Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

El-Ezher Şeyhi, Yeni Firavun'u Memnun Etmek İçin Eski Firavun'la İftihar Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

El-Ezher Şeyhi, Yeni Firavun'u Memnun Etmek İçin Eski Firavun'la İftihar Ediyor!

Haber:

Usame Ezheri: Ezherli bir Müslüman olarak, atalarımın piramitleri inşa etmesinden onur duyuyorum… Eski Mısır medeniyeti taş ve put medeniyeti değil, iman ve ahlak medeniyetiydi!Dahası bu bir iman ve vicdan medeniyetidir; eski Mısırlılar, tapınaklar oyup mezarlar inşa ettiklerinde, ahiret hayatına inanıyorlardı ve salih amellerin ve adaletin ebedi hayatın anahtarı olduğuna iman ediyorlardı; bu değerler daha sonra semavi risaletlerle birlikte gelmiştir.(Revak Post)

Yorum:

Büyük Mısır Müzesi, firavunların eserlerini ve firavunlar, Romalılar ve Allah'ın varlığını kabul etmeyen diğer medeniyetler de dahil olmak üzere kafir medeniyetlerle ilgili birçok eserleri barındıran bir müzedir; o Firavunlardan bazıları “Ben sizin en yüce Rabbinizim” derken bazıları da Allah'a ortaklar koşmuştur; dolayısıyla bu medeniyetler, kralları Allah'ın peygamberlerinin en şiddetli düşmanları olan medeniyetlerdi; zira ne zaman bir peygamber gönderilse, ya onunla savaştılar ya da onun Allah'ın dinine davetini inkar ettiler.

Bu medeniyetler, içinde yaşadıkları çağın sona ermesiyle birlikte yok olup gitmeleri ve kendilerinden sonra gelenler için bir ibret olarak kalmaları gerekirdi; günümüz halkı, kendi inançlarına veya dinlerine mensup olmayan insanların medeniyetlerini kutlamazlar ancak Allah, inşa ediliş biçimleriyle hayranlık uyandıran bu piramitleri ve bazı eserleri arkalarında bırakmalarını dilemiş ki böylece insanlar için bir ibret olarak kalmaya devam etsinler diye yıkılmamalarını murat etmiştir; bu yüzden insanlardan bazıları ibret alıp Firavunlar gibi dünya hayatına kapılmayıp ahiret için çalışarak Allah'a hamd ederken bazıları ise hiç ibret almamaktadır.

İşte ikinci bir tür olan bu Ezher Şeyhi, kafirlerle gurur duymakta ve Firavunları kastederek onları ataları olarak nitelendirmektedir. Aslında Ezher Şeyhi ve Ezher, İslam hadaratı dışındaki tüm medeniyetlerden uzak durmalıdırlar, zira Ezher, alimlerin, ilim talebelerinin ve İslami ilimler hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenlerin ilgi odağıydı ancak artık saray mollalarının ön cephesi haline gelmiş olup bu saray mollaları, yönetici ne zaman isterse fetva yayınlamaktadırlar; hatta bu durum Şeyhin, ben sizin en yüce Rabbinizim diyen biri için övünmesine kadar ulaşmıştır.Yani yeni Firavunu memnun etmek için eski Firavun ile iftihar etmektedir. Oysa Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ‏إِنَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ قَدْ أَذْهَبَ عَنْكُمْ عُبِّيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ وَفَخْرَهَا بِالآبَاءِ مُؤْمِنٌ تَقِيٌّ وَفَاجِرٌ شَقِيٌّ أَنْتُمْ بَنُو آدَمَ وَآدَمُ مِنْ تُرَابٍ لَيَدَعَنَّ رِجَالٌ فَخْرَهُمْ بِأَقْوَامٍ إِنَّمَا هُمْ فَحْمٌ مِنْ فَحْمِ جَهَنَّمَ أَوْ لَيَكُونُنَّ أَهْوَنَ عَلَى اللهِ مِنَ الْجِعْلاَنِ الَّتِي تَدْفَعُ بِأَنْفِهَا النَّتْنَ Allah Azze ve Celle, cahiliyye (döneminin) kibrini ve övünme adetini sizden giderdi. (İnsanlar iki kısımdır: Birincisi Allah katında övülmüş olan) takva sahibi mümin (kimseler, ikincisi de Allah katında yerilmiş olan) bedbaht ve Allah'ın yolundan çıkmış (kimseler. Binaenaleyh) siz (hepiniz) Ademoğlusunuz. Adem topraktan (yaratılmış)tır. (Allah'a yemin olsun ki) insanlar (ya bu) kavimler(i) ile övünmeyi bırakırlar -ki o kavimler (böyle cahiliye adeti üzere yaşadıkları için şimdi) cehennem kömürlerinden bir kömürdürler- ya da Allah katında burnuyla dışkı yuvarlayan bok böceğinden (mayıs böceğinden) daha değersiz bir hale düşerler.”Peki senin ilmin ve fıkhın nerde ey Ezher Şeyhi? Senin bu hadisi duymamış olman mümkün mü?

Firavunların tek tanrılı dine mensup oldukları fikrini insanlar arasında yaymanız, saçma bir fikir değildir; zira İslam hadaratının Firavunların ve onlardan sonra gelenlerin medeniyetinin bir uzantısı olduğu fikri, gizli amaçları olan şeytani bir fikirdir. Bu yüzden burada sana diyoruz ki; hem kendi nefsin hem de Ezher'e saygıyla bakan Müslümanlar için Allah'tan kork.Allah'tan kork ve Allah'ı inkar eden Firavunların medeniyetini, Allah Subhanehu ve Teala'nın vahdaniyeti esasına dayalı İslam hadaratıyla karşılaştırma.

Ey Ezher Şeyhi! Eğer hakkı konuşmak istiyorsan, müzeye harcanan bu milyarların, Gazze halkına, hatta Mısır'ın açlık çeken halkına harcanmasının daha evla olduğunu söyle. Zira Mısır halkının çoğu yoksulluk ve sefalet içinde ölürken, rejim onların acılarının üzerine kafir medeniyetin eserleri için bir müze inşa ediyor!!

Ey Ezher Şeyhi!Senin, İslam hadaratı dışındaki başka bir medeniyetten gurur duyma hakkın yoktur; korkunuzu ve bağımlılığını bir kenara bırakıp gerektiği gibi konuşun ve onlara deyin ki;Müslümanların izzeti İslam'ın izzeti olup İslam'ın izzeti de, Firavunların medeniyetini kutlayarak değil, bilakis Allah Azze ve Celle'nin dinini yücelterek, onun hükümlerini uygulayarak ve insanları onun temelinde gözeterek gerçekleşecektir.Bu yüzden bir Müslüman için, kendi hadaratından başka gurur kaynağı yoktur; çünkü bu hadarat, Allah'ın herhangi bir değişiklik veya tebdile karşı koruduğu son hadarattır.

O halde Allah’ın gazabından kurtulmak için hem kendi nefsin hem de Müslümanların evlatları için Allah’tan kork.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Suzan el-Mücerrat - Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

SAYI 572 Çıktı - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi El-Raye Gazetesi

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi

El-Raye Gazetesi Yeniden Yayında

 

Biz, Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi olarak takipçilerimiz ve Merkezi Medya Bürosu Web Sayfası misafirlerimize, Hizb-ut Tahrir tarafından 1954 yılında başlatılan El-Raye Gazetesinin tekrar yayına başlatılmasını duyurmaktan gurur duyarız. Karanlık ve zorba rejimlerin baskısı sonucu haftalık yayınlanan gazete durdurulmuştu. Şimdi Hizb-ut Tahrir El-Raye Gazetesini Allah’ın izniyle tekrar başlatacaktır.

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 4/11/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 4/11/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

◾️ Sudan'da Sömürgecilik Savaşı
◾️ İSEDAK Toplantısı
◾️ Ekim Ayı Enflasyon Rakamları

H. 13 Cumade'l Ula 1447 - M. 4 Kasım 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

◾️"Söz Değil, İcraat Bekliyoruz!" Dedik
◾️Sumud, 57 Ülkenin Acziyetini Göstermiştir
◾️Trump'ın Gazze Planı

Sudan'da Sömürgecilik Savaşı ◾️ İSEDAK Toplantısı ◾️ Ekim Ayı Enflasyon Rakamları

Devamını oku...

Hilafet, Yokluğuyla Söndürülemeyecek ve Zorbalıkla Engellenemeyecek Olan Allah’ın Vaadidir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Hilafet, Yokluğuyla Söndürülemeyecek ve Zorbalıkla Engellenemeyecek Olan Allah’ın Vaadidir!

Krizlerin arttığı ve ümmetin insan yapımı sistemler ve anayasalar arasında parçalandığı bir dönemde, şu temel soru ortaya çıkıyor: Bu gerçeklikten gerçek bir çıkış yolu var mıdır? Cevap, samimiyetle düşünen herkes için açıktır: Tek çözüm Hilafettir.

Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet, sadece bir slogandan veya hayali bir fikirden ibaret değildir; bilakis hakimiyetin sadece Allah'a dayalı olduğu ve yasamanın kaynağının da insanın hevası ve uluslararası çıkarlar değil vahyin olduğu kapsamlı şerî bir siyasi projedir.Ümmetin siyasi ve şerî birliğini yeniden tesis edecek, ümmeti hegemonyaya boyun eğen parçalanmış devletler topluluğundan karar sahibi bir varlığa dönüştürecek ve tüm alanlardan Allah'ın şeriatının hakim olduğu tek bir şerî vesika altında ekonomik, siyasi ve askeri gücünü harekete geçirecek olan Hilafettir. Bu çerçevede uluslararası bağımlılıktan sosyal ve ekonomik sapmalara kadar uzanan çağdaş sorunlar, şerî ve birleştirici bir otoritenin yokluğunun doğal sonuçları olarak okunmalıdır. Dolayısıyla Hilafet, hayatın tüm yönlerini kapsayan gerçekçi Rabbani bir yönetim sistemidir. Peki nasıl?

Birincisi: Şeriatın bir bütün olarak tatbik edilmesi.

Hilafet, devletin, siyaset, ekonomi, yargı, aile, eğitim ve medya gibi tüm alanlarda Allah'ın şeriatıyla hükmetmesini zorunlu kılmaktadır. Din ve hayat arasında hiçbir çelişkiye yer yoktur; aksine devlet insanın arzularına değil Rabbani bir adalete dayalı olup böylece ilahi ve mütekamil bir sistem yoluyla adalet ve istikrar gerçekleşmiş olacaktır.

İkincisi: İslam ümmetinin birleşmesi

Hilafet, Müslümanları parçalayan yapay sınırları ortadan kaldırıp onları tek bir sancak altında tek bir beden olarak yeniden birleştirecektir; işte o zaman zayıflık ve parçalanma durumu sona erecek ve böylece ümmet, gücü kırılamayacak ve kendisine dikte edilemeyecek siyasi, askeri ve ekonomik açıdan heybetli bir güce dönüşecektir.

Üçüncüsü: Batı hegemonyasından bağımsız olmak

Hilafet, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası kurumlara boyun eğmeyi reddedecek ve uluslararası ilişkileri İslami egemenlik ve onur temelinde yeniden formüle edecektir. Dolayısıyla herhangi bir bağımlılık veya dikteler olmayacak, aksine ideolojiye dayalı eşit bir muamele olacaktır: لْإِسْلَامُ يَعْلُوَ، وَلَا يُعْلَى عَلَيْهِİslam üstün olandır, ondan üstün olmaz.

Dördüncüsü: Gerçek ekonomik bir adalet

Hilafetin gölgesinde faiz yasaklanacak, ihtikar (tekelcilik) engellenecek ve servet adil bir şekilde dağıtılacaktır; böylece insanların, barınma, eğitim, sağlık, gıda ve güvenlik gibi temel hakları garanti altına alınmış olacaktır. Dolayısıyla Hilafet, insan onurunu koruyan ve dengeyi sağlayan bir sistem olup bugün gördüğümüz üzre keskin sınıf ayrımları yoktur ve zayıflara merhamet göstermeyen kapitalist sistem gibi değildir.

Beşincisi: Mazlumlara yardım etmek ve risaleti dünyaya taşımak

Hilafet kendi içine kapanmaz, aksine her yerde Müslümanlara yardım etmek için harekete geçer ve İslam risaletini davet, adalet ve rahmet olarak dünyaya taşır. Bu yüzden Hilafet, hegemonya peşinde olmayan, aksine insanı insana kulluktan çıkarıp insanların Rabbine kul olmaya kavuşturan eşsiz bir hadari modeldir.

Altıncısı: İslami değerlerin kökleşmesi

Eğitim ve medya yoluyla Hilafet, kimliğini bilen, diniyle gurur duyan, Batı'nın akımları içinde erimeyen ve maddi medeniyetin sahteliğine kapılmayan mümin ve bilinçli nesiller yetiştirir. Böylece aile ve toplum ahlaki çöküşten korunduğu gibi İslami kimlik de güçlü ve sağlam bir şekilde kalmaya devam eder.

Hilafet bir ruhbanlık değildir, aksine Rabbani bir yönetim sistemi olduğu gibi vahye dayalı pratik bir siyasi sistem olup adaletin, onurun ve vahdetin gerçekleşmesini hedefler ve yöneticiyi de Allah'a ve ümmete karşı sorumlu kılar. Bu yüzden Hilafetin gölgesinde, büyükler de küçükler de muhasebe edilir ve hiç kimsenin dokunulmazlığı yoktur; çünkü egemenlik bireylere değil, şeriata aittir.

Öte yandan bizler bugün, siyasi çıkarlara ve baskılara göre değişen insan yapımı kanunların olduğu Batı demokrasisinin ve kapitalizmin gölgesinde yaşıyoruz. Dolayısıyla tek bir ümmet değil, aksine dine bağlı olmak yerine bölünmeyi ve (vatana) sadakati pekiştiren milliyetçi devletler vardır. Bu yüzden partiler ve parlamentolar, sermayenin ve ordunun egemen olduğu çıkarlarla yönetilmektedir. Ekonomi serbest piyasa ve tefeciliğe dayalı olup yoksullar kaderlerine terk edilmektedir. Dış politika ise Batı'ya ipotekli olup Yahudi varlığını tanımakta ve onunla güvenlik koordinasyonu kurmaktadır. İçtimai nizam ise, medeni evlilik, miras konusunda eşitlik, çok eşliliğin yasaklanması gibi sapkınlığı yasallaştırma noktasına kadar gelmiştir ki böylece aileler parçalanmış ve kavvame (erkeklerin eşleri ve çocukları üzerindeki görevi) kaybolmuştur. Bu arada Hilafet, heva ve despotluktan uzak adil bir sistem içerisinde aileyi koruyan ve her hak sahibine hakkını veren yasama yoluyla kavvamenin şerî anlamını yeniden tesis edecektir. Bu sistemin kurulmasıyla birlikte şeriatın yokluğu, kimlik kaybı ve ekonomik baskı gibi parçalanmanın nedenleri olan çöküş ortadan kalkacak ve böylece aile, ümmetin kalkınması için yeniden sağlam ve güçlü bir kale olacaktır.

Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurarak İslami hayatın yeniden başlamasıyla insanlar arasında adalet sağlanacak ve sadece Allah'ın rızası aranacaktır; oysa mevcut sistemler, yoksulluğa, savaşlara ve yozlaşmaya yol açan çıkarlar, nüfuz ve hegemonyaya göre yönetilmektedir. O halde ne bekliyoruz?

Hilafet geçmişte kalmış bir hayal değildir, aksine Rabbani bir farz ve ümmetin namazı ve orucu gibi kendisi için çalışması gereken şerî bir vaciptir. Ayrıca Hilafet, Allah'ın istihlaf (egemenlik) vaadi olup sadece onun sayesinde ümmet, uzun süren bir şaşkınlık ve kayboluşun ardından izzet ve onurunu yeniden elde edecek ve dünyaya liderlik etmek için yeniden ayağa kalkacaktır.

İnsanlık, insanları yoksulluk, savaş ve çöküşe sürükleyen yozlaşmış insan yapımı sistemler arasında kaybolup gitmiş olup sadece Allah katından gelen sistem sayesinde insanlar, insanlara kulluk etmekten kurtulacaktır.

Artık ümmetin, sorununun bireylerde veya birbirini izleyen hükümetlerde değil, bilakis Allah'ın şeriatını yönetimden dışlayan ve vahyin yerine kaprisler ve çıkarlarla hükmeden bizzat sistemin kendisinde olduğunu anlamasının zamanı gelmiştir. Hilafetin kurulması fikri bir lüks değil, aksine tüm ümmet için hayati bir mesele olup özgür insanları İslam'ın otoritesini yeryüzünde yeniden tesis etmek için harekete geçiren bir vaciptir.

Ey Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ümmeti, bir mucize beklemeyin, bilakis Allah'a itaat ederek ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmak için çalışarak mucizeyi kendiniz ortaya çıkarın; zira Hilafet, Rabbinizin vaadi olup sadece onun sayesinde yeniden egemenlik şeriata ve izzet de Müslümanlara ait olacaktır. Bu yüzden zincirleri kırıp hain rejimleri devirmek ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak dışında ümmet için bir kurtuluşu yoktur. Zira tüm izzet Allah'ın şeriatıyla hükmetmekte olup izzeti onun dışında arayanları Allah zelil kılacaktır. Bu nedenle ümmetin, sorununun bireylerde değil bizzat sistemin kendisinde olduğunu ve kalkınmanın yolunun, Allah'tan başka kimseden korkmayan bir Halife ile başladığını anlamasının zamanı gelmiştir.

Sonuç olarak sizlere, asla sözünden dönmeyen Allah'ın hak olan vaadini müjdeliyoruz: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا  “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Menal Ümmü Ubeyde

Devamını oku...

Darfur, Bölgenin Haritasını Yeniden Çizecek Uluslararası Bir Çatışmanın Eşiğinde

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Darfur, Bölgenin Haritasını Yeniden Çizecek Uluslararası Bir Çatışmanın Eşiğinde

Haber:

Darfur Bölgesi Valisi Mini Arko Minawi, El Faşir'in düşüşünden ve orada kan dökülmesinden Hızlı Destek Güçleri'ni ve onun “dış destekçilerini” sorumlu tutarak bunu “Sudan'ın haritasını zorla değiştirme girişimi” olarak nitelendirdi. (El Cezire Net)

Yorum:

Hareketin başlangıcından itibaren uluslararası bir çatışma yaşanmış, ordu neredeyse devrilmeye yüz tutmuş ve Avrupa'ya, özellikle de İngiltere'ye bağlı devrimci hareketin üzerindeki kontrolü kaybetmişlerdir. Sudan'ı kontrol altına almak için yürütülen askeri harekatın etkinliğini korumak ve ABD'nin bölünmeyi sürdürerek çatışmayı uzatma planını hayata geçirmek için Amerika, ajanları el-Burhan ve Hemedti'ye planlı bir askeri çatışma oluşturmaları talimatı vermiştir; bunun üzerine aynı siperde olmalarının ve Amerikan büyükelçisiyle yapılan görüşmenin ardından bir gecede düşman olmuşlar, aralarında savaş patlak vermiş ve iki taraf arasındaki bölünmenin ve Sudan dışından paralı askerlerin getirilmesi baskın bir özellikle haline gelmesiyle Sudan’daki durum farklı bir boyut kazanmıştır.

El Faşir şehrine gelince; Batı ve Orta Darfur'un ana şehirlerinden biri olarak kabul edilir. Hızlı Destek Güçleri'nin burayı kontrol etmesi, Darfur bölgesinin Sudan'dan ayrılmasını kolaylaştırmaktadır ki Amerika'nın hedefi de budur; nitekim El Faşir'in düşüşünden sonra Darfur'u, fiili durumu sayesinde siyasi bir varlık haline getirmeye yaklaştıran bir egemenlik boşluğu oluşmuştur; bu ise Güney Sudan'ın 2011'de ayrılmadan önceki durumuna benzemektedir. Darfur'un konumu çok önemlidir; çünkü o, Fransa yanlısı Çad ile Rusların eski Wagner paralı askerleri aracılığıyla varlık gösterdiği Orta Afrika arasında yer almaktadır.

Darfur, Amerika'nın kontrolünü ele geçirmeyi arzuladığı nadir mineral zenginliklerinin kaynağıdır.

Çatışma, el-Burhan ile Hemedti arasında değildir; aksine İslam ile küfür, ümmetin kurtuluş projesi ile Batı'nın bölme ve bağımlı kılma projeleri arasındadır.

Ümmet, saf şerî bir bilincin liderlik ettiği ideolojik ve siyasi bir temelde kalkınmadıkça, Darfur ve diğer bölgeler düşmanlarının iradesine bağlı olarak yıkım ve kaosa açık bir alan olarak kalmaya devam edecektir.

Sudan'da yaşananlar, bölgenin haritasını yeniden şekillendirmek için yürütülen daha geniş kapsamlı bir projenin parçası olup bu proje, Yemen, Suriye, Libya ve diğer Müslüman ülkelerde yaşananlarla da tamamen uyumludur.

Sudan'da yaşananlar, Afrika üzerindeki uluslararası çatışmanın bölümlerinden biridir; zira sömürgeci güçler olan Amerika ve İngiltere, bölgedeki kolları aracılığıyla, Kızıldeniz'i Afrika kıtasının derinliklere bağlayan stratejik bir konumun kontrolünü ele geçirmek için çatışmaktadır.

Sudan ve diğer Müslüman ülkeleri bu devam eden cehennemden kurtaracak olan, sadece sömürgecilerin ellerini kesmek, onların ajan rejimlerini ortadan kaldırmak ve Müslümanları tek bir devlet altında birleştirecek, Allah'ın şeriatıyla yönetecek ve dünyanın haritasını adalet ve gerçek egemenlik temelinde yeniden şekillendirecek Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dareyn Eş-Şanti

Devamını oku...

Uluslararası Koalisyon... Barış Vaatleri İle Katliam Gerçekliği Arasındaki Kanlı Bir İttifaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Uluslararası Koalisyon... Barış Vaatleri İle Katliam Gerçekliği Arasındaki Kanlı Bir İttifaktır!

Haber:

Birçok basın kaynakları, Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın ABD Başkanı Donald Trump'ın resmi daveti üzerine Kasım ayında Washington'u ziyaret edeceğini vurguladı ve bu ziyaret, 1946'daki bağımsızlıktan bu yana bir Suriye devlet başkanının ABD'ye yaptığı ilk ziyaret olması nedeniyle tarihi bir olay olarak nitelendirildi.

Kaynaklar, ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ın bir grup gazeteciye ziyaretinin doğruluğunu vurguladılar ve Ahmed Şara'nın Başkan Trump ile bir araya gelerek Suriye'nin IŞİD ile mücadele için uluslararası koalisyona katılmasını öngören anlaşmayı imzalayacağını ve Suriye'nin güvenlik dosyası ve ABD'nin yaptırımlarıyla ilgili bir sonraki adımları görüşeceğini belirttiler.

Bu teyit, Barrack'ın 2025 Manama Diyaloğunda yaptığı konuşmadan birkaç saat sonra geldi ve Barrack bu konuşmada, Şam bölgesindeki yeni ABD politikasının özelliklerini sunarak ABD medyasının Washington'un bölgeye yönelik yaklaşımını “stratejik bir dönüşümün ilanı” olarak nitelendirdiği bir vizyon sundu.

Yorum:

Burada, Trump'ın kararlar alma konusundaki siyasi cesareti hakkındaki sözlerinden bahsetmeyeceğiz; çünkü o, kararlarının sonuçlarıyla, diğerlerinin yüzleştiği gibi yüzleşmiyor. Ayrıca Robert Ford döneminden günümüze kadar Suriye'deki çelişkili ABD politikalarını da sıralamayacağız.

Nitekim Washington, rejimi değiştirmeye çalışmadığını, aksine onu terbiye etmeye çalıştığını vurgulayarak, rejimin başını koruduğu bir zamanda rejimi reform etme sloganını da yükseltmektedir! Bu çelişki yazardan değil, bilakis tek bir anda yaptığı açıklama ile onun çelişkisinin arasını bir araya getiren cesur Amerikan siyasetinin özünden kaynaklanmaktadır.

Bu ise Thomas Barrack ve diğerleri gibi Amerikan elçilerinin açıklamalarında tekrarlanan çelişkilerin boyutunu kanıtlamaktadır; zira onların açıklamalarını takip etmek, kişinin yazdıklarımızın bir abartı değil, tutarlılıktan yoksun değişken bir politikanın doğru bir tanımı olduğunu anlaması için yeterlidir.

Uluslararası koalisyondan bahsetmişken, "IŞİD ile mücadele" olarak ilan edilen hedefi takip eden biri için, bunun Suriye'nin çeşitli bölgelerinde binlerce sivilin öldürülmesi ve çok sayıda katliamın gerçekleştirilmesiyle sonuçlanan askeri operasyonlar için bir kılıf olduğu bir sır değildir. Bu olaylar, insan hakları örgütleri ile yerel ve uluslararası medyanın çeşitli raporları ve tanıklıklarıyla belgelendiği gibi fotoğraflar ve resmi veriler, açıklanan hedefler ile sonuçların gerçekliği arasındaki büyük farkı da ortaya koymaktadır.

"24 saatten az bir sürede, 3.000 Müslüman uluslararası koalisyon güçleri ve Suriye Demokratik Güçleri tarafından öldürülmüş olup şok edici görüntüler, yanmış cesetlerin üst üste yığılmış olduğunu gösterirken, Kürt milisler ise iletişimleri, gazetecilerin ve medya kuruluşlarının katliamı haber yapmasını engellemektedir. Kadınların, yaşlıların ve çocukların kömürleşmiş cesetleri, insanlardan önce taşları bile gözyaşlarına boğan destansı bir savaşın ardından sokaklarda görüntülenmiştir. Ümmet uykuda ve medyanın çoğu katliamı örtbas etmektedir; oysa 650'den fazla kadın, 920 çocuk ve 1.400 erkek yerinden edilmiş, kuşatılmış, ardından fosfor bombaları ve uluslararası yasaklı silahlarla öldürülüp yakılmıştır. Batı, terörle mücadele bahanesiyle tarihin en iğrenç suçlarından birini işlemiştir; peki bu katliam terör değilse, o halde terör nedir?” (El Cezire Net, 25/03/2019)

Ayrıca diğer raporlar da aşağıdakileri ortaya çıkarmıştır:

19 Temmuz 2016 tarihinde koalisyon güçleri, Halep kırsalındaki Tuhar köyünde hava saldırıları düzenleyerek 68'i çocuk ve 29'u kadın olmak üzere 106 sivili öldürmüştür.

Uluslararası Af Örgütü'nün raporuna göre, 2017 yılında IŞID'i Rakka şehrinden çıkarmak için ABD destekli bir saldırı nedeniyle 1.600'den fazla sivil hayatını kaybetmiş olup bu rakam, resmi rakamların on katından fazladır.

Suriye İnsan Hakları Ağı, geçen yılın sonundan bu yılın sonuna kadar uluslararası koalisyon tarafından 550'den fazla sivilin öldürüldüğünü belgelemiş olup bu sivillerin çoğu, askeri hedeflerin bulunmadığı sivil bölgelerde yaşıyorlardı.

Bu rakamlar, kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere binlerce sivili etkileyen uzun bir katliam kaydının bir parçasıdır; bu da uluslararası koalisyonu, terörle mücadele sloganlarından uzak gerçek bir kan ittifakı haline getirmiş ve vaatler ile katliamların gerçekliği arasındaki çelişkiyi açıkça ortaya koymuştur.

Bunlar, Suriye'de uluslararası koalisyon tarafından işlenen ve binlerce sivilin hayatını kaybettiği katliamlardan bazılarıdır. Yani bu, aşılması imkansız ve hiçbir koşulda haklı gösterilemeyecek olan derin bir yaradır.Koalisyonun IŞİD ile savaşmak için çalıştığının açıklanmasının ardından, onun en önemli hedefinin suçlu rejiminin bekası, mücahit grupların hedef alınması ve onların kendisiyle işbirliği yapan gruplarla değiştirilmesi olduğunu görürüz; koalisyonla işbirliği yapanlar, sizin daha önceki açıklamalarınızda geçenlere göre ajanlar olarak nitelendirilmektedir ey beyler.

Tüm bu olaylardan sonra nereye gidiyoruz? Ülkeler bir damla su veya bir gaz kuyusu için birbirleriyle savaşmakta ve sınırlar çizmek için savaşlar açmaktadır; tüm bu katliamlar ve kan nehirlerinden sonra bizim tutumumuz nasıl olmalıdır?

Yoksa pusula mı kayboldu? Bu politikaların arkasından gitmek, bu dünyada yıkım ve rezillik, ahirette ise şiddetli bir azap ile sonuçlanabilir; sizler bunu biliyorsunuz ama belki hatırlayıp dönersiniz diye size hatırlatıyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...

İngiltere, El Faşir'de Yaşananlar Nedeniyle Timsah Gözyaşları Döküyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İngiltere, El Faşir'de Yaşananlar Nedeniyle Timsah Gözyaşları Döküyor!

Haber:

İngiltere Dışişleri Bakanı Yvette Cooper, uluslararası toplumun Gazze'de ateşkesin sağlanmasında somut ilerleme kaydettiğini, ancak Sudan'da kötüleşen insani krizi çözemediğini söyledi ve Bahreyn'de düzenlenen 2021 Manama Diyalog Forumu'nda yaptığı konuşmada Cooper, Orta Doğu'daki bölgesel krizlerin benzeri görülmemiş bir şekilde birbirine bağlı hale geldiğini vurgulayarak, bunun yansımalarının küresel güvenlik ve küresel ekonomiye kadar uzandığını belirtti. (El Cezire, 1/11/2025)

Yorum:

İngiliz Dışişleri Bakanı'nın konuşması, Sudan'daki nüfuz çatışması bağlamında gelmiştir; zira İngiltere, ABD'nin ordu içerisindeki adamları aracılığıyla Sudan'daki kontrolünü sıkılaştırmasının ardından Sudan'da bir dayanak noktası oluşturmak için mücadele etmektedir.Nitekim İngiltere, Sudan'da devam eden savaşın korkunçluklarını ortaya çıkarmak için tüm siyasi ve medya gücüyle çalışmakta ancak bunu Sudan halkına duyduğu sevgiden dolayı değil, aksine adamlarını suçlu ve katil olarak göstererek Amerika'yı utandırmak için yapmaktadır. Oysa İngiltere, Gazze'de Yahudi varlığı tarafından işlenen savaş suçlarına, etnik temizliğe, evlerin sakinlerinin başlarına yıkılmasına ve sayısız diğer suçlara göz yummuştur; dahası İngiltere, Yahudi varlığını desteklemeye de devam etmektedir.

Küfür tek millettir; bu yüzden Müslümanlarla savaştıklarında ittifak kurarlar ancak Sudan'daki savaş farklıdır; çünkü savaşanlar Müslümanlardır ancak onlar, Amerika'yı takip etmektedirler.Dolayısıyla Sudan'daki savaş, bedeli yıkım, harabe, cinayet, tecavüz ve akla gelebilecek her türlü suç olsa bile, aslında oradaki İngilizlerin adamlarını iktidardan uzaklaştırmak içindir;bu nedenle İngiltere fırsat buldukça, ister ordu içiresinde, isterse de özellikle hızlı destek güçleri içerisinde olsun, Amerika’nın ordu içerisinde adamlarının işlediği savaş suçlarını ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.Örneğin 2023 Eylül ayında savaşın başlamasından bu yana İngiltere ve dört Avrupa ülkesi, Sudan ordusu ve Hızlı Destek Güçleri tarafından işlenen insan hakları ihlallerini soruşturmak üzere uluslararası bir komisyon kurulmasını talep eden bir karar tasarısını BM İnsan Hakları Konseyi'ne sunmuş, hatta El Faşir'deki son olayları da istismar ederek 30/10/2025 Cuma günü, bu hafta Sudan'daki diplomatik misyon başkanları ve uluslararası ortaklarla El Faşir'deki durum hakkında bir toplantıya ev sahipliği yaptığını duyurmuş ve toplantıda onlara, Hızlı Destek Güçleri'nin ilerlemesinin ardından şehirde meydana gelen belgelenmiş belirli korkunçluklar hakkında bilgi verilmiştir.

İngiltere bu çalışmayı, iddia ettiği gibi insan haklarına önem veren bir ülke olduğu için yapmamıştır; zira sömürgeci kafir Batı için insan hakları, Avrupalı veya Amerikalı beyaz adamların hakları olup başkalarının ise yaşamaya bile hakları yoktur! Dünya çapında meydana gelen kanlı çatışmalar, Batı'nın kaynaklar üzerindeki nüfuz ve kontrol mücadelesi nedeniyle çoğunlukla Müslümanlar kurbanlar vermektedir; zira Doğu Türkistan, Myanmar, Keşmir, Gazze ve Batı Şeria'da kafirler ve müşrikler tarafından Müslümanlar öldürüldüğü gibi Sudan, Yemen, Libya ve başka yerlerde sömürgeci güçlerin hedeflerini gerçekleştirmek için Müslümanlar birbirleriyle savaşmaktadırlar.Nitekim Allah Subhanehu ve Teala, kâfirlerin bizim için iyilik istemeyen düşmanlar olduğunu açıklamış ve Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوّاً مُّبِيناً Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” [Nisa 101] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ(Ey iman edenler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler.” [Bakara 105]

İslam ümmeti ancak akidesine geri dönerek ve İslami akidesine dayalı siyasi bir varlık kurarak mevcut durumundan kurtulabilir; bu siyasi varlık ise, kafirlerin müdahalesini engelleyecek, onların ülkemizdeki müdahaleci ellerini kesecek, dahası onları, küfrün karanlıklarından İslam'ın nuruna çıkarmak için onlara nuru ve hayrı taşıyacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafettir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER