Çarşamba, 21 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

“Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur.” [Hac-18]

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

وَمَن يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّكْرِمٍ

Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur.” [Hac-18]

Haber:

Amerika Birleşik Devletleri, Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas da dahil olmak üzere üst düzey Filistin Yönetimi yetkililerine ülkeye giriş vizesi vermeyeceğini ve mevcut vizeleri iptal ederek onların yaklaşan BM Genel Kurulu toplantısına katılmalarını engelleyeceğini duyurdu. ABD Dışişleri Bakanlığı bu önlemle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: FKÖ ve Filistin Yönetimini, taahhütlerine uymamaları ve barış umudunu baltalamaları nedeniyle sorumlu tutmak ulusal çıkarlarımız gereğidir. (El Cezire Net, 29/08/2025)

Yorum:

Filistin otoritesi, Yahudileri ve Amerika'yı razı etmek için Oslo'da Filistin topraklarının üçte ikisinden fazlasından feragat etmiş, ardından Yahudileri ve onların arkasındakileri memnun etmek umuduyla Filistin halkı arasında işgale direnenleri tutuklamak, zulmetmek ve öldürmek de dahil olmak üzere Yahudilerle güvenlik koordinasyonu kurarak en aşağılık ve en iğrenç eylemler gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla hala Filistin halkına zulmeden Yahudilerin eli olmakta ve işgal karşıtı her hareketi izleyen gözü olmaktadır. Ama tüm bu ücretsiz hizmetlere rağmen, Amerika ve Yahudi varlığını razı edememiştir!

Son günlerde ABD Dışişleri Bakanlığı, Mahmud Abbas da dahil olmak üzere Filistin otoritesinin üst düzey yetkililerine, barış umutlarını zedeledikleri ve taahhütlerine uymadıkları gerekçesiyle ABD'ye giriş vizesi verilmeyeceğini açıkladı. Bu, hala Dayton ajanı otoritenin izlediği yaklaşımı takip eden diğer ajanlar için büyük bir derstir; zira Amerika ve Yahudiler size zerre kadar değer verip itibara almıyorlar. Sizler sadece onların emirlerini yerine getiren köleler ve hizmetçilerden başka bir şey değilsiniz. Sonra Amerika hiç pişmanlık duymadan size sırtını dönecek, sizi bir çekirdek gibi çitleyip atacak ve size ne bir ödül verecek ne de teşekkür edecektir.

Yahudiler, kendilerine her türlü hizmeti yapmış olsalar bile hiç kimseye güvenmezler. Zira Yahudileri razı etmek için Gazze'yi kuşatıp halkını yiyecek ve içecekten mahrum bırakan Allah'ın düşmanı Sisi, geçen 7 Ağustos'ta Yahudi varlığından Mısır'a 35 milyar Dolar değerinde gaz ithal etmek için bir anlaşma imzalamış ve bu anlaşma Yahudiler için çok karlı olmasına rağmen ancak bu, Netanyahu'nun daha sonra Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün ve hatta Türkiye'nin bazı bölgelerini de içeren büyük “İsrail'i” kurma arzusunu açıklamasına engel olmamıştır. Ne kadar da kötüsünüz ey Müslümanların başındaki yöneticiler! Yahudilere ne kadar hizmet ederseniz edin, size zerre kadar değer vermeyeceklerdir!

Bir gün Yahudilerin tankları sizi de ezip geçecek, füzeleri tahtlarınızı yok edecek ve şüphesiz o zaman kaybınız çok büyük olacaktır; hayatınızı kendilerine hizmet ederek geçirdiğiniz kişiler, şayet sizden kurtulamazlarsa sizi terk edecekler ve on yıllardır zulmettiğiniz halklarınız ise, tahtlarınızı devirmek, uzun yıllar süren zayıf yönetiminizden kurtulmak ve yeryüzünde Allah'ın hükmünü ikame etmek için uygun bir anı beklemektedir. Bekleyin, biz de beklemekteyiz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...

Şam ve Büyük Felaket!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Şam ve Büyük Felaket!

Bugün Şam'daki trajedi, yönetimdeki boşluktan, yöneticinin kısırlığından ve devlet projesinin mutlak yokluğundan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bizler, siyasi basiretin körlüğü ve yönetim ve liderlik için gerekli şartların tamamen yokluğuyla boğuşan anormal bir yönetim durumuyla karşı karşıyayız. Zira bugün, Şam'daki başkanlık ve yönetim sömürgecinin ipoteğinde ve kararları da onun elinde olup politikaları sömürgeci tarafından belirlenmektedir, dahası varlığı yokluğu birdir. Dolayısıyla Suriye'yi yöneten, özel elçisi (Yüksek Temsilci) Tom Barrack aracılığıyla sömürgeci Amerika'dır.

Cani Beşar'ın düşüşünden sonra bugün Şam, Amerika'nın siyasi rehinesi haline gelmiş, onun sömürge politikası ve dış nüfuzuyla bloke edilmiş ve kısıtlanmış olup Şam yönetimi, Amerika'nın sömürgeci hedeflerini gerçekleştirmek için bir araç haline getirmiştir. Bakın işte Amerika, stratejik üssü Yahudi varlığı yoluyla, bilakis Şam'ın işinde ve halkının siyasetinde görüş sahibi oldukları için gece gündüz dolaşan ve fesat saçan hain Dürzi, Alevi ve Kürt gruplardan oluşan aşağılık araçları yoluyla, bundan daha da kötüsü Ahmed Şara ve Şam'daki maiyeti yoluyla sömürgeci hedeflerini gerçekleştirmek için elçisi Tom Barrack ve onun habis tuzakları ve hileleri aracılığıyla Şam'da fesat ve ifsat saçıyor.

Bugün Şam'ın paradoksu ve onun büyük felaketi, yönetimdeki boşluk, devletin yokluğu ve Şam'da bir yöneticinin ya da yöneticiye benzer birinin olmayışı, dahası bizim, yönetim ve liderlik düzeyinde yıkıcı bir boşlukla karşı karşıya olmamızdır. Dolayısıyla bu anormal durum, büyük ihanetlerin, yönetim politikaları ve projeleri olarak kabul edilmesine yol açmıştır; bu yüzden siyasi basireti kör olan ve sömürgeci Amerika'nın rehinesi olan bu yönetim, sömürgecinin bölgedeki yöneticilerinin komplolarıyla onlarca yılı gerektiren şeyleri yedi ay içerisinde gerçekleştirip başarmıştır.

Bugün Şam'daki bu anormal siyasi durum, Şam'ı Amerika'ya teslim etmek yoluyla Suriye devrimini bitirmek için birbiri ardına pervasız ve aceleci adımlarla hareket eden Şam yönetiminin bu anormal politikalarının bir sonucudur; bu ise sömürgeciden kurtulmak için yapılan bir devrimin, sömürgecinin zincirlerini daha da sıkılaştırılmasıyla sonuçlanan garip bir siyasi durumdur!

Amerika, daha önce cani Beşar döneminde uygulananlardan daha lanetli şartlar ve kısıtlamalarla Şam'daki nüfuzunu sürdürmede ısrarcı olup Şam yönetimi ise, sömürgecinin tüm tuzaklarını ve kötü niyetli komplolarını uygulamada onun itaatkâr ve uysal bir aracıdır; Suriye'deki özel elçisi Tom Barrack da, Şam yönetimi ve idaresi için sömürgecinin gerçek yüksek temsilcisidir.

Nitekim bizler, yasama, yönetim, siyaset, ordu, ekonomi, toplum ve idare gibi Şam için hayati konularda, yüksek bir otoritenin yüksek komiser yetkilerine sahip bir ABD özel elçisiyle karşı karşıyayız. Nitekim kendisi, 2025 yılının Temmuz ayında New York Times gazetesine verdiği demeçlerde, rolünü, yetkilerini, Amerika'nın Şam için çizdiği yol haritasını ve hedeflerine ulaşmak için kendisine verilen misyonu açıklamıştı.

Bunlardan en bariz olanları aşağıdaki şekildedir:

Suriye ve "İsrail'in", sınırda sükûneti yeniden sağlamak için ABD'nin gözetiminde ciddi görüşmeler yürütmesi.

Trump yönetiminin Suriye'nin İbrahim Anlaşmalarına katılmasını istemesi ancak bu zaman alabilir.

Başkan Şara, İbrahim Anlaşmalarına katılma konusunda iç muhalefetle karşı karşıya kalabilir.

Suriyeliler, cumhurbaşkanlarının bu anlaşmalara katılmaya zorlandığını görmek istemiyorlar, bu yüzden onun dikkatli olması gerekir.

Suriye'de demokrasi ve kapsayıcı yönetim yolundaki ilerleme hızlı bir şekilde gerçekleşmeyecek ve bu ikisi, Amerikan kriterlerinin bir parçası olmayacak.

Washington'ın, Suriye'nin geri kalan yabancı savaşçıları (mücahitleri) sınır dışı edemeyeceğini fark etmesi.

Yabancı savaşçılar, dışlanmaları halinde yeni Suriye hükümeti için bir tehdit oluşturabilirler.

Trump yönetiminin, Suriye'deki yabancı savaşçılara verilen roller konusunda şeffaflık beklemesi.

Değişimlere teşvik edilmesini hedefleyen yaptırımların kaldırılması, belirli talepler karşılanana kadar yaptırımları sürdürmekten çok daha etkilidir...

Dolayısıyla bizler, ilan edilmiş sömürgeci hedefleri, hedeflerine ulaşmak için yol haritası olan ve bunu uygulamak için Şam hükümetini araç olarak kullanan tam teşekküllü bir sömürgecinin yüksek komiseri ile karşı karşıyayız. Bu, Tom Barrack'ın Ahmed Şara ve dışişleri bakanı Esad Şeybani ile yaptığı yoğun görüşmeler aracılığıyla tercüme edilmiştir; zira 2025 yılının Mayıs ayında İstanbul'da Tom Barrack, Ahmed Şara ve Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile yaptığı toplantının ardından yaptığı açıklamada, ele alınan dosyaların Yahudilerle yapılan anlaşmanın pratik adımları ve Suriye hükümetinin yabancı savaşçılar (devrimin destekçileri olan mücahitler) konusunda alması gereken önlemlerle ilgili olduğunu vurgulamıştı.

Ardından 9 Temmuz 2025 Çarşamba günü Halk Sarayı'nda Tom Barrack ve Ahmed Şara arasında, Dışişleri Bakanı Esad Şeybani'nin de katıldığı bir toplantı düzenlendi ve Suriye'deki durumla ilgili dört ana dosya ele alındı ki ele alınan ilgili dosyalar şunlardı:

Amerikan görüşüne göre, Suriye devletinin gelecekteki siyasi yapısı ve Suriye'yi parçalamak ve toplumunu bölmek için küçük etnik gruplar (Dürziler, Kürtler, Aleviler) dosyasının kullanılması.

Şam hükümeti ile ABD ajanı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında imzalanan anlaşma maddelerinin hızla uygulanması; zira bu anlaşmanın, yönetim ve orduyu sömürgecinin yeni ajanlarıyla yeniden yapılandırma projesinin bir parçası olarak SDG'yi devlet ve orduya entegre etmeyi ve devrimcileri ve mücahitleri yönetim ve ordu aygıtından tamamen tasfiye etmeyi amaçlayan bir ABD tasarımı olduğu bilinmektedir.

Tom Barrack tarafından önerilen yatırım fonlarının devreye sokulması yoluyla ekonomik düzenlemelerle ilgili dosya, Amerikan şirketlerinin yeniden yapılanma ve kalkınma aldatmacası altında Şam'ın servetlerinin yağmalamasına kapı aralayan bir Amerikan mekanizması olarak kabul edilmektedir.

Suriye'nin kuzeydoğusundaki askeri güçlerin, özellikle kuzeydoğu bölgesinde bulunan ABD güçlerinin konuşlandırılmasının düzenlenmesi, yani Suriye hükümeti ve onun askeri ve güvenlik aygıtının, sömürgeci Amerikan güçlerini garanti altına alması ve onların hareket etmesini ve korunmasını sağlaması.

Böylece ABD Özel Elçisi yüksek komiser Tom Barrack'ın yetkisi ve otoritesiyle denetleyip yönettiği ve onun politikalarını uygulamak ve projelerini gerçekleştirmekle sorumlu olan Şam hükümeti, sömürgecinin Yüksek komiserinin bir idaresi ve şubesi olarak son bulmuştur.

23 Ağustos 2025 tarihli Washington Post gazetesinde Tom Barrack'ın açıklamalarına dayanan bir haberde, Esad sonrası Suriye için Amerikan vizyonu ve gelecekte işlevsel bir devletin formülü açıkça ortaya konmuştur; zira Barrack, Suriye'de işlevsel bir devletin siyasi yapısı konusunda Amerika'nın vizyonuna ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulunmuş ve bu açıklamalar gazete tarafından haberleştirilmiştir; zira şöyle demiştir: “Bu federal bir sistem değildir, ancak herkesin siyasal İslam tehdidi olmadan kendi kültürlerini ve dillerini koruyabilmesini sağlayan bir formüldür.” Amerika'nın hedefi, İslam'ın hadari projesine ve eşsiz İslami birliğe karşı koymak için Şam'ı parçalamaktır.

Bugün ortaya atılan tüm zehirli sömürgeci projeler, ülkeyi parçalama hedefine hizmet etmek içindir; bu ise bilinci tahrif etmek ve ihaneti gizlemek için kamuoyuna siyasi seçenekler, dahası geçiş sürecini yönetmek için birer gereklilik olarak sunulmaktadır; bu kötü niyetli sömürgeci projeler arasında şunlar yer almaktadır:

Şam hükümetinin denetimi altında küçük etnik gruplara yerel yetkiler vererek esnek bir ademi merkeziyetçilik.

Dışlanma veya intikama maruz kalmayacaklarına dair kendilerine güvence verilmesi gerekçesi altında Aleviler, Dürziler ve Kürtlere uluslararası garantiler verilmesi.

Herhangi bir yeni siyasi formülün uygulanmasını takip etmek ve dengeyi sağlamak için (özellikle sömürgeci ülkelerden biri olan) Batılı Amerika’nın denetimi.

Şam'a, İslam'ına ve halkına karşı politikalar ve komplolar, daha tehlikeli ve acı olanı ise gerçekte dinden dönme ve ajanlığa geri dönüş olan gaspçı Yahudi varlığına hizmet etmek gibi Amerika'nın şerli koridorlarında ve dehlizlerinde örülen şeyler de vardır. Zira Tom Barrack şunları açıklamıştır: “ABD yönetimi, sınırda sükuneti yeniden tesis etmek amacıyla Şam ile Tel Aviv arasında dolaylı görüşmelere sponsorluk etmekte olup İbrahim Anlaşmalarına katılma yolu hemen gerçekleşmeyecektir.” Ve şöyle ekledi: “ABD yönetimi, Suriye'nin İbrahim Anlaşmalarına katılmasını istemektedir... Bunun gerçekleşmesi zaman alabilir.”  

İbrahim Anlaşmalarına tam katılım, Yahudi varlığıyla ilişkileri kapsamlı bir şekilde normalleştirmek yoluyla bölgeyle Yahudi varlığını kaynaştırmak için büyük bir Amerikan komplosudur; bu yüzden Şam hükümeti adımlarını hızlandırmakta ve normalleşmenin ön hazırlığı olarak onunla temaslarını sürdürmektedir. Zira normalleşmeye yönelik atılan adımın siyasi gerekliliklerinden biri, güney Şam'ı kesip Yahudileri güvence altına almak için bir tampon bölgeye dönüştürmektir ki Süveyda'daki olaylar, Amerikan komplosunun en büyük parçasıydı. Nitekim Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta'nın yayınlarından Süveyda’daki gelişmeler hakkındaki soru-cevapta şöyle geçmiştir: “Tüm bunlar, Amerika’nın Suriye’nin güneyini Yahudi varlığı için güvenli bir tampon bölge haline getirmek istediğini ve rejimi, normalleşme uğruna mevcut durumu kabule zorlamak amacıyla Yahudi varlığının tekrarlanan saldırılarından memnun olduğunu gösteriyor... Azerbaycan ve Paris’te gerçekleştirilen görüşmeler, bu kirli yolda atılmış ardışık adımlardan başka bir şey değildir... Medyaya yansıyan bilgilere göre, müzakerelerin en önemli maddelerinden birini, Suriye’nin güneyinde Yahudi varlığı için güvenli bir tampon bölge oluşturulması teşkil ediyor. Oluşturulacak bu tampon bölge, 1979’da Mısır rejiminin imzaladığı ve hala yürürlükte olan ve bugün bile Mısır halkının, gözlerinin önünde soykırıma uğrayan Gazzeli kardeşlerine el uzatmasını engelleyen o meşum Sina anlaşmasının kanlı bir kopyasıdır!”

“İsrail” Stratejik Planlama Bakanı Ron Dermer ile Suriye Dışişleri Bakanı Esed eş-Şeybani, Paris’te ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın arabuluculuğunda üst düzey bir görüşme gerçekleştirdi. Trump yönetiminin gözetiminde olan bu toplantı, Yahudi varlığı ile Suriye arasında son 25 yılda en üst düzey resmi iletişim özelliğini taşıyor. Tom Barrack, X platformunda şunları yazmıştır: “Bu akşam Paris'te Suriyeliler ve İsraillilerle bir araya geldim; hedefimiz diyalog ve gerilimin azaltılmasıydı ki bunu da bizzat gerçekleştirdik. Tüm taraflar bu çabaları sürdürme taahhütlerini teyit ettiler.” 

Bunlar, gaspçı Yahudi varlığı ile kapsamlı bir normalleşme yolunda atılan adımlar ve ABD politikasının ve onun sömürgeci projelerinin bir devamı olup böylece Şam, yaralı ve daha fazla zincirlerle bağlanmış bir şekilde sömürgecinin havzasına geri dönecektir.

Ey Şam halkı; Ahmed Şara ve maiyetinin, Şam'ı Amerika'ya teslim edip mübarek topraklarınızı ve Şam'ınızı gasp eden varlıkla normalleşmeye devam etmesi büyük bir felakettir. O halde mübarek devriminizin kaderinin, Yahudilerin Aksa'nızı, Peygamberinizin İsra ve Mirac'ını gasp etmesinin ve Amerika'nın Şam'ınızı sömürgeleştirmesinin onaylanması şeklinde sonuçlanmasına nasıl olur da razı olabilirsiniz?! Mübarek devriminizin hasadının, Şam'ınızın sömürgeleştirilmesi olmasına nasıl olur da razı olabilirsiniz?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâcî Muhammed

Devamını oku...

Filistin Halkına Karşı Komplo Kurmak, El-Ezher Şeyhi Tarafından Desteklenen Ve Övülen Sisi'nin Tutumu Mu?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Filistin Halkına Karşı Komplo Kurmak, El-Ezher Şeyhi Tarafından Desteklenen Ve Övülen Sisi'nin Tutumu Mu?!

Haber:

El-Ezher Şeyhi, El-Sisi'nin de katıldığı Hz. Muhammed'in doğumunu anma töreninde bir konuşma yaptı ve konuşmasının sonunda el-Sisi'ye doğrudan hitap ederek şöyle dedi: “El-Ezher Şerif olarak bizler, sizlerin elini sıkıyor ve sizin sırtınızı güçlendirmesi için Allah’a dua ediyoruz; Filistin davasının sulandırılmasını reddetme, Filistin halkının topraklarında kalma hakkını koruma, yerinden edilme komplolarını kesin olarak reddetme ve Filistin davasını koruma ve Filistinlileri destekleme konusunda Mısır'ın tarihi tutumuna bağlı kalma konusundaki kararlılığınızda size başarılar dileriz.” (Youm7, 3/9/2025)

Yorum:

El-Sisi'nin Filistin davası ve özellikle Gazze'deki soykırım savaşı konusundaki tutumu ve el-Ezher Şeyhi'nin onu övmesi ve onun kararlı olması için Allah’a dua etmesi, hain ve komplocu bir rol olup Filistin'i ve halkını terk etmek, onlara karşı komplo kurmak; Yahudi varlığını korumak, onunla hain anlaşmalar imzalamak ve efendileri Amerika'nın plan ve projelerini uygulamak konusunda seleflerinin izinden gitmektir.Bu, onların korudukları ve korumaya devam ettikleri sabitelerdir; akıl sahibi herkes, Mısır'ın tutumunun gerçeğini ve el-Sisi'nin oynadığı hain rolü fark eder. Zira o, saldırının hızını kontrol etmek, Filistin halkına baskı uygulamak ve onlara boyun eğdirmek için kullanılan bir araç olup bu araç, Yahudi varlığı ile Filistinli gruplar arasında arabulucu rolü oynamakta ve onlara, taviz vermeleri ve davayı tasfiye edecek çözümleri kabul etmeleri için baskı uygulamakta, Gazze Şeridi'ne yönelik kuşatmasını, dünyaya açılan tek kapısı olan Refah geçişini kapatarak daha bunu daha da sıkılaştırmaktadır. Ayrıca Yahudi varlığının insanların öfkesini belki yatıştırırım diye geçit törenleriyle girmesine izin vermesi dışında Gazze'ye bir parça ekmek veya bir yudum su bile girdirmemiş, Gazze halkını desteklemek için tek bir asker bile göndermemiş, dahası Gazze'deki soykırım savaşının doruk noktasında, Yahudi varlığı ile gaz anlaşması imzalamıştır; peki el-Ezher ve Şeyhi'nin desteklediği tutum bu mudur?

Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُ الْأَنْبِيَاءِKuşkusuz âlimler peygamberlerin varisleridir.” Ve yine şöyle buyurmuştur: صِنْفَانِ إِذَا صَلَحَا صَلَحَ النَّاسُ، وَإِذَا فَسَدَا فَسَدَ النَّاسُ: الْعُلَمَاءُ وَالْأُمَرَاءُİnsanlardan iki sınıf vardır ki onlar düzelirse insanlar düzelir, onlar bozulursa insanlar bozulur. Onlar: alimler ve yöneticilerdir.”“Büyük İmam” olarak bilinen El-Ezher Şeyhi'nin, hain yöneticilere yağ çekmek ve Filistin davasına gerçek bir çözüm getirmeyen çözüm önerilerinde bulunmak yerine, Allah ve Rasulü'nün razı edecek bir tutum sergilemesi daha iyi olurdu!Tarih boyunca Mısırlı alimler, ümmetin sorunlarında, onun liderliğinde ve hakkı haykırmada çok önemli bir rol oynamışlardır; el-İzz bin Abdüsselam tutumları, bu konuda meşhur ve malumdur. Ayrıca el-Ezher, kurulduğu günden bu yana istilacılara ve işgalcilere karşı cihadın meşalesi olmuş ve onun alimleri de zulme ve sömürgeciliğe karşı olan devrimlere öncülük etmiştir; o halde neden eski dönemine geri dönmüyor ki?

Ey el-Ezer Şeyhi, Filistin meselesi için Güvenlik Konseyi ve uluslararası sistemde bir çözüm aramak yerine, Sisi'ye yağ çekmek ve hakkı sözü söylemekten kaçınmak yerine sana ve diğer Müslüman ülkelerdeki alimlere yakışan, Filistin'i kurtarmak ve Gazze halkını desteklemek için gerçek ve tek çözümü sunmaktır; dikkat edin gerçek ve tek çözüm, tahtları devirmek, orduları harekete geçirmek ve onlara harekete geçirecek Hilafet Devleti'nin için çalışmaktır.

Ey el-Ezher ve diğer Müslümanların alimleri: Allah'ın sizden aldığı sözü yerine getirin ve Allah Subhanehu ve Teala ile yaptıkları sözlerini bozan Yahudilerin hahamları gibi olmayın:وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَAllah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!” [Al-i İmran 187]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beraa Mûnâsıra

Devamını oku...

Kırmızı Çizgiler, İçi Boş Açıklamalardan Başka Bir Anlam İfade Etmiyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kırmızı Çizgiler, İçi Boş Açıklamalardan Başka Bir Anlam İfade Etmiyor!

Haber:

Birleşik Arap Emirlikleri Siyasi İşler Bakan Yardımcısı Lana Nuseybe, Yahudi varlığının işgal altındaki Batı Şeria'yı ilhak etme girişimlerinin BAE için kırmızı çizgi olduğunu vurguladı. (El Neşra)

Yorum:

Kırmızı çizgiler çoğaldığı gibi kınama ve eleştiriler de çoğaldı ancak hiçbir zaman yağdıklarını (harekete geçtiklerini) görmedik!Bu Ruveybidaların gürültüleri, Allah’ın önünden önce insanların önündeki utanç verici tutumlarını daha da artırmakta olup onların kırmızı çizgileri ise, içi boş açıklamalardan başka bir anlam ifade etmemektedir.

Birleşik Arap Emirlikleri, Filistin'i kurtarmak için bir ordu hazırlayıp ona liderlik edebilecek devasa ekonomik imkanlara sahip olduğu gibi Yahudilere boş sözler ve açıklamalar yerine somut eylemler gösterebilme kapasitesine sahip olduğu halde kırmızı çizgiler koymakla yetinmektedir.Dolayısıyla BAE, bu kırmızı çizgilerle, beynimizi patlatan ve Filistin'deki olayların, ona iyi bir bakış açısıyla bakan herkese ihanetinin daha çok ifşa olmasına izin verdiği Erdoğan'ın izinden gidiyor.

Ey utanç verici rejimler: Sizin bu açıklamalarla yetinmeniz, ihanetinizin ve Allah'ın dinini hiçe saydığınızın bir delilidir. Allah'a yemin olsun bu tutumlarınız aleyhinize kaydedilecek ve Allah'ın huzuruna geldiğinizde bundan dolayı hesaba çekileceksiniz; peki o zaman ne cevap vereceksiniz?!

Ey ümmetin halkları: Akıbetinizin yöneticilerinizin akıbeti gibi olmasına izin vermeyin; haydi sokaklara dökülün ve üzerinizdeki aşağılanma ve utanç tozunu silkeleyin, Allah'ın ve O'nun dininin destekçileri olun; şüphesiz sizler, Allah'ın izniyle bunu yapmaya muktedirsiniz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Suzan el-Mücerrat – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Aksa Tufanı Operasyonu ve Küresel Yansımaları

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Aksa Tufanı Operasyonu ve Küresel Yansımaları
Semitik Anlatının Çöküşü ve Yahudilerin Hakikati

Haber:

Trump Tel Aviv'i eleştiriyor: Gazze'deki savaşın devam etmesi "İsrail'in" imajına zarar veriyor. ABD'nin “İsrail'e” yönelik siyasi tutumunda büyük bir değişiklik oldu. "İsrail'i" destekleyen lobi ortadan kayboldu. (Rai Al Youm)

Yorum:

Küresel olarak yaşanan şey, Aksa Tufanı operasyonunun, Filistin ve Yahudi varlığı meselesini küresel gündeme taşıması ve dünya halklarını, Yahudilerin suçlu doğası ve kapitalist fikir ile küresel Siyonizm’in ürünü olan buluntu varlıklarını örtbas eden Batılı rejimlerin suçluluğu konusunda uyandırması olmuştur.

Kapitalistler insan grupları olarak Yahudilerin, antisemitizm olarak Naziler, Araplar ve Müslümanlar tarafından zulme maruz kaldıklarını pazarlıyorlar;bu nedenle Avrupa, Batı anlatısına ve sömürgeci zihniyete göre, Yahudileri kendilerinden nefret eden halkların saldırılarından koruyup kollayacak ulusal bir vatan kurma fikrini benimsemiş ve Nazi dünya savaşının sona ermesinden sonra yoğun medya haberlerini kullanarak anti-semitizm ve Müslümanların zulmü teorisini pekiştirmiştir.

İngiltere'nin liderlik ettiği sömürgeci Batı, Filistin'i Yahudilerin ulusal vatanı olarak seçmiş ve böylece Avrupa, bir taşla birkaç kuş vurmuştur:

Birincisi: Yahudilerden kurtulmak; çünkü onlar, yerleştikleri ve seyahat ettikleri her yerde, yeryüzünün en çok ifsat eden halklardandır.

İkincisi:Yahudileri Müslümanların boğazlarındaki bir diken haline getirmek; böylece asla sona ermeyecek bir çatışmayı körüklemiş oldular.

Üçüncüsü:Bu buluntu varlığa sınırsız destek vererek bölgedeki çatışmayı sürdürmek ve dünyanın dört bir yanından Yahudileri yoğun olarak yerinden etmek; böylece Sykes-Picot Anlaşması ile ortaya çıkan çıkarlar ve milliyetler çatışması sonucunda bölgenin birleştirici bir fikir üzerinde bir araya gelmesi engellenmiş olacaktır.

Dördüncüsü: Bu varlığın işlevlerinden biri, Arap bölgesindeki halklar ve rejimler arasında çatışma ve kargaşalar çıkarmak ve böylece halkların zihinlerinden ümmetin birliği fikrini uzaklaştırmış olacaktır ki Yahudi varlığının nihai hedefi de budur.

Son yüz yıldır Batılı halklar, o kadar bu mefhumla doyurulmuşlardır ki hatta bu onlar için bir akide, bir fikir ve reddedilmesi imkansız bir gerçeklik haline gelmiştir; bu mefhum ise, Yahudilerin mazlum halklardan ve özellikle Müslümanlar tarafından olmak üzere küresel olarak nefret edilen halklar olduğu ve uluslararası sistemin ve Batılı halkların gözetimi, koruması ve yardımını en çok hak edenlerin Yahudiler olduğudur. Bu da bu ivme, sempati ve medya abartısı sonucunda, tüm Batılı halkların kendilerinin Yahudi olduğunu sansınlar diyedir. Böylece Yahudilere herhangi bir nefret bakışıyla bakan herkes, antisemitizm olarak kabul edildiği için suçlu ilan edilip cezalandırılacaktır.Böylece de hiçbir politikacı, medyacı, yetkili, gazete veya medya kuruluşu, yasalarca suç sayılsa bile Yahudilerin yaptığı herhangi bir eylemi eleştirmeye cesaret edemeyecektir.

Nitekim Aksa Tufanı operasyonu gerçekleştiğinde gerçek ortaya çıkıp bu uydurma ve tahrif edilmiş anlatının, tahrif olmuş Tevrat ve Eski Ahit'in sahteliği açığa çıkınca elektronik medya organları, Yahudi varlığının askerlerinin filme aldığı, övündükleri ve kasıtlı olarak yaydıkları gerçeklikleri, korkunçlukları ve suçları yayınlamaya başladılar; hatta medya organlarında, bu kişilerin (Gazze halkı) insansı hayvanlar olduğunu ve onları öldürmenin gerekli olduğunu açıklamalarının yanı sıra altyapıyı, hastaneleri ve kamu hizmetlerini hedef aldılar ve evleri sakinlerinin başlarına yıktılar, sonra da kuşatmayı, açlığı ve hasta ve yaralılara ilaç vermeyi engellemeyi kullandılar.Tüm bunlar sesli ve görüntülü bir şekilde aktarılmış ve Gazze Şeridi'nde hizmet vermek için bulunan ve bu iğrenç suçu ve sistematik katliamı canlı olarak görüntülü bir şekilde aktaran uluslararası hizmet kadroları tarafından açıklanmıştır. Bu da dünya halklarının duygularını harekete geçirmiş, sihir sihirbazın aleyhine dönmüş ve Filistin meselesi Batı'nın sokaklarına ve forumlarına taşınmıştır. Böylece Avrupa, Amerika, Japonya ve diğer şehirlerin sokakları, güvenlik güçleri ile protestocular arasında çatışmaların yaşandığı ve hatta mahkemelerin rejimleri ve yetkilileri yargıladığı yarı savaş alanlarına dönüşmüştür. İşte burada, iki fikirle (Yahudilerin mağduriyeti ve anti-semitizm) ilgili Siyonist anlatı çökmeye başlamış ve siyasi partiler ve siyasi liderler varlıklarını ve kazanımlarını kaybetmekten korkmaya başlamış ve Aksa Tufanının başlattığı bilinç savaşında, Trump’ın, Yahudi varlığının ifşa olduğu ve kendisini koruyan şemsiyesi olan Kongre'nin kendisine uygulanan kısıtlamaları kaldırmaya başladığı gerçeğiyle karşı karşıya kaldığını söyleyene kadar durmayacak olan ardışık tsunami dalgalarıyla onları düşmekle tehdit etmiştir; bunun da ötesinde bu açıklama, Yahudi lobisinin siyasi sahneden ve ABD Kongresi'nden kaybolduğunu gösteriyor ki bu, bu varlığın karşı karşıya kalacağı fırtınanın habercisi olup onun içine düştüğü izolasyonunu da artıracak ve sadece Avrupa ve Amerika sokaklarında değil, Batı sokaklarının baskısı altında olan Batı'daki siyasi çevrelerde ve hükümet kurumlarında da giderek sertleşen bir tavırla karşı karşıya kalacaktır.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ
Zulmedenler, hangi dönüşle döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” [Şuara 227]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Salim Ebu Sebeytan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER