Çarşamba, 04 Recep 1447 | 2025/12/24
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Sumatra’daki Sel Felaketinin Ana Nedeni Kapitalizmdir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Sumatra’daki Sel Felaketinin Ana Nedeni Kapitalizmdir!

Haber:

Sinyar kasırgası sadece bir katalizördü; Endonezya'daki yıkımın boyutu, on yıllardır süren kötü çevre yönetimini yansıtmaktadır. Zira Sumatra milyonlarca hektarlık ormanı kaybetmiş, bu da Açe, Kuzey Sumatra ve Batı Sumatra'daki su havzalarını zayıflatmıştı.Verimli topraklar çiftlikler için kurutulmuş, bu da toprağın çökmesine ve doğal su havzalarının taşkın havzalarına dönüşmesine neden olmuştur.Taşkın yataklarındaki hızlı yerleşim ve arazi kullanımı üzerindeki zayıf yönetim, bu etkinin daha da artırmasına neden olmuştur. Böylece şiddetli yağmur yağdığında, arazi artık onu emme kapasitesini kaybetmiştir.Bu felaket, Endonezya'nın kaynak çıkarımına ve zayıf çevre kontrolüne dayalı kalkınma modelinin,sert hava koşullarını olması gerekenden daha ölümcül bir hale getirdiğini göstermektedir. (Ajanslar)

Yorum:

Açe, Kuzey ve Batı Sumatra'da yüzlerce insanın hayatını kaybettiği büyük seller, sadece doğal afetler değil, aynı zamanda yapısal başarısızlığın da açık bir kanıtıdır; yani açgözlü kapitalizmin ve aciz bir demokrasinin, vatandaşlarının hayati alanını koruma konusundaki acziyetinin bir göstergesidir.

Kapitalizm, nihayetinde Sumatra'daki Bukit Barisan ekosisteminin kalbindeki ormanların ele geçirilmesini, palmiye plantasyonlarının genişletilmesini, madencilik faaliyetlerini ve enerji projelerini haklı çıkaran "sınırsız büyüme" mantığına sevk etmektedir. Nitekim son on yılda bu üç bölgede 1,4 milyon hektar orman yok olmuştur.Bu yaygın ormansızlaşma geçici bir olay değildir; aksine piyasa ve yatırımcıların çıkarlarına boyun eğen devlet politikalarının doğrudan bir sonucudur.Peki ormanlar yok edildiği, nehirler gömüldüğü ve dağlar çıplak bırakıldığı halde hala bu sel felaketlerini doğal afetler olarak nitelendirmek kabul edilebilir mi?!

Öte yandan halkın denetimi için bir mekanizma olmasını dayatan demokrasi, çevrenin taşıma kapasitesini göz ardı eden ruhsatların, imtiyazların ve sömürücü politikaların akışını dizginlemekte başarısız olmuştur.Böylece cumhurun katılımı sadece bir formalite haline gelirken stratejik kararlar ise halkın sesinden uzak odalarda alınmakta ve genellikle sermaye sahiplerine hizmet etmektedir. Böylece de demokrasi, gerçeklikte insanın selametini hiçe sayarak, doğayı hem inşa eden hem de yok eden bir devlet ortaya çıkarmıştır.

Felaket geldiğinde, devlet sanki bu kaçınılmaz bir olaymış gibi davranmaktadır!Ancak sorunun kökleri, yıllar içinde biriken siyasi ve ekonomik tercihlerde, yani laik kapitalist sistemin benimsenmesinde yatmaktadır.

Sumatra felaketi Müslümanlar için önemli bir ders niteliğindedir:Felaketler her zaman doğal faktörlerden kaynaklanmaz, aksine devletin seçtiği siyasi ve fikri sistemden kaynaklanır.Bir devlet laik kapitalist siyasi bir sistemi benimsediğinde, sermaye sahiplerinin hizmetkarı haline gelmekte ve aşırı sömürüden kaynaklanan yoksulluk, toplumsal sapmalar ve çevresel felaketler gibi bir dizi krizler üretmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Asvar

Devamını oku...

Hane Hoş Lakin İçi Boş!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Hane Hoş Lakin İçi Boş!

Haber:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine toplantısının ardında yaptığı açıklamalarda Türkiye’nin dış politikadaki yaklaşımına da değinerek, “Türkiye; Gazze, Suriye, Somali, Libya’da kan ve gözyaşıyla ıslanmış bölgelerde barış ve hakkaniyet odaklı çalışmalarıyla dünyaya insan hakları dersi verdi.” dedi. Türk, Kürt, Arap, Alevi, Çerkez ayrımı olmaksızın milletin birbirine sarsılmaz bir bağlılıkla kenetlendiğini vurguladı. (15.12.2025 Ajanslar)

Yorum:

Âlimler, isminin anlamının hakkını vermeyen bunun dışında davranış sergileyen kişilerİ gördüklerinde ya ismini değiştirmesini ya da ahlakını değiştirmesini telkin ederlermiş. Belki de bu sözün bugün en fazla söylenmesi gereken kişiler başımızdaki yöneticilerdir. Çünkü bir asırdır ümmet, yöneticileri tarafından aldatılıp maalesef ihanete uğruyor. Siyaseti, iktidarda kalabilme sanatı olarak gören yöneticilerin duyguları okşayıcı kelimelerle halka istikamet verme anlayışları artık normalleşti. Söz ve amelleri arasındaki alakasızlık sıradanlaştı. İşte bu anlayışın yansıması olarak hiçbir ortamı es geçmeyen yöneticiler, halkın bilinç altını vermek istedikleri mesajlarla doldurmaktalar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son konuşması da bu meyandadır. “Türkiye; Gazze, Suriye, Somali, Libya’da kan ve gözyaşıyla ıslanmış bölgelerde barış ve hakkaniyet odaklı çalışmalarıyla dünyaya insan hakları dersi verdi.”

Barış, adalet, hakkaniyet, insan hakları, ders vermek gibi dolgun kelimeler kulağa hoş gelse de dış politikada pratiğinin ne düzeyde olduğu herkesin malumudur. Bakın 2 yıl boyunca Gazze’de insanlık tarihinin en barbar katliamı, soykırımı yapıldı ve hala yapılmaya devam ediyor. Sözde barış adı altında, garantör maskesi takan ülkeler, yaşanan ihlal, katliamlara rağmen sesiz ve tepkisiz. Gazze’ye girmesi gereken yardımların çok azı ulaşmasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi sakin kalan başımızdaki yöneticiler barış ve hakkaniyetten bahsediyor! Sizler, yahudi kafirini tanıdığınız sürece ilişkilere devam etmeniz bu katliamlara ve sistematik aç bırakma vahşiliklerine ordularla değil de reel politik putuyla yaklaştığınız müddetçe kendinizi kandırırsınız. Saydığınız ülkelerde sadece göz yaşı akmıyor kanlar oluk oluk toprağa akıyor iken sizler stratejik ortak ABD ile bu bölgelerde yeni bir siyasi dizaynın hesapları içindesiniz. Tabi ABD menfaatleri ekseninde yapılan bu dizayn sözde size verilen ‘’meşruiyet’’ karşılığında…

Peki yahudi kafirine en büyük silah, para, istihbarat, medya ve siyaset desteği sunan ABD, Gazze ve Filistin topraklarının işgal edilmesini destekliyor. Bu kafirler bu icraatleri yaparken sizler ise bunlarla siyasi, askeri, ekonomik ilişkiler içindeyken acaba nasıl bir insanlık dersi vermiş oluyorsunuz?

Sözde ateşkes anlaşmasına dahi bağlı kalmayan ve her gün onlarca Müslümanı katleden Batı Şeria’yı adeta açık hava hapishanesine çevirip gün ve gün işgali genişletirken kafir yahudi varlığının bu cürümlerine sesiz kalarak acaba nasıl bir göz yaşının durmasına katkı sunuyor olabilirsiniz?

Suriye’de hemen sınırımızda, binlerce km öteden gelip bölgeyi dizayn eden ABD planları çerçevesinde başta Suriye yönetimi olmak üzere batıya entegre olacak bir sistem ve yönetim kademesinin terbiye edilmesi vazifesini alan sizler, acaba nasıl bir adalet sağlamış olabilirsiniz?

Tüm bunları ve daha fazlasını yapan NATO, BM gibi organizasyonların içinde sadece kafir ABD’nin siyasetiyle bir uydu pozisyonunda hareket etmeyle dünyaya nasıl bir ders verilmiş oluyor? Gerçekten merak ediyoruz. Bu süslü kelimeler dışardan görüntüsü güzel, hoş bir ev gibi olsa da amel ortaya koymamasından dolayı içi viran ve boştur.

Rabbimizden duamız ameli sözlerinden daha güçlü, kafirlerin çizdiği sınırları değil Allah Subhanehu ve Teâlanın çizdiği sınırları esas alan, reel politiği değil ümmetin maslahatlarını önceleyecek halifeleri ikram etmesidir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmet SAPA

Devamını oku...

Basın Toplantısına Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, medya mensuplarını, siyasetçileri ve ülkenin kaderiyle ilgilenen tüm kardeşlerimizi, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmî Sözcüsü’nün düzenleyeceği basın toplantısına davet etmekten memnuniyet duyarız. Toplantının başlığı:

“Amerika’nın Sudan krizini yönetme şekli yaraları daha da derinleştirmekte, ülkeyi paramparça etmektedir”

Tarih: 29 Cumâde’s Sânî 1447 / 20 Aralık 2025 Cumartesi Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stad Caddesi, Stadın Doğu Tarafı.

Katılımınız tartışmaya zenginlik katacaktır

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti’nden Bir Heyet, Milletvekili İbrahim Müneymine’yi Ziyaret Etti

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Merkezi Temas Komitesi Başkanı Dr. Muhammed Cabir ve Komite üyesi Mühendis Salih Selam’dan oluşan bir heyet, 16 Aralık 2025 Salı günü Beyrut Milletvekili Sayın İbrahim Müneymine’yi ziyaret etti.

Heyet, görüşmenin başında partiyi ve fikirlerini tanıttı; Hizb-ut Tahrir’in diğer partilerden farklı olduğunu ortaya koydu, ideolojik olduğunu, mezhepçiliği, milliyetçiliği ve taifeciliği reddettiğini ifade etti.

Ardından heyet, Lübnan için köklü ve esaslı çözüm vizyonunu sundu. Heyet, Lübnan’ın aslına rücu etmesi gerektiğini, Bilâdüşşam’ın bir parçası olduğunu, şeriata aykırı ve etkisiz çözümlerden uzak durulması gerektiğini, zira bu çözümlerin, krizi çözmek yerine daha da uzatan ve derinleştiren çözümler olduğunu kaydetti.

Heyet ayrıca bölgenin sorunlarına değindi ve Lübnan yöneticilerinin Yahudi varlığını resmen tanımaya ve onunla ekonomik ilişkiler kurmaya yol açacak hummalı çabalarına dikkat çekti.

Bu çerçevede heyet, tüm samimi milletvekilleri ve siyasetçilerin, en azından açık bir tutum ve sözle de olsa bu projeye karşı durmaları gerektiğini vurguladı.

Görüşmenin sonunda taraflar, gelişmeleri takip etmek ve ele almak üzere gelecekte de görüşmeler yapılması konusunda mutabık kaldı.

Devamını oku...

Filistin Yönetimi’nin Aygıtları Allah’ın Evlerine ve Allah’ın Kullarına Saldıracak Kadar Azgınlaştılar

Dayton aygıtları (Filistin Yönetimi güvenlik güçleri), 15 Aralık 2025 Pazartesi günü; Otorite’nin dur durak bilmeyen cürümlerine temas etmeyen, ufukları dolduran ihanetinden ve kokusu burunların direğini kıran yolsuzluğundan söz etmeyen, aksine sadece Kalem Suresi’nin tefsirini yapan Şeyh Muhammed el-Hatib’i Ramallah’a bağlı Betunya’daki Seyfullah Camii’nden kaçırdılar. Allah’ın evlerinde huşû ile durmaları, yüzlerini gökleri ve yeri yoktan var edene çevirmeleri gerekirken; Dayton aygıtları Mescid-i Aksâ’da ve diğer Allah mescitlerinde namaz kılanları, ders verenleri ve hatipleri takip eden gazaba uğramışların yaptıklarına benzer fiilleri yapmayı tercih ettiler. Allah’ın şiarlarını ve hürmetlerini yüceltmek yerine, Allah’ın kullarına eziyet etmeyi seçtiler. Şeyh Muhammed camiden çıktığında, Otorite’nin cami şebbihalarından oluşan silahlı bir güç onu bekliyordu. Silahlarıyla gelmişlerdi; Sadece Filistin evlatlarına karşı görünen ama gazaba uğrayanların ordusu ve yerleşimci sürüleri karşısında kaybolan silahlarıyla gelmişlerdi. Silahlarıyla gelen Dayton aygıtları Şeyh Muhammed’i gözaltına aldılar, darp ettiler ve kardeşini kurtarmaya çalışan ağabeyi Üstad Ahmed’e de saldırdılar. Camiden kaçırılan Şeyh Muhammed hâlâ bu suçlu otoritenin aygıtları elinde rehin durumdadır. Aynı şekilde, öğrenci Seyf Ebu’l-Heva da hâlâ onların elindedir. Onu da bir hafta önce Beytüllahim Üniversitesi önünden, Hristiyanların bayramlarına Müslümanların katılmasının haram olduğunu açıkladığı bir konuşması sebebiyle, aynı yöntemle kaçırmışlardı.

Bu eylemiyle otorite, kara siciline yeni bir suç daha eklemekte; büyük suçlularının yüzlerini daha da karartmaktadır. Bu fiiliyle kendisine heybet kazandırdığını sanıyor. Kendisini işgalin postalları altına seren Filistin Yönetimi, şimdi Allah’ın evlerine ve Allah’ın kullarına saldırmakta; Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e ve iman edenlere azgınca savaş açmaktadır, Hizb-ut Tahrir gençlerine, Filistin halkının geneline yaptığı muameleyi reva görmekte ve bununla iyi bir iş yaptığını sanmaktadır. Ancak Rableriyle izzet bulan Filistin’in tüm onurlu evlatları gibi; Hizb-ut Tahrir gençlerini de hakkı haykırmaktan ve İslam’ı taşımaktan değil Otorite, zorba devletler bile alıkoyamazlar! Zillete bürünmüş, aşağılanmayla yaşamaya alışmış otorite onları nasıl durdurabilir?! Otorite ve aygıtlarının bu eylemleri, Hizb-ut Tahrir gençlerinin ancak direncini ve bağlılığını artıracaktır, yılmadan bıkmadan hakkı haykırmaya devam edeceklerdir. Buna karşılık otorite ise Allah katında ve iman edenlerin nezdinde daha da alçalacak ve nefret edilen bir konuma düşeceklerdir. Eğer Otorite ve aygıtları içerisinde aklı başında olanlar varsa; Allah kendi katından bir azap gönderip de köklerini kazımadan önce Hizb-ut Tahrir gençlerinden ve Filistin halkından bir an önce ellerini çekmelidirler.

إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَئِكَ فِي الْأَذَلِّينَ * كَتَبَ اللَّهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ“Allah’a ve Rasûlüne düşman olanlar var ya, işte onlar en aşağı kimselerin arasındadırlar. Allah, “Şüphesiz ben ve Rasullerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphe yok ki, Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Mücadele 20-21]

Devamını oku...

Bangladeş Ordusu “BM Barış Gücü” Bahanesiyle Sömürgeciliğin Bir Maşası Olmayı Reddetmeli ve İslam Ümmetinin Bekçisi Rolünü Üstlenmelidir!

Bangladeş ordusu, 13 Aralık 2025’te Sudan’ın Abyei bölgesindeki Birleşmiş Milletler üssüne yönelik yıkıcı bir İHA saldırısına maruz kaldığını, saldırıda altı Bangladeşli barış gücü askerinin öldüğünü ve sekizinin yaralandığını doğruladı.

Bu acı hadise yalnızca yas tutmayı değil, aynı zamanda o askerlerin uğruna canlarını feda ettikleri görevin kökten yeniden sorgulanmasını gerektirir.

Yönetmek için gönderildikleri çatışma basit bir yerel anlaşmazlık değildir. Aksine İslam beldelerini bölmek, zayıflatmak ve servetlerini yağmalamak amacıyla yüzyıllık Batılı sömürgeci planın doğrudan ve kasıtlı bir sonucudur. Sudan’ın sınırları da tıpkı Afrika ve Ortadoğu’daki diğer sınırlar gibi, Londra ve Brüksel’de çizilmiştir; amaç, kardeşleri birbirine düşürmek, Abyei’nin altındaki petrol sahaları gibi toprak ve yeraltı kaynakları üzerinden kalıcı çatışmalar üretmektir. Bu sömürgeci proje, “BM Barış Gücü” adıyla yeni bir isim altında devam etmektedir! Birleşmiş Milletler Abyei Geçici Güvenlik Gücü (UNISFA) gibi BM misyonları, tarafsız insani çabalar değildir. Bilakis onlar, başarısız ve zalim Batılı nizamın silahlı bekçileridir. Amaçları anlaşmazlıkları adaletle çözmek değil; başta Amerika olmak üzere Batılı güçlerin topraklar, servetler ve stratejik siyasi kararlar üzerindeki hakimiyetinin devamını garanti altına alacak şekilde onları yönetmek ve dondurmaktır. Batılı güçler, bizzat şiddeti doğuran sınırları meşru görmekte; Sudan’da İslam dışı hükümlerle hükmetmesi için yerleştirdikleri yozlaşmış ve laik rejimleri korumaktadırlar.

Amerika’nın Sudan’daki ajandası gün gibi açıktır. Güney Sudan’ı ayırmak için John Garang’ı ve on yıllarca süren isyanı kullanmıştır. Şimdi de Darfur’u ayırmak için Hızlı Destek Kuvvetleri gibi ajanları kullanmakta; stratejik bir İslam toprağını, kontrol edilmesi kolay zayıf devletçiklere bölmeye çalışmaktadır. O halde soruyoruz: Bangladeş ordusu gibi Müslüman bir ordu nasıl olur da bu yeni sömürgeci planın bir maşası olabilir?! Müslüman orduları, İslam’ı savunmak için vardır; savaşan kâfirlerin çıkarlarına hizmet eden paralı askerler olmak için değil! Bu tür görevlere katılmak, bizi Müslümanların servetlerini yağmalayan ve safları arasına ayrılık tohumları eken bir sistemin ortakları haline getirmektedir. Ayrıca hükümetimizin ikiyüzlülüğü de son derece barizdir; zira sınırlarımızı ve egemenliğimizi Hindistan’a karşı koruyamayacak kadar çaresizdir. Subaylarımızı Hindistan’daki zafer geçitlerinde ağırlatmakta; askerlerimizi ise Sudan’da sömürgeci sınırları beklerken ölüme göndermektedir!

Düşmanların komploları durmayacaktır. Ümmetin gerçek güvenliği, ancak kök sebebin tedavi edilmesiyle sağlanacaktır. O da Allah’ın şeriatıyla hükmeden ve Vestfalyan ulus-devlet sistemini yıkan birleşik İslami liderliğin yokluğudur. Nihai çözüm, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’in kurulmasında yatmaktadır. Müslümanların diyarlarını koruyabilecek, sömürgeci sınırları kaldırabilecek ve adaleti tesis edebilecek tek güç Hilafettir. Haydi şehitlerimizin kanı bizi uyandıran bir çağrı olsun. İflas etmiş dünya düzenindeki rolümüzün sonu da İslam Ümmetini birleştirme ve savunma yönündeki kutsal görevimize dönüşümüzün başlangıcı olsun.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden Bir Heyet, Vâd Medeni Şehrinde Semmâniyye Tarikatı Şeyhini Ziyaret Etti

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden bir heyet, 13 Aralık 2025 Cumartesi günü Cezîre Eyaleti’ndeki Vâd Medenî şehrinde Semmâniyye Tarikatı Şeyhini ziyaret etti. Hizb-ut Tahrir üyesi Üstad Mehdi Muhacir’in başkanlığındaki heyete, parti üyesi Üstad Abdülaziz İbrahim ve Mühendis Velid Kâmil de eşlik etti.

Heyet, ziyaretin Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nin Amerika’nın Darfur’u ayırma planını akamete uğratma kampanyası çerçevesinde gerçekleştiğini belirtti.

Şeyh Fatih Abdurrahman Şatut, heyeti ve ziyareti sıcak bir şekilde karşıladı. Hizb hakkında pek çok şey bildiğini ve Hizb’in net çözümler ortaya koyan tek parti olduğunu söyledi. Ardından Hizbin Hilafeti kurma konusundaki fedakarlığı takdir ettiğini, Darfur’un koparılmasını engellemek yolunda yapacağı her türlü faaliyete hazır olduğunu ve camilerinin Hizbin gençlerine her an açık olduğunu ifade etti.

Ziyaretin sonunda heyet, güzel karşılamasından ve misafirperverliğinden dolayı Şeyh Fatih’e teşekkür etti.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER