Perşembe, 03 Zilkâde 1446 | 2025/05/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Küfür Tek Millettir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Küfür Tek Millettir!

Haber:

İngiliz Prensi Harry ve eşi Meghan geçtiğimiz günlerde "Archwell" Vakfı'nın, Amerika-Wisconsin eyaletine bağlı Milwaukee kentindeki "Müslüman Kadınlar İttifakı" lehine taahhüt ettiği mali desteği, derneğin Filistin'deki Yahudi politikalarına karşı çıkan başkanının şöyle dile getirdiği görüşleri nedeniyle geri çekmiştir: “Bizler çeşitliliği kutluyoruz, ancak nefret söylemine müsamaha gösteremeyiz.” Böylece derneğin başkanı tarafından yazılan ve kendi kalplerine göre derneğin dayandığı değerlerle çelişen makalelere atıfta bulunmuşlardır;zira orada, Yahudi varlığının politikasını eleştirmiş, işgali açık bir zulüm olarak nitelendirmiş ve Filistin'in nehirden denize kadar özgürleştirilmesini talep etmiştir.

Yorum:

İngiltere, her münasebette ve her durumda, fesadın ve mübarek Filistin topraklarını Yahudilere teslim etme komplosunun kaynağı olduğunu, Yahudileri destekleme politikasını sürdürdüğünü, tüm küfrün birbirlerini destekleyen tek bir millet olduğunu, İslam ve Müslümanlar hakkında bir ahit ve anlaşma gözetmediklerini, yardım ve imdat için olduğunu iddia ettikleri insani yardım dernekleri veya kuruluşlar şeklindeki hayırsever çalışmalarının, Müslümanlar için bir hayır olmayan kısa veya uzun vadeli hedefler için bir kılıftan başka bir şey olmadığını kanıtlamaktadır.

Bakın işte Kraliyet ailesine isyan eden, yasalarını reddeden ve bunu kendi seçme ve fikrini ifade etme hakkının meşru bir savunması olarak gören Prens Harry,bu iddiaları arkasına atmış ve derneğin başkanının kişisel görüşüne yanıt olarak finansmanı geri çekmiştir.

İslam beldeleri de dahil olmak üzere, dünyadaki cahil ve aptal insanların avurtlarını şişirerek dile getirdikleri ve inandıkları demokrasi, ifade ve fikir özgürlüğü hani nerede?! Sırf bu derneğin başkanının kişisel kanaatlerini reddetmek için bir hayır derneğini desteğini çekmenin neresinde insanlık var?!

Bu derneğin başkanı ve makalelerin yazarı Canan Necib, Gazze Şeridi'ne yönelik Yahudi soykırım savaşını destekleyen Siyonist grupları, savaşı kışkırtmakla ve Prens Harry ile eşinin İslami hayır kuruluşuna destek sağlayan "Archewell" Vakfı'ndan fon çekilmesiyle suçlamıştır. Nitekim kardeşi de, gamalı haç ve Davut Yıldızı'nın anti-semitik olduğu düşünülen bir ifadeyle bir araya getirildiği bir duvar resmi çizmişti ve bu da Yahudi toplum liderlerinin öfkelenmesine yol açmıştı.

Nitekim Canan Necib, El Cezire Mubaşir'e verdiği röportajda, "Milwaukee Journal Sentinel'de" Gazze Şeridi'ndeki Yahudi savaşını kınayan bir makale yazdıktan sonra derneğinin fonunun geri çekildiği haberini nasıl aldığının ayrıntılarını ortaya çıkardı. Yaşananların, Gazze'de yaşananlara ilişkin anlatıyı zorbalıkla sindirme ve kontrol etme girişimi olmasının yanı sıra insanların hikayenin Filistin tarafını anlamasını engellemeye yönelik olduğu eklemesinde bulunmuştur. Bunun ifade özgürlüğü olduğunu, yazdığı her kelimenin arkasında durduğunu ve yazdıklarından dolayı da özür dilemeyeceğini vurguladı.Fon kesintisi haberinin ardından derneğinin, "Archwheel'in" bir yıllık fonunu aşan sayıda bağış aldığını açıklayarak, bağışların ABD'nin her yerinden ve yurtdışından geldiğine dikkat çekti.

Bu, Batı'nın İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlığının buzdağının görünen kısmı olup demokrasinin kusurlarına ve kapitalist ideolojinin, çıkar, menfaat ve insanlıkla hiçbir ilgisi olmayan zalim ve haddi aşan olsa bile güçlünün desteklenmesine dayalı mefhumlarına dair bir örnektir. Tıpkı Rabu’l İzzet’in şöyle buyurduğu gibi: وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” [Bakara 120]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müslime Şâmî (Ümmü Suheyb)

Devamını oku...

Gazze Hakkında Cihat Fetvası: Müslüman Alimler Konuşuyor, Rejimler Bocalıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze Hakkında Cihat Fetvası: Müslüman Alimler Konuşuyor, Rejimler Bocalıyor!

Haber:

Mart 2025'te Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği, Müslümanların Gazze'yi kurtarmak için cihat etmelerini zorunlu kılan resmi bir fetva yayınladı.Fetva, bireyleri ve devletleri Filistinlilere askeri, mali ve siyasi destek sağlamaya çağırmakta ve İslam beldelerini, gaspçı Yahudi varlığıyla bağlarını kesmeye ve Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de devam eden ve büyük can kaybı, kuşatma ve temel altyapının tahrip edilmesiyle sonuçlanan soykırıma karşı kararlı önlemler almaya teşvik etmektedir.Fetvanın kararlı duruşuna rağmen, Malezya da dahil olmak üzere rejimlerin tepkisi, büyük ölçüde temkinli, kınamalar ve insani yardımlarla sınırlı olmuştur; kısacası ılımlı olmuştur.

Yorum:

Fetva, İslami hükümlerin kesin bir şekilde teyit edilmesini yansıtmakta ve cihadın bir aşırılık değil, aksine mazlum Müslümanları savunmanın farz olduğunu vurgulamaktadır.Ayrıca özellikle sakinleri kendilerini savunamayacak durumdayken Gazze'yi korumanın, İslam'dan kaynaklanan köklü dini bir farz olduğunu vurgulamaktadır.Ancak Müslüman ülkelerdeki mevcut rejimlerden gelen ılımlı tepki derin bir üzüntü kaynağı olmuştur.Zira fetvaya rağmen, İslam beldelerinin liderleri, diplomatik açıklamaların ötesinde herhangi bir adım atmaktan büyük ölçüde kaçınmışlardır.Örneğin Malezya da Filistin'e verdiği geleneksel desteğe rağmen, fetvada geçen katı tedbirleri almaksızın kendisini yardımlar ve destekle sınırlamıştır.Görünen o ki jeopolitik sonuçlardan duyulan korku ve dahili ihtiyat, dini vacibin önüne geçmek olup Müslüman liderlerin çoğuna isabet eden siyasi felci ortaya çıkarmaktadır.

Buna karşılık Müslüman ülkedeki sivil kurumlar, sivil toplum örgütleri ve bağımsız akademisyenler, fetvanın ruhunu benimsemişlerdir. Zira Malezya'dan İslam beldelerine kadar Gazze'ye yönelik halk desteği güçlü ve sarsılmaz bir şekilde devam etmiş ve siyasi eylem, boykot ve daha fazla dayanışma çağrıları fetvanın kitleler arasında yarattığı derin yankıyı yansıtmıştır.

Fetvanın kendisi, açıkça Hilafetin kurulması çağrısında bulunmasa da, İslam beldelerindeki mevcut bölünmenin temel zayıflığını ortaya koymaktadır.Daha önce Hilafetin sağladığı birleştirici liderlik olmaksızın, ümmetin kitlesel iradesi parçalanmış ve etkisiz kalmıştır. Fetva dolaylı olarak, mazlumları savunmak için ümmetin gücünü harekete geçirebilecek siyasi bir yapıya duyulan acil ihtiyaca işaret etmektedir.Fetva özünde Gazze için bir eylem çağrısından bulunmaktan daha fazlasıdır; zira ümmetin bölünmüşlüğünü ve cesur ve birleştirici bir liderliğe duyulan acil ihtiyacı yansıtan bir aynadır.Sistemler bocalarken, ümmetin kalbi canlı olarak kalmaya devam etmekte ve adalete, dayanışmaya ve şerî görevlerini yerine getirebilecek liderliğe özlem duymaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Muhammed-Malezya

Devamını oku...

Savaşa Gitmezsen Bu, Savaşın Sana Geleceği Anlamına Gelmektedir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Savaşa Gitmezsen Bu, Savaşın Sana Geleceği Anlamına Gelmektedir!

Haber:

Hindistan ve Pakistan arasındaki ilişkiler, tartışmalı Himalaya dağlarındaki Cammu ve Keşmir'de meydana gelen ve yirmiden fazla turistin ölümüne yol açan ölümcül saldırının ardından kötüleşti. (CNN)

Yorum:

Saldırıda 26 turist hayatını kaybetmiş ve Hindistan derhal Pakistan'ı bölgedeki terörist grupları desteklemekle suçlamıştır. Ayrıca Hindistan, ana sınır kapısının kapatıldığını, İndus Su Anlaşmasının askıya alındığını ve diplomatların sınır dışı edildiğini duyurmuştur. Buna karşılık Pakistan, Hintlilere yönelik tüm vizeleri askıya almış, bazı diplomatlarının sınır dışı edilmesini emretmiş ve hava sahasını Hint uçuşlarına kapatmıştır. Tüm bu önlemler, insanların nefislerinde savaş korkusu ve güvenlik tehdidi aşılamaya yönelik bir girişimdir.

Geçtiğimiz 18 ay boyunca dünya Filistin'de çok sayıda katliam operasyonlarına tanık olmuş ve uluslararası kuruluşların sessizliği, insanların bu kuruluşların güvenilirliği konusunda düşünmelerine yol açmıştır. Tüm bu çatışmalar, gelecek yıllara yönelik yanlış kararlarını korumaya hırs gösteren bu kuruluşların yapımcılarından kaynaklanmaktadır. Keşmir, Hint alt kıtasının ayrılmasından bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine yol açan bir konu olmuştur. İki ülke, her biri üzerinde tam egemenlik talep ettikleri ancak sadece kısmen kontrol ettikleri, çoğunluğu Müslüman olan bu bölge için iki kez savaşa girmiştir. Soru şudur; her iki ülke de 75 yıldır kötü yönetim ve kaynakların adaletsiz dağılımına ilişkin bir geçmişe sahipken, neden başka bir sorumluluk için kavga ediyorlar ki? Cevap, su ve kaynaklardır. Bu kez savaş patlak verirse bu, su ya da toprak için değil, Keşmir'den Gazze'nin nihai olarak ele geçirilmesine kadar İslam ümmetinin güvenliği için olacaktır. Aslında Hindistan'ın Pakistan'ı tehdit etme cüreti, Pakistan ordusunun Yahudiler tarafından işlenen vahşete karşı sessiz tepki vermesinden kaynaklanıyor. 2023 Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi raporuna göre, dünyadaki tüm yoksulların üçte birinden fazlası, yani yaklaşık 389 milyon kişi Güney Asya'da yaşıyor. Hindistan, aşırı yoksulluktaki artışın yaklaşık %70'ini oluşturarak bu sayıya önemli ölçüde katkıda bulunurken, Pakistan'daki yoksulluk 2024 yılında yüzde yedi puan artarak ortalama %25,3'e ulaşmıştır.

İslami yönetim sırasında Hint alt kıtası dünya ekonomisinin %23'ünü oluştururken, Aurangzeb Alamgir döneminde bu rakam %27'ye yükselmişti. Tüm sakinlere, dinleri, ırkları veya kökenleri ne olursa olsun, İslam şeriatının hükümlerine göre özen ve adaletle muamele edilmiştir. Bu yüzden İngilizler, dine dayalı nefreti oluşturmak için ciddi ve kötü niyetli bir şekilde çalışmak zorunda kalmıştır. 1857 Savaşı Hindu-Müslüman birliğinin en bariz bir örneğidir; zira her ikisi de İngiliz yönetimine karşı ortak bir kurtuluş savaşı vermiştir. Sömürge dönemindeki toprak ve kaynakları paylaşmaya dayalı vahşi oyun, zamanla daha da vahşileşmiştir. Keşmir üzerindeki çatışma artık halkın refahıyla ilgili değil, bilakis ilk kez 1850'lerde İngilizlerin kapsamlı kanal sistemleri kurmasıyla sömürülen kaynakları kontrol etmek için bir çatışmadır. İngilizler, alt kıtayı sömürgeleştirirken barajlar inşa ederek ve doğal akışlarını değiştirerek bölgenin nehirlerini yeniden şekillendirdiler. Hindistan'ın 1947'deki bağımsızlığından sonra bile, birbirini izleyen hükümetler bu sömürgeci politikaları sürdürerek barajlar ve kanallar ağını genişletmiş ve bu da sonunda dünyanın beşinci büyük deltası olan İndus Deltası'nın bozulmasına yol açmıştır.

ABD'nin bölgedeki stratejisi, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkları Hindistan lehine çözmeyi ve Pakistan'ın rolünü etkin bir şekilde zayıflatmayı hedeflemektedir. Bu yaklaşım, Hindistan'ı, Çin'i dengeleyen ve Pakistan'da olası bir Hilafetin canlanmasını önleyen egemen bölgesel bir güç olarak yükseltmeyi amaçlamaktadır. Amerika ve müttefikleri, İslam ümmetinin saflarının birleşmesini zorlaştıracak stratejik bir durum yaratmak için sürekli çalışmaktadır. Bunu ise İslam'ın hükmüne aykırı olan planlarından emin oldukları için yapıyorlar. O halde İslam ülkelerindeki yetkililer, Allah Azze ve Celle'nin planı konusunda neden tereddüt ediyorlar?وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Müslüman ordusunun sorumluluğu, Allah'ın ordusu olarak gücünü pekiştirmek ve Allah'ın hükmünü yeniden tesis etmektir; zira kaynakların adil bir şekilde dağıtılmasını sağlayacak ve dünyaya, dünyayı susuz bırakanın su eksikliği değil, iktidardakilerin açgözlülüğü olduğunu gösterecek olan sadece Raşidi Hilafettir. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh’dan, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: ثَلاَثٌ لاَ يُمْنَعْنَ الْمَاءُ وَالْكَلأُ وَالنَّارُ Üç şey men edilmez; su, ateş ve mera.

Keşmir halkı da tıpkı Filistin halkı gibi çok uzun süredir zulme maruz kalmaktadır. Dünya yeni türden vahşetlere tanık olmaktadır; zira modern gelişmeler, silahsız insanlar ile müttefikler tarafından sağlanan ve İslam beldelerindeki mevcut rejimler tarafından sessizce onaylanan en son ekipmanlarla donatılmış şeytanın ordusu arasındaki savaşların dehşetini tüm insanların görmesini ve duymasını sağlamıştır. Artık Pakistan ordusunun Hindistan'a gereken cevabı vermesinin ve ardından da Gazze'ye doğru hareket etmesinin zamanı gelmiştir. O halde daha ne bekliyorsunuz? Haydi Hilafeti kurun. Sizler savaştan kaçıyorsunuz ama şimdi savaş kapınızı çalıyor; bu yüzden sakın sırtınızı dönmeyin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ahlak Cihan

Devamını oku...

Allah’ın Lütfu ve Kudretiyle Nübüvvet Metodu Üzere Hilafet Mutlaka Kurulacaktır Zira Hilafet, Netanyahu ve Münafıklar Hoşlanmasa da Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Vaadi, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Müjdesidir

  • Kategori Filistin
  •   |  

Allah düşmanı Netanyahu, yürüttüğü savaşın Gazze’den, Mısır ve Ürdün’den hatta Akdeniz kıyılarından çok daha öteye uzandığını, kuzeyde Türkiye’ye, batıda Fas’a kadar ulaşıp tüm İslam ülkelerinin kalbini kadar sızdığını açıkça itiraf etmektedir. Netanyahu, 21 Nisan 2025 Pazartesi günü yaptığı açıklamada, “Birkaç kilometre ötemizde Akdeniz kıyılarında bir halifelik kurulmasına izin vermeyeceğiz.” dedi.

Netanyahu, cihat, dini kardeşliği, sınırların açılması ve tahtların alaşağı edilmesi gibi çağrılarda bulunan İslam ümmetinin, yöneticilerin tahtlarını uçurumun kenarına sürüklediğini, orduların da onları dipsiz bir kuyuya atmasına ramak kaldığını gayet iyi biliyor. Ardından kurulacak Hilafet, İsrailoğulları’nın inşa ettiği her şeyi yerle bir edecek, Batı ve uşaklarını Müslüman ülkelerinden söküp atacak hatta peşlerine düşecektir. Arkalarına bakmadan kaçacaklar, kaçarken bile onları Allah’tan koruyacak kimse bulamayacaklardır. İşte Netanyahu’yu ve onun gibilerini esir alan bu korku, onu “Akdeniz kıyılarında herhangi bir halifeliğin kurulmasına asla izin vermeyeceğiz” demeye sevk etmiştir.

Netanyahu ve Yahudilerin, savunmasız çocukları katlederken, Gazze halkının üzerine bomba yağdırırken, onları topyekûn açlığa mahkûm ederken duydukları gurur ve kibir, psikolojik olarak patolojik bir üstünlük duygusunun bir tezahürüdür. Kendilerini Ad kavmi gibi dev biri sanıyorlar, oysa zerre parçacıklarından bile daha küçüktürler, Hilafet’in kurulmasını engelleyemeyecek kadar zayıf ve önemsizdirler. Ümmet, 7 Ekim 2023 tarihinde onların ne kadar büyük olduklarına yakinen tanık oldu. Zaten Allah da önceden onlar hakkında bizi haberdar etmişti.

وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ“Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez.” [Ali İmran 111]

Batı ve yönetici dostları, Gazze’de işledikleri katliam ve uyguladıkları ablukayla, halklara yaptıkları zulümlerle, cihat ve sınırların açılması çağrısı yapanları kovuşturmakla, yöneticilerin destek ve sadakat ilanlarıyla, “Önce Ürdün”, “Önce Mısır” gibi çirkin sloganlarla, yaydıkları korku ve karamsarlıkla ümmeti dinini hâkim kılma projesinden alıkoyabileceklerini sandılar. Oysa bu yaptıklarıyla uyuyan devi uyandırdıklarını, İslam ümmetinde cihat ruhunu ve tek ümmet bilincini canlandırdıklarını, ümmeti adeta Hilafete doğru ittiklerini bilmiyorlar.

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجْرِمِيهَا لِيَمْكُرُوا فِيهَا وَمَا يَمْكُرُونَ إِلَّا بِأَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ“İşte böyle; her kentin günahkârlarını oranın büyükleri haline getiririz ki tuzaklar kursunlar. Aslında tuzakları kendilerine kurarlar ama farkında olmazlar.” [Enam 123]

Ey Müslüman ülkelerinin subayları ve genelkurmay başkanları! Aranızda, Netanyahu’ya haddini bildirecek ve ona “İstesen de istemesen de Hilafet kurulacak! Hilafet kurulacak ve Mescid-i Aksa’yı Yahudilerin pisliğinden temizleyeceğiz!” diyecek bir kimse yok mu?! İçinizde Allah ve Rasûlü’ne yardım etmek için Allah ve Rasûlü aşkıyla yanıp tutuşan bir kimse yok mu?!

Ey Müslümanlar! İslam ümmeti şüphesiz ki tek bir ümmettir. Allah’ın izniyle Nübüvvet metodu üzere bir Raşidi Hilafet bu ümmeti yeniden bir araya getirecektir. Allah da bu ümmetin suçlularına ve kafirlerine korktukları şeyi mutlaka gösterecektir. Ümmet, kendisinde ufacık bir korku hissetse de bugün Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın vaadine hiç olmadığı kadar daha yakındır. Hiçbir küresel güç, Hilafetin doğuşunu durduramayacak, karşısında direnemeyecek, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın vaadi ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Hilafetin kurulmasına engel olamayacaktır.

فَهَلْ يَنْتَظِرُونَ إِلَّا مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْ قُلْ فَانْتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ * ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا كَذَلِكَ حَقّاً عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِنِينَ“Onlar, kendilerinden önce gelip geçmiş toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki: Haydi bekleyin! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim. Biz, sonra peygamberlerimizi ve aynı şekilde iman edenleri kurtarırız. İnananları üzerimize bir borç olarak kurtaracağız.” [Yunus 102-103]

Devamını oku...

Türkiye: “Büyük Gazze Konferansı”

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti
“Büyük Gazze Konferansı”
 2025 05 03 TR GAZA CONF LOGO

Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti, Ankara’da Filistin için gerçek ve kalıcı çözümün konuşulacağı “Büyük Gazze Konferansı” başlıklı bir program düzenleyecek.

İşgalci ‘İsrail’, 563 gündür Gazze’de işgal ve katliama devam ederken, Müslüman ülkelerin yöneticileri ise kınama mesajları yayımlıyor fakat somut adım atmıyorlar. Böylece işgalci varlık daha da cesaretlenerek katliamlarına hız veriyor. Müslüman ülke yöneticileri diplomasinin başarısız olduğunu itiraf ederken ederken, toplu halde hareket edemediklerini söyleyip birbirlerini suçluyorlar, toplanıyorlar, kınama mesajları yayımlıyorlar. Filistin ve Gazze’yi Uluslararası topluma ve Birleşmiş Milletler’e havale ediyorlar.

Yaklaşık bir buçuk yıldır Gazze’de, 76 yıldır ise tüm Filistin topraklarında insanlığın utandığı bu katliam ve işgali durdurmaya yönelik bir çözüm sunulmazken, Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti, Filistin için gerçek ve kalıcı çözümün konuşulacağı geniş katılımlı bir konferans düzenliyor.

“Sözler tükendi!, Diplomasi iflas etti!, Gerçek ve kalıcı bir çözüm için... Büyük Gazze Konferansı" başlığıyla kamuoyuna duyurulan ve kalbi Gazze için atan herkesin davetli olduğu programın konuşmacıları ve bilgileri şöyle:

Konuşmacılar:

◾️Abdullah İMAMOĞLU

◾️Abdurrezzak ATEŞ

◾️Prof. Dr. Ali Muhyiddin KARADAĞİ (Dünya Müslüman Alimler Birliği Bşk.)

◾️Mahmut KAR (Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Bşk.)

◾️Mehmet GÖKTAŞ

◾️Muhammed Emin YILDIRIM

◾️Muhammed MİŞENİŞ (Filistin Dayanışma Derneği Bşk.)

◾️Mustafa Özcan GÜNEŞDOĞDU

◾️Necmettin IRMAK (İslami Dayanışma Platformu)

◾️Dr. Nevvaf TEKRURİ (Filistin Alimler Birliği Bşk.)

◾️Tayyip ELÇİ (Medrese Alimleri Vakfı Bşk.)

◾️Şeyh Yusuf MUHAREZE (Filistinli Alim)

Tarih: 03 Mayıs 2025 Cumartesi

Saat: 20:30

Yer: Kuzey Ankara Külliyesi Takva Kongre Merkezi

Cumartesi, 5 Zilkade 1446 - 3 Mayıs 2025

turkiye vilayeti

2025 05 03 TR GAZA CONF POSTER

turkiye vilayeti

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Hilafet, Yahudiler, Müttefikleri ve İşbirlikçileri Hoşlanmasa da Akdeniz Kıyılarında ve İslam Dünyasının Kalbi Şam’da Mutlaka Kurulacaktır

  • Kategori Lübnan
  •   |  

21 Nisan 2025 Pazartesi günü çeşitli basın organlarına göre, ‘İsrail’in Yafa kentinde bir anma töreninde konuşan mücrim Yahudi varlığı başbakanı Binyamin Netanyahu, “Birkaç kilometre ötemizde Akdeniz kıyılarında bir halifelik kurulmasına izin vermeyeceğiz. Yemen’le sınırlı kalmayacağız, Lübnan ve diğer cepheler de nasibini alacak. Ortadoğu’nun çehresini değiştireceğimizi defalarca tekrarladım ve şu anda da bunu yapıyoruz. Gazze, Lübnan ve Suriye’de İran eksenine büyük darbe vurduk. Düşmanımızı iyi tanıyoruz. Ne burada ne de Lübnan’da bir hilafet devletinin kurulmasını asla kabul etmeyeceğiz. İsrail’in bekasını garanti altına almak için elimizden geleni yapacağız.” dedi.

Kâfir Yahudi ve Hristiyanların yüz yılı aşkın bir süredir özellikle de Hilafet Devletinin yıkılışından beri yaptıkları bu tür açıklamalar aslında yeni bir şey değil. Endonezya’dan Fas’a uzanan bir İslam Hilafetinin yeniden doğuşundan duydukları korkuyu ifade etmektedir... Ancak böyle bir açıklamanın, ümmetin, o aklı kıt suçlunun “Akdeniz kıyıları” diye ifade ettiği Şam toprakları başta olmak üzere Müslüman ülkelerde zorlu bir doğum sancısı çektiği bir zamanda gelmesi, Yahudilerin ve arkasındakilerin bu çatışmanın hakikatini ve doğum sancısının mahiyetini kavradıklarının apaçık bir göstergesidir; Allah’ın izniyle beklenen bu doğum sancısı, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetin geçireceği siyasi evreleri tasvir ederken müjdelediği ve sonunun misk kokusuyla tamamlanacağını haber verdiği Nübüvvet metodu üzere ikinci Hilafetten başkası değildir. Nitekim Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ نُبُوَّةٍ، ثُمَّ سَكَتَ“Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra sustu.” Şu hâlde, içinde yaşadığımız ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in aynı hadiste “ceberut saltanat” olarak tanımladığı bu yönetimden sonra alimlerin ittifakıyla gelecek olan tek şey Hilafettir...

İnsanlar, Netanyahu’nun bu sözleri güç ve zafer edasıyla söylediği izlenimine kapılabilir. Ancak işin aslını bilen biri, onun bu sözlerinin kalbinin derinlerinde hissettiği ve kalbini çepeçevre saran Hilafet paranoyasından ve korkusundan kaynaklandığını açıkça görür. Netanyahu, Yaradan’ından başka kimseye boyun eğen İslam ümmetine yönelik tehditler savurduğu bu açıklamasıyla aslında Batılı güçlere ‘Bölgede yeniden bir Hilafet devletinin kurulmasını engelleme misyonunu sizin adınıza ben yürütüyorum’ mesajı vermektedir. Zafer ve güç edasında bulunsa da İslam ümmetinin onun önünde asla boyun eğmeyeceğinin ve İslam ümmetini asla yenemeyeceğinin farkındadır. Bu ümmetin öncüsü ve başı, Şam, Kudüs, çevresi ve Gazze halkıdır, sonu ise en ücra köşede yaşayan Müslümanlardır... Eğer tek başına Gazze bile bu ucube varlığı ve arkasındaki tüm kafir ve işbirlikçi devletleri âciz bırakabiliyorsa, bayrağı taşımak, onların yüzlerini kara çıkarmak ve Allah’ın vaat ettiği zaferi gerçekleştirmek için yanıp tutuşan koskoca bir ümmetin neler yapabileceğini düşünebiliyor musunuz?

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراً “İki vaatten ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.” [İsra 7] Onun “Birkaç kilometre ötemizde Akdeniz kıyılarında bir halifelik kurulmasına izin vermeyeceğiz” açıklaması, aslında coğrafi sınırlarla çerçevelenemeyecek bir ümmet projesini anlamadığını gösteriyor. Zira Hilafet, yalnızca bölge halklarının değil, tüm İslam ümmetinin ortak talebidir! Tek bir Müslüman ülkesinde İslami Hilafet taraftarlarının iktidara gelmesi, bu fikrin tüm İslam coğrafyasında hızla yayılması için yeterli bir kıvılcım olacaktır. Bu pislik herif, bu denli bir korku ve paranoya içinde yaşıyorsa, nasıl olur da başkalarını korkutabiliyor ve tehdit edebiliyor?!

Ey Müslümanlar! Akdeniz’in serin rüzgârlarını taşıyan Lübnan kıyılarından size sesleniyoruz:

Şüphesiz ümmet, dört gözle kalpleri imanla, kolları güçle yoğrulmuş temiz kimselerden, Allah’ın dinine yardım etmelerini, bu yöneticileri tahtlarından indirmelerini ve yeryüzünde Allah’ın yönetimini kurmalarını beklemektedir... Eğer bu yöneticilerde, ümmetlerine karşı zerre kadar bir düşkünlük, kendilerini ve ailelerini yaklaşan halk fırtınasından koruma arzusu olsaydı, hiç durmaz mazlumların safında yerlerini alırlardı. Ama gel gör ki aralarında aklı başında bir tane adam bile yok!

Ey Mısır’ın imanlı yiğitleri! Ey yeryüzünün en hayırlı ordusu! Ey Ürdün’ün kahraman yiğitleri! Ey Yahudilere gücün acısını tattıran Kerame’nin aslanları! Ey Fatih Sultan Mehmet ve Sultan Abdülhamid Türkiye’sinin askerleri! Ey daha düne kadar gür bir seda ile “Her şey Allah için, her şey Allah için!” diye haykıran Şam’ın yiğit mücahitleri!

İşte bakın, düşmanınız, Allah Azze ve Celle’nin asla yalan olmayan vaadinden ve Peygamberiniz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan hilafetten gerçekten korktuğunu açıkça ifade ediyor! O halde mümin kulları müjdele...! Ey yürekleri temiz, niyetleri halis subaylar ve askerler! Üzerinize düşeni yapın, Allah’ın yardımcıları olun ve Hilafeti kurmak için çalışanlara katılın...! Düşmanınız, sizin en iyi, kendisinin ise en güçsüz durumda olduğunun farkındadır. Peki ya siz, bunun bilincinde misiniz? Özellikle Mısır ve Ürdün’de olmak üzere düşman size hamlesini yapmadan önce siz ona hamlenizi yapın. Dininizi ve ümmetinizi savunmak için hemen harekete geçin! Allah’ın izniyle buna muktedirsiniz. Hadi Allah’ın sevdiği ve hoşuna gittiği amelleri yapın...! Şüphesiz ümmet, yürek çırpıntısıyla büyük bir anı gözlemektedir. Allah’ın hükmünü tesis etmek için çalışanlar da tıpkı Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in içeride İslam Devletini kurmak, dışarıya ise İslam’ı davet ve cihat yoluyla yaymak için harekete geçtiği gibi İslam Devletinden sonra harekete geçmek üzere hazır ve nazır beklemektedirler... İşte bu, işleri düzeltecek olan, Müslümanların da dünyadaki tüm gayrimüslimlerin de durumlarını ıslah edecek olan dosdoğru yoldur... İşte böylece, doğru yola iletmek yalnızca Allah’a mahsustur. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئاً وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ“Allah, içinizden, iman edip de Salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Devamını oku...

Netanyahu’nun Korkusu Hem Kendi Büyüklüğünü Hem de Sözde Varlığının Büyüklüğünü Unutturdu Ona, Sen ve Arkandaki Destekçilerin Hoşlanmasa da Hilafet Mutlaka Kurulacaktır, Kudüs de Onun Kalbi Olacaktır!

Metamorfoz Yahudi varlığı Başbakanı, 23 Nisan 2025 Çarşamba günü yaptığı açıklamada, İslam ümmetinin birleştiricisi olan Hilafet Devletinin yakında kurulmasından duyduğu endişeyi dile getirerek, “(İsrail’in), kuzey, güney sınırlarında veya Batı Şeria’da bir İslam Hilafetinin kurulmasına izin vermeyeceğini” söyledi. Bu ifadeler, İslam ülkelerinin tıpkı bir bileziğin bileği kuşatması gibi gaspçı Yahudi varlığını sarmaladığına ve kuşattığına dair bariz bir işarettir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi olarak biz, onun bu sözlerine özetle şu şekilde cevap vereceğiz:

Birincisi: Gözlemciler, analistler ve siyasetçiler için metamorfoz Yahudi varlığının gerçek doğası bir sır değildir. O, Müslüman topraklarında kafir büyük güçlerin sadece bir maşasıdır. Bu mutant varlık, tıpkı diğer Sykes-Picot ürünü devletçikler gibi, Hilafetin yeniden dirilişini engellemek amacıyla İngiltere ve Fransa tarafından Hilafetin yıkılmasının ardından kurulmuştur. Daha sonra Amerika ve diğer kafir devletler de aynı hedefle bu varlığı desteklemişlerdir. Bu varlık, o güçlerin şımarık bir çocuğu gibidir. İşin garip yanı ise, bu şımarık çocuğun bu gerçeği unutması ve kendini olduğundan farklı bir konumda görmesidir!

İkincisi: Eğer büyük küfür güçler, bu ucube yapıya askeri, siyasi ve mali destek sağlamamış olsaydı, bir gün bile ayakta kalamazdı! Müslüman topraklardaki suçlarını ise hiç mi hiç sürdüremezdi! Gazze bunun en büyük kanıtı. Gazze, Rabin ve diğer Yahudi liderleri dahi yıpratmıştır. Netanyahu da bir buçuk yılı aşkın bir süredir kadınları, yaşlıları ve çocukları öldürmek, taşları tahrip etmek, ağaçları yakmak dışında hiçbir şey yapamamış, bir avuç mücahidin elindeki esirlerini bile kurtaramamıştır!

Üçüncüsü: Netanyahu, siyasi arenadaki varlığının birtakım dengelere bağlı olduğunu, o dengelerin bozulmasıyla siyasi arenadan silinip gideceğini bilmiyor mu? Şimdiye kadar orada burada elde ettiği küçük başarılarla sokağın öfkesini dindirmeye çalışmıştır. Ama İslam’a ve İslam ümmetine dil uzatması, hilafeti ağzına dolaması, tehditler savurması doğrusu büyük bir küstahlık ve hadsizliktir! Netanyahu, kendini aslan zanneden ama kedilerden birini gördü mü kaçacak delik arayan bir fare gibidir.

Dördüncüsü: Biz Müslümanlar, Yahudileri herkesten daha iyi tanırız; Çünkü Yüce Allah onların gerçek yüzünü bize ifşa etmiştir. Onlar peygamberleri öldüren, Allah’a ve elçilerine saygısızlık eden kimselerdir. Onlara zillet ve yoksulluk damgası vurulmuş ve Allah’ın gazabına uğramışlardır. Onlar Müslümanlarla ancak korunaklı kaleler içinde veya duvarların arkasından savaşabilirler. Bin yıllık İslam tarihinin her sayfası buna tanıklık etmektedir. Hatta bütün dünya bu gerçeklerin bir kısmının farkındadır, Avrupa’daki Yahudi mahalleleri de buna örnektir. İnkâr etmeleri, peygamberleri öldürmeleri ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaları nedeniyle Allah’ın ipini koparmışlardır. Geriye sadece insanların ipi kalmıştır. Şimdi bu ipin de kopması yakındır. Artık basiret ve feraset sahipleri için hakikat gecesi aydınlanmaya ve sabah da sökmeye başlamıştır.

Beşincisi: Bu ucube varlığın akıbetinin, etrafındaki Sykes-Picot ürünü devletçiklerin akıbetine bağlı olduğu artık aşikâr. Ve bu iki husus da Allah’ın izniyle yakında kurulacak olan Nübüvvet metodu üzere Hilafetin dirilişine bağlıdır. İşte bu gerçek, Netanyahu’nun kalbini saran korkuyu izah etmekte ve onu gayrı iradi bir şekilde hezeyanlara sevk etmektedir; Nitekim bu gerçek, Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi Hilafetin dönüşüne karşı uyarılarda bulunan büyük kâfir güçlerin liderlerini de tir tir titretmekte, kalplerine korku salmaktadır.

Devamını oku...

Kukla Yöneticilerin Tutumları Allah Düşmanı Netanyahu’yu O Denli Cesaretlendirmiş Olmalı ki Kendisini Dev Aynasında Görür Hale Gelmiştir, Peki Onu Bu Gaflet Sarhoşluğundan Ayıktıracak Biri Yok mu?

Yahudi Başbakan Benjamin Netanyahu, 21 Nisan 2025 Pazartesi günü yaptığı açıklamada, “Birkaç kilometre ötemizde Akdeniz kıyılarında bir halifelik kurulmasına izin vermeyeceğiz. Ortadoğu’nun çehresini değiştireceğimizi defalarca tekrarladım ve şu anda da bunu yapıyoruz. Gazze, Lübnan ve Suriye’de İran eksenine büyük darbe vurduk. Düşmanımızı iyi tanıyoruz. Burada veya Lübnan’da bir hilafet devletinin kurulmasını asla kabul etmeyeceğiz. İsrail’in bekasını garanti altına almak için çalışıyoruz.” dedi.

Allah düşmanı Netanyahu’nun, ümmeti ve ordularını Filistin, Lübnan, Yemen ve Suriye’ye yardım etmekten alıkoyan, onun acımasız bombardımanlarına, vahşi katliamlarına, korkunç yıkımlarına, insanlık dışı yakıp yıkmalarına, zorla yerinden etmelerine ve küstah tehditlerine seyirci kalan, bir tek asker, uçak, savaş gemisi veya tank bile göndermeyen, aksine Gazze halkının zalimce kuşatılmasına ortak olan ve ona para, yiyecek, giysi ve silah sağlayan Müslümanların kukla yöneticilerinin zavallı duruşlarına aldanmış olduğu apaçık ortada. Ümmetin zaaf içinde olduğunu sanan Netanyahu, Amerika ve Batı’nın sınırsız desteğiyle sapkın hayallerini ve hain emellerini hiçbir engel tanımadan gerçekleştirebileceğini sanıyor.

Ortadoğu’nun çehresini değiştireceğini defalarca söylediğini ifade ediyor. Oysa Batı’nın kesintisiz desteği olmasaydı Gazze’ye veya herhangi bir cepheye karşı savaşını sürdüremeyeceğini gayet iyi biliyor. Şimdiye kadar düzenli bir Müslüman ordusuyla karşı karşıya gelmediğinin, yalnızca çok az cephane ve teçhizata sahip gruplarla karşı karşıya geldiğinin farkında. Sanki yedi cephede savaşıyormuş gibi konuşuyor! Halbuki sadece kendini ve yandaşlarını kandırıyor! Hangi cephelermiş bunlar? Askerlerinin savunmasız çocukları, kadınları ve yaşlıları katlettiği, evleri, okulları, camileri ve sığınakları bombaladığı cepheler mi bunlar? Bu bir savaş değil, alçakça bir katliamdır! Gerçekten cephelerde savaştığına mı inanıyor? 18 ay boyunca ABD, Almanya, Fransa ve Müslümanların yöneticilerinin desteğiyle bir avuç mücahit ve kuşatma altındaki Gazze halkının bulunduğu bir Gazze cephesini bile halledemeyen biri, bir Müslüman ordusuna karşı koyabileceğini mi sanıyor?

Burada kınanacak birileri varsa onlar da Müslüman ordularının askerleri, komutanları ve genelkurmay başkanlarıdır! Netanyahu ve arkasındaki Trump’a şeytani rüyalarını unutturacak bir ders vermek ve onlara savaşın nasıl olduğunu ve cephelerin ne demek olduğunu göstermek amacıyla şimdiye kadar harekete geçmiş değillerdir. Şimdi de Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği -ki müjdesi haktır- Hilafet devletinin dönüşünü engelleme fantezisinden bahsediyor!

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.”

O halde ey ümmetin askerleri ve subayları! Hadi çağrıya kulak verin ve Allah düşmanı Netanyahu’ya, tıpkı Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Hayber, Kureyza, Nadir ve Kaynuka’da atalarına verdiği o unutulmaz dersler gibi bir ders verin! Sizler, dengeleri değiştirebilecek ve Yahudiler, haçlılar ve tüm küfür güçleri hoşlanmasa da Mescid-i Aksa’nın surlarında İslam bayrağını dalgalandırabilecek güçtesiniz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ “O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Saff 9]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER