[393. Ders] Tefsir-ul Furkân - Abdullah İmamoğlu - Hud Suresi 3 - 4. Ayetler
- Kategori Tefsir
- |
(Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin “Fıkhî” Sorularına Verilen Cevaplar Silsilesi)
Soru-Cevap
Foreks (Forex) Piyasasında İşlem Yapmak
Emin Cerar’a
Soru:
Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.
Soru şöyle:
Foreks piyasasında (döviz piyasası) Fark Sözleşmesi (CFD Sözleşmesi) kullanarak işlem yapmaktır; şöyle ki; alışılmış şekilde alım satım yapmak yerine varlığın fiyat hareketi üzerinden işlem yapmaya ve spekülasyona dayanmaktadır.
Foreks piyasası, yatırımcıları, finansal aracı kurumları ve bankalar ile hedge fonları (parası profesyonel fon yöneticileri tarafından bir havuzda toplanıp yönetilen, aktif olarak yönetilen özel bir yatırım fonudur) gibi diğer kurumları denetleyen uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen küresel bir piyasadır.
Foreks piyasasına girebilmem için, anlaşmalı olduğum ve iş sözleşmesi yaptığım bir finansal aracı kuruma (broker) ihtiyacım var ve bu sözleşme bir CFD sözleşmesi içeriyor ki bu sözleşme yoluyla bu aracı kuruma bir miktar para yatırıyorum ve telefonumdaki bir uygulama üzerinden döviz alım satımı yapabiliyorum.
[13/8, 12:41] Usame El-Fer’a:
Bu konuyu ele alan fetvaların birçoğu, cevapların helal mi yoksa haram mı olduğu (ki çoğunluğun görüşü budur) konusunu ele almış olup, sadece finansal kaldıraç ve gecelik ücretler (riba) meselesini ele almıştır ki zaten bu, ticaret sırasında kolayca kaçınılabilecek bir şeydir; ancak sorunun özü sözleşmenin prensibidir; acaba bu, şeriata aykırı mıdır?
Cevap:
Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.
Foreks hakkında bildiğim şey şudur ki; (Foreks, "Foreign Exchange" yani döviz ticareti teriminin kısaltmasıdır ve paraların (dövizlerin) fiyat farkından kar elde etmek amacıyla alım satımının (tedavülün) yapıldığı büyük bir küresel pazardır.) Daha önce, yani 14/10/2024 tarihinde benzer bir soruya cevap vermiştik ve şimdi size döviz ticareti hakkında geçenleri aktarıyorum:
- Altın ve gümüşte tedavül: Altın ve gümüşe gelince; bunların birbiriyle veya nakit olarak alınıp satılmasının, peşin olması (elden ele) gerekir; tıpkı Buhari ve Ebu Davud’un Ömer’den tahric ettikleri hadiste geçtiği gibi: الذَّهَبُ بِالْوَرِقِ رِباً إِلَّا هَاءَ وَهَاءَ “Altını gümüş ile değiştirmek peşin olmadıkça ribadır.” Yani al ver (peşin) demektir. Bu nedenle altının gümüşle veya nakit olarak satın alınması, karşılıklı teslim alınmadıkça sahih olmaz…
Çünkü bizler, internet yoluyla tedavülün (karşılıklı alış verişin) nasıl olduğuna baktığımızda, teslim almanın hemen olmadığını, aksine saatler veya günler alabileceğini gördük; bu nedenle altın ve gümüş satın alırken karttan hemen, yani elden ele peşin olarak çekilmedikçe internet üzerinden e-kart ile altın ve gümüş satın almak caiz değildir; zira altın ve gümüşü, sadece meblağ hesabınızdan çekildiği zaman teslim almış olursunuz… Dolayısıyla online tedavülde teslim almak hemen olmamakta, aksine bir ya da iki gün sonra olmaktadır; o zaman caiz değildir…
- Hisse senetlerinin ve tahvillerin tedavülü haramdır; çünkü hisse senetleri, şer’an batıl olan anonim şirketlerine aittir; çünkü tahviller, faizle bağlantılıdır. Nitekim bizler, anonim şirketler konusunu, İktisat Nizamı kitabının yanı sıra Malî Piyasalardaki Sarsıntılar kitapçığında ve diğer kitaplarımızda ayrıntılı olarak ele aldık ve meseleyi, Malî Piyasalardaki Sarsıntılar kitapçığında özetle aşağıdaki şekilde zikrettik:
“Bu hisseleri (hisse senetleri) ve borç senetlerinin alım satımıyla muamele etmenin hükmüne gelince; bu haramdır. Çünkü bu hisseler, şer’an batıl olan anonim şirketlerin hisseleri olduğu gibi bunlar, batıl bir sözleşmede ve batıl bir muamelede helal sermaye ile haram kârın karıştığı meblağları içeren senetler olup her bir senet, batıl bir şirketin varlıklarından bir pay değerindedir; nitekim bu varlıklar, batıl bir muameleyle karışmış olup şeriat bundan nehyetmiştir; dolayısıyla haram bir mal olup satılması ve satın alınması caiz değildir ve bunlarla muamele edilmez. Aynı durum banka hisseleri ve benzerleri gibi paranın faize yatırıldığı borç senetleri için de geçerlidir; çünkü bunlar da haram para meblağları içermektedir; bu nedenle bunların satılması ve satın alınması haram olmaktadır; çünkü haram mal içeren bir paradır.” Bitti.
- Dolar ve Avro gibi kağıt paraların internet üzerinden tedavülü de haramdır; çünkü karşılıklı teslim almak söz konusu değildir; zira bunda nakit değişimin olması gerekir; zira hemen teslim almak, altın ve gümüş için geçerli olduğu gibi aynı şekilde (para, yani fiyatlar ve ücretler olarak kullanılması) illetinden dolayı kağıt para için de geçerlidir. Nitekim 11/7/2004 yılına ait soru cevapta aşağıdaki şekilde söyledik:
“Mali değere sahip kağıtlar. Evet, faiz ve diğer para hükümleri açısından altın ve gümüş için geçerli olan bunlar için de geçerlidir; çünkü bu kağıtlarda (para, yani fiyatlar ve ücretler olarak kullanılması) illetinin gerçekleşmesi, bunların nakip para hükümlerini almasını sağlamaktadır.
Bu nedenle bu kağıtlarla faizli sınıfları satın almak, hadiste geçen (peşin) olma durumuna intibak eder, yani borca değil.
Mesele aşağıdaki şekildedir:
- Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: الذَّهَبُ بِالذَّهَبِ، وَالْفِضَّةُ بِالْفِضَّةِ، وَالْبُرُّ بِالْبُرِّ، وَالشَّعِيرُ بِالشَّعِيرِ، وَالتَّمْرُ بِالتَّمْرِ، وَالْمِلْحُ بِالْمِلْحِ، مِثْلًا بِمِثْلٍ، سَوَاءً بِسَوَاءٍ، يَداً بِيَدٍ، فَإِذَا اخْتَلَفَتْ هَذِهِ الْأَصْنَافُ فَبِيعُوا كَيْفَ شِئْتُمْ إِذَا كَانَ يَداً بِيَدٍ “Altın altınla, gümüş gümüşle, hurma hurmayla, buğday buğdayla, tuz tuzla, arpa arpayla peşin ve eşit olarak değiştirilsin. Bu sınıflar farklı olunca, istediğiniz gibi peşin olarak alışveriş yapın.” [Buhari ve Müslim, Ubade İb es-Sâmit kanalıyla rivayet ettiler.]
Nâss, bu faizli sınıflar farklı olduğunda, bunları istediğiniz gibi satabileceğiniz, yani, eşit olmasının şart olmadığı hususunda gayet açıktır; ancak teslim almak şarttır. “Sınıflar” lafzı, tüm sınıflar yani altı sınıf için genel olarak gelmiş olup bir nâss olmadıkça bunlardan hiçbiri istisna edilmez ki zaten nâss da yoktur; dolayısıyla hüküm, değişim (mübadele) değerleri ve fiyatları farklı olduğu sürece buğdayın arpayla, buğdayın altınla, arpanın gümüşle, hurmanın tuzla, hurmanın altınla, tuzun gümüşle ve benzerlerinin caiz olmasıdır; ancak peşin olacak, yani borçla değil. Dolayısıyla altın ve gümüş için geçerli olan, (para, yani fiyatlar ve ücretler olarak kullanılması) illetinin birleşmesinden dolayı kağıt paralar için de geçerlidir.” Bitti.
Altın alım satımında bu internet aracılığıyla tedavülün nasıl yapıldığı incelendiğinde, teslim almanın veya ödemenin (settlement), sözleşme tarihinden itibaren bir veya iki gün geciktiği ortaya çıkmıştır... Bu da üzerinde icma edilen ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu nâssa aykırıdır: يداً بيد“Peşin olarak.” Buhari Bera İbn Azib’den şöyle dediğini tahric etmiştir: Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bunun hakkında sorduk, o da şöyle dedi: مَا كَانَ يَداً بِيَدٍ فَخُذُوهُ وَمَا كَانَ نَسِيئَةً فَذَرُوهُ“Peşin olanı alınız; veresiye olandan vazgeçiniz.” Müslim, Malik İbn Evs İbn Hadesân’dan şöyle dediğini tahric etmiştir: Ömer İbn Hattab’ında bulunduğu bir toplantı yerine: “Bu paraları kim değiştirmek ister diyerek geldim.” Talha İbn Ubeydullah: “Elindeki altınları getir bize göster bakalım sonra onun değerindeki gümüşü hizmetçimiz gelince sana verelim” dedi. Bunun üzerine Ömer: Hayır vallahi olmaz ona gümüş paraları hemen vererek altını da ondan peşin olarak hemen alacaksın; çünkü Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: الْوَرِقُ بِالذَّهَبِ رِباً إِلَّا هَاءَ وَهَاءَ... “Altını gümüş ile değiştirmek peşin olmadıkça ribadır…”
Buna göre Euro, Dolar ve diğer para birimlerinin internet üzerinden tedavülü, hemen-peşin olarak teslim alma olmadığından dolayı caiz değildir.) Soru-cevaptan alıntı bitti. Umarım bu kadarı yeterli olmuştur. En iyi bilen ve hüküm veren Allah’tır. H. 11 Rabiu’l Ahir 1446, M. 14/10/2024] Önceki cevapta zikredilenler bitti…
Buna göre tedavül, yukarıda açıkladığımız gibi olduğu sürece sahih değildir; dolayısıyla sözleşme, yukarıda geçen işi yapmak için olduğu sürece de sahih değildir.
Benim bu meselede tercih ettiğim görüş budur. En iyi bilen ve hüküm veren Allah’tır.
|
Kardeşiniz Ata İbn Halil Ebu Raşta |
H. 11 Cumade’l Ûla 1447 M. 02/11/2025 |
Cevaba, Emir’in (Allah onu korusun) web sitesinden bağlanabilirsiniz:
https://www.facebook.com/ataabualrashtah1942/posts/122159054330716841
Okçular Tepesini Terk Etmeyin… Allah’ın İzniyle Zafer Yakındır!
Gazze'nin yaptığı şey, sadece askeri bir çatışma ya da sınırlı bir tepki değildir; aksine Yahudi varlığını derinden sarsan bir deprem, onun acziyetini ortaya çıkaran, müttefiklerini şaşkına çeviren ve sözde prestijini paramparça eden bir dönüm noktasıdır. Gazze'deki mücahitler, tüm ümmet için bir savaş başlattılar ve düşmanın silah cephaneliğine, Batı'nın desteğine ve hain Arapların örtüsüne rağmen onun örümcek ağından daha zayıf olduğunu kanıtladılar.
Gazze, bu sallantıda olan varlığı sarsmış ve onu şu acı gerçekle karşı karşıya bırakmıştır: Trump onu ne kadar süslerse süslesin ya da tabi rejimlerdeki yardımcıları onu ne kadar canlandırırsa canlandırsın, onun güvenliği ve hayatta kalma şansı yoktur. Belki de tüm bu planların, müzakerelerin ve ateşkeslerin gerçek hedefi, ölmekte olan varlığı kurtarmak, direnişin elinden esirleri geri almak ve silahsızlandırarak direnişi parçalamak için yapılan çaresiz bir girişimden ibarettir. Ancak direniş kararının bir güç kaynağından kaynaklandığını ve silahlarını teslim etmenin asla gerçekleşmeyecek bir yanılsama olduğunu anladıklarında şok oldular.
Başta Trump ve adamları olmak üzere yeryüzünün tiranları, şeytani planlarının çizdikleri gibi ilerleyeceğini düşündükleri bir zamanda mücahitler, zayıflık anında değil, güçlü ve kudretli bir şekilde hareket ederek, korkakların değil galip gelenlerin güveniyle, taviz verenlerin değil, kararlı olanların izzetiyle esirlerle birlikte geldiler. Başları dik bir şekilde esirleri teslim etmeye gelerek düşmana ve onun varlığına korku saldılar ve kararın uzlaşmacıların veya ajanların elinde değil, kendi ellerinde olduğunu teyit ettiler.
Netanyahu, Trump ve yandaşlarına yönelik yankı uyandıran şu mesajı verdiler: Savaşın ne zaman başlayacağına ve ne zaman biteceğine biz karar veririz; toprak ve silahlar bizim elimizde ve ihanet edenin elini kesecek olan, bize komplo kuran veya düşmana geçitlerimizi gösteren herkesi hesaba çekecek olan de biziz. Silahlar pazarlık veya müzakere için değildir, aksine dinin ikame edilmesi ve toprakların kurtarılmasına kadar taşıdığımız bir emanet olup esirler ise sadece hainle pazarlık yapılacak olan bir emanettir.
Mücahitlerin bu kadar güçlü bir şekilde ortaya çıkması, durumu onların aleyhine çevirmiştir. Planları başından beri iyi düşünülmüştü ki o da: geçici bir ateşkes, barış vaatleri ve zahiri insani, batını ise aldatma ve kurnazlık olan siyasi tertiplerdir. Böylece onlar, iktidardaki ajanları ve onların arkasındaki normalleşen Araplar aracılığıyla "Trump'ın yeni planına" göre Kassam liderlerini esir almak, her ne pahasına olursa olsun esirleri geri almak, ardından da Gazze'ye yeniden saldırmak, direnişe silahlarını bırakmasını dayatmak ve onun rolünü sonsuza dek sona erdirmek istediler.
Ama Gazze boyun eğmedi, aksine çok muhteşem bir destan sergiledi, Yahudi varlığını sarsarak burnunu toprağa sürtüp geri çekti, onun askeri kırılganlığını ve siyasi parçalanmışlığını ortaya çıkardığı gibi Gazze'yi yüzüstü bırakıp komplo kurmak dışında hiçbir şey yapmayan hain rejimlerden oluşan avenelerini de ifşa etti.
Evet, Gazze Yahudi varlığını tüketmiş, onu ifşa etmiş ve ümmete şu dersi vermiştir: Ümmetin Gazze'nin dışından, orduların kışlalarından, Allah yolunda cihat etmek için O'na biat eden adamların cephelerden müdahale etmeleri şartıyla bu varlık kırılabilir ve kökünden sökülüp atılabilir. Onların bu kadar güçlü bir şekilde ortaya çıkmaları aynı şekilde ümmete şu mesajı vermiştir: Gerçek kararlılık işte budur; o halde bu kararlılığı yüzüstü bırakmakla veya tarafsızlıkla zayi etmeyin, sözle değil eylemle onları destekleyin ve ordularınızı zincirleyen ve azimetinizi boğan rejimleri kaldırıp atın; çünkü mesele sizin elinizde olup artık kararlı olmanın zamanı gelmiştir.
Evet, Yahudi varlığı bugün sendeliyor; ancak o, geçici yıpratma darbeleriyle değil, ümmetin indireceği bir darbeyle, dahası kararlı bir saldırıyla yıkılacaktır. Gazze'de olanlar geçici olarak durmuş olsa bile, ancak safları seferber etmek, sözü birleştirmek ve ümmetin geri kalanının, rolünün henüz gelmediğini ve Gazze öncü olsa da ölümcül darbeyi vuracak olanın ümmetin bedeni olduğunu öğrenip uyanması için bir fırsattır.
Sanki onların lisanı halleri şöyle demektedir: Ey mücahitler, okçu tepesini terk etmeyin ve sakın siyasetin cilasına aldanmayın; çünkü savaş henüz bitmedi, düşman pusuda bekliyor, komplo devam ediyor ve bu fırsat kaçırılmaz. Şunu biliniz ki; Allah'a hamdolsun Gazze'nin mücahitleri, İslam ümmetinden hiç kimseye saldırmamış, hiçbir Müslümana zulmetmemiş, dinlerini veya ümmetlerinin davalarını satmamışlar, aksine ümmetin baş düşmanına karşı silahlarına sarılmışlar ve yöneticilerin ve orduların terk ettiği geçitlerde durmuşlardır.
Belki de onların heybetlerinin, kararlılıklarının ve soğukkanlılıklarının sırrı budur; şüphesiz Allah, niyetinde samimi olan, cihadında muhlis olan, Yahudilerle olan savaşın sınırların ya da partizan bayrakların savaşı değil, ümmetin savaşı olduğunu bilen birini asla yalnız bırakmaz. Her kim Allah’a karşı doğru sözlü olursa Allah da ona karşı doğru sözlü olur ve her kim de yaratılanlara zulmetmezse Allah’ın izniyle yardım edilenlerden olur. إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ “Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7]
Evet, olan biteni derinlemesine anlamak işte budur. Bugün Yahudi varlığı, Trump ve onun gibi kafir Batılı tiranlar; planlar, müzakereler ve şüpheli anlaşmalar yoluyla ne kadar onu canlandırmaya ve parlatmaya çalışırlarsa çalışsınlar, siyasi, askeri ve psikolojik olarak sonlarını yaşamaktadır.
Nitekim bu varlık caydırıcılığını kaybetmiş, prestiji düşmüş ve ne uçakları ne de savaş gemileri olan küçük kuşatılmış bir direniş karşısında kırılganlığı ortaya çıkmıştır; zira bu direniş, varlığın temellerini sarsarak ordusunu küçük düşürmüş ve tüm dünyaya onun zayıflığını ifşa etmiştir. Bugün gördüğümüz şey geleneksel bir savaş değildir, aksine bir sınır çatışması değil varoluşsal bir çatışmadır; yani İslam ümmeti ile Batı'nın ümmeti parçalamak ve birliğini engellemek için hazırladığı sömürgeci projesi arasındaki bir çatışmadır.
Ümmetin orduları bunun için harekete geçsin diye onlara diyoruz ki: Kalplerinizin harekete geçmesinin zamanı gelmedi mi? Kılıçlarınızı kardeşlerinizin yüzüne sallamak yerine, düşmanlarınızın göğsüne saplamanın zamanı gelmedi mi?
Ey ümmetin orduları; Gazze bugün sizlere, feryadı figan ederek değil, izzetli ve onurlu bir şekilde çağrıda bulunuyor. Düşmanlarınız açıkça savaş ilan ettiler, kadınlarınızı ve çocuklarınızı öldürdüler, kardeşlerinizin evlerini yıktılar; buna rağmen yöneticileriniz hala bu aşağılanmayı alkışlamaya ve karanlık odalarda komplo kurmaya devam ediyorlar; bakın işte -onların en büyük destekçisi- Trump, iğrenç planını başarısız kıldığı, esirlere yönelik komplosunu ifşa ettiği ve Yahudi varlığını bir kez daha parlatma fırsatını elinden aldığı için Gazze'yi yok etmekle tehdit ediyor.
Ey ümmetin orduları: Bu sizin için bir fırsattır; bakın işte Yahudi varlığı verdiği sözleri bozup halkınızı katlettiği gibi Trump da Gazze'yi yok etmekle tehdit ediyor; bu yüzden yeter artık sessiz kaldığınız, yeter artık tereddüt ettiğiniz ve yeter artık Allah'ın düşmanlarına hizmet ettiğiniz! Hain rejimleri kaldırıp atmanız, Müslümanların Halifesine biat etmeniz ve Filistin'i ve işgal altındaki tüm İslam beldelerini kurtarmak için tek bir sancak altında harekete geçmeniz için önünüzde tarihi bir fırsatı vardır.
Vallahi eğer bunu yaparsanız, sadece Gazze değil, tüm ümmet sizin arkanızda duracak, Melhame-i Kübra (büyük savaş) başlayacak, varlık ortadan kalkacak ve yeniden Hilafet dönemi başlayacaktır.قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ “Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın.” [Tevbe 14]
Onlara ne mutlu ve Yahudi varlığını kökünden söküp atıp ümmeti birleştirecek ve Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İsra'sını kurtaracak Hilafeti kurarak tam zaferi elde edene kadar onların izinden gidenler de ne mutlu.وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَنْ يَكُونَ قَرِيباً “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdul Mahmud El-Amiri – Yemen
Haber-Yorum
Ey Fidan! Her Türlü Fedakarlığa Hazırsanız, O Halde Haydi Ordularınızı Filistin’e Doğru Yürütün!
Haber:
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İstanbul’da Endonezya, Pakistan, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’den bakanların katılımıyla düzenlenen Gazze konulu Bakanlar Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada “Barış için her türlü fedakarlığa hazırız. “İsrail” ateşkesi ihlal ediyor. Ateşkesten bu yana İsrail 250’ye yakın Filistinli’yi öldürdü.” dedi. (03.11.2025 Hürriyet)
Yorum:
Özelde Filistinliler genelde Müslümanlar için hiçbir faaliyette bulunmayan, onlara yapılan katliam ve soykırımı durdurmak için parmaklarını bile kıpırdatmayan ajan ve uşak yöneticilerin, içi boş açıklamalar yapmalarına, bir araya gelip çay ve kahve partisinden sonra dağıldıklarına artık ümmet alıştı. Onlardan zaten boş açıklamalar dışında da bir beklenti içerisinde değiller. Fidan’ın ihanet toplantısından sonra yaptığı ve yukarıda alıntıladığım küçücük bir açıklaması bile çelişkilerle dolu. Hem her türlü fedakarlığa hazırız diyor hem de ateşkesten bu yana Yahudilerin 250’ye yakın Filistinli’yi “öldürdüğünü” söylüyor. Madem her türlü fedakarlığa hazırsınız, hadi o zaman ateşkesten bu yana 250 Filistinli’yi şehit eden ucube Yahudi varlığına karşı askerlerinizi seferber edin. Şehit edilen 67 bin Filistinli’yi saymıyorum bile. Fedakârlık yapmak demek, çıkıp Filistin ve Filistinliler için üç beş kelime etmek değildir. Fedakârlık yapmak demek, orduların harekete geçirilmesiyle karşılaşacağımız her türlü güçlük ve sıkıntıya göğüs germek demektir. Fedakârlık, mutant Yahudi varlığının ihlallerini ve şehit ettiği insanları saymak demek değildir. Fedakârlık, Yahudi varlığının şehit ettiği Müslümanların intikamını almak için ordular gönderilmesi nedeniyle maruz kalınan dünyanın ambargosuna katlanmak demektir. Fedakârlık, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Mutasım gibi bir tek Müslümana yapılan zulmü bile karşılıksız bırakmamak demektir. Fedakârlık, hilkat garibesi Yahudi varlığını mücahitlerden korumak ve işgalini pekiştirmek için “barış gücü” adı altında asker göndermek demek değildir. Aksine bu, fedakârlık değil katıksız ihanettir!
Yahudi varlığına acı verecek ve kökünü kazıyacak eylemler yaptığınızda, Filistin için gerçek bir fedakârlık yapmış olursunuz. Bunun dışındaki her şey, faso fisodur, fedakârlık değildir. O halde ümmet ve şehit edilen Filistinliler için gerçek bir fedakârlık yapmak istiyorsanız, ordularınızı hemen harekete geçirin.
Diğer yandan İslam ülkelerinin ajan ve uşak yetkililerinden birkaçıyla Trump’ın hain planını hayata geçirmek için İstanbul’da toplanmanız her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduğunuzu göstermez. Bundan önceki sayısız toplantılarda da Filistinliler için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduğunu söylediniz. Ama toplantıdan sonra yaptığınız birkaç açıklama dışında fedakârlık namına hiçbir şey yapmadınız, hiçbir adım atmadınız. Gazze ve Filistin’de 67 bin Müslümanın şehit edilmesine, yüz binlercesinin de yaralanmasına bile bile göz yumdunuz. O yüzden sizin İstanbul’da toplanmanızın amacı, Filistin ve Filistinliler için neler yapabileceğinizi konuşmak değildir, aksine Yahudi varlığını nasıl koruyabileceğinizi, Trump’ın hain planı doğrultusunda onu bölgeye nasıl entegre edebileceğini tartışmaktır. Asker göndermek istediğiniz “Barış Gücü”nün amacı bu değil mi?
Siz ancak Amerika ve Trump’ın hain planı uygulamak için her türlü fedakarlığı yapabilirsiniz. Amerika için yaptığınız ve yapacağınız en küçük bir fedakarlığı bile ümmet için yapmış olsaydınız, ümmet sizi bağrına basardı. Ama maalesef Gazze olayı nedeniyle siz bir vadidesiniz, ümmet de bir başka vadide.
Tarih gösterdi ki ümmet için gerçek bir fedakarlığı yapabilecek tek bir merci vardır: Hilafet. Hilafet olmadığı sürece Müslümanlar, başlarındaki bu hain ve ajan yöneticiler nedeniyle dünyanın her tarafında elim acılar ve musibetlerle karşılaşmaya devam edeceklerdir. Bugün Gazze, Sudan ve Yemen, yarın neresi olacak kim bilir!
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ercan Tekinbaş
Haber-Yorum
Laik Pozisyonlarda Bulunan Bir Başka Müslüman, Bir Güç Değil, Aksine Partizan Bir Önyargıdır
Haber:
Washington Post gazetesi, Hintli Müslüman kadın Ghazala Hashmi’nin ABD'nin Virginia eyaletinde ilk siyasi kampanyasını başlattığını bildirdi.Makalede, Müslüman kadının Virginia Vali Yardımcısı seçilmesi halinde, eyalet düzeyinde göreve gelen ülkedeki ilk Müslüman kadın olacağıyla övünülüyor.
Makalenin yanında, seçim kampanyası kapsamında Gordwara Hindu tapınağında selfie çekerken çekilmiş fotoğrafları yayınlandı.
Hindu temsilcisi Joginder Jaswant Singh (Demokrat – Ludhiana) bunu överek şöyle dedi: “Kendisi tüm eyalet düzeyinde görev alan ilk Hintli kadın olacak. Ülkenin geri kalanı için, Virginia'nın çeşitliliği kucaklayabilecek bir konumda olduğumuzu, bağnazlık temelinde bölünmeyeceğimiz gerçekten göstermiş oluyoruz.”
Ghazala, seçim kampanyasının ardındaki itici gücün inancı ve etnik kökeni olmadığını ifade ediyor.Ghazala, herhangi bir şeyi ilk başlatan kişi olmak için değil, Donald Trump yönetiminin kaos olarak tanımladığı duruma karşı ilk engel mesabesinde olmak için yarı zamanlı vali yardımcısı pozisyonunu için çalışıyor.Tarihsel olarak, “Ghazala Hashmi bir Amerikan ismidir” sloganı altında bir kampanya başlattı ve göçmen seçmenleri çekmeye ve ülkedeki demografik değişikliklere ayak uydurmaya çalıştı.
Şu anda, vizyonuyla tarih yazmasını isteyen Güney Asyalılar ve Müslümanların desteğini alırken, dinini istismar eden Cumhuriyetçilerin ise saldırılarına maruz kalıyor.
Bu saldırılar genellikle, New York Belediye Başkanlığına aday olan ve aynı zamanda Hint kökenli Müslüman bir göçmen olan Zohran Mamdani ile bağlantılıdır.
2018 yılında, Rashida Tlaib (Michigan Demokrat Partisi) ve Ilhan Omar (Minnesota Demokrat Partisi) temsilcileri Kongre'ye giren ilk iki Müslüman kadın olmalarından bu yana, küçük ama giderek büyüyen bir liste, seçilmiş pozisyonları kazanmıştır.
Jettpack Kaynak Merkezi ve Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi'nin yayınlamış olduğu son verilerine göre, 2023 yılına kadar 95 Müslüman kadın seçilmiştir.
Ayrıca Güney Asyalılar da son yıllarda siyasi etkilerini giderek güçlendirmişlerdir; zira Hint kökenli en az altı Amerikan üye, “Samosa Grubu” içinde Kongre'ye katıldıkları gibi en yeni üyesi Kuzey Virginia'dan Demokrat Parti milletvekili Suhas Subramanyam da dahil olmak üzere kendilerini bu şekilde adlandırıyorlar.
Rogers Üniversitesi hukuk profesörü ve The Racial Muslim kitabının yazarı Sahar Aziz, “Ancak bunlar normal koşullar değil” yorumunda bulunmuştur. Aziz şu eklemede de bulunmuştur: “Bir Müslüman her ne zaman bir makam için aday olsa, seçim kampanyaları aracılığıyla cezalandırılmayla karşı karşıya kalmakta ve fiziksel güvenliğine yönelik saldırılardan ve tehditlerden korkmaktadır.”
Kongre üyesi olan Tlaib ve Omar gibi önde gelen Müslüman politikacılar, “teröristler” veya anti-demokratlar olarak yaftalanmaktadır.Zira 2021 yılında, Virginia Valisi Yardımcısı pozisyonu için düzenlenen bir tartışmanın organizatörleri, ön seçimlerdeki tek Müslüman adaya, seçilmiş görevini üstlenmesinin önünde dininin engel teşkil etmeyeceğini garanti edip edemeyeceğini sorduktan sonra özür dilemişti ki bu soru, diğer adaylara sorulmamıştı.
Yorum:
Bu makalede İslam ile ilgili birçok çelişki söz konusudur ve bunların hepsinin tek tek ele alınması gerekiyor.
1- İç ve dış politikasında Müslümanları öldürmeyi ve İslam'ı ortadan kaldırmayı amaçlayan bir rejimi temsil eden ilk Müslüman kadın olmak, İslam zihniyetinde takdirle karşılanacak bir şey değildir.Bu, sadece kadınların siyasi iktidarı ele geçirmelerine ilişkin hükümler sebebiyle değil, aynı zamanda İslam'ın düşmanlarının desteklenmesi, İslam konusunda taviz verilmesi ve İslam'a hakaret edilmesi nedeniyle açıkça haram olan ve Allah Azze ve Celle katında kerih görülen bir şeydir. لَّا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللَّهِ فِي شَيْءٍ إِلَّا أَن تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقَاةً وَيُحَذِّرُكُمُ اللَّهُ نَفْسَهُ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ “Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah’adır.” [Al-i İmran 28]
2- Müslümanların hayali iktidar pozisyonlarına entegre olması, aslında egemen laik ve kapitalist fikirler lehine İslam'dan taviz vermek demektir.Bu şekilde Müslümanlar, İslam'ın (Kur'an ve Sünnet) bir kısmına tabi olup diğer kısmını terk etmeleri yoluyla İslam'ın gerçek mahiyetini baltalamak için kullanılmaktadır. Bu şekilde, “kurdun” sahte liderliği, İslami “koyun” kisvesi altında gizlenmektedir!
3- Dünya düzeyindeki diğer Müslümanlar arasında bölünme oluşturmak ve Allah Subhanehu ve Teala'ya tam bağlılık konusunda nefret uyandırmak için İslam'ın gerçek versiyonunun Amerikan versiyonunun arkasına gizlenmesidir.“Yenilenmeyi” kabul etmeyen herkes aşırıcıdır ve ulusalcı olmayan biri olarak teşhir edilmesi gerekir.Böylece milliyetçilik, asli akidenin (İslam akidesinin) yerini almış olacaktır.
4- İlkelerinden taviz veren Müslümanların alay konusu olduğu bir sır değildir ve temiz fikirleri küfür fikirleriyle değiştirenleri Allah Subhanehu ve Teala zelil kılacaktır. Hintli Müslümanlara işaret eden “Samosa” da bunun bir yansımasıdır.
5- Müslüman kadınlar, bu sözde “özgür” demokratik ülkelerde gerçek bir tehlikeyle karşı karşıyadırlar. Bu yüzden Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ardından Kerim Sahabelerin miras aldığı doğru siyasi temelleri uygulayacak olan Hilafet olmadıkça güven ve onur olmayacaktır.
Bu açıklamalar, hak olana karşı sadece kin ve nefret besleyen insanlar tarafından yazılmış bir senaryoda yer olan oyuncuların tiyatrosunu ve saçmalığını reddetmek için yeterlidir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İmrane Muhammed
Soru Cevap
Hızlı Destek Güçleri’nin El Faşir’i Ele Geçirmesi Sonrası Sudan
Soru:
“ABD Başkanı’nın Afrika, Arap ve Orta Doğu İşlerinden Sorumlu Başdanışmanı Massad Boulos, Sudan Ordusu ile Hızlı Destek Güçleri’nin (RSF) BAE, ABD, Suudi Arabistan ve Mısır’ın oluşturduğu Dörtlü Grub’un geçtiğimiz Eylül ayında açıkladığı plana göre üç aylık bir ateşkesi kabul ettiklerini duyurdu.” (03.11.2025 Skynews Arapça) Sudanlı tarafların yani hem rejim hem de Hızlı Destek Güçlerinin, Amerika’nın bu planını kabul etmesi, Hızlı Destek Güçleri’nin Sudan’ın El Faşir şehrini ele geçirmesinin hemen ardından gerçekleşti! Peki, tarafların bu Amerikan planını kabul etmesinin altında yatan asıl sebep ne? Sudan Ordusu’na ne oldu da Hızlı Destek Güçleri, son derece büyük ve iyi korunaklı bir şehir olan El Faşir’i ele geçirebildi? Ordunun, Darfur’un başkenti El Faşir kentini Hızlı Destek Güçleri’nin saldırılarına karşı uzun zamandır çok iyi savunduğu bilindiği halde şehir Hızlı Destek Güçleri’nce nasıl ele geçirildi? Ve bu durumun boyutları ve sonuçları nelerdir?
Cevap:
Bu kritik soruların cevabını tam olarak ortaya koymak için aşağıdaki hususları irdelemek gerekir:
Birincisi: 28 Ekim 2025 tarihinde El Cezire sitesinin bildirdiğine göre, “Hızlı Destek Güçleri Pazar günü yaptığı açıklamada, bir yılı aşkın süredir kuşatma altında tuttuğu El Faşir’in kontrolünü ele geçirdiğini bildirdi. Bu gelişme, Hızlı Destek Güçleri’nin Darfur’un beş eyaletinde de kontrolü ele geçirdiği ve ülkenin, Sudan Ordusu’nun kontrolündeki doğu ile Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolündeki batı olmak üzere fiilen ikiye bölündüğü anlamına geliyor.” El-Cezire’nin aktardığı bu haber özeti bile, Hızlı Destek Güçleri’nin El Faşir’i ele geçirmesinin, sıradan bir şehir zaferinden çok daha öte koskoca bir bölgenin kontrolünün ele geçirilmesi anlamına geldiğini gözler önüne seriyor! Hızlı Destek Güçleri, şehri bir yıldır kuşatma altında tutuyorlardı ama şehri savunan Sudan Ordusu birliklerine karşı zafer elde etmelerini sağlayacak sofistike silahlara sahip değillerdi! Bu ordu birlikleri, bir yıl boyunca şehri gayet başarılı bir şekilde savunmuşlardı. Fakat ne olduysa, aniden El Burhan hükümeti, şehri, herkesin gözü önünde, açık bir biçimde, Hızlı Destek Güçleri’nin isyancı ve ayrılıkçı lideri Hamdan Daklo’ya (Hamideti) adeta teslim etmiştir:
1- “Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdül Fettah El Burhan, Sudan halkının ve silahlı kuvvetlerin sonunda zafere ulaşacağını belirterek, Kuzey Darfur Eyaleti’nin başkenti El Faşir’deki komuta kademesinin, şehrin sistematik bir yıkımla karşı karşıya kalması nedeniyle şehirden çekilme kararı aldığını ifade etti.” (27.10.2025 El Cezire.net) Ardından El Burhan, televizyonda yayınlanan konuşmasında, karın doyurmayan hamasi nutuklar atarak, “Birliklerimiz zafer kazanabilecek, gidişatı tersine çevirebilecek ve topraklarımızı geri alabilecek güçtedir... Tüm şehitlerimizin intikamını almaya ant içtik.” ifadelerini kullandı.”
2- “Sudanlı askeri kaynaklar El-Cezire’ye yaptıkları açıklamada, Sudan Ordusu’nun El Faşir’deki bir tümen komutanlığı karargahını “taktiksel nedenlerle” boşalttığını söyledi. (27.10.2025 El Cezire.net)
Abdul Fettah El-Burhan ve askeri kaynaklarından gelen bu açıklamalar, üstü kapalı falan değil, apaçık bir şekilde ordunun El Faşir şehrini boşalttığını ve Hızlı Destek Güçleri’nin yağmalamasına terk ettiğini ortaya koyuyor.
İkincisi: El Burhan hükümeti ve askeri komutası, tam bir yıl boyunca, El Faşir’deki kendi ordu güçlerine merkezi bölgelerinden askeri ve lojistik destek göndermekten kaçınmıştır! Bu yüzden kuşatma altındaki bu birlikler, Hızlı Destek Güçleri’nin saldırılarına karşı şehirde bulunan kısıtlı imkanlarla savaşmak ve direnmek zorunda kalmışlardır. Hartum, Umdurman ve Bahri’yi Hızlı Destek Güçleri’nden temizlemekle övünen El Burhan hükümetinin ordu komutası, El Faşir şehrinde bulunan o koskoca askeri birliklerine lojistik destek göndermeye elbette muktedirdi ama tam bir yıl boyunca bunu yapmadı. Bu da, planın bu birlikleri çökene kadar desteksiz bırakmak olduğunu gösteriyor.
Üçüncüsü: Dikkatlice incelendiğinde, şehrin isyancı ayrılıkçı Hamideti’nin güçlerine teslim etme işleminin, ABD’nin iki Sudanlı taraf arasında ABD’de yürüttüğü ateşkes görüşmeleriyle aynı zamana denk geldiği görülür: “Sudan Egemenlik Konseyi, Hızlı Destek Kuvvetleri ile Washington’da doğrudan veya dolaylı görüşmeler yapıldığı iddialarını yalanlasa da, diplomatik kaynaklar, Sudan Dışişleri Bakanı Muhyiddin Salim’in, ülkede iki yılı aşkın süredir devam eden savaşı durdurma çabalarını görüşmek üzere ABD’ye resmî bir ziyaret gerçekleştirdiğini aktardı.” (24.01.2025 El Arabiye)
Bütün bunlar, Amerika’nın Sudan’daki iki uşağı El Burhan ve Hamideti heyetini, Washington’da bir araya getirdiği anlamına geliyor. Sudan Egemenlik Konseyi’nin Washington’da Hızlı Destek Güçleri ile görüşmelerin olduğu iddialarını yalanlaması ise aslında bu görüşmelerin yapıldığının, Amerika’nın iki ajanına emrettiği şeyin, iki veya üç gün sonra El Faşir’de açıkça gerçekleştiğinin bir kanıtıdır. Yine aynı kaynağa göre, “Kaynaklar, Cuma günü El-Arabiye ve El-Hades’e yaptıkları açıklamada, Sudanlı Bakanın Washington’da aralarında ABD Başkanı’nın Orta Doğu ve Afrika işlerinden sorumlu başdanışmanı Massad Boulos’un da bulunduğu ABD yönetiminden yetkililerle bir dizi toplantı gerçekleştireceğini bildirdiler. Kaynaklar, Salim’in Washington’da bazı Arap mevkidaşlarıyla da bir araya geleceğini belirterek, bu ziyaretin, ortak ilgi alanındaki bazı konuları görüşmek üzere ABD yönetiminin resmi daveti üzerine gerçekleştiğini kaydettiler. Ayrıca bir Amerikalı yetkili de El-Arabiye/El-Hades’e, Sudan krizine ilişkin Dörtlü Grup toplantılarına Massad Boulos’un başkanlık edeceğini açıkladı.”
Amerika’nın, iki ajanının heyetlerini Washington’da topladığını ayrıca teyit eden bir diğer husus da şudur: “Bir diplomatik yetkili dün Perşembe günü yaptığı açıklamada, Dörtlü Grubu oluşturan ülkelerin (Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır), tarafları üç aylık bir insani ateşkese zorlamak amacıyla bugün Washington’da Sudan ordusu ve Hızlı Destek Güçleri temsilcileriyle bir araya geleceğini söyledi. Kaynak, hedefin “ateşkesi kalıcı hale getirmek ve sivillere insani yardım ulaştırılmasını sağlamak için ortak bir baskı kurmak” olduğunu belirtti.” (24.01.2025 El Arabiye)
Diğer bir deyişle, Hızlı Destek Güçleri’nin El Faşir’e girişi ile Sudan Ordusu’nun şehri boşaltmasının Washington’daki toplantıyla aynı zamana denk gelmesi, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, bu stratejik şehrin Hızlı Destek Güçleri’ne devredilmesi kararının Washington’da alındığını, Sudanlı tarafların da bu ihanet kararını sahada derhal yani iki gün sonra uygulamaya koyulduğunu, üçüncü gün de sonuç alındığını gösteriyor.
Dördüncüsü: Washington’daki bu söz konusu toplantı, aslında planın ikinci adımıdır. Birinci adım, Amerika’nın bölgedeki maşalarını ve yandaşlarını (Suudi Arabistan, BAE, Mısır) sözde Dörtlü Grup adı altında toplaması ve Sudan’da ateşkes sağlama yönündeki iradesini uygulamaya koymasıdır. Nitekim El Arabiya, 12 Eylül 2025’te bu toplantıdan sonra yayımlanan bildiriyi paylaştı.
Yayınlanan ortak bildirinin metninde şu ifadelere yer verildi: “ABD’nin daveti üzerine, Amerika Birleşik Devletleri, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri dışişleri bakanları, Sudan’daki çatışmaya ilişkin derinlemesine istişarelerde bulundular. Bakanlar, bu çatışmanın dünyadaki en kötü insani krize yol açtığını ve bölgesel barış ve güvenlik için ciddi bir tehlike oluşturduğunu hatırlattılar. Bakanlar, Sudan’daki çatışmayı sona erdirmek için ortak bir dizi ilkeye bağlı olduklarını vurguladılar.” Bildirinin 4’üncü maddesinde ise, “Sudan’da yönetimin geleceğine, savaşan taraflardan herhangi birinin kontrolüne tabi olmayan, kapsamlı ve şeffaf bir geçiş süreci aracılığıyla Sudan halkının karar vereceği.” vurgulandı. Bildirinin bir başka noktasında ise, “Sudan ordusu ve Hızlı Destek Güçleri’nin aktif katılımıyla çatışmaya müzakere yoluyla bir çözüm bulunmasını desteklemek için her türlü gayretin gösterileceği” ifade edildi.
Bu Dörtlü Grup, Amerika’nın Sudan’daki çözümüne sözde bölgesel bir kılıf giydirmek, yani bölgedeki kilit ülkelerin onayını almış bir çözüm görüntüsü vermek için tezgahladığı bir formüldür! Oysa bu ülkeler, yalnızca Washington’un yönlendirmesiyle harekete geçen, ABD’siz hiçbir adım atmayan ülkelerdir. Öte yandan, bildirinin metni, Sudan’daki çatışmanın her iki tarafını da (Ordu ve HDG) eşit düzeyde tanıdığına ve onlardan ‘etkin katılım’ talep ettiğine atıfta bulunuyor. Yani bildiri, Sudan’ı bölmek için ayrılıkçı bir hükümet kuran Hızlı Destek Güçleri’ni ayrılıkçı ve isyancı güçler olarak tanımlamamakta ve onları isyanlarını durdurmaya davet etmemektedir.
Beşincisi: Hızlı Destek Güçleri’nin stratejik öneme sahip El-Faşir kentini ele geçirmesi, zaten daha önce büyük bir bölümünü fiilen kontrolleri altında tuttukları Darfur bölgesinin beş eyaletinin tamamının artık bu güçlerin kontrolü altına girdiği anlamına gelir. Ardından üç aylık bir ateşkesi kabul etmek, hatta talep etmek, ABD’nin, Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolünü ve onların Darfur bölgesindeki ve bölgenin en önemli şehri olan El Faşir’deki meşru varlığını tanıdığı anlamı taşır. Hızlı Destek Güçleri, Amerika’nın planları doğrultusunda Darfur’un tamamını ele geçirdikten ve Amerika’nın ajanı Hamdan Daglo (Hamideti), Şubat 2025 sonunda Kenya’nın başkenti Nairobi’de kendi başkanlığında ayrılıkçı bir hükümet kurulduğunu duyurduktan sonra ABD’nin önerdiği ve “Dörtlü Grup” kılıf ve formatıyla sunduğu bu ateşkesi, Sudan’daki çatışan iki taraf arasında başka müzakere adımları izleyecektir. Artık Hamideti’nin bu ayrılıkçı hükümetini El Faşir’e taşımasının önü kesinlikle tamamen açılmış durumdadır.
Altıncısı: Amerika’nın tavrı ise gayet netti. Hızlı Destek Güçleri’nin El Faşir’i ele geçirmesinden zerre kadar rahatsızlık duymamıştır. Aksine, derhal Sudan’a yönelik Amerikan planının bir sonraki aşaması olan ateşkes talebinde bulunmuştur. Diğer bir deyişle ateşkes, Sudan Ordusu’nun El Faşir’i geri almasının önünü tamamen tıkamak ve Hamideti’nin El Faşir üzerindeki kontrolünü, hiçbir çatışma tarafından bozulmayacak şekilde perçinlemek anlamına gelmektedir:
“ABD Başkanı Donald Trump’ın Afrika işlerinden sorumlu başdanışmanı Massad Boulos, Sudan’da savaşan taraflara bir insani ateşkes önerisini görüşmeleri ve derhal onaylamaları yönünde çağrıda bulundu. Boulos, 3 aylık bir insani ateşkes belgesi sunduğunu ve bu belgenin Sudan’daki her iki tarafça da olumlu karşılandığını belirtti. Boulos, ayrıca Hızlı Destek Güçleri’nden de bu ateşkese uymalarını ve savaşı durdurmalarını talep etti. Boulos, dün yaptığı açıklamada, uluslararası toplumun Hızlı Destek Güçleri’nin faaliyetlerini ve El Faşir’deki gelişmeleri büyük bir endişeyle izlediğini söyledi ve sivillerin korunması çağrısında bulundu.” (27.10.2025 El Cezire.net)
Ardından Sky News’in 03 Kasım 2025 tarihinde aktardığına göre, Boulos bu sözlerini bir kez daha yineledi: “ABD Başkanı’nın Afrika, Arap ve Orta Doğu İşlerinden Sorumlu Başdanışmanı Massad Boulos, Sudan Ordusu ile Hızlı Destek Güçleri’nin (RSF) BAE, ABD, Suudi Arabistan ve Mısır’ın oluşturduğu Dörtlü Grub’un geçtiğimiz Eylül ayında açıkladığı plan doğrultusunda üç aylık bir ateşkesi kabul ettiklerini duyurdu.” Boulos, Pazartesi günü Kahire’den yaptığı açıklamalarda, ateşkesin nihai olarak imzalanmasından önce teknik ve lojistik görüşmelerin devam ettiğini belirtti. Boulos, her iki tarafın temsilcilerinin ateşkesin ayrıntılarını görüşmek üzere bir süredir Washington’da bulunduğunu kaydetti... Boulos, bu ateşkes önerisinin krizi sona erdirmek için gerçek bir fırsat olduğunu da sözlerine ekledi. Hem Ordu hem de Hızlı Destek Güçleri’nin, ABD’nin ‘Dörtlü Grup’ desteğiyle sunduğu ve barışın sağlanmasını amaçlayan bir metin üzerinde çalıştıklarını vurguladı. Boulos, Sudan’daki bu çatışmanın artık Kızıldeniz’in güvenliği başta olmak üzere, bölge ve dünya için bir tehdit haline geldiğini de ifade etti. (03.11.2025 Skynews Arapça)
Yedincisi: ABD Başkanı Donald Trump’ın kendisini “barışın mimarı” olarak tanıtmasının ve savaşları bitirdiğini iddia etmesinin aksine, ABD’nin, artık neredeyse açık ve net bir şekilde Sudan’ı bölme ve tıpkı daha önce Güney Sudan’ı ayırdığı gibi şimdi de Darfur ayırma planını hızla hayata geçirdiği görülüyor. İşte bu, bizim defalarca ve defalarca uyarıda bulunduğumuz bir meseledir! Nitekim 21 Mayıs 2025 tarihinde yayınladığımız (İHA) Saldırıları ve Savaşın Seyrindeki Gelişmeler) başlıklı soru cevapta bunu açıkça ortaya koymuştuk:
“Tüm bunlar, Sudan’ın doğusundaki özellikle Port Sudan şehrindeki stratejik tesisleri hedef alan büyük çaplı saldırıların, Darfur’daki savaşla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Bu saldırılar, Sudan ordusunu El Faşir operasyonundan uzaklaştırıp doğuya, Port Sudan’ın savunmasına yöneltmek için kurgulanmış klasik bir dikkat dağıtma taktiğidir... Dördüncüsü: Sömürgeci kafir Amerika’nın, Sudan’da binlerce cana mal olan bir vekalet savaşını bu kadar pervasızca yönetebilmesi ve bunu gizli değil açık, örtülü değil aleni bir şekilde icra etmek için yerel işbirlikçilerini kullanması gerçekten acı verici... El Burhan ve Hamideti, sadece ve sadece Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek için Sudan halkının kanı üzerinden bir çatışma yürütmektedir. Amerika, geçmişte Güney Sudan’ı Sudan’dan ayırdığı gibi, bugün de Sudan’ın bir kez daha bölünmesini istiyor. Darfur’u ülkenin geri kalanından koparmak için bütün kozlarını oynuyor. Bu yüzden ordu ülkenin diğer bölgelerine, Hızlı Destek Güçleri ise Darfur’a odaklanmış durumda. Ordu bünyesindeki samimi unsurlar, Darfur’da kontrolü yeniden sağlamak için harekete geçerlerse, Hızlı Destek Güçleri, orduyu oylamak için savaşı Sudan’ın diğer bölgelerine kaydıracak ve böylece ordu birlikleri, Darfur’dan geri çekilip, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin insansız hava araçlarıyla yoğun saldırılar düzenlediği Sudan’ın doğusuna yöneleceklerdir. Bu hamle de doğal olarak Hızlı Destek Güçleri’nin Darfur’un tamamını ele geçirmesine olanak sağlayacaktır!”
Bundan önce de 06 Şubat 2025 tarihinde yayınladığımız (Sudan’daki Çatışmaların İvme Kazanması) başlıklı soru cevapta da, Trump yönetiminin talimatlarıyla hareket eden Sudan’daki ajan siyasi ve askerî liderliğin, Orta bölgeden Darfur istikametine doğru Hızlı Destek Güçleri için geçiş koridorları açmak üzere orduya talimat verdiği konusunda uyarmıştık ve demiştik ki: “Altıncısı: Bu bilgiler ışığında, Sudan’daki saha gelişmelerinin, Trump tarafından planlanıp sevk ve idare edilmesi ve aşağıdaki amaçlara yönelik olması muhtemel:
1- Sudan’ın doğu ve merkez bölgelerinin El Burhan komutasındaki ordunun, Darfur bölgesinin ise Hızlı Destek Kuvvetleri ve Hamideti’nin kontrolünde olması temelinde ülkenin iki ABD ajanı arasında bölünmesine uygun ortam hazırlamak için Amerikan planını hızlandırmak. Böylece Sudan’da iki ayrı yapı ortaya çıkacak ve bu durum, Hamideti’nin Darfur üzerindeki kontrolüyle dayatılıyor... Bu planı daha önce 19 Aralık 2023 tarihli soru-cevapta dile getirerek şöyle demiştik: “Bütün bunlar Amerika’nın bölünmeye uygun ortam hazırladığını gösteriyor... Amerikan çıkarlarının gerektirdiğine göre bölünme için sadece uygun ortam hazırlıyor... Amerikan çıkarları, Güney Sudan’dan sonra yeni bir ayrılığı daha gerektirdiğinde, bu ayrılığı gerçekleştirmek için Darfur’da Hızlı Destek Güçleri silahlı güce sahip siyasi bir muhalefet olmalıdır… Görünen o ki henüz bu ayrılığın zamanı gelmemiştir... Aksine, şu an ayrılık için uygun ortam hazırlanıyor...” Daha önce söylediklerimiz bunlar ve şu an Amerika’nın çıkarları, Darfur’un da tıpkı Güney Sudan’da olduğu gibi hızla Sudan’dan koparılması yönünde ivme kazanmış görünüyor... Trump’ın bu planı başarıyla uygulaması durumunda, son derece tehlikeli sonuçlar doğuracaktır... Bu nedenle ümmet, Trump’ın planına karşı durmalı ve Güney Sudan’ın ayrılışında olduğu gibi sessiz kalmamalıdır!”
Sekizincisi: Hizb-ut Tahrir, bu yılın başından beri, hatta Amerika’nın 2023’te iki maşası arasında bu kirli savaşı başlattığı günden beri, Amerika’nın ihanet planının Sudan’ı bölmek olduğu konusunda uyarıda bulunmaktadır. İşte şimdi de bu planın uygulanmasına dair adımların ivme kazandığı görülüyor. Sudan’ın evlatlarından birçoğu, Amerika’nın hedefleri gerçekleştirmek ve Amerika’nın Sudan’daki nüfuzu korumak için Amerika’nın iki uşağı arasındaki bu korkunç katliama alet olmaktadır! Bugün Amerikan planı, Darfur bölgesini Sudan’dan koparmaya ve ayırmaya çok yakın. Hem de tüm bunlar gözlerinizin önünde olup bitiyor! Peki, Ordu komutası içinde, şöyle bir saatliğine oturup Allah için samimi bir karar alacak aklı başında güçlü bir kişi yok mu? Amerika’nın bu ihanet planını darmadağın etmek ve sırf Washington’un emirlerini yerine getirmek uğruna on binlerce Sudanlıyı katleden, milyonlarcasını yerinden yurdundan eden Amerikan ajanlarını ortadan kaldırmak için gerekeni yapacak aklı başında biri yok mu? Peki, Ordu komutası içinde, Sudan’ın askeri gücünü samimi ellere teslim edecek, uzun zamandır İslam’ın kurulması için haykıran, uyaran ve çağrı yapan Hizb-ut Tahrir’e nusret verecek ve böylece Nübüvvet metodu üzere ikinci Hilafeti Sudan’dan başlatacak aklı başında güçlü biri yok mu? Ne büyük insandır o basiret sahibi, kudretli adam! Ne mutlu o kişiye ki, içinde yaşadığımız bu ceberut saltanattan sonra Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Raşidi Hilafet müjdesini gerçekleştiren kişi olarak Allah’ın huzuruna çıkacaktır.
ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ “Daha sonra ceberut bir saltanat olacaktır. O da Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldıracaktır. Sonra, nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra da sustu” [Ahmed]
H.12 Cumâde’l Ûlâ 1447
M.03 Kasım 2025
30 Ekim 2025’te, Hizb-ut Tahrir üyesi Özbekistan vatandaşı Abdülaziz Abdülcelilov, Stockholm Göçmenlik Bürosu’nda gözaltına alındı.
Edindiğimiz bilgiye göre, Göçmenlik Dairesi, Abdülaziz’in Özbekistan’a deport edilmesine karar vermiştir.
Bu bağlamda, İsveç Göçmenlik İdaresi’nin dikkatini şu hususa çekmek istiyoruz:
Birincisi: Hizb-ut Tahrir, faaliyetlerini yalnızca fikri ve siyasi çalışmalarla sınırlı tutan ve her türlü şiddet eyleminden kaçınan İslami bir siyasi partidir.
İkincisi: Pek çok uzman ve insan hakları savunucusunun da belirttiği gibi, Hizb-ut Tahrir’in faaliyetlerinin Özbekistan’da yasaklanması ve üyelerinin takibata uğraması, baştan sona siyasi bir konudur.
Üçüncüsü: Özbekistan’da uzun yıllar boyunca binlerce gencimiz tutuklanmış ve yüzlercesi işkence altında hayatını kaybetmiştir. Onların pek çoğu hâlen zindanlarda tutulmaktadır. Bu yıl da birçok gencimiz yeniden yargılanmış ve bir kez daha uzun yıllar hapis cezasına çarptırılmışlardır.
Dördüncüsü: Kardeşimiz Abdülaziz’in Özbekistan’a deport edilmesi, onun orada en hafif tabirle hapis ve işkence cezalarına maruz kalacağı anlamına gelmektedir!
İşte bu yüzden, sizden Abdülaziz’in deport edilme kararını derhal iptal etmenizi ve onu derhal serbest bırakmanızı talep ediyoruz!
ABD’nin, normalleşme ve teslimiyet projesiyle Lübnan ve bölgeye baskı yaptığı ve Trump yönetiminin daha fazla Müslüman ülke liderini Abraham Anlaşmalarına dahil etmeye çalıştığı bir dönemde, ABD Temsilcisi Morgan Ortagus, Lübnan’a ve gaspçı Yahudi varlığına bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret, Lübnan’a yönelik siyasi, güvenlik ve ekonomik baskılar, tehditler ve şartlarla dolu! Üstelik bu ziyaretin, Arap Birliği Genel Sekreteri ve Mısır İstihbarat şefinin ziyaretleriyle aynı zamana denk gelmesi, görünüşe göre hepsinin aynı [ihanet] değirmenine su taşıdığını gösteriyor! Daha önce de ABD temsilcisi Tom Barrack, X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, ABD yönetiminin Lübnan ve bölgeye yönelik görüşlerini ve tehditlerini yansıtan bir açıklamada bulunmuştu. Barrack, şu ifadeleri kullanmıştı: “Beyrut tereddüt etmeye devam ederse, İsrail tek taraflı hareket edebilir ve sonuçları vahim olabilir.” Barrack, durumu netleştirmek için aynı açıklamada şu tespiti de yapmıştı: “Fakat bu barış yapbozunun sonraki iki parçası hala kayıp: Suriye ve Lübnan...”
Tüm bu ziyaretler, açıklamalar ve benzeri gelişmeler ışığında şunları ifade ediyoruz:
Birincisi: Amerika ve yandaşlarının Müslüman ülkelere müdahaleleri, bizim çıkarlarımızdan ziyade Amerika ve Yahudi varlığının çıkarlarına hizmet etmektedir. Nitekim Amerika’nın Yahudi varlığını siyasi, ekonomik, mali, askerî ve medya alanlarında açıkça destek verdiği bilinen bir gerçektir.
İkincisi: Amerikalı elçinin bu ziyareti, bazılarının sandığı gibi kesinlikle tarafsız değildir! Bu ziyaret, Amerika’nın bölgede Yahudi varlığını siyasi ve askerî düzlemde güçlendirme stratejisinin bir uzantısıdır. Amerikalı elçinin (masaya) sunduğu şeyler, hegemonya dayatmaktan, bağımlılığı perçinlemekten ve egemenliği hiçe saymaktan başka bir şey değildir! Sunduğu şeyler, Yahudilere teslim olmak ve boyun eğmektir ki, Allah Müslümanlar için böyle bir şeyi asla kabul etmez!”
Üçüncüsü: Şüphesiz, bu emrivakileri (dikteleri) kabul etmek ve yabancı vesayetini pekiştiren herhangi bir anlaşmaya imza atmak, Allah’a, Rasûlüne, ümmete ve bu gaspçı varlığı Lübnan ve Filistin’den çıkarmak için savaşan veya çaba harcayan herkese ihanettir
Dördüncüsü: Müslümanlar ve gayrimüslimler de dahil olmak üzere Lübnan halkının ezici çoğunluğuna göre, Yahudi varlığı ile ilişki kurmak suçtur, sadece şer’i açıdan değil, Lübnan makamlarının bağlı olduğu pozitif hukuk ve genel insani hukuk açısından da tartışmasız bir suçtur. Özellikle de bu mücrim varlığın Gazze’de işlediği soykırımdan sonra! Unutulmasın ki bu varlık, aynısını Lübnan’da ve diğer Müslüman beldelerinde yapmaktan dün çekinmediği gibi yarın da asla çekinmeyecektir!”
Beşincisi: Amerika’nın bölgeye yönelik bu saldırı dalgası ve kirli kampanyası asla amacına ulaşamayacaktır! Amerika, bölgeyi keyfine göre şekillendirme sevdasında başarılı olamayacaktır! ABD’nin sömürgeciliğe, halkları yağmalamaya, Müslümanları saptırmaya ve hatta “İbrahimi Din” safsatasıyla onları dinlerinden koparmaya dayalı bir projesi varsa; Müslümanların da bir projesi vardır: Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Hilafet projesi! Ve Allah’ın izniyle bu proje, ufukta belirmiştir, çok yakındır! Bu proje bölgeyi, hatta tüm dünyayı yeniden dizayn edecektir! Bu proje, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu müjdesinin bir tecellisidir:
إِنَّ اللهَ زَوَى لِي الْأَرْضَ، فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا “Allah, yeryüzünü benim için dürüp topladı, ben de doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar uzanacaktır.” [Müslim] Hilafet, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisi şerifinde müjdelediği gibi, Yahudi varlığının kökünü kazıyacaktır!
لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ فَيَقْتُلُهُمْ الْمُسْلِمُونَ“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. O harpte Müslümanlar Yahudileri öldürecekler” [Müttefikin aleyh]
Son olarak şunu belirtmek isteriz ki, Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Amerika’nın Lübnan ve bölgeye dayattığı bu normalleşme ve teslimiyet kampanyasına meydan okumaya devam edecektir. Hiçbir güç onu bundan alıkoyamayacaktır! Lübnan’daki otoriteyi, bu ihanet ve zillet yoluna girmemeleri konusunda şiddetle uyarıyoruz! Ayrıca, Lübnan makamlarını bu duruma karşı koymak için kendi halkına güvenmeye çağırıyor ve sınırlar, yeniden imar veya uluslararası sistemin etkisi gibi gerekçelerle meseleyi manipüle etmemeye davet ediyoruz.
وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]