Pazartesi, 10 Safer 1447 | 2025/08/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ümmetin Parçalanmasıyla Birlikte Vahdetinin İzzetinin Kaybolması!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ümmetin Parçalanmasıyla Birlikte Vahdetinin İzzetinin Kaybolması!

Haber:

Federal Yüksek Mahkemesi, Hor Abdullah (sınır anlaşmasının) geçersiz olduğuna hükmetti. (Irak 24, 25/07/2025)

Yorum:

Mücrim Mustafa Kemal, Hilafet sisteminin kaldırıldığını ilan ettikten ve suçlu Batı ülkeleri de İslam beldelerini zayıf kantonlara bölerek kapitalist sistemiyle yönetmeleri için onların üzerine bekçiler atadıktan sonra, “Hor Abdullah” da dahil olmak üzere ümmetin evlatları arasında anlaşmazlık için bir neden olsun diye her bir kanton ile diğeri arasında anlaşmazlık çıkarmak için çatışma alanları yarattı; zira 1961 yılında Kuveyt'in bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Irak ile Bubiyan ve Warba adaları ile Hor Abdullah bölgesi üzerinde sınır anlaşmazlıkları ortaya çıkmış, iki ülke arasındaki gerginlikler tırmanmış ve günümüze kadar devam etmiştir.

Faik Zeydan'ın Hor Abdullah hakkındaki açıklaması, Kuveyt ile Irak arasında süren çatışmanın bir başka örneği olup, bu da bölgenin çatışma sarmalında kalmaya devam etmesi içindir.

Bizleri birleştiren bu azim din olup bu din, Allah'ın bize bahşettiği nimetlerden biridir; bu boş çatışmalar ise Allah’ın bize haram kıldığı bölünme ve ırkçılık düşmanlığı gibi cahiliye dönemine geri dönmekten başka bir şey değildir. Zira Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَيْسَ مِنَّا مَنْ دَعَا إِلَى عَصَبِيَّةٍ Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran bizden değildir.”Dolayısıyla ümmetin parçalanmış bir halde kalması, bu kantonların işlediği en büyük günahlardan biridir. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الْآخِرَ مِنْهُمَا İki Halife’ye biat edilirse, onlardan ikincisini öldürün.” Bu da bu zayıf kantonların varlığını haram kılmaktadır. Dolayısıyla bunların varlığı büyük günahlardan bir olup cezası da, ümmeti parçalamaya ve onun arasında ayrılık tohumları ekmeye çalışan kimseye had uygulanmasıdır.

Müslüman ülkeler için asıl olan, tek bir Halife ve tek bir bayrağın altında birleşmiş olması ve tek olan Allah'ın şeriatına göre yönetilmesidir.Zira Irak ve Kuveyt arasında olanlar hakkında uluslararası hukuka başvurmak, tağutlara başvurmak olup Allah bunu bize haram kılmıştır; bu emir hakkında Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيداً Sana ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tağutu inkar etmeleri emrolunduğu halde, Tağuta muhakeme olunmak istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” [Nisa 60]

Irak ve Kuveyt arasında Hor Abdullah hakkında yaşanan tüm tartışmalar, İslam ümmetini parçalamaya ve saptırmaya devam eden şeytanın ve Batılı tağutların amellerinden biridir.Dolayısıyla İslam ümmeti arasındaki bu yapay anlaşmazlığın hiçbir şerî kıymeti yoktur ve ümmet arasında asıl olan, Allah'ın ipine sımsıkı sarılıp bölünmemek olup bu karışıklığı ortadan kaldıracak olan ise tertemiz Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'nden başkası değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Vail Sultan – Irak

Devamını oku...

Birleşmiş Milletler'in Gazze'deki Kıtlığı Resmi Olarak İlan Etmemesi Gerçekliği Değiştirmez!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Birleşmiş Milletler'in Gazze'deki Kıtlığı Resmi Olarak İlan Etmemesi Gerçekliği Değiştirmez!

Haber:

Kuşatmanın gölgesinde Gazze'deki açlık kurbanlarının sayısı artarken, bölgede kıtlığın yaygınlaşacağına dair uyarılar tekrarlanıyor.

Trajedinin boyutunu yansıtan fotoğraflar, haberler ve videoların artmasına rağmen, Birleşmiş Milletler, kesin verilerin eksikliği gerekçesiyle Gazze'de resmi olarak kıtlık ilan etmedi ve uyarıda bulunmakla yetindi!

Yorum:

Bugünkü dünyamızın durumu gerçekten çok garip; zira her gün fotoğraflar, veriler, haberler, videolar, sosyal medya paylaşımları ve gerçekleri yansıtan diğer içerikler dolup taşmasına rağmen, Birleşmiş Milletler, istatistiklerin yetersizliği ve kuşatma nedeniyle doğru verileri toplayamadığı gerekçesiyle Gazze'de resmi olarak kıtlık ilan etmekten aciz kalmıştır!

Güneş balçıkla sıvanmaz ve Birleşmiş Milletlerin ilan etmesi veya etmemesi hiçbir şeyi değiştirmez; zira her gün bize ulaşan bebeklerin, çocukların ve yetişkinlerin açlıktan öldüğüne, Gazze halkının bir parça ekmek için uzun kuyruklar oluşturduğuna ve çocukların zayıf vücutlarının çıkıntılarının göründüğüne dair haberler, Gazze halkının yaşadığı trajedi ve kıtlığı yansıtmak için yeterlidir; dolayısıyla felaket, gizlenemeyecek kadar açıktır.

Peki özellikle gözle görülür somut kanıtlar olmasına rağmen katı teknik değerlendirmeler acil insani değerlendirmelerden daha mı önceliklidir?

Uluslararası örgütlerin gerçekliğini ve rolünü bilen bir kimse, bu tür bir bildirinin yayınlanmasını engelleyen siyasi faktörlerin varlığını göz ardı edemez. Nitekim Birleşmiş Milletler bir gün olsun siyasi dengelerden ve uluslararası baskılardan uzak olmamıştır.Zira daha önceki deneyimler, Güvenlik Konseyi kararlarının, Uluslararası Ceza Mahkemesine sevklerin, hatta bizzat BM'nin bazı raporlarının, siyasi pazarlıklar veya nüfuz sahibi ülkelerin baskısı altında her zaman pazarlık veya engellemeye maruz kaldığını ortaya koymaktadır!

Peki Amerika'nın bir kolu olan Birleşmiş Milletlerin, Amerika'nın eli şehitlerin kanına bulandığı, olup bitenlere ortak olduğu ve Yahudi varlığının bekası ve kararlığı için gerekli unsurları temin ettiği halde kendi çıkarlarının tersine hareket ederek objektif ve tarafsız davranıp Gazze halkına destek olması beklenebilir mi?

Örgütün kıtlığı ilan etmedeki gecikmesi, ses ve görüntü ile belgelenmiş bir felakete karşı ahlaki bir başarısızlığı yansıtmakta olup onların iddialarına rağmen gerçek, açık bir şekilde kalmaya devam edecektir; zira açlıktan ölen çocukların, çöplerde un arayan ailelerin ve kasıtlı olarak bombalanan yardım kuyruklarının görüntülerinin hepsi zihinlerde kalacak, dünya ekranlarında belgelenecek ve onlar asla gerçekliği tahrif edemeyeceklerdir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Minnetullah Tahir – Tunus

Devamını oku...

Ürdün Rejimi, Ceraş Festivali'ne Sponsor Olarak Gazze Halkının Kafatasları Üzerinde Dans Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ürdün Rejimi, Ceraş Festivali'ne Sponsor Olarak Gazze Halkının Kafatasları Üzerinde Dans Ediyor!

Haber:

Krallık'ın web sitesi, 22/07/2025 Salı günü, Ürdün Başbakanı Cafer Hasan'ın Ceraş ilinde düzenlenen Bakanlar Kurulu toplantısında Ceraş Festivali'nin açılışıyla ilgili yaptığı açıklamaları yayınladı; zira Hasan şunları söyledi: Ceraş Festivali, Ürdün'ün turizm sektörü ve ilin ekonomisi için büyük önem taşımakta olup hükümet, çevredeki bölgesel koşullara rağmen tüm gücü ve araçlarıyla festivali desteklemek ve güçlendirmek için çalışmaktadır. Ve şöyle ekledi: Ceraş Festivali etkinlikleri Çarşamba günü başlayacak ve bu yılki festivalin, önceki tüm yıllardan daha ayrıcalıklı ve katılımcı bir festival olmasını diliyoruz; zira Ceraş Festivali, Arap dünyasının en önemli festivallerinden biridir.

Yorum:

Bu yılki Ceraş Festivali'nin açılışı, Yahudilerin Gazze halkından her gün yüzlerce kişiyi öldürdüğü ve Yahudilerin Gazze ve halkına yiyecek, içecek ve ilaç ulaştırılmasını engellemesinin ve Allah'ın düşmanı Mısır'ın Firavunu Sisi'nin açık ortaklığıyla Refah sınır kapısını kapatarak Gazze halkına herhangi bir yardımın ulaşmasını engellemesinin ardından birçok çocuğu öldüren ve yaşlıları bitkin düşüren korkunç bir kıtlığın acısını çektikleri bir dönemde gerçekleşiyor. Her zaman Gazze'nin yanında olduğunu ve halkına yardımlar sağladığını iddia eden Ürdün rejimine gelince;Gazze halkına sempati duyan, yürüyüş veya gösterilere katılan, hatta sosyal medyada onların acısını dile getiren herhangi bir şey yazan herkesi tutuklayıp işkenceye maruz bırakmaktadır.

Bu suçlu rejimler tüm haya perdelerini sıyırıp artık hiç kimseyi umursamıyorlar; zira Ürdün rejimi, aksini iddia etse de tüm kalbiyle işgalin yanında yer aldı, Gazze'ye yardım etmek için ordularını harekete geçirmedi ve Gazze halkıyla dayanışma gösterileri yapılmasına bile izin vermedi; tüm bunlarla da yetinmeyen Ürdün rejimi, bu günlerde bir başka büyük günah işleyerek, Gazze halkı bir taş atımı uzaklıkta açlık ve susuzluktan kıvranıp can çekişirken açık ve gizli kötülükleri teşvik eden ve bütün değerleri ortadan kaldıran dans ve şarkı festivalinin açılışını ilan etti!O halde herhangi birinin, Müslümanlarla hiçbir ilgisi olmayan bu pis çeteden kurtulmak için çalışmaktan geri durmak için bir mazereti kaldı mı?!Dolayısıyla onlar bizden değil, biz de onlardan değiliz; zira onlar bizim sevincimize sevinmiyorlar ve bizim üzüntümüze üzülmüyorlar; bilakis bize bir iyilik dokunduğunda üzülüyorlar, bize bir kötülük dokunduğunda da seviniyorlar; bu yüzden onlar, kendilerinden sakınmamız gereken düşmanlardır.

Nitekim bizler, tiranların kesin gerçekliğini bilerek, Gazze'deki kardeşlerine karşı görevlerini hatırlatmak için tüm Müslümanlara sesleniyoruz; Yahudiler sadece Gazze'nin düşmanları değillerdir, aksine tüm Müslümanların düşmanlarıdırlar;bu nedenle örneğin Ürdünlülerin, Gazze'yi İslami çevresinden izole etmeye çalışan bu tiranlara boyun eğmeleri ve Yahudilere karşı durduğu için Gazze'yi kaçınılmaz kaderine terk etmeleri kabul edilemez; aksine asıl olan, tüm ümmetin Gazze ile birlikte olmasıdır. Zira Gazze bizdendir, biz de ondanız ve onun acısı bizim acımız olup Müslümanların barışları bir olduğu gibi savaşları da birdir; bu nedenle imanın en zayıf noktası olarak Ürdün halkının bu ahlaksız festivali boykot ederek başarısızlığa uğratması ve rejimin kurduğu tuzağa kendini düşürmesidir ki böylece sihir, sihirbazın aleyhine dönsün ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavli gerçekleşsin:مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerini korumada bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” Dolayısıyla sadece teorik olarak değil, pratik olarak da gerçek slogan işte budur.Bu yüzden bu ahlaksız rejimlerin sponsoru olduğu etkinliklere katılan herkes, onların suçuna ve günahına ortak olmuş olur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...

SAYI 558 Çıktı - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi El-Raye Gazetesi

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi

El-Raye Gazetesi Yeniden Yayında

 

Biz, Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi olarak takipçilerimiz ve Merkezi Medya Bürosu Web Sayfası misafirlerimize, Hizb-ut Tahrir tarafından 1954 yılında başlatılan El-Raye Gazetesinin tekrar yayına başlatılmasını duyurmaktan gurur duyarız. Karanlık ve zorba rejimlerin baskısı sonucu haftalık yayınlanan gazete durdurulmuştu. Şimdi Hizb-ut Tahrir El-Raye Gazetesini Allah’ın izniyle tekrar başlatacaktır.

Devamını oku...

Aç Bir İnsanın Yüzüne Tüm Kapıların Kapatılması ve Hayatta Kalma Umudunun Elinden Alınması, Mısır Rejiminin ve Ona Bağlı Güç Odaklarının Gerçek Yüzünü Gözler Önüne Sermektedir

Gazze, tarihin en karanlık ve acımasız günlerini yaşıyor. Bombalardan sağ çıkan çocuklar açlığa yenik düşüyor, kadınlar çaresizlikten, yaşlılar hastalıktan hayatını kaybediyor. İşte böyle bir zamanda Kuzey Sina Valisi Tümgeneral Halid Mücavir, en basit ahlaki ve insani değerlere ve İslami kardeşliğin gereklerine aykırı açıklamalarda bulundu. Halid Mücavir, “Eğer Gazze halkı bir gün açlıktan dolayı kritik bir aşamaya gelirse, önlerinde yalnızca üç seçenek olacaktır: İsrail tarafına geçmeye çalışmak (ki ateşle karşılık verilecektir), denize atlamak ya da Mısır yönüne gitmek — fakat bu son seçenek kesinlikle mümkün değildir.” dedi. Bu sözler, bir İslam ülkesindeki bir yetkiliye asla yakışmayan gayriinsani bir resmi tutumu yansıtmaktadır. Kaldı ki bu tutum, Gazze’deki kardeşlerimize karşı işlenmiş siyasi bir suçtur. Gazze halkı, Yahudi varlığı ve Mısır yönetiminin 18 yılı aşkın süredir uyguladığı ortak abluka altında yaşam mücadelesi vermektedir.

Mısır rejimi, yıllardır Gazze halkına destek verdiğini, saldırganlık karşısında onların yanında durduğunu iddia edip durdu. Ancak Vali Mücavir’in son açıklamaları, bu maskeyi tamamen düşürdü ve rejimin Gazze’ye yönelik gerçek politikasını gözler önüne serdi. Bu politika, hiçbir destek ve şefkatin olmadığını, dara düşmüş veya aç kalmış tek bir kişinin bile geçişine izin verilmediği ortaya koydu! Dahası, Gazze sakinlerinin Mısır’a girişini ‘imkânsız’ olarak nitelendirmek, onlara adeta düşman muamelesi yapmak anlamına geliyor.

Valinin bu açıklamasını, Mısır’ın kararlarını Amerika’nın ve Yahudilerin isteklerine endekslediği mevcut siyasi bağlamdan ayrı okumak mümkün değildir! Gazze’ye uygulanan bu abluka, sadece Yahudi varlığının kararı değildir; aksine bu uygulama ABD’nin açık desteğiyle Mısır rejimi ve Yahudi varlığının ortaklaşa yürüttükleri bir politikadır. Bu politika, Gazze halkının direncini kırmayı, onu teslim olmaya zorlamayı ve daha geniş çapta bölgedeki değişim umutlarını zayıflatmayı ve değişim düşüncesini kökünden silmeyi hedeflemektedir.

Vali Mücavir’in açıklamaları, Gazze’yi dini bir sorumluluk olarak değil, bir güvenlik yükü olarak gören mevcut resmî stratejiyi yansıtmaktadır. Bu strateji, halkın zihninde Gazze halkını şeytanlaştıran bir kültürü beslemektedir; Bu algıya göre Gazzeliler “her ne pahasına olursa olsun Mısır’a sokulmaması gereken “bir risk unsuru” olarak lanse edilmektedir. Bu algı, Gazze halkını bir tehdit ya da salgın gibi göstermekte, onların aslında İslam ümmetinin bir parçası olduğunu ve haklı bir davayı taşıdıklarını göz ardı etmektedir. Oysa bu dava, sadece onların değil, bütün bir ümmetin davasıdır. Çünkü Gazze ve tüm Filistin toprakları, İslam hukukuna göre tüm ümmetin ortak malı olan haraç arazisidir. Onu kurtarmak ve korumak, başta en yakın ve en yetkin olan Mısır halkı ve ordusu olmak üzere, bütün ümmetin boynunun borcudur.

Bir devlet görevlisi, bile bile açlıktan ölme tehlikesi bulunan birini ülkesine almamakta ısrar ediyorsa, bu katıksız bir suçtur. Mısır’daki yozlaşmış yargı ondan hesap sormasa bile, Allah Kıyamet Günü mutlaka ondan hesap soracaktır. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

وَأَيُّمَا أَهْلُ عَرْصَةٍ أَصْبَحَ فِيهِمْ امْرُؤٌ جَائِعٌ فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُمْ ذِمَّةُ اللَّهِ تَعَالَى “Bir toplulukta eğer bir kişi aç olarak sabahlarsa Allah, o topluluk üzerinden himayesini kaldırır” Bu hadis, ‘tarafsızlık’ veya ‘siyasi hesaplar’ gibi bahaneler öne süren rejimlerin tüm mazeretlerini yerle bir etmektedir. Bugün Gazze halkı açlıktan ölüyorsa, Mısır’ın kapıları yüzlerine kapanıyorsa, gıda ve ilaç yardımı onlardan esirgeniyorsa, o halde bu rejimler, onlarla işbirliği yapanlar, sessiz kalanlar, onlara mazeret uyduran alimler, gazeteciler ve politikacılar Allah’ın koruması ve güvencesinden beri ve uzaktır demektir.

Ey Gazze halkı! Sabredin ve sabırda sebat gösterin! Zira siz hak üzeresiniz ve sebat edenlersiniz. Sizler Kıyamet Günü’ne kadar ribattasınız. Şüphesiz Allah, cihadınızı boşa çıkarmayacak ve dökülen kanlarınızı asla zayi etmeyecektir.

Ey Mısır halkı! Ey Kinane halkı! Bilin ki, Allah size Gazze’nin hesabını soracaktır! Kendi halkının yüzüne kapattığınız bu toprakların hesabını soracaktır! Sınırlarınızı kardeşlerinize kapatmanızın, sessiz kalıp kuşatmalarına ortak olmanızın hesabını soracaktır! Bu yüzden, bir an önce üzerlerindeki bu kuşatmayı kaldırın! Bugün Gazze’nin ne dayanışma açıklamalarına ne de sadece yardım konvoylarına ihtiyacı var! Bilakis özgürleştirmek ve Yahudi varlığından temizlemek üzere harekete geçecek ordulara ihtiyacı var.

هَذَا بَلَاغٌ لِّلنَّاسِ وَلِيُنذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ“İşte bu, kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek İlah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.” [İbrahim 52]

Devamını oku...

Gazze Ablukası, Mısır Rejiminin İhanetinin Bir Göstergesidir

BM’nin yayımladığı son rapora göre Gazze, açlığın en ağır seviyesi olan beşinci evreye, yani “felaket düzeyindeki açlık” aşamasına girmiş durumda. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar, yardım kampanyaları ve ablukayı kırmaya yönelik konvoylarla Gazze’ye destek olmaya çalışıyor. Ancak Gazze’ye sınırı bulunan başta Mısır olmak üzere çevre ülkeler gelişmeleri sadece izlemekle yetiniyor. Mısır hükümeti, elinden bir şey gelmediğini öne sürerek yalnızca arabuluculukla yetindi. Peki gerçekten Mısır, Gazze’ye yardım edecek güçten yoksun mu?

Yahudilerin Gazze’ye yönelik saldırıları başladığı ilk günden bu yana Mısır yönetimi, Gazze halkına yardım için elinden geleni yaptığını savundu ve sınır kapılarının kapatılması ile abluka konusunda herhangi bir sorumluluğu olduğunu reddetti. Ancak ortaya çıkan veriler, Mısır’ın bu açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını ve hatta mevcut durumun, Mısır yönetiminin Yahudiler ile Gazze savaşı öncesinde başlayan iş birliği olmadan meydana gelemeyeceğini gösteriyor. Yahudi saldırılarının başlamasıyla birlikte İslam dünyası, Mısır’dan müdahale ederek Gazze’deki sivil halka yönelik gerçekleştirilen füze saldırılarını durdurmasını talep etti. Ancak Mısır yönetimi değil müdahale etmek, Yahudilerin Refah Sınır Kapısı’nda, Refah’ın güneyindeki Acra bölgesinde ve Sina’daki farklı noktalarda bizzat Mısırlıları saldırmalarına bile ses çıkarmadı. Mısırlı askerler, Yahudi füzelerinin Gazze’deki kardeşlerini ya da sınırdaki arkadaşlarını öldürdüğünü gördüler. Ama devlet, hiçbir adım atmadı. Böylece bu savaş ihanet ve teslimiyet sahnelerine maruz kaldı.

Mısır rejimi, yalnızca Müslümanların kanının dökülmesine sessiz kalmakla yetinmedi; aynı zamanda Yahudi varlığının Refah Sınır Kapısı’nı kontrol altına almasına da göz yumdu. Bu adım, Mısır’ın uzun süredir Filistin davasına müdahil olmamasını gerekçelendirdiği barış anlaşmasının maddeleriyle de açıkça çelişmektedir. Ortaya çıkan tablo, askeri kapasite eksikliğinden ziyade siyasi bir tercihin, yani rejimin Yahudi varlığıyla örtülü bir uyum içinde hareket etmesinin sonucudur. Bunun en açık kanıtı ise rejimin bu konuda hiçbir tutum sergilememesidir. Rejim, askeri müdahale veya diplomatik yaptırım gibi herhangi bir caydırıcı önlem almayarak, sadece kapının kapatılmasından kendisinin sorumlu olmadığını açıkladı. Bu tutum, Yahudi varlığının sınır kontrolü üzerindeki yetkisini dolaylı yoldan tanıma anlamına gelmektedir.

Elbette, bu konuyu Süveyş Kanalı’ndan bahsetmeden ele almak imkânsızdır. Zira bu kanal, Yahudi varlığı ve Amerika’ya baskı uygulamak için kullanılabilecek en önemli baskı araçlarından biridir. Ancak Mısır’ın bu kozunu olabilecek en kötü şekilde kullandığı da bir gerçektir. Son günlerde, Amerikan ve Yahudi varlığı bayraklı savaş gemilerinin kanaldan geçtiğini gösteren videolar yayınlandı. Mısır yönetimi ise ‘uluslararası hukuk’ gereği bu geçişleri engelleyemediğini iddia etti. Bu durum, söz konusu yasaların çoğunlukla Batı’nın çıkarlarını hizmet etmek için uygulandığını ortaya koyuyor!

Bugün Mısır’da bizler, sömürgeciliğin İslam sistemine alternatif olması için kurduğu bir rejimin bize yaşattığı en karanlık ihanet ve teslimiyet tablolarına şahit oluyoruz. Mısır rejiminin, Yahudilerin emirleri doğrultusunda Gazze’yi abluka altına alarak, yardım girişlerini engelleyerek ve kuşatmayı yarma girişimlerini bastırarak Gazze’deki kardeşlerimizin katline ortak olduğuna, bağış toplayanları veya sınır kapısına ulaşıp ablukayı kırmak isteyenleri gözaltına aldığına tanık oluyoruz. Ve ortaya akıl almaz bir manzara çıkıyor: Müslüman askerlerin ağlayarak yalvaran gayrimüslim aktivistlere, Gazze halkına yardım etmek için geçiş izni vermediğini görüyoruz. Bu neyin göstergesi? Hangi derinliğe battık biz? Kim için, kime karşı bu engel?

Ey Mısır Kinane halkı! Biz Mısır halkı olarak, Gazze’deki kardeşlerimizin katledilişini gördükçe öfkeden kahroluyoruz! Biliyoruz ki sizler, hem Gazze’ye yardım edecek hem de bütün Filistin’i özgürleştirecek güce ve donanıma sahipsiniz. O halde, bu büyük şerefe koşun! Unutmayın, Allah sizinle beraberdir, O sizin yardımcınızdır ve O, amellerinizi asla zayi etmeyecektir.

إِن يَنْصُرْكُمُ اللهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّنْ بَعْدِهِ وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ“Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” [Ali İmran 160]

Devamını oku...

Damarlardaki Kan Ne Zaman Kaynayacak? Ne Zaman Durdurulacak Bu Zulüm? Ne Zaman Kırılacak Düşmanın Eli?!

Filistin Sağlık Bakanlığı’nın 23 Temmuz 2025 tarihli günlük raporunda, Yahudilerin Gazze’ye düzenlediği saldırılar sonucu son 24 saat içinde 113 şehit ve 534 yaralının hastanelere ulaştırıldığı belirtildi. Yapılan açıklamaya göre, 18 Mart 2025’ten bu yana şehit düşenlerin sayısı 8363’e, yaralananların sayısı ise 31004’e ulaştı. Bu son rakamlarla birlikte, 7 Ekim 2023’ten beri süren saldırılarda şehit sayısı 59219’a, yaralı sayısı ise 143045’e yükselmiş oldu.

Filistin Sağlık Bakanlığı, 24 Temmuz 2025 Çarşamba günü yaptığı açıklamada, son 24 saat içinde açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle 10 yeni ölüm vakası kaydedildiğini ve krizin başlangıcından bu yana toplam ölüm sayısının 111’e yükseldiğini duyurdu. Trajik bir gelişmeyle, tıbbi kaynaklar yalnızca son üç günde 21 çocuğun açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı. Bazı çocukların hastaneye ulaşamadan veya kimsenin haberi olmadan evlerinde veya çadırlarda öldüğü ve bu vakaların çoğunun kayıtlara geçmediği belirtildi. Dünya Sağlık Örgütü’nün İşgal Altındaki Filistin Toprakları Temsilcisi Rik Peeperkorn, yalnızca temmuz ayında 5.100 çocuğun yetersiz beslenme tedavi programlarına alındığını, bunların 800’ünün aşırı derecede zayıflık (şiddetli malnütrisyon) sorunu yaşadığını açıkladı.

Yahudi varlığının Gazze’deki halkımıza yönelik saldırıları, bombalama, katliam, abluka ve aç bırakma gibi tüm yöntemlerle devam etmektedir. Bu saldırıların amacı, Gazze halkını yok etmek ve ortadan kaldırmaktır. Ne kadınları ne çocukları ayırt ediyor! Tam tersine, Gazze halkının moralini bozmak ve onları teslim olmaya, boyun eğmeye zorlamak için bilerek onları hedef alıyor!

UNICEF İcra Direktörü, su almak için beklerken 7 çocuğun katledildiğine dair tüyler ürpertici haberleri paylaştı. Bu korkunç olayın, gıda yardımı bekleyen masum kadın ve çocukların hayatını kaybetmesinden sadece günler sonra yaşandığını da sözlerine ekledi. İşte Gazze’nin çocuklarına reva görülen bu! Acımasız bir düşman tarafından soğuk kanlılıkla katlediliyor ve soykırıma uğruyorlar. Buna karşın, İslam ümmetinin evlatları hareketsiz ve yardımdan yoksun bir halde, kanları adeta damarlarında donmuş durumda.

Ey İslam ümmetinin çocukları! Neyiniz var sizin, ölüler gibi hareketsizsiniz?! Kardeşleriniz sizden yardım bekliyor, feryat ediyor, peki siz ne yapıyorsunuz? Yoksa sadece onlara dua etmekle mi yetiniyorsunuz?! Gücünüz mü yetmiyor? Yoksa can derdine mi düştünüz? Ölümden mi korkuyorsunuz?! Dininize olan sevginiz ve şehadete olan özleminiz nerede? Yoksa iki güzellikten birine nail olmaktan yüz mü çeviriyorsunuz?! Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetin evlatları! Yoksa bu işkence ve katliam sahnelerine alıştınız da, yardım etmekten aciz bir halde öylece oturuyor musunuz?! Hep birlikte ayağa kalkıp bu zalimlerin kökünü kazımak ve mazlumlara yardım etmek için içinizdeki dürüst ve samimi insanların onuru (hamiyeti) hiç mi harekete geçmiyor?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları olarak biz, ümmetin bütün evlatlarını, bu soykırımları durdurabilecek olanları (orduları) harekete geçmeye zorlamak, Gazze’deki halkımızı kasıp kavuran bu açlık politikasına bir son vermek, onları boğan bu kan selini durdurmak ve halkımıza kötülük eden düşman ellerini kırmak için çalışmaya çağırıyoruz! Herkesi, tebaasını savunacak bir Halife’yi atamak için çalışmaya davet ediyoruz. Zira halife, tebaasının güven ve huzurunu sağlayacak; düşmanların yüreğine korku ve endişe salacaktır. Öyle ki, düşmanlar bu ümmetin tek bir ferdine bile saldırmayı akıllarından dahi geçiremeyecektir.

Devamını oku...

Milestone Trajedisi: Masum Çocuklar ve Kahraman Pilotumuz Tauqir, Halkını Gerçekten Gözeten Bir Devlet Şefkatinin Yokluğunun Kurbanı Oldular

Geçtiğimiz Pazartesi (21 Temmuz 2025) öğleden sonra, Bangladeş’in başkenti Dakka’nın Uttara bölgesinde büyük bir facia yaşandı. Bangladeş Hava Kuvvetleri’ne ait F-7 BGI tipi bir savaş uçağı, mekanik arıza nedeniyle Milestone Okulu ve Koleji’nin ilkokul bölümünün bulunduğu binanın üzerine düştü. Feci kaza, yürekleri dağlayan bir trajediye yol açtı. Olay yerinden gelen görüntülerde, hayatını kaybeden ve yaralanan çocuk ve gençlerin yanmış ve parçalanmış bedenlerinin olduğu bildirildi. Biz Hizb-ut Tahrir olarak, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara ise acil şifalar diliyoruz. Aynı zamanda, Peygamber Efendimizin SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği üzere, hayatını kaybedenlerin şehitler arasında yer alması için Allah’a dua ediyoruz. Nitekim Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

وَصَاحِبُ الْحَرِيقِ شَهِيدٌ“Yangında ölen kimse şehittir.” [Ahmed, Ebu Davud, Nesai]

Ey insanlar! Bu trajik olay, halkın samimiyetini ve kahramanlığını ortaya koyduğu gibi, bencil laik yöneticilerin ve siyasi partilerin ikiyüzlülüğünü ve sorumsuzluğunu da gözler önüne serdi. Halkın arama kurtarma çalışmalarına katılmak ve yaralılara kan bağışlamak için nasıl inanılmaz bir şekilde seferber olduğuna tanık olduk. En az 20 öğrenciyi kurtarmak için kendi canını feda eden öğretmenin kahramanca fedakârlığı da asla unutulmayacak. Diğer taraftan hükümet ise, ağır yanıkları olan çocuklara bırakın hızlı tedavi imkânı sunmayı, onları hastaneye kaldıracak bir ambulans bile ayarlayamamıştır. Oysa halk, bu yöneticilerin ve siyasi elitlerin en ufak bir rahatsızlıkta veya hastalandıklarında hava ambulanslarıyla Singapur’a götürüldüğüne defalarca şahit olmuştur.

Bütün ülke bu trajedinin yasını tutarken, öğrencilerin HSC (Lise Bitirme) sınavının ertelenmesine yönelik talebi, ‘yasal gerekçeler’ öne sürülerek gece yarısına kadar sürüncemede bırakıldı. Bu durum tüm velilerde ve öğrencilerde büyük bir öfke dalgası yarattı. Ama öte yanda, sözüm ona halkın temsilcileri, kameralar önünde sahte duyarlılıklar sergileyip, gerçek sorumluları sorgulamak yerine sanal fırtınalarla komplo teorileri ürettiler. Medya üzerinden yapılan açıklamalar, gösteriler ve çeşitli spekülatif söylemler kamuoyunda algı karmaşası yarattı. İktidar hırsıyla gözü dönmüş elitlerin, ‘Ulusal Mutabakat Komisyonu’ndaki güç paylaşımı toplantıları ve seçim kampanyası turları ise hız kesmeden devam ediyor. Aslında bu tablo çok tanıdık! Allah’ı hesaba katmayan Seküler-Kapitalist düzen, bencil, yozlaşmış ve saçma sapan yöneticiler üreten bir fabrikadan başka bir şey değildir.

Ey insanlar! Bu trajediyle birlikte, seküler yöneticilerin onlarca yıl boyunca modern, kaliteli silahlara sahip profesyonel bir ordu kurma konusunda gösterdiği isteksizlik ve ihmalkârlık yeniden gündeme gelmiştir. Bu ihmalkârlığın bedelini ise düşmanla savaşta değil, kendi gökyüzümüzde, kendi uçaklarımızda, kendi kahramanlarımızın canıyla ödüyoruz. Bu kaza, Bangladeş’te bir ilk değil; aynı F-7 tipi uçak son on bir yılda pek çok kazaya karıştı. Rus Mig-21 modelinden esinlenerek üretilen Çin yapımı F-7’lere, havacılık camiasında ‘büyükbaba savaş jeti’ deniyor. Sovyet yapımı Mig-21 temel alınarak Çin tarafından geliştirilen bu modelin üretimi 1960’larda başlamış, 2013’te sonlandırılmıştır.

Ey insanlar! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

الإِمَامُ رَاعٍ وَهُوَ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ“İman çobandır ve güttüklerinden sorumludur” [Müttefikin aleyh] İslam ümmetinin görkemli Hilafet tarihinde, başta Ebu Bekir ve Ömer olmak üzere nice Allah’tan korkan Halife, asırlar boyu bu hakikati fiilen en güzel şekilde ispat etmiştir. Adaletin timsali Ömer RadıyAllahu Anh, tebaasına karşı sorumluluğunu şu unutulmaz sözlerle dile getirmiştir: “Fırat kenarında bir oğlak kaybolsa (yahut bir kurt bir koyunu kapsa) korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer’den sorulur!”

On yıllardır kendi insanının cenazesine bile sahip çıkamayan bugünkü Allahsız laik düzen, yüz yılı aşkın bir süredir yeryüzünde bulunmayan şefkatli Hilafet Devleti’nin yokluğunu ve ona ne kadar muhtaç olduğumuzu bize bugün bir kez daha hatırlatmaktadır. Ordunun bu düzende yeterince modernize edilmemiş olması, bu sistemin ülke egemenliğini ne kadar kırılgan hâle getirdiğini göstermektedir. Bu kırılganlık, güçlü ve caydırıcı Hilafet ordusunun eksikliğiyle daha da belirgin hâle gelmektedir. Hilafet Devleti, ilahî emir doğrultusunda, askerî kabiliyetini geliştirmeyi ve sürekli olarak güçlendirmeyi temel görevlerinden biri olarak görmüştür. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَأَعِدُّوا لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ وَمِن رِّبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللَّهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِن دُونِهِمْ لَا تَعْلَمُونَهُمُ اللَّهُ يَعْلَمُهُمْ“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz.” [Enfal 60]

Hizb-ut Tahrir, bu ülkenin bilinçli insanlarını, samimi siyasetçilerini, düşünürlerini ve askerî erkanını; halkına sahip çıkan, güçlü ve adil Hilafet sistemini gecikmeksizin yeniden kurma yolunda sorumluluk üstlenmeye davet etmektedir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER