GAZZE’DE ATEŞKES İMZALANDI
- Kategori Seçkiler
- |
Gazze: Bir İmtihan, Şerî Vacip ve Sorumluluktur!
Gazze’de yaşananlar, sırf bir savaş veya geçici bir saldırganlık olmadığı gibi haber bültenleri sona erdiğinde unutulacak trajik bir sahne de değildir; aksine Allah’ın bizden yaptıklarımızı ve hangi yolu izlediğimizi görmesi için yeryüzünün doğusu ve batısındaki tüm Müslümanlar için ilahi bir sınav ve şerî bir testtir.
Gazze, sahada yalnız değildir; zira bir çocuğunun vücudundaki her yara, yaslı bir annenin her feryadı, yıkılan her ev, harap edilen her cami ve her bir yetimin gözyaşı; evet tüm bunlar, Allah Azze ve Celle katında bizi, büyük bir sorumlulukla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu ise gelip geçici bir sempati veya sadece dua etmek değil, gerçekten yardım etme sorumluluğudur, dahası zulmü kökünden söküp atmaya ve İslam’ın otoritesini doğal konumuna geri döndürmeye yardım etmektir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ “Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72] Ayet gayet açıktır: Din konusunda yardım istenildiğinde yardım etmek, düşmeyen ve gecikmeyen bir farzdır. Peki Gazze halkı din konusunda bizden yardım istediğinde, işittik ve icabet ettik mi?
Müslümanların başındaki yöneticilerden gördüğümüz yüzüstü bırakma, yeni bir durum değildir; zira Irak, Şam, Bosna, Afganistan, Keşmir, Doğu Türkistan, Orta Afrika ve benzeri yerleri yüzüstü bırakanlar da bizzat onlardır. Nitekim bugün de Gazze’ye yönelik ihanetlerine devam etmektedirler. Ayrıca onlar ordu ve silahlara sahipler ama Amerika’nın emirlerine ve Batı başkentlerinin direktiflerine bağlıdırlar. Yine onlar, zirveler ve konferanslar düzenleyip yalan çağrılar yapıyorlar ama yaralıların yüzüne sınırları kapatıyorlar, hatta Gazze halkının nefes almasını bile engelliyorlar.
Evet kardeşlerim, bu hain yöneticileri hiçbir taviz vermeden köklerinden söküp atmaktan başka gerçek bir çözüm yoktur; zira orduların harekete geçmesinin önündeki en büyük engel bizzat onlardır. Gerçek hareket, ümmetin, gerçek projesine, yani ümmeti birleştirecek ve Filistin'i ve işgal altındaki diğer tüm Müslüman topraklarını kurtarmak için orduları seferber edecek Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurma projesine geri dönmesiyle başlar.
Bu azim farz için çalışmayı geciktirmek, daha fazla kan, ihlaller ve yüzüstü bırakma anlamına gelmektedir. Zira ümmet muktedir, ordular hazır ve akide canlıdır; dolayısıyla bizde eksik olan tek şey, Allah’ın emriyle bağlantılı bir irade ve İslami hayatı yeniden başlatmak için ideolojik siyasi bir çalışmadır.
Evet, Ukab Râyesi olan “لا إله إلا الله محمد رسول الله” Râyesi altında ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde ümmetin orduları dine yardım etmek ve Beytu’l Makdis’i kurtarmak için seferber olmadıkça Yahudi varlığı ortadan kalmayacaktır. Bu bir hayal veya temenni değildir; aksine bu, kati olan şerî bir farz ve kesin olan nebevi bir müjdedir. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Ancak bu şekilde Beytu’l Makdis, Dâru’l İslam’ın merkezi olarak geri dönecektir.
Ey Müslümanlar: Bu çalışmayı geciktirdiğimiz her gün, kan dökülmesinin ve yüzüstü bırakmanın günahını taşıdığımız gibi dine ve mustazaflara yardım etme konusundaki ihmalkarlığın günahını da taşıyoruz. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَقِفُوهُمْ إِنَّهُمْ مَسْؤُولُونَ “Durdurun onları; çünkü sorguya çekileceklerdir!” [Saffat 24] Yani sessiz kalmamızdan, emaneti koruyamadığımızdan, İslam’ın otoritesini ikam etmek için çalışmayı terk etmemizden ve dinlerini satan ve ülkeyi ve insanları Allah’ın düşmanlarına teslim eden yöneticileri devirmekten aciz kaldığımızdan dolayı hesaba çekileceğiz demektir.
Bugünden sonra bir mazeret yoktur; zira her birimiz, Allah’ın bildiği gücümüz oranında sorumluyuz; o halde çok geç olmadan ve pişmanlığın bir fayda vermeyeceği ve hiçbir mazeretin kabul edilmeyeceği gün, yani siz neredeydiniz ve ne yaptınız? Diye sorguya çekileceğimiz gün gelmeden önce aman ha çalışalım.
Allah’ım bizi kullan ve bizi değiştirme; Allah’ım, hainlerin ihanetinden, boyun eğenlerin sessizliğinden, ajanların ve suçluların komplolarından Sana sığınıyoruz; Allah’ım, tiranların tahtlarını sars ve bizleri, mustazaflara yardım edecek, Senin şeriatınla hükmedecek, Kudüs'ü İslam’ın ve Müslümanların başkenti olduğu konumuna geri döndürecek olan Raşidi Hilafeti kurmak için kullan. Senden, bizim için, Senin kelimeni yüceltmek, Dinine yardım etmek, Senin hükmünü ikame etmek ve Senin şu vaadini gerçekleştirmek için çalışma şerefini yazmanı temenni ediyoruz: وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Remzi Racih – Yemen
Haber-Yorum
Tufan Canlı ve Devam Ediyor!
Haber:
Arabulucular Trump'ın Gazze'ye yönelik ateşkes anlaşmasını imzaladılar. (13 Ekim 2025)
Yorum:
Aksa Tufanı operasyonu, suçlu Trump ve onun arkasındaki Yahudi varlığını resmen destekleyen kafir bir devletin anlaşmasıyla sona erecek geçici bir olay değildir; bilakis Müslümanların kalplerinde tutuşan ve zihinlerini ve kalplerini açan bir kıvılcımdır; zira Müslümanlar, hain yöneticilerinin alçaklığını ve iğrençliğini gördükleri gibi kendilerinin insan, kadın ve çocuk hakları savunucuları olduklarını iddia edenlerin iki yüzlülüğünü idrak ettiler ve uluslararası kanunlar ve anlaşmaların kâfirlerin İslam'a ve Müslümanlara karşı kullandıkları silahtan başka bir şey olmadığına da kanaat getirdiler.
Bu operasyon, kafir Batı'nın en çok korktuğu ve endişelendiği şeyin Müslümanların kendilerine boyun eğmekten çıkması olduğunu ortaya çıkarmıştır;bu yüzden tüm güçleriyle ve silahları ve tüm terör, vahşet ve suçlarıyla, tüm dünyanın gözü ve kulağı önünde Gazze'yi yok etmek ve kadınları ve çocukları öldürmek için canla başla çalıştılar ki tek hedefleri, Allahu Teala'nın izniyle yakında ortadan kalkacak olan ilkelerini sırtlarının arkasına atarak ümmetin bedenindeki bu canlı organı öldürmekti.
Ümmetin uyanışı uluslararası sistemi korkutmakta olup Hilafet onun takıntısı haline gelmiştir; zira Gazze'nin, korkunç olaylara ve katliamlara rağmen göstermiş olduğu direnç, sabır ve Allah'a olan imanı, uluslararası sistemi daha da dehşete düşürmüş ve yaşananların bir zafer öyküsü olduğunu fark etmiştir; çünkü büyük bir güce karşı dimdik durmak, tarihsel süreçte belirleyici bir andır.
Bizim, Müslümanlara karşı savaşın durmayacağını ve kafirlerin ancak İslam'ın yokluğunda barış görebileceklerini tam olarak anlamalıyız;bu nedenle, karar veremeyen parçalanmış bir ümmet olarak kalmaya devam etmemiz için bizi meşgul etmek ve savaşlar, tuzaklar ve komplolarla hayal kırıklığına uğratmak için tüm plan ve yöntemleri kullanacaklardır.Bugün olması gereken, uluslararası sistemden ve onun araçlarından kurtulmak, onlardan uzak durmak ve ümmeti birleştirip Müslümanların haklarını koruyacak ve Müslümanların düşmanlarından intikam alacak Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Hilafeti kurma yolunda fedakarlık yapmak için tüm ciddiyetle çalışmaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Sadık Es-Sarari– Yemen
Haber-Yorum
Lübnan Yöneticileri Yahudi Varlığını Alenen Tanımaya Mı Sürükleniyor?!
Haber:
Şarm el-Şeyh konferansının ardından Trump, Gazze'de çözüme ulaşılmasına yardımcı olan Mısır, Türkiye ve Katar yöneticilerini övdü.13/10/2025 akşamı bir televizyon programında Bakan Ghassan Salame, Lübnan'ın “barışın” nihai statüsüne hazır olmadığı için meselenin kara sınırlarının belirlenmesi yönünde ilerlediğini açıklamıştır. Bakan Tamara ez-Zein de onun sözleri gibi açıklamada bulunmuştur.
Yorum:
Birkaç gün önce Gazze'deki savaşın sona erdiğinin ilan edilmesinden beri, tüm gözler Lübnan'a çevrilmiştir;Yahudi varlığı, onu normalleşmeyi ilan etmeye ve aşağılama, zillet, boyun eğme, teslimiyet ve itaat trenine binmeye sürüklemek için saldırılarını artıracak mı, yoksa yeniden inşa olmadan ve herhangi bir odaktan yardımlar almadan, yöneticiler üzerinde değil de insanlar üzerinde bir baskı aracı olarak kalmaya devam mı edecek? Çünkü yöneticilerin, normalleşmeye herhangi bir itirazları yoktur. Nitekim Lübnan Cumhurbaşkanı, Yahudilerin birkaç gün önce Musaylih bölgesine saldırmasının ardından şöyle bir yorumda bulunmuştur: “Gazze anlaşmasında yaşananlardan ders almalı ve Lübnan'da da aynısını yapmalıyız; böylece savaşı değil barış desteklemiş oluruz.”Bu Lübnan'da yeni bir şey değildir; aksine geçmişte de birçok kez yaşanmıştır.
Bu açıklama daha önce ABD tarafından Lübnan yöneticilerinden üstü kapalı bir şekilde talep edilmişti;ama Hochstein, Barak ve Ortigas'ın gönderilmesinden bu yana mesele masada açık ve net bir hale gelmiş olup talep de açık ve net bir hale gelmiştir ki o da şudur; Lübnan uzlaşma sürecine katılmalı ve Yahudi varlığıyla doğrudan müzakerelere girmelidir, aksi takdirde Lübnan'a karşı şiddetli savaş devam edecektir.
Bu nedenle bazıları, yöneticilerin Amerika'nın kendilerinden taleplerini haklı çıkarabilmek için Lübnan halkına yönelik baskıların yoğunlaşmasını beklemektedir.
Biz ise Amerika ve kölelerinin Lübnan'a yaşattığı yıkım, tahribat ve korkuya rağmen diyoruz ki; bizler, Filistin halkı gibi, Mısır halkı gibi, Suriye halkı gibi, Ürdün halkı gibi, Irak halkı gibi, Türkiye halkı gibi, İran halkı gibi ve bütün Müslümanlar gibi İslam ümmetinin bir parçasıyız ve Filistin'i Yahudilere teslim etmeyi ve onların varlığını tanımayı kabul etmemiz mümkün değildir; o halde nasıl olur da normalleşme olabilir?!
Bizler, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bize haber verdiği gibi İslam ümmetimizin içinde birçok hayır olduğundan ve sadece bilinçli ve samimi olanların değil bütün ümmetin hedefleri açığa çıkan Amerikan tiyatrolarını kabul etmeyeceğinden eminiz.
Gazze halkı ve mücahitleri ve aynı şekilde Güney Lübnan ve Beka Vadisi halkı, sabır, dayanıklılık ve kararlılıklarıyla ümmetin cihada hazır olduğuna dair bizim için açık bir örneklik sunmuşlardır.
Tüm ümmet, kendisini bu durumdan kurtaracak birini beklerken Amerika ise, ümmet, kendisi için bilinir hale gelen hain ve ajanların hepsini altüst etmek için harekete geçmeden önce bu durumu kendi lehine kullanmaya çalışmaktadır.
Güç ve kuvvet ehlinden en çok talep edilen şey; harekete geçmek için programlar belirmek amacıyla ümmetin evlatlarından muhlis ve bilinçli kişilerle birlikte etkili, ciddi ve iyi düşünülmüş eylemlerde bulunmak için inisiyatif almalarıdır ki böylece Allah Subhanehu ve Teala'nın razı olduğu şeye ulaşmak mümkün olabilsin.
Ümmetimizde hayır vardır ve bunu hak etmektedir; o halde ey Müslüman ülkelerdeki halkımız, bize içinizdeki bu hayrı gösterin ki böylece işleri hakkıyla gözetecek, ülkeyi kurtaracak ve bize göz diken her bir sömürgecinin elini koparacak tek bir devlete geri dönebilelim.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Cabir - Lübnan
Haber-Yorum
Amerika'nın Çin ve İran Arasındaki Gölge Anlaşmaya İlişkin Tutumu!
Haber:
İran ekonomisini çökerten ve Washington'un bu sayede Tahran'ın finansman kaynaklarını kurutmaya çalıştığı yoğun ABD yaptırımlarının ışığında, son zamanlarda, özellikle The Wall Street Journal'da öne çıkan haberler, İran ile Çin arasında Tahran'ın petrolünü Pekin'e ihraç ettiğini ve bunun karşılığında Çin devlet şirketlerinin İran'da büyük altyapı projeleri gerçekleştirmesine olanak tanıyan gizli bir finansal kanalın varlığını ortaya çıkarmıştır.Rapora göre, bu kanaldan geçen yıl boyunca akan gelirlerin değeri 8 milyar Doları aşmış olup bu sayede uluslararası bankacılık sisteminden tek bir Dolar bile geçmeden İran'ın ulaşım, enerji ve havaalanı sektörleri yeniden canlandırılmış, dolayısıyla ABD yaptırımlarının doğrudan etkisi ortadan kalkmıştır. Bölgesel ve uluslararası ilişkiler uzmanı Hakam Amhaz, Sky News Arabia'ya verdiği demeçte, Çin ile İran arasında olanların, Pekin ve Moskova'nın ABD yaptırımlarını reddetmesinden ayrı düşünülemeyeceğini vurgulamış olup Amhaz, "Rusya gibi Çin’in de yeni uluslararası yaptırımları ve ABD'nin İran İslam Cumhuriyeti'ne uyguladığı yaptırımları tanımadığına" dikkat çekmiştir. (Sky News Arabia)
Yorum:
Müslümanlar olarak biz, gerçekliği düşüncenin kaynağı değil, düşüncenin konusu kılmalıyız; bilakis bunun yerine bağlantı kurmaya elverişli bir beyne, duyulara ve bizim için fikri süreci üretebilmesi için gerçekliği yorumlayacak sabık malumatlar gerekir. Şimdi ele alınması gereken gerçeklik, Amerika’nın İran’a yönelik ablukasıdır; İran, Amerika'nın yörüngesinde dönmesine, Amerika’nın Afganistan ve Irak'ı işgal ettiği sırada onunla işbirliği yapmasına, milislerini Şam’a göndererek Amerika'nın ajanı Beşar Esad'ın devrilmesini engellemesi gibi önemli hizmetlerde bulunmasına rağmen Amerika, İran’ın hizmetlerinden vazgeçerek, kendi çıkarları için bir tehdit oluşturmayacak şekilde İran’ı dizginlemek istemektedir. Bu nedenle Amerika, geçen Haziran ayında Yahudi varlığının İran’ı vurmasına izin vermiş ve İran'ın nükleer tesislerinin vurulmasına da bizzat kendisi katılmıştır.
İran ile Çin arasında İran petrolünün ihracatı için gizli bir kanalın varlığı konusuna gelince; ben bunun Amerika'ya gizli olduğunu sanmıyorum, çünkü Amerika’nın donanmaları denizlerde dolaşıyor ve üsleri bölgeye yayılmış durumdadır; ancak Amerika İran'daki iktidar rejiminin devam etmesi ve onun kendi emrine amade olması için bunlara göz yumuyor. Aynı şekilde Çin ve Rusya’ya sığınan da yağmurdan kaçarken doluya tutulan kişi gibidir; çünkü Çin ve Rusya, Müslümanlarla savaşan ülkelerdendir; zira Çin, Doğu Türkistan'ı işgal etmiş olup oradaki Müslümanlara eziyetler etmekte, Müslüman kadınların başörtüsü takmasını engellemekte, onları kısırlaştırmakta, erkekleri tutuklamakta, rehabilitasyon bahanesiyle çocukların beyinlerini yıkamakta ve Müslümanları alkol içmeye ve domuz eti yemeye zorlamaktadır; peki ondan bir hayır beklenebilir mi?! Aynı şekilde suçlu Rusya da, Afganistan, Çeçenistan ve Şam’da milyonlarca Müslümanı katletmiştir…
Şerî çözüme gelince; kâfir Batı’ya bağımlılığı kaldırıp atarak ondan kurtulmak, Allah’ın şeriatıyla hükmetmek ve Müslümanların kendi zati gücüne güvenmesidir; bu da ancak Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti’nin kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için ümmetin muhlis evlatlarından çalışanlarla birlikte ciddi olarak çalışmakla mümkün olabilir. İşte bu ajan rejimlerin yapmadığı şey budur.
İşte bu çözüm, ümmetin elindedir; çünkü ümmet, en hayırlı bir ümmettir: كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” [Al-i İmran 110] O halde nasıl olur da daha kötü olanı, daha hayırlı olanla değiştirebiliriz?! Nasıl olur da nankörlük ederek Allah’ın bizim üzerimizdeki nimetini değiştirerek kendimizi helak yurduna gönderebiliriz?!
Halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir sizlere çağrıda bulunmaktadır ey Müslümanlar: Haydi şifalı merheme koşun ve onurlu bir hayat oluşturmak ve izzetli bir devletin altında birleşmek için onunla birlikte çalışın; zira Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti, İslam’ı hayatın her alanında kamil bir şekilde uygulayacak ve onu, bir hidayet ve nur risaleti olarak dünyanın dört bir tarafına taşıyacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Abdulhamid – Irak
Trump, Blair, Witkoff ve Kushner’in Önerdiği, Gazze Şeridi İçin 20 Maddeden Oluşan Projenin Boyutları
ABD Başkanı Donald Trump'a atfedilen Gazze planı, tüm tutukluların serbest bırakılması karşılığında, savaş eylemlerinin derhal durdurulması ve Yahudi güçlerinin kademeli olarak geri çekilmesiyle başlayan çok aşamalı bir yol haritası sunuyor. Planın savaş sonrası döneme ilişkin vizyonu, güvenlik ve geçiş yönetimi gibi iki ana eksene odaklanmaktadır. Güvenlik düzeyinde plan, Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasını ve yönetimden uzaklaştırılmasını, bunun karşılığında ayrılmak isteyen üyelerine şartlı af ve güvenli geçiş sağlanmasını ve Gazze'nin aşırılıkçılıktan arındırılmış bir bölgeye dönüştürülmesini öngörmektedir. Yönetim düzeyine gelince; Gazze Şeridi'nin yönetiminin, hükümet reformlarının uygulanmasını sağlamak için bizzat Trump'ın başkanlığında yeni bir uluslararası organ “Barış Konseyi” tarafından denetlenecek olan siyasi olmayan geçici Filistinli teknokrat komitesine dayanması önerilmektedir. Plan, kapsamlı yardımları ve devasa bir ekonomik yeniden yapılandırma planının başlatılmasını taahhüt ederken, zorla yerinden edilmenin reddedilmesini ve Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme ve gelecekte bir devletin kurulması yönünde güvenilir bir yolun açılmasını vurgulamaktadır. (Maddelerin tamamını okuyun).
Bu plan, Trump, Tony Blair, Netanyahu, Kushner ve Witkow'un önderlik ettiği ve Sewerus ve benzerleri gibi milyarderleri de içeren yeryüzünün şeytanlarının bir planıdır. Bu plan, Arap ülkeleri ve bazı İslam ülkelerinin başındaki yöneticiler tarafından da onaylanmıştır. Bu nedenle bu şekildeki bir plan, açık ve net boyutlara sahip bir plan olarak kabul edilmiştir:
- Olayların sarsıntısına maruz kalan ve Mustafa Kemal, Cemal Abdunnâsır, Mişel Eflak ve zındık yöneticilerin torunları büyük körler tarafından manipüle edilen ümmetin çıkarması gereken sonuç şunlardır:
- Denizden nehre kadar Filistin, taviz verilmesi, müzakere edilmesi ve onun işgalinin onaylanması caiz olmayan İslami topraktır; bunu yapan herkes, dinine, Rabbine ve ümmetine ihanet etmiş olur.
- Cihadın iki türü olan savunma cihadı ve saldırı cihadı, ümmetin ihmalkarlığıyla geçersiz kılınamayacak ve onun cehaletiyle de önemsizleştirilemeyecek veya ortadan kaldırılamayacak sabit hükümlerdir. Bu yüzden bu ikisini devre dışı bırakmak büyük bir günah olduğu gibi bu ikisinin tanımını değiştirmek de, onları terörizm ve suçla itham edenleri dinden ve akideden çıkarabilecek büyük bir günahtır. Bu yüzden Filistin'deki mücahidlerin saldıran ve gasp eden düşmana karşı yaptıkları tam anlamıyla doğru olup bunu yapabilecekleri güçleri olduğu sürece bu konuda sebat etmeleri vaciptir; çünkü Allah hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez ve ümmet, Filistin ve Gazze'deki kardeşlerine yardım ve destek konusunda kendisine yüklenen değişikliğe muktedir olduğu sürece günahkâr olarak kalmaya devam eder; aksi takdirde günah işlemiş ve apaçık hüsrana uğramış olur.
- İspanya, Portekiz ve diğer İslam beldeleri gibi büyük güçler tarafından gasp edilin Filistin, ümmetin zayıflık anında alınmış olan bir İslam toprağıdır ve onun geri alınması ve gaspçının buradan uzaklaştırılması gerekir. Bu ise ancak Allah’ın Rasulü'nün müjdelediği ve Rabbimiz Tebareke ve Teala’nın ümmete uymayı emrettiği ve farz kıldığı ve vakıasının üç günden fazla kaybolmasının caiz olmadığı Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti’nin kurulmasıyla mümkündür; aksi takdirde ümmet, İslami hayatı yeniden başlatmadıkça günahkâr olacak ve ümmetin zimmeti, Hilafet için çalışanlardan beri olacaktır
Ey Müslümanlar: Sizleri, sahip olduğunuz dünya hayatının ve elde ettiğiniz ganimet ve makamların size bir fayda vermeyeceği azim bir gününü azabından kurtaracak ve sizleri gerek muttakiler gerekse Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışanlar için hazırlanmış genişliği yer ve gök kadar olan cennete yerleştirecek bu azim vacibi yerine getirmeye davet ediyor ve sizlere haykırıyoruz.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Salim Ebu Sebeytan
Ümmete İhanet İle Gazze'de Amerikan Projelerini Uygulamak Arasında Mısır Rejiminin Bağımlılığı
Mısır rejiminin, yüzüstü bırakma sınırlarının ötesine geçerek Amerika ve Yahudi varlığının projeleriyle doğrudan işbirliği yaptığı artık hiç kimse için bir sır değildir; bu ise Mısır dışişleri bakanının “Gazze konusunda Amerikan vizyonunu beklediği”, Trump'ı “barış adamı” olarak övdüğü ve onun Yahudi varlığına ateşkesi dayatmasını temenni ettiği şeklindeki son açıklamalarında ortaya çıkmaktadır. Bunlar, sadece geçici sözlerden ibaret olmayan açıklayıcı tutumlardır. Zira bunlar, Mısır rejiminin politikasının hakikatini ifade etmektedir ki bu politika ise, Mısır'ın Camp David'in zincirlerine bağlı olması ve işgalin bekasına hizmet etmek ve onun çıkarlarını güvence altına almak da dahil Filistin'deki siyasi ve askeri sahnenin mühendisliğine soyunmasıdır.
Mısır Dışişleri Bakanı'nın Kahire'nin "Amerikan vizyonunun sunulmasını beklediğini" açıklaması, Gazze'nin kaderiyle ilgili kararın Mısır'ın, Arapların, hatta bizzat Filistinlilerin elinde değil, Amerika'nın elinde olduğunun açık bir itirafıdır. İslam ümmetinin meselesi olan Filistin meselesi, ne zaman Amerikan başkanının rehinesi haline geldi ki kimin kalıp kimin döneceğini ve kimin inşa edeceğini o belirliyor?! Bu açıklama, Mısır rejiminin dizginleri tamamen Amerika'ya teslim ettiğini ve Filistin'i destekleme ve onu özgürleştirme konusunda ümmeti şerî rolünden uzaklaştırdığını teyit etmektedir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141] Ama Mısır rejimi, müminlerin aleyhine kafirlere binlerce yol vermiştir.
Salt bağımlılıktan daha da kötüsü, Trump'ı övmek ve onu "vizyon dayatabilecek tek başkan" olarak görmektir! Hangi barıştan bahsediyorlar acaba?! Oysa Kudüs'ü gaspçı varlığın başkenti olarak tanıyan, ülkesinin büyükelçiliğini oraya taşıyan ve Filistin davasını tasfiye etmeyi amaçlayan "Yüzyılın Anlaşmasını" destekleyen bizzat Trump’dır. O halde nasıl barış adamı oluyor ki?!
Bu açıklama, sanki Mısır rejimi, ümmeti, Gazze'nin kurtuluşunun ordularından değil de Beyaz Saray'dan olduğuna ikna etmek istiyormuş gibi gerçeği çarpıtmaktan ve elleri Müslümanların kanıyla lekelenmiş siyasi bir suçlunun imajını parlatmaktan ibarettir!
Bakan, Gazze'de yaşananları "Filistinlilere yönelik, küresel vicdanın kabul etmediği sistematik bir katliam ve açlık" olarak nitelendirdiğinde, hemen akla şu soru geliyor: Mısır ordusunun onlara destek olmak için harekete geçmesini kim engelliyor? Refah sınır kapısını kim kapatıyor? Her yardım sevkiyatında işgal güçleriyle kim koordinasyon sağlıyor? Ve Gazze halkının kuşatılmasına kim pratik olarak katılıyor?!
Mısır rejimi bu trajedinin sadece tanığı değil, bilakis asli bir ortağıdır. Zira Yahudilerin güvenlik diktelerine göre sınır kapısını açıp kapatan, Amerika ve Yahudi varlığının izni ve standartlarına uygun olmadıkça malların, yakıtların ve ilaçların girişini engelleyen Mısır rejimidir. Aynı zamanda rejimin yetkililerinin, katliamlardan dolayı "acı çektikleri" görülüyor!
Bakan, “Gazze sakinlerinin topraklarında kalmasından” bahsederken, sanki ayrı bir devletmiş gibi Gazze'nin sınırlarını dolaylı olarak kabul etmiş oluyor! Asıl olansa, Filistin'in tamamının gasp edilmiş bir İslam toprağı olduğu, bölünmesinin ve parçalanmasının kabul edilmemesidir. Dolayısıyla herhangi bir Amerikan vizyonunu kabul etmek, Yahudi varlığını pekiştirmek ve İslam'ı yıkıp izlerini ortadan kaldırmak için gelen Sykes-Picot Anlaşması'nın sınırlarını ve varlıklarını güçlendirmek anlamına gelmektedir. Bu yüzden ümmete, Amerikan vizyonlarını veya zehirli yeniden yapılanma planlarını beklemesi değil, topraklarını kurtarmak için savaşması emredilmiştir.
Bakanın bahsettiği noktalardan biri de, Gazze'nin yeniden inşa planına yönelik övgüdür. Bu, işgalin yıllardır teşvik ettiği, yani büyük bir hapishanenin içinde esir oldukları gerçeğini değiştirmeyen birkaç yatırım projesi karşılığında insanların işgal altında kalmasına teşvik ettiği “ekonomik barışın” yeni bir versiyonundan başka bir şey değildir. Bu tür önerilerin, paranın insanları susturmak ve işgali pekiştirmek için kullanıldığı “yüzyılın anlaşması” veya “Bahreyn konferansından” hiçbir farkı yoktur. Bu, şehitlerin kanının satılması ve kırıntılar için değil özgürlük talebiyle kuşatmaya ve açlığa sabreden Gazze halkının fedakarlıklarının zayi edilmesidir.
İslam, ümmete ve ordularına, Filistin'i desteklemelerini ve onu denizden nehre kadar tamamen kurtarmalarını farz kılmakta ve kafirlerle ortak projelere girmeyi veya onlara bağımlı olmayı haram kılmaktadır. Zira Allahu Tela şöyle buyurmuştur: وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ “Fitne kalmayıncaya ve din bütünüyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” [Enfal 39] Dolayısıyla şerî hüküm, Washington'un kararlarını beklemeyi değil, mübarek toprakları kurtarmak için savaşmayı gerektirir. Dolayısıyla da şerî hüküm, Müslümanların başındaki yöneticilerin, Müslümanların kanları pahasına kafirlerle yardımlaşmalarını ve onlarla işbirliği yapmalarını haram kılmaktadır. وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ “İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır.” [Maide 51]
Mısır, Camp David Anlaşması'nın imzalanmasından bu yana Yahudi varlığının güvenliğini korumaya bağlı kalmış ve Sisi de bunu konuşmalarında defalarca tekrar etmiştir. Bugün de dışişleri bakanı aynı sahneyi tamamlıyor; zira çözümün Amerika'nın elinde olduğunu açıklıyor, Trump'ı bir kurtarıcı olarak nitelendiriyor ve Mısır'ı onun emirlerini beklemekten başka çaresi olmayan bir ülke olarak gösteriyor. Nitekim bu, bir acziyet değil, aksine Amerika'nın çıkarlarına ve projelerine tam bir sadakati ifade eden ve ümmetin iradesini sırtının arkasına atan kasıtlı siyasi bir tercihtir.
Mısır rejimi, hiçbir şekilde Gazze halkının kanına gerçek anlamda önem vermemiş; bilakis aksine, onların boğulmasına ortak olmuştur.Ayrıca Mısır rejimi, Uluslararası Para Fonu ve Batı kurumlarıyla bağlantılı politikaları nedeniyle yoksulluk, yüksek fiyatlar ve işsizliğin acısını çeken Mısır halkının kanını da umursamamaktadır. Böyle bir rejimin Filistin'e yardım etmesi nasıl beklenebilir ki?!
Şerî tutum, Müslüman orduların Filistin'i tamamen kurtarmak ve Gazze'yi Mısır ve diğer İslam ülkelerinden ayıran yapay sınırları yıkmak için harekete geçmesidir. Bu yüzden ümmetin, suçlama ve kınamalarla yetinip Amerika'nın komplolarının rehinesi olarak kalmaya devam etmesi caiz değildir. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: فُكُّوا الْعَانِيَ، وَأَطْعِمُوا الْجَائِعَ، وَعُودُوا الْمَرِيضَ “Esiri özgürlüğüne kavuşturun, aç olanı doyurun ve hastayı ziyaret edin.” Gazze halkı Yahudilerin esiridir ve onların özgürlüğüne kavuşturulması, Amerika'nın ve Güvenlik Konseyi'nin değil, ümmetin ordularının görevidir! Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: أَيُّمَا أَهْلِ عَرْصَةٍ ظَلَّ فِيهِمْ امْرُؤٌ جَائِعٌ فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُمْ ذِمَّةُ اللَّهِ “İçlerinde aç bir kimse olduğu halde sabahlayan bir kavim Allah’ın zimmetinden uzak olur.” Gazze halkının aç bırakılması ve onların kuşatılması kitlesel bir suç olup kurtarmaya muktedir oldukları halde aralarında tek bir aç kişinin bile gecelemesi, özür sahibi için bir özür ve gerekçe olamaz. Peki ya tüm kuşatma altında olanlar için nasıl olur acaba? Eğer Gazze halkı bugün açlıktan ölüyor, Mısır'ın kapıları onların yüzlerine kapatılıyor, onlardan yiyecek ve ilaçlar engelleniyor ve rejimler onlara sırtlarını dönüyorsa, o zaman Allah'ın zimmeti bu rejimlerden ve onlarla işbirliği yapanlardan veya onlara karşı sessiz kalanlardan uzak olur ve bunu haklı gösterenler ise ihanete ortak olmuş ve Allah’ın zimmetinden uzaklaşmış olurlar.
Bugünkü görev ise, Mısır halkının, özellikle de Mısır ordusu içinde muhlislerin, bu suçlu politikanın karşısında durmak, Gazze’deki kardeşlerine yardım etmek ve onların katledilmesine ortak olan ve ümmetin düşmanlarının hesabına çalışan rejimleri ortadan kaldırmak için harekete geçmesidir.
Ey Mısır halkı, ey Kinane halkı: Şunu çok iyi biliniz ki, şüphesiz Allah size Gazze hakkında soracağı gibi sınırlarınızın aç olanların yüzüne kapatılması, yakın olduğunuz halde çocukların vurulması, kuşatma ve açlığa ortak olup sessiz kalmanız hakkında da soracaktır. O halde harekete geçin, sözlerinizi söyleyin ve Amerika'ya olan iğrenç bağımlılıktan kurtulması için rejimin yüzüne şöyle haykırın: “Kuşatmayı kaldırın… Filistinlileri kurtarın… Hilafeti kurun.”
Bugün Gazze'nin, sadece sempati duyan açıklamalara veya yardım konvoylarına ihtiyacı yoktur; aksine Gazze'nin, orduların harekete geçmesine, kılıçların çekilmesine, rejimlerin devrilmesine ve ümmetin uyanmasına ihtiyacı vardır.
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيراً “Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mahmud El-Leysî - Mısır