Çarşamba, 21 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İmanlı İrade, Kuşatmaya ve Yüzüstü Bırakılmaya Meydan Okuyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İmanlı İrade, Kuşatmaya ve Yüzüstü Bırakılmaya Meydan Okuyor!

Haber:

Hamas'ın askeri kanadı El-Kassam Tugayları, “Gazze Şehri'nin güneyindeki El-Zeytun mahallesinin güneyinde bulunan saldırı hattında bir dizi havan topu ile düşman askerleri ve araçlarının bulunduğu bir toplanma yerini bombaladığını” açıkladı. El-Kassam Tugayları ile işgal güçleri arasında dün gece yaşanan çatışmanın ayrıntıları henüz açıklanmamış olsa da, Yahudi kaynaklar direnişçiler ile işgal güçleri arasında doğrudan ve şiddetli çatışmalar yaşandığını bildirdi. (El Cezire Net, 30/08/2025)

Yorum:

Bu direniş performansı, yaklaşık iki yıllık savaş ve boğucu kuşatmanın ardından, yüksek düzeyde disiplin ve stratejiyi yansıtan organize pusu taktiklerinde bir ilerleme olduğunu gösteriyor. Hafif silahlara sahip olan ve neredeyse hiç teçhizatları olmayan gençler, buna rağmen cesurca Yahudi ordusuyla yüzleşiyorlar.

Onlardan, desteğin olmamasını bahane ederek çaresizlik veya teslimiyet sözleri sarf ettiklerini hiç duymadık; oysa yöneticiler onlara ihanet ettiler ve bu ihanetlerini de ekonomik zayıflık, düşman hakimiyeti ve çatışmanın imkansızlığı gibi uyduruk bahanelerle haklı çıkarmaya çalıştılar.Böylece işgal ordusu, nefislerini Allah'a satan mümin bir grup önünde burnunu toprağa sürtmüş ve Batı'nın ve rejimlerin büyük orduları ya da komploları onları korkutamamıştır.

Gerçek Müslüman işte budur: zira o, akidesine göre hareket eden, Rabbine tevekkül eden, toprağını veya dinini satmayan, zaferin sabırla geleceğine ve Allah'ın vaadinin hak olduğuna kesin olarak inanan kişidir. Bu adamlar, akideyi yaşayan bir gerçeklik olarak somutlaştırdılar, canlarını Allah yolunda feda ettiler ve “aşağılanma yok ölüm var” bayrağını dalgalandırdılar.

Ey ümmetin gençleri, ey Şam halkı, onlar sizin özünüzden olan gençlerdir; o halde size ne oluyor ki dünyaya ve onun süsüne razı oluyorsunuz;artık izzetin yolunun, Allah'ın dinine dönmek ve "لا إله إلا الله محمد رسول الله" sancağı altında Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmak olduğunu öğrendiniz. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنْ تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْEğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dareyn Eş-Şanti

Devamını oku...

El Faşer Halkı, Bir Yanda Savaşın Çekici, Diğer Yanda Açlığın Örsü Arasında Sıkışıp Kalmıştır, Tek Kurtuluşları Hilafet Devleti’dir!

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti El-Faşer, savaşan tarafların çatışmaları ortasında ciddi bir insani felaketle karşı karşıya. Son birkaç gün içinde onlarca sivil öldürüldü. Halk ise bir yılı aşkın süredir boğucu bir kuşatma altında inim inim inliyor ve kasıtlı bir aç bırakılma politikalarıyla karşı karşıyalar. Uluslararası toplumun sessizliği dikkat çekerken, Birleşmiş Milletler son çatışmalarda en az 89 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

El-Faşer’de yaşanan, sivillerin öldürülmesi, korkutulması ve aç bırakılması, İslam hukukuna göre büyük bir kötülük ve affedilmez bir suçtur. Her ne kadar sivil halkı kuşatan, topçu ateşiyle hedef alan ve gıda-su erişimini engelleyen Hızlı Destek Güçleri bu günahın vebalini taşıyor olsa da, tebaasından sorumlu olması hasebiyle devletin sorumluluğu çok daha büyüktür. Çünkü Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

وَالْإِمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ“İman çobandır ve güttüklerinden sorumludur” Devlet ayrıca yiyecek, barınak ve güvenliği sağlamakla da sorumludur. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

مَنْ أَصْبَحَ مِنْكُمْ آمِناً فِي سِرْبِهِ ، مُعَافًى فِي جَسَدِهِ ، عِنْدَهُ قُوتُ يَوْمِهِ ، فَكَأَنَّمَا حِيزَتْ لَهُ الدُّنْيَا“Sizlerden her kim vücutça sağlıklı, nefsinden, malından korkusuz ve huzurlu, günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur.” Ancak devlet, kendi sorumluluğunu terk ederek Birleşmiş Milletler ile bağlı kuruluşlarına adeta yalvarır hale gelmiştir. Nitekim Başbakan Kamil İdris, Güvenlik Konseyi’nden, 500 günden uzun süredir devam eden El Faşer kuşatmasını sona erdirmek için yasal yetkisini kullanmasını istediğini söylemiştir. Oysa kendisi de bal gibi bilmektedir ki, asıl sorumluluk kendisine aittir. Kaldı ki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 13 Haziran 2024 tarihinde 2736 sayılı kararı kabul etmiştir. 14 üyenin desteğiyle ve Rusya’nın çekimser kalmasıyla kabul edilen kararda, Hızlı Destek Kuvvetleri’ne El-Faşer kuşatmasını kaldırma, çatışmalara derhal son verme, bölgede gerginliği azaltma ve sivillerin güvenliğini tehdit eden tüm unsurların geri çekilmesi çağrısı yapılmıştır. Ancak aradan bir yıldan fazla süre geçmesine rağmen söz konusu karar uygulanmamıştır! Yaşananlar, çatışmayı yöneten tarafın ancak El-Faşer’in düşmesiyle kuşatmayı sonlandırmak istediğini ortaya koymaktadır. Nihai hedef, Darfur’un tamamen Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolüne geçmesi ve ayrılık için ortamın hazırlanmasıdır. Bu ise, tam da Sudan’ı beş küçük devletçiğe parçalamayı planlayan Amerika’nın arzusudur ki, bu hain plana Güney Sudan’ı koparmakla başlamıştı zaten.

Hükümetin yapması gereken bellidir! Derhâl tüm ordularını El-Faşer kuşatmasını kırmak için göndermeli, ardından gıda ve ilaç konvoylarını yollamalıdır! Bu, hem İslami hukuka göre halkı gözetme sorumluluğunun bir gereği hem de Amerika’nın Darfur’u ayırma planını başarısız kılma zorunluluğunun bir sonucudur.

Ey Sudan halkı! Ülkemizdeki bütün felaketlerin tek bir köklü çözümü vardır. Bu çözüm hem Batı’yı topraklarımızdan söküp atacak hem de Amerika’nın ve sömürgeci devletlerin Sudan’ı bölme komplolarını boşa çıkaracaktır. Bu çözümün adı İslam ideolojisidir. İslam ideolojisi ancak Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devleti tarafından uygulanabilir.

Haydi! Rabbinizin farzı ve izzetinizin kaynağı olan Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet’i kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışın!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Amerikan-Yahudi Projeleri, Maşası Kim Olursa Olsun, İster FKÖ İsterse Bir Başkası Olsun, Katıksız Birer Suç ve İhanet Projeleridir!

El Cezire’nin 5. İbrani Kanalı’ndan aktardığına göre Başbakan Netanyahu, El-Halil’deki bazı aşiret liderlerinin yerine Filistin Yönetimi temsilcilerinin geçirilmesini değerlendirmek üzere bir toplantı düzenledi. Bu gelişmenin ardından, Halil Valiliği, işgal hükümetinin kenti ulusal coğrafyadan koparma ve aşiret idaresine devretme yönündeki tartışmalarına tepki olarak bir bildiri yayınladı.

Bu gelişmeler ışığında, Hizb-ut Tahrir / Mübarek Toprak Filistin Medya Bürosu olarak biz, aşağıdaki noktaların altını önemle çizmek istiyoruz:

1- Filistin Yönetimi, Amerikan himayesinde ve Yahudi varlığının onayıyla, Mübarek toprakların bu varlığa peşkeş çekilmesi ve onun güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması esasına dayalı bir siyasî proje kapsamında ortaya çıkmıştır. Bu hainane rolü en mükemmel şekilde yerine getirmiş ve başkanı bununla Arap zirveleri toplantılarında ve Birleşmiş Milletler kürsüsünde övünmüştür. Amerika ve Yahudi varlığının, mevcut yöneticilerden bazılarını değiştirme isteği ya da Oslo Otoritesi’ni sona erdirip başka bir ad altında yeni bir otorite kurma arzusu, Filistin meselesini tasfiye etme projelerinin bir devamı niteliğinde olacaktır. Bu ister Filistin Kurtuluş Örgütü üzerinden, isterse kurulacak başka bir yapı aracılığıyla gerçekleşsin fark etmeyecektir. Dün Yaser Arafat ve adamlarını bitirip yerlerine Amerikalı General Dayton’ın emir eri Mahmud Abbas ve çetesini getirenler de yine onlardı. Dolayısıyla bu sözde Yönetim, en başından beri Yahudi varlığının güvenlik bekçiliğini yapan bir ihanet aygıtından başka bir şey değildir. Eğer bugün bu varlık bu yönetimin fişini çekerse, bu asla onların bir direniş gösterdiğinden değildir. Fişlerinin çekilmesi, yalnızca onlara verilen ihanet görevinin tamamlandığı ve artık tarihin çöplüğüne atılma vakitlerinin geldiği anlamına gelir. Şurası kesindir ki; işgalcinin getireceği her yeni oluşum, eskisinin kopyası olacak ve Yahudilerin güvenliğini sağlamaktan başka bir amaca hizmet etmeyecektir!

2- Filistin halkı, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü asla kendi iradesiyle seçmemiştir, aksine Filistin topraklarının büyük bir bölümünü Yahudilere peşkeş çekmesi amacıyla onlara zorla dışarıdan dayatılmıştır. FKÖ’nün, Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi olarak tasvir edilmesi, onun hainane rolünü meşrulaştırma çabasından başka bir şey değildir. Bu rol, Allah’a ve ahiret gününe inanan hiç kimse için kabul edilemez. Dolayısıyla, mevcut yönetimin halktan bir tür meşruiyet onayı alma çabaları, kendi tarihi hatalarının ve günahlarının vebalini masum Filistin halkına yükleme girişiminden ibarettir.

3- İşgalciyle işbirliği yapan bir yapı, hangi ismi taşırsa taşısın, işgal rejiminin bir parçası ve onun bir maşasıdır. Etiketleri ne kadar süslü olursa olsun, bu durum haini hain olmaktan, işbirlikçiyi ise dünya ve ahiretteki utanç yaftasından kurtarmayacaktır. Gerek mevcut Yönetim’e gerekse işgalcinin gelecekte kuracağı herhangi bir yapıya destek vermenin vebalini, inkâr edip selamete erenler değil, kabul edip peşinden gidenler Allah katında taşıyacaktır. Her kim FKÖ’yü, Filistin Yönetimini veya işgalin kuracağı herhangi yapıyı destekleyen bir tutum sergilerse, adını hainler defterine yazdırmış olacaktır. Aksini iddia etse bile o artık ailesini ve aşiretini temsil etme hakkına yitirmiş olacaktır.

Sonuç olarak, bizler, genelde Filistin halkına, özelde ise El Halil halkına ve ailelerine Yüce Allah’ın şu çağrısıyla sesleniyoruz:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ“Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûl’e hainlik etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize de hainlik etmeyin.” [Enfal 27]

Sakın ha, bu Yönetim’in oyunlarına gelerek onlara, onların örgütüne veya Amerika ile Yahudilerin kuracağı herhangi bir yapıya destek açıklamayın! Unutmayın, gaflet içinde olmak, işlenen suçu affetmez! Bu suça rıza göstermek, hainlerin ihanetine uymak anlamına gelir!

Filistin meselesi ne bir örgütün tekelindedir ne de bir aşiretin malıdır! O, tüm İslam ümmetinin meselesidir! Filistin halkının, diğer Müslümanlardan daha fazla hak sahibi olmadığı gibi, bu davaya karşı yükümlülükleri de aynıdır. Zira Filistin meselesi, bir din ve akide meselesidir, bir mübarek toprak meselesidir. İşgalin pençeleri arasındaki cılız bir devletle bu mesele çözülemez; aksine Filistin, ancak Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetinden sadık müminler tarafından özgürlüğüne kavuşturulabilir. Özgürlüğüne kavuşmasıyla birlikte eskiden olduğu gibi yeniden Şam’ın çiçeği ve minberi olacak ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği gibi yeniden İslam yurduna dönüşecektir.

وَيَقُولُونَمَتَىهَذَاالْفَتْحُإِنكُنتُمْصَادِقِينَ* قُلْيَوْمَالْفَتْحِلَايَنفَعُالَّذِينَكَفَرُواإِيمَانُهُمْوَلَاهُمْيُنظَرُونَ“Eğer doğru söylüyorsanız, bu fetih (ve hüküm) günü hani ne zaman? Derler. De ki: Fetih (ve hüküm) gününde inkârcılara (o gün ettikleri) imanları fayda vermeyecek ve kendilerine mühlet de tanınmayacaktır!” [Secde 28-29]

Devamını oku...

Abbasiye Takali’deki Hizb-ut Tahrir Gençleri, Yaptıkları Çağrıda Müslümanları Amerika’nın Darfur’u Ayırma Girişimlerine Karşı Koymaya Davet Ettiler

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nin “Darfur’un ayrılması yoluyla Sudan’ın parçalanması planını akamete uğratmak” amacıyla düzenlediği kampanya kapsamında, partinin Abbasiye (Tagali) bölgesindeki gençleri bir etkinlik düzenledi. 29 Ağustos 2025 Cuma günü, Cuma namazı sonrası Şeyh Yahya Kur’an Kursu Camii’nde toplanan gençler, aralarında siyasetçiler, medya mensupları, alimler ve askeri personelin de bulunduğu tüm Müslümanlara yönelik bir çağrı yaptılar. Çağrıda, Darfur’un ayrılmasını önlemenin “şer’i bir görev” olduğu belirtilerek, herkesten bu sorumluluğu yerine getirmesi istendi.

Hizb-ut Tahrir üyesi Abdürrahim Abdullah, Cuma namazı sonrası toplanan kalabalık bir cemaatin ortasında çağrı metnini okudu. Abdullah’ın konuşması sırasında, sağında ve solunda duran bazı parti gençleri, ‘ayrılıkçılığı reddetmeye’ ve ‘Allah’ın ipine sarılmaya’ davet eden pankartlar taşıdılar.

Etkinliğe katılan halk, yapılan çağrıya güçlü bir şekilde karşılık verdi ve parti gençlerine ‘Allah emeklerinizin karşılığını versin ve çalışmalarınızı bereketli kılsın’ şeklinde dua ettiler.

Devamını oku...

Rabbimize Karşı Mazeretimiz Olsun Diye ve Yaralı Gazze’ye Özür Mahiyetinde, Trablus-üş-Şam, Ümmetin Acıları üzerinde Gerçekleştirilen Dans Festivallerine Karşı Sesini Yükseltiyor

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Trablus’taki dans ve şarkı festivalini protesto etmek amacıyla, şehirdeki etkinlikler ve aktivistlerle koordineli olarak düzenlenecek olan oturma eylemine gençlerini katılmaya davet etti. Eylem, bugün cumartesi günü saat 18:00’de Trablus Uluslararası Fuarı önünde gerçekleştirilecek. Bu oturma eylemi, ilim ve âlimler şehri olan Trablus’taki dans ve şarkı festivalini kınamak ve Trablus’ta işlenen ve şehrin kimliğini yansıtmayan kötülüklere karşı Yüce Allah’a bir mazeret beyan etmek amacıyla düzenlenmektedir. Protesto eylemi, suçlu Yahudi varlığının genel olarak Filistin’deki ve özel olarak Gazze’deki Müslümanlara karşı şiddetli bir savaş başlattığı, hatta saldırganlık ve suçlarının Lübnan ve Suriye’ye uzandığı bir zamanda gerçekleşmektedir. Yahudi varlığı, hem Lübnan’ın güneyini hem de Suriye topraklarının bir bölümünü işgal etmekte ve savaş uçakları hiçbir engelle karşılaşmadan bu iki ülkenin semalarında sürekli olarak bombardıman ve yıkım gerçekleştirmektedir!

Eylemciler, protesto gösterisini engellemek için bölgeye sevk edilen çok sayıda güvenlik gücü karşısında şaşkınlık yaşadı. Ordu, askeri istihbarat, enformasyon birimi, kamu ve devlet güvenliği gibi farklı birimlerden oluşan güçlerin, savaş zamanında düzenlenen ahlak dışı festivallere müdahale etmek yerine, yasal bir hak olan görüş ifade etme özgürlüğünü engellemek için toplanması kamuoyunda tepkilerine neden oldu! Onlarla herhangi bir gerginlik yaşamamak için güvenlik güçlerinin ve askerlerin toplandığı yerden onlarca metre uzağa toplandık. Oturma eylemi, Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Dr. Muhammed İbrahim’in yaptığı kısa konuşmayla devam etti. İbrahim konuşmasında, “para babaları tarafından desteklenen şaibeli kadın dernekleri” olarak tanımladığı grupların düzenlediği etkinliği ve zamanlamasını eleştirdi. Hükümetin, güvenlik güçlerini halkla karşı karşıya getirmesini kınayan İbrahim, “Güvenlik güçlerinin yeri Trablus sokakları değil, düşmana karşı cephe hatlarıdır. Onların görevi halkın haklarını engellemek değil, halkı korumaktır,” dedi. Dr. İbrahim, güvenlik güçlerine “iktidardaki soyguncu sermayedarların emirlerine uymamaları” yönünde çağrıda bulunarak, “Özellikle Trablus için şimdi festival ve ahlaksızlık zamanı değil, düşmana karşı teyakkuzda olma ve mücadele zamanıdır,” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında festivalin “His Gecesi” ismine de değinen Dr. İbrahim, ironik bir eleştiride bulundu. İbrahim, “Asıl ‘hissetme’ zamanı, Gazze’deki kadınların ve çocukların acısını hissetme ve bu soykırımı durdurmak için harekete geçme zamanıdır,” dedi. Ayrıca, Trablus’taki yoksulların ve ülkedeki tüm mahrumların yanında olunması gerektiğini vurguladı. Hükümete seslenen İbrahim, “Lübnan’daki yetkililerin görevi, halkın dertleriyle ilgilenmek ve yoksullara yardım etmektir. Trablus Fuar Alanı’nı dans ve ahlaksızlık merkezine çevirmek yerine, binlerce ihtiyaç sahibi gence iş imkânı sağlayacak bir ekonomi merkezine dönüştürmenin yollarını bulmalıdırlar,” şeklinde konuştu. Daha sonra oturma eylemi yapılan dua ile son buldu.

فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِن قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلاً مِّمَّنْ أَنجَيْنَا مِنْهُمْ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ * وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَى بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ“Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular.” [Hud 116]

Devamını oku...

Yağmur Normalde Bir Nimet ve Rahmettir Ama Gerekli Bakım ve Altyapı Olmazsa Felakete Dönüşebilmektedir

Sudan’ın geniş bir kesimini vuran şiddetli yağmur ve sellerin yol açtığı felakette 42 kişi yaşamını yitirdi, 31 kişi yaralandı ve 4.000’den fazla ev yıkıldı.

Şiddetli yağmurlar sebebiyle hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyoruz. Rabbimizden onları şehitler makamına ulaştırmasını, hükmünde lütuf ve merhametini göstermesini niyaz ediyoruz.

Yağmur mevsiminin ani bir gelişme olmadığı, her yıl düzenli şekilde tekrar ettiği bilinen bir gerçektir. Üstelik birçok meteoroloji kurumu, bu yılki şiddetli yağışlara dair önceden uyarılarda bulunmuştu. Ancak devlet kurumları, muhtemel sonuçları önlemek için gerekli adımları atmadı. Bu durum, Nil Nehri Eyaleti köyleri başta olmak üzere Doğu Sudan, Kordofan ve diğer bölgelerde çok daha ağır sonuçlar doğurdu. Bu hükümetin halka bakmak gibi bir derdi yok! Eğer öyle olsaydı, yetkililerini derhal kanal açmaya, köprü kurmaya, vadileri denetlemeye, insanları ve hayvanları yüksek yerlere taşımaya, evleri kontrol edip yağmura dayanıklı mı diye incelemeye gönderirdi. Ama nerde! Onlar halkın dertleriyle değil, kendi gündemleriyle meşgul. Geriye kalan tek işleri de, evleri başına yıkılanların ailelerine başsağlığı dilemek! Böylece aslen Allah’ın bir rahmeti ve nimeti olan yağışlar, gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle felakete ve musibete dönüşebiliyor!

Hükümetin halkı gözetme görevi, İslam’ın yöneticiye, yönettiği halka karşı yüklediği bir sorumluluktur. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

وَالْإِمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ“İman çobandır ve güttüklerinden sorumludur” Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Medîne-i Münevvere’de Müslümanların yöneticisi iken bu sorumluluğu bizzat uygulamalı olarak göstermiştir. Nitekim Enes bin Mâlik RadıyAllahu Anh’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

كَانَ النَّبِيُّ ﷺ أَحْسَنَ النَّاسِ وَأَجْوَدَ النَّاسِ وَأَشْجَعَ النَّاسِ وَلَقَدْ فَزِعَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ ذَاتَ لَيْلَةٍ فَانْطَلَقَ النَّاسُ قِبَلَ الصَّوْتِ فَاسْتَقْبَلَهُمْ النَّبِيُّ ﷺ قَدْ سَبَقَ النَّاسَ إِلَى الصَّوْتِ وَهُوَ يَقُولُ لَنْ تُرَاعُوا لَنْ تُرَاعُوا وَهُوَ عَلَى فَرَسٍ لِأَبِي طَلْحَةَ عُرْيٍ مَا عَلَيْهِ سَرْجٌ فِي عُنُقِهِ سَيْفٌ فَقَالَ لَقَدْ وَجَدْتُهُ بَحْرًا أَوْ إِنَّهُ لَبَحْرٌ“Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem insanların en iyisi, en cömerdi ve cesuru idi. Bir gece Medine halkı yüksek bir ses duyarak korkmuş ve sesin geldiği tarafa doğru gitmişlerdi. Bir atın üstüne atlayarak hepsinden önce sesin geldiği yöne atını süren Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem ise dönerken onlara rastlamış ve boynunda kılıcı onları “Korkmayın, korkmayın!” diye teskin etmiş ve at için de: “Onu pek süratli buldum” buyurmuştur.” [Buhari]

Ey Sudan halkı! Artık hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde anlaşılmıştır ki mevcut işlevsel rejimler, sizin işlerinizle ilgilenmemektedirler. Bilakis onlar yüktürler. O halde bu rejimleri söküp atın! Rabbinizin rızasına nail olmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte, gözetim devleti olan Nübüvvet Minhacı üzere ikinci Raşidi Hilâfet Devleti’ni kurmak için çalışın. Ki onun gölgesinde izzetli, mutlu ve onurlu bir hayat süresiniz!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Filistin İçin İki Devletli Çözüm Aldatmacası “Mümin bir delikten iki kez ısırılmaz.” İslam Ümmetine Bir Çağrı

Şüphesiz ki, Gazze ve Mübarek Toprak Filistin’in diğer bölgelerinde yaşanan trajedi, bir yandan ümmetin izzetini, onurunu ve fedakârlığını yansıtan, diğer yandan da koruyucu kalkanı olan Hilafet’i kaybetmesinden bu yana aldığı derin yaraları da gösteren bir aynadır.

Bu trajedi, sömürgeci güçlerin bariz ikiyüzlülüğünü, çifte standartlarını ve İslam’a yönelik derin husumetini gözler önüne seren bir ayna işlevi görmektedir. Aynı zamanda, uluslararası hukuk ve kurumlarının da söz konusu güçlerin gündemlerine tamamen tabi olan, etkisiz ve değersiz yapılar olduğu gerçeği de bu vesileyle gözler önüne serilmiştir.

Gazze’de yaşananlar, dünya genelindeki Müslüman ülke yöneticilerinin, acı bir netlikle ortaya çıkan ve ihanet olarak tanımlanan tutumunu da gözler önüne sermiştir. Söz konusu yöneticiler, Filistin’i savunmak yerine; sömürgeci efendileriyle aynı safta yer alarak Müslüman orduları zincirlere vurdular, halkların sınırları açma taleplerini bastırdılar, soykırım ve aç bırakma suçları işlediği sırada Yahudi varlığının bekçiliğini yaptılar.

Buna rağmen Gazze halkı, en zorlu koşullarda dahi dimdik ayakta kalmış ve teslim olmayı reddetmiştir. Ümmet de sessiz kalmamış, tam tersine, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözünü ete kemiğe büründürmüşlerdir:

مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى Birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamette ve birbirlerine atıfet göstermekte müminlerin misali, bir beden misalidir ki, ondan bir uzuv hastalandığında, bedenin sair azasını da uykusuzluk ve ateş sarar.” [Buhari ve Müslim]

Sözde ‘İki Devletli Çözüm’ Adı Verilen Sömürge Tuzağı:

İçinden geçtiğimiz bu kritik anda, vaktiyle Yahudi varlığını topraklarımıza eken aynı sömürgeci güçler, şimdi de onun yanı başında bir Filistin devleti kurmayı “çözüm” diye pazarlamaktadırlar. Nitekim Fransa, Britanya, Avustralya ve diğer ülkeler, son zamanlarda bu sinsi planı desteklediklerini açıklamışlardır.

Fakat bu ülkeler, vaktiyle Yahudi varlığını kuran, onu silahlandıran, finanse eden ve kuruluşundan beri himaye eden devletlerin bizzat ta kendileridir. Günümüzde de diplomatik koruma sağlamaya ve suçlarını işlemesine imkan tanıyan silah ve mali desteği tedarik etmeye devam etmektedirler. Bu yüzden ümmet uyanık olmalı, umutsuzluk ve yorgunluk tuzağına düşmemelidir. Bu tuzak geçici bir rahatlık sağlayıp sömürgeci çözümü kabullenmeye götürebilir. Ama gerçekte gasıp varlığın Mübarek Toprak üzerindeki hakimiyetini devam ettirecektir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem bizi şu sözleriyle uyarmıştır:

لَا يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ“Mümin bir delikten iki kez ısırılmaz.” [Buhari]

Bu güçlerin iki devletli çözüm çağrılarını, Filistinlilere duydukları kaygıdan dolayı yaptıklarına inanmak, tehlikeli bir naifliktir. Onların güdüleri tamamen siyasidir. Amaçları, savaş suçlarındaki suç ortaklıklarına karşı artan halk öfkesini yatıştırmak ve bölgedeki stratejik çıkarlarını korumaktır. İşte seküler siyasetin kirli, yozlaşmış ve insanlık dışı iğrenç yüzü budur.

Peki İki Devletli Çözüm Neden Bir Çözüm Değildir?

Çünkü iki devletli plan, Filistin’i özgürleştirmez, bilakis işgali perçinler! İki devletli çözüm senaryosu, Yahudi varlığına meşruiyet sağlamakta ve varlığını güvence altına almaktadır, buna karşılık gerçek egemenliğe sahip olmayan, etkisiz bir Filistin yönetimi öngörmektedir. Başka bir deyişle, mevcut statükonun yeniden üretilmesi demektir.

Bu düzenleme çerçevesinde Yahudiler, sınırlar, kaynaklar ve insan dolaşımı üzerindeki kontrolünü sürdürecek; sömürgeci güçlerden askeri ve mali destek almaya devam edecek; Arap devletleri ise Yahudi varlığının güvenliğinin bekçiliğini yapacaklardır. Bu plan aynı zamanda sömürgeci güçlere ve Arap devletlerine, kana ve suça bulanmış ellerini aklama fırsatı sunmaktadır.

Bu jeopolitik realitenin ötesinde bu proje, ümmet içinde realizm (gerçekçilik) ve hezimetçilik kültürünü yerleştirmek, nesilleri, kısmi tavizleri kabullenmeye alıştırmakta gibi başka bir tehlikeli amaca daha hizmet etmektedir. Bu durum da İslam düşmanlarını daha fazlasını talep etmeye teşvik edecek ve ümmeti yegâne kurtuluş yolundan saptıracaktır.

Net Bir İslami Vizyon

Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ“Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler.” [Mümtehine 1]

Ümmetin uyanıklığının devam ettiği bu süreçte bizler de sebat etmeliyiz! Zayıflık göstermemeli, taviz vermemeli ve niyetler ne kadar halisane olursa olsun acıların süresini uzatmaktan başka bir işe yaramayan ‘gerçekçilik’ adımlarının ardına düşmemeliyiz.

Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ“Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin” [Bakara 42] Yine Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin Eğer iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” [Ali İmran 139]

İki devletli çözüm geçersizdir, batıldır. Ne bir kurtuluş ne de bir onur getirecektir. Tam tersine sömürgeci düzene boyun eğmeyi perçinleyecektir. Ümmetin bu çözümü kesin bir dille reddetmesi farzdır.

Bizim görevimiz, sadece Yahudi varlığının zulmüne direnmekle sınırlı değildir; bilakis Filistin’in tamamen kurtuluşu için çalışmayı da kapsamaktadır. Bu da gösterilerden ya da müzakerelerden öte bir şeyi gerektirir: Müslüman ordularının harekete geçirilmesini ve Nübüvvet metodu üzere Hilafetin kurulmasını gerektirir.

Hilafet, teorik bir ideal değildir, aksine geçmişte Müslümanların, Hristiyanların ve Yahudilerin güven ve adalet içinde yaşadığı tecrübeyle sabit bir sistemdir. Hilafet, işgali sona erdirmeye, ümmeti birleştirmeye ve sömürgeci varlığı topraklarımızdan kaldırmaya muktedir tek çerçevedir.

İki devletli çözüm ise ümmeti yatıştırmayı ve Siyonist projenin kalıcılığını sağlamayı hedefleyen bir tuzaktır. Cevabımız net ve kararlı olmalıdır: Bu batıl çözümü reddetmek ve kurtuluşu garanti eden tek yola bağlı kalmak; Hilafeti kurmak ve bütün Filistin’i kurtarmak için ümmetin kaynaklarını seferber etmektir.

Tarih, hak üzere sebat edip etmediğimizi ya da taviz verip vermediğimizi elbette kaydedecektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ’dan ümmete basiret, birlik ve zafer vermesini niyaz ediyoruz.

Devamını oku...

Seküler Yargı Temellerine Göre El-Burhan, Vehbi’yi Anayasa Mahkemesi Başkanı Olarak Atadı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Seküler Yargı Temellerine Göre El-Burhan, Vehbi’yi Anayasa Mahkemesi Başkanı Olarak Atadı!

Haber:

Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdülfettah el-Burhan bugün, Dr. Vehbi Muhammad Muhtar'ı Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak atayan bir anayasa kararnamesi yayınladı ve ilgili devlet makamlarına bu kararı uygulamaları talimatını verdi; karar, Ulusal Yargı Hizmetleri Komisyonu'nun tavsiyesi üzerine alındı. (SUNA, 30/8/2025)

Yorum:

İslam'da yargı, şerî hükmün zorunlu olarak haber verilmesi olup bu, insanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözer, toplumun haklarına zarar veren şeyleri önler veya insanlar ile ister yönetici ister yönetilen ister Halife, isterse bir başkası olsun yönetim organındaki diğer herhangi bir kişi arasındaki anlaşmazlığı da çözer. Bu nedenle kâdı-yargıç üç çeşittir: Birincisi; ukubatlar ve muamelatlar konusunda insanlar arasındaki husumetleri çözmekle görevli olan Kâdı. İkincisi; toplumun hakkına zarar veren ihlalleri çözmekle görevli Muhtesib. Üçüncüsü; insanlar ile devlet arasındaki anlaşmazlığı kaldırmayı üstlenen Mezalim Kâdısı.

Farklı dava türleri için birden fazla mahkeme derecelerinin olması caizdir; zira bazı kâdıların, bir dereceye kadar belirli davalara tahsis edilmesi ve bu davaların dışındaki davaların başka mahkemelere sevk edilmesi caiz olup ancak anayasa mahkemesi veya yüksek mahkeme diye bir şey olmadığı gibi aynı şekilde istinaf mahkemesi veya temyiz mahkemesi diye de bir şey yoktur. Davayı karara bağlama bakımından yargı birinci derecededir; dolayısıyla kâdı bir kararı açıkladığında onun bu kararı uygulanır ve başka bir kâdı kesinlikle onun kararını bozamaz; ancak İslam'a aykırı bir karar verirse, Kur'an, sünnet ve sahabenin icması gibi kesin bir nâssa muhalefet ederse veya onun vakıanın hakikatine aykırı bir karar olduğu ortaya çıkarsa o başka. Bu durumda mezalim kâdısının bu kararları -hükümleri bozma yetkisi vardır.

İslam’daki yargı sistemi işte budur; bu nedenle bu laik yargıda olduğu gibi, bir hakimin bir davayı karara bağlaması, sonra da yargıtaya, ardından da Anayasa Mahkemesi'ne gitmesi gibi aylarca veya yıllarca karara bağlanmadan bekleyen davalar yoktur! Böylece davalar yıllarca çözülmeden askıda kalıyor; haklar, ırzlar ve kanlar zayi ediliyor ve yüzlerce dava mahkeme dosyalarında birikiyor...

İşte bu laik ve demokratik sistemlerin sürekli olarak hayatı karmaşıklaştırdığı ve insanların acılarını artırdığı bizim için açığa çıkmıştır... Bu, gerçeklik açısındandı. Şeriat açısından olana gelince; şeriat, Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hüküm vermeyi haram kılmıştır; zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَKim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” [Maide 45] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيداًSana ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tağutu inkar etmeleri emrolunduğu halde, Tağuta muhakeme olunmak istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” [Nisa 60] Ve Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْHayır, Rabbine andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa 65]

Bu nedenle, güven ve huzur içinde yaşamamız için yargı sistemi de dahil olmak üzere hayatın tüm sistemlerinde İslam ile hükmedilmesi gerekir; bu ise ancak Allah'ın izniyle yakında kurulacak olan Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti'nin gölgesinde olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER