Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Azim Sahiplerini, Görevlerini Yerine Getirmeleri İçin Harekete Geçirmek

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Azim Sahiplerini, Görevlerini Yerine Getirmeleri İçin Harekete Geçirmek

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِكُلِّ شَيْءٍAyrıca bu Kitab’ı da sana, her şey için bir açıklama olarak indirdik.” [Nahl 89] Bu ilahi açıklama, İslam'ın sadece ruhani bir vaaz olmadığını, aksine aklı ikna eden ve kalbi güvenle dolduran güçlü bir akideyle ve yönetim, ekonomi, toplum, siyaset, eğitim ve uluslararası ilişkiler gibi insanın hayatının tüm işlerini düzenleyen hükümlerle gelen kapsamlı bir hayat sistemi olduğunu teyit etmektedir... Yani İslam hak bir dindir; çünkü o, Allah katından gelmiş olup sağlam bir esasa dayanmaktadır ki bu esas da kendisinden bir nizamın fışkırdığı İslam akidesidir. Dolayısıyla insanın İslam diniyle olan bağı, taklidi veya duygusal değil, kanaate dayalı, selim fıtrata uygun ve akla hitap eden fikri bir bağdır. Bu nedenle ona bilinçli olarak iman kimsenin, onu taşıması, ona davet etmesi ve onu ortaya çıkarıp uygulamak için çaba göstermesi gerekir; zira İslam’ı taşımak şerî olarak vacip ve büyük bir farzdır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُŞüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun.” [En’am 153] 

Ey kardeşlerim: Bizler büyük bir emanet taşıyoruz; bu ise davet emaneti ve İslam'ı hayat gerçekliğinde ikame etmek için daveti taşıma emanetidir; bu emanet Peygamberlerin emaneti ve sevgili Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in mirası olup şüphesiz Allah, bu emaneti taşıyıp taşımadığımızdan dolayı bize soracaktır. O halde malın ve evladın bir fayda vermediği, ancak Allah’ın huzuruna tertemiz bir kalple gelenlerin kurtulacağı o gün (kıyamet günü) için çalışalım. Evet, ey kardeşlerim, bugün amel var hesap yok, yarın ise hesap var amel yok; bu yüzden bugün kendimize soralım: Rabbimizin risaletini tebliğ ettik mi? Allah’ın bize emrettiği gibi şerî değişim yolunu izledik mi? Yağcılık yapmadan veya geri adım atmadan ideoloji üzerinde sebat ettik mi? Çünkü her şey fanidir, tüm mal mülk ve otorite yok olmaya mahkumdur. وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِYalnız sonsuz büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâkî kala­caktır.” [Rahman 27]

Sevgili dostlarım: Kıyamet Günü'ndeki durumunuz hakkında ne düşünüyorsunuz?! O öyle dehşet verici durum ki o gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür, nefisler şaşkına döner ve gözler yaşla dolar; yani kişiyi Allah'ın emrine uygun samimi bir amelden başka hiçbir şeyin kurtaramayacağı sıkıntının, zilletin ve büyük bir dehşetin olduğu bir durumdur. Nitekim Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: الْكَيِّسُ مَنْ دَانَ نَفْسَهُ وَعَمِلَ لِمَا بَعْدَ الْمَوْتِ، وَالْعَاجِزُ مَنْ أَتْبَعَ نَفْسَهُ هَوَاهَا وَتَمَنَّى عَلَى اللَّهِAkıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de, nefsini arzularına tabi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) dır.

Ey davet taşıyıcıları ve ey Allah'ın yeryüzünde askerleri olarak seçtiği kimseler: kendi nefsinizin uygun gördüğü ve çıkarlarınız dikte ettiği şeylere göre değil Allah'ın talep ettiği doğru salih amel işleyin. Yolunuzda sebat edin, niyetinizde samimi olun, fikre ve metoda sımsıkı sarılın ve peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi siz de sabredin.

Ey kardeşlerim, silinmez izler bırakan ve kanları ve sözleriyle Hilafet ve zaferin yolunu yazan kimselerden olalım; çünkü bu yol, uzun olsa da, izzet ve ebedilik yoludur; o halde azmimizi bileyelim ve kendimizi o güne hazırlayalım; zira davet çağrıda bulunuyor, zafer yakın ve ümmet bizden çok şey bekliyor.

Ey kardeşlerim ve ey davet taşıyıcıları; Eserde Ebu Zer hakkında geçenleri dinleyin: “Gemiyi yenile, zira deniz derindir. Erzakını tam olarak al, zira sefer uzundur. Yükünü hafiflet, zira geçit zor ve sarptır. Amelini salih kıl, zira Allah görendir.” Evet, deniz derindir, fitneler dalgalanıyor ve insanlar bocalayıp duruyor; ama sizler, Rabbinizden gelen bir nur üzeresiniz; o halde geminizi, imanın ipleriyle sağlam ve güçlü kılın, sadece salih amel taşıyın; zira mizan kesindir ve Allah görendir. 

Gelin yüce azim sahiplerinden olalım, daha azına razı olmayalım, haktan taviz vermeyelim ve rahat olana meyletmeyelim; zira azim sahibi kişi, Allah'ın dinini ikame etmek için nefsini Allah için satan, Hilafetin Allah'ın şüphenin olmadığı bir vaadi olarak gören, yardımın sabırla geldiğini ve güzel akıbetin muttakilerin olduğunu bilen kişidir.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْEğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7] Allah kime yardım ederse ona galip gelecek hiç kimse yoktur, eğer Allah birini terk ederse onu kim kurtarabilir?! Önümüzde değişim arzulayan bir ümmet var, önümüzde çağrıda bulunan Gazze'deki kanlar var ve Mescid-i Aksa'dan gelen yardım çığlıkları var ve ülkeyi her yönden kuşatmış bir ihanet var; peki hak için ayağa kalktık mı, batılın karşısında haykırdık mı ve Allah'ın dinine yardım etmek için harekete geçtik mi?! Hasan Basri'nin şu sözünü hatırlayalım: “Dünya üç gündür: Dün içindekilerle beraber geçip gitti. Yarına gelince ona ulaşmayabilirsin. İşte bugün senin günündür, o halde bugünde amel et.” Evet, bugün bizim günümüzdür ve bugünde amel edelim, ömrümüzün geri kalanını en iyi şekilde değerlendirelim; amel edelim, çünkü biz Peygamberimizin yolu üzereyiz ve Allah, güzel amel işleyenlerin ecrini asla zayi etmez. 

Ey kardeşlerim ve ey davet taşıyıcıları: Evet, davetimiz, sabahın aydınlığı gibi bembeyaz ve berrak olup onda hiçbir bulanıklık yoktur ve şaibelerden de uzaktır; davetimiz, ırkçılık/taassup üzerine kurulu değildir ve o, nesep, çıkar, coğrafya veya dünyevi çıkarlar bağına bağlı değildir, aksine bizim bağımız akidedir, ideolojimiz İslam'dır ve hareket noktamız, hiçbir ortağı olmayan sadece Allah Subhanehu’nun rızasıdır. كُونُوا عِبَادَ اللهِ إِخْوَاناًEy Allah'ın kulları! Kardeş olun!” İşte bu, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vasiyetidir;  o halde bu anlamın idrakine varanlardan olmayı umalım; zira İslam Ensar ve Muhacirleri kardeş kılmıştır; o halde fedakarlığın ve kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih edenlerin en büyük örneklerinden olalım.

Ey kardeşlerim: Daveti taşımak, bir görev ya da fikri bir lüks değildir, aksine peygamberlerin ve nebilerin ameli ve onların yolunun mirasıdır; o halde onların izinden yürüyün; çünkü bu, büyük bir şeref ve ağır bir sorumluluktur. Nitekim Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَأَنْ يَهْدِيَ اللَّهُ بِكَ رَجُلاً خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ يَكُونَ لَكَ حُمْرُ النَّعَمِAllah’ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidayete kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nimeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” Bugün insanlardan kaçı, bu hidayete muhtaçtırlar? Mazlumlardan kaç kişi bizim elimizle kurtuluş bekliyorlar?! O halde gayesi olmayan bir hayat yaşamaya razı mı olacağız?! Ömrümüz geçip giderken kendimize şunu soralım: Dinimiz ve milletimiz için neler başardık?

Hayır, vallahi! Öncülerden, ilk harekete geçenlerden, inleyip şikayet edenlerden değil iz bırakanlardan ve sadece bekleyenlerden değil inşa edenlerden olmalıyız.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: قُلْ هَٰذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَىٰ بَصِيرَةٍ(Rasulüm!)  De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben basiret üzere Allah'a çağırıyorum.” [Yusuf 108] Evet bu, belirsizlik ve hiçbir şüphenin olmadığı, dini ikame etmeye ve Allah Subhanehu'nun Nübüvvetr Minhacı üzere Hilafet vaadini gerçekleştirmeye davet eden basiret üzere açık bir yoldur.

Ey kardeşlerim: Bizler, sadece yemek ve içmek için yaşayan kimseler değiliz; aksine bizler, risalet ümmetiyiz, liderlik ümmetiyiz ve hidayet ümmetiyiz. Ömer, Sa'd, Selahaddin ve Halid gibi olmayı tercih edelim... Tarihin akışını değiştiren, yaptıklarıyla bir ışık bırakan, siretleri mis kokulu ve eserleri de şahit olan adamlar olalım.

Ey bu sözleri işiten kişi! Rabbinden bir bağışlanmaya koş ve seni engellemeye çalışanlara aldırış etme, boş laf edenlerle de meşgul olma! Bilakis, bir umut meşalesi, bir hidayet nuru ve yüce İslam binasının bir tuğlası ol. Nitekim Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِذَا مَاتَ ابْنُ آدَمَ انْقَطَعَ عَمَلُهُ إِلَّا مِنْ ثَلَاثٍ: صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ، أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ، أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُİnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.” [Müslim rivayet etti] Bu hadis bize, bir insanın ölümünden sonra geriye kalanın, hayatı boyunca işlediği faydalı izler ve salih ameller olduğunu, dünyanın ahiret için bir tarla olduğunu ve bugün ne ekersek yarın onu biçeceğimizi hatırlatmaktadır. O halde ümmet için faydalı bir ilim, nesillere fayda sağlayan mübarek bir davet ve hak yolunda ilerleyen salih bir nesil bırakanlardan olmaya çalışalım; işte bu, asla kaybolmayacak olan gerçek bir yatırımdır.

Allah'ım, bizleri söz dinleyenlerden ve sözün en güzeline tabi olanlardan kıl. Allah'ım, bizleri davetine icabet edenlerden, dinini ikame etmek için çalışanlardan ve zaferi kendi gözleriyle görene ya da Senin onlardan razı olduğun şekilde Seninle karşılaşana kadar (ayakları) sebat edenlerden kıl. Amin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdul Mahmud El-Amiri – Yemen

Devamını oku...

El Faşir, Sudan'ın Haritasını Değiştirebilecek Bir Savaştır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

El Faşir, Sudan'ın Haritasını Değiştirebilecek Bir Savaştır!

Haber:

Önümüzdeki günlerde El Faşir'in, batıdaki fiili otoritenin yeni merkezine dönüşüp dönüşmeyeceği ya da herkesi tüketecek uzun bir çatışmanın açık bir arenası kalmaya devam edip etmeyeceği açığa çıkacaktır.Ancak kesin olan şey, 26 Ekim 2025 tarihinin, Sudan savaşında bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçecek olmasıdır. (Arab 48, 31/10/2025)

Yorum:

Bir yıldan fazla süren kuşatma ve vurkaçın ardından, Hızlı Destek Güçleri, El Faşir şehrine büyük çaplı bir saldırı başlatmış, savaş boyunca Darfur bölgesinde ordunun direncinin bir sembolü ve askeri liderliklerinin ana bir kalesi olarak kalmaya devam Sudan Ordusu'nun Altıncı Piyade Tümeni'nin karargahını hedef almış ve yıl boyunca durumlar, çatışmanın taraflarının düzenlemelerine ve Washington'dan kendilerine verilen talimatlara göre değişmiştir.

Başlangıçta ordu, Hızlı Destek Güçleri'ni merkezi bölgeden (Hartum, Omdurman ve Bahri) temizlemiş ve Hızlı Destek Güçleri merkezi bölgeyi hızla boşaltmıştır; nitekim ordunun Darfur'a doğru ilan edilmemiş güvenli geçitler açması, onun bölgeyi anlaşma yoluyla boşalttığını ortaya çıkarmıştır; sonra Darfur'un beş eyaletinin en büyük ve en meşhur şehri olan El Faşir'i kuşatması ve Hızlı Destek Güçleri'nin burayı işgal etmesi, ordunun kontrol ettiği beş bölgenin dört eyaletin başkentinin neredeyse tamamını kontrol altına aldıkları anlamına gelmektedir.

Aslında ordu, El Faşir'deki Altıncı Piyade Tümeni'ni destekleme gücüne sahip olmasına rağmen bunu yapmaktan kaçınmış ve Hızlı Destek Güçleri, Nyali şehrinde faaliyet gösteren ayrılıkçı bir hükümetin kurulduğunu ilan etmiş ve Sudan'da iki Amerikan ajanı olan Abdul Fettah el-Burhan ve Hamdan Dagalo (Hemedti) arasındaki çatışma, ülkenin bölünüp parçalanması, yani Darfur'un ayrılması yönünde ilerlemeye başlamıştır; dolayısıyla bunun Amerika'nın doğrudan talimatları olmadan gerçekleşmesi mümkün değildir.

Nitekim yaklaşık iki ay önce Başkan Trump'ın savaşları sona erdirmek ve kendini bir barış adamı olarak göstermek istediğine dair söylentilerle paralel olarak ABD Sudan'da ateşkes hakkında konuşmaya başlamış ve 2/9/2025'te Dörtlü (Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri) bir araya gelmiş ve Dörtlü tarafından imzalanan ve üç aylık bir ateşkesin ardından iki taraf arasında barış müzakereleri yapılması çağrısında bulunan bir bildiri yayınlanmıştır.

Ardından Amerika, el-Burhan'ın dışişleri bakanının Washington ziyareti sırasında temsilcilerinin bunu yalanlamasına rağmen, çatışmanın her iki tarafını Washington'da bir araya getirmiş ve ateşkes anlaşmasına varılmıştır; çünkü Hızlı Destek Güçleri henüz Darfur'un başkenti El Faşir'in kontrolünü ele geçirmemişti; bunun üzerine Burhan'ın komutanlığı Altıncı Tümen'e, bu güçlerin şehri ele geçirmesi için mevzileri boşaltıp geri çekilmeleri emrini vermiş, bunun ardından Washington'un talimatları doğrultusunda ayrılıkçı hükümetin merkezi oraya taşınmış, bu ise Washington toplantısından sadece iki gün sonra gerçekleşmiştir!

Yani Amerika, El Faşir'in işgaline ciddi bir muhalefet göstermemiş ve her iki taraf arasında üç aylık ateşkes ve müzakereler çağrısında bulunmaya devam etmiştir ki bu da El Faşir'in işgalini kabul ettiği anlamına gelmektedir.

Şimdi el-Burhan'ın liderliğinin savaş sırasında bunun için bir alan hazırlanmasına yardımcı olmasının ardından Hızlı Destek Güçleri'nin Darfur'un Sudan'dan bağımsızlığını ilan etmesini kim engelleyebilir?Amerika'nın ajanının 2023'ün başından beri kendi aralarında alevlendirdiği ve on binlerce kişinin hayatına mal olan, milyonlarca kişiyi evsiz bırakan savaşın, Sudan'ı Amerika'nın nüfuz alanı olarak tanımlayarak Avrupalı ajanları Sudan'dan kovmak ve daha önce güneyini böldükten sonra Sudan'ı parçalamak ve Darfur'u Sudan'dan ayırmak dışında başka bir hedefi olmadığı anlaşılıyor mu? Bundan ders alacak kimse var mı?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Et-Temimi

Devamını oku...

Amerika'nın Planı ve Askerleri Müslüman Olan Birleşmiş Milletlerin İşgali!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika'nın Planı ve Askerleri Müslüman Olan Birleşmiş Milletlerin İşgali!

Haber:

Birkaç gün önce birkaç medya kuruluşu ABD Dışişleri Bakanı Rubio'nun şu sözlerini aktardı: “Birkaç ülke Gazze'ye konuşlandırılabilecek uluslararası istikrar gücüne katılmakla ilgileniyor, ancak görev ve angajman kuralları hakkında daha fazla ayrıntıya ihtiyaçları var.” Şunu da ekledi: “Amerika Birleşik Devletleri, daha fazla ülkenin katılımını sağlamak için bu gücü destekleyen bir BM kararı çağrısında bulunabilir.” Şuna da dikkat çekti: “Amerika Birleşik Devletleri bu konuda Katar, Mısır ve Türkiye ile görüşmeler yürütmekte ve Endonezya ile Azerbaycan'ın ilgisini de teyit etmektedir.”

Yorum:

Son olarak birkaç İslam ülkesinden Gazze'ye ordular ve askerler gibi askeri güçlerin gireceği konuşuluyor; ancak bu giriş savaş zamanında ya da sıkıntıların ortasında değil, aksine her şey sona erdikten ve suçlular yıkım, açlık ve ölüme yol açtıktan sonra olacaktır!

Girmesi durumunda bu güçler, Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın “Allah yolunda savaşın” emrine icabet ederek girmeyeceklerdir; nitekim ayetler onlara hitap etmiş ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِEy iman edenler! Size ne oldu ki, «Allah yolunda savaşa çıkın!» denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz?” [Tevbe 38] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِSize ne oldu da Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75] Ayrıca onlar Gazze Şeridi'ne, iki yıldır yardım çağrısında bulunan din kardeşlerini desteklemek için de girmeyeceği gibi ümmetin bayrağı altında, savaş ve kurtuluş komutanlarının liderliğinde ya da tekbir nidalarıyla da girmeyecektir; yani onların girişi, yukarıdaki başlıkların hiçbiriyle gerçekleşmeyecektir.

Bu güçlerin girişi, Trump'ın liderliği ve Amerikan bayrağı altında ve soykırımı destekleyen Amerikan emirlerine ve BM kararına icabet ederek olacaktır; yani onların girişi, Gazze'yi ve halkını korumak için değil, kirli görevler ve günahkar planlar için, dahası suçlu gâsıp varlığı ve yerleşimci sürülerini korumak ve Netanyahu ve korkak ordusunun yenemediği aşağılık saldırgan varlığı yenmek isteyen mücahitleri silahsızlandırmak için olacaktır.

Kendilerini Trump'ın emri altına sokan rejimlerin gerçeği işte budur; yani onlar ordularını sadece Amerika'nın savaşlarında seferber etmekteler ve kendilerini Amerika'nın planlarını uygulamak için birer araç olarak görmektedirler;hatta Trump'ın şu anki planı gibi bu planlar, düşmanları adına Gazze'deki kahraman mücahitlerle yüzleşmelerini gerektirse, bu planlar BM kararları yoluyla BM güçlerini gerektirse ve kurtuluş arayışı bir gün ağır bedeller ödeyerek uluslararası güçlerle yüzleşmeyi gerektirse bile.

Bu uluslararası güçlerin gerçeği, uzun süre kalmaları halinde aldatıcı yumuşak araçlar yoluyla bir Amerikan işgali ya da iddia ettikleri gibi geçici olmaları halinde ise, aynı görev için eğitilmiş güçler yoluyla bundan daha kötü bir şeye hazırlanma aşamasıdır.

Müslüman ülkelerdeki güçlerin sadece Amerika'nın emirleri için hazır olması ve savaşta Allah'ın istediği yerde değil de Amerika'nın istediği yerde konumlanmaları utanç verici ve rezil bir durumdur; bir ümmetin yeteneklerinin düşmanlarına boyun eğdirilmesinden daha büyük bir suç olabilir mi?Ümmet, haya duygusunu kaybeden, ikiyüzlülüğe başvuran ve ümmetlerini ve halklarını helake sürükleyen yöneticiler altında yaşarken, bu rezalete daha ne kadar süre sessiz kalacak?

Artık İslam ümmetinin, Hilafetinin gölgesinde onurlu bir şekilde yaşamasının, dininin gölgesinde izzetli olmasının ve Rabbinin kitabıyla muzaffer olmasının zamanı gelmedi mi?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdurrahman El-Ladavi

Devamını oku...

Gazaba Uğrayanların Saldırganlığı Durmuyor! Peki, Onların Saldırganlığını Durduracak ve Varlıklarını Ortadan Kaldıracak Rabbanî Bir Lider Yok Mu?!

İşte Gazze’ye yönelik o kahpe saldırganlık yeniden başladı! Cani Netanyahu’nun ofisi, Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki askerlerine saldırdığı ve cenazelerin geri verilmesi anlaşmasını bozduğu gerekçesiyle Gazze Şeridi’ne güçlü darbeler (El-Cezire) indirildiğini duyurdu. Hamas, o (sözde) ateş açma olayıyla (El-Cezire) hiçbir ilgilerinin olmadığını açıklamasına rağmen, Yahudi varlığı saatler içinde elliden fazla Müslümanı şehit etti! Bir yandan da pişkince bu saldırıların ateşkes anlaşmasının çöktüğü anlamına gelmediğini vurguladı! Trump da Yahudilerin bu alçakça saldırılarının ateşkesi bozmayacağını ifade etti!

Bu cani varlık, ihanet, hıyanet ve yeryüzünde fesat çıkarmak üzerine kuruludur. Nitekim Trump, Türkiye’den Pakistan’a, Mısır’dan Hicaz’a kadar Müslüman ülkelerdeki hain ve işbirlikçi rejimler tarafından memnuniyetle karşılanan o uğursuz planını açıkladığından beri Yahudi varlığı ateşkesi yüzlerce kez ihlal etmiş, yüze yakın Müslümanı şehit etmiş, dört yüze yakınını da yaralamıştır! Kaldı ki Türk rejiminin, tekrar soykırım ortamına dönülmesinin bedelinin çok ağır olacağı gibi boş açıklamaları dışında, saldırganlığın duracağına dair hiçbir güvence bulunmadığı da zaten kabul edilmektedir!

Bu manzara, Gazze Şeridi’ni bekleyen karanlık geleceğin bir habercisidir. Yahudilerin saldırganlığının tıpkı Lübnan veya Batı Şeria’da olduğu gibi durmayacağını gösteriyor. Bu onların karakteristik özelliğidir. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ onlar hakkında söyle buyurmuştur:

أَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْداً نَبَذَهُ فَرِيقٌ مِنْهُمْ “Onlar, her ne zaman bir ahitte bulunmuşlarsa içlerinden bir takımı onu bozmamış mıdır?” [Bakara 100]

أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَإِذاً لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيراً“Yoksa onların mülkten (hükümranlıktan) bir nasipleri mi var? Öyle olsaydı insanlara çekirdek filizi (kadar bir şey bile) vermezlerdi.” [Nisa 53] Bu manzara, Yahudi varlığının esirlerini ve askerlerinin cesetlerini kurtarma telaşına düşen, mücahitleri silahsızlandırma peşinde koşan, Yahudilerin Gazze üzerindeki kontrolünü sağlamayı ve Gazze’ye uluslararası işgal gücü getirmeyi kendine amaç edinen rejimlerin gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Zira bu hain rejimler, Trump’ın suç varlığı için tasarladığı o kahpe planını izleyerek, onun savaşta başaramadığını başardılar, savaşla kazanamadığını ona altın tepside hediye ettiler! Sanki ona “Senin kaba kuvvetle alamadığını, biz sana hileyle ve ihanetle teslim ederiz!” demeye getirdiler. Dahası bu hainler, onu, dünyayı kasıp kavuran ve onu dünya çapında dışlanmış bir cani haline getiren küresel bir fırtınadan kurtardılar. Tüm dünyanın dikkatini ateşkese ve sonuçlarına çekerek, ümmet içinde bir volkan gibi patlamak ve yöneticileri yakmak üzere olan bir öfke közünü söndürdüler.

İşte bütün bunlar, düşman varlığa altın tepside sunuldu! Gazze halkı için ne ölümlerin duracağına, ne evlerin yıkılmayacağına, ne de yardımların geleceğine dair zerre kadar güvence alınmadı. Hatta, Trump’ın ikide bir ağzında geveleyip durduğu o alçakça sürgün planının işlemeyeceğine dair bile bir güvence alınmamıştır!

Filistinlilerin yalnız bırakılması, Gazze ablukasında suç varlığıyla işbirliği yapılması; Gazze kuşatması ve katliamında ona destek olunması; Trump’ın Gazze planına uyulması; ve son olarak da Gazze halkının, istediklerini yapsınlar diye gazaba uğrayanlara ve Amerikalılara teslim edilmesi, Filistin meselesini en başa, başlangıç noktasına geri döndürmektedir. Gazze halkının, o katil Yahudi varlığının başına kaktığı yardım kamyonlarına ihtiyacı yoktur! Girişleri o katil varlığın insafına bırakılmış doktorların onlara hiçbir faydası dokunmaz! O varlığın çok geçmeden gelip halkın başına yıkacağı o sözde yeniden imarın da onlara bir faydası olmaz! Sözünde durmayan insanların yaptığı bir ateşkesin de onlara bir faydası dokunmaz. O ateşkesin garantörü, Netanyahu’nun Gazze halkını katletmek için Amerikan silahlarını pek de güzel kullandığını söyleyen Trump’tır! Gazze halkını arabulucu falan olmayan, bilakis Yahudilerin suç ortağı olan ve o katillere Gazze halkından ve mücahitlerinden daha yakın duran arabulucuların tezgahladığı bir anlaşma da koruyamaz!

Gazze’nin durumu, ancak ve ancak Yahudilerin ataları Beni Kureyza hakkında ölüm hükmü veren Sa’d’ın b. Muaz’ın yolunun izlenmesiyle düzelebilir. Ancak o zaman kökleri kazınabilir, ateşleri söndürülebilir ve yeryüzündeki bozgunculukları kökünden söküp atılabilir. Yahudilere ancak Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i örnek alan bir adam fayda edebilir! Yahudiler, Hayber’in Fethi günü “Muhammed ve Ordusu” geliyor dediklerinde, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem,

إِنَّا إِذَا نَزَلْنَا بِسَاحَةِ قَوْمٍ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ“Biz bir kavmin yurduna indiğimiz zaman uyarıya kulak asmayanların hali, sabahı, ne kötü olur.” buyurduğunu hatırlayın.

İslam’ın askerleri harekete geçmedikçe, haydi cihada denmedikçe, tekbir nidaları yükselmedikçe, özgürlük askerler Filistin’e doğru yürümedikçe, Filistin halkının durumu asla düzelmez! İşte o gün geldiğinde, Gazze halkı güvende olacak, Mescid-i Aksa ve oradaki Müslümanlar bayram edecekler, zalimlerin tahtlarının enkazı üzerinde dikileceklerdir. Şüphesiz bu hayır ve bu büyük görev, ancak İslam ümmetinden ve onun askerlerinden Allah’a karşı ihlaslı olanların yüklenebileceği bir görev ve iştir. Umulur ki Allah, onların kalplerine hidayet ve gönüllerini de genişlik verir de dinine yardım ederler. Şüphesiz bu, Allah’a zor değildir.

Devamını oku...

İnsanların Güvenliğinden Sorumlu Olan Kişiler, Nasıl Olur da Güvenlik Talebiyle Şehirden Kaçabilirler?

Darfur 24 haber sitesi, “Bu planlı bir kaçış mı, yoksa her şey bitti mi?! Komutanlar ve yetkililer, El-Faşer düşmeden iki gün önce şehirden kaçtı.” başlıklı bir haber yayınladı. Haberde, “Darfur 24’e konuşan Kuzey Darfur’dan iki kaynağın, Sudan Ordu komutanlarının, Müşterek Güç’e bağlı unsurların, Kuzey Darfur Valisi El-Hafız Bahit’in ve bazı hükümet yetkililerinin, Hızlı Destek Güçleri’nin (HDK) 6. Piyade Tümeni karargâhını tamamen ele geçirdiğini duyurmasından tam iki gün önce El-Faşer şehrinden ayrıldıklarını ifade ettikleri” belirtildi. Orgeneral El Burhan’ın şu sözleri de bu haberi doğrular niteliktedir: El Burhan, “Herkesin El-Faşer’de olanları izlediğini’ belirterek, “Komuta kademesi ve Güvenlik Komitesinin, şehrin maruz kaldığı sistematik yıkım ve sivillerin sistematik olarak öldürülmesi nedeniyle şehri terk etmeleri gerektiği değerlendirmesinde bulunduğunu, geride kalan halkı ve şehrin kalanını daha fazla yıkımdan korumak için şehri terk edip daha güvenli bir yere gitmenin en doğrusu olduğunu düşündüklerini” kaydetti.

Peki sonuçta ne oldu?! Bu sözde geri çekilmeden sonra, bırakıp kaçtıkları halkı o sistematik katliamdan koruyabildiler mi bari?! Cevap basit. Hızlı Destek Güçleri’nin bizzat kendilerinin kaydettiği ve tüm dünyanın izlediği videolarda, gerçek sistematik katliamın, Ordu komutanlarının, Müşterek Gücün ve yetkililerin geri çekilmesinden sonra başladığı görüldü. El-Faşer’den gelen art arda haberler, Hızlı Destek Güçleri’nin (HDK) şehirde geniş çaplı yerinde infazlar gerçekleştirdiğini ortaya koydu. Haberlerde “Bu eylemlerin, bu lanetli savaş olarak nitelenen süreçteki en büyük intikam operasyonlarından biri olduğu, infazlardan kadınların ve yaşlı erkeklerin dahi kurtulamadığı bildirildi. Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları raporları da, Kuzey Darfur’da yaklaşık 1850 sivilin öldürüldüğünü, bunların en az 1350’sinin El-Faşer’de olduğunu kaydetti. Raporlarda ayrıca, zayıf iletişim koşulları nedeniyle bu rakamların kurbanların gerçek boyutunu tam olarak yansıtmayabileceği belirtildi. Raporlarda, kaçmaya çalışan sivillerin bile öldürüldüğü, bu katliamın arkasında etnik güdüler olabileceğine dair kanıtlar bulunduğu, artık çatışmalara katılmayan kişilerin de hedef alındığı ifade edildi. Birleşmiş Milletler’in (BM) eline ulaşan çok sayıda videoda, (HDK) güçlerinin ‘silahsız’ onlarca adamı vurduğu ya da onlarca cesedin başında HDK askerlerinin durduğu görülüyor.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, bu iğrenç kötülüğün vebalinden bu korkunç vahşeti işleyen Hızlı Destek Güçleri’nin komutanları ve askerlerini sorumlu tutuyoruz. Ve onlara Allah Azze ve Celle’nin şu sözünü hatırlatıyoruz:

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُتَعَمِّداً فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً“Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası içerisinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap eder ve lanet eder. Onun için büyük bir azap da hazırlamıştır.” [Nisa 93] Ayrıca El-Faşer’deki halkın yardımına koşmaya, kuşatmayı kaldırmayan ve bu konuda çok ağır davranan hükümeti de sorumlu tutuyoruz. Halbuki bunu pekâlâ yapabilirdi. Ama belli ki birileri onların elini kolunu bağladı da yardım etmelerine engel oldu. Ve sonunda da El-Faşer düştü!!

Amerika, El-Faşer’in düşmesini zaten bekliyordu! Hızlı Destek Güçleri’ne (HDK) şehri kuşatıp ‘268’den fazla saldırı düzenlemesi için yeşil ışık yakmıştı. Trump’ın Orta Doğu ve Afrika Danışmanı Massad Boulos, El-Faşer’de olanlarla ilgili olarak yaptığı şu açıklamada, “Şüphesiz, yaşanan şey şaşırtıcı değildir!!” bunun kanıtıdır. Biz de onlara diyoruz ki: Bir komutan, kendi canını kurtarmak için kaçmaz. Hele de arkasında, korumakla görevli olduğu savunmasız insanları bırakarak hiç kaçmaz! Peki söyleyin, bu komutanlar ve yetkililer, savaşçıları ve sivilleri ne kadar vahşi olduklarını çok iyi bildikleri o vahşet ve katliam makinesine önüne atarak nasıl olur da şehirden çekip gidebilirler? Hızlı Destek Güçleri milislerinin kirli tarihi, girdikleri her yerde katliam, insanları yerlerde sürükleme, tecavüz ve akla gelebilecek her türlü iğrençlikle doludur! Durum bu kadar açıkken ve bırakılan insanların akıbetinin ne olacağını bile bile nasıl olur da halk bu canilerin eline terk edebilirler?!

İslami anlayışa göre, gerçek bir komutan asla savaş meydanını terk edip kaçmaz. Bize Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem böyle öğretmiştir; ki, O bizim yegâne en güzel örneğimizdir.

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ“Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” [Ahzab 21] Huneyn Günü, savaşın şiddetlendiği ve Müslümanların savaştan firar etmeye başladığı bir anda, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem büyük bir cesaretle tehlikeye göğüs gererek en önde dimdik ayakta durmuş ve onlara geri dönmeleri için seslenmiş, onlar da geri dönerek sonunda zafere ulaşmışlardır.

Ey El-Faşer halkı! Ey tüm Sudan halkı! Ey dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar!  Şüphesiz bizim, bizi Allah’ın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünneti ile yönetmek, canlarımızı muhafaza etmek, onurumuzu korumak üzere Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i örnek alan bir lidere ihtiyacımız var. Böyle bir liderin varlığı ise, bizim onu var etmek için çalışmaya koyulduğumuzda mümkündür. Bunun yegâne yolu da, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti’ ikame etmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte ciddi şekilde çalışmaya koyulmaktır!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Seküler Sistem İçerisinde Oy Kullanmak Asimilasyona Yol Açar

Son zamanlarda imamlar, dini kurullar ve liderler, Müslümanlara ‘sisteme katılın’ ve ‘oy verin’ diye daha sık çağrı yapmaya başladılar. Ama bu seküler sistemin, aslında İslam’la savaşan, onu dışlayan ve İslam’ı sadece camiye veya eve hapsetmeye çalışan bir sistem olduğunu unutuyorlar.

Sekülerizm tarafsız bir sistem ve nötr bir çerçeve değildir; tam tersine, tüm dünyadaki Müslümanlara zorla kabul ettirilmiş bir ideolojidir. Bugün ümmetin içinde bulunduğu bu korkunç durum, Müslüman ülkelerin işte bu seküler temeller üzerine kurulmuş olmasından kaynaklanıyor. İşte bu kokuşmuş rejimler, Müslümanların geri kalmasına, aşağılanmasına ve İslam’dan uzaklaşmasına neden olmuştur. Gazze, bunun en kanlı ve en acı örneğidir: İki milyar Müslüman çaresizce izlerken, başlarındaki rejimler Batılı ajandalara, kendi bayağı çıkarlarına ve o batıl seküler temelin korunmasına sadakatle bağlı kalmışlardır!

Fıkıh ve fetva kurullarının dahi bazı durumlarda siyasi katılıma ‘izin’ vermiş olması manidardır. Çünkü bir şey zaten apaçık helal olsaydı, bunu duyurmak için ayrıca bir fetva vermeye gerek olmazdı. Fetvaya ihtiyaç duymalarının sebebi, bu işin hükmünün aslen haram olmasıdır; verdikleri izin ise, bu haram olan asıldan bir sapma demektir. Hal böyleyken, bu şüpheli sapmayı, eleştirel bir değerlendirme yapmaksızın ve hata edebileceklerini düşünmeksizin, sanki mutlak bir helalmiş gibi sunmak, sahtekârlıktır, adaletsizliktir. Kökeni itibarıyla kesinlikle haram olan bir meseleyi, helal seviyesine yükseltmek, son derece riskli bir adımdır.

Ancak ne yazık ki bazı imamlar, batıl seküler sisteme oy yoluyla iştirak etmeyi, hiçbir eleştirel şerh düşmeden, kayıtsız şartsız helal diye sunmaktadırlar! Bu, insanları yanıltmaktır. Üstelik bu katılımı, ileri görüşlülükmüş ve Hollanda’daki Müslüman topluluğun çıkaranaymış gibi lanse etmektedirler. Aslında durum tam tersidir. Bu sisteme katılım kaçınılmaz olarak asimilasyona ve kimlik kaybına neden olur. Çünkü bu sisteme katılındığında, öncelik ve odak noktası artık İslam’ın kurallarına uymak olmaktan çıkar; pragmatizme ve tavizkârlığa doğru kaymaya başlar. İslam uygarlığının çöküşüne sebep olan kaynağın aynısına, yani sekülerizme tutunmaktadırlar. Bu temele katılmanın kendilerini onur veya ilerlemeye eriştireceğini nasıl bekleyebilirler?

Verilen tavizler ilerlemenin değil, teslimiyetin bir işaretidir. Müslümanlar, seküler sistemin çerçevesi içinde günlük geçici çözümlere odaklandıkları müddetçe, kendilerini düşmanın önlerine attığı kırıntılarla yetinen bir topluluğa indirgemiş olurlar. Asıl sorun, daha büyük bir gayenin eksikliğidir. İslam dünyasına musallat olan o batıl seküler sistemi, İslam’la değiştirme gibi bir vizyonun yoksunluğudur asıl sorun. Bu vizyondan yoksun oldukları sürece pragmatizme ve kökten bir değişiklik getirmeyen yüzeysel yamalara mahkûm kalacaklardır.

İşte bu yüzden Müslümanları oy vermeye çağırmak aslında daha da büyük bir sorundur. Çünkü bu çağrı, Müslümanların hedefleri çok daha büyükken, onların bu hedeflerini küçültüp geçici çıkarlara odaklanmasına neden olmaktadır. Asıl mesele, İslam’ın geri gelmesi için çalışmaktır. İslam’ı tüm kurallarıyla yeniden uygulamak, ümmeti kalkındırmak ve ona dünyadaki eski saygın konumunu geri kazandırmak için çalışmaktır.

Hayattaki bu büyük hedefini unutup geçici olan şeylere dört elle sarılan kimseler, kaçınılmaz olarak uzlaşmacılık bataklığında boğulacak ve kimliği aşınacaktır. Hâlbuki Müslümanların asıl görevi, seküler sistemle haşır neşir olmak değil, o sistemi söküp atıp yerine İslam’ı ikame etmek olmalıdır!

Biz bunları sizlere düşmanlık ettiğimiz için değil iyiliğinizi istediğimiz için söylüyoruz. Çünkü biz Müslümanları önemsiyor ve gelecek nesillerin geleceği için endişeleniyoruz. Ayrıca şunu da dürüstçe sormak lazım: Siyasi katılıma izin veren fetva kurulları ve âlimler, hiç sekülerizme karşı aynı güçte seslerini yükseltmişler midir? Ve sekülerizmin yerine İslam’ı koymak üzere canı gönülden mücadele etmişler midir? Zira bu mücadele eksik kaldığı sürece onların hükmü tek yönlü ve sorunlu olmaktan kurtulamayacaktır!

Gerçek çıkar, seküler sistem tarafından tanınmak değildir. Aksine İslam’ın ilkelerine bağlı kalmak ve ümmetin zorla dayatılan bu sistemden kurtulması için çalışmak ve bu sistemi İslam sistemi ile değiştirmektir. Ancak bu büyük hedefi kabul eden kişiler, Müslümanların geleceği ve izzeti için hakiki bir çalışma yapmış olurlar.

Devamını oku...

Uluslararası Sahneye ve Sudan'daki Çatışmaya Dair Bir Okuma!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Uluslararası Sahneye ve Sudan'daki Çatışmaya Dair Bir Okuma!

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئاً إِمْراً (Musa), içindekileri boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen çok kötü bir iş yaptın! dedi.” [Kehf 71]

Kur'an ifadesiyle Sudan'da yaşananlar şu şekilde özetlenebilir; sömürgeciliğin yeni bir kılıfla yeniden üretildiği ve ülkenin kan ve bölünme girdabında boğulduğu bir sahnede dışarıdan yönetilen ve yerel ellerle uygulanan anlamsız bir savaştır.

Birincisi:İngiliz sömürgesinden Amerikan hegemonyasına... On dokuzuncu yüzyılda sömürgeci İngilizlerin Sudan'a girmesinden bu yana ikili yönetim İngiliz-Mısır aracılığıyla derin bir siyasi ve kültürel nüfuz tesis edilmiştir. 1956'daki bağımsızlığın ardından Sudan, siviller ile ordu arasında bir iç çatışmaya tanık olmaya başlamış, bu çatışmanın özünde ise, Avrupa’nın adamları ile Amerika’nın adamları arasındaki dış çatışmanın yansıması yatmaktadır.

- 1958'de General İbrahim Abbud, ilk askeri darbeyi gerçekleştirdi ancak iktidarı uzun sürmedi; zira Ekim 1964'te, sivil yönetimi geri getiren Ekim devrimiyle devrildi. Ardından tarihsel olarak İngiliz nüfuzuyla bağlantılı olan Ümmet Partisi ve Demokratik Birlik Partisi gibi siyasi partilerin liderliğinde bir sivil hükümet geldi.

- 1969'da Cafer Numeyri, "Özgür Subaylar" adına sivil hükümeti devirdi ve 16 yıl süren yeni bir askeri yönetim dönemi başladı; bu dönemde, özellikle de 1980'lerde Amerika ile ittifak kurmasının ardından sadakatler Amerika'ya doğru meyletmiştir.

- Numeyri yönetimi, Nisan 1985'teki devrimle sona erdi ve Sadık el-Mehdi liderliğinde yeniden sivil bir hükümet kuruldu; böylece dengeler, Avrupa nüfuzuyla bağlantılı güçler lehine geri döndü. Böylece de Sudan, içeriden yönetilmekten daha çok dışarıdan yönetilen siyasi bir döngünün içinde, Amerikan yanlısı askeri yönetimlerin çekici ile Avrupa yanlısı sivil yönetimlerin örsü arasında gidip gelmeye devam etti.

İkincisi: Amerika’nın planı

- Hegemonya ve İngiltere ve Avrupa'ya bağlı elitleri deviren askeri darbelerin desteklenmesi ve sadakatleri yeniden şekillendiren anlaşmaların dayatılması yoluyla Avrupa’nın nüfuzunun tasfiye edilmesi.

- Amerika'nın kendisine sadık askeri ve sivil figürleri desteklemesi ve Sudan'ın istikrarsızlık durumu içinde kalmasını sağlayan geçiş süreçlerinin dayatılması yoluyla Amerika’nın iktidardaki adamlarının yerinin sağlamlaştırılması.

- Silahlı hareketlerin desteklenmesi, etnik çatışmanın körüklenmesi ve savaşın, dosyayı uluslararasılaştırmak ve ayrılıkçı bir çözümü dayatmak için bir gerekçe olarak kullanılması yoluyla Güney'in ayrılmasının ardından Darfur'un da ayrılmasının hızlandırılması.

Üçüncüsü: Amerika'nın planını uygulamak için kullandığı araçlar şunları içermektedir: Askeri darbeler ve Amerikan yanlısı figürler lehine rejim değişiklikleri, Sudan'ın birliğini parçalamayı hedefleyen Naivasha ve Doha gibi uluslararası anlaşmalar, siyasi müdahale ve uluslararası baskı için bir giriş kapısı olarak insani yardım kuruluşları,şartlı finansman ve ulusal egemenliği zayıflatan ekonomik gündemlerin dayatılması ve bölgesel ittifaklar ve Amerika'nın projesini uygulamaya yönelik araçlar olarak Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin kullanılması.

Dördüncüsü: Mevcut savaş ve içindekilerin boğulması için geminin delinmesi.

Ordu ile Hızlı Destek Güçleri arasındaki savaş, yalnızca bir iç çatışma değil, aynı zamanda Sudan'ı yeniden şekillendirmeye yönelik bir Amerikan aracıdır.Çünkü Amerika, iki rakip tarafı destekleyerek çatışmayı beslemekte, ardından da kendi çıkarlarına hizmet eden bir çözümü dayatmak için bir arabulucu olarak müdahale etmektedir. Nihai hedef ise Sudan'ı kontrolü kolay olan zayıf varlıklara bölmek ve Avrupa’nın nüfuzunu sonsuza dek uzaklaştırmaktır.

Beşincisi: Çözüm, sömürgecinin başkentleri ve onun ülkemizdeki elçilikleri tarafından yönetilen uluslararası uzlaşmalarla değil; bilakis ümmeti birleştirecek ve onun ülkesindeki yabancı müdahalenin elini koparacak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulması yoluyla olacaktır; bu nedenle ümmetin projesinin yanında yer almanın, bir parti veya şahsa değil de İslam'a destek vermek olduğunu, dahası ümmetin heybetini ve egemenliğini geri kazandıran Rabbani yaklaşımı, kitlesel siyasi bilincin bu plana karşı koymanın temel taşı olduğunu ve samimi bir liderlik ve net bir vizyon olduğunda ümmetin kalkınmaya muktedir olduğunu idrak eden ordu içerisindeki muhlislerin nusret vermesi.

Beşincisi: Gemi içeriden deliniyor ancak delmenin sebeplerini taşıyan el, çizmek ve plan yapmak için Washington, Londra ve Paris'ten uzanan eldir. Sudan halkı, savaşın hakikatini kavrayamadığı sürece, tam bir boğulmanın gerçekleşmesi kaçınılmazdır; zira savaş, haritaları yeniden çizmenin, nüfuzu tasfiye etmenin ve hegemonyayı pekiştirmenin aracından başka bir şey değildir.Ancak bilinçli olmak, kurtuluş yolundaki ilk adım olduğu gibi nusret de gerçek değişimin anahtarıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Hatem El-Attar – Mısır

Devamını oku...

Amerika, Açık Küfrünü Göstermek İstiyor ve Müslüman Kardeşler Pankartının Arkasına Saklanıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika, Açık Küfrünü Göstermek İstiyor ve Müslüman Kardeşler Pankartının Arkasına Saklanıyor!

Haber:

Şarkul Avsat'ın 28/10/2025 tarihinde yayınlanan, ABD başkanının Arap ve Afrika işleri kıdemli danışmanı Massad Boulos ile yaptığı röportajda, bir soruya yanıt olarak şunları söyledi: “Sudan ordusu anlayışlı ve duyarlı davrandı ve son haftalarda Sudan hükümeti tarafından atılan adımları gördük ve bunlar çok net adımlardır; şu anda bunlara girmeye gerek yok, ancak bu konu Amerika Birleşik Devletleri için kırmızı çizgi olup bunun Dörtlü ülkelerin diğer üyeleri için de kırmızı çizgi olduğunu düşünüyorum. 12 Temmuz'da yayınlanan ortak açıklamada bunu açıkça ifade ettik. Bu konuda, sadece bu belirli gruplar açısından değil, eski rejimle bağlantılı herkes açısından da herhangi bir belirsizlik yoktur. Amerika Birleşik Devletleri ve Dörtlü'nün bu konu hakkındaki tutumu çok açıktır... Hepimiz, Müslüman Kardeşlerin ve eski rejimin destekçilerinin önümüzdeki aşamada herhangi bir rol oynamayacağı konusunda hemfikiriz, ancak nihayetinde nihai çözümün Sudan-Sudan çözümü olacağı gerçeğini unutmamamız gerekiyor. Bizim yardım edip gerekli desteği vermemiz gerektiği gibi bu tür ulusal diyalogları kolaylaştırmak için de çaba göstermemiz gerekiyor. Ama nihai karar Sudan halkınındır ama biz bu konuyu Dörtlü içinde geliştirdiğimiz planda çok net bir şekilde ortaya koyduk.”

Yorum:

Öncelikle birçok Müslümanın gözden kaçırdığı, ancak gerçekliğin doğruladığı bir hakikati hatırlatalım; kâfirler, İslam'ın ve Müslümanların düşmanıdırlar. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوّاً مُّبِيناً Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” [Nisa 101]Dolayısıyla, özellikle de Âlemlerin Rabbi'nden geliyorlarsa, gerçeklere sıkıca tutunmak gerekir. Ancak kâfir sömürgeciler, gerçekleri her zaman yanıltıcı yalanlarla örterler. İngiliz Başbakanı Churchill, II. Dünya Savaşı sırasında şöyle demişti: "Gerçek çok değerlidir ve bu yüzden yalanlardan oluşan bir çitle korunmalıdır."

Massad Boulos, Şarkul Avsat'a verdiği röportajda, Amerika'nın gerçekte istediği şeyi, yani İslam'ın dışlanmasını ve ülkenin laikleştirilmesini gizlemeye çalıştı ancak İslami bir grubun pankartının arkasına saklanarak şunları söyledi: “Müslüman Kardeşler ve Sudan'daki eski rejimin destekçileri ABD için kırmızı çizgidir ve gelecekte onların Sudan'da ön saflarda yer almasını kabul etmeyecektir.”Dolayısıyla o, İslam'ın Sudan'da ne ajanları Beşir'in döneminde ne de başka bir rejim altında uygulanmadığını biliyor. Aksine Amerika Beşir'in döneminde Sudan'daki komplosunu gerçekleştirmek için “İslamcıları” kullanmış olup bunun en iyi kanıtı, onların eliyle ve ajan siyasi güçlerin onayıyla güneyin ayrılmasıdır.

Beşir, 25/11/2017 Cumartesi günü yayınlanan Sputnik ile yaptığı röportajda, güneyi ayıranın Amerika olduğunu açıkladı ve şöyle dedi: “Amerika'nın Sudan'a yönelik baskısı ve komplosu büyüktür ve Darfur ve Güney Sudan meseleleri Amerika'nın desteğini ve yardımını almış ve Amerika'nın baskısı altında Güney Sudan ayrılmıştır.” Ve şöyle ekledi: “Şu anda sahip olduğumuz bilgilere göre, Amerika'nın çabası Sudan'ı beş devlete bölmektir.”

Peki Massad'ın kırmızı çizgiden kastı nedir? Trump döneminde Amerika, Arap yöneticilerin işbirliğiyle İslam'ın herhangi bir tezahürünü istemiyor. Peki Sudan halkından samimi olanlar, özellikle de İslamcı gruplar, bu gerçeğin farkına varabildiler mi?

Diğer konuya gelince; neden Amerika veya Massad'ın Sudan halkı için kırmızı veya beyaz çizgileri belirlemesine ve karar vermesine izin veriyoruz?!Yoksa bu, laikliği açıkça uygulayarak ve şekli bir sloganla bile olsa İslam'ın herhangi bir tezahürünü uzaklaştırarak açık küfrünü gösteren Amerika'ya boyun eğmek, itaat etmek ve sadakat göstermek midir?

İslam, Amerika ve onun ajanlarına rağmen devletine, yani Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafete geri dönecektir; işte o zaman Allah'ın izniyle insanlığa hayırlı daveti taşıyarak Amerika'nın, hatta tüm dünyanın kaderi hakkında karar verecek olan biz Müslümanlar olacağız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İbrahim Müşerref - Sudan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER