Perşembe, 22 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Vatancılık Bizi Bölüyor, İslam İse Bizi Birleştiriyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Vatancılık Bizi Bölüyor, İslam İse Bizi Birleştiriyor!

Haber:

Lübnan LBC televizyon kanalında 7 Ağustos 2025 tarihinde Suriye Dışişleri Bakanlığı ABD İşleri Daire Başkanı Kuteybe el-İdlibi ile yapılan röportajda şunlar geçti: “Suriye devrimi nedeniyle Lübnan hapishanelerinde tutuklu bulunan Lübnan vatandaşları, Suriye devletinin müdahale edemeyeceği bir Lübnan meselesidir.”

Yorum:

Bu açıklama, sömürgeci Batı'nın Müslümanların evlatlarının zihinlerine aşıladığı sahte kokuşmuş vatancılık anlayışından kaynaklanmakta olup bu anlayışın içinde, Suriye halkından olan Müslüman kardeşlerine karşı kıskançlık duyan gençlerin faziletini inkar etmenin yanı sıra Suriye'deki mazlum kardeşlerinin yanında durdukları için işkence gören, hakarete maruz kalan ve on yıldan fazla bir süredir demir parmaklıkların arkasında yatan Lübnan hapishanelerindeki mazlum bir grubun terk edilmesi ve Sykes ve Picot gibi düşmanlar tarafından çizilen vatanın sınırları dışında kalanlara önem verilmemesini gerektiren yozlaşmış vatancılık mefhumlarından dolayı onlara önem verilmeyip dikkate alınmaması gibi Allah'a karşı gelmek vardır.

Artık Müslümanların, güçlerini dağıtan, birliklerini parçalayan, düşmanlarının onları yutmasını ve Batı'ya ve onun araçlarına boyun eğmelerini kolaylaştıran bu fikirleri ayaklarıyla çiğnemelerinin ve bunların, İslami bağı diğer tüm bağların ve düşüncelerin üstünde tutan İslam akidesiyle çeliştiğini anlamalarının zamanı gelmiştir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ Müminler ancak kardeştirler.” [Hucurat 10]

Müslümanların kötü gerçekliğini kabul etmek ve ulusal devletlere bağlı kalmak, Müslümanların birbirlerine yardım etmesini engellemektedir; zira bugün Mısır'ın komşusu olan Gazze halkının soykırıma uğraması ve Mısır rejiminin onlara yardım edilmesini engellemesi, dahası sözle bile olsa onlara yardım edenleri suçlaması, ulusal fikirlerin uygulanmasının bir sonucudur; nitekim aynı durum Ürdün ve işgal altındaki Filistin'in çevresindeki veya uzağındaki diğer ülkeler için de geçerlidir.

Bugün İslam ümmeti için ciddi ve devam eden tehlikelerden biri de,Müslüman ülkelerde vatancılık da dahil olmak üzere Batı mefhumlarının uygulanması ve bunların pekiştirilmesidir.Bakın işte Suriye'deki otorite, devrimi destekleyen Suriyeliler dışındaki herkesi terk ediyor ve Müslümanların, Gazze, Batı Şeria, Doğu Türkistan, Keşmir ve Müslümanların diğer meselelerine destek vermesini engelliyor. Nitekim şöyle buyuran Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem ne kadar da doğru söylemiştir: إنَّ الإسلامَ بدأَ غريباً وسيعودُ غريباً كما بدأَ فطوبَى للغرباءِ، قيلَ: ومنِ الغرباءُ؟ قالَ: النُّزَّاعُ منَ القبائلِİslam garip bir halde başladı ve yine garip bir hale dönecektir. Ne mutlu o gariplere.” Bu garipler kimlerdir denilince Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: (Allah yolunda) kabilelerini terkedenlerdir.” Yani onlar, farklı kökenlerden olmalarına rağmen ülkelerinden hicret edenler, kabilecilik ve vatancılığı aşanlar ve Allah yolunda yola çıkanlar demektir. Nitekim başka bir rivayette de şöyle geçmektedir: قالوا: يا رسولَ اللهِ، ومَن الغُرباءُ؟ قال: الَّذين يُصلِحون عندَ فَسادِ النَّاسِ Dediler ki: Ey Allah’ın Rasulü! Garipler kimlerdir? Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu: “İnsanlar bozulduğu zaman düzeltmeye çalışanlardır.”Yani hak din üzere olanlar, insanların sünnetleri ve şeriatın hükümlerini ifsat edip bunları değiştirmelerinin ardından hak din üzere hareket edenlerdir demektir.

Allah’ım, biz bu açıklamalardan beriyiz ve Sen şahit ol ki bizler vatancılığı ve onun fikirlerini inkar ettik; Allah'ım bizlere yakın bir zafer bahşet ki, ülkemizi birleştirelim, Senin şeriatına göre hükmedelim ve senin istediğin gibi tek bir ümmet olalım.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Şeyh Muhammed İbrahim - Lübnan

Devamını oku...

Şam'ın Yeni Yöneticilerinin, Aşağılanma Yolunun Tek Bir Adımla Başladığını Öğrenmelerinin Zamanı Gelmedi Mi?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Şam'ın Yeni Yöneticilerinin, Aşağılanma Yolunun Tek Bir Adımla Başladığını Öğrenmelerinin Zamanı Gelmedi Mi?!

Haber:

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, rejimin devrilmesinden sonra Suriye'nin birleştirilmesi için verilecek mücadelenin “kanla veya askeri güçle olmaması gerektiğini” açıklayarak ülkenin bölünmesine yönelik her türlü girişimi reddettiğini vurguladı ve Yahudi varlığını güneyde “doğrudan müdahale etmekle” suçladı.

Pazar gecesi resmi televizyonda yayınlanan ve bakanlar ile siyasetçilerin katıldığı, İdlib vilayetinin önde gelen isimleriyle yapılan bir diyalog oturumu sırasında, “Suriye'nin kurtuluş savaşında rejimi devirdik, ancak Suriye'yi birleştirmek için önümüzde başka bir savaş daha var ve bu savaş kan ve askeri güçle olmamalı” dedi ve yıllar süren yıpratıcı savaşın ardından bir anlayış mekanizmasının olması gerektiğini vurguladı.

Bu açıklamaları, Süveyda kentinde düzenlenen ve Yahudi bayraklarının yanı sıra Suriye'nin önde gelen Dürzi şeyhlerinden Hikmet el-Hicri'nin fotoğraflarının da yer aldığı büyük bir gösterinin düzenlendiği günün ardından geldi. (El Cezire Net, 17/8/2025)

Yorum:

Şam'da Beşar'ın suçlu rejiminin düşmesinden ve güvenlik sisteminin çökmesinden bu yana sekiz aydan fazla zaman geçti ancak yeni karar sahipleri hala Müslüman ülkelerde kendilerinden önceki Batı'nın ajanlarının yolunu takip etmek, tavizler vermek ve Amerika ile diğer sömürgeci Avrupalıların emirlerini yerine getirmek dışında yönetimde kalmalarının başka bir yolu olmadığını düşünüyorlar!

Ne yazık ki onlar, birbiri ardına fırsatlar kaçırdılar; zira Sahilde yaşanan ihaneti, güvenlik güçlerinin içine düştüğü ihaneti ve ardından tüm Suriye'den oraya gelen mücahitlerin hareketini değerlendiremediler.Bu gücü organize edip tüm sahili tarayabilir ve rejim kalıntılarının elindeki geri kalan silahları toplayabilirlerdi ancak güçleri geri çektiler ve bunu da, Tadamon katliamlarına katılan Fadi Sakr'ı sivil barış komitesinin sorumlusu olarak atayarak, tutuklu eski rejim subaylarının çoğunu serbest bırakarak ve arananların çoğuyla da uzlaşma sağlayarak tamamladılar!

Güneyde bir başka uygun fırsat da, Süveyda bölgesindeki Dürzi Yahudilerle işbirliği yapan ve mücahitlere ve kabilelere ihanet eden suçlu Hikmet el-Hicri ve onunla birlikte hareket eden pislikleri ortadan kaldırmak ve orada yeni doğan kanserden kurtulmak için onlara destek vermek, onlara lojistik destek sağlamak ve onları organize etmek yerine onları bölgeden çekmekti.Tüm bunlar ise Amerika ve Yahudi varlığının emirlerine uyarak yapılmıştır.

Tabii sanki Şam'ın sorunu maddi bir sorunmuş ve sanki devrim onur ve Allah'ın şeriatıyla hükmetmek için değilmiş gibi bölgede şeriatın uygulanmadığı ve yardım ve yatırımlar için yalvararak bölgedeki Batı ajanlarının kucağına atlanıldığı hiç kimse için bir sır değildir!

Gerçek şu ki Colani, Mahmud Abbas gibi iradesi gasp edilmiş birinin yönetici olmasının caiz olmadığı konusunda uyarıda bulunuyordu ama bugün kendisi, daha kötüsü olmasa da onun gibi olmak için aynı adımlarla yeni bir kılıf altında ancak daha hızlı bir şekilde aynı şeyi yapıyor!!

Sonuç olarak:Şam'ın yeni yöneticilerinin, aşağılanmanın tek bir adımla başladığını, bu dünyada ve ahiretteki izzet yolunun bilindiğini, Batı'nın aldatıcı ve kendisine güvenilmez olduğunu ve onun gerçek düşman olduğunu anlamalarının, bu yüzden artık ümmetlerine ve halklarına yönelmelerinin, Batı’nın rızasını arkalarına atmalarının, gözlerini kendilerini yeryüzüne yerleştiren Allah Azze ve Celle'nin rızasına dikmelerinin, Allah’ın (dinine) yardım etmelerinin Allah’ın da onlara yardım etmesinin, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet sayesinde ümmetin izzetini ve onurunu geri kazandırmalarının, Sykes-Picot sınırı putlarını yıkmalarının, insan yapımı kanunları derin bir uçuruma atmalarının, Allah’ın şeriatıyla hükmetmelerinin, Yahudi varlığını kökünden söküp atmak, Mescid-i Aksa'yı kurtarmak ve izzetli Gazze'deki halkımızın üzerinden zulmü ve baskıyı kaldırmak için Allah'ın emrini yerine getirmelerinin ve İslam hadaratı projesini yeryüzündeki gerçek konumuna geri döndürmelerinin zamanı gelmedi mi?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
El-Muntasır Billah El-Humsi

Devamını oku...

İslami Liderlik Kaybolduğunda, Zulüm Egemen Olur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İslami Liderlik Kaybolduğunda, Zulüm Egemen Olur!

Haber:

ABD, Venezuela'ya savaş gemileri konuşlandırıyor; Maduro ise 4,5 milyon milis üyesini seferber ediyor. (Ajanslar)

Yorum:

ABD'nin Venezuela kıyılarına üç savaş gemisi göndermesi, bir kez daha sömürgecinin dış politikasının saldırgan doğasını ortaya koymaktadır; bu adımı ise Venezuela'nın uyuşturucu kaçakçılığına ortak olduğu yönündeki eski suçlamalarla gerekçelendiriyor ve Venezuela ise bu suçlamayı temelsiz ve siyasi amaçlı olduğu gerekçesiyle kesin bir şekilde reddediyor.

Buna tepki olarak Venezuela hükümeti bu manevrayı kınadı ve bunu çaresiz bir hareket olarak nitelendirdi: “Bolivarian Venezuela, ülkemize karşı tehdit ve karalamalara başvuran ABD yönetiminin çaresizliğini gözlemlemektedir. Washington'un Venezuela'yı uyuşturucu kaçakçılığına karışmakla suçlaması, ona yönelik güven eksikliğini ve bölgedeki politikalarının başarısızlığını ortaya koymaktadır.”

Başkan Nicolas Maduro, dış tehditlere karşı Venezuela'nın egemenliğini vurgulayarak şunları açıkladı: “Biz denizlerimizi, semalarımızı ve topraklarımızı savunuyoruz, onları özgürleştiriyor, koruyor ve kolluyoruz.Hiçbir imparatorluk Venezuela'nın kutsal topraklarına ayak basamayacağı gibi Güney Amerika'nın kutsal topraklarına dünyadaki hiçbir imparatorluk ayak basamayacaktır.”

On yıllardır Amerika Birleşik Devletleri, Latin Amerika, Orta Doğu ve bu ikisinin ötesinde siyasi ve ekonomik hakimiyetini dayatmak için askeri güce güvenmiştir.Dolayısıyla kendi bağımsızlığını cezalar, propaganda kampanyaları veya açık askeri tehditlerle korumaya çalışan ülkeler cezalandırılıyor. Venezuela'nın şu anki durumu, adaletle değil, aksine zorlama ve sömürüyle desteklenen bir dünya düzeninin en son örneğinden başka bir şey değildir.

Bununla birlikte Karakas'ın direnişine rağmen, hala Batı'nın finansal ve siyasi kurumlarının egemen olduğu küresel sisteme katılmaya devam ediyor. Bu yüzden bu çerçevede meydan okumak, gerçek bir bağımsızlığı garanti edemez; aksine sadece aynı zalim sistemin gölgesinde boyun eğmeyi uzatır.

İnsanlığın ihtiyacı olan şey, Batı siyasetinin başarısızlıklarını aşan alternatif bir vizyondur. Zira sömürü ve kan dökülmesine dayalı olan kapitalizm, kalıcı bir adalet sağlayamaz.İslam ise bunun tam tersidir; zira İslam, hak, merhamet ve adalete dayalı olup tarih boyunca mazlumların yanında, zalimlerin ise karşısında durmuştur.

Bugün dünyanın ihtiyacı olan şey, bu ilkelere dayalı olan bir liderliktir.Bu yüzden Hilafet sadece alternatif bir sistem değil, aksine sömürgeci hegemonyanın döngüsünü kırıp gerçek bir adalet sistemi kurmaya muktedir olan tek örnektir.

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً

İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul’ün de size şahit olması için sizi vasat bir ümmet kıldık.” [Bakara 143]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Heysem İbn Sabit - Amerika

Devamını oku...

El-Ezher'in Açıklamasının Silinmesi Mi Yoksa Kalması Mı Dahi İyidir?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Ezher'in Açıklamasının Silinmesi Mi Yoksa Kalması Mı Dahi İyidir?

El-Ezher, Netanyahu'nun "Büyük İsrail" hayallerini dile getirdiği açıklamalarını kınadı. el-Ezher, yayınladığı açıklamasında kararlı kalacak mı yoksa Gazze dayanışmasıyla ilgili açıklamasında olduğu gibi onu silecek mi bilmiyoruz!

Açıklamanın silinmesi mi yoksa kalması mı daha iyi bilmiyorum ama açıklamanın silinmesi, içerisinde; bugünün el-Ezher'inin dünün el-Ezher'i gibi olmadığı, Mısır'ın alimlerinin ya da en azından bir kısmının, yöneticiyi hakka döndüren, yöneticiyi korkutan ve yöneticinin kendilerinin öfkesinden sakındığı seleflerinin konumunda olmadıkları, aksine piramidin tersine döndüğü düşüncesini barındırıyor. Zira yönetici, dikte etmekten başlayıp değiştirmeye, hatta sildirmeye varacak kadar el-Ezher'in tutumuna ve açıklamalarına müdahale ediyor. Hatta bu tutum, el-Ezher'den beklenen tutumların en asgarisini karşılamasa bile ki bunlar, Allahu Teala’nın şu kavline dayalı tutumlardır: وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ Allah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!” [Al-i İmran 187]

Netanyahu'nun açıklamalarına cevap olarak El-Ezher'in yayınladığı veya el-Ezher adına yayınlanan açıklamaya gelince; açıklamada “Filistin, tamamen Arap ve İslam toprağı olup gerçeklerin yok edilip çarpıtılmasına baş kaldırmaya devam edecektir zira haklar zamanla ortadan kalkmaz, batıl üzerine inşa edilenler batıldır ve yok olmaya mahkumdur” denilmesine rağmen...

Ancak herhangi bir Müslümanın, ilmi bir kurum tarafından yayınlanan bir açıklamayı işittiğinde aklına gelen şey, ümmetin vacibi veya Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyleri açık bir dille konuşacak olması olup -El-Ezher gibi- saygın ilmi bir kurumun yaptığı açıklamanın, varlığın durumunu şu şekilde tanımlamasını beklemez; “Bu, işgalci zihniyetin köklü bir yansıması olup gaspçı işgalin, bölge ülkelerinin servetlerini ele geçirmeye ve Filistin topraklarının geri kalanını yutmaya çalıştığı aşırı arzularını ve niyetlerini ortaya koymaktadır.”

Alimlerin açıklamalarının, uluslararası kuruluşların ve insan hakları örgütlerinin suçun boyutunu tanımlayan açıklamaları gibi ya da Arap Birliği'nin kınama, eleştirme, ayıplama ve inkar etme şeklindeki açıklamaları gibi rahatsız edecek kadar bile varlığa zarar vermeyen açıklamalar olmasını da beklemez!

Ayrıca ümmet de el-Ezher el-Şerif’ten şu şekilde boş sözler de beklemez: “Arap ve İslam ümmetini, ülkelerin birliğini ve tüm bölgenin istikrarını tehdit eden bu kibir karşısında birleşmeye davet eder.”

Keşke mesele, birliğin İslam temelinde birlik, güçlerin birleşmesi ve ümmet için parçalanmışlık hali yerine tek bir siyasi ve askeri liderliğin oluşturulması şeklinde anlaşılabilecek boş sözler sınırında kalsaydı; ancak açıklama, talep edileni ortaya koyduğunda bu anlayışa varmayı reddediyor; “Ayrıca el-Ezher, Arap ve İslam dünyasının ortak tutumunu güçlendirmeye, gaspçı işgalcinin yalanlarını ortaya çıkarmak ve planlarına meydan okumak için siyasi, diplomatik ve medyatik çabaları yoğunlaştırmaya da çağırıyor.” Bu açıklama bünyesinde, ülkeyi korumaya yönelik değil, aksine gaspçı varlığın rivayetlerinin yalan olduğunu ifşa etmeye yönelik medyatik, diplomatik ve siyasi bir çalışmayı taşımaktadır; sanki el-Ezher el-Şerif hala uluslararası sistemin gözüyle bakıyor, Filistin meselesini çözecek ve Müslümanların ülkesini koruyacak olanın, eylemleri ve kararlarıyla ülkemizi parçalayan ve bu ümmetin milyonlarca şehidinin kanıyla sulanmış Filistin'i altın tepside Yahudilere teslim eden uluslararası sistem ve Birleşmiş Milletler olduğuna inanıyor!

Ümmetin hala alimlerinden beklediği şey, Filistin’in durumunu tanımladıktan sonra Filistin hakkında vacip olan şeyi açıklamasıdır ki o da şudur: Filistin, orduların kendisini kurtarması için harekete geçmesi gereken haraci İslam toprağı olup bu orduların başında ise Mısır'da dahil olmak üzere çevre ülkelerin orduları gelmektedir; ümmetin görevi ise onların aç kalmalarından dolayı ağlamak değil, cihatla birlikte aç kalan mazlumlara yardım etmek için harekete geçmektir!

Hatta alimlerin fetvalarının, Allah’ın dininin ve Allah’ın hükmünün temeli dışında belirlenen ülke sınırları içinde kalmasının ardından, Allah’ın razı olduğu şeye aykırı olan bu sınırı kabul etseler bile diyorum ki; onlar, cihat yoluyla “vatanları” korumanın gerekliliği hakkında bile fetva vermediler, düşmanın bize karşı almak istediği inisiyatif temelinde hareket etmediler, dahası ilişkilerin kesilmesi, gaspçı varlıkla anlaşma yapmanın ve ondan gaz ithal etmenin ve çimento tedarik etmenin haram olduğu hakkında açıklama yapmadıkları gibi ülkeyi din kardeşlerini öldüren silahların geçiş noktası haline getirerek gaspçıya yardım etmenin hükmü hakkında da bir açıklama yapmadılar!

Burada konuşmanın başına dönüp şu soruyu sorabilirsiniz: Açıklamanın silinmesi mi yoksa kalması mı daha iyidir?

Mısır’da alimler vardı ve el-Ezher ise, ilim sahiplerini mezun etmek için muhteşem bir vaha idi ve hala da öyledir; ancak ne yazık ki bugün el-Ezher, ister yöneticinin kendisine galip gelmesi şeklinde olsun, isterse yöneticinin el-Ezher’in eliyle galip gelmesi şeklinde olsun hakkı açıklama iradesini kaybetmiştir. Bu yüzden Mısır'ın alimlerinin, El-Ezher ve alimlerini eski hallerine geri döndürmeleri ve el-Ezheri de, Allah yolunda cihad etmeleri için yöneticiyi muhasebe eden ve orduları harekete geçiren ilmin feneri yapmaları gerekir ki böylece el-Ezher, -daha önce olduğu gibi- yöneticiyi değiştiren ve ona karşı değişen ümmetin en güçlü kolu olsun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ahmed Abdulhay

Devamını oku...

Batı Kamuoyunun, Yahudi Varlığının Ortadan Kaldırılmasını Kabul Etmesinin Ardından

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Batı Kamuoyunun, Yahudi Varlığının Ortadan Kaldırılmasını Kabul Etmesinin Ardından

Haber:

Sana'da günlük olarak yayınlanan Es-Sevra gazetesi 21 Ağustos Perşembe günü şu başlık altında bir haber yayınladı: “BM yetkilisi: ABD'nin uluslararası suçlara ortak olmasının geçerli nedenleri vardır.” Yetkili şöyle dedi: İşgal altında bulunan Filistin topraklarındaki insan hakları durumuyla ilgili BM İnsan Hakları Konseyi Özel Raportörü Francesca Albanese, ABD'nin uluslararası suçlara ortak olmasına dair makul sebepler olduğunu söyledi. BM raportörü, X hesabından yaptığı paylaşımda şunları ekledi: “İsrail Filistinlileri öldürüyor, işkence ediyor ve aç bırakıyor. ABD'nin uluslararası suçlara ortak olduğuna ve Avrupa Birliği ülkelerinin, diğer hususların yanı sıra insan haklarını korumak ve saygı göstermek gibi uluslararası ve bölgesel yükümlülüklerini açıkça ihlal ettiğine inanmak için makul nedenler vardır.”

Yorum:

Birleşmiş Milletler Filistin'deki insan hakları özel raportörü Francesca Albanese, Gazze'deki soykırım suçlarını belgeledikten sonra 9 Temmuz'da ABD tarafından yaptırımlara maruz kalmış ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından, “ABD ve İsrail yetkililerini Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya teşvik etmekle” suçlanmıştır.

Geçmişte Yahudiler ve Filistinliler arasında yaşananlar, Yahudilerin Batılılara aktardıklarına dayanmaktadır; nitekim İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, “Bir Tarih Çalışması” adlı kitabında şöyle diyor: “Özellikle belirtmemiz gerekir ki, Tevrat'ın öyküleri, sıradan Batılılar için, kadim Doğu tarihinin tek bilindik bölümü olmaya devam etmektedir.” Şöyle ki, Yahudiler, Hıristiyanları İncil'in Eski Ahit'in yeni versiyonu olduğuna ikna ettikten sonra, Batı kamuoyunda Yahudilerin Tanrı'nın seçilmiş halkı olduğu zihniyeti oluşmuştur.

Ancak Batı kamuoyu, Yahudilerin Doğu'da Müslümanlar tarafından maruz kaldığı zulüm hakkında oluşan algı ile bugün genel olarak Filistin'de, özel olarak da Gazze'de bizzat gözleriyle gördüğü şeyin arasını karşılaştırdığında şok olmuştur; zira bu vahşi eylemler, Yahudilerin doğuda maruz kaldıkları zulüm hakkında anlattıklarıyla hiçbir şekilde örtüşmemektedir!

Biz Müslümanlara gelince; Allah Subhanehu bize, Yahudiler hakkında, Kendisinden başka hiç kimseye sormaya gerek olmayan bilgiyi haber vermiştir; zira şöyle buyurmuştur:فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِاٰيَاتِ اللَّهِ وَقَتْلِهِمُ اْلأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ بَلْ طَبَعَ اللَّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُونَ اِلاَّ قَلِيلاً * وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلَى مَرْيَمَ بُهْتَاناً عَظِيماًSözlerinden dönmeleri, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve “Kalplerimiz kılıflanmıştır” demeleri sebebiyle... Dahası inkârları sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur. Pek azı müstesna artık iman etmezler.Bir de inkâr etmelerinden ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından dolayı.” [Nisa 155-156] Müslümanların Filistin'deki Yahudilerle olan ilişkisi, Allahu Teala'nın şu kavli dışında olmayacaktır: فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يرًا Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

İslam, tüm İnsanlık İçin Bir Risalettir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İslam, tüm İnsanlık İçin Bir Risalettir!

Haber:

7 Ağustos'ta Özbekistan Bakanlar Kurulu'na bağlı Özbekistan İslam Medeniyeti Merkezi, internet sayfasında şu mesajı yayınladı: “Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, Roma İmparatoru'na gönderdiği mektubun bir kopyası İslam Medeniyeti Merkezi'ndeki sergide sunulacaktır.

Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İslam'ı yaymak ve insanlığı tevhide davet etmek için gönderdiği diplomatik mektupların, özel bir tarihi değeri vardır. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem, önde gelen dünya güçlerinin liderlerine mektuplar göndermiş ve bunları mührüyle de tasdik etmiştir.

İslam Medeniyeti Merkezi'nin sergisinde, bu eşsiz manevi ve tarihi belgelerden biri olan İmparator Herakliyus'a hitaben yazılmış bir mektubun bilimsel olarak kanıtlanmış bir rekonstrüksiyonu sunulacaktır.

Ayrıca Habeşistan, Mısır, Bahreyn ve Umman hükümdarları ile İran Şahı'na yazılmış mektupların kopyalarının da sergilenmesi planlanıyor. Bu mektuplar sadece İslam'ın barışçıl ve diplomatik ruhuna dair bir delili temsil etmiyor, bilakis aynı zamanda Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in siyasi ve insani hikmetine dair açık bir şahitliği de temsil ediyor.”

Yorum:

Allahu Teala'nın, Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yardım etmesinin ve Medine'de devleti kurmasının ardından, Sallallahu Aleyhi ve Sellem İslam'ı uygulamaya ve Allah'ın risaletini tüm insanlığa yaymaya başlamıştır; zira İslam evrensel bir dindir ve Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de tüm insanlar için gönderilmiştir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيراً وَنَذِيراًBiz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” [Sebe 28] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَMüşrikler istemese bile dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur.” [Saf 9]

İslam Devleti'nin kurulmasının ve temellerinin sağlamlaştırılmasının ardından, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir sonraki görevi komşu ülkelerle dış ilişkileri kurmak olmuştur. Bu ilişkiler, İslam Devleti'nin dışında yaşayan kâfirleri ve onlara İslam'ın yayılmasını temsil etmektedir. Başlangıçta devletin toprakları sadece Medine-i Münevvere ile sınırlıydı ve dış politikası da yakınındaki kabilelerle olan ilişkilerinden ibaretti. Ancak İslam'ın etkisi tüm Hicaz'a yayılınca, dış politikası da dışarıda yaşayan halkları da kapsar bir hale gelmiştir. Ayrıca İslam'ın nüfuzu tüm Arap Yarımadası'na kadar uzanınca, dış ilişkileri de o dönemin Pers ve Bizans gibi büyük güçleri de kapsar bir hale gelmiştir. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, iç güvenliği sağlandıktan ve devlet dış politika için yeterli güce kavuştuktan sonra, elçilerini Arap Yarımadası dışına göndermeye başlamıştır. Yani Kerim Sahabelerinin (Allah onlardan razı olsun) bu görevi yerine getirmeye hazır olduğuna kanaat getiren Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, o dönemdeki komşu ülkelere ve dünya imparatorluklarına mektuplar göndermeye başlamıştır.

İşte Müslümanlar, Allah'ın emrine uyarak İslam'ı böyle yayıyorlardı! Ama bugün, Müslüman ülkelerde iktidarı ele geçiren yozlaşmış ve tiran yöneticiler, kendilerinin İslam'ın liderleri olduklarını iddia ederek, şeriatın hükümlerini kendileriyle ve yönetim sistemleriyle ilişkilendirmeden Müslümanların geçmişteki başarılarını sadece tarihi ve manevi değerler olarak gösterip onunla övünüyorlar. Dolayısıyla tiran yöneticiler, Müslümanların duygularını istismar ederek onları uyuşturuyorlar ve Müslümanların özgürlük için patlayan öfkelerini ve hayatlarında şeriatı uygulamaya yönelik çalışmalarını bastırıyorlar. Peki bunu neden yapıyorlar? Çünkü onların yönetim sistemi ve kendilerinin, İslam ve Müslümanlarla hiçbir ilgisi yoktur.

Oysa Müslüman bir yönetici, halkını İslam'a göre yönetir, onu korur ve toprağını sömürgeci kafirlerin saldırılarına karşı savunur. İslam'ın yönetim sistemi, İslam risaletini davet ve cihad yoluyla tüm dünyaya yayan Hilafettir! Bu nedenle Müslümanlar olarak bizim vacibimiz, bu ajan rejimleri ortadan kaldırmak, sevgili Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metoduyla İslami yönetimi ihya etmek, adil bir yönetici nasbetmek ve İslam'ı davet ve cihad yoluyla dünyaya yaymaya yeniden başlamaktır!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Eldar Hamzin

Devamını oku...

Siyaset Salonu Toplantısına Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu, değerli basın mensuplarını, siyasetçileri ve kamusal meseleler ile ilgilenen herkesi, düzenleyeceği Siyaset Salonu toplantısının yeni bölümüne katılmaya davet etmekten memnuniyet duyar. Programın bu haftaki konuğu, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Encümen üyesi Avukat Hatem Cafer olacaktır. Söyleşinin başlığı ise şöyledir:

İbrahim Anlaşmaları Ümmete İhanettir ve Yahudi Varlığını Güçlendirmektir

Etkinlik, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmî Sözcü Yardımcısı Muhammed Cami (Ebu Eymen) moderatörlüğünde gerçekleştirilecektir.

Tarih: 29 Safer 1447 / 23 Ağustos 2025 Cumartesi Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stad Caddesi, Stadın Doğu Tarafı.

Devamını oku...

Amerika’nın Sözde “Reform” Aldatmacasıyla Bangladeş’e Dayattığı Bu Baskıcı ve Vesayetçi Politikalar, Bangladeş’teki Hâkimiyetini Genişletme Girişiminden Başka Bir Şey Değildir

Amerika Birleşik Devletleri’nin Dakka Maslahatgüzarı Tracy Ann Jacobson, geçtiğimiz hafta Ulusal Mutabakat Komisyonu Başkan Yardımcısı Profesör Ali Riaz ile bir araya gelerek devam eden reform çalışmaları ve ilerleyişi hakkında bilgi aldı. Jacobson ve yardımcıları, büyük siyasi partilerin temsilcileriyle de bir dizi toplantı gerçekleştirmektedir. ABD’nin Bangladeş’te “demokrasiyi geliştirme” girişimleri kapsamında, ABD Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı’nın yönetişim reformları için sık sık toplantılar düzenlediğini ve açıklamalar yaptığını görüyoruz.

Şüphesiz Amerika’nın reform dayatmasının ve sözde ‘demokratik hesap verebilirlik’ söyleminin, halkımızın iyiliği için olmadığı açıktır. Tarih boyunca yeni-emperyalist ABD, bir yandan ‘demokrasi’ ve ‘insan hakları’ savunuculuğu yaparken, diğer yandan kendi çıkarları uğruna daima diktatörleri desteklemiştir. Bu bölgede de, demokratik değerleri veya insan haklarını teşvik etmek yerine, kendi stratejik ve rekabetçi çıkarlarına (tıpkı ABD dış politikasının temel taşı olan ‘Hint-Pasifik Stratejisi’ gibi) her zaman öncelik vermiştir. Amerika’nın bu iki yüzlü politikasına, Hasina hükümeti döneminde tanık olduk. Bir yandan kendi çıkarları için otoriter Hasina ile ilişkilerini iyi tutarken, diğer yandan göstermelik olarak birkaç güvenlik görevlisine insan hakları ihlalleri nedeniyle vize yasağı getirdiğini gördük.

Batı’nın demokratik siyaseti, bu tür aldatıcı taktikler üzerine kuruludur. Demokrasi ve insan hakları söyleminin arkasına gizlenen ABD, daima gerçek niyetlerini kamufle etmekte ve küresel etki alanını genişletmek için diğer devletlerin iç işlerine müdahale etmektedir. Dolayısıyla, ABD’nin ‘reform’ kisvesi altında dayattığı bu siyasi soytarılığı yakından takip etmesi, ekonomik, siyasi ve kültürel nüfuz kurma çabasından başka bir şey değildir.

Bangladeş, ABD için kritik stratejik öneme sahiptir ve Hasina’nınkinden daha işbirlikçi bir hükümet, Amerikan’ın bölgedeki stratejik çıkarlarına daha iyi hizmet edebilir. ABD’nin Bangladeş’teki reform sürecini ‘destekleme’ söylemi, aslında ülkeyi kendi güvenlik yörüngesine sokma amacını taşımaktadır. Bu stratejinin iki temel hedefi var: Birincisi, bölgede Çin’i dengelemek; ikincisi ise, ideolojik siyasal İslam’ın yükselişini yani Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin doğuşunu engellemek.

Ey insanlar! Hasina’nın zulmüne karşı ayaklanmanız, dökülen kanlarınız ve gerçek bir değişim umudunuzun hepsi boşa gidecektir! Çünkü bu geçici hükümet de ülkemizin siyasetçileri ve aydınları da sizlere doğru yolu göstermede acınası bir şekilde başarısız olmuşlardır. Maalesef bu kesimler, baskının ‘asıl nedeninin’ Hasina’nın diktatörlüğü olmadığını hala kabul etmeye yanaşmıyorlar. Hangi hükümet gelirse gelsin ve hangi yeni siyasi uzlaşı formüle edilirse edilsin, sefaletimizin gerçek sebebi olan bu Batı dünya düzeninin pençesinden kurtulmadıkça asla özgürlüğe kavuşamayacağız. Bu yüzden Hasina’nın iktidardan uzaklaştırılmasından sonra dahi, arzu edilen değişimlerin yerine Amerikan gündeminin sorunsuzca uygulandığı bir süreç yaşanmaktadır.

Ey insanlar! Unutmayın! Ayaklanmanız çoktan gasp edilmiştir ve eski düzen yavaş yavaş geri dönmektedir. Sakın ha eski düzenin yalnızca Hasina’nın düzeni olduğunu sanmayın. İster otokratik ister demokratik olsun, siyasetçileri kendi çıkarları için besleyip büyüten ABD liderliğindeki Batının bu siyasi düzenidir. Bu küresel düzeni ayakta tutan da emperyalist Amerika’dır.

Bütün bunlara rağmen, bu ülkenin siyasi düşünürleri hala size pragmatik (gerçekçi) olmanızı söylüyorlar. Onların gözünde Hindistan, egemenliğimiz için doğrudan bir tehdittir ve onlara göre tek pratik çözüm, Amerika’nın kucağına oturmaktır. Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Vilayeti, sizleri ‘reform’ kisvesi altındaki bu tuzakları ve aldatmacayı reddetmeye çağırıyor. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i talep edin. Zira Hilafet, gerçek değişimin ve kâfir emperyalistlerin tahakkümünden kurtulmamızın yegâne sigortasıdır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER