Perşembe, 22 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hindu Rejiminin Kitaplara Uyguladığı Umutsuz Yasak İşgal Altındaki Keşmir'deki İslami Mücadele Ve Fedakarlıkları Silme Girişimidir

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Hindu Rejiminin Kitaplara Uyguladığı Umutsuz Yasak İşgal Altındaki Keşmir'deki İslami Mücadele Ve Fedakarlıkları Silme Girişimidir

Haber:

Dürüstlükten yoksunluğun açık bir göstergesi olarak Hindistan Halk Partisi'nin yönetimi altında demokrasi olduğunu iddia eden Hindistan, Keşmir'i işgalinin tarihsel gerçeklerini belgeleyen 25 kitabı yasaklama kararı aldı.Bu karar, 5 Ağustos 2025 tarihinde Jammu ve Keşmir'deki İçişleri Bakanlığı tarafından alınmıştır:zira bu kitapların, 2023 tarihli Bhartiya Nyaya Sanhita Yasası'nın 98. maddesi uyarınca, yalan haberler yaymak, ayrılıkçılığı teşvik etmek ve terörizmi yüceltmek suçlamasıyla toplatıldığını açıklamıştır.

Yorum:

Hindistan demokratik bir ülke olduğunu iddia etse de, ancak Keşmir'i işgaline ilişkin tarihi olayları ele alan kitaplara karşı bile bir güvensizlik hissetmektedir.Zira o, işgal tarihini ve nesiller boyunca süren insan hakları ihlallerini silmek istiyor.Dolayısıyla bu yasak, Hindistan devletinin kırılganlığını ortaya koymaktadır; zira Hindistan daha birkaç gün önce 800 binden fazla askerin postalları altında barış görüntüsü sergilemek için açılan Srinagar'daki Chinar Kitap Festivali gibi etkinliklerle sahte bir istikrar anlatısının propagandasını yaparken, aynı zamanda Keşmir ve halkının çektiği acılarla ilgili fikri tartışmaları bastırmak için emirler çıkarıyor.

Böylece bir yandan 800 bin çift askeri postalın altında istikrar hakkında sahte bir anlatıyı pazarlamak için kitap fuarı düzenlerken, diğer yandan da aynı hafta içinde Keşmir hakkında yasaklanan kitapların listesini içeren bir emir yayınlamıştır.Bu da Hindu rejiminin özgüven eksikliğini yansıtıyor; zira her cephelerde başarısız olan ve insan hakları ihlallerini ve işgalini haklı çıkarmak için fikri argümanla başa çıkma ve karşı koyma becerisine sahip olmayan bu rejim, baskı uygulayarak Müslümanları susturabileceğini ve onların kolektif hafızasını silebileceğini sanıyor.

Hükümet bildirisinin (A) ekinde listelenen yasaklanmış kitaplar, Keşmir'deki Müslümanların baskı, direniş ve özlemlerini belgeleyen araştırma çalışmalarını içermektedir.Bunlar arasında: Hafsa Kanjwal'ın “Keşmir'in Kolonizasyonu: Hindistan İşgali Altında Devletin İnşası” (Stanford Üniversitesi Yayınları) adlı kitabı, bölgedeki Hindistan kolonizasyonunun mekanizmalarını ortaya koyuyor; Muhammed Yusuf Saraf'ın “Keşmirliler Özgürlük İçin Mücadele Ediyor” (Feroz Senz Pakistan) adlı kitabı ise Müslümanların işgale karşı mücadelesini anlatıyor.

Diğer öne çıkan çalışmalardan bazıları ise;"Azadi"- Arundhati Roy (Penguin India Darja Ganj, Yeni Delhi), A. G. Noorani'nin “Keşmir Çatışması 1947-2012” (Tulika Books, Chennai, Tamil Nadu) ve Victoria Schofield'in "Çatışma İçindeki Keşmir: Hindistan, Pakistan ve Bitmeyen Savaş“ adlı eseri (Bloomsbury India Academy) ve ”Keşmir'de İşgale Direniş" - Haley Duschinski, Mona Ban, Athar Zia ve Cynthia Mahmood (Pensilvanya Üniversitesi Yayınları).Bu kitaplar, sistematik insan hakları ihlallerini, zorla kaybedilmeleri, ordunun vahşetini ve Hindistan yönetimi altında Keşmir'in İslami kimliğini silme girişimlerini belgeliyor.

Bu yasak sadece siyasi bir adım değildir, aksine ümmetin kolektif hafızasına ve küfür ve zulme karşı direnme vacibine yönelik doğrudan bir saldırıdır.Zira Keşmir, çoğunluğu Müslüman olan İslam toprağı olup 1947 yılından beri işgal altındadır; Seküler demokrasi adı verilen kâfir sistemin kök saldığı Hindu rejimi, cihad, fedakârlık ve kurtuluşa davet gibi rivayetleri silerek ümmeti parçalamaya çalışmaktadır.Essar Batool ve diğerlerinin yazdığı “Kunan Poshspora'yı Hatırlıyor Musun?” (Zuban Books) gibi kitaplar, Müslüman kadınlara karşı işlenen korkunçlukları gün ışığına çıkararak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu hadisini hatırlatıyor:مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerini korumada bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.

Hindu rejiminin uygulamaları, Keşmir'de direnen Müslümanları boyun eğdirememesinden kaynaklanmaktadır.Zira 2019 yılında, bölgenin özerkliğini elinden alan ve İslami demografik yapıyı değiştirmeye yönelik politikalara kapı açan 370. madde yürürlükten kaldırılmış olmasına rağmen, direniş devam etmiştir.Bu yasak, gerçeği bastırmak için yapılan beyhude bir girişimdir, ancak Allah Subhanehu ve Teala şöyle vaat etmiştir: يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kâfirler istemese bile.” [Saff 8]

Hindu rejiminin Müslüman topraklarının işgaline yönelik sömürge geçmişini, insan hakları ihlallerini ve mücahitlerin fedakarlıklarını silme çabaları, ümmetin azmini daha da güçlendirecektir.Nitekim milliyetçilik ve demokrasi, sömürgeci güçlerin Müslümanları zayıflatmak için dayattığı bölücü araçlar olduğunu kanıtlamıştır.

Tek çözüm, Müslüman ülkeleri birleştirecek, Keşmir, Filistin ve Doğu Türkistan gibi işgal altındaki toprakları kurtaracak ve İslam'ı uygulayarak ümmetin şerefini, canını ve zihnini koruyacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmaktır. Müslümanların kolektif hafızası, yasaklar veya askeri postallarla söndürülemeyecek, aksine Allah'ın izniyle işgali kökünden söküp atmak ve İslam'ın adaletini tesis etmek için harekete geçirecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Bahat – Keşmir

Devamını oku...

İbrahim Anlaşmaları ve Orta Asya: Trump'ın Kötü Niyetli Jeopolitik Hedefi

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

İbrahim Anlaşmaları ve Orta Asya: Trump'ın Kötü Niyetli Jeopolitik Hedefi

Haber:

Reuters ajansına göre, Trump yönetiminin temsilcileri -özellikle de Steve Witkoff ve Aryeh Lightstone- Azerbaycan, Kazakistan ve muhtemelen Orta Asya'daki diğer ülkelerle “İbrahim Anlaşmaları” hakkında görüşmeler yürütüyorlar.

Yorum:

Bu sürecin, işgalci Yahudi varlığının Gazze'deki Müslümanlara karşı her türlü soykırımı sürdürdüğü ve on binlerce kadın ve çocuğu acımasızca katlettiği bir dönemde gerçekleşmesi, bu diplomatik girişimi en aşağılık ve en tehlikeli bir hale getirmektedir.

Amerika, dünyanın en büyük servetlerine ve stratejik öneme haiz topraklara sahip olan İslam bölgesini kontrol ederek küresel jeopolitik hegemonyasını sürdürme arzusundan vazgeçmemiştir.

Bu nedenle Orta Doğu'daki ana kaynakların ve nakliye yollarının ana arterlerinin bulunduğu Arap Körfezi ve Hazar Denizi bölgesini kontrol altına almak için mücadele ediyor.Bu hedefleri de Yahudi varlığı aracılığıyla gerçekleştirmeyi seçti.Zira bu gayeyi gerçekleştirmek için, İslam beldelerinde bulunan ajan rejimleri, “İbrahim Anlaşmaları” olarak adlandırılan diplomatik girişimler yoluyla Yahudi varlığını resmi olarak tanımaya, onunla ekonomik ve askeri işbirliğini güçlendirmeye, onu İslam bölgesinde tam ve meşru bir aktör ve lider bir güç olarak kabul etmelerinin yanı sıra onu besleyen bağışçı rolünü üstlenmeye teşvik etmeye çalışmaktadır.

Amerika, Müslümanların başındaki korkak yöneticileri aşağılamak ve onları kendi mali ve lojistik araçları haline getirmek yoluyla Yahudi varlığının İslam beldesindeki nüfuz ve hegemonya merkezini güvence altına almaya çalışmaktadır.Dolayısıyla İslam'ın ve Müslümanların düşmanı olan Trump, ümmetin vücudunda bir kanser olan Yahudi varlığının yardımıyla jeostratejik hedeflerine ulaşmayı, kaynakları ve akışlarını kontrol etmeyi, zorla boyun eğdirme stratejisini uygulamayı, Müslüman ülkelerde istikrarsızlık, çatışma ve komplolar durumu oluşturmayı, sömürgeci adımları güçlendirmeyi ve bundan daha da önemlisi ümmetin Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatma konusundaki çabalarını engellemeyi hedeflemektedir.

Trump'ın 2020 yılında başlattığı İbrahim Anlaşmaları, Trump'ın anlaşmanın Türkçe konuşan ülkeleri de kapsayacak şekilde resmen genişletilmesi için 50'den fazla hahama çağrıda bulunmasının ardından Kafkasya ve Orta Asya'yı da kapsayacak şekilde genişletilmektedir.

Bu anlaşma sayesinde Amerika, Çin ve Rusya üzerinde jeopolitik bir avantaj elde etmekle kalmıyor, aynı zamanda Trump'ın dış politikasındaki çatlaklarını da kapatmaya çalışıyor.

Özbekistan Dışişleri Bakanlığı temsilcisi Ahrar Burhanov, “Özbekistan bu konuyla ilgili Amerika'dan herhangi bir davet almadığını” vurguladı ancak Mirziyoyev'in Yahudi varlığıyla ilişkilerini güçlendirmesi bunun aksine işaret ediyor.Peki Mirziyoyev ve rejimi Allahu Teala'nın şu kavlini bilmiyor olabilir mi: لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِّلَّذِينَ آمَنُواْ الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُواْ İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın.” [Maide 82] Veya şu kavlini:يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينEy iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” [Maide 51]

Mirziyoyev ve rejimi, İbrahim anlaşmalarını kabul etmenin ve işgalci Yahudi varlığıyla herhangi bir tür iletişim veya iş birliğine girmenin Allah'a, Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ve ümmete ihanet olduğunu bilmelidirler! Zira bu, Allah'ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İsra'sının ve Mescid-i El-Aksa'nın olduğu mukaddes toprakların tahrip edilmesidir!Ayrıca bu, çocukların ve bebeklerin kanları ve kömürleşmiş cesetleri üzerinde dans etmektir!Dahası bu, açlıktan parçalanmış ya da kemiklere dönüşmüş kadınların ve yaşlıların bedenlerine yönelik bir ihanettir!Yine bu, suçlu varlığın işlediği vahşi suçlarda iş birliği yapmaktır!Aynı zamanda bu, annelerin ve çocukların çığlıkları üzerine yapılan hain bir anlaşmadır!

Mirziyoyev ve rejimi, Gazze'deki on binlerce şehidin haklarının boşa gitmeyeceğini ve intikam saatinin yaklaştığını anlamalıdırlar!Ve unutmasınlar ki, Allah'ın izniyle doğru ve hak bir vaat olan Raşidi Hilafet kurulacaktır.

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا

Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İslam Ebu Halil - Özbekistan

Devamını oku...

Eğer İslam Ümmeti Yardımına Koşmazsa Gazze, Şiddeti Katmerleşen Bir Katliam ve Boğucu Bir Kuşatmayla Karşı Karşıya Kalacaktır

  • Kategori Filistin
  •   |  

Eğer İslam Ümmeti Yardımına Koşmazsa Gazze, Şiddeti Katmerleşen Bir Katliam ve Boğucu Bir Kuşatmayla Karşı Karşıya Kalacaktır

Haşim Gazze, yeni ve vahşi bir katliam dalgasının eşiğinde! Cellat Yahudi varlığının savaş kabinesi, geçtiğimiz cuma sabahı Gazze’yi tamamen ele geçirmek için operasyonları genişletme kararı aldı. Bu vahşet planı, Trump ve Rubio gibi Kara Saray’ın karanlık figürlerinin yeşil ışığıyla hayata geçiriliyor!

İşgal yönetiminin aldığı bu yeni karar, Gazze’de hayata dair bir umut kaldıysa eğer, onu da yok edene kadar daha fazla katliam, daha fazla açlık ve daha fazla göç anlamına geliyor. Halk, iki acı seçenekten birine zorlanıyor: Ölüm ya da göç…Görünen o ki, ölüm seçeneğine daha yakındırlar.

Tutsak Filistin’in diğer yakasında ise cani varlık hem söylemleriyle hem de eylemleriyle Batı Şeria’ya zorla egemen olmaya ant içmiş durumda! Bu uğurda öldürüyor, tutukluyor, evleri yıkıyor, topraklara el koyuyor ve bir kanser uru gibi yerleşimleriyle her yanı sarıyor! Girişlerine koyduğu demir kapılarla şehirleri ve köyleri, tıpkı Amerika’daki Kızılderililere ve Afrika’daki sömürge halklarına reva görülen utanç kampları gibi adeta tecrit edilmiş gettolara dönüştürüyor.

Ey Müslümanlar!

Gazaba uğrayanlar, Amerika ve Batılı ülkelerin yanı sıra Müslüman ülkelerdeki dostları ajan yöneticilerinin ipi olmasaydı, bu suçlarını işleyemezlerdi. Bu yöneticilerin Gazze halkıyla empati kurduklarına dair yaptıkları açıklamalar veya yardımların ulaştırılması için yaptıkları o cılız çağrılar, halkların gözünü boyama ve onları oyalama taktiğinden başka bir şey değildir. Zira Yahudi varlığını silahlandıran da, işlediği suçlara kalkan olan da bu devletlerdir. Amerika’nın açtığı sözde yardım merkezleri, ölüm ve infaz tuzaklarına dönüşmüş, insanların boğazından geçecek bir lokmayı bile kan ve zillete bulamışlardır.

İşte bu kaos ve hengâmenin ortasında, Filistin Yönetimi’nin gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Utanmadan sıkılmadan Gazze’de Yahudilerin işlediği suçların faturasını Mücahitlere kesiyor ve silahlarını bırakmalarını istiyor! Belki bu onursuzluk ve alçalma sayesinde kendilerine kâğıttan bir devlet hediye edilebileceğini düşünüyor! Amerika ise yönetimin bu hayalini sözleriyle yerle bir ediyor, Yahudi varlığı ise sahada egemenlik kararlarıyla hain yönetimin hayallerini paramparça ediyor. Bütün bunlara rağmen, Filistin yönetiminin başındaki adam hâlâ Gazze’nin bir mahallesine bile olsa belediye başkanı olmanın rüyasını görüyor. Aslında hayalini kurduğu şey, Yahudi varlığının çıkarlarına hizmet eden bir paralı asker birliğinden başka bir şey değildir!

Filistin ve Gazze davası gün gibi ortadadır; derdi de bellidir, dermanı da! Ne var ki öyle bir aldatmaca kampanyasıyla karşı karşıyayız ki, bu Ümmet artık Gazze’ye birkaç lokma girince zafer kazandığını sanıyor! Dün ateşkesi zafer sanıyordu, evvelsi gün ise saldırıların durmasını! Anlaşılan o ki, Yahudi varlığı, dünya ve ajan yöneticiler, bu ümmetin zihnine, teslimiyet ve göçün Gazze halkının tamamının yok olmasından ya da yarısının yok olmasının tamamının yok olmasından daha iyi olduğunu illetini işlemek istiyorlar. Ümmet, asıl sorunun işgalci varlık ve ona kalkan olan, Gazze’ye yardımı engelleyen rejimler olduğunu biliyor. Çözümün de denizden nehre kadar tüm Filistin’in kurtuluşu olduğunu biliyor. O halde bu ümmet, kardeşlerine yardım için devasa orduları harekete geçirmelidir. Artık yeter! Kendisine miras kalan bu acizliği ve pısırıklığı üzerinden atmalıdır! Kendisini sınırlar çizerek parçalayanları ve bir paçavraya çevirenleri ezip geçmelidir!

Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmeti! Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet!

Filistin davası bugün tarihinin en kritik eşiğine ulaşmıştır! Mescid-i Aksa’da Yahudi ayinleri düzenleniyor, Gazze halkı katlediliyor ve açlığa mahkûm ediliyor! Batı Şeria halkı ise gettolara hapsedilmiş durumda! Eğer Allah’ın rahmeti ve yardımı yetişmezse, Batı Şeria, Gazze’de yaşananlardan bile daha korkunç bir felaketle karşı karşıya kalacaktır. Eğer İslam ümmeti bugün yöneticileri devirmek, sınırları açmak ve Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu için cihada yönelmek gibi köklü adımlar atmazsa, atacağı her adım Gazze halkının kan, açlık ve kuşatma yükünü artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Ümmet alimiyle, cahiliyle, aydınıyla, ordusuyla, komutanıyla Nübüvvet metodu üzere Hilafetin şemsiyesi altında “La ilahe illallah Muhammed’un Rasûlullah” bayrağı altında birleşip harekete geçmedikçe hem Gazze hem de Filistin’de katliam daha da artacak ve vahşileşecektir. Ve (unutmayın ki) yapmakta olduklarınızdan mutlaka sorguya çekileceksiniz!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ (38) إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ  “Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Devamını oku...

Devlet İçinde İşlenen Suçlar, Şerî Cezalar (Ukubatlar) Uygulanarak Ortadan Kaldırılabilir

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Devlet İçinde İşlenen Suçlar, Şerî Cezalar (Ukubatlar) Uygulanarak Ortadan Kaldırılabilir

“Dokuz Uzun Çetesinin” yağma, gasp ve hırsızlık suçları olayları yenilenmektedir; zira onlar, kamuya açık yollardan geçenleri silahla tehdit ediyorlar, paralarını gasp ediyorlar, onlara saldırıyorlar ve bu olaylar, başkent Hartum'un güneyindeki Kalakla El Vahda bölgesinde ve Sudan'ın birçok şehrinde sabah-akşam tekrarlanıyor. Örneğin geçen hafta bir adam saldırıya uğradı, herkesin şaşkınlığının ortasında adamı silahla tehdit ettiler, telefonunu gasp ettiler, ardından motosikletle kaçtılar, başka bir sokağa gidip ikinci ve üçüncü kişiyi de saldırıp onları da gasp ettiler. Tüm bunlar ise birkaç saat içinde, tek bir bölgede gerçekleşti. Nitekim bu tür olaylar son günlerde Hartum'un banliyölerinde, yani Jabal Awliya, Omdurman, Port Sudan ve diğer bölgelerde tekrar tekrar yaşandı.

Bu tekrarlanan olaylar karşısında, bu suçluların cezadan emin oldukları (cezasız kalacakları) ve devletten herhangi bir caydırıcı önlem görmedikleri için suçlarına devam ettikleri gerçeği ortaya çıkmaktadır; bunun nedeni ise devletin ümmetin akidesine dayalı olmaması ve akidenin caydırıcı ve önleyici hükümlerini uygulamamasıdır.

İslam, devlete, güvenliği sağlamayı, iç güvenliği yetkin ve profesyonel bir şekilde koruyabilecek araç ve yöntemlerle donatılmış bir polis teşkilatına sahip olmayı ve caydırıcı had olan şerî cezaları (ukubatları) uygulamayı farz kılmıştır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا جَزَاءُ الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا أَن يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم مِّنْ خِلَافٍ أَوْ يُنفَوْا مِنَ الْأَرْضِ ذَلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌAllah ve Rasulü’ne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük bir azap vardır.” [Maide 33] Abdullah İbn Ömer Radıyallahu Anhuma’dan şöyle rivayet edilmiştir: أَنَّ النَّبِي ﷺ قَطَع فِي مِجَنٍّ قِيمَتُهُ - وَفِي لَفْظٍ: ثَمَنُهُ - ثَلاثَةُ دَرَاهِمَNebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, değeri olan -başka bir lafızda, üç dirhem değerindeki- bir kalkanı (çalan hırsızın) elini kesti.

Bu had cezaları uygulanırsa, kesinlikle suçluları caydıracak ve ordu (devlet) kontrolündeki bölgelerde ve hızlı destek güçlerinin kontrolündeki bölgelerde büyük bir şekilde yaygınlaşan ve rahatsız edici hale gelen bu olguyu ortadan kaldıracaktır.

Osmanlı Hilafeti döneminde, onun İslam'a dayalı olması, siyaset, yönetim, ekonomi, toplum ve yargı gibi alanlarda şerî hükümlerin uygulanması sayesinde halk güvenlik, huzur ve refah içinde yaşıyordu ve bu tür suçlar nadiren meydana geliyordu.

Gezgin Motray şöyle diyor: Osmanlı Devleti'nde on dört yıl kaldım, diğer olaylar gibi hırsızlık olayları da nadiren meydana geliyordu. İstanbul'da da hırsızlıklar çok nadirin meydana geliyor ve Osmanlı Devleti'nde yol kesenlerin cezası kazığa bağlanarak öldürülmekti. İstanbul'da on dört yıl yaşadım ve bu ceza sadece altı kez uygulandı ve bunları hepsi de Rumlardı ve Türklerin yol kestiği bilinmiyordu. Bu nedenle el çabukluğuyla cüzdanların çalınması korkusu yoktu.

İstanbul büyükelçisi Sir James Porter ise, Türklere ve İslam'a düşmanlığıyla bilinen bir kişi olmasına rağmen bu konuda şöyle demiştir: Yol kesme ve evlerin yağmalanması gibi olaylar Osmanlı toplumunda neredeyse hiç bilinmeyen şeylerdi. Savaşta ya da barışta yollar da evler gibi güvenliydi ve Osmanlı'nın tüm ülkelerinde herhangi bir kişi ana yollarda tek başına yürüyebiliyordu. Çok sayıda seferler ve yolcular olmasına rağmen kazaların oldukça az olması şaşırtıcıydı; zira birkaç yıl içinde nadiren bazı kaza olayları meydana geliyordu.

Ebu Jenny şöyle diyor: O büyük başkentte, dükkanlarını her gün açık bırakıyorlar, belirli saatlerde namaza gidiyorlar ve geceleri ise evlerinin kapılarını gelenek gereği tahta kilitlerle kapatıyorlardı; buna rağmen hırsızlık, yılda sadece üç veya dört kez meydana geliyordur. Nüfusunun çoğunluğu Hristiyanlardan oluşan meşhur Galata-Beyoğlu gibi semtlerde ise hırsızlık ve suç olaylarının yaşanmadığı bir gün bile geçmiyordu.

Bir İngiliz gezgin, Daily News gazetesinde Osmanlı Devleti'ndeki güvenlik ve istikrar hakkında bir yazı yayınladı ve yazısında şöyle diyor: Bir gün, benim ve bir Macar subay arkadaşımın eşyalarını taşımak için bir köylüden bir araba kiraladım; tüm kutular ve eşyalar açık ve ortadaydı ve içlerinde paltolar, kürkler ve atkılar vardı. Biraz kuru ot almak istemiştim ve nazik ve görgülü bir Türk, bana eşlik etmek istedi, sonra adam öküzleri arabadan indirip eşyalarımızı yolun ortasına bıraktı, nitekim onun uzaklaştığını görünce ona seslenerek dedim ki: Birinin burada kalması gerekir. O da, neden? Dedi. Ben de dedim ki: Eşyalarımızı koruması için. Müslüman Türk dedi ki: Buna gerek yok. Endişelenmeyin; eşyalarınız bir hafta boyunca gece gündüz burada kalsa bile hiç kimse onlara dokunmayacaktır; ben de talebimde ısrar etmedim ve gittim ve geri döndüğümde her şeyin yerinde olduğunu gördüm. Zira Osmanlı askerleri, sürekli olarak buradan geçiyorlardı. Gözle görülür bu gerçek, Londra'daki kiliselerin kürsülerinden tüm Hıristiyanlara duyurulması gerekir; bazıları bunun sadece bir rüya olduğunu zannedecek ancak artık bu uykudan uyanmaları gerekir.

Düşmanlar ve hasımlar olan Avrupalı gezgin oryantalistlerin, İslam'a dayalı olması ve İslam'ın hükümlerinin uygulanması sayesinde İslam Devleti'ndeki güvenlik ve emniyet durumuna tanıklık ettikleri şey işte budur. Bugün ise, sömürgeci kafirin kendi çıkarları ve habis sömürgeci amaçlarını gerçekleştirmek için tasarladığı, din ile devleti ayırma akidesi üzerine inşa ettiği ve onlara kapitalist sistemin uygulanmasını dayattığı işlevsel ulusal devletçikler, siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik olarak Müslümanların hayatını ifsat etmekte olup hırsızlık, cinayet, kan dökülmesi, namusların ihlal edilmesi ve benzeri suçlar da çoğalmıştır.

Hilafet kurulmadıkça, asla güven ve huzur olmayacaktır; zaman ve mekanın vacibi işte budur. Nitekim Ebu Hureyre’den, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِİmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Hüseyin (Ebu Muhammed Fatih) - Sudan

Devamını oku...

Özbekistan, Çocuklara İslam Dinini Öğretmeyi Cezalandıran Bir Yasayı Onayladı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Özbekistan, Çocuklara İslam Dinini Öğretmeyi Cezalandıran Bir Yasayı Onayladı!

Haber:

Özbekistan Senatosu, reşit olmayanlara izinsiz veya uygun eğitim verilmeden dinin öğretilmesini suç sayan bir yasayı onaylamış olup bu tür eylemler artık üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilecek.

Özbekistan Âli Meclisi'nin üst yasama organı (senato), 25 Haziran'da yapılan oturumda, reşit olmayanlara yönelik yasadışı dini eğitimin sorumluluğunu güçlendiren bir yasayı onayladı. Nitekim belge, incelenmek üzere cumhurbaşkanına gönderildi.

Senato Bilim, Eğitim ve Sağlık Komitesi Başkanı Bahrom Abdullayev, devletin çocukların haklarını ve meşru çıkarlarını güvenilir bir şekilde korumak ve onların kapsamlı gelişimleri için uygun koşulları sağlamak amacıyla sistematik bir çalışma yürüttüğünü vurguladı.Ve “çocukların arasında hukuki bilinç ve kültürün oluşturulmasının yanı sıra onların fiziksel, zihinsel, ruhsal ve ahlaki gelişimlerine katkıda bulunacak iyi bir eğitim almaları için gerekli tüm koşulların sağlanmasının özel önemini” de vurguladı.

Onun sözüne göre, son yıllarda cumhuriyette aynı zamanda reşit olmayanlara yönelik yasadışı dini eğitim vakalarında bir artışa tanık olunmakta ve bu bağlamda Ceza Kanunu'nun 229-2. maddesi (dini inançların öğretilmesine ilişkin kuralların ihlali) üzerinde değişiklik yapılmaktadır.

Yorum:

Daha önceki metinde, benzer bir eylemin idari para cezası veya 15 güne kadar hapis cezası ile cezalandırılmasının aksine, artık eğitilen kişi reşit değilse, derhal cezai sorumluluğa tabi tutulacağını belirtmekte fayda vardır.

Bu yasanın onaylanması, Mirziyoyev'in İslami uyanışı sıkı bir şekilde denetleme yaklaşımını sürdürdüğünü ve özünde ise ülkeyi, kötü şöhreti ile bilinen eski cumhurbaşkanı Kerimov dönemindeki uygulamalara geri döndürdüğünü ortaya koymaktadır.

Bilindiği üzere ulusal güvenlik teşkilatı, Sovyet döneminde Özbekistan'da ortaya çıkan gizli özel dini okullar olan “hücrelere” düzenli olarak baskınlar düzenlemektedir.

Benzer bir yasanın ilk olarak 1998 yılında çıkarıldığını belirtmekte fayda vardır.Zira “Vicdan ve dini örgütler özgürlüğü” yasası, dini faaliyetlere katı kısıtlamalar getirmiştir.Özellikle din öğretimine, sadece resmi olarak kayıtlı dini eğitim kurumlarında ve özel eğitim aldıktan sonra izin veriliyordu. Nitekim aynı yıl Özbekistan Ceza Kanunu'na, “yasal prosedürlere aykırı din eğitiminin” cezai sorumluluğunu düzenleyen 229-2 maddesi eklenmiştir.

Bu yasak ve ceza maddesi, 21. yüzyılın ilk on yılında ve ikinci on yılın başında defalarca uygulanmış, bu da insan hakları savunucularının eleştirilerine yol açmıştı; çünkü aile içinde bile dini bilginin aktarılmasını kısıtlamaktaydı, yani insanlar çocuklarına İslam'ı öğrettikleri için bile yargılanıyorlardı.

Mirziyoyev iktidara geldiğinde bu uygulamalar geçici olarak askıya alınmıştı ancak şimdi yeniden başlatıldı.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Mansur

Devamını oku...

Güvenlik Güçlerinden Gazze Kuşatmasını Reddetmelerini Talep Eden İki Mısırlıdan Haber Alınamayışı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Güvenlik Güçlerinden Gazze Kuşatmasını Reddetmelerini Talep Eden İki Mısırlıdan Haber Alınamayışı!

Haber:

Kahire'nin güneyindeki Helwan'a bağlı Maadi'de bulunan Devlet Güvenlik Polis Karakolu'na baskın düzenleyip polis memurlarını bir hücreye koydukları görüntülerin sosyal medyada yayılması üzerine iki genç ortadan kayboldu.Bu eylemin ardındaki saik, subayların Gazze halkına yardım etme konusunda geri durmalarını protesto etmekti. (Middle East Eye)

Yorum:

Telegram'da yayınlanan videoda, Muhsin Mustafa (27) ve onun amcasının oğlu Ahmed adlı iki genç görünüyor.Şerif Ahmed Abdulvahap (23 yaşında), bir polis karakoluna girerek güvenlik görevlilerini hücreye kapattı. İki adam, güvenlik görevlilerine, kendilerinden Gazze halkı için protesto yapan göstericileri tutuklamaları istenirse onları tutuklayacaklarını haber veriyor ve şöyle diyorlardı: "Onlar [yöneticiler] sizi kullanıyorlar, çünkü siz asla emirleri reddetmiyorsunuz!Sizler aklınızı kullanmıyorsunuz.” Protestolarını şöyle diyerek sürdürdüler: “Gazze'deki kardeşlerimize, geçiş kapısının açılmasını istiyoruz. Ne yapmamız gerekiyor?”(X Platformu)

Rejime karşı gösterilen bu cesaret ve rejimle yüz yüze gelmek, gerçek bir kahramanlık! Bu da Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayıdır: انْصُرْ أَخَاكَ ظَالِماً أَوْ مَظْلُوماً “(Din) kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.” Oradakiler dediler ki: Ey Allah’ın Rasulü!mazlum olana yardım ederiz de, zalim olan birine nasıl yardım ederiz?Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: تَأْخُذُ فَوْقَ يَدَيْهِ Onu zulüm yapmaktan alıkoyarsın. (İşte bu ona yardımdır.)” 

Nitekim onlar, gece gündüz zulme maruz kalan kardeşlerini ve bacılarını savundular.Ayrıca onlar, rejimin güvenlik görevlilerinin baskıya ortak olmalarını engellemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.Dolayısıyla hiçbir şekilde fiillerinin sonuçlarından korkmadan onları sorgulayıp dinlediler.Yine onlar, karşı karşıya oldukları rejimin, çizgisinden çıkan herkese işkence edip öldürmekle tanındığını idrak ederek harekete geçtiler.Ancak bu onları, kardeşleri için ellerinden gelen her şeyi yapmaktan alıkoymamıştır. Allah'tan onların amellerini kabul etmesini diliyoruz; umulur ki bu tutum, onlar için kıyamet gününde bir nur kaynağı olur.

Ey Kinane’deki muhlis subaylar: Bizler aranızda, Allah'ın huzurunda görevlerinizi yerine getirmek için orduya veya güvenlik güçlerine katılan muhlis subayların olduğunu biliyoruz. Sizlerin zalimlerden olmak istemediğinizi de biliyoruz! Muhsin ve Ahmed'in sözlerini bir düşünün!Sizler herhangi bir gündeme hizmet etmek için istismar ediliyorsunuz.Sizler, kâfirlerin ve hain rejimin Batı'nın gündemini uygulamak için kullandığı araçtan başka bir şey değilsiniz; o halde aklınızı kullanın, düşünün ve kendinize şunu sorun: Tüm şahitlerin, Allah Azze ve Celle'nin huzurunda şahitlik yapmak için ayağa kalktıkları gün geldiğinde, sizin tutumunuz ne olacak?Yaratıcınız size, yapay sınırın öbür tarafında oturan ve açlıktan ölen kardeşleriniz ve bacılarınız için ne yaptığınızı sorduğunda ne cevap vereceksiniz?Sizler sadece yardımları girdirme gücüne sahip değilsiniz, aksine aynı şekilde Gazze'yi ve tüm Filistin'i de kurtarabilirsiniz!O halde bu rejimlerin karşısında durun, onların emirlerini yerine getirmeyin, aksine Allah Subhanehu ve Teala'nın hükümlerini uygulayacak olan Halife'nin emirlerini yerine getirin.

Ey muhlis subaylar: Artık yeter deyin…Cihadın en şerefli türlerini yapın ve rejimlerin karşısında durun! Nitekim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: أَفْضَلَ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ Cihadın en efdali zalim sultan karşısındaki hak sözdür.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hatice Hafiz

Devamını oku...

O Gazze, İzzetlidir ve Allah ile Beraberdir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

O Gazze, İzzetlidir ve Allah ile Beraberdir!

Haber:

Analistler: Netanyahu, kendi şartlarına uygun bir anlaşmaya varma umuduyla Gazze işgalini erteliyor. (El Cezire)

Yorum:

Yahudi varlığının Filistin, Suriye, Lübnan ve İran'da yükselişinin... yanı sıra Amerika'nın bölgede ona vermeye çalıştığı roller bir yana Amerika'nın, Batı'nın ve Ruveybida Müslümanların ona yönelik mutlak desteklerine ve medyanın, Yahudi varlığının kahramanlıklarını göstermek için onun yaptıklarını abartarak savaş suçlarını örtbas etmesine ve 7 Ekim 2023'te kaybedilen prestiji bir nebze olsun geri kazanır diye demokrasi, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları gibi terennüm edip durdukları uluslararası hukuk ve normları ihlal etmesine tanık olmamıza rağmen bu açıklamanın gelmesi, Yahudi varlığının zayıflığının boyutunu ve onun örümcek ağından daha zayıf olduğunu teyit edip ortaya koymaktadır.

Askeri ve siyasi liderler arasındaki anlaşmazlıklar artık gizli değildir; zira Yahudi ordusunun genelkurmay başkanı Zamir, Netanyahu ve hükümetinin aldığı kararlara itiraz ederek bunu açıkça dile getirmiştir.Ayrıca ordunun yorgun ve eksiklikleri de gözlemleniyor; zira birçok Yahudi’nin, bu savaşın, kendi varlıkları ve esirleri için değil de Netanyahu hükümetini ayakta tutmak için yapıldığını düşündükleri için savaşmayı reddetmesinden bahsetmiyorum bile.

Biraz daha derinlemesine bakıldığında, Yahudi toplumunda bir aşınma olduğu ve onun yok olacağına dair inancının güçlendiği gözlemlenmektedir; zira bu, olayların başlangıcında ve sırasında birçok Yahudi lider ve Batılı uzmanın uyarıda bulunması ve çok sayıda eski askeri personelin, Trump'a mektup göndererek savaşı durdurması için Netanyahu'ya baskı yapma çağrısında bulunmasıyla ortaya çıkmıştır.

Evet, o Gazze, izzetlidir ve Allah ile beraberdir…İslam beldesinin kalbindeki bu habis bitkinin sonu, Allah'ın izniyle çok yakındır; zira Aksa Tufanı operasyonu hem Yahudi varlığının hem de izzetinin ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti’nin şafağına hazırlanan bu ümmete aşılanan Batılı değerlerin ortada kalkmasının sadece yapı taşlarından biridir.

وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَنْ يَكُونَ قَرِيباً

Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdulilah Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Tarihe Yeni Bir Sayfayı Demokrasiyle mi Açacaksınız?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Tarihe Yeni Bir Sayfayı Demokrasiyle mi Açacaksınız?

Haber

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara-Kızılcahamam'da partisinin "32. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı"na katıldı. Erdoğan:

“Dün itibariyle 41 yıllık terör belası sona erme sürecine girmiştir. Bugün yeni bir gündür. Bugün tarihte yeni bir sayfa açılmıştır. Bugün büyük Türkiye'nin, güçlü Türkiye'nin, Türkiye Yüzyılı'nın kapıları ardına kadar aralanmıştır. TBMM'de komisyon kuracak, sürecin yasal çatısını konuşmaya başlayacağız. Cumhur İttifakı olarak AK Parti, MHP ve DEM heyetiyle de bu süreci pişirerek geleceğe taşıyacağız.” dedi. (12.07.2025 Ajanslar)

Yorum:

Siyasi menfaatlerin, kişisel çıkarların, tahakküm hırsının hoyratlığı, Ümmetin inancına, değerlerine, ahlakına galebe çaldığı bir döneme tanıklık ediyoruz. Bugünün siyasal atmosferinde Türkiye’de şekillenen AK Parti, MHP ve DEM Parti arasındaki dolaylı ve örtülü ittifak, sadece politik bir manevra ya da taktiksel bir hamle olarak görülmemesi gerekir. Demokratik düzlemde hareket eden siyasi partilerin çıkar ve menfaat döngüsü adeta varoluş gayeleridir. En olmaz denilen, en uç noktaları temsil edenlerin bir araya gelmesi, aynı çizgide ortaklaşmaları siyasette dün dündü ilkesizliğinin tabii sonucudur. Nitekim yıllarca meydanlarda birbirlerine galiz sözlerle hakaret eden liderlerin bugün ortak ittifakın içinde yer almaları, dün terörün siyasi ayağı olarak kabul ettikleri bir partiyi bugün kendi ittifaklarının bir parçası olarak görmeleri elbette demokrasi gibi bir çukur düzeninde gerçekleşebilecek birlikteliklerdir.

12 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bundan sonraki süreci AK Parti, MHP ve DEM Parti ittifakıyla birlikte pişireceğiz söylemi birçok politik hesabın da itirafı aslında. Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyaset sahnesinde amaca ulaşma için her yol mubahtır düşüncesini siyasetinin kılcal damarlarına kadar işlemiş bir liderdir. Bu hedeflere ulaşmak için ise inanç, mukaddesat, maneviyat, millet, vatan, aklınıza gelebilecek her şeyi siyaseten tüketilebilir hale getirmiştir. Demokratik siyasetin kodlarını çok iyi okuyan Erdoğan, halk desteğinin zayıflamaya başladığı dönemlerde dahi bir şekilde iktidarını sürdürebildi.

Hendek olaylarında MHP’yi yanına alarak siyasetini Türk milliyetçiği üzerinden tahkim ederken, bugün ise CHP’ye karşı DEM Partiyi yanına alarak ittifak cephesini genişleterek tekrar iktidarını sürdürmenin peşinde. Yeni anayasa değişikliği meselesinde yeterli sayıdan uzak olan Cumhur ittifakı bu eksikliği DEM Partiyle belirli meselelerde kapatmış olacak.

Demokratik partilerin Müslümanları hiçbir şekilde temsil edemeyeceği ortadadır. İlkesizliğin ilke edildiği, menfaatin her şeyin üzerinde görüldüğü, iktidar olma arzusunun tüm değerleri çiğneten bir sistem bizi temsil edemez. Maslahat adı altında meşruiyet kazandırılmaya çalışılan bu birliktelikler Müslümanların değil partilerin liderlerin maslahatıdır. Bir asırdır uygulanan demokratik laik Kemalist sistem sorunların kaynağı iken çözümün parçası olamaz. Madem bu düzen sorunların kaynağı ve çözümsüzlüğün aktörü o halde sonuçlarla halkı oyalamanın anlamı yok. Demokrasi ile tarihe yeni bir sayfa açacağını düşünmek kadar abesle iştigal bir şey olamaz. Bir asırdır uygulanan sistemle geldiğimiz yer ortadadır. Gerçekten büyük hedefler, güçlü devletler sağlam akidelerden çıkar ki o da İslam akidesidir. Bu akideden çıkan fikirler ve çözümlerle hareket edilirse tarihin akışı değişir. Artık kötünün iyisi diye tercihlerden çıkılmalı. Adaleti, hukuku, hakkı, sözde değil fiiliyatta hayatın her alanında gösterecek, yaşatacak nizamı kurma vaktidir. Yoksa İmam Gazali’nin dediği gibi “Zalimlerle kurulan maslahat ittifakları, İslam’a değil, şeytana hizmet eder.” Kirli ittifaklarla halkın oyalanmadığı, şahsi menfaatler uğruna ümmetin enerjisini heba etmeyecek İslam Nizamı tek çıkış kapımızdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmet SAPA

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER