Pazartesi, 10 Safer 1447 | 2025/08/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Mısır Hapishaneleri: İşkence ve Ölümün Kol Gezdiği, İnsan Onurunun Ayaklar Altına Alındığı, Adaletin Katledildiği Yerlerdir!

Mısır’da üstü örtülen suçlara bir yenisi daha eklendi. Eymen Sabri isimli genç, Dekahliye’de bir polis karakolunda gördüğü ağır işkence sonucu hayatını kaybetti. Aradan iki gün bile geçmeden, bu kez Gize’deki es-Saf karakolundan bir ölüm haberi daha geldi. Her iki olayda da tanıklar, kasıtlı ihmalden, kötü muameleden ve insanlık dışı şartlardan bahsediyorlar. Anlaşılan o ki, karakollar artık insanların yavaş yavaş ölüme terk edildiği yerlere dönüşmüş durumda.

Her zaman olduğu gibi, Mısır yönetimi hemen inkâr yoluna gitti. Olayla hiçbir ilgileri olmadığını ve ölümlerin ‘doğal sebeplerden’ kaynaklandığını söylediler. Oysa görgü tanıklarının ifadeleri, sızdırılan fotoğraflar ve cesetlerin durumu, her iki gencin de işkenceye maruz kaldığını açıkça gösteriyor. Peki neden failler cezalandırılmıyor? Neden şeffaf ve ciddi bir soruşturma açılmıyor? Neden davalar hep ‘kovuşturmaya yer olmadığı’ gerekçesiyle kapatılıyor? Eğer bu suçların asıl planlayıcısı ve uygulayıcısı rejim değilse, peki neden o zaman suçluları korumaya ve aklamaya çalışıyor?

Polis karakollarında ve hapishanelerde yaşanan ölüm vakaları, artık münferit ve istisnai olaylar olmaktan çıkıp ‘sistematik bir metoda’ dönüşmüştür. Bu durum, hesap vermekten korkmayan ve ‘etkin bir caydırıcı mekanizmayla karşılaşmayan’ bir ‘güvenlik sistemi’ anlayışının bir ürünüdür. Zorla kaybetmeler, keyfi tutuklamalar ve adil yargılanma hakkının gasp edilmesi bir yana, gözaltı merkezleri artık insanların aşağılandığı ve yavaş yavaş yok edildiği birer durak haline gelmiştir.

İnsan hakları örgütlerinin raporları, Mısır karakollarındaki korkunç gerçeği gözler önüne seriyor. Raporlara göre, onlarca insan hayvanların bile kalamayacağı kadar dar odalara dolduruluyor. Gözaltındakilere hiçbir tıbbi bakım sağlanmıyor. İşkence ise ya insanları aşağılamak ya da zorla konuşturmak için sistematik bir yöntem olarak kullanılıyor.

Şüphesiz bu yaşananlar, İslam’ın, devletin tebaasına karşı belirlediği vazifelere apaçık aykırıdır. Çünkü İslam’da devletin görevi, vatandaşlarının canını, namusunu ve onurunu korumaktır. Ama bir devlet, halkına baskı yapan bir aygıta, tepesinde sallanan bir kılıca dönüşüyorsa, o zaman emanete ihanet etmiş, sözünden dönmüş ve Yüce Allah’ın huzurunda tebaasının düşmanı haline dönüşmüş olur. Nitekim Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, insanların işlerini üstlenip de onlara zorluk çıkaran veya zulmeden yöneticilerin ne kadar tehlikeli olduğunu açıklarken şöyle buyurmuştur:

اللَّهُمَّ مَنْ وَلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئاً فَشَقَّ عَلَيْهِمْ فَاشْقُقْ عَلَيْهِ، وَمَنْ وَلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئاً فَرَفَقَ بِهِمْ فَارْفُقْ بِهِ“Allahım! Kim ümmetimin işinden bir şey üstlenir, sonra da onlara sıkıntı verirse, sen de ona sıkıntı ver. Kim de ümmetimin işinden bir şey üstlenir, sonra da onlara nazik ve iyi davranırsa, sen de ona iyi davran.” Bu hadis, Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in, ümmetine haksızlık ve zorbalık eden yöneticilere ettiği bir bedduadır. Durum buyken, ümmetini zindanlarda işkenceyle öldürenlerin vay haline! Onların hali ne olacak? Peki ya polis karakollarını, adalet mekânları değil de intikam mekânlarına dönüştürenlerin hali nice olacak?

İslam’da devletin görevlerinden bazıları şunlardır:

- Nefsi ve onuru korumak. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ وَأَعْرَاضَكُمْ عَلَيْكُمْ حَرَامٌ، كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا، فِي شَهْرِكُمْ هَذَا، فِي بَلَدِكُمْ هَذَا“Böylesi kutsal bir beldede ve böylesi kutsal bir ayda bu gününüzün kutsallığı gibi mallarınızı kanlarınız ve onurlarınız da birbirinize karşı kutsaldır.” [Müttefikin aleyh]

- Herkesten önce saldırgan devlet görevlilerini hesaba çekmek. Bu konuda, Halife Ömer’in şu meşhur sözünü hatırlamakta fayda var: “Annelerin hür olarak doğurduğu insanları ne zamandan beri köleleştirdiniz?

- Herkese adaleti uygulamak; kimseye ayrımcılık yapılamaz, kimsenin dokunulmazlığı olamaz. Çünkü Allah’ın kanunlarıyla yönetmek demek, gücü elinde tutan bir zalime bile ayrıcalık tanımamak demektir.

Ancak bugünkü gerçekler, Mısır devletinin, cellatları koruduğunu; onları terfiler ve ödüllerle onurlandırdığını, İslam’ın uygulanması çağrısında bulunan dürüst ve sadık insanları baskı altına aldığını, zindanlara tıktığını, haklarında uydurma davalar açtığını ve adaletsizce mahkûm ettiğini kanıtlıyor!

Ey Kinane askerleri! Sizler bu rejimin yardımcıları ve maşalarısınız. Onun işlediği günahların da ortağısınız. Bu suçlara bizzat katılmışsınız ya da katılmamışsınız, fark etmez. Onayladığınız ya da görüp de sustuğunuz sürece, siz de bu vebalin altındasınız. Nitekim Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَعَانَ ظَالِماً لِيُدْحِضَ بِبَاطِلِهِ حَقّاً فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُ ذِمَّةُ الله وَذِمَّةُ رَسُولِهِ“Kim temsil ettiği bâtıl ile bir hakkı ortadan kaldırmak isteyen zalime yardım ederse, Allah ve Rasûlü’nün koruyuculuğundan mahrum kalır.” Sakın zalimlerin sopası olmayın! Aksine, Allah’ın sizden istediği gibi; Ümmet’e saldıran değil onu koruyan, kanını döken değil savunan, tağutları korumak için değil O’nun şeriatını ikame etmek için çalışan askerler olun.

Göreviniz için ayağa kalkın, yardım görevinizi ifa edin ve Hakk’ın Ensar’ı olun! Ki böylece İslam’ı layık olduğu yere yeniden getiresiniz, Hilafet’i gerçeğe dönüştüresiniz ve adaleti de yeryüzünde yeniden tesis edesiniz.

إِنَّ اللهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” [Nahl 90]

Devamını oku...

Ümmetin Sorunları Forumuna Katılmaya Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, değerli medya mensuplarını, siyasetçileri ve kamu meselelerine ilgi duyan herkesi, bu ay düzenlenecek “Ümmetin Sorunları Forumu”na katılmaya davet ediyoruz. Bu ayki forumun başlığı şöyledir:

Paralel Hükümetin Kurulması, Amerika’nın Darfur’u Ayırma Planının Bir Parçasıdır

Konuşmacılar:

1- Avukat, Fakir Hacı Muhammed Ahmed, Hizb-ut-Tahrir üyesi

2- Üstat Muhammed Cami (Ebu Eymen), Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı.

3- Moderatör: İbrahim Müşerref, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu üyesi.

Tarih: 08 Safer 1447 / 02 Ağustos 2025 Cumartesi

Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stadın Doğu Tarafı.

Sizleri aramızda görmekten onur duyarız; varlığınız, ümmetin meselelerine ilgi duyduğunuzun bir göstergesidir

Devamını oku...

Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde Düzenlenen İki Devletli Çözüm Konferansının Hedefi

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde Düzenlenen İki Devletli Çözüm Konferansının Hedefi

Haber:

28-29 Temmuz 2025 tarihleri arasında, Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde, Fransa ve Suudi Arabistan'ın liderlik ettiği "Filistin Meselesine Barışçıl Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi" başlıklı bakanlar düzeyinde bir konferans düzenlendi.Fransa, 24/7/2025 günü Cumhurbaşkanı Macron'un lisanı üzerinden, önümüzdeki Eylül ayında Birleşmiş Milletler yıllık toplantıları sırasında Filistin devletini tanıyacağını duyurdu. Bu arada Amerika ve Yahudi varlığı ise tüm bunları reddetti.

Yorum:

Fransız Cumhurbaşkanı Macron, "Son olarak, Filistin devleti kurulmalı, ayakta kalması sağlanmalı. “Hamas'ın” silahsızlanmayı kabul ederek ve İsrail’i tanıyarak Orta Doğu’da herkesin güvenliğine katkı sunmasına izin verilmeli." dedi.

Filistin devleti gerçek bir devlet olmayacak, Yahudi varlığı ile komşu Arap ülkeleri arasında silahsız bir bölge olacak ve bu varlığın güvenliğine katkıda bulunacaktır; aynı zamanda, Yahudilerin Filistin'in yaklaşık %80'ini gasp ettiği tamamen kabul edilecek ve bu büyük bölümün bir zamanlar İslam beldesi olduğu unutulacaktır.

Orta Doğu'nun güvenliği, barışı ve istikrarı sözünden her zaman için kast edilen, Batı için sabit bir üs olarak kalması için Yahudi varlığının güvenliği, istikrarı ve Müslüman ülkelerin kalbinde var olma hakkının iddia edilmesi olmuştur. Zira Batı bunu, Haçlı Seferleri sırasında başaramamış, dolayısıyla Filistin'de emirlikleri istikrar bulamamış ve mücahitler, Selahaddin Eyyubi'nin (Allah ona rahmet etsin) önderliğinde Filistin'i onların pisliklerinden temizlemişti.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, konferansın açılış konuşmasında şunları söylemiştir: “İki devletli çözümü somut bir gerçeklik haline getirmek için çalışmalıyız.” Ayrıca Yahudi varlığının yanında bir Filistin devletinin kurulmasının bölgede gerçek barışın anahtarı olduğunu ifade etmiştir.Böylece o, Batı'nın arzularını yerine getirmiştir.Suudi rejiminin 2002 yılında Arap İnisiyatifi olarak, Arap devletlerinin Yahudi varlığını tanıması karşılığında iki devletli çözüm ve Filistin devletinin kurulmasını öngören Amerikan planını ortaya çıkardığı bilinmektedir. Zira o yıl Tüm Arap ülkeleri Beyrut'ta düzenlenen Arap Birliği Konferansı'nda bunu kabul ettiği gibi İslam İşbirliği Teşkilatı da kabul etmiştir.

Amerika, Birleşmiş Milletler'de düzenlenen konferansı reddetmiş ve konferansa katılmamıştır. Zira Dışişleri Bakanı Rubio şöyle demiştir: “Amerika, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Filistin devletinin tanınması planını şiddetle reddediyor.”Amerika'nın iki devletli çözüm projesinin sahibi olduğu bilinmektedir; zira onu 1959 yılında yayınlamıştır; o gün ise Yahudi varlığı Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ni ele geçirdiği 1967 yılına kadar Batı Şeria Ürdün yönetiminin altında, Gazze ise Mısır yönetiminin altındaydı.Böylece yeni bir gerçeklik ortaya çıkmıştır. Amerika, Arap ülkeleri ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün Filistin'in %80'inin Yahudi varlığına ait olduğunu tanıması karşılığında bunu uygulamaya çalışmıştı ancak Yahudi varlığına yeterince baskı uygulamamış ve bu devletin kurulmadan bu tanınmayı gerçekleştirmeye başlamıştır.

Nitekim bu varlığı, 1979'daki Camp David Anlaşması'nda Mısır rejimi tanımış, aynı şekilde yalan ve iftirayla Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi olduğunu ifade eden Filistin Kurtuluş Örgütü de 1993'teki Oslo Anlaşması'nda bu varlığı tanıdığı gibi Ürdün rejimi de 1994'teki Wadi Araba Anlaşması'nda bu varlığı tanımıştır. Hatta Trump ilk döneminde yüzyılın anlaşmasıyla gelip her şeyi alt üst etmiş, ardından da Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas ve Sudan'ı, bu varlığı tanımaya ve onunla normalleşmeye zorlamıştır.

İkinci döneminde Trump, “İbrahim Anlaşması” adı altında diğer rejimlere de Yahudi varlığını tanımaları ve onunla normalleşmeleri için baskı yapmaya başlamış; böylece Ahmed Şara başkanlığındaki yeni Suriye rejimi ve aynı şekilde Lübnan rejimi de normalleşmenin adayları haline geldiler ve bu şekilde devam edip gitmektedir.Böylece Batı Şeria ve Gazze'de iki devletli çözüm projesine artık gerek kalmamıştır.Bilakis Trump, Yahudi varlığının küçük olduğunu ve onu genişletmek için çalışacağını söylediği gibi Gazze halkını sürgün ederek orayı bir tatil beldesi haline getireceğini de söylemiş ve Gazze'deki soykırımı destekleyerek bunu yapmaya devam etmiştir.

Yahudi varlığı ise bunu reddetmiş ve Başbakan Netanyahu bunu şu şekilde nitelendirmiştir; “Bu, terörizmi ödüllendirmek ve yeni bir İran vekilinin ortaya çıkmasıyla tehlike oluşturmaktır. Filistin devletinin kurulması, barış içinde bir arada yaşamak için değil İsrail'i ortadan kaldırmak için bir platform oluşturmaktadır.“ Nitekim Knesset, 18/7/2024 tarihinde Filistin devletinin kurulmasını reddeden resmi bir karar yayınlamıştır.Bunun üzerine Batı Şeria'da daha fazla toprak kemirmeye, kampları yıkmaya, halkını yerinden etmeye ve yeni yerleşim yerleri kurmaya başlamıştır.Dolayısıyla o, Batı Şeria'nın tamamının Yahudi toprağı olduğunu ya da en azından Batı Şeria'nın %60'ını oluşturan C bölgesini, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün imzaladığı hain Oslo Anlaşması uyarınca tam güvenlik kontrolü altında bulunan kendi varlığının bir parçası olarak ilan etmek üzeredir.Haaretz gazetesi 28/7/2025 tarihinde Netanyahu'nun, daha sonra tamamen ilhak etmeye zemin hazırlamak için Gazze'den toprakları ilhak etmeye yönelik bir plan önereceğini ifade etmiştir.Böylece Yahudi varlığı, iki devletli çözüm ve Batı Şeria ile Gazze'de bir Filistin devleti kurulması projesini fiilen ve teorik olarak ortadan kaldırmış oldu.

Bu konferans da pratik sonuçlar doğurmamıştır; iki devletli çözüm projesi hakkında ne kadar konferans ve görüşmeler yapılırsa yapılsın, ne kadar ülke bunu tanırsa tanısın, bunun sahada gerçekleşmesi ve Batı Şeria ve Gazze'de bir Filistin devletinin kurulması pek olası değildir.

İki devletli çözüm projesi, Yahudilerin Gazze'deki suçlarını ve dünya ülkelerinin onun burada yaptıklarına karşı kayıtsız kalmasını örtbas etmek için bir aldatma aracı olarak kalmaya devam etmektedir; zira Birleşmiş Milletler yasaları, soykırıma ve açlığa maruz kalan insanları kurtarmak için ciddi ve askeri müdahaleyi zorunlu kılıyor; ama biz onun müdahalesini istemiyoruz, aksine Müslüman ordularının müdahalesini istiyoruz ki bu, şerî bir haktır.Aynı şekilde Filistin meselesi ve halkı için bir çözümün olduğu, bu ülkelerin bunu gerçekleştirmek için çalıştığı, bu nedenle Yahudi varlığına karşı herhangi bir askeri harekatın yapılmasına gerek olmadığı da söylenmektedir.

Bu çözümün Yahudi varlığının lehine olduğu ve Filistin halkı ve Müslümanların ise aleyhine olduğu bilinmelidir.Ancak Yahudi varlığının liderleri, askerleri ve hahamları, 21 aydan fazla bir süre boyunca Gazze halkına karşı toplu katliamlara girişerek, öldürme, aç bırakma, işkence ve sürgün konusunda ustalaştıklarını gösterince kibre kapıldılar, Batı Şeria'da da aynı şeyi yapmaya başladılar ve Müslüman ordularından hiçbiri de onları caydırmak ve onlara unutamayacakları bir ders vermek için harekete geçmemiştir.

İslam beldelerindeki tüm rejimler onun karşısında teslim oldular. Yahudi varlığı ise her yerde saldırmakta ve ciddi bir tepki görmemektedir; bu yüzden Suriye ve Lübnan'da yeni topraklar işgal etmiştir.

Amerika ise onun ihtiyaç duyduğu tüm silah ve teçhizatı temin edip onu her alanda desteklerken Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri ise, onun varlığını pekiştiren ve koruyan bu yapay hareketlerine rağmen, hala onu desteklemeye devam etmektedirler.

Bu yüzden kör olup ileriyi göremez hale gelmiştir; zira artık duvarın arkasında, kendisine ve Amerika'ya teslim olan rejimleri reddeden, yöneticilerine öfkelenen ve Filistin'in kurtulması ve İslam beldelerindeki mevcut tüm bu rejimlerin düşmesi yönünde kendisine liderlik edecek ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesini gerçekleştirmek için bu ülkeleri tek bir devlet altında birleştirecek bilinçli ve sadık İslami siyasi bir liderliği bekleyen gururlu bir İslam ümmetinin olduğunu görememiştir:ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esad Mansur

Devamını oku...

Amerika, Abbas Otoritesine Yaptırımlar Uyguluyor ve Yahudi Varlığı Tebrik Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika, Abbas Otoritesine Yaptırımlar Uyguluyor ve Yahudi Varlığı Tebrik Ediyor!

Haber:

ABD Perşembe günü, Yahudi varlığıyla olan çatışmalarını uluslararasılaştırmanın bir cezası olarak Filistin otoritesi ve Filistin Kurtuluş Örgütü yetkililerine yaptırımlar uygulayacağını ve onlara ABD vizesi vermeyeceğini açıkladı ve Yahudi varlığının Dışişleri Bakanı da ABD'ye bu kararından dolayı teşekkür ederek şöyle dedi: “Filistin otoritesi, bize karşı kışkırtmalarının bedelini ödemek zorundadır.”(El Arabiya, 31/7/2025)

Yorum:

Abbas otoritesinin istihbarat servisi, Filistinlileri, Yahudi varlığına karşı kışkırtma suçlamasıyla çağırmaya ve soruşturmaya devam ediyor;bu, işgale karşı kullanılabilecek herhangi bir Filistinlinin silahını ortaya çıkarma konusunda daha büyük bir istihbarat görevini tamamladıktan sonra gerçekleşmiş olup bu görev devam ediyor. Dahası Abbas’ın otoritesinin güvenlik güçleri Cenin kampındaki direnişçilere karşı savaşmakta, bu kirli göreve karışmayı reddeden tüm üyelerini cezalandırmakta ve insanlar, camilere baskı uygulanmasından ve hatiplerin Gazze'deki Yahudi katliamlarından bahsetmelerinin yasaklanmasından şikâyet ediyorlar.Abbas'ın otoritesi, her yönüyle, ihanet ve alçaklık bakımından ajan Arap rejimlerin en iğrenç versiyonlarından biri olduğunu kanıtlıyor; zira o tüm bunları, Amerika ve Yahudi varlığının kendisini kabul etmeleri umuduyla yapıyor.

Ancak otoritenin Washington ve Tel Aviv'deki efendileri bunu, sadece kendi planlarıyla örtüştüğünden dolayı kabul ediyorlar;zira ilk aşamada, Filistin halkına boyun eğdirmek için yaptığı çalışmalar karşılığında Washington ve Yahudiler tarafından sıcak bir şekilde karşılandı ve bu, aşamanın gerekliliklerindendi. Ancak 7 Ekim 2023 olayları, Filistin halkının esarete ve boyun eğmeye karşı olduğunu ve her zaman mücadele ve haklarını talep etme yolunu bulduğunu kanıtlayınca,Batı Şeria'nın bazı bölgelerinde görünür başarısına rağmen Abbas'ın otoritesinin değeri düşmüş ve Yahudi varlığı Gazze Şeridi'ni ona teslim etmeyi reddetmiştir.

Bugün Yahudi varlığı, 1990'ların başındaki Oslo Anlaşması'ndan 5 yıl sonra Filistin Kurtuluş Örgütü'nü kandırarak kurmayı vaat ettiği Filistin devletinin kurulmasını açıkça reddediyor ve Trump yönetimi de Yahudi varlığının bu adımlarını desteklediğini açıklıyor; hatta Trump yönetimi, Fransa gibi bazı Batılı ülkelerin liderlerinin Filistin devletini tanımasını reddettiğini ifade etmiştir; hem de bu, Yahudi varlığının Batı Şeria üzerindeki tam kontrolünün gölgesinde bir ilerleme veya gerileme sağlamayacak olmasına rağmen.Sanki Amerika ve Yahudi varlığı Abbas ve kuyruklarına, artık sizin rolünüz bitti diyorlarmış gibidir; böylece 1948'den beri, yani Yahudi varlığının kurulduğu günden beri uluslararasılaşmış olan çatışmanın uluslararasılaştırıldığı bahanesiyle onları cezalandırmaya başladılar.

Halkını ve ümmetini umursamayan hainin sonu işte budur; ancak otoritenin ihanetinin derinliği, onu daha fazla güvenlik hizmetleri sunmaya itmektedir; işte bu yüzden Amerika ve Yahudi varlığı, otoritenin yetkililerine uyguladığı yaptırımları yeniden gözden geçirebilir; çünkü otoritenin artık Filistin halkıyla yolu tamamen tıkanmıştır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Et-Temimi

Devamını oku...

Ajan Yöneticiler, Müslümanları Öldürmesi İçin Yahudilerle İşbirliği Yapıyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ajan Yöneticiler, Müslümanları Öldürmesi İçin Yahudilerle İşbirliği Yapıyorlar!

Haber:

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, New York'ta, Suudi Arabistan ve Fransa'nın ortak başkanlığında “Filistin Meselesine Barışçıl Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi İçin Uluslararası Yüksek Düzeyli Bir Konferans” düzenledi; BM'nin katılımıyla uluslararası gerçekleşen konferans, Filistin devletinin tanınmasını güçlendiren bağlayıcı bir sürecin gerçekleştirilmesini ve böylece bölgesel barış için fırsatlar yaratılmasını amaçlıyor.El-Arabiye.net'e vakıf olan kaynaklar, konferansın 8 komiteden oluştuğunu ve komitelerin Filistin devletine özel ekonomik, siyasi ve güvenlik vizyonunu belirlemek üzere Haziran ayından beri çalışmalarını sürdürdüğünü açıkladı. Komite şu ülkelerden oluşmaktadır: İspanya, Ürdün, Endonezya, İtalya, Japonya, Norveç, Mısır, İngiltere, Türkiye, Meksika, Brezilya, Senegal, Arap Birliği ve Avrupa Birliği (Barış Günü çalışmaları grubu).Komitelerin görevleri, egemen bir Filistin devleti, güvenliğin güçlendirilmesi, barış dili, Filistin'in ekonomik başarısı, yeniden inşa, iki devletli çözümün korunması, uluslararası hukuka saygının yaygınlaştırılması ve barış günü çabaları gibi farklı konularda çeşitlilik göstermektedir. Konferansın hedefleri de aynı çerçevede olup konferans, “İsrail'in” Filistin'deki ihlallerine acil bir çözüm bulmayı ve birçok ülkenin barış seçeneği olduğuna inandığı iki devletli çözümü gerçekleştirerek çatışmayı sona erdirmeyi hedeflemektedir. (El Arabiya, 28/07/2025)

Yorum:

İngiltere, 1948 yılında mübarek topraklarda Yahudi varlığını kurduğundan beri Müslümanların başındaki yöneticiler, Yahudi varlığıyla birlikte Filistin halkına karşı komplo kurdukları gibi gasıp Yahudi varlığını Müslümanların nezdinde kabul edilebilir kılmak için de gece gündüz komplo kuruyorlar.

Müslümanların başındaki bu bekçi yöneticiler, Allah'ın şeriatıyla muhakeme olunmak yerine, Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuka muhakeme olunmak istiyorlar.Çünkü şeriat, Yahudi varlığını ve ümmeti parçalayan varlıklarını ortadan kaldırmayı emretmektedir.Dolayısıyla küstah bir şekilde barış, ekonomi, yeniden inşa, Filistin devleti ve güvenlikten bahsediyorlar ancak onların kastettikleri, ajan varlıklara eklenecek seküler ulusal bir devletin kurulmasıdır.

Onların mırıldanıp durdukları “barış” ise, Filistin devletçiği ve diğer zararlı devletçiklerine karşın Yahudi varlığının selameti ve onun güvenliğinin korunmasıdır. Orduların durumu ise, yöneticilerine karşı sessiz kaldıkları ve onların emirlerini yerine getirdikleri sürece, yöneticilerle aynı durumdadır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراًAndolsun, senin kavmin, bela yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.” [Furkan 40]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nizar Cemal

Devamını oku...

Zalim Rejimlerin Gölgesinde Kaybolan Şerî Haklar

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Zalim Rejimlerin Gölgesinde Kaybolan Şerî HaklarVe Raşidi Hilafet Devleti’nin Bunları Nasıl Güvence Altına Alacağı

İnsan yapımı sistemlerin ve ithal edilen kanunların gölgesinde, İslam'ın güvence altına aldığı birçok şerî haklar heba edilmektedir. Bu hakların geri kazanılması ve adaletin tam olarak gerçekleşmesi, ancak İslam şeriatını tüm ayrıntılarıyla uygulayacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesinde mümkün olabilir. Aşağıda, kaybedilen bu hakların en önemli olanlarına ve Hilafetin bunları nasıl güvence altına aldığına dair açıklama yer almaktadır:

1- Siyasi haklar ve yönetimde adalet

İnsan yapımı sistemlerde

İktidar, yönetici elitler tarafından kontrol edilmekte olup insanlar, yöneticilerini şerî şûrâ yoluyla seçmekten mahrum bırakılmakta, diktatörlük ve yolsuzluk yaygınlaşmakta, yargı ve mahkemelerde insanlara zulmedilmektedir.

Hilafet Devletinde

Yönetici, Kur'an ve sünnete göre yönetmek üzere şerî biat yoluyla seçilir, muhasebeye tabi tutulur ve kimseyi kayırmadan adaletle hükmeder; tıpkı Ömer ibn Hattab'ın şöyle dediği gibi: “Analarından hür doğan insanları ne zaman köleleştirdiniz?”

2- Ekonomik ve mali haklar:

İnsan yapımı sistemlerde: Faiz ve ihtikar/tekelcilik yaygınlaşıp işçiler ve köylüler zulme maruz kalarak ümmetin servetleri küçük bir azınlık tarafından yağmalanırken insanların birçoğu yoksulluk içinde yaşamaktadır.

Hilafet Devleti’nde: Faiz ve ihtikar haram kılınmış, mülkiyetin nedenlerinden birinin uygulanması ve nasıl uygulanacağı, paranın nasıl sarf edileceği ve mülkiyetin nasıl çoğaltılacağı açıklanmış, mülkiyetler, kamu mülkiyeti, devlet mülkiyeti ve özel mülkiyet olmak üzere üçe ayrılmış, servetin adil bir şekilde dağıtılmasını sağlamak için zekat, ganimet ve fey (mefhumları) açıklanmış, haksız olarak alınan sürekli vergiler haram kılındığı gibi Hilafet Devleti'nin tebaasından alınan gümrük vergileri de haram kılınmıştır.

3- Kadın ve aile hakları

İnsan yapımı sistemlerde: Kadın eşlerin nafaka ve barınma hakları ihlal edilmekte, boşanmış kadınların ve çocukların hakları çiğnenmekte, kadınların istismar edildiği “seyahat (misyar) evlilikleri” yaygınlaşmaktadır; tıpkı kadının haklarından mahrum bırakıldığı ve bir meta gibi muamele gördüğü kayıt dışı evliliklerde olduğu gibi.

Hilafet Devleti’nde: Kadına, bir anne, kız kardeş, evin mürebbisi ve korunması gereken bir namus olarak itibar edilmekte ve kadınların iddet ve miras hakları korunmaktadır.

Evlilik hayatı, huzur hayatı olup eşlerin ilişkisi de arkadaşlık ilişkisidir. Kocanın karısı üzerinde kavvam olması, hüküm-yönetim gücü değil, gözetim-idare gücüdür; kadının kocasına itaat etmesi farz kılındığını gibi kocanın da karısının nafakasını marufa göre karşılaması farz kılınmıştır.

4- Güvenlik hakları

İnsan yapımı sistemlerde: Müslüman ülkelerdeki baskıcı rejimlerin hapishanelerinde olduğu gibi keyfi tutuklamalar ve işkenceler yaygınlaşmakta, ağızlar susturulmakta, insanlar adil olmayan insan yapımı kanunlarla yargılanmakta, dahası kendi insan yapımı kanunlarına aykırı olarak yargılanmadan insanlar hapse atılmaktadır.

Hilafet Devleti’nde: Asıl olan beraat-ı zimmet (kişinin suçsuz olması) olup hiç kimse mahkeme kararı olmadan cezalandırılamaz ve hiç kimseye işkence yapılamaz ve her kim bunu yaparsa cezalandırılır.

5- Eğitim hakları:

İnsan yapımı sistemlerde: Şeriat eğitimi ihmal edilmekte, gençleri dinlerinden uzaklaştıran seküler müfredatlar dayatılmakta, ahlaki fitne ve yozlaşmış medya yaygınlaşmakta, müfredatlarda kâfir Batı'nın kişiliğini örnek olarak alınmaktadır.

Hilafet Devleti’nde: Eğitim müfredatının dayalı olduğu temel İslam akidesi olup tüm ders konuları ve öğretim yöntemleri, eğitimde bu temelin dışına çıkmayacak şekilde belirlenir.

Halifelik Devleti'nde eğitim sistemini, İslami zihniyet ve İslami nefsiyet oluşturmakta olup öğretilmek istenen tüm dersler, bu siyaset temelinde belirlenir.

Hilafet Devleti'nde eğitimin gayesi, İslami şahsiyeti oluşturmak ve insanlara, hayat işleriyle ilgili ilim ve bilgileri kazandırmaktır. Eğitim yöntemleri bu gayeyi gerçekleştirecek şekilde belirlenir ve bu gayeden başkasına yol açan tüm yöntemler engellenir.

Sonuç olarak: Bu haklar neden sadece Hilafette gerçekleşebilir? Çünkü insan yapımı sistemler:

Yöneticilerin çıkarları ve Müslüman ülkelerdeki ajan yöneticilerin sadakat göstermeyi bir borç bildikleri büyük devletlerin çıkarları, ümmetin çıkarlarının önüne geçmekte, şeriata aykırı ve Raşid yöneticilerin uyguladığı adaletten yoksun olan ithal edilmiş kanunlara tabi olunmaktadır.

Hilafet Devleti’ne gelince: Kitap ve sünnete göre yönetecek, hakları sahiplerine geri verecek ve Allah'ın müminlere vaat ettiği adaleti sağlayacaktır: وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

Allah'ım, bize hakkı hak olarak göster ve bizi ona tabi olmakla rızıklandır; bize batılı batıl olarak göster ve bizi ondan uzak durmakla rızıklandır; bizi hak üzere sabit kıl ve hak ve adalet devleti olan Raşidi Hilafet Devleti'ni bizim için göz aydınlığı kıl.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Fadi Es-Sûlemi – Yemen

Devamını oku...

Türkiye: Müslümanlar, Omuz Omuza Sözü Muhatabına Söyledi

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti
Müslümanlar, Omuz Omuza Sözü Muhatabına Söyledi
01
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti’nin organize ettiği, “Sözü Muhatabına Söylemeye Var Mısın?” başlığıyla duyurulan ve güzergahı Ak Parti Genel Merkezi’nden, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde son bulması planlanan “Gazze Yürüyüşü” başkent Ankara’da gerçekleştirildi.

Gazze’de 21 aydır devam eden katliam, kuşatma ve işgal altında sahipsiz ve yalnız bırakılan Müslümanlar için yapılan davete Türkiye’nin dört bir yanından yüreği Gazze için atan alimler, cemaatler, siyasi partiler, dernekler, STK’lar ve Müslümanlar coşkulu bir şekilde destek verdi.

Emniyet güçlerinin şehir dışından gelenleri engellemeleri ve Ankara’da yolların kapatılması nedeniyle büyük zorluklarla Söğütözü semtinde saat 19.00’da başlayan programa katılan Müslümanlar güçlü bir şekilde tekbirler getirdi ve “Ordular Aksa’ya” sloganları attı ve somut adım için çağrıda bulunup, sözü muhatabına iletti.

İlk polis barikatını aşan kortej, AK Parti Genel Merkezi’ne kısa bir mesafe kala emniyet güçleri tarafından tekrar durduruldu. Burada ilk konuşmayı yapan Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, “Sözü Muhatabına Söylüyoruz” başlıklı basın açıklamasını okudu.

Basın açıklamasında, orduların Gazze için harekete geçirilmesi çağrısında bulunulan kısımda şu ifadeler yer aldı: “Artık yeter diyeceğimiz, artık harekete geç diyeceğimiz, somut adımlar beklediğimiz muhatap sizsiniz. Onun için buradan, bu meydandan, sadece sizi ve hükümetinizi muhatap alarak diyoruz ki; Elinizin altındaki gücü ve imkânları bugün kullanmayacaksanız ne zaman kullanacaksınız? *Bu ordu bugün, açlıktan ölen, toprak yiyerek hayatta kalmaya çalışan, feryat ederek bizden yardım bekleyen Gazze’li kardeşlerimiz için yola çıkmayacaksa ne için çıkacak?”

Açıklamada, Ankara’nın Gazze’de yaklaşık iki yıldır süren soykırıma karşı caydırıcı tek somut atmadığına değinilirken, Gazze için yapılması gereken şeyler ve atılması gereken somut adımlar 9 madde halinde sıralandı.

Programın bir diğer konuşmacısı Siyer Vakfı Başkanı Muhammed Emin Yıldırım, toplanan kalabalığa karşı hitabetine, “biz buraya şahsi menfaatler için değil, Ebu Ubeyde’nin dediği gibi hasımlardan olmamak için buradayız” ifadesi başladı. AK Parti Genel Merkezi’nden, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne yürütülmemesine tepki gösteren Yıldırım, mesajın muhatabına ulaştığını ifade etti.

Programda konuşan İlahiyatçı Yazar Abdullah İmamoğlu, Rasulullah Sallahu Aleyhi Vessellem’in sahabeleri ile nerede olursa olsun hakkı söyleyecekleri yönde aldığı biatı hatırlatarak, Ümmet-i Muhammed olarak kendilerinin de bugün burada hakkı söylemek için bulunduğunu ifade etti.

“Sayın Erdoğan, size bugün burada hakkı tavsiye etmek, sözü muhatabına söylemek için bulunuyoruz” diye seslenen İmamoğlu, ancak bugüne kadar somut tek bir adım atmadığını, Müslümanların kanlarını ve namuslarını BM’ye (Birleşmiş Milletler) havale ettiğini ve kirli ticaretin devam ettiğini hatırlattı.

“Kenar-ı Dicle edebiyatı yaparken, kenar-ı Gazze’de gasıp Yahudi varlığı katliamlarını sürdürürken kılınızı kıpırdatmadınız” diyerek muhasebede bulunan İmamoğlu, “Yarım kelime dahi olsa, bir Müslümanın öldürülmesine yardım edenin, alnına ahirette 'Allah'ın rahmetinden pay yoktur” hadisini hatırlatıp atılması gereken somut adımları sıraladı.

Son olarak Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde’nin “ahirette hasımımızsınız” sözlerini hatırlatan Abdullah İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Batı’dan, ABD’den değil Allah’tan korkun” çağrısında bulundu.

Doktor Abdurrahim Şen, ise iktidara sorumluluklarını hatırlatarak harekete geçmesi için çağrıda bulunurken, hala işgalcilerle sürdürülen ilişkilere ve ticarete dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ayet ve hadisler eşliğinde seslenen Şen, yürütülen bu siyasetin doğru olmadığını vurguladı.

Bir diğer konuşmacı Kuran'a Nebevi Davet Derneği Başkanı Ahmet Turgut Ulucak, Gazze’yi Buruç süresinde Ashab-ı Uhdud’a benzeterek süren zulme dikkat çekti. Hiçbir zulme sessiz kalmayacaklarını ifade eden Ulucak, Allah’ın hesap görücü olduğunu hatırlattı ama hesabı yalnız Allah’a bırakma tarafında olmayacaklarını da beyan etti. Organizasyonu düzenleyen Köklü Değişim’e teşekkür eden Ulucak, Müslümanların burada küfre karşı burada bir araya gelmesinin kaçınılmaz imani bir sorumluluk olduğunu söyleyerek dualarla konuşmasını sona erdirdi.

Ardından emniyet güçlerinin engellemesi nedeni ile zorlukla Ankara'ya gelebilen Tevhid Dergisi'nden Ömer Faruk Kabataş, Gazze'deki mezalimi ve yöneticilerin duyarsızlığını beyan eden bir konuşma yaptı. "Bir gönülde iki sevda olmaz" diyen Kabataş, "ya mazlumların ya da zalimler yanında yer alırsınız" diyerek mevcut siyasi durumu eleştirdi. Kabataş, sözlerine "bu ameli gerçekleştiren Köklü Değişim'e teşekkür ederiz" ifadeleri ile son verdi.

Son olarak Siyer Vakfı Başkanı Muhammed Emin Yıldırım’ın duası ile program sona erdi.

“Sözü Muhatabına Söylemeye Var Mısın?” başlıklı basın açıklamasının tam metni

Basın Açıklaması

“Sözü Muhatabına Söylüyoruz”

Kıymetli Müslümanlar, değerli alimler ve kanaat önderleri, İslami camianın ve sivil toplum kuruluşlarının değerli temsilcileri, sayın basın mensupları, Türkiye’nin dört bir yanından buraya gelen ve yüreği Gazze ile atan Filistin dostları;

Bugün bizleri buraya getiren şey, Gazze’ye destek için sadece bir yürüyüş ve bir miting yapma arzusu değildir. Bizleri buraya getiren şey, terör varlığı “İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımı insanlara duyurma arzusu da değildir. Yahudi varlığı Siyonist “İsrail’i lanetlemek ve kınamak hiç değildir.

Bizler, gökleri ve yeri titreten bu katliam ve soykırım karşısında bir türlü harekete geçmeyen, sözlü destek dışında somut hiçbir adım atmayan ve sadece kınayan otorite sahiplerine seslenmek için toplandık. Özellikle de iktidarda olan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı harekete geçirmek, ona seslenmek ve sözü muhatabına söylemek için toplandık.

Yeter artık, boş sözlerden ve kınama mesajlarından bıktık, hiçbir işe yaramayan diplomatik adımlardan, BM’yi rutin göreve çağırma açıklamalarından, İslâm İş Birliği Teşkilatı’nın yemekli toplantılarından bıktık, artık işgalci İsrail’e karşı somut adım atılması için toplandık.

Bugün sadece dilimizden çıkan sözleri değil, yanan yüreğimizden, acıyla sarsılan bedenimizden, öfkeyle kabaran göğsümüzden taşan sözleri, muhatabına söylemek için toplandık. Söz muhatabına söylendiğinde kıymetlidir ve anlamlıdır.

Bunun için diyoruz ki;

Gazze 22 aydır ölürken, Müslümanlar katledilirken, okullar, çadırlar, mescitler, hastaneler ve her yer bombalanırken, bebeklerin parçalanmış bedenleri poşetlerle toplanırken, bütün bunları seyredenlerle birlikte siz de seyrettiniz. Meydanlarda, mitinglerde yapılan “Ordular Gazze”ye çağrılarını duymanıza rağmen Siyonist katiller sürüsüne karşı tek bir uçak, tek bir İHA ve SİHA göndermediniz.

Sonra Gazze’de açlıktan ölümler başladı. Aylarca sınırlı bir alan dışında hiçbir insani yardım Gazze’ye sokulmadı. Öyle ki bu yardımların çoğu sınırlarda bekleyen tırlarda çürümeye terk edildi. Siz ve diğer İslâm beldelerinin yöneticileri, bir deri bir kemik kalmış yavrularımıza bu yardımları ulaştırmak yerine kim olduğu belli olmayan uluslararası topluma seslendiniz.

Ardından vicdanlı sivil inisiyatifler devreye girdi ve insanlar kendilerinin aldığı gemilerle ambargoyu delmeye çalıştılar. Ancak bu gemiler de uluslararası sularda saldırıya uğradılar.

Sizler insani yardım taşıyan bu gemileri dahi koruyacak adım atmadınız. Acil gıda maddelerinin ulaşması için denizden veya karadan bir yardım koridorunun açılmasını dahi başaramadınız. Sizler; Gazze’de toprak yiyen ve açlıktan ölen çocuklara bir çuval un götüremezken, işgalci “İsrail”e stratejik malları taşıyan gemiler ve tırlar limanlarımızdan durmaksızın ticaretlerine devam ettiler. Çocuklar, boykot ürünü diye bakkaldan bir çikolata bile almazken, sizler işgalci “İsrail”e malzeme taşıyan şirketleri durdurmak için hiçbir adım atmadınız. Bu şirketlerin ticari izin ve ruhsatlarının iptal edilmesi noktasında hiçbir karar almadınız.

İşgalci varlığın, Gazze ve Suriye’de gerçekleştirdiği hava operasyonları için, terör yuvası olan İncirlik ve Kürecik üslerinden istihbarat bilgisi verildiği halde ABD’ye rağmen kendi topraklarımızdaki bu üsleri kapatma girişimde bulunmadınız. Çocukların ve annelerin feryatlarını dindirecek, ciğeri yanan babaların kalplerini soğutacak, kardeşlerimize yönelik bu işgal ve soykırıma son verecek ve katil Netanyahu’ya haddini bildirecek somut adım atmadınız.

Bizler kınadık, sizler de kınadınız!

Bizler tweet attık, sizler de tweet attınız!

Bizler miting yaptık, sizler de miting yaptınız!

Artık yeter! Söz bitti. Kelimeler tükendi. Bıçak kemiği paramparça etti.

22 aydır somut hiçbir şey yapmayarak Müslümanların başını öne eğdiniz, Neden?

Neden yeryüzünün en onurlu halkı olan Gazze halkının hasmı olma zilleti ile bizi karşı karşıya bıraktınız?

Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan;

Birkaç gün önce siz;

“Gazze’de insanlık ölürken, bebekler, çocuklar ölürken, insanlar bir çuval un alabilmek için ölürken hiçbirimiz buna sessiz kalamayız ve kalmayacağız…Gelin, bu caniliğe hep birlikte tepki verelim. Gelin, bu zulme, bu vahşete artık yeter diyelim.” dediniz.

Vallahi bu sözlerin altına imzamızı atıyoruz. Siz bu sözleri kime söylüyorsunuz, bu sözlerinizin muhatabı kim onu bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz ki, somut adım atması gereken sizsiniz evet bizim muhatabımız sizsiniz.

Artık yeter diyeceğimiz, artık harekete geç diyeceğimiz, somut adımlar beklediğimiz muhatap sizsiniz.

Onun için buradan, bu meydandan, sadece sizi ve hükümetinizi muhatap alarak diyoruz ki;

Elinizin altındaki gücü ve imkânları bugün kullanmayacaksanız ne zaman kullanacaksınız?

Bu ordu bugün, açlıktan ölen, toprak yiyerek hayatta kalmaya çalışan, feryat ederek bizden yardım bekleyen Gazze’li kardeşlerimiz için yola çıkmayacaksa ne için çıkacak? “Size ne oluyor da: "Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lütfet" diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?”

Gazzeli yetin çocukların, evlatlarını yitirmiş annelerin, açlık ve susuzluktan biçare zayıf düşmüş mazlumların hasmı olmaktan korkmuyor musunuz? Çocukların çığlıklarını, annelerin feryatlarını duymuyor musunuz? Babaların gözyaşlarını görmüyor musunuz? Neden seferberlik ilan etmiyorsunuz?

Sayın Cumhurbaşkanı, Gazze için yapılması gereken şeyler ve atılması gereken somut adımlar bellidir. Türkiye bu adımları atarsa Gazze halkını sevindirecek, Müslümanların sevgisini kazanacak 77 yıllık esarete son bulacak. Bunlar şunlardır:

1- İşgalci varlık “İsrail”in bir terör oluşumu olarak görülmesi ve onunla sürdürülen diplomatik, askeri ve ekonomik ilişkilerin derhal kesilmesi gerekmektedir. Terör varlığı ile normalleşme Filistin’e ihanettir.

2- Yahudi varlığına ait sözde elçiliklerin hala açık olması ve diplomatların topraklarımızda bulunması büyük bir utançtır. Bu sözde elçiliklerin derhal kapatılması ve diplomatların istenmeyen adam ilan edilmesi gerekmektedir.

3- “İsrail”e destek veren İncirlik Üssü ve Kürecik Radar İstasyonu derhal kapatılmalıdır.

4- Yahudi Varlığı İsrail ile doğrudan ya da dolaylı yürütülen ticaretin tamamen yasaklanması, işgal ve katliamlara destek veren bu şirketlere ticari izin ve ruhsatlarının iptal edilmesi dahil her türlü kanuni yaptırım uygulanması gerekmektedir. Böylece bu Siyonist destekçisi şirketler gerçek anlamda zarar görür ve boykot sembolik olmaktan çıkıp kastına uygun bir hale dönüşür.

5- İşgalci “İsrail’in ordusunda yer alıp Gazze’deki katliamlarına katılan çifte vatandaşların derhal vatandaşlıktan çıkarılması ve bu kişilerin sınır dışı edilmesi zaruridir. Topraklarındaki zalim rejimlerin zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınan muhacir kardeşlerimizi sınır dışı edeceğinize bu soykırım destekçilerini sınır dışı edin.

6- Açlıktan ölen Gazze’ye insani yardımların ulaştırılması için hemen şimdi harekete geçin. Karadan ve denizden bir insani yardım koridoru açılması, Gazze halkının tüm ihtiyaçlarının hızlıca karşılanması için gereken tüm adımları kararlılıkla atın.

7- Gazze ve Filistin ile ilgili Amerika’nın planı olan iki devletli çözüm reddedilmeli tüm Filistin’in İslam toprağı olduğu teyid edilmelidir.

8- İşgalci İsrail’e karşı güç kullanmaktan başka bir seçenek kalmamıştır. Bu sebeple savaş kartı devreye konulmalı ve askerî harekât başlatılmalıdır.

9- Bu somut ve geç kalınmış adımların atılması her ne pahasına olursa olsun mutlaka yerine getirilmelidir. Bu uğurda reel konjonktür, devlet aklı, milli çıkarlarımız gibi mazeretlerin ardına sığınılmadan gereken neyse yapılmalıdır.

Ve son olarak buradan şunu açıkça ifade ediyoruz; şayet bugünden sonra somut ve gerçekçi adımlar atılmazsa Gazze diye bir yer ve bir halk kalmayacak. Orada katledilen her bir kişinin, açlıktan ya da bombalardan ölen her bir bebeğin, çığlıkları arşa uzanan tüm annelerin ve babaların vebali sizin ve iktidarınızın üzerinde olacaktır. Ebu Ubeyde’nin dediği gibi Allah katında ve insanlık nazarında Gazze’nin hasımları olarak tarihe geçersiniz… Şahit ol Yarabbi… Vallahi biz tebliğ ettik ve sözü muhatabına söyledik…

#GazzeİçinBenVarım

Pazar, 3 Safer 1447 - 27 Temmuz 2025

turkiye vilayeti

- Gazze ve işgal altındaki tüm Filistin'e destek ve yardım için düzenlenen geniş kitlesel yürüyüşten bir kesit -

turkiye vilayeti

- ETKİNLİKTEN KARELER -

turkiye vilayeti

- TANITIM VE DAVET -

turkiye vilayeti

2025 07 27 TR Ankara Gazze Icin Yuruyus afis

turkiye vilayeti

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER