Çarşamba, 26 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/17
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- 25 Ocak Ayaklanmasından Bir Yıl Sonra Ey Mısır Halkı: Sloganınız, "Halk, İslamî Hilafet'i İstiyor" Olsun

Devrik dönem sırasındaki despot yönetim dönemi boyunca ıstırap veren zulüm ve baskıdan dolayı samimi halkın duygularından kaynaklanan ayaklanmanın, korku engelinin kırıldığı ve başarısı uğruna büyük fedakarlıkların gösterildiği mübarek gerçek bir ayaklanma olduğunda hiç şüphe yoktur. Dolayısıyla Allah ve resulünün razı oldukları gerçek bir nizam olmadıkça bu ayaklanmanın durması doğru değildir. Zira Allah'ın, ümmeti Halife ve hakim kılacağına dair vaadi, kesinlikle gerçekleşecektir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِيـنَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti." [Nur 55]

Yine Resul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in müjdesi de kesinlikle olacaktır. Zira o, şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır."

Nitekim halk, artık aldatıldığının farkına varmıştır. Zira mübarek ayaklanmasının üzerinden bir yıl geçmesinin ardından; her ne kadar başı devrilse de rejim devrilmediğini görmüştür. Çünkü Amerika, devrik ajanı Hüsnü Mübarek'i terk ederek onun yerini, başka ajanlarla değiştirmiştir. Şayet kendisinin ve üvey evladı Yahudi devletinin çıkarlarını koruyamazlarsa bu yeni ajanlarını da terk edecektir. Dolayısıyla şuan hapishanelerde çürüyen Amerikan ajanlarını deviren halk, şimdi iktidar koltuğuna çöreklenen Amerikan ajanlarını da devirmeye muktedirdir. Zira onlara, ne Amerika'nın nede bir başkasının faydası olacaktır. Dahası diğer ajanlarını bir sakız gibi çiğneyip attıkları gibi bunları da çiğneyip atacaklardır.

O halde ümmet, Askerî Konseyi devletin ve bir sonraki anayasanın üzerine vasi kılarak ayaklanmayı sarmalama girişimleri şeklindeki kendisine kurulan tuzaklara karşı uyanık olmalı ve Amerika ile Mısır'daki ajanlarının hakim olması için yardım eden herkesi de gözetleyip durmalıdır. Ayrıca İslam'ın tatbik edilmesi amacıyla kendilerini temsil etmeleri için seçtikleri bir takım kimselerin girişimleri de, çeşitli yollarla Askerî Konseyi tatmin etme girişimlerinden ibaret olup Allah'a değil de Amerika'ya sadakatle boyun eğdiği sürece onun kucağına düşmeleri de siyasî intihardan başka bir şey değildir. Halbuki onların görevi, tüm cesaretlerini toplayarak İslam'ın tatbik edilmesi ve halkın tercih ettiği yönün, İslam'ın tatbik edilmesini talep etmek olduğu şeklindeki ısrarlarını tüm açıklığı ile ilan etmeleridir. Dolayısıyla bu ayaklanma, alemlerin Rabbinin istediği İslam'ın yönetime ulaşması ve gölgesi altında Müslümanlar ile gayrimüslimlerin onurlu bir yaşam sürdüreceği İslamî hayatı yeniden başlatmak için altın bir fırsattır. Böylece insanlar, zulmünün ateşiyle tüm dünyanın yanıp kavrulduğu kapitalist sistemin zulmünden çıkıp İslam'ın adaletine ve nuruna kavuşacaktır.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler halkımızı, ayaklanmanın birinci yıl dönümünde onu, "Halk, İslamî Hilafeti İstiyor" sloganlarının yükseldiği bir ayaklanma yapmaya davet ediyoruz. Zira onların izzeti sadece onda olduğu gibi dünyanın zilletinden ve ahiretin azabından kurtuluş da sadece ondadır. O halde aşağılık demokrasi, sahte laiklik, kokuşmuş kavmiyetçilik ve vatancılık gibi Amerika'nın pazarladığı şeyleri kaldırıp atsınlar.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Efendileri Amerika ve Hindistan İle Birlikte Müslüman Bangladeş Ordusuna Karşı Kurdukları Komplolardan Dolayı Hain Hasina, Alaşağı Edilmelidir

Hizb-ut Tahrir, Cuma salahının ardından bugün, ülkenin dört bir tarafındaki camilerin dışında genel bir konuşma yapmıştır. Nitekim konuşmacılar halkı, Şeyha Hasina hükümetinin, Müslüman Bangladeş ordusunu Hindistan ile Amerika Birleşik Devletlerine boyun eğdirmeye dönük komplolarını protesto etmeye çağırmışlardır. Konuşmacılar şu açıklamada bulunmuşlardır: Hasina, Hindistan ile işbirliği içerisinde olan Amerikalılar tarafından iktidara getirilmiş olup Amerikalılar, bu bölgede İslamî Hilafet'in geri gelmesinin yanı sıra Çin'in yükselişini engellemede kararlıdırlar. Bu maksatla o, bu bölgedeki güçlü varlığını garantilemek ve İslam ülkeleri üzerindeki otoritesini pekiştirmek amacıyla Hindistan ile stratejik ortaklığı tercih etmiştir. Bundan dolayı Amerika, hükümeti, muhalefeti ve askerî liderlikteki bazı subayları kullanmasının yanı sıra bölgede Hindistan'ın elini serbest bırakmak amacıyla Hindistan ile askıda kalan uzun vadeli sorunları çözmek için de bu ajanları kullanmaktadır. Bu hususta İslam'ın geri dönüşünü ve Çin'in kuşatmasını engelleme planını uygulamak için Hindistan'ın Amerika ile işbirliği yapması daha kolay olacaktır. Dolayısıyla onlar, bu plana karşı olan tüm engelleri ve bu şerir plana karşı konuşan herkesi ortadan kaldırmak için çalışmaktadırlar. Bu nedenle Şeyha Hasina'nın komplo kurduğu "Sınır Muhafızları" katliamında muhlis ordu subayları katledilmiştir. Bu nedenle de Hasina, Hizb-ut Tahrir'i yasaklamış ve hizbe yönelik vahşî baskı politikasını takip etmiştir. Aha şimdi de o, bütün orduyu İslam'ın, ülkenin egemenliğinin ve güvenliğinin yanında yer alan tüm subaylardan temizleme operasyonu gerçekleştirmektedir.

Ayrıca konuşmacılar, muhlis ordu subaylarını, mevcut iktidar rejimi ile Hasina'yı aynı anda devirmeye ve otoritenin, Hilafet Devleti'ni kuracak olan muhlis siyasetçilere geçmesi için de Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye davet etmişlerdir. Zira Hizb-ut Tahrir, muhlis ve uyanık bir hizib olup Kur'an ve sünnete göre hükmedecektir. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devleri'ni, Hindistan'ı ve müttefiklerini Bangladeş'ten çıkaracak olan sadece Hilafet Devleti'dir. Hilafet Devleti, bu Müslüman ülkede kurulduğunda küresel bir güç haline gelmesi için onu Hilafet'in dayanak noktası yapacaktır. Buda halkın temel ihtiyaçlarını garanti altına almak, fakirlik, işsizlik, üretim ve ekonomi gibi insanların karşı karşıya kaldıkları uzun sorunları çözmek, güçlü ve gelişmiş bir savaş gücü olacak ordu inşa etmek ve İslam ümmetini birleştirmek yoluyla olacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Açılışını Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Mun'un yaptığı "Reform ve Demokrasiye Geçiş" Başlığı altında Beyrut'da Düzenlenen ESCWA (Birleşmiş Milletler Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu) Konferansı Münasebetiyle Hi

 

وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِى ٱلْحَيَاةِ ٱلدُّنْيَا وَيُشْهِدُ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا فِى قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ ٱلْخِصَام وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِى ٱلأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيِهَا وَيُهْلِكَ ٱلْحَرْثَ وَٱلنَّسْلَ وَٱللَّهُ لاَ يُحِبُّ ٱلفَسَادَ ِ "İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi, kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır.

O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için çalışır. Allah fesatçılığı sevmez." [Bakara 204 205]

Sayın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve Venedik (Oteli) Konferansındaki Diğer Konferansçılar: İnsanların Boyunları Üzerindeki Vesayetten Vazgeçin Artık! Zira Bundan Sonra Zaman, Sizin Zamanınız Değildir. Bilakis Zaman, Otoritesini Yeniden Kazanarak Şeriatın Egemenliğini Geri Getirmek İçin Batı'nın Nüfuzundan Kurtulmaya Başlayan Ümmetin Zamanıdır

Birleşmiş Milletler dün, genel sekreteri "Ban Ki-Mun'un" şahsında, geçen yıl İslam dünyasının bu bölgesiyle karakterize olan ayaklanmaya özel konferansın açılışını yapmıştır. Zira ayaklanma, bu yılın girmesiyle birlikte hala devam etmekte olup Allah'ın izniyle tahtları devirecek ve bölgenin yüzünü kapsamlı olarak değiştirecek şekilde yorumlanabilecek bir merhale açacaktır. Nitekim Batılı devletlerin elçisi olarak gelen Ban Ki-Mun'un lisanı hali şöyle demektedir: "Ey bölge halkı, bu ayaklanmanızla hadaratsal, politik, ekonomik ve askerî bütün şekilleriyle Batılı hegemonyanın mengenesinden kurtulacağınızı sanmayınız. Bilakis değişimin, tagut laiklerin döneminden demokrat laiklerin dönemine dönüşmesi için sizlerin ve protesto hareketlerinizin vasileri olarak kalmaya devam edeceğiz."

Devletin kimliğinde, Batılı hadarattan türetilmiş anayasalarda, dış siyasette, ekonomik siyasette, öğretim metodunda ve -başta Yahudi varlığı ile yapılan anlaşma olmak üzere- despot yöneticilerinizin işlediği hain anlaşmalarda bir değişim olmadığı sürece nasıl yaşıyorsanız ve siyaseti, yönetimi, ekonomiyi, medyayı, güvenliği ve öğretimi nasıl uyguluyorsanız o şekilde kalmaya devam edeceğimizi sizlere söylemek isteriz.... Nitekim sayın "Ban", ayaklanmaya kürtaj yaptırmak, ayaklanmanın yönünü kontrol etmek, ümmetten önce ayaklanmanın semeresini toplamak için ta Tunus'ta başlamasından bu yana Amerika ve Avrupa'nın başlattığı ayaklanmayı kavrama girişimlerini tamamlamak için gelmiştir. Zira -başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere- genellikle Batılı devletler, hedeflerini gerçekleştirmek ve dünyadaki çıkarlarını gözetmek için uluslararası örgütü bir araç olarak kullanmaktadırlar. Zira o, dünyadaki hegemonyasını sürdürmek için nasıl da ikinci dünya savaşından sonra bu örgütü ortaya çıkarmıştır! Her ne kadar ümmetimiz unutkan olsa da düşman olan Birleşmiş Milletler Örgütü'nün, kurulduğu ilk günden günümüze kadar kendisine yönelik olan kararlarını asla unutmayacaktır. Mesela Filistin'in, halkı ile yabancı Yahudiler arasında taksim edilmesi kararı ile ümmetimize karşı katliamlar ve trajedilerle sonuçlanan Afganistan'ın işgali ve Amerika'nın Irak'ı işgal yasası kararları gibi. Bunu da geçiniz, Yahudi varlığının Filistin halkına ve mücavir bölgelere karşı süregelen saldırıları ile bölge halkının fakirleşmesine, ekonomik kararlarının ipotek edilmesine ve servetlerinin yağmalanmasına yol açan İMF ve Dünya Bankası'nın politikalarına da göz yumulmaktadır... Ancak bizler, uluslararası örgütün sözde tarafsızlık yalanlarına aldanacak kadar da cahil insanlar değiliz. Bilakis ona, açıkça deriz ki; sayın genel sekreter, temsil ettiğin örgütünüz, İslam ümmetine karşı hasımların en yamanıdır.

Sayın "Ban", uluslararası örgütünüzün, bölge halkına karşı defalarca işlediği hatayı kabul ettiniz. Zira onun, "hükümetlere çok yakın olduğunu topluma ise yeteri kadar yakın olmadığını" açıkladınız. Bunun üzerine şu sözünüzle pişmanlığınızı da açıkladınız: "İkinci vilayetimin genel sekreteri olarak başlarken, Birleşmiş Milletlerin yanınızda olacağını vurgulamak isterim. Zira bizler, bu geçiş aşaması sırasında Arap ülkelerine yardım etmeye kesin kararlıyız." Bu pişmanlığınız, gerçek bir pişmanlık mı yoksa yeni bir aldatmadan ve şarlatanlıktan mı ibarettir?! Bunun cevabı, yine kendini kınadığın ve ağzının da seni kınadığı sözlerinden alınmaktadır. Zira merkezinizin, Yemen'deki müzakerelerin kalbinde olduğunu söylediniz. Halbuki bu müzakereler, Yemen halkının ayaklanmasına kürtaj yaptırmak için gelinen, kasap Ali Salih'in tagut çetesinin yönetimdeki üstünlüğü ile sonuçlanan ve Salih'in muhasebe edilmesini ve yargılanmasını bağışlayan müzakerelerden ibarettir. Dahası konuşmanızda Yemen tagutunu: "Anlaşmanın şartlarına bağlı kalmaya" davet ettiniz." Böylece de kendinizle çeliştiğiniz gibi örgütünüzün aldatmaya devam ettiğini de kanıtlamış oldunuz.

Sayın "Ban", bize bir kez daha Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre insan ve kadın hakları hakkında ders vermeye çalıştığını unutmasın. Biz de ona deriz ki; Bize insan ve kadın hakları hakkında ders vermeyi bırakın artık. Zira insan hakları kaynağını belirleyen yasanız, bize göre olmadığı gibi yıpranmış yasanızın bize hiçbir faydası da yoktur. Ey genel sekreter, biraz geriye dönüp bakarsan bu bildirgeye liderlik eden devletlerin işledikleri şeyleri ve insan haklarını ihlal eden hadaratlarını göreceksin. Zira bu hususta size en yakın olan manzara, en iğrenç resimlerle Afganlı ölülerimizin organlarını kirleten Amerikalı askerlerin manzarasıdır. O halde haklar ve görevler noktasında iki cins arasını eşitlerken, gerek kadının kutsallığı gerek kendisinin ve çocuklarının nafaka hakkı gerek onun çalışmak zorunda bırakılması gerekse en aşağılık malların pazarlanması için ucuz bir araç yapılmasında yasanızın, kadına nasıl da hakaret ettiğine bir bakın! Bizim azim şeriatımızdan, insan haklarını öğreneceğiniz günler de gelecek ey sayın genel sekreter!

Ayrıca sayın "Ban", ülkemizdeki işsiz gençlere meyilli olduğunu da unutmasın. Zira ona göre, Arap ülkelerinin, iş sahasına girecek olan gençleri yerleştirmek amacıyla gelecek on yıl boyunca elli milyon iş fırsatı sağlaması gerekmektedir. Ey sayın "Ban", bizlere ekonomi dersi vermeden önce kapitalizmin binden fazla şehrinde iki aydan bu yana gösteri yapmak için sokaklara çıkan milyonlarca işsizlerin haberi size gelmedi mi?! Ayrıca milyonlarca insanın acı çektiği bu sefaletin arakasının da yatanın, -bizim ülkelerimiz de dahil- dünyadaki düzeninizi koruyan kapitalist sistemin olduğunu hala kabul etmiyor musunuz? Bir şeyi kaybedenin, onu geri veremeyeceğini hala anlamadınız mı?

Ey Venedik (otelde) Bize Konferans Verenler!

Ümmetin ayaklanması, sadece tagutlara dönük bir ayaklanma değildir. Bilakis o, ümmetin kimliğine, hadaratına, kültürüne, şeriatına ve diğer unsurlarına düşman olanların temsil ettikleri her şeye dönük bir ayaklanma olmasının yanı sıra Batı'nın, hadaratına, kültürüne ve siyasî kararlarına tabi olanlara da dönük bir ayaklanmadır. Dolayısıyla ümmetin beklediği alternatif, dini hayattan ayıran Batılı hadaratın ifraz ettiği (salgıladığı) sözde demokratik sivil devletin temsil ettiği Batılı bir model değildir. Bilakis ümmetin beklediği ve kendisi için çalıştığı alternatif, parçalanma sürecinin ardından bütün ümmeti bir araya toplayacak olan bir devlettir. Zira bu devlette; egemenlik, Birleşmiş Milletler yasası ve beşerî anayasaların değil Allah'ın şeriatının olacağı gibi otorite de, ne Güvenlik Konseyi'nin ne Beyaz Saray'ın ne Paris'in ne İngiltere'nin nede Batı'nın ülkemize diktiği ve halklarına karşı on yıllarca desteklediği iktidar çetelerinin vesayetleri olmaksızın yöneticisini seçen ümmete ait olacaktır.

Ayaklanmayı ve Ayaklananları Temsil Ettiklerini İlan Etmek İçin Konferansa Katılanlara Gelince; onlara da deriz ki:

Uluslararası devletlere güvenmek, onları razı etmek ve tagut yöneticilere karşın onlara saygı duymak, tıpkı yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibidir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَلا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لا تُنْصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz!" [Hud 113]

Ayrıca bu, Allah'a, resulüne ve müminlere hıyanet etmektir. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَاذْكُرُوا إِذْ أَنْتُمْ قَلِيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الأَرْضِ تَخَافُونَ أَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآَوَاكُمْ وَأَيَّدَكُمْ بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Hatırlayın ki hani siz yeryüzünde az bir mustazaf topluluk idiniz. (Öyle ki) insanların sizi kapıp götürmelerinden korkuyordunuz da Allah sizleri barındırdı, sizi nusreti ile destekledi ve belki şükredersiniz diye de size temiz rızıklar verdi. Ey iman edenler! Allah'a ve resule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 26 -27]

Yine bu, siyasî bir intihardır. Çünkü nusret, Allah'tan olup O'nun düşmanlarından değildir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ "Allah size yardım ederse artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse ondan sonra, artık size kim yardım eder? O halde müminler ancak Allah'a tevekkül etsinler." [Âl-i İmrân 160]

Unutmayınız ki; çöküntü durumunun yükselmesinin ve on yıllardan beri ümmetin yaşadığı bozukluğun arkasında yatan bizzat Batı'nın siyasî kararlarıdır. Şayet uluslararası güçler, ümmetle yöneticilerinin arasına girmeseydi, ümmet onları uzun zaman önce kaldırıp atardı. Ancak bu güçler, tahtlarında kendilerine borçlu kalmaları, kendilerine saygı ve hürmet göstermeleri, tahtları karşılığında ümmetin kaynaklarını, servetlerini ve namuslarını kendilerine feda etmeleri için bu tagutları desteklemişlerdir.

Bu mübarek ümmetin hareketinin tayyib semeresi, ancak fikirler, anayasalar, yasalar, öğretim müfredatı, uluslararası kurumlar, toplumdaki güç merkezleri, siyasî, ekonomik, medyasal, güvenlik ve askerî nüfuz, yönetim, idarî, güvenlik, ordu ve benzerî birimlerdeki ajanlar gibi Batı'nın, ümmetin kimliğine yabancı olarak soktuğu her şeyin kökünün kazınmasıyla olacaktır. Zira vücuttaki habis mikroplar yaygın olarak kaldığı sürece onun sağlığını ve varlığını tehdit etmeye devam edecektir. Dolayısıyla Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Projesi'nin temsil ettiği hadaratsal ve siyasî projesini kamil bir şekilde taşımadığı sürece bu ümmetin bu belalardan kurtulması imkansızdır. Dolayısıyla da Batı'nın ve uluslararası örgütünün kökü kazındığında bizler de dünyaya hayırlı bir mesaj olarak, hadaratımızı taşıyacağız.

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." [el-Enbiya 107]

 

Hizb-ut Tahrir
Lübnan Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Ahmed el-Kasas

Devamını oku...

وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana i

  • Kategori Tunus
  •   |  

Öfkeli Müslüman kitlelerin, hem kendisine hem de Müslümanlara acılar çektiren ve onları acılara boğan fasit rejiminin devrilmesine dönük haykırışlarının ardından tagut Bin Ali devrilmiş ve kaçıp gitmiştir. Peki ya rejim gerçekten devrildi mi??

Sistem, bir kişiye yada insanların boyunlarına tahakküm eden fasitlerden oluşan bir gurup çete bile olsa bir gurup insanlara ait değildir. Ancak sistem, yönetimin temeli olup insanları yaratan alemlerin Rabbinin emrine göre onların işlerini yürütmek ve ekonomik, içtimai, dış siyaset ve öğretim gibi alanlarda onları gözetmek için çizilmiş bir siyasettir... Osmanlı Hilafet Devleti'ni parçalayan sömürgeci kafirlerin tahakküm etmesinden bu yana ülkemize egemen olan rejim; ülkemize fitne fesat saçan ve halkına zulüm, baskı ve zorbalık uygulayan demokratik Fransa'nın tatbik ettiği demokratik kapitalist sistemin bozuk bir versiyonundan ibarettir... Ardından bu rejimi, İslam'ı hayatımızdan ayırsınlar, bizlere egemen olsunlar ve azapların en kötüsünü tattırsınlar diye bizleri sömürgeci kafir Batı'ya rehin olarak vermek için çalışan Burgiba ve Bin Ali üstlenmiştir.

Ey Müslümanlar!

Zulmün, geri kalmışlığın ve baskının nedeni, kapitalist rejime boyun eğmemizdir. Zira sömürgecilerin aşağılık kölesinden öte bir şey olmayan Bin Ali, bizlere sömürgeci Batılı devletlerin politikasını uygulamıştır. Şimdi de Bin Ali, aşağılanmış ve horlanmış bir şekilde kaçıp gitmiştir ama geride fasit rejimi bırakmıştır. Zira gerek Batı'nın hayranı olan gerek onun ajanlığını yapan gerekse de onun kültürüne bir sırtlan gibi sarılan bir takım simgeler, rejimi koruma çığırtkanlığı yapmaktadırlar. Ayrıca bildirimlerinde de aşırı bir şekilde fasitlere odaklanarak sorunun, sadece fesat içerisinde rejimi uygulayan kimselerde olduğunu vurgulamaktadırlar. Sonra yıllar boyu sizlere acılar tattıran kapitalist rejimin uygulanmasını sürdürmekten öte bir şey olmayıp tek kurtarıcı olarak tasvir ettikleri seçimlerle sizleri baştan çıkarmaktadırlar. Bunun üzerine de sizler, Müslüman oldukları zannıyla en iyi olarak gördüklerinizi seçtiniz. Daha sonra onların çığırtkanları, durumlarını pekiştirmek için bağırmaya başladılar. Sonra da onlar, Bin Ali'nin onayladığı bütün zalim anlaşmaları ve ittifakları korumaya çalışacaklardır. Nitekim yeni yöneticiler, sömürgeci Batı'nın çıkarlarını güvence altına almak için çalışmaya koyulmuşlardır. Böylece ülkemiz, çıkarlarını güvence altına almak isteyen Amerikalıların, İngilizlerin ve Fransızların olduğu sömürgeci liderlerin kıblesi ve türbesi haline gelmiştir... Zira değişim, bir tagutun yok olmasıyla sınırlı kalmış ve aynı rejimin temelleri nüfuz etmeye devam etmiştir. Ardından Bin Ali ve rejiminin erkanlarına verdikleri gibi yeni liderlere de onama belgeleri vermeye başlamalarının yanı sıra işbirliğine ve diğer ülkelerdeki ayaklanmalara bir örnek teşkil etsin diye de bu süreci başarmaya hazırlanmaktadırlar. O halde biz ve ümmetimiz, bir kez daha kapitalizm cehenneminin ve sömürgeci kafirlerin rezaletinin devam etmesine nasıl razı olabiliriz ki?

Ey Tunus Halkı! Ey Müslümanlar!

Sizin kahramanlıklarınızın kökleri, Allahu Subhânehu'nun beldenizi İslam ile şereflendirdiğinden bu yana gelen tarihin derinliklerine uzanmaktadır. Böylece beldeniz, hidayete erenlerin ışığı olduğu gibi Kuzey Afrika'dan Endülüs'e kadar olan fethin kıvılcımı da buradan atılmıştı.

Nitekim ayaklanma da bu tayyib ülkeden başlamış ve Sykes-Picot sınırlarını dahası "İsrail" varlığının sınırlarını korumaya devam eden sömürgeci devletlerin ajan yöneticilerine karşı olan diğer Müslüman ülkelere kadar uzanmıştır. O halde ayaklanmanın, bedenimizi paramparça eden mücrim sömürgecinin türettiği planlar içerisinde kirlenmesine nasıl razı olabiliriz ki? O halde ayaklanmaya öncülük edenleri kalabalık ayaklananlar haline getiren ve politikacıların akliyetlerine egemen olan Sykes-Picot sınırlarına nasıl razı olabiliriz ki?

Nitekim ayaklanma, kapitalist demokratik sistemin ürettiği ve politikacılar ile yöneticilerin de uluslararası sömürgeci kurumlar ile şartlarına boyun eğerek sadık kaldığı siyasî ve ekonomik durumlara karşı başlamıştır. O halde Uluslararası Para Fonu (İMF) ile Dünya Bankası'nın ölümcül şartlarına göre olan zalim kapitalist politikalara yeniden boyun eğmeye nasıl razı olabiliriz ki?

Ey Tunus Halkı! Ey Müslümanlar!

Bugün sizlerin, tagutun firarından dolayı mutlu olduğunuzu görüyoruz. Nitekim daha önce de Fransa'nın askerlerini çıkarmasından ve sizlere acılar tattıran ve tehlikelere atan 1959 anayasasını koymasından dolayı da mutlu olmuştunuz. Sonra size zulüm ve zorbalıkta bulunan firari tagut Burgiba yönetiminin yok olduğu, yani 07 kasım 1987 günü de mutlu olmuştunuz. O halde yüzlerin değişmesine ve hala göğüslerinize çöreklenerek musibetinize ve trajedinize neden olan kapitalist rejime bir kez daha mı aldanacaksınız? Dahası bu yeni yöneticilerin, azim olan Allah'a yemin ettikleri ve ellerinde de aziz olan Allah'ın kitabı olduğu halde Allah'ın kitabıyla yönetmeyip bizzat kafir kapitalist sistemle yöneteceklerini görüp duyduğunuz halde nasıl aldanabilirsiniz ki? Dolayısıyla bu, rejimin değişmediğinin bilakis değişenin ise sadece isimlerden ve yüzlerden başkasına uzanmadığının bir kanıtıdır. Dolayısıyla da bu yeni yöneticilerin hali, kendilerinden öncekilerin halinden daha iyi olmayacaktır.

Demokratik kapitalist sistem, insanları kendileri için yasalar koyan insanların kölesi yapan, onları egemen devletler ile şirketlerinin kölesi haline getiren ve insanları kendi çıkarlarını uygulamak için Batı'nın ortaya çıkardığı Birleşmiş Milletler, İMF, Dünya Ticaret Örgütü ve benzerleri gibi uluslararası kurumların kölesi yapan sömürgeci Batı'nın "dinidir." Sizin dininize gelince; rahmet ve hidayet dini olan, insanları ama tüm insanları kurtaracak olan, insanları kula kulluktan kulların Rabbine ibadet etmeye çıkarmasının yanı sıra demokratik kapitalizmin zulmünden İslam'ın adaletine ve rahmetine çıkaracak olan Rabbinizin razı olduğu azim İslam'dır.

Ey Tunus Halkı! Ey Müslümanlar!

Komutan, ehline yalan söylemez. İşte Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, 23 Kasım 1987 günü dağıttığımız neşriyatta tagut Bin Ali'ye aldanmamanız hususunda uyarmıştık. İşte bugün de Rabbinizin davetine icabet edesiniz diye azminizi bilemek istiyoruz:

- Başınızdaki zalim beşeri rejime sessiz kalarak ayaklanmanızı heder etmeyiniz...

- Batı'nın nüfuzunu ve kültürüne sırtlan gibi yapışarak onun güçlenmesi için çalışan ajanlarını alaşağı ediniz...

- İkinci Raşidi Hilafet Devleti yoluyla İslam'ı ikame etmek ve hükümlerini uygulamak için çalışınız... Zira Hilafet, Allahu Subhânehu'nun vaadi ve Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in müjdesidir...

- Böylece zulmün yok olduğu, beşerî kanunlar atıldığı ve beşerin Rabbine itaat edildiği tayyib bir yaşam olsun. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

 

فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى* وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Artık benden size hidayet geldiğinde; her kim Benim hidayetime tâbi olursa o sapmaz ve bedbaht olmaz Her kim de zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur ve biz onu kıyamet günü de kör olarak haşrederiz" [Tâha 123 124]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'in Önceliği ve Onun Dışındakilerin Tavizleri Arasında ... İslamî Hilafet

29.11.2011 tarihli "Mısırlı" gazeteler, İhvan-ı Müslimin Cemaatinin Genel Mürşidi Muhammed Bedî'nin, haftalık olarak verdiği mesajdaki konuşmasını yayınlamıştır ki o, şöyle demiştir: "Cemaat, cemaatin kurucusu İmam Hasan el-Benna'nın belirlediği büyük hedefini gerçekleştirmeye yaklaşmıştır. Bu hedef ise kurumları ve bileşenleriyle Raşidi Hilafet ve onun dünya başkanlığı zamanındaki hükümeti içeren raşid ve adil bir yönetim sistemi kurmaktır." Nitekim bu açıklamalar, 25 Ocak ayaklanmasından bu yana Mısır'daki laik rejimi korumak için savaşan laik akımların öfkesini kışkırtmış ve İslamî yönetim hakkındaki konuşmayı kesin bir şekilde reddetmişlerdir. Nitekim -Cemaatin İrşad Bürosu Üyesi- Abdurrahman el-Bir, bu açıklamalara yapılan saldırıya karşı çıkarak, hem laikleri hem de Mısırdaki İslamî akımlarda artan bu yükselişle birlikte Hilafet Devleti yoluyla İslamî yönetimi talep eden seslerin yükselişinden korkan laiklerin arkasındaki kafir Batılı devletleri yatıştırma girişiminde bulunmak için Genel Mürşid'in açıklamalarının içeriğini boşaltmıştır. Zira Özgürlük ve Adalet Gazetesi'nin 05.01.2012'deki yayınına göre Dr. el-Bir şöyle demiştir: "Genel Mürşid, Raşidi Hilafet'i kasdetmemiştir. Zira bu, valileri ve diğerlerini atayan Hilafet Devleti'nin başındaki Halife'nin varlığının geleneksel bir modelidir." Ancak kasdedilen, "Tüm Arap ve Müslüman devletler arasında bir birliğin olmasıdır." Dolayısıyla İslam İşbirliği Teşkilatı'nın modeli, bir model olarak göz önünde bulundurulursa bu birlik gelişebilir ve onun üzerine inşa edilebilir!

Sanki bu mesele, "Nahda Hareketi'nin ikinci adamı olan" Hamadî el-Cibâlî'nin 13.11.2011'de Suse şehrinde yaptığı altıncı Hilafet hakkındaki açıklamaları sırasında Tunus'ta meydana gelenlerin tekrarı şeklinde olmuştur. Zira aynı şekilde bu durum, Tunus arenasında geniş bir tartışmayı tahrik etmiştir. Buda Hamadî'yi, "ibarenin bağlamından çıkarıldığını" vurgulayarak geri adım atmaya ve düşman tarafını sakinleştiren mesajına, "Nahda Partisi'nin siyasî yönetimdeki tercihi, meşruiyetini halktan alan Demokratik Cumhuriyet Sistemidir" şeklindeki sözlerini eklemeye mecbur bırakmıştır. Nitekim Cibâlî, önene gelecek Tunus hükümetinin başkanı olma kapısı açılınca bu konuşmalarından hızla geri dönüş yapmıştır. Sonra da Gannuşi Hareketi'nin başkanı, Cibâlî'nin Osmanlı Hilafeti'nin değil Tunus'un başbakanı olduğunu açıklamıştır.

Bu bağlamda Dr. Rıfat es-Saîd, 07.01.2012'de "Kur'an Ehli" internet sitesine, "Hilafet ve Vehimleri" başlıklı bir makale yazmış ve şeri anlayıştan yoksun uydurma bir çalışma yaparak İslam'da yönetim sistemi olan Hilafet'in farz olduğuyla ilgili sözü reddetmiştir. Zira Şehristânî, Cürcânî, Gazâlî ve Âmidî gibi Müslüman alimlerin sözlerini de, Hilafet'in akide usullerinden olmamasının, onun farz olmadığına dair bir delil olduğu itibarıyla ele almıştır. Nitekim akide ile şeri hükmün arasını ayıramamasından dolayı doktorun bu düşüncesini mazur görüyoruz. Halbuki Hilafet'in farziyetinin ispatı, şeri hükümle kanıtlanmış ve onun ispatına dair kitap, sünnet ve sahabe icmasından şeri deliller bir araya gelmiş olup Hilafet'in mahalli, akideler babı değildir. Ayrıca doktorun aktardıkları, Cürcânî'nin "Şerh-il Muvâkıf" adlı eserinde aktardıklarının aynısıdır ki eserde şöyle geçmektedir: "Hilafet, dinler ve akideler usulünden değildir. Bilakis mükelleflerin fiilleriyle ilgili fürûlardan ibarettir." Aynı zamanda Şeri hüküm, Şâri Subhânehu'nun, kulların (mükelleflerin) fiillerine ilişkin hitabı iken akide ise vakıaya mutabık delile dayalı kesin tasdiktir.

Bu bağlamda, -adı İslamî Hilafet'i kurma merkezli davet taşıyan İslamî sahayla irtibatlı olan- Hizb-ut Tahrir, Mısır'ın durumundan bahseden birçok beyanlar yayınlamış ve bu beyanları ciddî bir mücadeleyle dağıtmıştır. Bu beyanların sonuncusu da, "Ey Mısır Halkı! Laik-Demokratik Bir Devleti, Hiçbir Gücü ve Kudreti Olmayan Seçilmiş Halk Meclisi Yoluyla Başka On yıllar Boyunca Tekrar mı Denemeniz Gerekiyor? İslamî Raşidi Hilafet'ten Başka Bir Kurtuluşunuzun Olmadığını Anlayın Artık!" adını taşıyan 06.01.2012 tarihli beyandır. Nitekim bu beyanın insanlara dağıtılması esnasında, beyanı dağıtanların Selefilerden oldukları iddiasıyla güvenlik birimleriyle bağlantısı olan bazı kimseler beyanın dağıtılmasını engellemişlerdir. Halbuki Selef-i Salih, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in defnedilmesi üzerine farziyetinin büyüklüğünden dolayı Halife seçimini yapmışlardır. Ancak onlar, hizbin üyesi üstad Ahmed Ebu Dayf'ın, Hilafet'in farziyetine dair beyanı dağıtmayı tamamlamasını bile engellemişlerdir! Ardından da onu, önce polise sonra da resmî tutanakla birlikte serbest bırakan ve kendisine neşriyatların geri kalanlarını iade eden savcılığa teslim etmişlerdir.

Basının, hizbin şebabı ile bazı Selefiler arasındaki şiddetli çatışmalar şeklinde yayınladığı bu olayın ardından, 10.01.2012 günü Derim-2 uydu kanalı, Hizb-ut Tahrir'in Mısır'daki kurucu vekili Üstad Muhammed Abdulkavi, Medya Bürosu Üyesi Üstad Muhmud et-Tarşûbî ve olay sahibi Üstad Ahmed Ebu Dayf'ı, sadece kendi aralarında hizbi tanıtmak amacıyla konuşmak için Sayın Vâil el-Ebrâşî'nin sunduğu gerçek program adlı oturuma katılmaya davet etmiştir. Görünen o ki oturumun konusu, gece yayınlanmış olup Hilafet fikrine vurma ve hizbin görüntüsünü çarpıtma girişiminde bulunmak için kendilerine haber verilmeyen konuklardan dolayı hizbin şebabı şoke olmuştur. Buda ev sahipliğini, Hilafet fikrine karşı çıkmakla bilinen konukların yapmaları yoluyla olmuştur. Ancak planlarında başarısız olmuşlardır. Zira Mısır'daki siyasî ortam, dikkat çekici bir şekilde tepki göstermiş ve bunun ardından birçok gazete, Hilafet'e davet eden Hizb-ut Tahrir'i tanıtan neşriyata geniş yer ayırmışlardır.

Ayrıca program sunucusu, Askerî Konsey'in Hizb-ut Tahrir hakkındaki beyanını okurken hizbin, İslamî Hilafet'i kurarak Müslümanların ülkesini birleştirmek için çalışan küresel bir hizib olduğunu açıkladığı Askerî Konsey'in beyanına yönelik tepkisini okumamıştır. Ancak el-Ebrâşî, Yakup'un nefsinde muhtaç olduğu durumu göz ardı etmiştir.

Sanki Dr. Abdurrahman Ali'nin rolü, herhangi bir şeri delil sunmaksızın farz olmadığını vurgulamak yoluyla Hilafet fikrine vurmak iken (Allah babasına çıkış yolu versin ve ailesini, Hilafet'e karşı savaşta dünyaya liderlik eden Amerikan cezaevlerinden kurtarsın) Dr. Abdullah İbn-u Ömer Abdurrahman'ın rolü de, geçmiş dönemlerde araştırmacının hiçbir incelemede bulunmaksızın ve delil sunmaksızın nakilde bulunduğu ve özellikle de hizib için yazılmış olan bazı kitaplarda, hizib hakkında bir takım yalanlar ve iftiralar aktarmak yoluyla hizbi çarpıtma girişimine odaklanmaktır. Nitekim Dr. Abdullah İbn-u Ömer Abdurrahman, bizlerin şeyhimizi mutlak müçtehit olarak görürken Resul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şeyhimiz gibi müçtehit olmadığı şeklindeki sözümüzü, içtihatta bulunma gücü arasındaki bir karşılaştırma konusu yaptığı sözünde cahilce davranmıştır!! Gerçekten bu, şaşılacak bir durumdur. Zira "Resul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in, müçtehit olması caiz değildir" şeklindeki sözümüzü nasıl olur da Resul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) içtihatta bulunamaz şeyhimiz bulunabilir manasında görebilir ki?!

Nitekim Dr. İbn-u Ömer Abdurrahman, bilerek yada bilmeyerek içtihatta hata ve doğru olabilme olasılığı gerçeği arasını karıştırmıştır. Dolayısıyla bu, Resul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hakkında caiz değildir. Çünkü o, hevasından konuşmaz ve sadece doğruyu konuşur... Ama diğer müçtehitler gibi olan şeyhimizin içtihat yapması caiz olup görüşünde doğru ve hata ihtimali bulunmaktadır. Nitekim bu durumla, içtihatta bulunma gücü arası karıştırılmaktadır. Bu yüzden de bunu duyan kişi, sanki bizler içtihat noktasında şeyhimizin gücünü Resul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in gücünün üzerinde görüyormuşuz gibi düşünecektir! Nasıl da kötü anlıyorlar.

Hiç şüphesiz hizib, Mısır'da hizbe dayatılan karartmanın kırılmasına katkıda bulunan bu oturumdan çok istifade etmiştir. Zira şâbın tutuklanarak savcılığa sev edilmesi ve ardından da serbest bırakılması medyada çatlak oluşturan bir haber olurken 2002 yılında hizbin şebabından 120 kişinin tutuklanması özellikle de 24 şâbın aynı gün yargıya sev edilerek haklarında bir yıldan beş yıla kadar hüküm verilmesi haberi, önemli olmasına rağmen o zamanki benzeri medya da yer almamıştı bile.

Nitekim Hizb-ut Tahrir, davet ettiği fikrinde rakipsiz olduğunu kanıtlamış, bu yolda enva çeşit güvenlik baskısı ve takibatlarına katlanmış ve Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan karşılığını yalnız Allah'tan bekleyerek sabretmiştir. Hatta hizbin adı Hilafet'le Hilafet'te onunla irtibatlandırılmıştır. Allah'ın izniyle de Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zalim zorba krallıktan sonra dönmesini müjdelediği Raşidi Hilafet yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatma hedefini gerçekleştirinceye kadar da bu şekilde kalmaya devam edecektir. Dolayısıyla yönetime ulaşma yolunda bir biri ardına tavizler veren diğer İslamî Hareketleri işte o zaman göreceğiz. Zira iktidarda kalmak için verdikleri tavizler nasıl olacak bakalım?! Allahuteala şöyle buyurmuştur:

قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي "De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar, basiret üzere Allah'a davet ederiz." [Yûsuf 108]

Hizb-ut Tahrir
Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerikan Örgütü IREX [Uluslararası Araştırma ve İşbirliği Kurulu], Yemen'deki Basını Reforma Etmektedir

Yemen'de, hükümete bağlı Devrim Gazetesi, bu Ocak ayının 8'inde Pazar günü yayınlanan 17224. sayısında bir haber yayınlamıştır. Haberin metni şöyledir: "Sana'daki ABD Büyükelçiliği Basın ve Kültür Ataşeliği Başkanı Mario Krivo, [Uluslararası Araştırma ve İşbirliği Kurulu] IREX Örgütü'nün, Enformasyon Bakanlığı, Yemen Gazeteciler Sendikası ve "etik basın yasası" inşa etmek için Yemenli gazetecilere destek vermek amacıyla çalışacak olan Ekonomik Medya Merkezi ile işbirliği içerisinde benimsediği, profesyonel basın taslağı ve Yemen'deki basın reformu hakkında bir açıklamada bulunmuştur."

Özgürlük ve toplum meselelerine hizmet etme sloganları atan Amerikan IREX Örgütü, genel olarak Yemen'deki özel olarak da basındaki şartların bozulmasından dolayı özellikle Yemen'deki mevcut rejim tarafından zulüm, takibat ve mahkemelere çağırılma durumlarıyla karşı karşıya kalan bağımsız basınla ilgilenme ve gözetme girişiminde bulunmaktadır. Zira rejimin, tüm bunlarla baş edememesinden dolayı Amerikan IREX Örgütü basını, yukarıdakilerin tamamına dayanabilecek, devam ettirebilecek ve karşı koyabilecek şekilde inşa etmeyi üstlenmiştir!

Ekonomik Medya Merkezi, 2012 yılında Gazete ve Web Siteleri İdarî Başkanlığına 220 küsur kişinin editör, icra ve finansal yöneticileri ile reklam pazarlamacıları olarak alınmasını hedeflediklerini söylemiştir.

Aslında Yemen'deki bağımsız medyanın, iktidar rejiminin nüfuzuyla karşı karşıya kaldığı gibi Amerika'daki bağımsız basın da, basın ve medya baronları tarafından benzeri bir durumla karşı karşıya kalmıştır. Zira aynı çatı altında birleşmedikleri ve büyük medya ve basın kuruluşlarının politikalarına boyun eğmedikleri sürece hayatta kalmaları ve devam etmeleri çok zor görünmektedir. Buda bağımsız basının, uzay medyaya, aklî eğilimlere ve insanların düşüncesine egemen olan basın karşısındaki boyutlarının ne kadar küçük olduğunu haklı çıkarmaktadır. Ayrıca bu baronların, reklamlar yoluyla ayakta kalmak ve sürekliliği sağlamak için ayartmaya, bağımsız basından kurtulmak, onu karalamak, itaat etmemesi ve teslim olmaması durumunda da ona saldırmak için kullanılan önemli silahlara dönük paraları da bulunmaktadır. Dolayısıyla bağımsız basının benzer durumu hala devam ettiği halde neden Amerika'yı bırakıp da Yemen'le ilgileniyorlar ki? Yoksa bu durum, başka hedefleri gerçekleştirmek için sadece bir bahaneden mi ibarettir?

Amerikalıların çalışması, Yemen'in dört bir tarafına yayılan ayaklanmayla çakışmaktadır. Ayrıca Amerikan Yakın Doğu Washington Enstitüsü'nün, Yemen'i sıkı bir şekilde kontrol etmek için özel bir büyükelçi atamakla ilgili 2011 Ağustos ayında yayınlanan tavsiyesi ile Amerikan Senatosu'nun, Salih'in ardından Yemen'le ilişki kurma hazırlıklarıyla ilgili 2011 Eylül ayında yayınlanan tavsiyesi de birbiriyle orantılıdır.

1959 yılında az sayıdaki doktorlarla Yemen'de çalışmaya başlayan Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID)'a gelince; şu anda o, sağlık, medya ve vakıf bakanlıklarıyla birlikte çalışmakta olup bu bakanlıkların içinde daha fazla yayılma eğiliminde olduğu gibi Yemen'de eğitimin geliştirilmesine dönük programlar aracılığıyla eğitim gibi yeni bakanlıklarla da çalışma eğilimindedir. Mesela en son olarak ülkesinin Sana'daki Büyükelçilik Ataşesi'yle işbirliği içerisinde mevcut öğretim yılı başında 400 bin okul çantası dağıtmasının yanı sıra "Geleceğin Usta Liderleri" sloganını taşıyan bir Uluslararası Amerikan Okulu da açmıştır. Aynı şekilde İletişim ve Bilgi Teknolojisi Bakanlığı ile de çalışma eğilimindedir.

Amerikalılar ve diğerleri, Müslümanları İslam kanunlarıyla gözetecek birinin yokluğunda, bizleri gözetme girişiminde bulunmaya, bizleri kapitalist fikirlere teşvik etmeye, amellerimizin temeli ve ölçüsü yapmamız için akidemizin cinsinden olmadığı gibi akidemizle de çelişen kanunlarını bizim üzerimize tatbik etme girişiminde bulunmaya devam edeceklerdir. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

يُرِيدُونَ لِيُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ "Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Velev kafirler kerih görseler de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır." [es-Saff 8]

Müslümanların bütün işlerini gözetecek olan sadece Hilafet Devleti'dir. Nitekim Hilafet'in yaklaşık doksan yıllık yokluğunda tehlikeler içerisinde olmamızın yanı sıra Amerikalıların gözetimi ile diğerlerinin vesayetine girdik. Dolayısıyla bizim izzetimiz ve egemenliğimiz, ancak Hilafet'in yeniden geri dönmesiyle olacaktır. Dolayısıyla da Hizb-ut Tahrir, dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanları, Hilafet Devleti'ni kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için kendisiyle birlikte çalışmaya davet etmektedir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene davet ettiğinde icabet edin." [el-Bakara 183]

Devamını oku...

Gerçek Değişimi Gerçekleştirecek Olan Sadece Hilafet'tir

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Ne zaman İslamî halkların öfkesi, Tunus'tan Bangladeş'e kadar olan İslam dünyası bölgelerinde yüksek seviyelere ulaşsa sömürgeci Batı, rejimin yüzünü değiştirmek ve bazı kanunlarda şeklî değişiklikler yapmak yoluyla mevcut fasit rejimleri korumaya yönelmektedir. Açıktır ki son günlerde, Pakistan'daki siyasî ve askerî liderlikteki hainler, Batılı efendilerini hoşnut etmek amacıyla ümmetin rejime yönelik öfkesini sakinleştirmek için "Mülk Partisi" yada "K İttifakı'nı" ortaya çıkarmışlardır. Ancak altı on küsur yıldır Pakistan'daki sefaletin gerçek nedeni, diktatörlerden ve demokratlardan her birinin tatbik ettiği kapitalist rejimdir. Dolayısıyla bu rejim, kökünden sökülüp atılarak Hilafet Nizamı gelmedikçe gerçek değişim olmayacaktır. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir sizlere, sizleri hayatın zulmünden ve ahirette Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın gazabından kurtaracak olan Hilafet hakkında genel bir bakış sunmak istemektedir.

Şu anki kapitalist yönetim sistemi, otoritelerin kaynağının insan olduğu bir ideolojiye dayalı olup insana, istediği şekilde yasa yapma hakkı vermektedir. Dolayısıyla tüm demokrasi ve diktatörlükte olan şey budur. Bu nedenle demokrasi ve diktatörlüğün altındaki bu iki sitemden her birinin insan tarafından koyulduğu noktasında tartışmaya bile gerek yoktur. Nitekim Pakistan'daki beşerî kanunlar, sömürgeciler ile siyasî ve askerî liderlikteki ajanlarının çıkarlarını korumak için vardır. Buna karşılık Hilafet'in gölgesinde anayasa ve kanunlar, sadece Kur'an ve sünnete göre konulacaktır. Zira gerek Hilafet gerekse ümmet meclisine seçilenler, bugün demokratik rejimdeki parlamentoda olduğu gibi yasa yapamazlar. Ümmet meclisine ise İslam ile hükmeden yöneticilerin hepsiyle meşverette bulunma hakkı verilmektedir.  Zira Hilafet'te egemenlik, şeriata aittir. Nitekim Allahu [Subhânehu ve Te'âla], Müslümanlara hükmün sadece Allah'a ait olduğunu kesin bir şekilde emretmiştir. Zira O, şöyle buyurmuştur:

إِنْ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلَّهِ "Hüküm sadece Allah'a aittir." [Yûsuf 40]

Mesela Müslüman ülkelerdeki kapitalist ekonomik sistem, sadece sömürgeciler ile siyasî ve askerî liderlikteki hainlere hizmet etmektedir. Milyonlarca insana zulmedilip ve ezildiği zaman da "mülk edinme özgürlüğü" örtüsü açılmaktadır. Halbuki o, sömürgecilere ve ajanlarına kamu kaynaklarını mülk edinme izni vermektedir. Dolayısıyla bu kaynakların, dayanılmaz fahiş fiyatlarla satılması yoluyla insanların geneli bitkin düşürülmektedirler. Nitekim Pakistan'daki mevcut elektrik krizi, sadece buna dair bir örnekten ibarettir. Ayrıca elektrik santrallerinin yanı sıra petrol ve doğalgaz sektörleri, sömürgeciler ile ajanlarının şirketleri tarafından kontrol edilmektedirler. Oysa Hilafet Nizamı'nda kamu mülkiyetlerinin özelleştirmeye tabi olması imkansızdır. Zira bunların gerçek sahipleri insanlardır. Devlet ise bu mülkiyetleri insanlar adına idare eder. Zira Sallallahu Aleyhi ve Selem, şöyle buyurmuştur:

الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلَاثٍ الْمَاءِ وَالْكَلَإِ وَالنَّار "Müslümanlar şu üç şeyde ortaktırlar: Su, mer'a ve ateş. Bunun bedeli haramdır."

Bu hadise göre petrol ve doğalgaz kuyuları, kömür madenleri ve elektrik santralleri de dahil tüm enerji kaynaklarının özelleştirilmesi imkansızdır. Hilafet, bu genel mülkiyetlere vergiler koymamakta bilakis insanlara maliyet parasını yüklemektedir. Bu durumda enerji ve yakıtların fiyatları önemli ölçüde azalacak bilakis kitlelere rahatlık sağlayacağı gibi sanayi ve tarımın gelişmesine de sevk edecektir. Ayrıca İslam, ırkı veya dili veya uyruğu veya dini ne olursa olsun Hilafet Devleti'nin tüm tabasına harcanması için bu malların ihracatından elde edilen gelirlerin devletin genel hazinesine tevdi edilmesini de farz kılmıştır.

Hilafet'in gelirleri, kapitalist sistemin hazine gelirlerinden çok ama çok uzaktır. Zira Resul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurmuştur:

لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ "Gümrük vergisi alan cennete giremez." [Ahmed]

Yine bu hadise göre herhangi birinin, Hilafet Devleti'nin genel hazine gelirlerinden insanlara vergi koymasına izin verilmez. Zira gelirler, sadece Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın indirdiği İslam şeriatının belirlediği gelirlerdir. Dolayısıyla İslam'da vergiler, şeriatın geçici olarak belirlediği özel durumlarda sadece zenginlere konulur ki buda onların ihtiyaçlarının fazlasından alınmaktadır. Bu ise demokratların ve diktatörlerin İslam'ın izin vermediği gelirleri elde etmek için tüm güçlerini kullandıkları Pakistan'daki mevcut rejim gibi zalim yöneticiler tarafından konulan vergilerle kemiyet ve keyfiyet olarak çelişmektedir. Aslında ajan yöneticiler, geçen altmış yıl boyunca sömürgecilerin emirlerine uyarak vergileri artırmışlardır. Mesela satış vergisi ve diğer dolaylı vergiler, toplam gelirlerin yarısından fazlasını oluşturmaktadırlar. Buda on milyonlarca insanın sefaletine yol açmaktadır. Halbuki İslam'da halkın mülkünün özel kutsallığı bulunmaktadır. Dolayısıyla Hilafet Devleti'nin, "vergi" gerekçesiyle vatandaşların mallarını çalması imkansızdır! Dahası adil gelirlere karar veren bizzat Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'dır. Doğalgaz, petrol, tarımsal üretimin yanı sıra öşür, harac ve yoksulları bitkin düşürmek için değil de özen göstermek amacıyla yoksullar için para üretecek sanayi ürünlerinin zekatı gibi kamu mallarının gelirleri de dahil İslam, gelirleri toplamada nevine münhasır bir sistemdir.

Tüm İslam dünyasındaki dış siyasette gerçek bir değişimi yapacak olan sadece Hilafet'tir. Zira şeri hüküm, Amerika, İngiltere, "İsrail", Hindistan ve Rusya gibi muharip devletlere bağlı bütün büyükelçilikleri ve konsoloslukları fiilen kapatmayı ve bu devletlerin Müslümanlara karşı kurduğu komplolara son vermeyi Halife'ye farz kılmaktadır. Buna ek olarak Hilafet, Panama, Venezüella, Tayland ve Kore gibi gayrimüslim devletlerin tamamını, Batılı sömürgecilerin baskısına karşı ayaklanmaya teşvik etmek için çalışacaktır. Ayrıca Hilafet, hakkın gerçekleştirilmesi ve İslam ile hidayet bulmaları amacıyla İslam davetini tüm dünyaya taşıyacaktır.

Yine iç siyasette gerçek değişimi yapacak olan sadece Hilafet'tir. Zira demokratik Müslüman ülkeler, birbirlerini yabancı olarak görmelerinin, birbirlerinden ayrı paralar basmalarının yanı sıra toprakları, hazineleri ve orduları da aynı şekildedir. Ancak Hilafet'in gölgesinde, Halife hemen ilk günden sonra dünyanın karşı konulmaz en büyük devleti olması için tüm Müslüman ülkeleri birleştirmek amacıyla bütün gücüyle çalışacak, devletin ordusu, Beyt-il Mâl'i ve doğal kaynakları bütün Müslümanlar için bir olacağı gibi ırkına ve mezhebine bakmaksızın tek bir ümmet olacaktır.

Ayrıca Hilafet, ister Müslüman isterse gayrimüslim olsun tüm tabasının canını, malını ve onurunu koruyacak, evlilik ve ibadet ayinleri de dahil gayrimüslimlerin özel hayatlarında dînî şiarlarını uygulamalarına izin verecek, iki cins arasındaki ilişkilerin uygulanması ve şeri elbisenin giyilmesiyle ilgili şeri hükümler ışığında kadının öğretim, mühendislik, siyaset, medya, yargı ve benzeri alanlarda tercih ettiği meslekleri yapmasına da izin verecektir.

İslam'ın yargı sistemi, İslamî şeri kanunları tatbik etmek yoluyla yargı adaletini gerçekleştirecekken mevcut yargı sisteminin insanlar arasındaki adaleti gerçekleştirmesi imkansızdır. Zira o, İngiliz sömürgeciliğinden miras kalmıştır. Ayrıca mevcut sistemde, sömürgeci hegemonyasına son verme çağrısında bulunmak yada Hilafet'in kurulmasına davet etmek bir cürümdür. Yine bu daveti yapanlar, ajanlar tarafından kaçırılmak ve hapsedilmek üzere takip edilirken bu ajanlar sömürgeciliğin varlığını korumaktadırlar! Nitekim onların sistemlerinde cizye ve harac vermemek bir cürüm sayılmazken ribayı (faizi) ödemeyenlerin akıbeti hapishane olmaktadır. Dolayısıyla yargıçlar, bu kafir kanunlarla hüküm vermeye zorlanırlarken Hilafet'te ise herkes yasalar önünde eşit olacaklar ve Halife bile olsa hiçbir kimse dokunulmazlık talebinde bulunamayacağı gibi yönetici elitleri koruyacak yasalara dönük bir alan da olmayacaktır. Zira Hilafet'te egemenlik, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın şeriatına ait olacaktır.

Yukarıdakilerin hepsi, mübarek İslamî hükümlerden sadece bazıları olup Hilafet, Allah'ın izniyle yakında kurulacağı ilk günden itibaren bunları tatbik edecektir.!

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bir yandan Batılı sömürgeciler ile askerî ve siyasî liderlikteki hainler, demokratik seçimler yoluyla bu fasit rejimi tekrar çöküntüden kurtarmak için tüm güçleriyle çalışırlarken diğer taraftan ümmet arasında altı on yıldır çalışan ve Hilafet'in kurulduğu ilk saatten itibaren tatbik edeceği 191 maddelik anayasa hazırlayan Hizb-ut Tahrir, İslam'a ve Hilafet'e davet etmektedir. Şunu iyi biliniz ki; mevcut demokratik oluşumlar yoluyla İslam Nizamı'nın tatbik edilmesi imkansızdır. Zira o, sömürgecilerin ve ajanlarının istekleri için İslam'ın tatbik edilmesini terk etmektedir. Şimdi iş size kalmıştır! O halde bu kafir rejimi darmadağın ediniz ve Hilafet'i kurma yolunda olan Hizb-ut Tahrir'e katılınız. Zira size düşen, bu rejimdeki her türlü formalite seçimleri reddetmek ve Pakistan'daki Silahlı Kuvvetler içerisindeki muhlislerden Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelerini talep etmektir. Ki böylece Hilafet'in kurulması yoluyla gerçek değişim meydana gelmiş olsun.

Hak dinin tatbik edilmesi, bizzat Hilafet yoluyla olacaktır. Zira Hilafet, sadece tüm ümmetin refahını sağlamayacak bilakis dünyanın dört bir tarafındaki ezilen halkların ışığı olacaktır. Hatta baskıcı kapitalizme karşı yürüyüşler yapan Londra ve New York sokaklarında ezilen halkların bile! Dolayısıyla şimdi artık baskıcı yönetime son vermenin ve Resul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in müjdesini doğrulayan Hilafet'i kurmanın zamanı gelmiştir. Zira o, şöyle buyurmuştur:

ثمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır." [Ahmed]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Neşriyata Gereken İnceliği ve Dürüstlüğü Göstermelerinden Dolayı "Mısırlı" Gazetelere Teşekkür Ederiz

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti Medya Bürosu, 07.01.2012 cumartesi günü yayınlanan sayılarında, hizbin 31.12.2011 günü yayınladığı "Gelecek Olan Anayasa Gerçek İslamî Anayasa Olmalıdır" beyanı hakkında gereken inceliği ve dürüstlüğü göstermelerinden dolayı "Mısırlı" gazetelere teşekkür eder. Nitekim gazeteler, son günlerde Mısır'daki siyasî arenada meydana gelen olaylarla bağlantılı olmasından dolayı beyanı, gazete başlıklarına taşımışlardır.

Beyan, Hizb-ut Tahrir'in İslam akidesi temelinde hazırladığı anayasayı açıklamaktadır. Zira İslamî Raşidi Hilafet Devleti yoluyla tatbik edilmesi durumunda Mısır'ı krizlerden çıkaracak ve onu dünyanın birinci devleti yapacak olan sadece bu anayasadır.

Bu anayasayı hizib, İslamî hareketler ve partiler ile Ezher-i Şerif'e sunmasının yanı sıra onu, hizbin çeşitli internet sitelerinde de yayınlamıştır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER