Çarşamba, 04 Recep 1447 | 2025/12/24
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Müslüman Kadınların Yüzünden Peçeyi Zorla Çıkartan Hindu Devletine Pakistan Ordusundaki Muhammed Bin Kasım’ın Torunları Haddini Bildirmelidir!

15 Aralık 2025 Pazartesi günü, resmî bir tören sırasında Hindistan’ın Bihar Eyaleti Başbakanı Nitiş Kumar, Müslüman doktor Nusret Pervin’in yüzündeki peçeyi zorla çekip çıkardı. Bu yetmezmiş gibi bir de bunu yaptıktan sonra, sanki Müslüman bir kadının yüzünden peçeyi çekip almak hoş görülecek ve alay edilecek bir şeymiş gibi kahkaha attı. Hâlbuki Medine’deki Yahudileri bir Müslüman kadının örtüsünü açıp onunla alay ettiklerinde, orada bulunan sahabi o Yahudi’yi öldürmüş; Yahudiler de onu öldürünce Rasûlullah SallAllahu aleyhi ve Sellem o kabilenin tamamını kuşatmış ve hepsini Medine’den sürmüştü. Bugün ise Müslümanlar, doktor Nusret Pervin’in onurunu koruyacak ve bu aşağılık Hindu Nitiş Kumar’a haddini bildirecek bir devlet yoksundurlar.

Yöneticilerimiz cihadı işlevsiz bıraktılar. Irzların ve mukaddesatın çiğnenmesinin tüm yükünü, “Kınıyoruz!” şeklindeki içi boş ve protokolden ibaret bir söze yıktılar. Bin kere kınama açıklamaları yapılsa bile Hindu devletinin umurunda olmayacaktır. Zira kınamaları siyasi, ekonomik ve askeri yaptırımlar takip etmedikçe kınamanın hiçbir etkisi olmaz. Yöneticilerimiz, Pakistan’ın can damarı olan Keşmir’den vazgeçtikten sonra, üç nehirden de vazgeçtiler, dahası Kontrol Hattı’nda Hindu devletine ateşkes hediye ettiler. Hal böyleyken, bu aşağılık Hindu varlığının Müslümanların ırzıyla oynaması hiç de şaşırtıcı değildir!

Bu, Hindu Devletinin işlediği ilk olay da değildir; bilakis her gün, aşırılık yanlısı “Hindutva” politikası altında buna benzer olaylar yaşanmaktadır. Müslümanların evlerinin yıkılması, sığır eti bulundurma bahanesiyle Müslümanların katledilmesi ve ırzlarına saldırılması, başörtüsünün yasaklanması, camilerin yıkılması, vatandaşlıkların iptal edilmesi veya verilmemesi, ticari işletmelerin kapatılması, vakıf mallarına el konulması ve Müslüman kızlarına taciz edilmesi gibi... Özetle ortada, hükümet ve resmi düzeyde Müslümanları hedef alan organize bir Hindutva ajandası vardır.

Bu suçları işleyen bu Hindu devletine bu cüreti verenler, bizzat Pakistan’ın yöneticileridir. 2002’den itibaren, Müşerref döneminde, Amerikan dayatmalarıyla Keşmir’deki cihat kamplarına darbe indirildi, Keşmir cihadı “terör” olarak yaftalandı ve Hindu devletini bölgenin polisi yapmak isteyen Amerika’nın planına teslim olundu. İster “Aman ki Asha” (Barış Umudu) ister “Serbest Ticaret” bahanesiyle olsun, bu süreç bugüne kadar devam etti. Eğer Pakistan’daki General, Hindu Devletindeki Müslüman kızları kendi kızları olarak görseydi, Hindu Devleti onlara değil dokunmaya, yan gözle bakmaya bile cesaret edemezdi. Ancak maalesef yöneticilerimiz kendilerinde kınama cesaretini bile bulamamaktadırlar.

Bu bağlamda Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözü bugünkü hâlimize tam olarak uymaktadır:

إِذَا تَبَايَعْتُمْ بِالْعِينَةِ، وَأَخَذْتُمْ أَذْنَابَ الْبَقَرِ، وَرَضِيتُمْ بِالزَّرْعِ، وَتَرَكْتُمْ الْجِهَادَ، سَلَّطَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ ذُلّاً لَا يَنْزِعُهُ حَتَّى تَرْجِعُوا إِلَى دِينِكُمْ “Îyne usulü ile alış veriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna tutunup ziraatçılıkla geçinmeye razı olduğunuz ve Cihadı terk ettiğiniz vakit, Allah sizin üzerinize zilleti musallat eder de dininize dönene kadar onu üzerinizden sıyırıp almaz!” [Ebu Davud, Ahmed]

Ey Pakistan silahlı kuvvetlerindeki subaylar! Gerek 27 Şubat 2019’daki Hızlı Karşılık operasyonu gerekse Mayıs 2025’teki “Bunyanun Mersus” operasyonu olsun, sizlerin, Hindu varlığının burnunu yere sürtebilecek güçte ve yetenekte olduğunu göstermiştir. Ancak liderliğinizin, Amerika’nın izin verdiği sınırlar dışında Hindu devleti hesaplaşmaya yanaşmaması en büyük zafiyetinizdir. Hatta Mayıs 2025’teki Bunyanun Mersus operasyonunda bile başarınızın payesi Amerikan Başkanı Trump’a atfedilmiştir. Komutanlarınız onun önünde zelil bir şekilde hizaya gelmişler ve izin verdiği sınırda durmuşlardır. Dolayısıyla ateşkes bahanesiyle Hindu varlığına gereken dersi vermenizi engellemişler, Keşmir’i kurtarmanıza ve üç nehri geri almanıza mâni olmuşlardır. Sanki dayağı yiyen Hindu değil de bizmişiz gibi olduk!

Bu liderlik, düşüncenizi ve gücünüzü İngiltere’nin çizdiği yapay sınırlara hapsetmiştir. Oysa Amerika’nın gerçek konumu Afganistan’da, Irak’ta ve Gazze’de bütünüyle açığa çıkmıştır. Bu ümmetin kızlarını koruyabilmeniz, ancak Amerikan hegemonyasına bağlı bu liderlikten kurtulmanızla mümkündür. İşler bu şekilde devam edemez. Liderlerinizden her birinin, Amerikan diktesine uyarak Hindu devleti ve Yahudilere yakınlaşmakla meşgul olması; Haçlı Trump’ın Mareşal’in ismini tesbih çeker gibi dilinden düşürmemesi; Yahudileri korumak için prensipte sizi göndermeye hazır olunduğunun ilan edilmesi; ve Hindu Devletinin her türlü haddi aşmasına karşı sabır, itidal ve hoşgörüyle karşılık verilmesi kabul edilemez! Bütün bunlar olurken sizin kenarda durup seyretmeniz ise hiç kabul edilemez!

Kız kardeşleriniz size sesleniyor! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sireti önünüzdedir. Tarih boyunca Müslümanların, tek bir kız kardeşimizin feryadına icabet etmek için orduları seferber ettiklerini hepimiz biliyoruz. Kız kardeşlerini savunmak için Hindistan’ı fetheden Muhammed bin Kasım, “Yetiş ya Mutasım!” çığlığına cevap veren Halife Mutasım, bunun en güzel örneğidir. Bugün ise Müslüman ordularının başında, soğukluklarıyla yabancılaşmış kimseler vardır; kız kardeşlerin çığlıklarını duymadıkları gibi katledilen Müslüman bedenleri karşısında yürekleri parçalanmak şöyle dursun sarsılmıyorlar bile. Ümmetin kızlarını daha ne zamana kadar Hindu devletinin merhametine terk edeceksiniz?! Bu liderliği devirin, Hilafeti kurması için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin ki Ebu Hurayra’nın rivayet ettiği “Hind Gazvesi”nin öncüleri olma şerefine nail olun:


وَعَدَنَا رَسُولُ اللهِ ﷺ غَزْوَةَ الْهِنْدِ، فَإِنْ أَدْرَكْتُهَا أُنْفِقْ فِيهَا نَفْسِي وَمَالِي، فَإِنْ أُقْتَلْ كُنْتُ مِنْ أَفْضَلِ الشُّهَدَاءِ، وَإِنْ أَرْجِعْ فَأَنَا أَبُو هُرَيْرَةَ الْمُحَرَّ“Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bize Hind ülkesine savaş yapılacağını vaat etmişti. Ben de, “Eğer o savaşa katılırsam malımı ve canımı feda edeceğim” dedim. “Eğer öldürülüp şehit olursam en değerli şehitlerden olurum. Eğer gazi olarak geri dönersem Cehennem ateşinden kurtulan Ebu Hureyre’yim dedim.” [El Hâkim]

Devamını oku...

Özbekistan’a Sert Bir Kış Geldi, Peki Halkı Buna Nasıl Katlanacak?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Özbekistan’a Sert Bir Kış Geldi, Peki Halkı Buna Nasıl Katlanacak?

Şu soru, Özbekistan'daki sıradan insanların her yıl kış yaklaşırken kendilerine sordukları ve cevabını alamadıkları sorulardan biridir; Evlerimizi nasıl ısıtacağız, yemeklerimizi nasıl pişireceğiz ve çayı nasıl hazırlayacağız? Bu sorular uzay çağında yaşayanlar için zahmetli görünebilir ama ne yazık ki Özbekistan halkı için ölüm kalım meselesi haline gelmiştir. Peki, devlet bu sorunları çözmek için ne yapıyor ve bunları uygulamak için hangi önlemleri alıyor?

Özbekistan Enerji Bakanlığı'nın internet sitesinde ülkedeki doğalgaz sıkıntısının nedeni şu şekilde açıklanıyor:

Doğal gaz sıkıntısının ana nedeni, mevcut gaz sahalarının eskimesi ve yeni sahaların çıkarılması ve geliştirilmesinin karmaşık olmasıdır. Örneğin doğal gaz daha önce 1.5 ila 2 bin metre derinlikten çıkarılırken, şimdi bu gösterge 3.2 ila 5.2 bin metreye ulaşmıştır. Ülkenin kaynakları bugün sınırlı olup, nüfus artışı ve artan tüketici talebi sonucunda doğal gaza olan talep de gün geçtikçe artmaktadır. Ülkenin nüfusu yılda 600.000 kişi artarken ekonomisi ise %0,5 oranında büyümektedir.

Aynı bağlamda "Doğalgaz sıkıntısı sorununu çözmek için hangi önlemler alındı?" sorusuna Enerji Bakanlığı şu cevabı verdi: “Komşu ülkelerden ithalatı çekmek için aktif çalışmalar yürütülmektedir. Bu bağlamda Özbekistan'ın ihtiyaçlarını karşılamak üzere doğal gaz tedariki için görüşmeler yapılmaktadır.”

Ancak Özbekistan'ın doğalgaz rezervleri 1,8 trilyon metreküptür. Allah, lütfu ve keremiyle insanlığın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar bolca kaynak sağlamıştır. وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِين “ Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) dır.” [Hud 6]

(… Diğer yandan gelirin, mal ve hizmet olarak tebaaya transferinde devleti mesul tutmuş, devlet mülkiyetine ait malları devletin mülk edinmesini de mübah görmüştür. Tüm bunlar sayesinde tebaanın her bir ferdinin yaşamını, toplumun birbirine sıkı sıkı bağlanan bir toplum olarak kalmasını, fertlerin maslahatlarını ve toplumun işlerinin güdülmesini garantilemiş ve devletin varlığını, iktisadî sorumluluklarını yerine getirebilecek bir kuvvet içerisinde korumuştur. Tabii olarak tüm bunların oluşabilmesi için toplumda her bireyin gelir dağılımından istifade edecek bir konumda bulunması gerekir. Bunun oluşması bir bütün olarak halkın tüm bireylerinin şeriat hükümlerine bağlı kalarak bu hükümleri yerine getirmeye çalıştığı bir toplum yapısında gerçekleştirilir. İslam aleminin şimdiki durumunda olduğu gibi, bireyler arasında fahiş bir dengesizliğin hüküm sürdüğü toplumsal ortamlarda ise durum farklıdır. Böylesi durumlarda ihtiyaçları giderme konusunda toplumsal kaynaşmayı sağlayabilmesi için yeni bir gelir dağılımına, fertler arasında dengenin kurulmasına ihtiyaç vardır.) [İslam’da İktisat Nizamı Kitabından]

Doğalgaz yataklarından doğalgaz çıkarmak için yeterli araç gereçlerimizin olmadığı bahanesi yersizdir; çünkü cumhurbaşkanlarının görevi, mümkün olan her yolla halkın temel ihtiyaçlarını karşılamaktır.

Bugün dünya nüfusu arasında temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda büyük bir eşitsizlik bulunmaktadır. Bu arada sıradan insanlar kahvaltıda ne yiyeceklerini, çocuklarını nasıl doyuracaklarını düşünürken ve sert kışta evlerini karton kutular, odun ve kuru dallarla ısıtmak için mücadele ederlerken, Özbekistan Cumhurbaşkanı ve maiyetinin evlerine bol miktarda doğal gaz akmakta ve çocukları da lüks içinde yaşamaktadırlar. Bu yüzden onlar, sıradan insanların sert kış mevsiminden dolayı acısını çektiği zorlukların acısını çekmemektedirler.

Bu sorunları çözmek yerine, camilerde kukla gibi hizmet eden imamlar görevlendiriyorlar ve bu imamlar da hutbelerinde insanları sabırlı olmaya, Allah'a sarılmaya ve O'nun nimetlerine şükretmeye teşvik ediyorlar. Ayrıca bu imamlar, gökyüzümüzün temiz olduğu, ülkemizin barış içinde olduğu, savaşta olmadığımız ve bunun için şükredenlerden olmamız gerektiği gibi masallarla insanları yanıltıyorlar!

Ancak yaşlıların, hastaların, anne sütü emen bebeklerin ve lohusa olan kadınların hepsinin, ısınmaya ve sıcak yemeğe ihtiyaçları vardır. Yozlaşmış Ruslar ve Çinliler Özbek gazını kullanıp lüks içinde yaşarlarken, Özbekistan Müslümanları sert kış günlerini sayılamayacak acılar içinde geçirmeye mahkum edilmektedir. Zira benzin istasyonlarının önünde şafak sökene kadar uzun araç kuyrukları oluşmakta ve düşük basınç nedeniyle yanmamış doğal gaz kokusu, evlerinde binlerce insanın ölümüne neden olmaktadır.

Ancak İslam'da sabır ve nimetlere şükretmek başlı başına bir gerçek olup kâfirlere benzin pompalamak ve soğuğa katlanmak, sabretmek ve Allah'ın nimetlerine nankörlük etmek olarak kabul edilemez.

Ey İslam ümmeti! Tiran Kerimov döneminden beri ve şimdi de Mirziyoyev ve yandaşları döneminde, gaz ve elektrik sıkıntısı sorunu çözülmedi ve çözülmeyecek de. Oysa doğalgaz çok miktarda olmasına rağmen, gerçek sahibi olan halka değil, aksine ihtiyaçlarını karşılamak için kâfir efendilerine bedava verilmekte ve onlar da halkın kaygılarını hiç umursamamaktadırlar.

Enerji sorunu da dahil olmak üzere tüm sorunlarınız, sadece Allah'ın şeriatına göre hükmedecek adil bir Halife tarafından yönetilen İslam Devleti’nin gölgesinde çözülecektir. Bu nedenle onların sahte yalanlarına inanmayın ve onlardan bir merhamet beklemeyin. Tüm gücünüzle İslami hayatı başlamak için çalışın. İşte o zaman doğal kaynaklarınıza sahip olacaksınız ve çocuklarınız ve yaşlılarınız da sert kış gecelerinde üşüyerek uyanmayacaklardır. Bu sistem, razı edilmeye layık olan Allahu Teala tarafından gönderilmiş ideal bir sistem olup bu sistem, sadece insanlığın tüm temel ihtiyaçlarını karşılamakla yetinmemekte, aynı zamanda lüks ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli tüm koşulları da hazırlamaktadır. Yani bu sistem, insanların güvenli ve rahat bir şekilde yaşamaları için var gücüyle çalışmaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhlise Özbekî

Devamını oku...

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nın Golan Tepeleri'nin Olmadığı Bir Ülke Haritası Yayınlamasının Ardından Geniş Çaplı Tartışmalar Yaşandı!

Haber - Yorum

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nın Golan Tepeleri'nin Olmadığı Bir Ülke Haritası Yayınlamasının Ardından Geniş Çaplı Tartışmalar Yaşandı!

Haber:

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nın X platformunda Golan Tepeleri'nin olmadığı bir ülke haritası yayınlaması tartışma yaşanmasına yol açtı. Blog yazarları, Şam hükümetini, işgalci “İsrail” lehine Golan Tepeleri'den vazgeçmekle suçlarken, diğerleri ise bu eksikliği sadece bir "çizim hatası" olarak değerlendirdi. (Arabi 21)

Yorum:

Eğer haber doğruysa bu, Allah'a, Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e, sonra da Allah'ın yedi kat semanın üstünden mübarek kıldığı Şam beldesine ihanettir; sürekli olarak İslam sloganları atan ve bunları dile getiren insanlar nasıl böyle iğrenç bir suç işleyebiliyorlar insan hayret ediyor?! Yoksa onlar, başta Haçlı Amerika olmak üzere Yahudileri ve kafir Batı'yı razı etmek için Allah'ın emirlerine muhalefet etmeye devam mı ediyorlar?!

Allah Subhanehu ve Teala Şam beldesini mübarek kılmış olup Golan Tepeleri de bu mübarek toprakların bir parçasıdır. Dolayısıyla buraları ihmal etmek veya vazgeçmek caiz değildir.Aksine Ahmed Şara'nın, burasını Yahudilerden kurtarmak ve onları oradan temizlemek için çalışması gerekir. Suriye'yi tiran Beşar'dan kurtardıktan sonra Kudüs'ü Yahudilerden kurtaracağına dair söz veren o değil miydi?!

Ahmed Şara ve hükümeti, yalan ve ihanetin ömrünün kısa olduğunu ve bu haritanın Allah'a, Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e, İslam ümmetine ve Sahabelerin ve şehitlerin kanıyla inşa edilmiş Şam beldesine ihanet olduğunu bilmelidir. Zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَEy iman edenler! Allah’a ve Rasul’e hainlik etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize de ihanet etmeyin.”  [Enfal 27]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Selim – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Orta Asya-Japonya Zirvesi: Bölgede Nüfuz Çatışması!

Haber - Yorum

Orta Asya-Japonya Zirvesi: Bölgede Nüfuz Çatışması!

Haber:

Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, 18 Aralık'ta Japonya'nın başkenti Tokyo'ya bir çalışma ziyareti gerçekleştirdi.Ziyaret kapsamında Caparov, Japonya Başbakanı Sanae Takaichi başkanlığında ülke liderleriyle bir araya gelecek.Ayrıca "Orta Asya-Japonya" formatındaki ilk zirveye de katılıyor. Zirvenin aralarında Orta Asya-Japonya İş Forumu da düzenlenecek.

Kayda değerdir ki bu ülke ve Orta Asya ülkeleri, "Orta Asya-Japonya" diyaloğu çerçevesinde yaklaşık yirmi yıldır bakanlar düzeyinde işbirliği yapmaktadır.

Yorum:

Japonya'nın Amerika’nın yörüngesinde dönen stratejik bir politika izlediği bilinmektedir. Bu nedenle Kore ve Japonya gibi ülkelerle işbirliği, özünde Orta Asya devletlerini Çin ve Rusya'dan izole etme politikasına hizmet etmektedir. Özellikle Çin'in bölgedeki artan nüfuzu ve stratejik öneme sahip sektörlerin Çinli yatırımcıların eline geçmesiyle birlikte, Amerika için bölgede alternatif bir ekonomik gücün etkisini güçlendirmesi önemli bir hale gelmiştir.Bu durum, özellikle Çin ile bölge ülkeleri arasındaki ticaret ilişkilerinin, Rusya ile olan ilişkilerinin seviyesini aştığı bir dönemde önem kazanmıştır. Örneğin Orta Asya ile Rusya arasındaki ticaret hacmi 40 milyar Dolara ulaşmıştır; bu rakam, Rusya'ya yaptırımlar uygulayan Batı'dan Orta Asya üzerinden yapılan mal satışlarının %300'e varan oranda artmasının ardından gerçekleşmiştir.

Buna göre Amerika, uluslararası arenada rakip olarak gördüğü Çin'in Orta Asya'yı tamamen kendi nüfuzu altına alma çabalarına karşı önlemler almaktadır. Bu bağlamda C5+1 zirvesi başkanlık düzeyine yükseltilmiş ve Trump, bölge ülkelerinin liderlerini Amerika'da ağırlamıştır. Ancak Amerika'nın bölgedeki imkanları sınırlıdır; bu nedenle hem Kore hem de Japonya ile C5+1 formatında zirveler düzenlemeye çalışmaktadır.

Sonuç olarak kapitalist sistemin egemen olduğu bu dünyadaki sömürgeciler, tıpkı yiyecek arayan köpeklerin yaptığı gibi, bir boşluğun oluştuğu her bölgeye hücum ediyorlar.Orta Asya'da şu anda böyle bir boşluk gözlemlenmekte olup bu bölgenin stratejik önemi, sömürgeci güçleri oradaki nüfuzlarını genişletmeye sevk etmektedir. Dolayısıyla Ukrayna krizinden sonra güç çatışmanın alanının, Orta Asya'ya kaymaya başladığı bir sır değildir. Nitekim yukarıda geçen söz konusu olaylar ile Orta Asya ülkelerinin liderleri ile büyük güçler arasındaki giderek güçlenen ilişkiler buna işaret etmektedir. Dolayısıyla Caparov'un Japonya ziyareti zahiri olarak ekonomik çıkarları taşıyormuş gibi görünse de, siyasi olarak Çin'in nüfuzunu sınırlama çabalarını içermektedir.

Bu açgözlülük, bu yağma ve hırsızlık karşısında Müslümanlar olarak bizim, zulme dayalı kapitalist sistemi reddetmemiz ve samimi bir çabayla yüzümüzü İslam'a çevirmemiz gerekir; çünkü Orta Asya, İslam ülkelerinin bir parçasıydı ve hâlâ da öyledir.Tarihin de gösterdiği gibi, kâfirlerin uykusunu kaçıran büyük alimler ve ünlü askeri liderler bu topraklarda doğmuş ve büyümüşlerdir. Bu nedenle bu bölgeler, çok yakında Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti’nin bir parçası olacağı gibi Allah'ın izniyle sömürgecilere karşı çatışmada da kilit bir nokta olacaktır.

لِلَّهِ الْأَمْرُ مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Eninde sonunda Allah’ın dediği olur. O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-5]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Gerek Hindistan'da Gerekse Gazze'de Olsun Müslümanların Onurunu Ve Canlarını Korumanın Önündeki En Büyük Engel Ulus Devlettir

Haber - Yorum

Gerek Hindistan'da Gerekse Gazze'de Olsun Müslümanların Onurunu Ve Canlarını Korumanın Önündeki En Büyük Engel Ulus Devlettir

Haber:

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İshak Dar, Bihar Eyaleti Başbakanı Nitish Kumar'ın bir devlet etkinliği sırasında Nusrat Parveen adlı Müslüman bir kadının başörtüsünü çekmesini şiddetle kınayarak, olayı "son derece endişe verici" olarak nitelendirdi. Dar, olayı utanç verici olarak nitelendirerek (azınlıkların) haklarını korumaya ve yükselen İslamofobi dalgasını dizginlemeye olan acil ihtiyacın altını çizdiğini söyledi. (Ajanslar)

Yorum:

Bu, Hindistan'da Müslüman bir kadının taciz ve aşağılanmaya maruz kaldığı ilk olay değildir; zira 1947'de Hindistan'ın kuruluşundan bu yana Hindu yöneticileri, Müslümanların hayatına, mallarına ve şereflerine hiçbir önem vermemişlerdir. Nitekim 1950'den bu yana, en az on bin Müslüman, siyasi aidiyetlerine bakılmaksızın, çoğu zaman Hindu yöneticilerin onayıyla gerçekleştirilen mezhep çatışmalarında hayatlarını kaybetmiştir. Örneğin 2002 yılında Gujarat eyaletinde yaşanan ayaklanma olaylarında, Hindu çeteleri iki aydan fazla süren şiddet kampanyasında tecavüz, yağma ve cinayet eylemleri gerçekleştirmiştir. Ayrıca kadınlar sakat bırakılmış, çocuklar ateşe verilmiş, babaların mafsalları parçalanmış, çoğunluğu Müslüman olmak üzere yaklaşık 1000 kişi öldürülmüş, yaklaşık 20.000 Müslüman evi ve dükkanı ile 360 ​​cami yıkılmış ve yaklaşık 150.000 kişi de yerinden edilmiştir. Yine 1992 yılında Hindu çeteleri, tarihi Babri Camii'ni yerle bir etmiştir. Ocak 2024'te de, şu anda Hindistan Başbakanı olan Gujarat Kasabı, Babri Camii'nin kalıntıları üzerine inşa edilen tapınağı açmıştır.

Bir ineği kesmekle suçlanan Müslüman erkeklerin dövülmesi ve öldürülmesi sıradan bir olay haline gelirken, ancak Hindistan'da Müslümanlara karşı tırmanan şiddet, Müslüman kadınların abiyelerini veya başörtülerini yırtarak doğrudan onurlarına saldırılarak eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaşmıştır.Hindu devletinin bu düşmanca tavrında üzücü olan şey, böyle bir olay her yaşandığında, İslam ülkeleri arasında en güçlü orduya sahip ve nükleer silahlarla donatılmış Pakistan yöneticilerinin, olayı kınamak ve uluslararası sistemin Hindu devletini sorumlu tutmasını talep etmekle yetinmeleri, ancak bu eylemi tekrar etmesini engelleyecek sert bir ders verme sorumluluğunu üstlenmemeleridir!

Pakistan'ın bu utanç verici davranışının ardındaki motivasyon nedir?Müslüman kadınların namuslarını korumanın önemini anlamıyor musunuz?Yoksa bu saldırganlığı caydırmak konusunda kendini sorumlu görmeyip sadece kendi sınırları içinde yaşayanları korumakla mı sorumlu olduğunu düşünüyor?

Nitekim İslam, her ne pahasına olursa olsun kadının onurunun korunmasını vacip kılmıştır; zira Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanında, bir Yahudi Beni Kaynuka pazarında bulunan Müslüman kadının elbisesinin ucunu bağlamış ve kadın ayağa kalkınca mahrem yeri açılmış, bunun üzerine kadın çığlık atmış ve Yahudiler de gülmüş, bunun üzerine bir Müslüman adam ayağa kalkıp Yahudi adamı öldürmüştür. Sonra Yahudiler Müslüman adama saldırmış ve onu öldürmüştür. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, onlar hükmüne boyun eğene kadar on beş gün boyunca onları kuşatma altında tutmuş, onları teslim olmaya zorlamış ve onları Medine'den sürmüştür.

Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in fiilleri, Müslüman kadınların onurunu korumak için bir standart oluşturmuştur. Bu standarda binaen Emevî Hilafeti döneminde Irak valisi olan Haccac bin Yusuf, Muhammed bin Kasım'a Sind'i işgal etmesini ve Raja Dahir'in korsanları tarafından esir alınan Müslüman kadınları kurtarmasını emretmiştir. Nitekim savaş 712 yılında gerçekleşmiş olup Dahir'in yenilgisi ve ölümü ve esirlerin kurtarılmasıyla sonuçlanmıştır. Aynı şekilde Abbasi Halifesi Mu'tasım, Romalılar tarafından esir alındığında kendisinden yardım isteyen bir kadını kurtarmak için bir ordu göndermiştir...

Pakistan'daki mevcut devlet, Müslüman kadınların namusunun korunmasını emreden İslam akidesine dayanmamaktadır. Zira Pakistan siyasi ve askeri liderliği defalarca Pakistan ordusunun tek amacının Pakistan halkını korumak olduğunu açıklamıştır. Pakistan yöneticilerinin, kendilerine yönelik devam eden saldırılara rağmen Pakistan'daki, işgal altındaki Keşmir'deki ve Filistin'deki Müslümanların yardım çağrılarına ve feryatlarına cevap vermemesinin arkasındaki ana neden işte budur.

Ulus devlet mefhumu, Müslüman kadınların korunması konusunda Allahu Teala’nın ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in emirlerine uymamıza engel olmaktadır.Bu nedenle Pakistanlı Müslümanların, Hindistan ve işgal altındaki Keşmir'deki mazlum Müslüman kadınların taleplerine cevap verecek ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Hindistan'ın fethiyle ilgili müjdesini gerçekleştirecek Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaları gerekir. Sevban’ın Mevlası, Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: عِصَابَتَانِ مِنْ أُمَّتِي أَحْرَزَهُمَا اللَّهُ مِنَ النَّارِ؛ عِصَابَةٌ تَغْزُو الْهِنْدَ، وَعِصَابَةٌ تَكُونُ مَعَ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ عَلَيْهِمَا السَّلاَمُÜmmetimden iki grubu Allah cehennemden kurtaracaktır; birincisi Hindistan'ı fetheden grup, ikincisi ise Meryem oğlu İsa Aleyhisselam ile birlikte olan gruptur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Şahzad - Pakistan

Devamını oku...

Raye Gazetesi Özel Arşiv CD DVD - Cilt 7 - Sayı 471 - 570

  • Kategori Multimedya
  •   |  

Raye Gazetesi Özel Arşiv CD DVD

Cilt 7 - Sayı 471 - 570

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi, Raye Gazetesi Özel Arşiv DVD'sini sunmaktan mutluluk duyar. Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Arşiv ve Yayınlar bölümü tarafından hazırlanan DVD'de 471 - 570 arası sayıların hepsi mevcuttur.

Rayah 7th DVD 471 570 Sticker

arrow

DVD'yi İndirmek İçin TIKLAYINIZ

Rayah 7th DVD 471 570 Cover

merkezi medya ofisi

El RAYE Gazetesinin diğer sayılarının
DVD'si ve tüm
CD ve DVD'ler İçin
TIKLAYINIZ

merkezi medya ofisi

Devamını oku...

Körfezin Zenginliği ve Ümmetin Acısı!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Körfezin Zenginliği ve Ümmetin Acısı!

Körfez ülkeleri petrol ve doğalgazdan elde ettikleri muazzam zenginliklerin tadını çıkarırken, İslam ümmetinden geniş halk kitleleri açlık, savaşlar ve yoksuluktan muzdarip!

Bir dünyada iki zıt manzara bir arada cereyan etmektedir: Burada aşırı zenginlik, orada ise ölümcül yoksulluk; bir tarafta mideleri tıka basa dolu halklar, diğer tarafta ise çöpte ekmek kırıntısı arayan halklar!

İki taraf arasındaki uçurum coğrafi konumdan değil, aksine siyasi kararlardan, Batı'ya bağımlılıktan ve işlerin dizginlerini elinde tutanların önceliklerinden kaynaklanmaktadır.

Tek bir ümmetin içinde, refah ve bolluk içerisinde yaşayan yöneticiler ile ezilen halklar arasındaki uçurumun giderek genişlediğini görmek acı vericidir; zira milyarlarca paralar, Müslümanlara hiçbir fayda sağlamayan anlaşmalarda heder edilirken, Yemen, Suriye, Gazze, Orta Afrika ve Asya'daki milyonlarca Müslüman, insanlık dışı koşullarda bir yaşama katlanmaktadırlar!

Burada şu önemli soru ortaya çıkıyor: Bu servet nasıl yönetiliyor? Kimin çıkarına yönlendiriliyor? Ve neden ümmete ve onun vahdetini ve akidesini birleştiren projesine karşı görevinden uzaklaştırıldı?

İnkar edilemez gerçek şu ki, Körfez ülkelerindeki zenginlik, çıkarları Batı'yla bağlantılı olan rejimlerin eline geçmiştir; hatta yöneticiler, kendi halklarının çıkarlarını korumaktan daha çok başkalarının çıkarlarını koruyan ajanlar gibi görünmektedir.

Körfez rejimlerini Batı'ya bağlayan siyasi bağımlılık, ekonomik kararı, ümmetin ihtiyacından kaynaklanmayan ve onun özlemlerini yansıtmayan dış kararın bir parçası haline getirmiştir; böylece fabrikalar kurabilecek, tarımı canlandırabilecek ve ümmetin yeniden kalkınmasını destekleyebilecek olan servetler, Müslümanların alıcıdan başka bir rolünün olmadığı uluslararası bir oyunda denge ve yatıştırma araçlarına dönüşmüştür.

Sorun şu ki bu zenginlikler tüm Müslümanlara ait olan “hazineler" zihniyetiyle değil de, "özel mülkiyet" zihniyetiyle yönetilmektedir; zira suçlu bir klik bunları, kendi zevkleri ile İslam'ın ve Müslümanların düşmanı olan Batı ülkelerine verilen hibeler arasında darmadağın etmekte, böylece bu zenginlikler, şehirlerimizin bombalandığı ve masum insanların öldürüldüğü teçhizat ve uçaklara dönüşmektedir!

Artık ümmetin bilincini yeniden kazanmasının ve zenginliklerinin geçici bir yöneticinin ya da Müslümanların çektiği acılardan uzak, fildişi kulelerinde yaşayan hırsızlardan oluşan bir kliğin mülkü olmadığını anlamasının zamanı gelmiştir.

Petrol, doğalgaz, altın ve diğer kaynaklar Batı'ya bahşedilecek hazineler olmadığı gibi yöneticilerin saraylarında ve onların anlaşmalarında heder edilecek varlıklar da değildir; bilakis bunlar, tüm ümmetin hakkı olup Allah'ın yöneticilerden önce halklara yüklediği bir emanettir. Kendi gücünün farkına varıp korku zincirlerini kırarak servetin adil bir şekilde dağıtılmasını talep ettiklerinde halkların görevi, tiranların ellerini titretmek ve çalınan paraları sahiplerine iade etmektir. Tüm ümmet şunu bilsin ki, kalkınma, dışarıdan gelen hibelerle veya Batı'nın vaatleriyle gerçekleşmez, aksine halklar sözlerini söyleyip haklarını çekip aldıklarında gerçekleşir. Her bir Müslüman üzerine düşeni yapsın; çünkü malını tiranların eline bırakan bir ümmet geleceğini kaybederken servetlerini geri alan bir ümmet ise milletler arasındaki izzetini ve konumunu geri kazanır; bu ise ancak Müslümanların devleti olan İslam Devleti'nin geri dönüşüyle gerçekleşebilir. O halde dünyada ve ahirette izzetiniz ve onurunuz için İslam Devleti'ni kurmak amacıyla ciddiyetle çalışın.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER