Salı, 25 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- İngiliz Hükümeti, Libya'da Kahraman Rolü Oynarken Ülkesinin Merkezinde Diktatör Yöneticileri Ağırlıyor!!

Bahreyn hükümetine bağlı güvenlik güçleri, 24 Nisan pazar günü Hamad şehrinde bir kız ortaokulunu bastı ve rejim karşıtlarına yönelik saldırıda birçok bayan öğretmeni tutukladı. Söz konusu okul, 18 Nisan günü benzer bir saldırıya uğramış ve 8 bayan öğretmen ile bazı kız öğrenciler Bahreyn güvenlik güçleri tarafından sürüklenmişti. Yine salı günü, el-Muharrak şehrinde 6 bayan öğretmen kaçırılmıştı.

Hükümet, gösterileri sert bir şekilde bastırırken bu kadınlara ateş açtı, tutukladı ve işkence yaptı. Kaçırılan ve saldırıya uğrayanlar arasında suçları hükümet güçlerinin vahşiliği sonucunda yaralanan göstericilere ilaç temin etmek olan tıp mesleğinde çalışan kadınlar da vardı!

Batılı hükümetlerden herhangi bir kınama veya eleştirinin gelmemesi dikkat çekiciydi. Hatta diktatörlükten kurtarma bahanesiyle Libya'ya saldıran İngiliz hükümeti ile aralarında insanları korkutmak ve öğrencileri tutuklamakla meşgul olduğundan daveti geri çeviren Bahreyn Veliaht Prensi Selman Bin Hammad Halife'nin de olduğu İslam dünyasındaki diktatör kralları gelecek cuma yapılacak olan kraliyet düğününde ağırlayacak olan aynı hükümettir.

İngiliz hükümeti, geçen sene Bahreynli diktatör müttefikine göz yaşartıcı gaz bombası ve mühimmat ihraç edilmesini onaylarken İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, geçen Şubat ayında Manama'da yaptığı konuşmada şöyle demişti: "Bahreyn ile İngiltere arasında ortak çıkarlar hatta ortak görüşler ve yaklaşımlar var." Hague'nin bahsettiği bu ortak endişeler, sözde ekonomik ve siyasî kazanımlar adı altında bölge halklarına boyun eğdirmek içindir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Üyesi Nesrin Nevaz bu hususta şu değerlendirmelerde bulundu: "Bu vahşi diktatörlük, otoriteye tutunmak için bayan öğrencileri ve öğretmenleri tutuklamaya başvuruyorsa bu, mutlak umutsuzluğunun açık bir göstergesidir. Bu aşağılık eylemlerin, bu başarısız rejimin sonunun başlangıcı olmasını ümit ediyoruz."

"Batılı hükümetlerin dış politikalarındaki iki yüzlülüğü, dikkat çekici bir husustur. Zira İngiliz hükümeti, Libya halkını diktatörlükten kurtarmaya çalıştığını iddia ettiği bir sırada kararlılıkla Arap ve İslam dünyasındaki tagut müttefiklerinin arkasında durmakta ve vatandaşlarının kanlarına bulaşmış olan ellerini görmezden gelmektedir. Tüm bunlar ise stratejik çıkarlarını ve bölgedeki petrolün akışını güvence altına almak içindir. Bu hükümetler, kapitalist sömürgeci dış politikalarının yabancı müdahalenin tek dürtüsü olarak maddî ve stratejik kazanımlardan başka bir şeyi tanımadığını bir kez daha gösterdiler. Önceliklerinin insanı ve onurunu korumak yerine daima dolar ve sterlini korumak olduğunu gösterdiler. Bu nedenle Libya'nın kurtuluşu için bu hükümetlere ümit bağlamak, siyasî bir intihardır. Zira on yıllarca diktatör Kaddafi'yi destekleyen ve İslam dünyasının işlerine müdahale etmek için dünyanın dört bir yanındaki diktatör rejimlere baskı araçları temin etmeyi sürdüren bu kişilere nasıl güvenilebilinir?!"

"İslam dünyası, işlerini kendi kendine idare etme gücünü tekrar kazanmaya muhtaçtır. Sadece Mısır ordusu, Kaddafi gibi bir diktatörü devirmek için yeterlidir. Mısır ordusu ve bölgedeki diğer ordular, bu ümmeti korumada gerçek rollerini geri almak için harekete geçmelidirler. Ancak bu rejimleri anayasal reformlar veya anayasal monarşilerle değiştirmek, birçok kişinin canını feda ettiği zulümlerin olmadığı istikrarlı, olumlu ve adaletli bir gelecek sağlamayacaktır. Elleri halklarının kanlarına bulanmış olan kimselerin birer devlet başkanı olarak tahtlarında kalması nasıl mümkün olabilir?!"

"Rejimlerin köklü bir şekilde değiştirilmesi, ancak İslam şeriatını kapsamlı şekilde tatbik edecek Hilafet Devleti'ni inşa etmekle mümkündür. Zira Hilafet, Sünnisiyle Şiisiyle, Müslümanıyla gayrimüslimiyle ve erkeğiyle kadınıyla tüm vatandaşlarına bilfiil önemseyecek ve onların adil gözetim haklarını gerçekleştirecek olan bir devlettir. Seçilmiş bir Halifenin liderlik edeceği Hilafet, ümmetin servetlerini evlatlarına döndürecek, bu ümmetin şanını yüceltecek, Şiiler ile Sünniler arasındaki her türlü anlaşmazlıkları bitirecek, ümmetin güvenliğini ve onurunu geri döndürecek olan bir devlettir."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'den Bir Heyet, Tacikistan Büyükelçiliği Başkâtibine Şebabın Tutuklanması, İşkence Edilmesi ve Hüküm Verilmesine Dair Bir Protesto Mektubu Verdi

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti'nden bir heyet, Resmi Sözcü Yardımcısı İmrân Yusûfzây ve hizbin üyesi Osman Han liderliğinde Tacikistan büyükelçiliğini ziyaret etti. Heyet, büyükelçilik başkâtibi ile görüşerek Hizb-ut Tahrir'in Tacik hükümetinin hizbin şebabını keyfi şekilde tutuklamasını, insanlık dışı işkenceler yapmasını ve uzun süreli mahkûmiyet hükümleri vermesini şiddetle eleştirdiğini vurguladı. Ayrıca heyet, Tacik hükümetinin Hizb-ut Tahrir üyelerine yönelik sistematik işkenceleri hakkında belge ve ayrıntılar sundu, bu belgelerin hükümete iletilmesini talep etti ve başkâtibe, körü körüne zulüm ve baskıdan vazgeçmesi amacıyla hükümete baskı yapmak için hizbin bu meseleyi insan hakları örgütleri, barolar ve diğer derneklere taşıyacağını bildirdi.

Diğer taraftan başkâtip, bu belgeleri Tacik hükümetine ileteceğini vurguladı.

Bu belgeler, Hizb-ut Tahrir tarafından yayınlanmış olup içerisinde şebaba yönelik bazı baskı ve işkence örnekleri bulunmaktadır. Ayrıca Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Pakistan'daki medya organlarından Tacik hükümetinin zulümlerini ve zalimliklerini ortaya çıkarmalarını, İslamî Hilafet Devleti'ni kurmaya dönük barışçıl davete yönelik vahşî işkencelere karşı seslerini yükseltmelerini de talep etmektedir.


İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Şam'ın Trablus'undan Şam Ayaklanmasına Destek Gösterisi, Açılan Terör Kampanyasına Rağmen Start Aldı

Trablus'ta yapılması kararlaştırılan gösteri, bugün şehrin merkezindeki Büyük el-Mansuri Camisi'nden büyük bir insan kalabalığının katılımıyla start aldı. İnsanları gösterinin iptal edildiği veya yasaklandığı, gerilime, sürtüşmeye ve şiddet eylemlerine yol açacağı vehmine düşüren medyanın terör kampanyasına rağmen herhangi bir gerginlik yaşanmadı veya şiddet eylemi olmadı. Suriye rejimi yanlısı güvenlik ve askeri birimlerinin ve siyasî akımlarının açtığı kampanyaya, Trablus şehrinin iki gün boyunca askerî bir kışlaya dönüşmesine, mescitlerden çıkan insanların çoğunun gösteriye katılmasının engellenmesine ve tüm bunların öncesinde yaşanan aktif bir şekilde gösteriye davet eden Hizb-ut Tahrir şebabından bazılarının keyfi şekilde tutuklanmasına rağmen hiçbir şey çıkmadı.

Konuşmacılar, Suriye'deki vahşi ve baskıcı uygulamalara karşı çıkmakla kalmayıp Lübnan'ın bazı güvenlik birimlerinin, özellikle de gösteriye çağrıların yapıldığı geçen hafta içerisinde yaptığı tutuklama, darp ve korkutma gibi baskıcı uygulamalara da saldırdılar.

Gösteride birçok kişi konuştu. Konuşma, Hizb-ut Tahrir / Lübnan Medya Bürosu Başkanı Üstaz Ahmed el-Kasas'ın konuşmasıyla son buldu. Suriye halkının kendilerine aşağılanmanın, zulmün ve öldürmenin her türlüsünü yapan tugyanın karşısındaki kahramanlıklarına övgüde bulunan Ahmed el-Kasas, şöyle dedi: "Vehme kapılanlar, Suriye halkının uykuda kalacağını zannettiler. Ey Şam kahramanları! Mücahitlerin ve murabıtların torunları olduğunuzu gösterdiniz. Şam, sizin Şam'ınızdır. Küfür laik partisinin ve firavun ailesinin Şam'ı değildir. O, nebilerin Şam'ıdır, Yahya, İsa ve Resul Muhammed'in Şam'ıdır. O, Ömer İbn-ul Hattab, Halid İbn-u Velid, Ebî Ubeyde İbn-ul Cerrah, Sallahaddin ve Nuriddin'in Şam'ıdır. İstihbaratçıların, hortlakların ve yaratıkların Şam'ı değildir."

Suriye'deki ordusundaki subaylara ve askerlere şöyle seslendi: Ey Suriye ordusundaki evlatlarımız ve kardeşlerimiz! Ey subaylar ve askerler! Sizler, bu ümmetin askerlerisiniz, firavunun askerleri değilsiniz. Sizler, Şam'ın kahramanlarısınız, Baas Partisinin unsurları değilsiniz. O halde Deraa için bir zırh, Hama için bir koruma, Halep için bir ahbap, Şam için bir kalkan ve Humus için bir kılıç olunuz.

Direnme ve direniş diye diye kulaklarımızı şişirenleri eleştirerek şunu sordu: Golan'dan vazgeçmek bir direniş midir?! Yahudilerin uçakları Golan'ı bombalarken kılı dahi kıpırdatmamak bir direniş midir?! Irak'taki mücahitlerin peşine düşmek bir direniş midir?! Direniş, "İsrail" ile tokalaşmanın ve barış yapmanın neresindedir? Direniş, "İsrail" ile barış yapmak stratejik bir seçenektir diyen kimsenin neresindedir?! Lisan-ı halleri, "Başarılı bir direniş istiyorsan onurunu ayaklar altına alan bir halk olmalısın" diyen Suriye ve Lübnan'daki direnişin yeni filozoflarına da karşı çıktı.

Ayrıca biz Lübnanlıyız bizim durumumuz ile Suriye'nin durumu bir midir(?) diyenleri de eleştirerek şöyle dedi: Bunlar, bizi ümmetimizden koparmak istiyorlar! Ancak onlara deriz ki: Tunus, bizim Kayravanımızdır, Mısır bizim Kenanenimizdir, Libya bizim Muhtarımızdır, Yemen bizim Yemenimizdir, Şam bizim Şamımızdır.

Gösteriyi organize edenler, Büyük el-Mansuri Camisinde her cuma salahından sonra Şam ve İslam dünyasındaki diğer halkların ayaklanmalarına eşlik etmek amacıyla haftalık toplanılacağını açıkladılar.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'in Siyasî Mücadelesi Hükümeti Çıldırttı Lahor Yürüyüşünde Tutuklananları Serbest Bırakmayı Reddetti ve Hizb-ut Tahrir'in Üyesi Prof. "Kamer'in" Evini Bastı

Hükümet, Hizb-ut Tahrir'e karşı düzenlediği azgın kampanyasında çıldırdı. Zira hain yöneticiler, Lahor'daki 17 Nisan yürüyüşünde tutuklanan ve devlet memuru olan Hizb-ut Tahrir üyelerini, kefalet karşılığında serbest bırakılmalarını reddetmekle kalmayıp şiddetli işkenceye maruz bıraktı. Ayrıca baskıcı kuvvetler, hizbin tutuklu üyesi Prof. Kamer'in evini bastılar, eşini sıkıştırdılar ve küçük çocuklarıyla birlikte kaçırmakla tehdit ettiler. Olay yerinde bulunan medya organları, polisin zorlaması sonucunda bölgeden ayrıldılar.

Ülkenin başka bölgelerinden biri olan Paşaver'de, yürüyüşte tutuklanan hizbin üyeleri İslamî Cemaati'nin bir sorumlusunun evinin önüne patlayıcı madde yerleştirmekle itham edildi. Bu ithamı kınayan ve bunu, İslamî partilerin arasına fitne sokma girişimi olarak niteleyen İslamî Cemaatin Sözcüsü tarafından bu saçma itham reddedildi.

Bu ucuz taktik, hizb için bir sürpriz olmamıştır. Zira Arap ve Orta Asya ülkelerindeki hain yöneticiler, aynı yöntemleri denemişler ve bu oyunların boyunlarına bir vebal olarak dolanmasından başka bir şey elde edememişlerdir. Allah'ın izniyle bu defa da sonuç, öncekilerin sonucu gibi Pakistan'ın hain yöneticilerinin aleyhine olacaktır.

Hizb-ut Tahrir, siyasî mücadelesine bağlı kalacak ve bu tür zulümler, ancak onun azmini ve ısrarını arttıracaktır. Bu hain yöneticiler, dünyalarına karşılık ahiretlerini satmalarına rağmen gelmekte olan Hilafetin, kendilerini şeri mahkemede yargılayacağını bilmelidirler. Zira dokunulmazlıkları kalkacak, protokolleri onlara fayda etmeyecek ve ümmet ile davet taşıyıcıları, yaptıkları zulümlerinden dolayı onları çetin bir hesapla sorgulayacaklardır.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ*...* وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ  "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar... Hakikatte, onlar (peygamberlere karşı) bir takım tuzaklar kurmuşlardı. Halbuki onların tuzaklarından dağlar yerinden oynayıp gitmiş olsa bile Allah katında onlara ait (nice nice) cezalar vardır." [İbrâhîm 42-43-46]


İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Başkanı, Şam Ayaklanmasına Destek Gösterisine Yapılan Çağrının Yansımalarını Değerlendiren Bir Basın Açıklaması Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Ahmed el-Kasas, hizbin Şam'a destek gösterisine çağrısının yansımalarını özellikle de yaklaşık 16 şabı kapsayan tutuklama kampanyasını değerlendiren bir basın açıklaması düzenledi.

Medya Bürosu Başkanı, öncelikle hizbin gösterisini benimseyen Lübnan'daki bir gurup partiyle birlikte tarafınca yayınlanan sahte imzalı uydurma beyanla herhangi ilgisi olduğunu yalanladı. Ve bunun, apaçık saçma bir oyun olduğunu ve bazı gazeteler ile radyoların doğruluğunu kanıtlamadan bu yalan beyanın haberini yayınlamaya yeltenmelerine üzüldüğünü söyledi.

Hizbin gösterilerini engelleme girişimlerinin, Suriye rejiminin Lübnan'daki Suriye yanlısı bazı resmî birimlere ve siyasî akımlara sinyal vermesiyle geldiğini, sunulan yasaklama girişimi gerekçelerinin hukukî yönünün olmadığını vurguladı. Belirli bir alanda toplanmaya izin veren Alt Güvenlik Komisyonunun kararını değerlendirerek gösterinin programının, direk mescitten çıkılarak en kestirme yollardan en-Nûr meydanına bağlantılı caddedeki toplanma alanına gitmek olduğunu açıkladı.

Bazı birimlerin, Hizb-ut Tahrir şebabına karşı uyguladığı baskı ve tutuklamaların, gerekçesiz bir saldırı olduğunu ve tutuklamaların amacının gösteriyi iptal etsin ve dolayısıyla gösteri, Lübnan otoritesinin siyasî görüş sahiplerini bastırma gösterisine dönüşsün diye hizbin kolunu kırmak olduğunu açıkladı.

Lübnan otoritesine seslenerek şöyle dedi: "Baskıcı politikaları ve halklarını aşağılamaları nedeniyle halklarının tarihin çöplüğüne attığı tahtları çöken Arap yöneticilerinden olan seleflerinizden ders almadınız mı?! Bazı askerleri insanların işlerine, maslahatlarına ve onurlarına tahakküm etmesine nasıl terk edersiniz?! İnsanların işlerini, bazı maceraperest askerlere tevdi edecekse siyasî otoritenin varlığının ne anlamı var?!"

Gazetecilerden birisinin sorusuna cevap verirken el-Kasas, hizbin gösteri çağrısını Lübnan'daki herhangi hakim veya etkin siyasî bir akımla koordine içerisine girmeden bağımsız şekilde aldığını ve hiçbir kimsenin kararlarını ve politikasını hizbe dayatamayacağını vurguladı.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - "Şam'a Destek Verme" Gösterisini Engelleme Girişimleri, Siyasî ve Hukuka Aykırıdır

Merkez Güvenlik Konseyi'nin bugünkü olağanüstü toplantısının ardından içişleri bakanı şöyle dedi: "Takriben aynı saatte ve aynı güzergahta izin isteyen iki talep var. Trablus, Nasranilerin ve Müslümanların olduğu kozmopolit bir şehir. Nasranilerin de mübarek cuma gününü içeren dinî şiarlarını yerine getirme ve şehirde dolaşma hakları vardır. Bu nedenle bu veriler, bu hususta uygun bir karar almak için yapılacak Alt Güvenlik Komisyonunun çalışma takvimine göredir. Bu karar, insanların güvenliğini korumak içindir."


Binaenaleyh aşağıdaki değerlendirmelerde bulunduk:


Birincisi
: "Hizb-ut Tahrir", yapacağı gösteri hususunda 18.04.2011 pazartesi günü valiliği bilgilendirdi ve elimizde bunu kanıtlayan belge var. İkinci gurup ise ertesi gün, yani Salı günü bilgilendirmede bulundu. Dolayısıyla usule göre valiliğin, ikinci guruptan bir sürtüşmeye mahal vermeyecek başka bir yer belirlemesini veya gösterisini başka bir güne ertelemesini talep etmesi gerekir.

İkincisi: Trablus halkı, gösterinin seyri için bildirimde belirtilen güzergahta Nasrani sakinlerinin olmadığını bilmelerinin yanı sıra gösteri saati, Paskalya Günündeki şiarların saatiyle çakışmamaktadır.

Üçüncüsü: İçişleri bakanının bu "resmî" açıklamasının öncesinde bazı siyasî kesimlerden Hizb-ut Tahrir'in gösterisine yönelik gözdağı, itham ve tahrik gibi objektif olmayan açıklamalar geldi. Bu da gösteriyi engelleyen herhangi bir resmî kararı itham, hukuksuzluk ve objektifsizlik dairesine sokmaktadır.

Devamını oku...

Yeni Suriye Hükümeti, İnsanların Taleplerini Karşılamak İçin Gelmedi Talep Edilen, Anayasanın Kökten Değiştirilmesi ve Şeriatın Tatbik Edilmesidir

  • Kategori Suriye
  •   |  

Devlet Başkanı Beşar Esad, 16.04.2011 günü Suriye televizyonu yoluyla 14.04 tarihinde üyelerinin huzurunda kurulduğu açıklanan yeni hükümete hitap eden bir konuşma yaptı. Konuşmasında, "komplo süreci" olarak isimlendirdiği "çok hassas" bir sürece ilişkin reformların genel hatlarını hatırlattı. Keza yeni hükümetin, vatandaşlar açısından "yeni bir kan anlamına geldiğini, yeni bir kanın ise yeni ve büyük umutlar demek olduğunu... Bu yeniliğin, yeni fikirler yoluyla olacağını ve kanların bizzat kişiler olmasına gerek olmadığını" ifade etti.

Aslında ne bu konuşmada ne de bu hükümette kayda değer yeni bir şey vardır. Zira başkanlığa eski hükümetin ziraat bakanı Adil Sefer getirildi, aralarında savunma ve dışişleri bakanlarının olduğu eski hükümetteki 17 bakan makamlarını korudu, bunlara aralarında içişleri, enformasyon ve adalet bakanı olmak üzere 14 bakan eklendi. Kurulun yeni hükümette, bazı bakanlarının makamlarının el değiştirmesi, az bir simanın değiştiği anlamına geldiği gibi eski hükümette yolsuzluk yapanların genelinin yeni hükümette reform yapacağı anlamına gelmektedir. Bu oluşuma bakan bir kimse, adamlarının aşırı şekilde rejime bağlı olan güvenlikçilerden ve Baasçılardan oluştuğunu, bu "çok hassas "sürece göre oldukça yaşlı olduğunu, insanların reform ve özgürlük taleplerini karşılamak yerine sadece rejimin "komplo sürecini" engelleme hususundaki taleplerini karşılamak için geldiğini görür. Bu hükümetin getirdiği yeni şey, sadece yeni bir içişleri bakanı getirmesidir ki o da Suriye güvenlik rejiminin simalarından bir olan General Muammed eş-Şiar'dır. Hatırlanacağı üzere o, tüm soruşturmaları ve en sonuncusu bu hapishanedeki olaylara karışan bazı kişilerin idam edilmesi emirlerinin çıkarılmasının olduğu tasfiyeleri ile birlikte Sendeye olayları dosyasının kapatılmasından ve örtbas edilmesinden sorumlu olan kişidir. Bu yeni hükümet, sanki insanlara şöyle demek için gelmiştir: Özgürlük taleplerinin bu bakan kanalıyla temin edilecektir. Bununla birlikte insanların özgürlük talepleri, insanların baskıcı güvenlik birimlerinden gördüğü şeylerin çokluğundan dolayı diğer taleplerin önüne geçtiği bilinmelidir. Bu bakanlık, güvenlik dosyasının diğer dosyalara baskın geleceği bu yeni hükümetin oluşumunda en önemli bakanlık olacaktır. Bu kişinin bakan yapılması, öldürmelerin, tutuklamaların ve suikastların daha da artacağı anlamına gelmektedir. Bu kişi, rejimin güvenlik politikası açısından tamamen kara kutu niteliğinde bir bakandır.

Bu yeni hükümette, politikalarda ciddî bir değişiklik yapılmaksızın bazı simalar değiştirilmiş olup her değişiklikte reform ve yolsuzluğu bitirme hükümeti gibi sunulan önceki hükümetler gibidir... Bakanların atama yoluyla tayin edildiği ve hemen güven oyu aldıkları önceki hükümetler gibi olup bakanlarının memurdan öte bir şey olmadığı bir hükümettir.

Suriye rejimi, hükümetin bu yeni oluşumu ile bir başkasının reformlarla görevlendirilmesini kabul etmeyeceğini ve reformların sadece kendi vizyonu çerçevesinde olmasını istediğini göstermiştir. Zaten Suriye rejimi, daha önce Devlet Başkanı Danışmanı Buseyna Şaban aracılığıyla bazı ağrı kesiciler sunmuş ve bu ağrı kesiciler, hastalığı tedavi etme, yani anayasayı değiştirme boyutuna ulaşmamıştır. Keza reformun bazı bentlerini, birbiriyle uyumlu kapsayıcı bir şekilde değil de düzensiz şekilde sunmuştu!

Suriye rejiminin insanları aşağılamada, iradelerini yok saymada ve onurlarını heder etmede zirveye ulaştığı güvenlik yönüne gelince; uzun dönem rejimin güvenlik birimlerine hizmet ederek yaşayan ve rejime olan bağlılık ve insanlara bela olmasıyla orantılı bir şekilde kısa bir sürede rütbeden rütbeye yükselen içişleri bakanının temsil ettiği demir bir pençe hazırladı. Suriye rejimi, işte bu yeni hükümetle halkının karşısını çıkmakta ve sanki onlara şöyle demektedir: "Sizler, reform vaatlerimi kabul etmezseniz birer hain ve komplocusunuz. İşte bu, sizleri kendisiyle bu vaatlerime boyun büktüreceğim benim demir pençem." Suriye rejiminin, değişmez güvenlikçi politikasında haddi aşması sonucunda bu hükümet, bugün benzeri tüm rejimlerde olduğu gibi terörizmle mücadele bahanesiyle muhalefet eden herkesi yeniden bastırabilecek kendisinden daha kötü alternatif bir rejime dönmedikçe rejimin asla vazgeçmeyeceği olağanüstü halin gölgesi altında kuruldu.

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Çökmekte olan Suriye rejimi, tutumundan zerre kadar geri adım atmayacaktır. O, kibir ve zulümle hareket etmekte ve bu süreci bitirmek istemektedir. Allah'ın izniyle kibri ve zulmü, onun ölümü olacaktır... Bu rejim, halkına karşı şiddeti bir an olsun bırakmamıştır. İşte ortada olan fotoğraflar, güpegündüz herkesten önce kendilerini yalanlamak üzere televizyon kanallarına çıkan rejimin ukala zebanilerinden daha doğru haber vermektedir. Böylece Suriye rejimi, reform iddiasında bulunduğu bir sırada sanki başka bir gezegende yaşıyor görüntüsü altında yalan söyleme, katletme ve insanları itham etmedeki ısrarını göstermektedir...

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Suriye rejimi, baba Esad'ın yaptığı devrimle kendisini insanların başına bir gardiyan olarak dayattı. Oğul Esad'a geçinceye kadar sahte seçimler ve yalan referandumlarla insanların bağırlarına çöreklenerek devam etti. Fesadın başı, temeli ve kaynağı bu rejimin başıdır. Fesadın başı olan bir kimsenin reformun başını çekmesi akıl işi midir? Bu rejim, sanki insanlar hiçbir şeyi anlamıyor sadece kendisi anlıyormuş gibi hareket etmektedir. Sanki otoritenin başında sürekli baki kalması üzerinde insanlar arasında bir ihtilaf yokmuş gibi hareket etmektedir. Oysa gerçekte halkıyla savaşan bir rejimin, gidecek olanların başında olması gerekir... Rejim ile insanlar arasındaki çatlak, kapatılması imkansız bir şekilde genişledi. Anlaşmazlık, aşılması imkansız bir şekilde derinleşti. Çözümün, aç olan karınlara birtakım kırıntılar vermek, hırslı insanlara bazı reformlar sunmak, aşağılanmış onular için bazı formalite tavizler vermek veya zulümde aynı olan olağanüstü hal kanunun yerine terörle mücadele kanunu getirmekle bir ilgisi yoktur... Bilakis çözüm, anayasayı hem yöneticinin varlığının hem davranışlarının hem de kendisi ile halkı arasındaki doğru ilişkinin esası yaparak onu değiştirmekle ilgilidir... Bu anayasa, İslam esası üzerine olmadıkça doğru bir anayasa olmaz... Suriye anayasasına bakan bir kimse, maddelerinin birbiriyle çeliştiğini görür. Zira İslam fıkhının yasamanın ana kaynağı olduğunu belirtirken vakıada İslam fıkhı ile ilgili hiçbir şey yoktur. Halbuki Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], Kur'an, sünnet ve bu ikisinin irşad ettiklerinin anayasanın tek kaynağı olmasını farz kılmıştır. İslam'ın yasamanın tek değil ana kaynağı olmasının manası İslam'ı yasamanın tek kaynağı olmaktan aciz kalmakla itham etmektir... Ayrıca İslam fıkhına göre İslam'da yönetim şekli, Hilafet Nizamı olup cumhuriyet nizamını kabul etmez ve egemenlik halkın değil şeriatındır esasına dayanır. Keza İslam fıkhı, İslam ümmetini tek bir ümmet olarak görür, milliyetçiliğe, vatancılığa ve ırkçılığa itibar etmez, ekonomiye ilişkin şeri hükümleri vardır ve hiçbir şekilde sosyalizmi kabul etmez. Bütün bu zikrettiklerimiz, Suriye anayasasının ilk maddelerinde geçmektedir.

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Dininiz üzere karar kılmalısınız ve taleplerinize, hareketlerinize ve fedakarlıklarınıza bakış esasınız bu olmalıdır. Zira mesele, bir hükümetin aynı fasit anayasaya dayanan ve yöneticileri onların tayin ettiği kişilerden olan başka bir hükümetle değiştirilmesinden daha derindir. Bilakis sahih çözüm, anayasanın köklü bir şekilde değişmesine dayanmalıdır ki anayasanın içerisindeki maddeler birbiriyle uyumlu olsun, maddeleri İslam akidesini sadece sözde değil özde olacak şekilde diğer maddelerin esası kılacak bir halde çıkarılsın ve maddelerinin hükümleri, gerçek sahih bir içtihatla İslam şeriatına dayalı olsun. Böylece yönetici, herkesin gözetimin mutluluğunu, Allah'ın dünyada ve ahirette insanlara olan merhametini hissedeceği şekilde İslam'ı, Müslümanıyla ve gayrimüslimiyle tüm tebaaya güzel bir şekilde mütekamil olarak tatbik eden, kapitalizmin hışmına ve tüm dünyanın başına sardığı belalara sürüklenmeleri yerine insanları İslam'ın merhametine doğru sürüklemek için onu davet ve cihat yoluyla taşıyan Allah'a bir kul olsun. Nitekim Suriye rejimi de dahil Müslümanların beldelerindeki mevcut ajan rejimler, kafir kapitalizmin ifrazatından öte bir şey değildir...

İşte Hizb-ut Tahrir, Suriye'deki Müslümanları buna davet etmektedir. Bu davet, hizbin daveti olmaktan önce Allah'ın onlara olan bir davetidir. Suriye'deki halkın geneli Müslümandır ve bu dinin evlatlarıdır. Hizbin onlara olan bu daveti, gerçekten inananlara olan bir değişim davetinden başka bir şey değildir... Bugün hareket eden insanların çalışmaları gereken köklü çözüm işte budur. Allah'ın yardımıyla Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi olması için çalıştığımız Hilafeti ikame ederek şeriatını hakim kılmakla Allah'ı razı edecek bir çözüm olmasından dolayı bu çözüm, hep birlikte uğrunda değerli değersiz ne varsa her şeyi feda etmemizi hak etmektedir. Allahuteala, şöyle buyurmuştur: أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدً "Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tagutu inkar etmekle emrolundukları halde ona muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." [en-Nisâ 60] Ve şöyle buyurmuştur: فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem tayin edip sonra da senin verdiği hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar! " [en-Nîsa 65]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَٱتَّبَعُوهُ إِلاَّ فَرِيقاً مِّنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ "Andolsun İblis, onlar hakkındaki tahminini doğruya çıkardı. Mümin bir zümrenin dışında hepsi ona uydular." [Sebe 20]

En sonunda Afganistan'ın ruveybida yöneticileri, sanki İslam ideolojisine göre değilmiş gibi evliliğin İslam ilkelerine göre olması hakkında bir tartışma başlattılar! Bunun üzerine Batı medyası, hemen İslam'ın Taliban'la bağlantılı olduğunu göstermek için yalan bir saldırı başlattı. Aynı zamanda saltanat alimleri, evlilikle ilgili kanuna karşı tutumunu istismar ederek hükümeti desteklemeye başladılar.

Hepimiz, Afganistan hükümetinin temel meselelerde İslam'ın tatbik edilmesini ihmal ettiğini ama evlilik meselesine odaklandığının bilincindeyiz. Bu da hükümetin, yanlış taktiklerle kitlelerin desteğini kazanmaya çalışırken ümidini yitirdiğini göstermektedir. Haçlı işgalini meşru kılmak isteyen aynı hükümet değil mi? Afganistan'daki banka sistemi faize dayalı değil mi? Kadın-erkek arasını ayırmada İslam hükmünü tatbik etti mi? Çoğunluğun görüşünü yasalar için ölçü kılarak İslam dışı kanunları çıkaran parlamento değil mi? Her gün kardeşlerimizi ve bacılarımızı katleden bu ajan sistemin kendisi değil mi? Özel çıkarları için kamu mallarını ele geçiren hakim zümrenin kendisi değil mi? Tüm bu nifakın, hırsızlığın, rüşvetin, faizin, fesadın, fakirliğin ve diğer benzeri sorunların ana sebebi bu yöneticiler değil mi? Tüm bunların yanı sıra hepimiz biliyoruz ki İslam'ın tedricen tatbik edilmesi haramdır. Zira İslam, bir defada tatbik edilmesi kaçınılmazdır.

Bunun da ötesinde hükümetin, İslam nizamının bir parçasını dile getirip bir bütün olarak onu tatbik etmeyerek terk etmesi gülünçtür. Nitekim Muhammed [SallAllahhu Aleyhi ve Sellem], bu mevcut durum ve hükümeti destekleyen alimler hakkında şöyle buyurmuştur: سَيَأْتِي عَلَى النَّاسِ سَنَوَاتٌ خَدَّاعَاتُ يُصَدَّقُ فِيهَا الْكَاذِبُ وَيُكَذَّبُ فِيهَا الصَّادِقُ وَيُؤْتَمَنُ فِيهَا الْخَائِنُ وَيُخَوَّنُ فِيهَا الأَمِينُ وَيَنْطِقُ فِيهَا الرُّوَيْبِضَةُ قِيلَ وَمَا الرُّوَيْبِضَةُ قَالَ الرَّجُلُ التَّافِهُ فِي أَمْرِ الْعَامَّةِ "İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaklardır. O zaman hainlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman ruveybida konuşacaktır." Denildi ki: "Ruveybida da nedir?" Buyurdu ki: "Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) müptezel adamdır!"

Son olarak: İslam, ancak İslam'ın yönetim nizamı ile tatbik edilir ki o, Hilafettir. Bu mücrim yöneticiler ve fasit demokratik sistemleri tarafından değil. Bu nedenle bizler, bu azim farzın gerçekleşmesi için Afganistan halkını usanmaksızın Hilafeti geri getirmek için çalışan Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya çağırıyoruz.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER