Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları Kampanyası: Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi

  • Kategori Kampanyalar
  •   |  

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları Kampanyası:

Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi

logoSudan’da Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ile Hızlı Destek Güçleri (RSF) arasındaki savaş üçüncü yılına giriyor. Her iki tarafında soğukkanlı infazlar, işkence ve kitlesel tecavüzler gibi vahşi insanlık suçları işlediği bildirilen savaşta bazı tahminlere göre ölü sayısı 150 bine ulaşmış durumda. Çeşitli kasabalarda, köy ve sürgün kamplarında katliamlar işlendiği, hatta soykırım işlendiği de bildiriliyor. Aynı zamanda bu savaş; dünyanın en büyük insani krizini tetikledi; dünyanın en büyük yerinden edilme krizine ve 50 milyonluk nüfusun yarısının açlıkla karşı karşıya kalmasına neden oldu. 

Buna rağmen bu savaş; dünyada layıkıyla ilgi bulunmadığı ve uluslararası medyada işlenmediği için “Unutulmuş Savaş” ve “görünmez ve gizli bir kriz” olarak tanımlanıyor. Bundan dolayı, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, Sudan’daki Müslümanların hayatlarını günden güne kötüye etkileyen bu insani felaketi dünyanın dikkatine getirmek için uluslararası bir kampanya başlattı. Bu kampanya; Çatışmanın ardındaki Siyaset & Gizli Ajandaları, Savaşı finanse eden Bölgesel & Küresel Devletler ve Nedenleri, Sudan’ın Tarihi & Halihazırdaki Çatışmaya & Ekonomik Başarısızlığa Yol Açan Etkenleri, Sudan’ın Sayısız Siyasi, Ekonomik, Etnik & Sosyal Sorunlarının Asla Demokratik Sistemlerle Çözülemeyeceğini, Sudan’ı ve Tüm İslam Dünyasını Müreffeh, Güvenli & Başarılı Bir Geleceğe Ulaştırmanın Hilafet Devletinin Liderliğiyle Mümkün olduğunu ele alacaktır.

“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Resûlü’nün çağrısına uyun" [Enfal 24]

Pazartesi, 10 Safer 1447 H. - 04 Ağustos 2025 M.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları

kadin kollari

DİĞER DİLLER

Ar Gr
FR SW
En Ur
Pe

 

kadin kollari

BASIN AÇIKLAMASI

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları,
“Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi”
Başlıklı Küresel Kampanyasını Sonlandırdı

H. 24 Rebiul Ahir 1447 - M. 16 Ekim 2025

kadin kollari

BASIN AÇIKLAMASI

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları,
“Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi”
Başlıklı Uluslararası Bir Kampanya Başlattı

10 Safer-ul Hayr 1447 H - 4 Ağustos 2025 M

pr launch sudan tr

kadin kollari

KAMPANYA FRAGMANI

kadin kollari

2025 09 20 WS WAQIYA PANEL PIC

2025 09 16 WS Waqiyah Panel AR

2025 08 30 WS WAQIYA PANEL PIC

kadin kollari

Sudan Savaşı: Altın, Silahlar ve Jeopolitik

Sudan, altın, petrol ve diğer doğal kaynaklar açısından zengin bir ülkedir. Ayrıca, dünyanın en stratejik konumlarından birine sahiptir. Tüm bunlar, uzun zamandır birçok bölgesel ve uluslararası gücün dikkatini çekmiş ve bu güçler, Sudan'ın zengin kaynakları üzerinde hakimiyet ve kontrol sağlamak için rekabet etmektedir.

Büyük zenginlik ve potansiyeline rağmen, Sudan halkı yaygın yoksulluktan muzdarip ve devam eden çatışmalar nedeniyle aşırı sıkıntılarla karşı karşıya.

Bu video, Sudan'ın muazzam jeopolitik önemini ve bunun mevcut ve geçmiş rejimler ve sistemler altında nasıl heba edildiğini ve Sudan'ın potansiyelini tüm halkının yararına refah için kullanmak üzere neden bağımsız bir İslami liderliğin gerekli olduğunu vurgulamaktadır.

Bu video, Hizb ut Tahrir Merkez Medya Ofisi Kadınlar Bölümü tarafından başlatılan ve “Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi” başlıklı küresel kampanyanın bir parçasıdır. Bu kampanya, “Unutulmuş Savaş” olarak adlandırılan ve ülkeyi saran mevcut çatışmanın sonucu olarak Sudan'daki Müslümanları etkileyen ve giderek kötüleşen insani felakete uluslararası dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.

kadin kollari

Sadece Hilafet Sudan'a Zafer Getirebilir!

Sudan şu anda on binlerce sivilin ölümüne yol açan ve dünyanın en büyük açlık ve yerinden edilme krizini yaratan anlamsız bir savaşın ortasında. Sudan halkı, birbirini izleyen liderlikler, rejimler ve sistemler altında onlarca yıldır çeşitli çatışmaların yanı sıra şiddetli yoksulluk, diktatörlükler, kabile ve etnik bölünmeler ve bir dizi diğer siyasi, ekonomik ve sosyal sorundan muzdarip.

Bu video, yalnızca tamamen İslami bir sistem ve liderlikle yönetilen Hilafet devletinin bu sorunlara net çözümler sunabileceğini ele almaktadır. Hilafet devletinin, Sudan ve Müslüman dünyanın geri kalanı için siyasi açıdan istikrarlı, adil, birleşik, güvenli ve müreffeh bir gelecek inşa etmek için gerekli ilkeleri, yasaları, kurumları ve mekanizmaları nasıl somutlaştırdığını vurgulayacaktır.

Bu video, Hizb ut Tahrir Merkez Medya Ofisi Kadınlar Bölümü tarafından başlatılan ve “Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi” başlıklı küresel kampanyanın bir parçasıdır. Bu kampanya, “Unutulmuş Savaş” olarak adlandırılan ve ülkeyi saran mevcut çatışmanın sonucu olarak Sudan'daki Müslümanları etkileyen ve giderek kötüleşen insani felakete uluslararası dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.

kadin kollari

İslam Sudan'a Nasıl Girdi?

Bu video, İslam ile Sudan arasındaki ilk bağlantıyı ve İslam'ın Arap göçü, ticaret ve barışçıl yayılma yoluyla ülkeye nasıl yayıldığını anlatıyor. Bu video, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları tarafından başlatılan ve "Sudan Savaşı: Sömürgecilik, İhanet ve Aldatma Hikayesi" başlıklı küresel kampanyanın bir parçasıdır. Kampanya, "Unutulmuş Savaş" olarak adlandırılan ve ülkeyi saran mevcut çatışmanın sonucu olarak Sudan'daki Müslümanları etkileyen ve giderek kötüleşen insani felakete dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.

kadin kollari

Sudan'daki çatışmadan kaynaklanan durum!

Sudanlı kızkardeş Ümmü Ali, Abdülfettah el-Burhan liderliğindeki Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Muhammed Hamdan Dagalo (Hemedti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri arasında devam eden silahlı çatışma nedeniyle yaşadıkları trajik koşulları anlatıyor.

kadin kollari

İslam Devleti Yönetiminde Sudan!

Meryem kardeşimiz, kurmaya çalıştığımız İslam Devleti (Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet) yönetiminde Sudan'ın nasıl bir yer olacağını anlatıyor. Herkes tek bir bayrak altında birleşecek, İslam'ın hüküm sürdüğü bu ülkede refah ve haysiyet yeniden sağlanacak ve Sudan bir kez daha dünyanın tahıl ambarı haline gelecektir.

kadin kollari

 

kadin kollari

KAMPANYA BROŞÜRÜ

PDF

Sudan Flyerturk

 

kadin kollari

BEYAN VE BASIN AÇIKLAMALARI
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Kadın Kolları, “Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi” Başlıklı Küresel Kampanyasını Sonlandırdı
Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Ofisi Kadın Kolları
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Hartum’un Doğu Nil Bölgesinde Halka Hitap Konuşması Gerçekleştirdi
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Hartum’da Siyasi Bir Konuşma Gerçekleştirdi
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Ümmetin Sorunları Forumuna Katılmaya Davet: “Sudan’daki savaşı durdurma iradesi ve yetkisi kimde?
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Güdüm Devletinin Yokluğunda Salgın Hastalıklar Can Almaya Devam Ediyor
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Yazar Sabah Muhammed el-Hasan’ın Makalesine Yanıt
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsünün “Dörtlü Bildiri ve Kayıp Egemenlik” Başlıklı Basın Toplantısı
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir/ Sudan Vilayeti, Şeyh Faruk Hac Abdullah Şeyh Dafaallah ile Görüştü
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Doğu Nil’de Bir Protesto Eylemi Düzenledi
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Darfur’un Ayrılması Planını Akamete Uğratmak Amacıyla Yürüttüğü Kampanya Kapsamında Sudan’ın Çeşitli Şehirlerinde Protesto Eylemleri Düzenledi
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Darfur’un Ayrılması Planını Akamete Uğratmak Amacıyla Yürüttüğü Kampanya Kapsamında Sudan’ın Çeşitli Şehirlerinde Protesto Eylemleri Düzenledi
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Beyaz Nil Eyaleti Kosti Şehri Heyeti, Ulusal Birlik Partisi Genel Sekreteri Dr. Muhammed el-Heysem’i Ziyaret Etti
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmî Sözcüsünün, Port Sudan Şehrindeki Ulu Cami Önünde Sudan Halkına Yaptığı Çağrının Metni... Amerika’nın Sudan’ı Bölmesine ve Darfur’u Koparmasına İzin Vermeyin
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Heyeti, Port Sudan Şehrindeki Kuran Kursları ve Camiler İdaresi Müdürü ile Bir Araya Geldi
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nin Darfur’un Koparılması Planını Akamete Uğratmak Amacıyla Yürüttüğü Kampanya Kapsamında El-Ubeyd Şehrindeki Hizb-ut Tahrir Gençleri, El-Ubeyd Büyük Camii’nde Müslümanlara Sıcak bir Çağrıda Bulundular ve Otobüs Terminalinde de Pankartlı Bir Gösteri Gerçekleştirdiler
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Heyeti, Sudan Adalet Partisi Genel Başkanı ile Görüştü
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
El Faşer Halkı Açlıktan Kırılırken Hükümetin Adré Sınır Kapısını Açık Tutması Kimin Yararına?
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Ey Sudan Halkı! Siz Darfur’u Bölme Planını Akamete Uğratabilecek Güçtesiniz O halde Haydi Allah’a İtaat İçin Kıyama Kalkın!
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Ümmetin Sorunları Forumuna Katılım Daveti
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
El Faşer Halkı, Bir Yanda Savaşın Çekici, Diğer Yanda Açlığın Örsü Arasında Sıkışıp Kalmıştır, Tek Kurtuluşları Hilafet Devleti’dir!
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Abbasiye Takali’deki Hizb-ut Tahrir Gençleri, Yaptıkları Çağrıda Müslümanları Amerika’nın Darfur’u Ayırma Girişimlerine Karşı Koymaya Davet Ettiler
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Yağmur Normalde Bir Nimet ve Rahmettir Ama Gerekli Bakım ve Altyapı Olmazsa Felakete Dönüşebilmektedir
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Heyeti, El Ubeyd’de Demokratik Birlik Partisi Başkanı’nı Ziyaret Etti
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden Bir Heyet, 24 Ağustos 2025 Pazar günü, Beyaz Nil Eyaletindeki İrşad ve Yönlendirme Müdürlüğü’nü Ziyaret Etti
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Amerika, Darfur Bölgesini Ayırma Planını Hızlandırıyor, O Halde Devletin Birlik Bütünlüğünü Ölüm Kalım Meselesi Haline Getirmekten Başka Çare Yoktur!
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, “Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi” Başlıklı Uluslararası Bir Kampanya Başlattı
Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları

 kadin kollari

HABER YORUM VE MAKALELER
Sudan Halkı Kendilerini Kurtaracak Gerçek Bir Destekçiyi Ne Zaman Bulacak?
Gâde Abdulcabbar
Sudan'daki Askeri ve Siyasi Liderliğin Seyrine Yönelik Bir Saha Okuması!
Hatem El-Attar
Sudan: Milliyetçiliğin Başarısızlığının Bir Başka Örneği!
Fatıma Musab
Eski Katar Dışişleri Bakanı, Sudan Ordusunun Dış Güçlerin Elindeki Araçlar Olduğunu Açıkladı
İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan
İnsanların Maslahatlarını Samimiyetle Gözeten Ve Onların Haklarının Ve İhtiyaçlarının Koruyucusu Olan Sadece Hilafettir
Minnetullah Tahir
Sudan'daki Halkımız İçin, İslam Nizamının Gölgesi Dışında Bir Kurtuluş, Güvenlik ve Emniyet Yoktur
Rana Mustafa
Sudan İçin Bir Kurtuluş İpi Var, Haydi Ona Tutunun!
Zehra Malik
Sudan... Bol Zenginlikler ve Devam Eden Açgözlülük!
Hüveyde Osman (Ümmü Muaz) – Sudan
Sudan’ın Sorunu Sadece İslami Yönetimle Çözülür!
Zinet Es-Samit
Sudan Soykırımı: Ömer el-Beşir'in Rolü!
Emetullah Haşemi
Seküler Yargı Temellerine Göre El-Burhan, Vehbi’yi Anayasa Mahkemesi Başkanı Olarak Atadı!
İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan
Filler Tepişir Çimenler Ezilir, Sudan Bunun Bir Örneğidir
Beyan Cemal
Sudan'ın 1889 ile 2019 Yılları Arasında Doğrudan ve Dolaylı Olarak Sömürgeleştirilme Tarihi
Sureyya Emel Yesna
Sudan'ın Stratejik Jeopolitik Önemi
Sümeyye Binti Hayyat
Sudan'ın Jeostratejik Önemi!
Dr. Fika Komara
İslam Sudan'a Nasıl Girdi?
M. Durra El-Bakuş
Barışçıl Bir Şekilde Şikayet Edenler Cezalandırılırken, Silah Taşıyan, Öldüren ve Kutsalları İhlal Edenlere İse İktidar ve Servet Paylaştırılıyor!
Gâde Abdulcabbar – Sudan
Unutulan Sudan Savaşı: Ümmet İçin Bir Felakettir “Sudan'da Ortaya Çıkan Dehşetin Bir Sınırı Yok”
Yasmin Malik
Ey Ordu Kuvvetleri Ve Hızlı Destek Güçleri! Küfrün Sözünü Yükseltmeyin, Yoksa Cehennem Ateşinin Yakıtı Olursunuz
M. Durra El-Bakuş
Uluslararası Meşruiyet: Asil Bir Kimse Hırsızlık Yaparsa Onu Bırakırlar, Ama Zayıf Bir Kimse Hırsızlık Yaparsa Ona Had Cezası Uygularlar!
İbrahim Müşerref - Sudan
Allah’ın Emirlerine Bağlanmadıkça Zafer Gerçekleşmeyecek ve Güvenlik De Hakim Olmayacaktır
Abdullah Hüseyin - Sudan
Devlet İçinde İşlenen Suçlar, Şerî Cezalar (Ukubatlar) Uygulanarak Ortadan Kaldırılabilir
Abdullah Hüseyin - Sudan
Sudan: Dünyanın Gözünden Kaçan Yüzyılın Trajedisi
Müslime Şâmî (Ümmü Suheyb)

 

kadin kollari

ETİKETLER

#أزمة_السودان
#SudanCrisis
#SudanKrizi
#SoudanCrise

 

kadin kollari

Kampanyayı Sosyal Medyadan Takip Edin:

Facebook: QANITATHT1

X: @ALQANITAT

INSTAGRAM: @WOMEN_SHARIA

kadin kollari

COVER Sudan TURK

 

kadin kollari

 

kadin kollari

kadin kollari

kadin kollari

kadin kollari

kadin kollari

kadin kollari

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü’nün 26 Rabiu’s Sânî 1447 / 18 Ekim 2025 Cumartesi Günü Düzenlediği Basın Toplantısında Yaptığı “Hükümetin Altınla İlgili İşlemleri Kontrol Altına Alma Yöntemindeki Bocalaması ve Bunun Cüneyh’in Değeri Üze

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü’nün 26 Rabiu’s Sânî 1447 / 18 Ekim 2025 Cumartesi Günü Düzenlediği Basın Toplantısında Yaptığı “Hükümetin Altınla İlgili İşlemleri Kontrol Altına Alma Yöntemindeki Bocalaması ve Bunun Cüneyh’in Değeri Üzerindeki Etkisi” Başlıklı Konuşması

Güney Sudan 2011’de ayrılınca, Sudan en büyük gelir kaynağı olan petrolün %75’ini kaybetti. Bu büyük kaybı telafi etmek ve ülkeye döviz sokmak için altın madenciliği ön plana çıktı. 2008’den sonra hızla yayılan madencilik faaliyetleri sayesinde Sudan, 2024’te 73.8 ton üretimle Afrika’nın beşinci büyük altın üreticisi konumuna yükseldi. (Kaynak: El Cezire Net). Ancak bu devasa üretimden ne devlet hazinesi ne de Sudan halkı payını alabildi. Altın, yabancı ve yerli şirketler tarafından adeta talan edildi. Hatta halkın kendi imkanlarıyla çıkardığı altın bile bazıları tarafından alınıp kaçak yollarla ülke dışına çıkarılmaktadır. Dediklerimizin ne kadar doğru olduğunu göstermek için, şimdi size Sudan’daki en büyük altın madenlerinden birkaç örnek vereceğiz ve hükümetin bu madenlerle ilgili neler yaptığına (veya yapmadığına) bir bakacağız!

Sudan’ın kaynak yönetimi sorunlarına tipik bir örnek El Faşer’in 100 km kuzeyindeki Cebel Amir madenidir. Reuters’e göre yılda yaklaşık 50 ton altın çıkarılıyor, yani Afrika’nın üçüncü büyüğüdür. Ama bu stratejik varlık devletin kontrolünde değildir. Devlet, onu silahlı grupların yağmalamasına terk etmiş, en sonunda da 2017’de maden, Hızlı Destek Kuvvetleri ve Wagner gibi Rus şirketlerinin kontrolüne geçmiştir.

Hızlı Destek Güçleri’ne bağlı El-Cüneyd şirketi 2021 yılında Cebel Amir madenini hükümete devrettiğini açıklamış olsa da gerçekte maden bugün bile halen HDG’nin kontrolündedir.

Bir diğer örnek de Sudan’ın kuzeydoğusundaki Hassal madenidir. Bu madenin %60’ı Sudanlı Ariab şirketine aittir. Geriye kalan %40’lık hisse ise Mısırlı ünlü iş adamı Necib Sawiris’in sahibi olduğu La Mancha Resources şirketinin elindedir.

Bir diğer örnek de Blok 14 madenidir. Sudan’ın kuzeyinde Mısır sınırı yakınında yer almakta olup, Mias Sand Projesi olarak adlandırılmaktadır. Madenin %70 hissesi Avustralyalı Perseus şirketine, %20’si Sudan hükümetine, %10’u ise Mias adlı yerel bir Sudan şirketine aittir.

El Cezire Net’te yayınlanan bir rapor, Cebel Amir madeninden ve Güney Darfur’daki 10’dan fazla madenden çıkarılan altının önce Çad’a kaçırıldığını, orada bu altına sanki Çad’da çıkarılmış gibi belgeler düzenlendiğini, sonra da bu belgelerle yasal bir mal gibi BAE’ye ihraç edildiğini gösteriyor. Sudan’da altın kaçakçılığı, ta eski rejimden beri hükümetteki kodamanların yönettiği bir operasyondur! Hartum Havaalanı ve Sudan limanları gibi resmi kanallardan altın kaçakçılığı yapılıyor. Ayrıca, hem orduya hem de istihbarat teşkilatına bağlı şirketler altın madenciliği işletmektedir ancak bu şirketlerden elde edilen gelirler devletin kasasına gitmemektedir.

Sudan Ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında savaş çıkınca, ülkenin ekonomik damarları başta olmak üzere altyapısı büyük darbe aldı. Ülkeye dolar gibi döviz kazandıran ihracat durdu. Bunun doğal sonucu olarak Sudan cüneyhi, dolar ve diğer yabancı paralar karşısında erimeye ve çökmeye başladı. Savaş yüzünden zaten çekilmez olan hayatlar, bu ekonomik çöküşle birlikte daha da dayanılmaz hale geldi: Fakirlik ve yoksunluk arttı, salgın hastalıklar ve açlık baş gösterdi.

Ekonomideki bozulmayı durdurmak için Başbakan Kâmil İdris başkanlığında Ekonomik Acil Durum Komitesi, 20 Ağustos Çarşamba günü toplandı. Sudan Haber Ajansı’nın haberine göre, komite ekonomiyi kontrol altına almak amacıyla bir dizi kararlar aldı. Bu kararların en dikkat çekenleri şunlar:

1- Belgesiz altın bulundurmak artık kaçakçılık suçu sayılacak.

2- Altın kaçakçılığını önlemek için ihracat sıkı takibe alınacak.

3- Altın alım satımı devlet tekeline alınacak.

Hükümetin, altın ticaretini devlet tekeline alma kararını açıklamasının hemen ardından, bu kararın bizzat hükümet içinde çiğnendiği ortaya çıktı. 12 Ekim 2025 Pazar günü Port Sudan’da yapılan kritik toplantıda, Merkez Bankası Başkanı Burai Al-Siddiq, altın ihracatının sadece Merkez Bankası üzerinden yapılması gerektiğini savundu. Ancak, Maliye Bakanı Cibril İbrahim’in açıkça desteklediği altın vurguncusu şirketler, bu karara açıkça karşı çıktılar. Görüşmede çıkan sert tartışma üzerine Vali Al-Siddiq’in toplantıyı öfkeyle terk ettiği öğrenildi. Bu olayın hemen ertesi günü, (Devlet Başkanı) El Burhan Merkez Bankası Başkanı Burai Al-Siddiq’ı görevden aldı ve yerine Sudan’ın ilk kadın Merkez Bankası Başkanı olan Amna Mirghani’yi atadı. Merkez bankasının görevden alınmasıyla hükümetin altın politikasındaki temel problemi, hâlâ çözülmüş değildir. Bu sorun şudur:

A- Büyük altın madenlerinin, devletin uhdesinde olması yerine, şirketlerin ve bireylerin eline bırakılması; ülkenin servetlerinden çoğunu kaybetmesine ve servetin az bir kesimin eline geçmesine neden olmaktadır.

B- Çıkarılan altının miktarının izlenememesi ve kayıt altına alınamaması, sektörün denetlenmesini imkânsız hâle getiriyor.

C- Alım fiyatı, alıcı kurum ve ihracat tekeli konusundaki çelişkili politikalar, altının yurt dışına ve komşu ülkelere (Mısır, BAE, Çad) kaçak yollarla sevk edilmesini teşvik ediyor.

D- Rakamlar, kaçakçılığın boyutunu gözler önüne seriyor: Resmi olarak açıklanan altın üretiminin yaklaşık %70’i geleneksel madencilerden gelmesine rağmen, bu üretimin büyük bir kısmı kaçak yollarla ülke dışına çıkarıldığı için devlet bundan faydalanamıyor.

Altın konusu parayla doğrudan bağlantılı olduğu için, Sudan poundunun değer kaybı sorunu birkaç nedene indirgenebilir; en önemlileri şunlardır:

1- Sudan para biriminin altın veya gümüş yerine dolara endeksli olması.

2- Enflasyonu körükleyen ve paranın değerini eriten karşılıksız para basılması.

3- Ülkenin küresel ölçekte zengin ülkeler arasına girmesini sağlayacak devasa tarımsal, hayvansal ve madensel kaynak potansiyeline rağmen, kaçakçılık ve kronik siyasi istikrarsızlık nedeniyle ihracat performansının zayıf kalması.

4- Buğday, ilaç, petrol ürünleri ve benzeri birçok ihtiyacın ithalatına bağımlı olunması; bu da dolar gerektirmekte, dolara olan talebi yükseltmekte ve Cüneyh’i zayıflatmaktadır. Halk, parasının her gün değer kaybettiğini görünce Cüneyh’e olan güvenini yitirdi. Artık insanlar (ve özellikle tüccarlar), paralarını korumak için Dolar veya Altın alıp saklıyorlar. Bu stokçuluk, dolara olan talebi daha da artırmakta ve yerel para biriminin değerini hızla düşürmektedir.

Hükümetin hem altın hem de yerel para birimi Cüneyh konusundaki tutumu, bir kafa karışıklığını ve sorunun nasıl çözüleceğine dair net bir vizyonlarının olmadığını gösteriyor.

Biz, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, ümmetimize karşı duyduğumuz sorumluluk bilinciyle, İslam akidesine dayanarak bu konuyla ilgili köklü çözümleri sunuyoruz:

Birincisi: İslam’a göre altın, özellikle de Sudan’da örneklerini gördüğümüz büyük ve sürekli üretim yapan madenler, kamu mülkü sayılır. Bu madenlerin özel şirketlere veya şahıslara peşkeş çekilmesi haramdır; çünkü bu kaynaklar tüm ümmetin hakkıdır. Devlet, bu kaynakların bekçisidir; görevi, çıkarılmasını ve pazarlanmasını denetlemektir. Geliri de ya halka hizmet olarak (yol, hastane) dönmeli ya da halka nakit olarak dağıtılmalıdır. Devletin, bu ortak serveti şahıslara veya şirketlere hibe etme, iltimas geçme veya satma yetkisi yoktur! Tirmizi’nin Abyad bin Hammal’dan rivayet ettiğine göre

أَنَّهُ وَفَدَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ ﷺ فَاسْتَقْطَعَهُ الْمِلْحَ فَقَطَعَ لَهُ، فَلَمَّا أَنْ وَلَّى قَالَ رَجُلٌ مِنْ الْمَجْلِسِ: أَتَدْرِي مَا قَطَعْتَ لَهُ؟ إِنَّمَا قَطَعْتَ لَهُ الْمَاءَ الْعِدَّ. قَالَ: فَانْتَزَعَهُ مِنْهُ “Kendisi (bir gün) Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına geldi ve O’ndan tuzlayı kendisine vermesini istedi. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem de bu tuzlayı ona bağışladı. Ebyad b. Hammal dönüp gidince (orada bulunanlardan) bir adam: Ey Allah’ın Rasulü! Ona neyi bağışladığını biliyor musun? Ona ancak kesilmeyen suyu bağışladın!” dedi. Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, “O tuzlayı Ebyad b. Hammal’dan geri aldı.” buyurdu.” Tükenmeyen servet (el-mâl el-’add), tıpkı pınarı hiç kesilmeyen bir su kaynağı gibi, sürekli olan bir maden demektir. İslam hukukuna göre, hükümetin bu tür altın madenlerini şirketlere mülk olarak devretme hakkı yoktur. Hükümetin görevi, bu şirketlerle belirli bir ücret karşılığında anlaşmaktır. Şirketler, bu ücret karşılığında altını devlet ve kamu yararı için çıkarır; maden şirketlerin mülkü olmaz. Böylece, çıkarılan altın üzerinde şirketlerin hiçbir hakkı olmaz ve tüm altının devletin kontrolüne geçmesi garanti altına alınır. Devlet de bu zenginliği halkın yararına kullanır.

İkincisi: İslam’a göre, bir devletin para biriminin temeli altın ve gümüştür. Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Romen Dinarı’nı ve Fars Dirhemi’ni belirli ağırlıklar üzerinden İslam Devleti’nin resmi parası olarak kabul etmiştir. Daha sonra, 4.25 gram altın değerinde İslam Dinarı ve 2.975 gram gümüş değerinde Dirhem basılmıştır. Ancak ABD Başkanı Nixon’un Dolar’ın altınla bağını koparmasıyla Dolar, tüm dünyada temel para birimi haline gelerek tüm dünyada egemen para haline gelmiştir. Hizb-ut Tahrir’in hazırladığı Hilafet Devleti anayasa taslağının 167. Maddesi’nde bu konu şöyle ele alınmaktadır: “Devletin parası, gerek sikkeli gerek sikkesiz olarak altın ve gümüştür. Devletin bu ikisinden başka nakit çıkartması caiz değildir. Devletin, hazinesinde denk miktarda altın ve gümüş karşılığı olması koşuluyla, altın ve gümüş yerine başka bir şey çıkarması caizdir. Dolayısıyla altın ve gümüşten tamamen denk mukabilleri varsa, devletin bakır, bronz, kâğıt veya benzerini çıkartıp bunları kendi ismiyle sikkeli nakit yapması caizdir.”

Peki, neden para biriminin temeli olarak altın ve gümüşü belirledik? Çünkü İslam, birçok değişmez ve kalıcı hükmünü doğrudan altın ve gümüşe bağlamıştır. Örneğin, diyet (kan parası) 1000 altın dinar olarak belirlenmiştir. Hırsızlık için el kesme cezasının sınırı çeyrek dinar ve üzeridir. Bunun gibi birçok şer’i hüküm, altın ve gümüşü esas alır. Aynı şekilde, paranın zekâtı da altın ve gümüş üzerinden hesaplanır. Hatta İslam tarihinde geçen tüm parasal işlemler altın ve gümüşle yapılmıştır.

Üçüncüsü: Sudan bir altın ülkesidir! Eğer para biriminin temelini altın yapsaydı, parası en güçlü para olurdu! Çünkü altının, dış etkenlerden etkilenmeyen, kendinden menkul bir değeri vardır ve bu değer (küçük oynamalar dışında) sabittir. Bu durum, yerel para biriminin şu anda maruz kaldığı kronik değer erozyonu ile taban tabana zıttır. Eğer ülke, boşa giden altın gelirlerini, İslam hukukunun bu konudaki hükümlerini uygulayarak değerlendirseydi, bu çöküş kesinlikle yaşanmazdı. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

وَفِي الرِّكَازِ الْخُمُسُ“Rikazda beşte bir vardır” Yani, devlet (kamu malı olan) tükenmeyen tüm maden kaynaklarına el koyar. Buna ek olarak, bireylerin kendi çabalarıyla ürettikleri madenlerden de beşte bir (%20) oranında pay alma hakkına sahiptir.

Dördüncüsü: Bu köklü çözümleri, ancak bağımsız ideolojik bir devlet uygulayabilir; ülkemizin bugünkü hali gibi, servetleri yağmalamak, halkı yoksullaştırmak ve zayıflatmak için birliğini parçalamaya çalışan sömürgeci kafire bağımlı, güdümlü bir devlet değil! Sudan’ın petrol gelirlerinden faydalanmasını engellemek için Güney Sudan’ı ayıran Amerika, şimdi de altın ve değerli madenler zengini Darfur’u Sudan’dan koparmaya çalışıyor.

Ey Sudan halkı! Tek kurtuluş yolunuz, Hizb-ut Tahrir ile omuz omuza verip, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i kurmak için çalışmaktır. Hilafet, Rabbinizi razı edecek, onurunuzu size geri kazandıracak ve Allah’ın ülkemize bahşettiği zenginlikler ve refah içinde yaşamanızı sağlayacaktır.

ve’s Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Beyrut’ta Hizb-ut Tahrir Üyesi Gençler Gözaltına Alındı!

Lübnan güvenlik güçlerine bağlı olduğu anlaşılan motosikletli kişiler, dün Cuma namazı çıkışında Hizb-ut Tahrir üyesi iki genci gözaltına aldı. Motosikletli sivil giyimli unsurlar, Beyrut Tarik el-Cedide’deki İmam Ali Camii önünde, Yahudi varlığının Lübnan’a saldırılarını kınayan bildirileri dağıtan Hizb-ut Tahrir gençlerinden ikisini, hiçbir yasal gerekçe göstermeden keyfi bir şekilde gözaltına aldılar!

Hani hukuk devleti kuracaklardı? Eski genelkurmay başkanıyla uluslararası mahkeme yargıcının yönettiği sözde yeni Lübnan, hala eski diktatörlüklerin köhnemiş yöntemlerini mi kullanıyor?! Soruyoruz: Bu kadar korktukları Hizb-ut Tahrir ne yaptı ki? Yoksa asıl suç, partinin Yahudi varlığının saldırganlığını kınaması mı?! Yoksa asıl sebep, partinin hükümetin Amerika güdümlü normalleşme ve teslimiyet yolunda ilerlediğini söylemesi mi?! Ya da Yahudi varlığı ve Amerika’nın Lübnan ve bölgedeki planlarına meydan okuma çağrısı yapması mı?! Yoksa bütün bunlar, o sözde değişen yönetimin ve hukuk devleti masalları anlatan güvenlik bürokrasisinin, aslında gerçekleri haykıran ağızları susturma operasyonu mu?!

Herkes bilir ki, bu tür yöntemler Hizb-ut Tahrir’i susturamaz. Lübnan’da ve başka yerlerde yaşananlar bunun kanıtıdır. Parti, Yahudi varlığının Lübnan’a ve halkına yönelik saldırganlığına karşı durmaya ve Amerika’nın projesine teslimiyet anlamına gelen her türlü normalleşme girişimine karşı çıkmaya devam edecektir.

Biz iktidardan, doğruları söyleyenlere ve siyasi görüş belirtenlere yönelik bu keyfi baskıya son vermesini istiyoruz. Ayrıca, kardeşlerimiz Hasan Abdülhadi ve Salah Davud’un derhal ve hiç vakit kaybetmeden serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Çünkü Hizb-ut Tahrir’in kim olduğu ve çalışma yönteminin söz ve fikirlerle siyasi mücadele olduğu herkesçe biliniyor. Yönetimin bu iki genci göz altına almasının hiçbir geçerli sebebi yoktur; görünen o ki, sadece bazı yüzler değişse de eski baskıcı güvenlik anlayışı aynı şekilde devam etmektedir!

Müslümanların bir parçasını temsil eden Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, güvenlik aygıtlarının kurbanlık koyunu olmasını asla kabul etmeyecektir! Güvenlik aygıtları, Lübnan’ı ve halkını silah zoruyla tehdit eden zorbaları görmezden gelirken, gelip sözle, fikirle ve siyasetle mücadele edenlere kahraman kesilmektedir! Bu ikiyüzlülüğe boyun eğmeyeceğiz!

إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ“Şüphesiz mümin erkeklerle mümin kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır.” [Buruc 10]

Devamını oku...

Gazze Halkını Yüzüstü Bırakıp Trump Planına Boyun Eğen Ürdün Rejimine Bağlı Güvenlik Güçleri Hizb-ut Tahrir Gençlerinden Birini Gözaltına Aldı

Ürdün’deki rejim, günahkâr kibrinde ve zulmünde pervasızca ileri gitmeye devam ediyor! Gazze’ye ihanet etmesi yetmezmiş gibi, Yahudi varlığıyla soykırım savaşında suç ortaklığı yaptı, ona can suyu verdi! Sonra da “Barış Konseyi”nin loş salonlarında, Trump’ın planına alkış tutarak, İslam ülkelerinin boyunduruk altına alınmasına ve Mübarek Toprak Filistin’in heder edilmesine tanıklık etti.

Ürdün rejimi, ihanetini ve kayıtsızlığını gizlemek yerine 8 Ekim 2025 tarihinde Hizb-ut Tahrir gençlerinden Halid el-Eşkar (Ebu Mu’tez) ile aynı anda kayınbiraderini, sırf bir cami imamıyla Gazze’deki durum, ona yardım etmenin farziyeti ve ümmetin şeriata göre bu konuda taşıdığı yükümlülükler hakkında konuştu diye, camiden namaz çıkışı acımasızca gözaltına aldı. Bütün dünya Gazze’deki soykırıma lanet okurken, rejim, iyiliği emredip kötülükten alıkoyma görevini yerine getiren Hizb-ut Tahrir gençlerinin sesini kısmaya çalışıyor! İşte bu kadar alçaklar!

Rejimin, yetersizliklerinin ifşası ve Yahudi varlığı ile Amerika ile özdeşleşmesi, Gazze halkına askeri yardım sağlama yükümlülüğünü ihmal etmesi nedeniyle dile getirilen meşru eleştiri karşısında otoriter politikalarını yoğunlaştırması, onun sömürgeci Batı’ya bağımlılık içinde ilerleme konusunda kararlı olduğunu, Ürdün ve Filistin halkına yönelik adaletsizliğini sürdürdüğünü, ümmetin düşmanlarıyla ittifak kurma ve onlara güvenme eğilimini devam ettirdiğini ve haksızlıkları karşısında meşru eleştiriden rahatsız olduğunu gösteriyor.

Bildiğiniz üzere, rejimin gençlere yönelik tutuklama furyası, izlediği baskıcı politikalar ve medya sansürü partiyi yıldıramayacak, fikri ve siyasi mücadele ile hedefine ulaşma kararlılığından asla alıkoyamayacaktır. Parti, Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmaktadır. Hilafet, Yahudi varlığını, ABD’yi ve bölgesel planlarını ortadan kaldırmak için orduları seferber edecek, İslam ümmetine yeniden izzet ve onur kazandıracaktır.

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ“Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.” [Ali İmran 173]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Kadın Kolları, “Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi” Başlıklı Küresel Kampanyasını Sonlandırdı

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, geçtiğimiz iki ay boyunca, Sudan’da üç buçuk yıldır süren çatışmanın yol açtığı feci insani krize dikkat çekmek ve uluslararası kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla dünya çapında bir kampanya yürüttü. Orgeneral Abdul Fettah el-Burhan komutasındaki Sudan ordusu ile Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) önderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki bu anlamsız ve trajikomik çatışma, dünya medyasında ve uluslararası kamuoyunda hak ettiği ilgiyi görmediği için “unutulmuş savaş” olarak adlandırılıyor.

“Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi” başlıklı düzenlenen küresel kampanyada aşağıdaki konular ele alınmıştır:

1- Çatışmanın neden olduğu insanlık dramı, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu on binlerce masum sivilin hayatına mal olmuş ve dünyanın en büyük göç ve açlık krizini tetiklemiştir. Tarafların açlığı bir savaş silahı olarak kullandığı bu krizde ayrıca kaçırma, işkence, etnik temizlik ve toplu tecavüz dahil yaygın cinsel şiddet olayları da yaşanmıştır.

2- İslam, Sudan’a barışçıl yollarla girmiş ve zamanla ülkenin siyasi, hukuki, idari ve ekonomik yapısını şekillendirerek halkına refah getirmiştir. Funj Sultanlığı dönemi, bu durumun en güzel örneklerinden biridir.

3- Sudan, birçok açıdan büyük bir jeopolitik öneme sahiptir. Bunların başında, Kızıldeniz kıyısındaki stratejik konumu gelir ki burası dünya deniz ticareti için hayati bir güzergâhtır. Ayrıca ülke, geniş ve bereketli tarım arazileri ile petrol, doğal gaz, altın ve uranyum gibi zengin doğal kaynaklara da ev sahipliği yapmaktadır. Tüm bu faktörler, Sudan’ı uluslararası ve bölgesel güçler arasında jeopolitik bir rekabet alanı ve stratejik bir ödül haline getirmiştir. Bu güçler, ülke üzerinde hegemonya kurma ve kontrol sağlama mücadelesinde, hem geçmiş hem de mevcut çatışmalarda farklı vekil grupları destekleme yoluna gitmişlerdir.

4- Sudan’da süregelen çatışmaların kökeninde, İngiltere, Fransa ve ABD gibi Batılı güçlerin tarihsel politikaları yatmaktadır. Bu güçler, kendi bölgesel çıkarlarını ve nüfuzlarını sağlamlaştırmak amacıyla, Sudan’ın karmaşık etnik, kabilevi ve dini yapısındaki gerilimleri ve bölünmeleri derinleştiren bir “böl ve yönet” stratejisi izlemişlerdir. İşte bu dış siyasi müdahaleler, ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1956’dan bu yana sürekli bir istikrarsızlık ve çatışma döngüsüne hapsolmasına neden olmuştur.

5- Ömer el-Beşir’in yönetiminde Sudan’da vahşi terör ve baskı, şiddetli ekonomik kriz ve uzun iç savaşla halk büyük sıkıntılar yaşamıştır; El Beşir, muhaliflerine uyguladığı zulmü haklı göstermek için şeriatı çarpıtmıştır. El-Burhan ve Hamideti de aynı düzenin takipçileri ve kalıntılarıdır.

6- Sudan’da geçmişte yaşanan Kuzey-Güney iç savaşı ve Darfur çatışması gibi olayların temelinde yatan politikalar incelendiğinde, bunların İngiliz sömürge yönetimi, Amerikan müdahalesi ve Ömer El Beşir iktidarının bir sonucu olduğu görülür. Bütün bu aktörler, kendi siyasi çıkarları için halk arasındaki ayrılıkları körüklemişlerdir.

7- Sudan’daki mevcut çatışma, aslında 2019’da Ömer el-Beşir’in iktidardan düşürülmesini müteakip Sudan’da hâkimiyet tesis etmek amacıyla Amerika’nın temsilcileri (El Burhan ve Hamideti) ile Britanya’nın temsilcileri (Özgürlük ve Değişim Kuvvetleri) arasında cereyan eden bir iktidar mücadelesidir. Bunun yanı sıra, BAE, Suudi Arabistan, Rusya ve Çin gibi pek çok bölgesel ve uluslararası güç de Sudan’ın zengin kaynaklarından ve stratejik konumundan pay kapmak için çatışmayı kızıştırmış ve taraflardan birini diğerine karşı desteklemiştir.

8- Sudan’a şan ve şerefi ancak Hilafet getirebilir. Bu noktada, Çerçeve Anlaşması’nın sömürgeci bir ürün olduğu, Batı kültür ve inançlarına dayandığı ve Kur’an ile Sünnet yerine halkın koyduğu yasaları esas alan laik, demokratik, federal ve parlamenter bir devlet kurmayı hedeflediği vurgulanmıştır. Bu çaba, Sudanlı Müslümanları inançlarından koparıp, Batı’da ve birçok İslam ülkesinde olduğu gibi ülkeyi hüsran ve parçalanma girdabına itmeyi planlamaktadır. Bunun aksine, Nübüvvet metodu Hilafet Devleti, Allah’ın şeriatını ve sistemini eksiksiz olarak uygulayarak, Sudan’daki sömürgeci müdahaleye son verecek, siyasi, ekonomik, sosyal ve hayatın her alanında başarı sağlayacak, ayrılıkları bitirecek, halkını ve ordusunu birleştirecek ve halkını gerçekten gözeten siyasi liderler yetiştirecektir.

Kampanya, küresel sosyal medya platformlarında farklı dillerde yoğun bir ilgi gördü. Bu kapsamda onlarca makale, yüzlerce gönderi ve görselin yanı sıra, şu gibi başlıkları taşıyan videolar da yayınlandı:

“İslam Sudan’a Nasıl Girdi?”

“Sudan Savaşı: Altın, Silahlar ve Jeopolitik Dengeler”

“Sadece Hilafet Sudan’a Yeniden Şan ve İhtişam Kazandırabilir”

Kampanyanın bir parçası olarak Arapça ve İngilizce tartışma programları da düzenlendi. Bu programlarda, mevcut çatışmanın nedenleri ve sonuçları analiz edildi ve Sudan’ın sorunlarının gerçekçi çözümünün demokrasi değil, Hilafet sistemi olduğu fikri işlendi.

Kampanya sona ermiş olsa da, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, Sudan’daki çatışmanın siyasi boyutlarını, gizli gündemlerini, sonuçlarını, halkın çektiği acıları dindirmenin yollarını, sorunlarının çözümünü ve ülkeleri için Hilafet yönetimi altında daha aydınlık bir gelecek inşa etme konularını ele almaya devam edecektir.  Aşağıdaki linklerden kampanyamızla ilgili tüm materyallere ulaşabilirsiniz:

“Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi”

Facebook: QanitatHT1

Instagram: Women_sharia

X: @ALQANITAT

Link: Kampanyanın videosu

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Keşmirli Kadınlar, 1947 Yılından Bu Yana Hindistan İşgali Altında Tecavüze ve İşkenceye Maruz Kalmaktadırlar

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin bu yılki 60. Oturumu marjında, kadınların ekonomik, sosyal ve kültürel haklarına odaklanan uluslararası bir sivil toplum kuruluşları (STK) forumu gerçekleştirildi. Uluslararası OCAPROCE Örgütü’nün düzenlediği forumun ana teması, “2030’a Kadar Kültürel Mirasın Korunması, Geliştirilmesi ve Sürdürülebilir Barışın İnşasında Kadınların Rolü” olarak belirlendi. Keşmir temsilcisi Dr. Shughafta, Hint işgal güçlerinin elinde Keşmirli kadınların yaşadığı acı dolu trajediye vurgu yaptı. Dr. Shughafta, “Bugün burada, Hindistan işgali altındaki Cammu ve Keşmir Vadisi’nde sesi bastırılmış sayısız kadının acısını dile getirmek için bulunuyorum. Silah sesleri onların feryadını bastırıyor. Onurlarını ayaklar altına alan bu işgal rejimi, kadın bedenlerini de tıpkı kurşunlar gibi bir savaş silahına dönüştürmüş durumda.” dedi. Dr. Shughafta, uluslararası toplumu, Keşmirli kadınlara yönelik cinsel şiddeti durdurmak ve faillerin yargılanmasını sağlamak için harekete geçmeye çağırdı.

Ayrıca çeşitli insan hakları örgütlerinin Keşmir’i ziyaret ederek sivillere yönelik şiddet ve tecavüz vakalarını belgelediğini ve bu raporlardaki vahşetin boyutunun dehşet verici olduğunu belirtti. Hindistan ordusu, Merkezî Yedek Polis ve Hudut Güvenlik Birlikleri, Keşmir’de Müslüman kadınlara karşı cinsel şiddet uygulamaktadır. Bu, hem kadınları küçük düşürüp cezalandırmak hem de “aşırı” diye yaftalanan Müslüman erkekleri teslim almak için kullanılan bir yöntemdir.

Kadınlar ayrıca yargısız infazlara maruz kalmakta, kasten kör bırakılmakta, evleri, işyerleri ve tüm köyleri terörle mücadele adı altında yakıp yıkılmaktadır. Bunun üstüne bir de, Hindistan devletinin propaganda aygıtları, Keşmirli Müslüman kadınları nesneleştirmekte ve onları, Hindu erkekleri tarafından asimile edilmeyi (Hintlileştirilmeyi) bekleyen varlıklar olarak tasvir etmektedir. Bütün bu uygulamalar, Keşmir’de yerli Müslümanları izole edip sindirmek ve Hindutva’nın sömürgeci yerleşim planını ilerletmek için Hindistan yönetimi tarafından dikkatle hazırlanan planlardır.

Keşmir, bir zamanlar Allah’ın kanunlarıyla yönetilen ve “dünya cenneti” diye anılan, işgal altındaki bir başka İslam toprağıdır. Fakat İngilizlerin 1608’de Hindistan’a gelmesi ve yaklaşık 150 yıl sonra tüm alt kıtayı doğrudan yönetmeye başlamasıyla birlikte, bu topraklar kıtlığın, yoksulluğun, güvensizliğin ve bölünmüşlüğün hüküm sürdüğü bir yer haline gelmiştir. 1947’de sözde bağımsızlık adı altında Batı’nın kurduğu bir hükümet, o alçak sömürge düzeninin yerine almıştır. Daha sonra Hindutva devleti, tıpkı Yahudilerin Mübarek Toprak Filistin’i işgal ettiği gibi, Keşmir’i işgal etmiş ve Müslümanlar için burayı yaşanmaz hale getirmiştir.

Bununla birlikte 2025’te, uluslararası kurumların Gazze’deki soykırım karşısındaki sahte söylemlerini gördükten sonra bile, hala birileri Amerika’nın hegemonyasını garanti altına almak için kurulan ve en başta işgalcilerin topraklarımızı kontrol etmesine ve korumasına izin veren Birleşmiş Milletler gibi aynı kurumlardan Keşmir’deki şiddet ve tecavüz sorununu çözmelerini beklemektedir! Dünya on yıllardır Keşmirli kadınların aşağılanmaya, izolasyona ve baskıya maruz kaldığını izlemektedir. Onun için ne bu uluslararası kurumların ne de Batılı hükümetlerin kız kardeşlerimizin onurunun ihlal edilmesine asla son vermeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

O yüzden sadece İslam’la hükmeden ve dolayısıyla Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Müslüman kadının şerefini ve refahını korumaya verdiği önemi idrak eden bir devletin kurulması, Keşmir, Filistin, Doğu Türkistan ve diğer yerlerdeki kız kardeşlerimize yönelik istismara/kötü muameleye son verecektir. İşte bu devlet, Nübüvvet metodu üzere Hilafettir. Hilafet, nerede olursa olsunlar kız kardeşlerimizin onurunu korumak için ordusunu harekete geçirecektir. Nitekim Halife Velid bin Abdülmelik, zalim Hindu kralı Raja Dahir’in esir alıp hapsettiği bazı Müslüman kadınları kurtarmak için muazzam bir ordunun başında büyük Müslüman komutan Muhammed bin Kasım’ı göndermiştir. Halbuki o zamanlar Hilafet’in başkenti Şam idi. Bu nedenle, çabalarımızı ve dikkatimizi acil bir mesele olarak Hilafetin kurulmasına yöneltmeliyiz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

اتَّبِعُوا مَا أُنزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ قَلِيلاً مَا تَذَكَّرُونَ“Rabbinizden size indirilene uyun, O’ndan başka veliler (dostlar, koruyucular) edinmeyin. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz!” [Araf 3]

Devamını oku...

Pakistan Yöneticileri Yahudi Varlığını Tanımak İstiyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Pakistan Yöneticileri Yahudi Varlığını Tanımak İstiyorlar!

Haber:

18 Ekim 2025'te, Ordu Komutanı Asim Munir, Pakistan'ın 1967 öncesi sınırlara dayalı, Kudüs'ün bağımsız Filistin Devleti'nin başkenti olduğu iki devletli çözüme sarsılmaz desteğini yineledi. (Tribune)

Yorum:

Pakistan Başbakanı, Trump'ın Gazze planını destekleyince, Pakistanlı Müslümanlar onun tutumunu kınadı. Ardından 3 Ekim 2025'te Dışişleri Bakanı İshak Dar şöyle dedi: “Başkan Trump'ın açıkladığı 20 maddenin bizim olmadığını açıkça belirttim. Taslağımızda değişiklikler yapıldı. Kayıt bende. Ancak sonuç bu, siyasete yer yok.” Böylece Munir/Şerif rejimi, Trump'ın mübarek Filistin topraklarının büyük bir bölümünün Yahudi varlığına teslim edilmesi planını nihai olarak kabul etmiş oldu.

İdeolojik tutuma gelince; Munir/Şerif rejimi, Filistin topraklarının büyük bölümünün Yahudilere teslim edilmesini öngören iki devletli çözümü destekliyor ancak İslam bunu kesinlikle reddediyor.Ayrıca Munir/Şerif rejimi, Gazze'deki direnişin ortadan kaldırılması ve Pakistan askerlerinin de yer alacağı uluslararası istikrar güçlerinin kullanılması yoluyla Yahudi varlığının güvenliğinin garanti altına alınmasını öngören Trump planını desteklemektedir.

Pakistanlı Müslümanlar, Munir/Şerif rejiminin, Suudi Arabistan'ın İbrahim Anlaşmaları uyarınca Yahudi varlığını tanımasına müteakiben hemen tanımaya hazır olduğunu biliyorlar. Nitekim ABD Başkanı Donald Trump 17 Ekim 2025'te şöyle demişti: “Suudi Arabistan'ın ve başkalarının da dahil olmasını umuyorum. Bence Suudi Arabistan dahil olursa, herkes dahil olur.”

Ey Pakistan’daki Müslümanlar: Eski alimler bize, imandan sonra en vacip olan şeyin, İslam topraklarından bir karış bile gasp edenleri geri püskürtmek olduğunu öğretmişlerdir.İbn Abidin Haşiye'sinde (3/238) şöyle demiştir: “Şayet düşman İslam’ın geçitlerinden birine saldırırsa, ona yakın olanların üzerine farz-ı ayn olur. Onların (yakın olanların) arkasındaki düşmana uzak olanlara gelince; onlara ihtiyaç duyulmaması halinde farz-ı kifaye olur; eğer onlara ihtiyaç duyulursa, düşmana yakın olanlar düşmana karşı koyamazlarsa veya düşmana karşı koymaktan aciz olmadıkları halde tembellik edip cihad etmezlerse, o zaman onlara yakın olanların üzerine namaz ve oruç gibi terk edemeyecekleri farz-ı ayn olur; sonra onlara yakın olanlara, sonra da aşama aşama doğu ve batıdaki tüm İslam halklarına farz olur.”Bu yüzden bizim, Yahudi varlığını tanımaya yönelik her türlü girişimi reddetmemiz ve Müslüman ordularını harekete geçirerek mübarek Filistin topraklarını ve Mescid-i Aksa'yı kurtarmaya yönelik taleplerimize sımsıkı sarılmamız gerekir.

Ey Pakistan ordusunun askerleri: Gaspçı varlığın meşruiyetini tanıyan ve onun varlığını ve güvenliğini normal bir şey olarak kabul eden yetkililer tarafından yapılan bu aşağılayıcı açıklamalar, ümmetten kaynaklanmamakta veya ümmeti ifade etmemekte, aksine işgalciyle bağlantılı olan ve onun projelerinin propagandasını yapan rejimlerden kaynaklanmaktadır. Bizim kendisine ait olduğunuz ve topraklarını ve onurunu korumaya yemin ettiğiniz ümmet, bu varlığı kesinlikle reddetmekte ve onu güvenilmeyecek ve müzakere edilemeyecek, aksine savaşılması ve kökünden sökülüp atılması gereken bir düşman olarak görmektedir.Bu yüzden sizin şerî vacibiniz, dininize, ümmetinize ve kutsallarınıza yardım etmek için harekete geçmeniz, aşırıya kaçan ajan yöneticilere itaat etmeyi reddetmeniz ve silahlarınızı ümmetin gerçek düşmanlarına yöneltmenizdir ki böylece atalarınızın daha önce yazdığı gibi zafer destanları yazabilesiniz.

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا
Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa-75]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Şahzad - Pakistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER