Cumartesi, 29 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'in İleride Yapacağı Formu ve Danimarkalı Politikacıların İkiyüzlü Tepkileri

Son günlerde birçok Danimarkalı milletvekili, Hizb-ut Tahrir'in ileriki günlerde Afganistan'ın işgali, bu husustaki şeri tutumu ve işgale direnmenin farziyeti hakkında yapacağı forma karşı çıktıklarını ifade ettiler. Bu bağlamda aşağıdaki hususları vurgularız:

1. Her ne kadar politikacılar, savaşı eleştiren her türlü sesi bastırmaya ve savaş karşıtı her türlü hareketi bastırmaya çalışsalar da Afganistan'daki savaş hakkında yapıcı ve dürüst bir tartışma yapılması aciliyet gerektiren bir husustur. Bu tür bir tartışma şu anda tanık olduğumuz alışılmış siyasi söylemlerden ve kutuplaştırıcı yıldırma kampanyalarından uzak olmalıdır. Bundan dolayı bizler Hizb-ut Tahrir olarak "Afganistan: İskandinavya Hükümetleri Amerika Birleşik Devletleri'nin Hizmetinde" başlıklı bir forum düzenleyeceğiz. Zira şu konulara ışık tutulacaktır: a-İşgalin arkasındaki gerçek dürtüler. b-İskandinavya hükümetlerinin işgale meşruiyet kazandırmaya ve savaşı destekleyen bir kamuoyu oluşturmayı hedeflemeye dönük kof gerekçeleri. c-İşgal güçlerinin işgalin stratejik çıkarları ile çelişmesi sebebiyle Afganistan için gerekli olan barışı ve siyasi istikrarı sağlamaktan aciz kalması. d-İşgale karşı meşru direnişin maksadı bir iç savaş veya Batıdaki masum sivilleri öldürmek değildir. e-Hizb-ut Tahrir'in bakış açısına göre işgalin sona erdirilmesi ve Afganistan'ın istikrara kavuşturulmasının keyfiyeti.

2- Bazı milletvekilleri, halkların işgale direnmesine ilişkin tutumumuzu "şiddet içerikli bir söylem", "Danimarkalı askerlere ihanet etmek" ve "Örtülü tehdit ve Danimarka'da silahlı bir devrime teşvik edilmesi" olarak nitelendirdiler! Hatta bazı politikacılar, hizbin Danimarka'da yasaklanması veya yasaklanma olasılığının yeniden değerlendirilmesi taleplerini yinelediler!

-Şimdi işgale direnmekten veya nefsi müdafaadan bahsetmek bir suç mudur? Başkalarının direnmesi bir suç sayılırken Danimarkalıların ikinci dünya savaşında Alman işgaline karşı direnmesi nasıl olur da övülür? Danimarka'daki politikacılar, Afgan halkına yönelik şiddetli saldırıya ortak olmaya meşruiyet kazandırmaktalar ve sırf işgale direnmenin meşruiyeti hakkında konuşmayı suç saymak için çalışmaktalar ki bu onların iğrenç yüzlerini ortaya koymaktadır. Direnişin meşruiyetinden bahsetmek şiddet içerikli bir söylemse bu politikacıların işgali ve vahşiyane savaşı destekleyici konuşmalarına ne demeli? Masumlara işkence edilmesine ve katledilmelerine meşruiyet kazandırmaları nedir? Afganistan'daki savaş komutanlarını ve fasit siyasileri desteklemeleri nedir? Şimdi bunların hepsi sevgi ve barış içerikli söylemler midir?

-Danimarkalı askerlere ihanetle ilgili hususa gelince; aslında bu askerlere ihanet edenler hayatlarını en ufak bir değer vermeden onları savaşın içine atan bu politikacıların kendileridir. Bu ise sırf politikacıların Amerika'ya olan kör körüne bağlılıkları ve elit zümre için bazı çıkarlar elde etmeyi ümit etmeleri yüzündendir. İşte onlar bir taraftan timsah gözyaşları dökerek savaşa karşı çıktıklarını açıklarlarken diğer taraftan Amerika Birleşik Devletleri'nin stratejik çıkarlarına hizmet etmeleri amacıyla başkalarının evlatlarını ölüme göndermekteler!

-Davetimizin örtülü bir tehdit ve Danimarka'da silahlı bir devrime teşvik içerdiğine dair saçma iddiaya gelince; bu politikacıların formumuzun mesajını çarpıtmaya dönük umutsuz bir girişimden ve gözlere kum zerrecikleri saçmaktan öte bir şey değildir. İşte genel hayatta panik havası oluşturmaya ve dikkatleri bu kişilerin Afganistan'da yaptığı şeylerden başka bir yöne çekmeye dönük bu girişim, herhangi bir caydırıcılık olmadan cürümlerini sürdürmelerine imkan vermeyi hedeflemektedir. Masumlara karşı iğrenç ihlallere ve Afgan halkının iradesini yansıtmayan fasit ajan bir rejimin oluşmasına yol açan bu işgale verdikleri desteği ve kazandırdıkları meşruiyeti bu tür manevralarla gizlemleri imkansızdır.

-Politikacıların hizbin yasaklanması hakkındaki iflas etmiş söylemleri, onların fikri ve siyasi yetersizliklerini yansıtmakta ve kaybedilmiş bir davaya sahip olduklarını göstermektedir. Şayet bu kişiler, savaşa ortak olmalarına ilişkin reddedilemez bir gerekçeye sahip olmuş olsalardı kesinlikle onunla sözlerimizi çürütürlerdi. Ancak gerçek şu ki bu savaş, aldatma ve manipülasyon üzerine kurulmuştur. Bu nedenle onlar, eleştirmen kitle karşısında savaşa ortak olmalarına ilişkin bir savunmaları yoktur. Bunun yerine rakip olmadan dikkatleri sorunun temelinden başka yere çekmelerine imkan veren kameralar ve mikrofonların arkasına sığınarak eleştirmenin görüntüsünü çarpıtmaya ve mesajını tahrif etmeye başvurmaktadırlar.

3- Bu işgalin Afgan halkı ve komşularının yanı sıra İskandinavya devletleri de dahil Batı dünyasındaki halkların üzerinde vahim sonuçları olmuştur. Zira ağırlığı mevcut mali krizden sonra açık bir şekilde ortaya çıkan büyük bir mali yükü olduğu gibi Batının çıkarlarını ve güvenliğini de tehdit etmektedir. Bunun da ötesinde askerleri, sırf Amerika'nın başarısız sömürgeci projesine hizmet etmek için ölmektedirler. Bundan dolayı bizler, İskandinavya'daki akıllı kimselerden bu politikacıların tuzağına düşmemelerini talep ediyor ve onları, bu savaşı ve vahim sonuçlarını tartışmaya açma haklarına sahip çıkmaya teşvik ediyoruz.

Son olarak ilgili herkesi, bizimle temasa geçerek önümüzdeki günlerde Afganistan'ın işgali hakkında yapılacak olan formumuza katılmaya davet ediyoruz.

Şadi Farica
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
İskandinavya


E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Hilafet Devleti'nin Müslümanların Kanlarını Amerikan Saldırılarından Koruyacağı Taahhüdünde Bulundu

Hizb-ut Tahrir / İngiltere, Wikileaks'ın son sızıntıları ışığında Pakistan yöneticilerinin hıyanetlerini açıklamak amacıyla 26 Aralık 2010'da özel bir forum düzenledi. Foruma Hizb-ut Tahrir / Pakistan Lecnesi Üyesi Rıdvan Hüseyin başkanlık etti ve Lecne Üyeleri olan İmam Kayser Rahim ile Hoca Pervez Hasan da birer konuşma yaptı. Foruma Lecne Üyesi Atıf Selahaddin'in yanı sıra Pakistan jenerasyonu liderlerinden biri olan Raca Muştak da katıldı.

Rıdvan Hüseyin, açılış konuşmasında dünyadaki Pakistanlıların rahatsızlık duyduklarını ancak Wikileaks'ın yeni sızıntılarının hiç birine şaşırmadıkları şeklindeki izlenimini ifade etti. Zira sızıntılar, bir kez daha Pakistanlı yöneticilerin yaptıkları gizli anlaşmaların boyutlarını ve bölgedeki planını uygulaması için Amerika'ya hizmetteki sınırsız hıyanetlerini göstermiştir.

İmam Kayser ise konuşmasında bu sızıntılardan sonra artık Pakistanlıların harekete geçmesinin ve meşru olmayan bu fasit yöneticiler tarafından gaspedilen otoritelerini geri getirme keyfiyetini düşünmeye başlamalarının zamanının geldiğini ifade etti. Ve şöyle ekledi: Tarih ve Pakistan'daki olaylar tekrar tekrar göstermiştir ki ister General Pervez Müşerref gibi diktatör birisi ister Nevaz Şerif, Asıf Ali Zerdari veya Yusuf Rıza Gilani gibi demokrat birisi olsun otoritede her kim olursa olsun hepsi de Washington ve Londra'daki efendilerine boyun eğmek ve teslim olmaktadırlar. Ayrıca bu yöneticilerin sürekli fasit çıkarları için ülkenin güvenliğini pazarlık konusu yaptıklarını ve dış politikalarını Batıya ipotek ettiklerini ekledi. Sonuç olarak bu zillete ve aşağılanmaya son verecek ve Batının bu salgın şerri bir kez daha oluşturamamasını garanti edecek olanın sadece Hilafet Devleti'nin dış politikasının olduğunu ifade etti.

Konuşmalara müdahil olan Pervez Hasan ise Washington'a boyun büken bu gibi kölelerin oluşmasının sorumlusunun Pakistan'daki siyasi rejimin olduğunu, hem demokrasinin hem de diktatörlüğün eşit şekilde yerilmeyi hak ettiğini ifade etti. Hoca ise Hizb-ut Tahrir'in Pakistanlı yöneticilerin ortadan kaldırılmasını talep ettiğini, hıyanet etme ve kendi vatandaşlarının katledilmesi için gizli anlaşma yapma suçlaması ile yöneticilerin yargılanmasına çağrıda bulunduğunu ifade etti. Son olarak Hilafet Devleti'nin hiçbir yabancı gücün herhangi bir Müslümana saldırmasına izin vermeyeceğini, insansız uçakların düzenlediği saldırıları savaş sebebi sayacağını, askeri, ekonomik ve diplomatik araçların hepsini kapsayacak şekilde buna en ağır bir güçle karşılık vereceğini ifade etti.

Konuşmalara müteakiben Pakistan yöneticilerinin davranışlarından duydukları bıkkınlıklarını ve derin üzüntülerini ifade eden birçok katılımcı tarafından yöneltilen soru-cevap şeklinde uzun bir oturum gerçekleşti. Raca Muştak, Pakistan'ın Amerika'nın giderek artan askeri saldırıları tarafından tehdit edilmesini halletmeye ve Pakistanlı Müslümanların güvenliğini garantilemeye muktedir olanın sadece ve ancak Kerim Nebimiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bizlere getirdiği muhlis Hilafet Nizamı olduğu şeklindeki izlenimini ifade etti ve şöyle bir soru sordu: Harekete geçmemiz için bunun gibi daha kaç tane sızıntıya ihtiyacımız olacak? Ayrıca Pakistan halkı bu utanmaz yöneticilerin elleriyle daha büyük bir felakete maruz kalmadan bir an evvel barışçı siyasi bir metodu takip eden Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışarak Hilafet Nizamı'nın tatbik edilmesi için Pakistan halkına bir çağrıda bulundu.

Atıf Selahaddin ise Amerika'nın Afganistan ile Pakistan'a yönelik savaşında Pakistan'a muhtaç olduğunu, Amerika'nın bölgede bulunmasını kolaylaştıranların bizzat Pakistanlı yöneticiler olduğunu, şu anda Pakistan'ın maruz kaldığı bir yöntemle Hilafetin Amerika tarafından saldırıya maruz kalmasının imkansız olduğunu açıklayarak Pakistanlı Müslümanların kendilerini savunacağı, Hindistan ordusunun güç yetiremeyeceği bir milyon askeri ve nükleer cephaneliği olan hezimete uğratılamayacak güçlü bir orduya sahip olduğunu, tek gerekli olan şeyin bu askeri yetkiyi kullanacak ve sadece muhlis bir liderlik tarafından ortaya konulacak siyasi bir irade olduğunu, bunu ise Amerika'ya ikmal ve tedarik hatları temin eden, ödlek saldırılar düzenlemesi amacıyla ona Pakistan'da askeri üstler inşa eden mevcut yöneticilerin yapamayacağını ifade etti. Ayrıca Hilafet Devleti'nin tebaasının hayatını korumada Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın emrine bağlanacak olan Halifenin dış politikada alacağı her türlü kararda insanların selametinin, güvenliğinin, şerefinin ve onurunun birer hayati mesele olacağını ifade etti.

Forum Hizb-ut Tahrir'in, Londra'daki Pakistan Yüksek Komisyonu'na gidecek ve Pakistan'ın fasit yöneticilerinin ortadan kaldırılmasını, haklarında hıyanet suçlamasında bulunulmasını ve yargılanmalarını talep eden bir mektup teslim edecek olan özel bir heyete liderlik edeceğinin açıklanması ve herkesin bu heyete katılma çağrısında bulunulması ile akşam son buldu.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika'nın Talimatları Doğrultusunda Mohmand Bölgesinde Başlayan Çatışmalar, Yakında Düzenlenmesi Planlanan Kuzey Veziristan Operasyonlarına Hazırlık İçindir! İntihar Eylemleri, Elektrik ve Doğalgaz Krizi Hain Yöneticilerin, Ask

Haçlı komutanı Mike Mullen'in Pakistan'a gerçekleştirdiği ziyaretin üzerinden bir hafta geçer geçmez yöneticiler, talimatlarını uygulamaya ve askeri operasyonları başlatmak için tüm atmosferleri hazırlamaya başladılar. Zira Amerika'nın Kuzey Veziristan'a yönelik operasyonları için uygun atmosferlerin oluşması amacıyla Mohmand bölgesinde toplu katliamlar başladı ve hükümet, sıcaklık sıfırın altında olmasına rağmen 26 Aralıktan bu yana insanların günlük elektrik tüketimini düşürecek şekilde Pakistan'ın dört bir tarafında elektrik akımı krizi üretti. Ayrıca elektrik talebini termik santrallerinden kolaylıkla karşılamak mümkün olduğu gibi bu sene yağan yoğun yağmurlardan ve sellerden sonra barajlardaki su seviyesi de yeterli derecededir! Diğer taraftan gaz kesintisi de tam gaz devam etmektedir. Zira hükümet, ne fabrikalara ne de tüketicilere gaz temin etmektedir. O halde bu gazlar nereye gitmektedir?

Hükümet, bu suni krizler sayesinde insanları günlük sorunlarıyla meşgul ederek kabile bölgelerindeki askeri operasyon cürümüne odaklanan dikkatlerini dağıtmaktadır. Ayrıca cürüm hususunda hepsi aynı olmasına rağmen ümmetin, hükümet ortakları arasında çıkan mevcut "kriz" gibi siyasi dramaya ortak edilmesi de bu suni senaryonun bir parçasıdır. Diğer taraftan helikopterler, bombalama eylemlerine başladı, kabile adamlarından 40'nın ve askerlerden 10'unun ölümü ile sonuçlanan farklı kabile bölgelerinde çatışmalar patlak verdi. Hükümet, tüm bunları haklı göstermek için de bir dizi intihar eylemleri gerçekleştirdi.

Hizb-ut Tahrir, bu patlamaları Amerika Birleşik Devletleri ile hain yöneticilerin askeri operasyonların yapılmasına gerekçe oluşturmak için belirli dönemlerde yaptığı noktasında ümmeti defalarca uyardı. İnsanlar arasında kolaylıkla ezici bir memnuniyetsizlik oluşturmak için bu patlama eylemleri için sürekli genel alanların, türbelerin, mescitlerin, İslami medreselerin ve üniversitelerin seçilmesinin nedeni işte budur. Mesele gayet açıktır.

Medya organları ve silahlı kuvvetlerdeki muhlis subaylar, hükümetin kendilerine çizmeye çalıştığı tabloya inanmamalılar ve bu operasyonların karşısında olmalıdırlar. Ayrıca Pakistan'ın silahlı kuvvetlerindeki muhlis subayları, Hilafet Devleti'ni kurması için bir adım atmaya ve Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye davet ediyoruz. Böylece Hilafet Devleti'nin silahlı kuvvetlerinde Halid ve Selahaddin gibi olsunlar ki Petreaus, Mullen, Dinets, Gates ve Machristal karşılarında durmaya cüret edemesinler ve topal tavuk gibi işgal altındaki tüm İslam beldelerinden kaçıp gitsinler.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Düşmanların Ajanı ve İslam Düşmanı Şeyha Hasina Hükümeti, İslam Davetini Bastırmak İçin Bozuk Polisi ve Yargıyı Kullanmaktadır

Polis, 22 Ocak 2010'da Dakka-Uttara'da Hizb-ut Tahrir'in 6 üyesini tutukladı ve ertesi gün molotof kokteyline sahip olmaları gerekçesiyle tutuklandıklarını açıkladı. Ardından işkence edilmeleri amacıyla geçici gözaltına alınmalarına izin veren mahkemeye çıkarıldılar.

İnsanlar, bu şerir rejimi çok iyi bilmekte olup İslam'a ve Müslümanlara karşı kıllandığı komploların ve yalanların tamamen farkındadırlar. Ayrıca insanlar, hükümetin İslam davetini bastırmayı hedefleyen politikasının tamamen bilincinde oldukları gibi polis ve yargı erkinin hükümetin politikasını uygulamanın birer aracı olduğunu da bilmektedirler.

Ayrıca insanlar, bu hafta yayınlanan anket raporunda açığa çıktığı üzere polis ve yargı organlarında bozukluğun olduğunu da bilmektedir. Zira anket sonucunda insanların %80'nın polisin bozukluğunun kurbanı olduklarını ve %88'nin yargının bozukluğunun kurbanı olduklarını söylediklerini göstermiştir. Dolayısıyla bu davanın, bu 6 şebaba atılmış yalan ve uydurma bir dava olduğunu ispat etmeye gerek bile yoktur. Açıktır ki ümmetin ve İslam davetinin düşmanlarının ajanı olan Şeyha Hasina hükümeti, İslam daveti taşıyıcılarını bastırmak için polis ve yargıyı kullanmıştır.

Hizb-ut Tahrir, üyelerine yönelik uydurulan bu yalancı davayı şiddetle kınar ve onların derhal serbest bırakılmalarını talep eder.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Yemen'de Bir Türlü Gerçekleşmeyen Kalkınmanın Hakikati

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Planlama ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Abdulkerim el-Erhabî, 19 Aralık 2010 pazar günü San'a'da Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı temsilcisinin katılımı ile 2011 yılı Yemen'e ilişkin İnsani Müdahale Planı'nın tanıtımını yaptı.

El-Erhabî hükümetin, Sa'de savaşları yüzünden çıkan krizleri hafifletmeye yönelik çabalarına, Somalili mültecilere ve aşırı fiyat dalgalanmalarından etkilenen kesimlere değindi ve devletlerarası bağışçı örgütlerden bir taahhüt olarak 224 milyon dolar vermeleri talebinde bulundu. Kayda değerdir ki Yemen, 2010 yılında Birleşmiş Milletler ve diğer örgütlerden birçok kez bağış aldı.

Bu plan, yaklaşık 7 milyar doları bulan 2011 yılı bütçesinin parlamentoya sunulmasından ve 1,5 milyar doları bulan bu yılki bütçe açığından sonra ortaya çıktı. İlgili kimseler, bütçelerdeki maddelerin nasıl dönüştürüldüğünü ve transfer edildiğini bilirler. El-Erhâbi'nin bağışçı devletlerden talep ettiği 244 milyon doların akıbeti aynısı olacak ve bir türlü malları yağmalamayı bırakmayan hortumcuların ceplerine gidecektir. Çünkü onlar, kendilerinden daha üst makamda olanların alışkanlık haline getirdikleri şeyi bırakmayacaklarını çok iyi bilmektedirler. El-Erhâbi'nin değindiği Sa'da sorunları, Somalili ve diğer mülteciler ise para elde edebilmek için bağışçı devletlere sunduğu birtakım mazeretlerden öte bir bir şey değildir.

Garip olan şudur ki bağışçı devletlerin verdiği bağışları iktidar rejiminin, ülkedeki kalkınma planlarıyla ilişkilendirmeyi ve gazetelerinin sayfalarına bunları bir başarısı olarak yazdırmayı alışkanlık edinmesidir. Bilindiği üzere sağlık, eğitim ve elektrik hizmetleri berbat bir durumdadır. Zira San'a'da onlarca özel hastane yapıldığı halde tek bir tane dahi yeni bir devlet hastanesi inşa edilmemiştir. Hatta -rejimin yerine başkalarının inşa ettiği- mevcut devlet hastaneleri de insanları parasız olarak tedavi etmemektedir. Ülkenin dört bir tarafına yayılan okullar, sağlık birimleri ve yollar ise bağışlara ve kredilere dayanmakta olup tamamen bütçeden değil insanların paralarıyla inşa edilmiştir. Çünkü petrol gelirleri, yöneticinin ve maiyetinin bir ganimeti haline gelmiştir. Elektrik ise deniz açıklarındaki gemilerin üzerindeki jeneratörler kiralanarak temin edilmektedir.

Bu kişilere sesleniyoruz: Kalkınma, takip ettiğiniz bu yöntemle asla gerçekleşmez. Batı, size başta petrol olmak üzere ülkenizin servetlerinden elde ettiği şeylerin kırıntılarını attığı ve karşılıklı ticaret hacmi kendi lehine olduğu sürece sizinle alay etmeye ve Allah İslam ümmetine bir çıkış verip sizi çekirdek kabuğu gibi çitleyip atıncaya kadar sizleri kuyruklarının peşine takmaya devam edecektir.

Bizlere dini hayattan ayırma akidesine sahip olan kapitalizm ideolojisinin sistemleri tatbik edildiği, hevaya tabi olunduğu ve menfaatler rejimin cebine gittiği sürece bir asır dahi geçse asla kalkınamayız!

Geçmişte kalkındığı gibi akide ve onun cinsinden bir nizam olan ideolojik esasa geri dönünceye kadar "asil bir kalkınmaya sahip olan" İslam ümmeti için gerçek kalkınma asla gerçekleşmeyecektir. Bu ise ancak İslam'ı yönetim, ekonomi, içtimai, dış politika, eğitim politikasının ve benzeri hususların bir nizamı olarak Hilafet Devleti'nin gölgesinde tatbik mevkiine getirmekle mümkündür.

Mühendis Şefik Hamîs
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti Medya Bürosu Başkanı

Devamını oku...

Bin Ali'nin Tagut Yönetimi Kapıdan Gizlice Çıktı ve Akan Onca Kanın Ardından Pencereden Hatta Kapıdan Geri Girdi

  • Kategori Hizb
  •   |  

Tunus'ta 17.01.2011 günü, kaçan tagut Bin Ali'nin eli kolu olan eski-yeni Başbakan Muhammed Gannuşi liderliğinde hükümetin kurulduğu açıklandı. Bu yeni hükümet, ağırlıkla tagut Anayasa Birliği partisinden oluşturuldu ve Bin Ali'nin hükümetinden altı bakan, yeni hükümetteki görevlerini korudular. Savunma, içişleri, maliye ve dışişleri... bakanlıkları bu "kritik noktalardaki" bakanlıklar arsında yer almaktadır. Ardından Gannuşi, sözde ulusal birlik hükümetine aldatıcı bir görüntü vermek için kıytırık bakanlıklar altında üç muhalefet partisini hükümete dahil etti! Böylece Bin Ali'nin zebanisi, onun ardından yönetimini ve partisinin iktidarını kovulmuş ve kaçmış olduğu halde bile "sürdürmeyi" korudu!

Zalim rejimin zebanilerinin ayaklarıyla neredeyse geçimine bile yetmeyen ufak tefek eşya sattığı seyyar arabasını çiğnemesinin üzerine açlık, fakirlik, hastalık ve işsizliğin yanı sıra zulüm, "Buazizi'yi" genç yaşta "ölüme" zorladı. Derken bu olay, 17.12.2010 günü insanların ayaklanmasının kıvılcımını tutuşturdu. İşte bu zebaniler, otuz gündür, yani 17.12.2010 gününden bu yana akıttıkları masum kanları emdiler! Bu olayların ardından insanlar, otoritenin servetleri ve kaynakları yağmalayarak saraylar ve köşklere sahip olduğu ve insanların genelini ölüme mahkum eden bir fakirliğe terk ettiği ülkede İslam'ın adaletli yönetimi altında güvenli bir hayat talebinde bulunmak üzere zalim rejime karşı harekete geçtiler!

Ey Tunus'taki Ehlimiz!

Ey Müslümanlar!

Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın İslam'la şereflendirmesinden bu yana Tunus halkının kahramanlıkları, tarihin derinliklerine kök salmıştır. Zira Tunus, hidayete vesile olan, Kuzey Afrika ve Endülüs'ün fethedilmesinin kıvılcımını tutuşturan İslam'ın kandillerinden biri olmuştur... Tunus, İslam taşıyıcısının Atlas Okyanusu kıyılarına varıncaya kadar Kuzey Afrika'ya doğru hareket noktası olan zorlukların beldesi olarak bilinir. Zira İslam'ı taşıyan o kişi kükreyen dalgaların karşısına dikilerek şöyle demiştir: "Arkanda insanların olduğunu bilmiş olsaydım atımın dizginlerinden tutar fethetmek üzere hemen dalgalarına dalardım!"

İşte yeşiller diyarı Tunus böyleydi, işte onun evlatları böyleydi, onlar birer mücahit erdi:

رِجَالٌ لا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالأَبْصَارُ "Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, salah kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı erlerdir. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar." [en-Nûr 37]

Vaktiyle Fransa'nın başını çektiği sömürgeci kafirler, Tunus'u işgal etmeyi ve 1881 yılında onu Osmanlı Hilafet Devleti'nden koparmayı başarıp fitne ve fesat saçıp onu zorbalık, zulüm ve despotlukla ele geçirinceye kadar Tunus, mutsuzluk nedir bilmemiştir. Buna rağmen Tunus'taki Müslüman kahramanlar, Fransa'ya direndiler, onlardan binlercesi şehit oldu, Allah uğrunda canlarını rahatlarına tercih ederek safları yarmaya devam ettiler, bir çığlık işitir işitmez koşuştular. Aziz-ul Kavi olan Allah ta onlara yardım etti ve Fransa, geçen asrın ortalarında hezimete uğramış ve kovulmuş bir şekilde Tunus'tan çıkmak zorunda kaldı... Ancak Tunus halkı daha elde ettikleri zaferin tadını tadıp İslam'ın yönetimini Tunus'a geri getirmeden aralarından bir gurup çıktı ve tahtlar karşılığında dinlerini satarak Fransa'yı İngiltere ile değiştirdiler. Böylece "Burgiba" ile "Bin Ali" yönetimi, insanlara iki acı tattırdı! Böylece de Tunus, yerel otoritenin açgözlülüğünün bir ganimeti ve özellikle Amerika'nın başını çıkararak Tunus'ta yaşlı Avrupa'nın izini sürmeye "başlamasının" ardından devletlerarası çatışmanın bir sahnesi haline geldi!

İşte bugün bize geçmişi hatırlatmaktadır. Bugün bizler, akıtılan kanların bir kez daha heder edildiğini görmekteyiz. Zira insanlar, daha akıtılan bu kanların semeresini tadıp Bin Ali'nin tagut rejimini değiştirerek İslam yönetimini ikame edip emniyet ve güven içerisinde yaşayamadan işte tagut hükmü, ülkenin kutsiyetini korumayan ve insanlar arasında adaleti ikame etmeyen aynı simalarla tekrar geri dönmektedir!

Ey Tunus'taki Ehlimiz!

Ey Müslümanlar!

Sorun, Bin Ali'nin tagut şahsiyetinde değildir. Bilakis sorun, arkasında bıraktığı beşeri sistemdedir. Zira tagutları üreten bizzat bu sistemdir... Tunus'un temiz topraklarında akan masum kanlar daha kurumadan ve izi yok olmadan tagutun kuyruklarının Tunus'un yönetimini tekrar devraldıklarını görmektesiniz! Mebeza, Gannuşi ve Kallal, masumların kanlarını emen tagut yönetimin sütunlarından değil midirler? Bu eski-yeni bakanlar, tagutun ortakları ve akıtılan bu kanların şahitleri değil midirler? Tunus'un temiz topraklarında akan evlatlarınızın masum kanları, bu kanları akıtan ve yeryüzünde fesat saçan Mebeza, Gannuşi, Kallal ve kuyruklarının yönetimine razı olmanızı affettirmeyecektir... Akıtılan bu kanlar, uğrunda akıtıldığı şeyi gerçekleştirmediğiniz sürece sizleri affettirmeyecektir. O şey ise bu zalim beşeri sistemi kökünden söküp atmak ve onun yerine "Raşidi Hilafet" olan Allah'ın hükmünü ikame etmektir. Ta ki yeryüzü Rabbimizin nuru ile aydınlansın, hayır tüm halkını kuşatsın ve Müslümanlar Allah'ın nusreti ile ferahlasınlar.

Ey Tunus'taki Ehlimiz!

Ey Müslümanlar!

Lider ehline yalan söylemez. Hizb-ut Tahrir, azme değer ayaklanmanız sırasında otuz gün boyunca akıtılan masum kanların nidasına icabet etmeniz için azimlerinizi bilemektedir:

Bu kanlar, tepenizdeki zalim beşeri sisteme sessiz kalarak kendisini boş yere zayi etmemeniz için sizlere nidada bulunmaktadır...

Bu kanlar, Batının nüfuzunu, piyonlarını ve onun kültürü ile haşır-neşir olanları ülkenizden söküp atmanız için sizlere nidada bulunmaktadır...

Bu kanlar, Allah'ın davetine icabet ederek O'nun vaadi ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Selam]'in müjdesi olan Raşidi Hilafeti kurmanız için sizlere nidada bulunmaktadır...

Bu kanlar, işte güzel bir hayat bu şekilde olur, mutsuzluk, beşeri kanunları kaldırıp atmak ve insanların Rabbinin kanunlarına tabi olmakla ortadan kalkar dercesine sizlere nidada bulunmaktadır...

فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلا يَشْقَى وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا "Her kim Benim hidayetime tabi olursa o sapmaz ve bedbaht olmaz. Her kim de Benim zikrimden (hidayetimden) yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacaktır." [Tâ-Hê 123-124]

O halde icabet edecek misiniz?

Devamını oku...

Sömürgecilik ve Farklı Yüzler

  • Kategori Tunus
  •   |  

Tunus'taki insanlar, sömürgecilerin türetmelerinden olan tagut bir diktatörün işini bitirdiklerine dair derin bir hissiyata kapıldılar. Bu sırada sömürgeciler ise eski-yeni araçları yoluyla Tunus'ta kalmaya, emirleri doğrultusunda ve övgüleri altında katleden, işkence yapan ve diktatörleşen kendi türetmeleri Bin Ali'den beri olduklarını göstermeye çalışmaktalar... Sanki sorun tagutları üreten sistemin kötülüğünde değil de Bin Ali'nin tagut kişiliğindeymişçesine ülkenizin dizginlerinin kendi ellerinde kalması için şeytanca dolanarak sizlere katılmaktadırlar. Zira evlatlarımızın "Bin Ali" tarafından katledildiği 13.01.2011 günü Fransız Tarım Bakanı Bruno Lemaire, "Kanal" TV'ye şu açıklamada bulundu: "Devlet Başkanı Bin Ali, çoğu zaman kötü şekilde yargılandı. Ancak o, çok şey yaptı. Bazı yönleri eleştirebilir ve insan haklarına karşı dikkatli olabiliriz. Ancak -Tunus-, gerçek zorluklara tanık olmuş bir ülkedir." Bir gün sonra Fransa, eski-yeni araçlarıyla aranızda kalmak için sizleri aldatmak amacıyla birden çark ederek "demokrasi ve ilkelere" döndü, kaçan devlet başkanının gelmesini reddetti ve sözde anayasal geçişi kutladı. İngiltere ise "Bin Ali'nin" ülkeyi terk etmesinden sonra 14.01.2011 günü Dubai üzerinden yetkililerinden birisinin aracılığıyla el-Cezira kanalına, Tunus'taki büyükelçiliğindeki istihbaratçıları yoluyla gelişmeleri son derece dikkatle izledikleri şeklinde bir açıklamada bulundu. Bin Ali'nin kaçmasının ertesi günü ülkeyi ve insanları yıllarca ifsat ettiği halde ülkemizde bir tutunma noktasının olması için halkın kendi yöneticilerini seçmesini desteklediğini ifade etti. Amerika ise bir yetkilisi aracılığıyla, ajanlarını zorbaca ve düşmanca halka dayattığı halde benzer şekilde Amerika'nın halkın kendi yöneticilerini seçmesini desteklediğini açıkladı.

Sömürgeci kafir devletlerin tüm bu aldatmaları, size yaklaşmak ve size olan düşmanlıklarını unutturmak içindir. Oysa Allahteala, sizlere şöyle buyurmuştur: إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّ "Şüphesiz şeytan sizin düşmanınızdır. Haydi siz de onu düşman edinin." [Fâtır 6]

Ey Müslümanlar! Sizleri takip eden herkesi şaşkına çeviren bu hızlı olayların ve bu sevincinizin ortasında sömürgeci kafirin emeğinizi, fedakarlıklarınızı, evlatlarınızın kanlarını çalmak ve kalkınmanızı engellemek için aranıza sızmakta olduğunu, Batı kültürü ile haşır-neşir olan sizlerin derilerinden olan bazı kimseleri başınıza musallat etmek için ülkemizde demokrasiyi desteklediklerini açıkladıklarını görmekteyiz. Ancak Batının demokrasisini, Irak, Filistin, Afganistan ve diğer İslam beldelerindeki kardeşlerinizin başına sardığı belaları görmediniz mi?! İngiltere ve Fransa'nın demokrasisi evlatlarınızı, iki dünya savaşında birer canlı kalkan yapmadı mı?! Daha sonra kafir Batıya göre bölgenin tek demokratik ülkesi mücrim Yahudi varlığı değil mi?

Ey Müslümanlar! Sömürgeci kafir Batının en çok korktuğu şey, İslam'ınıza geri dönüp Batı'dan kurtulmanızdır. Nitekim Amerika Dışişleri Bakanı, Müslümanların göğsüne saplanan tagutların hepsine karşı ayaklanmanızdan sonra -yalan ve iftira- ile İslami radikalizm uyarısında bulunmadı mı? O halde dininizle savaşan, akidenizi, şeriatınızı ve değerlerinizi yok etmeye çalışan sahte demokrasilerinin peşine takılmayın? Dostluğunuz, Allah'a, resulüne ve iman edenlere olsun.

إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آَمَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ وَمَنْ يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آَمَنُوا فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ "Sizin dostunuz ancak Allah'tır, resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek salahı kılar, zekatı verirler. Kim Allah'ı, resulünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır." [el-Mîade 55-56]

Ey Müslümanlar! Ey Tunus Halkı! Ey Ribat ve Cihat Ehli! Ey Fatihlerin Torunları! Sizler, Mağrip, Endülüs ve birçok Afrika ülkelerine hayrın kapılarını açan İslam'la ve İslam'ınızla izzetli oldunuz. O halde azminizde Allah'a sadık olunuz. Umulur ki Allah, sizleri Müslümanların lideri yapar ve onlar da sizlerin adımlarını takip eder ve sizlerin arkasından gelirler. Böylece küfür ve halkı hezimete uğrar, İslam ve ehli ise Nübüvve Minhacı Üzere Raşidi Hilefet Devleti ile izzete kavuşur, Müslümanların beldeleri birleşir, sömürgecilerin pisliğinden temizlenir, dünyayı Amerika ve Avrupa kapitalizminden ve şerrinden kurtarmak üzere İslam'ı bir rahmet olarak dünyaya taşır.

Devamını oku...

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ وَلَـكِن كَذَّبُواْ فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ "O ülkelerin halkı iman edip ittikâ etselerdi üzerlerine semanın ve arzın berek

  • Kategori Cezâyir
  •   |  

Cezayir'de uzun yıllardır kök salan zulmü, despotluğu ve diktatörlüğü protesto etmek amacıyla önce başkentte başlayan ardından onun üzerinde vilayete sıçrayan olaylar patlak verdi. Zira Cezayir'de insanlara hükmeden hükümetler ve sistemler, Allah'a hiçbir ağırlık vermemekte, otoritesinin azametini tanımamakta, hükmüne zerre kadar değer vermemekte, tüm bunlardan gafil kalmakta, geleceklerini kafirlerin Müslümanların beldelerindeki çıkarlarını gerçekleştirmeye adamakta, ülkenin servetlerini tamahkarların yağması haline getirmekte, sömürgecilerin bıraktığı kırıntılarla yetinmekte, ümmeti gözetimsiz bırakmakta, dahası ümmete hezimete uğratmayı, parçalamayı, aç bırakmayı ve korkutmayı arzuladıkları ve istedikleri bir düşman nazarı ile bakmakta, insanların kanlarının, mallarının, ırzlarının mukaddesatına saygı göstermemekte ve başlarındaki yöneticiler, kafirlerin Müslümanlardan yağmalayamadıklarını yağmalayan birer facir tacirdirler. Dolayısıyla bu yöneticiler Allah'ın, İslam yönetiminin yokluğuna sessiz kalarak dünya hayatı ve ziynetine razı olup işsizliği veya fiyatların pahalılığını veya gözetimin yokluğunu protesto etmek için harekete geçerken faizin, zinanın ve fuhşun mubah kılınmasına, el-Kahhar olan Allah'ın hükmü yerine tagutların hükümlerinin tatbik edilmesine karşı harekete geçmeyen bu ümmete bir ikabıdır.

Ey Cezayir'deki Müslümanlar!

Allah, zulme karşı çıkmayı ve münkere karşı koymayı bizlere farz kıldı. Ancak bu farz, kanları mubah kılarak, kurumları ve otobüsleri yakarak, kamu mallarını tahrip ederek ve yolları keserek eda edilmez. Zira bu şekilde yapan bir kimse bunların hepsini haram kılan Allahuteala'dan korkmuyor demektir. Bilakis bu farzı yerine getirmek, yeryüzünün Rabbinin nuru ile aydınlanması ve Allah'ın kendisine indirdiği kitabın nurunun insanları kaplaması için Resulünüz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Allah'ın dinini yeryüzünde ikame etmek için yaptığı gerçek çalışma ila olur. Zira Allahuteala, resulüne şöyle buyurmuştur: فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنْ الْحَقِّ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sana gelen haktan (yüz çevirip de) sakın onların hevalarına tabi olma!" [el-Mâide 48] Ve şöyle buyurmuştur: وَأَن احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Onların aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın!" [el-Mâide 49] O halde Resulünüz Muhammed'in hak metoduna göre Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak Allah dinini ikame etmek için bizimle birlikte çalışmak üzere kıyama kalkınız ki Rabbinizin rızasına, dünyada ve ahirette izzete ve müreffeh bir hayata nail olasınız. Eğer icabet ederseniz nebilerin ve salihlerin kazandıklarını kazanırsınız. Eğer yüz çevirirseniz şu anda içerisinde bulunduğunuz zulüm, sıkıntılı hayat, açlık, zillet, korku ve yokluk, gafletiniz ve bazılarınızın hak yoldan yüz çevirmesinden dolayı Allah'ın başınıza sardıkları şeylerden bir kısmıdır. كَذَلِكَ الْعَذَابُ وَلَعَذَابُ الْآَخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ "İşte azap böyledir. Ahiretin azabı, elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!" [Kalem 33] O halde Allah'ın dini için çalışanlarla birlikte çalışın ve yere çakılıp kalmanın günahından kurtulun.

وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir." [Hac 40]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER