Cumartesi, 22 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Trump'ın Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Bunun İslam Ümmeti Üzerindeki Etkileri!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump'ın Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Bunun İslam Ümmeti Üzerindeki Etkileri!

Haber:

ABD'nin 5 Aralık 2025 Cuma günü yayımladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi, Çin ile ticaretin dengelenmesi ve Çin'in Tayvan'ı ele geçirmesinin engellenmesi çağrısında bulunmaktadır.  Ancak Joe Biden'ın 2022'deki başkanlığı sırasında yayınlanan önceki değerlendirmenin aksine yeni strateji, temel olarak Çin'e odaklanmamış ve Pekin ile rekabeti ABD için en büyük meydan okuyucu olarak belirlememiştir. (El Cezire)

Yorum:

Trump'ın stratejisi, uluslararası tutumda münhasırlık düşüncesini pekiştirmek ve bu stratejiyi gerçekleştirmek için her türlü yolu kullanarak dünya halklarına ve onların zenginliklerine saldırmak olarak özetlenebilir. “Önce Amerika” olarak adlandırılan uluslararası tutumdaki münhasırlık fikrine gelince; onun strateji, Filistin ve Ukrayna meseleleriyle ilgili ilişkileri yoluyla açığa çıkmaktadır.

Filistin meselesinin durumunda, Trump'ın başkanlığı döneminde ABD, İslam ümmeti ve Filistin halkı da dahil olmak üzere çeşitli uluslararası tarafların rolünü marjinalleştirmiş ve hiçbir tarafla istişare yapmadan Filistin meselesine ilişkin kendi vizyonunu dünyaya dayatmıştır.Bu tarafların rolü, planı Trump'ın koyduğu gibi uygulamaktan başka bir şey değildir.Ukrayna dosyasına gelince; ABD, Avrupa tarafıyla, hatta Ukraynalılarla koordinasyon kurmadan, Ukrayna'daki çıkarlarını garanti altına alacak şekilde Amerika'nın ölçülerine göre savaşı sona erdirmek için Rusya ile görüşmeler yürütmektedir. Trump, kendi vizyonuna karşı çıkınca Zelenski'ye karşı kaba bir üslup kullanmış, onu azarlamış ve onu, daha sonra Amerika'nın dayattığı şeyi kabul etmeye zorlamıştır.

Dünya halklarına ve onların zenginliklerine saldırması fikrine gelince; bu, İslam ülkelerinde tiran ve diktatörlerin iktidarını destekleme ve pekiştirme, İslam ümmetine yönelik baskılarını sürdürme, İslam ümmetinin nefesini kesme ve onun Batı sömürgeciliğinden kurtulmasını ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti’nin kurulmasını engelleme politikasında açıkça ortaya çıkmaktadır. Trump'ın petrol ve para zengini ülkelere yaptığı periyodik baskınlar ve sırtında altın dolu keselerle ülkesine dönmesi, İslam ülkelerinin zenginliklerinin yağmalanmasının klişe bir görüntüsü haline gelmiştir.

ABD'nin yeni güvenlik stratejisi, Biden yönetiminin Çin'e odaklanmasından ve onu kontrol altına almaya yönelik agresif politikasından, temel bir dönüşü temsil etmektedir. İslam ümmetinin kalbindeki bölgeye, yani Orta Doğu'ya ve İslam'a giderek daha fazla odaklanılmaktadır; zira Stratejinin 28. Sayfasında şöyle geçiyor: "Ortadoğulu ortaklar, ABD politikasının teşvik etmeye devam etmesi gereken bir eğilim olan köktencilik ve radikalizmle mücadele konusundaki bağlılıklarını ortaya koyuyorlar" ve "Radikalizm veya köktencilik" teriminin kullanılması, daha önce "aşırılıkçılık" ve "terörizm" terimlerine yapılan vurgunun yerini alan yeni bir vurgudur.”Amerikan derin devleti için radikalizm, devrimci değişim ve Hilafet ile bağlantılı bir fikri temsil etmektedir.ABD Dışişleri Bakanı, 2 Aralık 2025 tarihinde bu terimi bu anlamda kullanarak şöyle demiştir: “Radikal İslam, amacının sadece dünyanın bir kısmını işgal etmeye ve küçük Hilafetlerine razı olmadığını göstermiştir; onlar doğaları gereği devrimci oldukları için genişlemek istemektedirler.”

Orta Doğu'daki sömürgeci Batı'nın ajanlarına gelince; Trump'ın radikalizmle savaşında ona yardım etmek için hiçbir çabadan kaçınmıyorlar.Bu nedenle Müslümanların başındaki yöneticiler, İslam beldelerinde Amerikan sömürgesini pekiştirmek için yürütülen geniş kapsamlı kültürel, hukuki ve siyasi kampanyanın bir parçası olarak, Hilafet projesi de dahil olmak üzere İslami siyasi ifadelere yönelik gözetimlerini ve baskılarını fiilen artırmışlardır. Ayrıca strateji, Orta Doğu'nun Washington için önemli olmasının nedenlerini açıkça belirtmekte ve şöyle demektedir: “Amerika'nın, Körfez enerji kaynaklarının açık bir düşmanın eline geçmemesini, Hürmüz Boğazı'nın açık kalmaya devam etmesini, Kızıldeniz'in seyrüsefere elverişli olmaya devam etmesini, bölgenin Amerikan çıkarlarına veya Amerikan vatanına karşı terörizmin kuluçkası veya ihracatçısı haline gelmemesini ve Yahudi devletinin güvenliğinin devam etmesini sağlaması her zaman temel çıkarları olacaktır.”

Orta Doğu'nun, muazzam enerji kaynaklarına, ticaret ve deniz gücü için önemli su yollarına ve sömürgeci Amerika'ya ve İslam ümmetinin kalbinde bulunan gelişmiş askeri üssüne, yani Yahudi varlığına karşı çıkan popüler bir tabana sahip olduğu kesindir.Bu nedenle Müslümanların, sömürgeci Amerika'dan kurtulmalarını engellemeye yönelik girişimde dinlerine yönelik artan saldırıyla karşı karşıya kalması beklenmektedir; buna ek olarak Yahudi varlığıyla normalleşmek ve ona yönelik saldırıları önlemek için Müslüman silahlı kuvvetlerinin kullanılması yönünde baskı da söz konusudur.

Normalleşme alanıyla ilgili olana gelince; strateji, normalleşme kapsamının sadece Orta Doğu ile sınırlı olmadığını, aksine tüm İslam dünyasını kapsadığını açıkça belirtmektedir. Zira 29. sayfada şöyle geçmektedir: “İbrahim Anlaşmalarının bölge ülkeleri ve İslam dünyasındaki diğer ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi konusunda açık bir çıkarımız vardır.” Dolayısıyla Amerika'nın İslam'a karşı savaşı sadece Ortadoğu ile sınırlı değildir, aksine Endonezya'dan Fas'a kadar tüm Müslüman ülkelerini kapsamaktadır!

Ey genel olarak Müslümanlar ve özel olarak da güç ve kuvvet ehli!

Trump, dininize ve ülkenize karşı savaşı tırmandırma beyanını da içeren güvenlik stratejisini açıklamıştır. Trump sizin muazzam kaynaklarınızın ve dininize geri döndüğünüzde Amerika'ya meydan okuyabileceğinizin gayet farkındadır. Nitekim o, niyetini açıkça ortaya koymuş ve size karşı yeni girişimlerde bulunmaya başlamıştır; peki ya sizin cevabınız nedir?! Ülkemizden sömürgeci Amerika’yı kovmak ve ülkenizi, askeri, siyasi, ekonomik, kültürel ve hukuki olarak sömürgecinin her türlü şekillerinden kurtarmak hayrın da ötesinde bir hayırdır.  Bu ise ancak yozlaşmış rejimlerin ve ajan yöneticilerin kökünden sökülüp atılmasıyla gerçekleşebilir. Bu yüzden İslam ümmetinin, çıkarlarını gerçekleştirmek için çabalarını seferber etmesi, kendisi için rehber olarak Allah'ın şeriatını benimsemesi ve samimi ve bilinçli siyasi liderliğin etrafında kenetlenmesi gerekir.Sadece o zaman tüm İslam ülkeleri, kaybolmanın ve zulmün esaretinden kurtulup hidayet ve nura kavuşacaktır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالنُّورِ الَّذِي أَنزَلْنَا وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌEy insanlar, Allah’a, Rasûlü’ne ve ona indirdiğimiz Kur’an’a iman edin! Allah, yaptığınız her şeyden hakkıyla haberdardır.” [Teğabun 8]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Musab Umeyr – Pakistan

Devamını oku...

Fransa ve İslam: Acımasız Bir Nefret Savaşı ve Sonu Bilinmeyen Bir Düşmanlık Hikayesidir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Fransa ve İslam: Acımasız Bir Nefret Savaşı ve Sonu Bilinmeyen Bir Düşmanlık Hikayesidir!

Haber:

Fransa'nın Hakları Savunma Kurumu tarafından yayımlanan bir rapor, Fransa’da din temelli ayrımcılığın yükselişte olduğunu göstermiştir; zira ankete katılan Fransız Müslümanların üçte biri, bu meselenin acısını çektiğini söylemiştir. (El Cezire, 05/12/2025) 

Muhafazakar sağcı Les Républicains (LR) partisinden Fransız Senatosu'nun 29 üyesinden oluşan bir grup, siyasal İslam olarak nitelendirdikleri olguyla mücadeleye yönelik 17 öneri içeren bir rapor yayınladı; raporda, özellikle “kızların başörtüsü takması” olarak gördükleri uygulamadan küçükleri korumaya ve 16 yaşın altındaki küçüklerin Ramazan ayında oruç tutmasını yasaklamaya odaklanıldı. (Euronews)

Yorum:

Fransız milletvekili Sébastien Delogu, 03/12/2025'te Fransa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada, Fransa'nın yaşadığı krizleri özetlemiş ve Fransa'nın bu krizleri çözmekle meşgul olmak yerine İslam’a ve Müslümanlara odaklanmasını kınamıştır.En dikkat çekici açıklaması şu şekildedir: “Fransa'daki yumurta kıtlığının sorumlusu İslam mı? Tahtakurularını toplu taşıma araçlarına Müslümanlar mı yaydı? Fransız Cumhuriyeti'ni tehdit eden şey, Müslüman kadınların taktığı başörtüsü mü? Bakan Manuel Valls'ın açıkladığı gibi antisemitizm, tarihsel ve temel olarak İslam dünyasından mı gelmiştir?”  Aynı söz ve saçmalıkların Fransız bakanlar ve medya kuruluşlarının "bekçi köpekleri" tarafından da dolaşıma sokulduğu, Fransızların soğuk hava dalgaları altında temel gıda, barınma ve vücutlarını ısıtma ihtiyaçlarını karşılayamadıkları ve kendilerini güvende hissetmedikleri eklemesinde de bulunmuştur.

Fransa, İslam ile küfür arasında devam eden savaşı tercüme eden bir örnek olup bu akidevi çatışma, istenilen değişim gerçekleşinceye ve Allah'ın emri gelinceye kadar devam edecektir.Müslümanları eritmekten ve laik sisteme entegre etmekten aciz kalması ve İslam düşüncesini ortadan kaldırmada başarısız olması onu, terörizm ve aşırılıkçılık olarak nitelendirmesine yol açmıştır; bu nedenle çağrıda bulunduğu tüm özgürlükleri terk etmiş, ideolojisine ve fikirlerine aykırı olan her türlü diyaloğu engellemiş ve Müslümanların kendi topraklarında yaşaması karşılığında İslami mefhumlarını terk etmeye ve dinlerinden vazgeçmeye zorlayan kanun ve yasaları dayatarak güç, kısıtlama ve tahakküm yöntemi benimsemiştir.

Macron hükümetinin kendisi için çabaladığı bu Fransız İslam’ı, özellikle İslam'a karşı eski ve yenilenen bu Fransız düşmanlığı, bu İslami uyanışla birlikte özelliklerinin hiçbir belirsizlik olmaksızın açıkça ortaya çıkmasının yanı sıra eşitlik, kardeşlik, özgürlük ve laik tarafsızlık gibi iddia ettikleri şeylerin bir serap olduğunun ifşa olması ve İslam'ın bir öcü ve Batı'nın da bir kurban olduğu imajının Gazze'deki olaylarla birlikte felç olması nedeniyle gün yüzüne çıkamayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Durra El-Bakuş

Devamını oku...

SAYI 577 Çıktı - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi El-Raye Gazetesi

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi

El-Raye Gazetesi Yeniden Yayında

 

Biz, Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi olarak takipçilerimiz ve Merkezi Medya Bürosu Web Sayfası misafirlerimize, Hizb-ut Tahrir tarafından 1954 yılında başlatılan El-Raye Gazetesinin tekrar yayına başlatılmasını duyurmaktan gurur duyarız. Karanlık ve zorba rejimlerin baskısı sonucu haftalık yayınlanan gazete durdurulmuştu. Şimdi Hizb-ut Tahrir El-Raye Gazetesini Allah’ın izniyle tekrar başlatacaktır.

Devamını oku...

Kırgızistan'da Siyasi Gerginlik Tırmanıyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Kırgızistan'da Siyasi Gerginlik Tırmanıyor!

Kırgızistan'da, parlamento seçimlerinin zamanının 30 Kasım olarak belirlenmesiyle birlikte siyasi gerginlik artıyor. Zira resmi otorite, bir dizi şekli sebepler ve şartlar gerekçesiyle uygun olarak görmediği birtakım adayların seçimlere katılmasına engel koymuştur.

Aynı zamanda ülkedeki enerji krizinin derinleşmesi, yükselen fiyatlar ve çok sayıda Çinlinin Kırgızistan topraklarına akın etmesi, halkın öfke durumunun ve birçok siyasi muhalifin hareketlerinin artmasına yol açmıştır. Özellikle Cumhurbaşkanı Sadır Caparov'un Facebook sayfasında güncel konulara ilişkin yaptığı açıklamada eski Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev'i suçlayarak herhangi bir darbenin gerçekleşmesine izin verilmeyeceğini açıklamasının ardından kriz durumu daha da artmıştır.

Öte yandan Atambayev cumhurbaşkanının konuşmasına cevap verirken bir dizi eski üst düzey yetkilinin de iki taraflardan birine destek verdiklerini gösteren açıklamalar gelmiştir.

22 Kasım sabahı güvenlik güçleri, muhaliflere meyilli olan bir dizi politikacının evlerine baskınlar düzenlemiş ve onların tutuklandıkları ifade edilmiştir. Daha sonra İçişleri Bakanlığı, 10 kişiye "kitlesel huzursuzluklara davet etmekle" ilgili suçlamalar yöneltildiğini ve onların geçici olarak gözaltına alındıklarını duyurmuştur. Tutuklananlar arasında; KSDP Partisi lideri Temirlan Sultanbekov, eski cumhurbaşkanının oğlu Kadir Atambayev ve içlerinde milletvekili adaylığı kaydı silinen Şayılbek Atazov'un da bulunduğu bir dizi siyasetçi de bulunuyor.

Sosyal medyada dolaşan haberlere göre, Atambayev'in eşinin, Butun (Birleşik) Kırgızistan Partisi Genel Başkanı Adahan Madumarov, Madumarov'un oğlu ve eşi ile Sultanbekov'un kız kardeşinin de sorgulanmak üzere kolluk kuvvetlerine çağrıldıkları ifade ediliyor.

17 Şubat 2023'te eski cumhurbaşkanlarını bir araya getirip siyasi bir diyalog gerçekleştirdikten sonra Sadır Caparov'un, sanki ülkedeki iç sahne üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdığı görülüyor. Ancak Atambayev'in partisi KSDP, Bişkek Belediye Meclisi seçimlerinden uzaklaştırılmış ve parti lideri Temirlan Sultanbekov ile iki parti üyesi geçici olarak gözaltı merkezlerine gönderilmiştir. İşte o zamandan bu yana kulislerin arkasından Atambayev ile iktidar arasındaki çatışma devam ediyor.

Aynı zamanda iktidarın, yolsuzlukla ve “çetelerle” mücadele gerekçesi altında eski siyasi yapıyı parçalama çabaları, muhalif siyasetçilerin saflarının genişlemesine yol açmıştır.

Nitekim Atambayev ve ekibinin 2005, 2010 ve 2020 darbeleri sırasında kitleleri harekete geçirmede önemli bir rol oynadıkları biliniyor.

Resmi Kremlin ise geleneksel stratejisi gereği hâlâ içeride galip gelen tarafı boyunduruk altına alma ve onu kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönlendirme politikasını benimsiyor. Ancak mevcut iktidar, son yıllarda Çin ile işbirliğini güçlendirmiş ve bu da Pekin ile stratejik anlaşmaların imzalanması, ülkenin hayati kaynaklarının büyük bölümünün kontrolünün Çinli şirketlere devredilmesi ve aynı zamanda iki ülke arasındaki karşılıklı ticaret hacminin hızla büyümesi şeklinde ortaya çıkmıştır.

Rusya açısından olana gelince; Kırgızistan'da iktidarı değiştirmek öncelikleri arasında olmasa da, ancak muhalif güçlerin hareketliliğine veya hükümete karşı baskı araçları kullanılmasına karşı çıkmıyor. Zira Atambayev'in en önde gelen kadrolarından biri olan ve Kremlin himayesi altında bulunan eski Başbakan Sapar İsakov'un siyasi gelişmelere ilişkin yaptığı açıklama buna işaret ediyor.

Atambayev, cumhurbaşkanlığı döneminde Rusya'nın çıkarlarına hizmet eden bir dizi projeyi hayata geçirmiş olmasına rağmen, ancak onu ve partisini tamamen Rusya'ya bağlı olarak değerlendirmek, dakik bir değerlendirme değildir. Zira Atambayev'in kurduğu KSDP partisi aslında Avrupa, özellikle de Almanya’nın etkisiyle kurulmuştur; bu nedenle onun iktidarı sırasında Avrupa çıkarları doğrultusunda bir dizi adımlar atılmıştı. Örneğin iktidara geldiğinde kabul edilen anayasa Batı eğilimli bir anayasaydı ve getirilen yeni parlamenter yönetim sistemi de Rusya’nın vizyonuna aykırıydı.

Aynı şekilde halefi Ceenbekov döneminde de iktidardaki iç çatışma sonucunda Rusya'nın çıkarlarına aykırı bir dizi adımlar atılmıştır. Bu adımlar arasında, genel olarak Rus yatırım çıkarlarına zarar veren uranyumun çıkarılmasına karşı olan protestoların örgütlenmesi de yer almaktadır.

2014 yılında ABD'nin Kırgızistan'daki hava üssünü kaldırması ve ülkenin 2015 yılında Rusya'nın nüfuzuna boyun eğen Avrasya Ekonomik Birliği'ne dahil edilmesi, Atambayev'in iktidarını korumak için Rusya'yı razı etme çabaları çerçevesinde gerçekleşmiştir. Zira o dönemde Moskova, ülke içinde en büyük siyasi, askeri ve ekonomik nüfuza sahip bir ülkeydi.

Dolayısıyla ülkede son dönemde yaşanan olaylar, bir yandan Rusya'nın kendisine bir kapı açması, diğer yandan da otoriteden aşırı korkunun gerginliğin artırmasına yol açması nedeniyle iç çatışmanın yoğunlaştığına işaret ediyor.

Kırgız toplumunda ise hem iktidar hem de muhalefet temsilcilerine olan güven neredeyse tamamen kaybolmuş durumda olup bunu seçim istatistikleri de teyit etmektedir. Zira 1995 yılındaki parlamento seçimlerinde seçmen katılımı yaklaşık %76’ya, 2000'de %58’e ve 2005'te yaklaşık %60’a ulaşırken, seçim hilelerinin zirveye ulaştığı Bakiyev'in cumhurbaşkanlığı döneminin olduğu 2007 seçimlerinde ise katılım %74'e ulaşmıştır. Ayrıca 2010 yılında katılım %59,19’a, 2015'te %58,85’e, 2020'de ise %56,5'e ulaşmış olup o dönemdeki protestolar, Cumhurbaşkanı Ceenbekov'un devrilmesine yol açmıştır. 2021 yılında ise katılım oranı %34,61’e ulaşmış olup, bu da seçimlere katılımın her geçen yıl azaldığını göstermektedir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de aynı durum söz konusudur; zira katılım oranı 1991'de %89’a, 1995'te %86’ya, 2000'de %78’e, 2005'te %74’e, 2011'de %58’e, 2017'de %56’ya ulaşmışken 2021'de ise %39'a gerilemiştir.

Yaşanan gerçeklik, seçimlere katılanların sayısı, halkın demokratik sisteme olan güven düzeyinin bir göstergesi sayılır. Daha dakik bir ifadeyle Kırgızistan'da seçmenlerin büyük çoğunluğu seçimleri boykot ederek net bir tavır ortaya koymuştur! Zira halk demokrasiden, birbirinden farklı olmayan iktidarlardan, sadece yetkililerin ve sermaye sahiplerinin çıkarlarına hizmet eden seçimlerden artık bıkmıştır.

Bunun nedeni Kırgızistan'ın “bağımsızlığından” bu yana gelen ardışık hükümetlerin, ülkeyi zayıflatmak ve halkı yoksullaştırmak için rekabetçi bir şekilde çalışmalarıdır. Seçimler veya darbeler yoluyla gelen yöneticiler arasında bu konuda hiçbir fark yoktur. Zira her sektör gerilemiş, bununla birlikte rüşvet, zulüm ve aynı şekilde ahlaki yozlaşma da geniş çaplı bir şekilde yaygınlaşmıştır. Şüphesiz bütün bunların temel nedeni, kendisiyle yönettikleri demokratik sistemdir.

Çoğu insan, yozlaşmanın kaynağının kapitalist ideolojide olduğunu idrak edemiyorlar; bu yüzden sürekli olarak onun tuzağına düşüyorlar, yani her defasında yeni demokratik oyunlara aldanıyorlar.

Bu çatışmanın İslam'a ve Müslümanlara hiçbir faydası olmadığını hatırlatırız!

Bu çatışma, küfür sisteminin kendi içindeki liderler arasındaki çıkarlar çatışmasından başka bir şey değildir. Zira onlar, birbirlerine karşı, Allah’ın haram kılmış olduğu bütün küfür araçlarını kullanıyorlar. Bu nedenle biz, Kırgızistan Müslümanlarını, ahiretimize zarar veren bu tür aşağılık çatışmalara katılmaktan sakınmaya davet ediyoruz!

Ancak bizler, etrafımızda olup bitenlere karşı kayıtsız kalmayan bir tavır sergilemeliyiz; çünkü onların üzerinde çatıştıkları bu çıkarlar, gerçekte ümmetin çıkarlarına dayanmaktadır. Bu nedenle tüm amellerimiz ve siyasi çatışmamız fikri liderlik üzerine inşa edilmelidir. Ayrıca ümmete, sürekli olarak küfrün İslam’a aykırı olan planlarını ve onun ümmeti aldatmaya ve onu sorunlarından saptırmaya yönelik çabalarını hatırlatmamız gerekir. Nitekim Ömer ibn Hattab Radıyallahu Anh şöyle demiştir: “Ben hilekâr değilim. Hiçbir hilekâr da beni aldatamaz.” Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: لَا يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِMümin, bir (yılanın) deliğinden iki defa ısırılmaz (aldatılmaz).

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Kazakistan Nikab Karşıtı Kafileye Katılıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kazakistan Nikab Karşıtı Kafileye Katılıyor!

Haber:

Kazakistan Parlamentosu, özellikle alt meclisi, kamusal alanlarda nikab takanlara para cezası uygulanmasını öngören yasal değişikliklerin yapılmasına karar verdi.Değişiklikler uyarınca, ilk kez muhalefet eden kişiye sadece uyarı cezası verilecek; muhalefet etmeyi tekrarlayanlara ise 39.320 Tenge, yani yaklaşık 78 Dolar para cezası verilecek. Ayrıca yasa, tıbbi nedenler ve sivil savunma durumları nedeniyle veya spor ya da kültürel etkinlikler sırasında yüze herhangi bir şeyin takılmasına izin vermektedir.

Yorum:

Ocak 2025'te Kırgızistan'da nikabın takılması yasaklanmıştı.Tacikistan'da ise geçen yıl "milli kültüre aykırı" giysilerin satışı veya giyilmesi yasaklanmıştı.Özbekistan'da da 2023'ten bu yana benzer kısıtlamalar uygulanmaktadır. Türkmenistan'da ise nikaba yönelik resmi bir yasağın olmamasına rağmen, ancak kadınların milli kıyafet giyme zorunluluğu, Müslüman bacılarımızın nikab giymesini neredeyse imkânsız hale getirmektedir.

Bundan da anlaşılacağı üzere Orta Asya ülkeleri, sanki Allah Subhanehu ve Teala'nın gazabını üzerine çekecek eylemlerde yarışıyormuşçasına, dini değerlere düşmanca yasalar çıkarmak için birbirleriyle yarışmaktadırlar!Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev'in Trump'ı hoşnut etmek için suçlu Yahudi varlığını tanıması, bu ülke liderlerinin İslam'a karşı düşmanlığının boyutunu açıkça ortaya koymaktadır.

Aslında nikabın ve sakalın yasaklanması, bu diktatör rejimlerin benimsediği demokratik değerlerle çelişmektedir.-İddia edildiğine göre- demokrasi, insanın inanç ve kişisel tercih özgürlüğünü garanti etmekte ve onun dinini istediği gibi uygulamasını ve sembollerini kullanmasını sağlamaktadır.Ancak demokrasinin merkezi olan bizzat Batı, uzun zamandır bu fikri terk etmeye başlamıştır; yani bu özgürlükler, İslam ve Müslümanlar hariç onlar arasında her şeye tanınmaktadır.

Örneğin şeytana tapanlara ve diğer sapkınlara inanç özgürlüğü tanınmakta ve gayrimüslimlerin istediklerini giymeleri, hatta çıplak dolaşabilmeleri için alanlar açmaktadırlar. Ama mesele İslam'ın değerleriyle ilgili olduğunda, durum tamamen tersine dönmektedir! Nitekim kendini demokrasinin beşiği olarak gören Fransa'daki gerçeklikler bunu teyit etmektedir; zira 2004 yılında eğitim kurumlarında başörtüsünü yasaklamış, resmi dairelerdeki başörtülü kadın çalışanları çıkarmış, ardından 2010 yılında kamusal alanda nikap giyilmesini yasaklamıştır!

Bu, demokratik ve diktatörlük sistemlerinin aynı madalyonun iki yüzü gibi olduğunu ve her ikisinin de kendi iradelerini insanların iradesinin önünde tuttuklarını göstermektedir! Özellikle komünist Çin tarafından Doğu Türkistan'da yaşanan zulümler, son dönemde Gazze'de yaşanan katliamlar ve Sudan'da alevlenen savaş, evet bunların hepsi, özgürlük ve kadın-çocuk hakları sloganlarının uzun süredir toprağa gömüldüğünü ortaya koymaktadır.

Gerçekte Müslüman kadınlar, ikiyüzlü demokratların buna izin vermesi veya -iddia ettikleri gibi- kişinin seçme özgürlüğüne sahip olmasından dolayı nikab takmıyorlar; aksine nikabı, şerî bir emir olmasından dolayı takıyorlar. Buna binaen Müslümanlar olarak bizim görevimiz, Orta Asya'daki diktatör rejimlerin İslam'a karşı yürüttüğü kampanya karşısında tek saf halinde durmamızdır. Zira bugün nikabımızı ve sakalımızı yasaklayan sistemler, yarın doğal olarak davetimizi, namazımızı ve orucumuzu da yasaklayacaktır!

Müslümanları kapitalist ideolojinin zulmünden kurtarmanın tek yolu, İslam'ı tüm alanlarda uygulayacak ve Müslümanların haklarını, gözetimlerini ve güvenliklerini tam olarak garanti altına alacak olan Hilafet Devleti’dir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nureddin Asanaliyev

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 09/12/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 09/12/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

⬛️Ateşkes Sonrası Gazze Faaliyetlerimiz
⬛️Kelime-i Tevhid Bayrağı Hazımsızlığı
⬛️Suriye Devrimi Bitmedi

H. 18 Cumade’s Sânî 1447 - M. 9 Aralık 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

 

BM Güvenlik Konseyi'nin Gazze Kararı ◾️ Güney Afrika'daki G20 Zirvesi ◾️ Terörsüz Türkiye Komisyonu ve Bahçeli'nin İmralı Çıkışı ◾️ Türkiye'nin Bahis ve Kumar Sorunu

⬛️A

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER