, bu azim ayet, müminlere, şiddetli imtihanlara ve büyük mücadelelere rağmen Allah yolunda gevşeklik ve zaaf göstermeyen, boyun eğmeyen sadıkların sebatının ve Rabbanilerin sabrının yolunu açık ve net bir şekilde çizmektedir; çünkü insanın düşüşü gevşeklikle başlar, sonra zayıflar, sonra da boyun eğer. Bu yüzden insan hayatında, şeytanın kendisini zayıf düşürmesine, sonra taşımış olduğu şeyleri terk etmeye, sonra da Allah korusun dalalet ehliyle birlikte olmaya yönlendirmesine fırsat vermemelidir.

Bu ayet, nefislerde imanın izzetini canlandırmakta ve bize, iktidarın ancak sabır ve sebatla elde edilebileceğini, peygamberlerin yolunun uzlaşma ve tavizler yolu değil, aksine çatışma ve cihat yolu olduğunu, bu yolun ise büyük fedakarlıklar gerektirdiğini ancak bunun Allah'ı razı etmek ve yeryüzünde O'nun kelimesini yüceltmek için olması gerektiğini öğretmektedir.

O halde müminler hakkıyla Rabbani olsunlar, davetin yükünü taşısınlar, ilk Rabbanilerin peygamberlerle birlikte cihat ettikleri gibi samimi davetçilerle birlikte cihat etsinler, dünya menfaatlerini umursamasınlar, iktidar koltukları ve nüfuzun süsleri onları cezbetmesin, aksine hak üzere sebat etsinler, onun yolunda eziyetlere sabretsinler, tiranlara karşı koysunlar, korku duvarlarını kırsınlar, hak sözü haykırsınlar ve gevşeklik ve zaaf göstermeden ve boyun eğmeden sabrederek ve karşılığını sadece Allah'tan bekleyerek Raşidi Hilafet projesi üzerinde sebat etsinler. Şunu çok iyi bilsinler ki; Allah sabredenleri sever, nusret sabırla ve kurtuluş da sıkıntıyla birlikte gelir ve güzel akıbet takva sahiplerinindir. Bizler, teslim olmaya çağıranların çoğaldığı ve demokrasi ve normalleşme bayrakları altında halkların azimlerinin gerilediği bir dönemde yaşıyoruz. İşte bu ayet semadan nida ediyor ve bizlere, zaferin yolunun Allah'ın düşmanlarına boyun eğerek değil, aksine sabırla ve Allah'ın yardımına güvenerek Allah'ın düşmanlarına karşı koymakla olduğunu hatırlatıyor. Bugünkü çatışma ise, Allah'ın vaadine güvenenler ile Allah hakkında zan besleyenler arasındaki bir çatışmadır. Bu yüzden gerçekten Rabbani olan kimse, asla pazarlık yapmayacak, uzlaşmayacak, umutsuzluğa kapılmayacak, teslim olmayacak, aksine o Rabbani kimselerin dediği gibi şöyle diyecektir: حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُAllah bize yeter. O ne güzel vekildir!” [Al-i İmran 173]

O halde bizim projemiz, müzakere masaları ya da teslimiyet meclisleri değil, yeryüzünde Allah'ın dinini ikame etmek için Hilafetin yolu olsun. Ümmet de Rabbani olsun, daha önceki peygamberlerin ve Rabbani kişilerin projeleri gibi bilinç ve sebat üzere ilerlesin ki böylece Allah'ın kelimesini yüceltmek, hayati davamız haline gelsin.

Ey İslam davetini taşıyanlar; Rabbanilerin sebat ettiği gibi siz de sebat edin, gevşeklik göstermeyin ve boyun eğmeyin; şüphesiz Allah size nusreti vaat etmiştir ve şüphesiz Allah'ın vaadi haktır; bakın işte ümmetin kurtuluş saati yaklaşmakta olup yeryüzünde iktidar Allah'ın sadık kullarının olacaktır.

Allah'ım bizleri Rabbanilerden kıl, kalplerimizi sebatla doldur ve bizi, yeryüzünde dinini ikame eden askerlerinden eyle.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müeyyid El-Râcihi

Devamını oku...

Batı'nın Ümmetin Meseleleri Üzerinde Vesayet Hakkı Yoktur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Batı'nın Ümmetin Meseleleri Üzerinde Vesayet Hakkı Yoktur!

Haber:

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, Alevi veya Dürzi devleti istemiyoruz. DSG için de ayrı bir yapı olmayacak. Tek yol Şam’a yönelmektir, dedi. (El Hades, X Platformu, 14 Temmuz 2025)

Yorum:

Birkaç gün önce bu yüksek temsilci, "pardon!" Amerikan elçisi, Lübnan'ın varlığını tehdit ederek ve Şam'a geri döneceğine işaret ederek Lübnan'da büyük bir gürültü koparmıştı. Bugün ve dün de bu temsilcinin gelip gittiğini, hiç yorulmadan gaspçı varlıkla normalleşme anlaşmasının propagandasını yaptığını ve sanki bölgenin yeni terzisiymiş gibi kesip diktiğini görüyorsunuz!

Çağdaş İslam ümmetinin imtihanlarından biri de, mubah bir meraya dönüşmüş olmasıdır; zira büyük güçler ve onların uluslararası örgütleri, açık bir şekilde meselelerimize, geleceğimize ve sorunlarımıza burunlarını sokuyorlar.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin meseleleri ve işleriyle ilgilenen BM ve ABD temsilcilerinin listesini hızlıca araştırdığında şunları gördüm:

Sigrid Kaag; BM Orta Doğu Barış Süreci Özel Koordinatörü ve Gazze İçin Kıdemli İnsani Yardım ve Yeniden Yapılanma Koordinatörü.

Staffan de Mistura; BM Batı Sahra Kişisel Temsilcisi.

Alexander Ivanko; Batı Sahra Genel Sekreteri Özel Temsilcisi ve Batı Sahra'daki Referandum için Birleşmiş Milletler Misyonu Başkanı.

Katyonga Mutambo; Somali Özel Temsilcisi ve Birleşmiş Milletler Somali Yardım Misyonu (UNSOM)/UNTMIS Başkanı.

Ramtane Lamamra; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Sudan Özel Temsilcisi.

Martin Griffiths; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Yemen Özel Temsilcisi.

Jeanine Hennis; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Irak Özel Temsilcisi.

Geir Pedersen; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Suriye Özel Temsilcisi.

Stephanie Khoury; BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi ve Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu Başkanı.

Joanna Wronecka; Birleşmiş Milletler Lübnan Özel Koordinatörü.

Lise Grande; ABD'nin Orta Doğu'daki İnsani İşlerden Sorumlu Özel Temsilcisi.

Steven Witkoff; Beyaz Saray'ın Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü.

Bu nedir Allah aşkına?!

Sanki biz vesayet veya terbiyeye muhtaç çocuklarmışız gibi!

Bu kerim ümmetin evlatlarının, Tom Barrack'a, büyük devletlere ve onun kuruşlarına cevap olarak verecekleri ideolojik söylem şu olmalıdır; onlara diyoruz ki; sizin bizimle ve sorunlarımızla hiçbir ilginiz yok, aramızdan defolup gidin!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Usame Es-Suveynî

Devamını oku...

Husilerin Gidişatı, Sekülerizmde Kendisinden Öncekileri Geride Bırakıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Husilerin Gidişatı, Sekülerizmde Kendisinden Öncekileri Geride Bırakıyor!

Haber:

14 Temmuz 2025 Pazartesi günü medya organları, Sana'daki Yüksek Yargı Konseyi Başkanı'nın, İlk Derece Zekât Mahkemesi'nin kurulmasına ilişkin kararını yayımlandılar.

Yorum:

Zekât, İslam dininde en büyük ibadetlerden biri olup İslam'ın beş şartından üçüncüsüdür ve onsuz din sahih olmaz;zira Allah Subhanehu ve Teala, Kitabında zekâtı farz kılmış ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de sünnetinde onu teyit etmiş ve sahabeler de zekâtı engelleyenlerle savaşma konusunda ittifak etmişlerdir. Nitekim 13 yüzyıldan fazla bir süre boyunca süren İslam Devleti'nde zekât, şerî bir şekilde alınmış olup etkisi o kadar büyük olmuştur ki, İslam Devleti'nin bazı dönemleri, zekât mallarının bolluğu nedeniyle yoksulların sayısındaki azlığa tanık olmuştur.

Kâfir Batı'nın ülkemize dayattığı kapitalist sistemin gölgesinde zekât, anayasada belirlenen şekilde tahsil edilmesi ve dağıtılmasından dolayı şerî bir farz olarak doğru bir şekilde alınmamaktadır.Nitekim Husi yönetimi de aynı yolu izlemiş olup onlar da insanların gözetilmesini önemsememekte, aksine sadece verginin toplanmasını önemsemektedirler; bu yüzden İslam'a aykırı olduğu halde alınan bu vergilerin gerçekliğine bakan bir kimse, aşağıdaki hususları görecektir:

Birincisi: Bu vergiler mükelleflerden, belirlenen şerî kurallara bağlı kalınmak yerine, kişisel ve öznel takdirlere dayalı olarak alınmaktadır.Oysa şerî olarak farz olan zekâtın alınması için, ticari malların değerinin 20 altın dinara (85 gram altına eş değer) ulaşması gerektiği gibi bu malın üzerinden de bir yılın geçmesi şarttır.Ancak gerçeklikte meydana gelen şey, tahsildar ile zekât veren arasında yapılan müzakere ve tartışma, genellikle yaklaşık bir meblağ üzerindeki anlaşma ile sonuçlanmakta olup şerî kurallara dayanmamaktadır!

İkincisi: Eski ve yeni zekât kanununda zekâta tabi olan sınıflar belirtilmiştir; oysa şeriatta nakit paralar ve hayvanlar için zekâtın vacip olduğu geçmesinin yanı sıra kanun buna, ticari mallarda da zekâtın zorunlu olduğunu eklemiş olup bu mallar arasında arazi ve gayrimenkuller ile bunların faydaları, ekinler ve meyveler, ticari amaçla satılmak üzere yetiştirilen kümes hayvanları da yer almaktadır.Ancak bu genişleme, zekâtın, bu mallarından elde edilen kârlardan değil de, bu malların aynilerinden zekât alınmasına yol açmaktadır ki bu da şer’an doğru değildir; dolayısıyla bu kanun, zekâtın tüm ekilen ve üretilen şeylere değil, zekâtın sadece şeriatın belirtmiş olduğu mahsul ve meyvelere vacip olduğuyla sınırladığı şerî nâsslara aykırıdır.

Üçüncüsü: Zekât paraları aracılar ve iltimaslar yoluyla dağıtılmakta olup dağıtımında çoğunlukla şerî hak sahipliği değil, gruba olan bağlılık gözetilmekte ve zekât şerî olarak hakkı olmayan kimselere verilmekte olup bu da belirlenen zekât harcamalarına açıkça aykırıdır.Buna dair örneklerden biri, toplu düğünlerin zekât mallarından finanse edilmesidir; oysa İslam'da bu tür harcamalar, gözetim işlerinden olması itibariyle devletin bütçesinden karşılanmalıdır; bu arada zekâtın, özellikle şeriatın belirlediği sekiz sınıfa harcanması gerekir.

Husilarin otoritesi, apaçık olduğu üzere İslam'a aykırı davranmakla yetinmemiş, aksine kâfir Batı'nın İslam'ın hükümlerine aykırı olarak dayattığı kanunları kaldırmak yerine, “Zekât Mahkemesi” adı altında bir mahkeme kurmuştur; bu mahkeme, vergi toplama ve dağıtımında aşırıya kaçanları muhasebe etmek için değil, aksine ödeme yapmakta aciz olan veya zulme maruz kalan zayıf ve yoksulları takip etmek için kurulmuştur. Böylece zekât, bir merhamet ve dayanışma farzı olmaktan, İslam'ın ruhuna ve adaletine aykırı bir şekilde bir zulüm ve ceza aracına dönüştürülmüştür. Bu yüzden asıl olan, mustazafların takip edilmesi değil, batıl kanunların ilga edilmesidir ki bu da ancak adaleti tesis edecek, kendi bünyesinde yaşayanların insanlığını ve onurunu koruyacak, Müslüman olsun gayrimüslim olsun otoritesine boyun eğecek İkinci Raşidi Hilafetin gölgesinde mümkün olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Sadık Es-Sarari– Yemen

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER