Pazartesi, 24 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/15
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Amerika, Adeta Bir Amerika Eyaletiymiş Gibi Müslümanların Beldelerinde Elini Kolunu Sallayarak Geziyor, Katlediyor, Kıyım Yapıyor!

Obama, bugün, yani 02.05.2011 pazartesi sabahı övünçle Pakistan'da bir evin basıldığını ve içerisinde kadın, erkek çocuk kim varsa öldürüldüğünü... öldürülenlerin arasında Bin Ladin'in olduğunu ve baskını yapan Amerika güçlerinin Bin Ladin'in cesedini yanlarına aldığını açıkladı... Ardından bir Amerikan yetkilisi, Bin Ladin'in cesedini İslamî usullere göre denize defnettiklerini açıkladı! İslam'a böyle iftira ettiler. Allah, kafirlere lanet etsin emi!

Ya nusret ya şahadet arzusunda olan Bin Ladin şayet şehit edildiyse, kıyamet gününde tek bir rekat salah kıldığına dair Bin Ladin'e karşı burhanı olmayan apaçık bir kafirin eliyle iki güzellikten birine nail olmuştur!

 

Obama'ya gelince: Bu olayla iki kez hezimete uğramıştır:

Birincisi: Amerika, devasa ordusu, müttefiklerinin ordusu ve hain ajanlarının yardımıyla bu orduların tek bir birliğinin sahip olduğu gücün onda birine bile sahip olmayan bir adamı yakalamak için yaklaşık on yılını verdi... On yıl sonra onu ele geçirmiş ve durum bu şekilde olsa bile savaş şövalyelerinin örfünde bu, bir zafer değil hezimettir...

İkincisi: Obama, Bin Ladin'i savaş meydanında değil onu bir evin içerisinde suikast yoluyla öldürdü! Savaş kahramanlarından şövalye unvanına sahip olanların örfünde bu, Obama'nın övüneceği bir zafer değildir...

Bir Müslümanın İslam'a ve Müslümanlara kin güden haçlı biri tarafından bu şekilde şehit edilmesi, şaşılacak bir durum değildir. Bilakis şaşırtıcı ve üzücü olanı Amerika'nın Müslümanların beldelerinde elini kolunu sallayarak gezerek hava sahalarını ihlal etmesi, evleri bombalaması, içerisinde çocuk, kadın ve yaşlı kimin olup olmadığına aldırış etmeksizin sahiplerinin başına yıkmasıdır!! Bunlar gerçekleşirken de yöneticilerin en ufak bir karşılık veya tepki vermemesidir!! Yöneticilerimizin Amerika'nın gözünde aşağılanmaları, horlanmaları ve hıyanetler içerisinde boğulmalarından dolayı Amerika, Müslümanları katletmek için onları kendisine istihbarat bilgileri sağlayan birer casusu olarak kullanmaktadır. Hatta Amerika, bir katliam ve suikasta karar verdiğinde zilletlerinden ve aşağılılıklarından dolayı onlardan izin almadan ülkelerinin merkezinde bunu yapmaktadır!

Bin Ladin'in öldürüldüğünün açıklanmasıyla gündeme gelen bu menfur operasyonun durumu hakkındaki kuşku ve şüpheler, istihbarat raporlarının birbiriyle çelişmesi ve olayla ilgili birçok detayın gizlenmesi bir yana zaman, bu ümmetle ilgili üzücü bu ve benzeri birçok olayın hakikatini ortaya çıkaracaktır...

Hizb-ut Tahrir, bu bağlamda aşağıdaki hususları önemle vurgular:

1- Kafir Batı, İslam'a ve Müslümanlara karşı haçlı savaşını sürdürmektedir ve Obama, "Amerika, asla İslam'la savaş halinde değildir" diyerek yalanlasa bile bu, bir haçlı savaşıdır!

Peki, Amerikan ve müttefik kuvvetlerinin, Afganistan'da ne işi var? Peki, Amerikan ve müttefik kuvvetlerinin, Irak'ta ne işi var? Amerika'nın kanlarını akıttığı ve akıtmakta olduğu on binlerce Müslümana ne demeli? Müslümanların Çeçenistan, Keşmir ve dünyanın dört bir tarafında katledilmesi karşısında kafir Batının şüpheli sessizliğine ne demeli? Tüm bunlar, doğrudan veya dolaylı şekilde haçlı kafir Batı tarafından yapılmıyor mu?! Daha neler neler?!

Bu savaş, durmadan sürecek olan bir haçlı savaşıdır! Nitekim daha önce eski Amerikan Başkanı George Bush, 2001'de bunun bir haçlı savaşı olduğunu açıklamış ve Batının liderleri de bu hususta onu desteklemişlerdir.

2- Artık Pakistan halkının şunları yapmasının zamanı gelmiştir:

- İslam'a ve Müslümanlara karşı savaşında ülkeyi, Amerika'nın hizmetine amade kılan bu mücrim yönetime engel olmalıdırlar! Allah'ın ve ümmetin düşmanlarını dost edinen bu mücrim yönetimi devirinceye kadar bir an bile durmaları caiz değildir...

- Pakistan ordusundaki kuvvet sahibi subaylar ve kabilelerin evlatları, Allah'ın kendilerine farz kıldığı rollerine yerine getirmelidirler. Onlara sorarız: İslam'ı ve Müslümanları savunmak azim olan dininizin bir parçası değil midir? Amerika'nın ülkenizi mubah kılarak dilediğini katletmesi ve ülkenizin merkezinde dilediği şerri yapması şeklinde bir aşağılanmışlığı nasıl kabullenirsiniz?!

Aklınızı başınıza alın ey adamlar! Yöneticilerinizi alaşağı edin ve Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafeti ilan etmesi için Hizb-ut Tahrir'le el ele verin ki Hilafet, İslam'la hükmetsin, ülkeyi ve insanları kurtarsın ve İslam'ı âlemlere bir hidayet ve nur risaleti olarak taşısın.

Ey Dünyanın Dört Bir Tarafındaki Müslümanlar!

İslam'a ve Müslümanlara yönelik bu vahşi ve cürüm muamelesi, Allah bu ümmeti iktidar kılıp koruyucu kalkanı olan Hilafeti kuruncaya kadar sürecek ve artacaktır!

Ey Allah'ın erleri! Ey Allah'ın kulları! Allah'ın dinine nusret vermek için kıyama kalkın! İslam'ı geri getirmek için kıyama kalkın ki dünyaya yeniden öncülük ederek onu, Amerika ve Avrupa'nın zulmünden ve karanlığından insanlığın kesinlikle benzerini görmediği İslam'ın nuruna ve adaletine çıkarsın...

Kıyama kalkın ve dünyanın ve ahiretin hayrı için Hizb-ut Tahrir'le el ele verin.

 

يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ * هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

"Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler kerih görse de Allah, nurunu mutlaka tamamlayacaktır. O (Allah), dinini bütün dinlere hakim kılmak için resulünü hidayet ve hak din ile gönderendir, velev müşrikler kerih görseler de!" [Saf 8-7]


Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Mühendis Osman Bahâş'ın, Şam'ın Trablus'undan Şam Ayaklanmasına Destek Vermek İçin Büyük el-Mansurî Camisinde Düzenlenen Protesto Gösterisinde Yaptığı Konuşmasının Metni

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Suriye Rejimi, Ordu İle Halkın Arasına Girmek İçin Tuzak Kuruyor Bunu Yapmasına İmkan Vermeyin Kanlarınızın Akmasını Önlemenin ve Haklarınızı Korumanın Yolu Hilafettir


Suriye rejimi, eski hükümetin içişleri bakanlığının 09.04 tarihli açıklamasına göre ordu ile halk arasında çatlak oluşturma amacıyla rastgele ateş açan dış mihraklar tarafından desteklenen yabancı kirli ellerin varlığına ve yeni hükümetin içişleri bakanlığının 18.04 tarihli açıklamasına göre Selefi örgütlere bağlı silahlı gurupların bir İslam İmaratı kurma talebiyle cihat sloganı altında yapacakları silahlı bir isyanın varlığına ve bunların "teröristler" olarak nitelendirilmesine dayanan bir senaryo üretti... Suriye rejimi, bu ifşa olmuş fabrikasyon senaryoya binaen tek tek protesto bölgelerinde halkın karşı koyma iradesini kırmak için askerî ve güvenlik seçeneğinin ve orantısız güç kullanılacağı haberini veren gelişme altında 25.04'te Deraa'da yeni bir katliam işledi. Zira orada bir İslam İmaratı ilan etme niyetinde olan Selefi gurupların olduğu kılıfı altında ve Suriye rejiminin sinyal vermesi sonucunda şu ifadelerin geçtiği askerî bir beyanat yayınlandı: "Ordu birlikleri, Deraa'daki vatandaşların imdatlarına ve silahlı kuvvetlerinin müdahale etmesinin ve radikal terörist guruplarının yaptığı öldürme, tahrip ve korkutma eylemlerine son vermesinin kaçınılmaz olduğu yönündeki taleplerine cevap vermek, vatandaşların sükunetini, güvenliğini ve normal hayatı sağlamak için bugün sabah, yani 25.04 pazartesi günü Deraa şehrine girdi." Hayatın normale nasıl döndürüldüğüne gelince; şehrin izole edilmesi ve baskıcı güvenlik güçlerinin işlemeyi düşündükleri katliamların örtbas edilmesi için elektrikleri ve iletişim ağları kesildi. Nitekim bu güvenlik güçleri, bilfiil rastgele ateş açtılar, su depolarını vurdular, onlarca kişiyi katlettiler, onlarcasını yaraladılar, soruşturma yapmak ve protestoların ele başlarını bitirmek amacıyla bilgi almak için yüzlercesini tutukladılar.

 

- Bu senaryo, Suriye rejiminin ordu ile halkın arasına girmeyi planladığını ve orduyu terörü bitirme bahanesiyle halka karşı kullanma niyetinde olduğunu ifşa etmektedir. Nitekim rejimin, uluslararası kamuoyu karşısında insafsızca katletmeyi kendisine mubah kılmak için büyük gösteriler hakkında bunların kiralık bir azınlık olduğu şeklindeki açıklamaları da bu eğilimde olduğunu güçlendirmektedir.

- Suriye rejiminin iddiası, aynen Baba Esad'ın alışkanlık edindiği saptırma gibi sırf bir uydurmadır. Bu, ayıbı her taraftan ifşa olmuşken Suriye rejimi için hiç de garip değildir. Onunla ancak fırsatçı zayıf insanlar yürürler. Zira ortada ne kirli eller ne silahlı bir isyan ne de (terörist) odaklar vardır. Bilakis aralarında bu rejimin ceberutluğu karşısında karşı koymak dışında bir gücü olmayan kadın, erkek ve çocuklardan oluşan muztazafların olduğu göstericiler vardır. Onlar, sadece savunmasız insanlardır. Nitekim günlük yaşanan olaylar da bunu göstermektedir.

Bizler, rejimin ümmetin evlatları ile ordudaki kardeşleri ve evlatları arasına girme şeklindeki bu habis planı ve iğrenç planlaması karşısında Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya sadık subayları ve erleriyle orduya sesleniyoruz:

 

- Suriye rejimi, her şeyden önce Allah'ın, resulünün ve müminlerin düşmanı olup sizleri, Suriye'nin mümin halkından olan halkınızı ve kardeşlerinizi bastırmanın bir aracı edinmek istemektedir.

- Müslümanların öldürülmesi hususunda rejimin emirlerine itaat etmek şeran caiz değildir. Zira bu, büyük bir masiyettir. Nitekim Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: لا طاعة لمخلوق في معصية الخالق "Yaratıcıya masiyette yaratılana itaat yoktur." [ed-Darukutni]

- Ordudaki subayların ve erlerin öldürülmesi emrini veren insanlar değil bizzat Suriye rejimidir. Nitekim bazı cesetlerdeki işkence izleri, öldürülmelerinin nedeninin rejimin tasvir ettiklerinin aksine insanları öldürme emirlerine itaat etmemeleri olduğunun açık göstergesinden başka bir şey değildir.

- Suriye rejimi, emirlerini kolaylıkla uygulamaları için subaylar ve erleriyle orduyu halklarından uzaklaştırmayı alışkanlık edindi. Bundan dolayı bu kurnaz planla ancak kendi halklarını öldürdüklerini bilmelidirler.

- Suriye rejimi, Yahudilerle barış istemekte olup baba ve oğul Esad, "İsrail" ile barışın "stratejik bir seçenek" olduğunu ve "cesur barış" istediklerini birçok kez açıkladılar. Bu nedenle Suriye rejiminin kafa tutan ve mukavemet gösteren bir rejim olmakla övünmesi, aslı astarı olmayan bir aldatmadır.

- Suriye rejimi, şaz Yahudi yaratıkların içerisinde cümbüş ettiği ve üzerine kaplıcalar kurdukları Golan Tepeleri bir yana ordusunu Filistin arzını geri alma şerefine nail olacak tek bir savaşa bile sokmadı. Bunun aksine ordusunu, Amerika'daki efendilerinin çıkarı için Lübnan ve Irak'taki dış savaşlarda kullandı. Şu anda da "terörizmle mücadele" gerekçesi altında kendi halkını katletmek için içeride kullanmaktadır.

- Suriye rejiminin direnişin son kalesi ve Amerika'nın bölgeyi parçalama planlarını engelleyen bir emniyet supabı olduğu söylemine gelince deriz ki: Suriye rejimi, sadece "İsrail'e" karşı cihadı engellemiş ve tanklarını sadece Deraa, Banyas, Duma, Muzamiye, Kamışlı ve Humus'taki Suriye halkını bastırmak için harekete geçirmiştir.

- Suriye rejimi, orduyu ve silahlarını zayıflatarak ordudan özel kuvvetler ve Mahir Esed'in komuta ettiği dördüncü birlik de dahil cumhuriyet muhafızları oluşturdu. Bu ikisinden de rejimi, bizzat ordunun yapabileceği yönetimi ele geçirmeye dönük her türlü darbe girişimine karşı korumak için bir vurucu güç oluşturdu. Keza aynen insanların alıp verdiği nefesleri saydığı gibi ordunun alıp verdiği nefesleri sayması için de baskıcı güvenlik birimlerini konuşlandırdı.

- Subayları ve erleriyle ordudan talep edilen, firar etmeleri ve sırf isyan olsun diye emirlere isyan etmeleri ve dolayısıyla kendilerini ölüme atmaları değildir. Bilakis insanlara işkencenin her türünü tattıran bu rejimi alaşağı etmek için ümmetle birlikte çalışmalarıdır.

Buna mukabil Müslümanlar, subayları ve erleriyle Suriye ordusuna karşı silah kullanmanın caiz olmadığını bilmelidirler. Çünkü onlar, sizlerin babaları, evlatları, kardeşleri, amcaları ve dayılarıdır. Çünkü Müslümanlar, bunu yapmakla rejimin orduyu kendi yanına çekme planını hayata geçirmiş olacaklardır. Bilakis Müslümanlara düşen, orduyu kendi yanlarına çekmeye çalışmalılar ve onu kendileri için bir güç yapmalıdırlar. Zira rejime başkaldırması ve halkının yanında yer alması için ordunun binlerce gerekçesi vardır. Ayrıca orduya darbe vurmakla bu zavallı rejimi değiştirmede kendilerine yardım edecek kuvvete sahip olmaktan yoksun kalacaklarını da bilmelidirler. Aynı zamanda iki tarafın arasına girmek için rejimin kurduğu tuzağa düşeceklerdir. Aynı şekilde Müslümanlar, ordu unsurlar içindeki evlatlarına, kardeşlerine ve babalarına rejimin Müslümanları katletmeye ilişkin emirlerine boyun eğmemeleri için nasihatte bulunmalılar hatta emretmeliler. Çünkü bu, en büyük günahlardan olup bunu yapmakla dünyada ve ahirette Allahuteala'nın gazabına müstahak olacaklardır.


Ey Suriye'deki Müslümanlar ve Subaylar!

Suriye rejimi, size karşı tuzak kurmak ve cürüm işlemekten başka bir şey yapamaz. Suriye rejiminin tek işi, size boyun büktürmektir. Bunu yapmasına imkan vermeyin. Suriye'deki Müslümanların ve gayrimüslimlerin kanlarını koruyacak olan İslam'dan başkası değildir. Aynen İslam'ın, Halid İbn-u Velid döneminde Humus Nasranilerinin aynı dini paylaştıkları Rum ordularına karşı Müslümanların ordularının yanında yer alarak daha önce koruduğu gibi. Şam beldesi, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kitabıyla mübarek kılınmış ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hadisleriyle vaat edilmiş bir beldedir. Dolayısıyla ordunun ve insanların birbirlerinin kanlarını İslam'la korumaları gerektiği gibi insanların rejime İslam'la karşı koyması, ordudaki güç ehlinin Raşidi Hilafeti kurarak Dâr-ul İslam'ı ikame etmek için çalışan muhlis guruba İslam'la nusret vermesi gerekir.


Ey Suriye'deki Müslümanlar ve Subaylar!

Suriye, bir İslam beldesidir ve ona İslam'dan başkası layık değildir. O halde dinine nusret vererek Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'yı razı etmek için azmediniz. Herkes bilmelidir ki Hizb-ut Tahrir'in kendisine davet ettiği şeyden başka köklü bir çözüm yoktur. İşte bu, İslam için samimi azimleri ve saf nefisleri gerektiren samimi bir davettir...

Tüm ümmet şunu bilmelidir ki bizler, Fas'tan Bahreyn, Yemen, Suriye'den tutun Endonezya ve Orta Asya'ya... varıncaya kadar Sykes-Picot üzerine kurulu olan sömürgecilik döneminin kapanacağı yeni bir fecrin doğuşunu müjdeleyen günleri yaşamaktayız...

Bundan dolayı ümmet, savaşının tek, barışının tek, batılın tek, hakkın tek olduğunu idrak etmelidir. Dolayısıyla Mısır ve Bahreyn'deki ayaklanmayı desteklerken Suriye'deki ayaklanmayı kınamak doğru değildir!!

Hizb, tüm ayaklanmalara destek vermek için birçok gösteri ve yürüyüşler düzenledi. Bu, hizbin ilk gösterisi değildir. Zira Suriye'deki ayaklanmaya destek vermek için bugün Tunus'ta ve geçen çarşamba günü de Ürdün'de bir gösteri vardı. Daha önce de Libya, Tunus ve Mısır'daki ayaklanmalara destek vermek için gösteriler ve yürüyüşler yapmıştık.

Hiçbir kimse bize, Bahreyn ayaklanması sırasında siz neredeydiniz diye soramaz. Zira bu hususta beyanlar yayınladık ve televizyonlara defalarca konuştuk. Ancak bizler, özellikle İran medyasından ırkçı söylemlerden uzak durmasını ve Sykes-Picot sınırlarını gözetmeksizin tüm ümmeti birleştirici İslamî söylemlere itimat etmesini talep ediyoruz.

İşte Hizb-ut Tahrir, Allah için dinine muhlis bir şekilde sizlere şu kavlini hatırlatarak sizleri buna çağırmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin." [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'dan Bir Heyet, İsveç Suriye Konsolosluğuna Gitti

Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'dan bir heyet, Suriye'de yaşanan olayların üzerine Allahuteala'nın emr-i bil-maruf ve'n nehyi an-il münker emrine itaat ederek İsveç Suriye konsolosluğuna giderek belirli noktaları ve talepleri içeren bir mektup teslim etti. Bu noktalar, aşağıdaki şekildedir:

- Bugün tüm dünyanın gözü ve kulağı önünde rejimin değiştirilmesini talep eden insanlara yönelik Suriye'de yaşanan zulüm, katliam ve tutuklamalar, Suriye'deki mevcut Baas rejiminin halkını temsil etmediğini aksine kendisini temsil ettiğini bir kez daha göstermektedir. Kendisine boyun eğdirmek için masum sivillere karşı zulme ve kuvvete başvurması, meşruiyetini kaybettiğinin göstergesidir. Bu rejim, gerek Hama katliamında gerek Tedmur hapishanesinde gerekse Sednaya hapishanesinde olsun halkına karşı baskı ve zulüm yöntemleri uygulamıştır... Yine bu rejimin cürümü, Kaddafi'nin Libya'daki Müslümanlara karşı işlediği toplu soykırım cürümüne ortak olduğu sırada da ortaya çıkmıştı. Daha önce de Amerikan işgalini ve hegemonyasını pekiştirmeye çalıştığı Irak'ta ümmetin düşmanlarının çıkarlarına hizmet etiği sırada da ajanlığı ortaya çıkmıştı.

- Geçmişte Golan'ı Yahudiler için güvenli bir sığınak yapmasının ardından Yahudilerle barış müzakerelerine girmesi, İsra ve Miraç arzını gaspetmeye "hakları" olduğunu itiraf etmeye hazır olması ile Suriye rejiminin, kendi halkına ve İslam dünyasının tüm halklarına hıyanet ettiği açığa çıkmıştı. İşte Yahudi varlığı, mevcut olaylar yüzünden Baas rejiminin devrilmesine karşı endişesini ve korkusunu dile getirmektedir!!

- Tüm bunların da ötesinde Suriye rejimi, Müslüman Suriye halkının değerleri, kanaatleri ve inançları ile çelişen laik sistemleri uygulayarak Allahuteala'nın şu kavlinden yüz çevirmektedir: وَأَن احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ "Onların aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet!" [el-Mâide 49] Keza bir zamanlar Emevi Hilafet Devleti'nin başkenti ve İslam ümmetini düşmanlarına karşı savunmanın baş kalesi olan bu beldenin tarihini ve hadaratını inkar etmektedir.

- Suriye yöneticisi, Tunus, Mısır, Libya ve Yemen olaylarından hiç ders almamaktadır. Bilakis akranı olan tagutların çizgisini adım adım takip etmektedir. Çünkü o, otoritenin ümmete ait olduğunu, zaman ne kadar uzarsa uzasın onu geri alacağını, rejimin baskıcı güvenlik birimlerine ve dış desteğe itimat etmesinin ümmetten beslenen meşruiyetten bir şey ifade etmeyeceğini anlamamaktadır.

Büyükelçiden talep edilenler ise şunlardır:

- Rejimin halkına karşı işlediklerine karşı çıkmak üzere görevinden istifa etmesi. Zira zerre kadar imanı veya şerefi olan bir kimseye böylesi bir rejimin temsilciliğini yapması yakışmaz. Büyükelçiye Aleyhi's Selatu ve's Selam'ın şu kavlini hatırlattık: من أذل عنده مؤمن فلم ينصره أذله الله على رؤوس الخلائق يوم القيامة "Her kim bir müminin yanında aşağılanır ve o da ona yardım etmezse Allah da onu kıyamet günü mahlukatların başları önünde aşağılar."

- Münkere karşı sessiz kalan bir kimsenin ona ortak olması bakımından işlediği şeylerden dolayı rejimi açıkça kınaması.

- Rejimin payandalarının aynı adımları atmasını, ordunun halkın yanında yer almasını, onu korumasını, adaletli bir yönetimi tesis etmek ve Suriye'yi tekrar İslamî Hilafet Devleti'nin başkenti yapmaya çalışanlara nusret vermesini talep eden açık bir mesaj göndermesi.


Şadi Farica
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
İskandinavya

E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Diktatör Yöneticilere Karşı Hak Sözü Haykırmak, Müslümanlara Farzdır ve İmanın Tezahürlerindendir

Hizb-ut Tahrir üyeleri, bugün cuma salahından sonra Dakka, Sylhet, Chittagong'daki mescitlerde genel hitaplarda bulundular. Zira konuşmacılar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisini ele aldılar: أَنَّ رَجُلا سَأَلَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَدْ وَضَعَ رِجْلَهُ فِي الْغَرْزِ، أَيُّ الْجِهَادِ أَفْضَلُ قَالَ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "Bir adam, ayağını üzengiye koyan Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hangi cihadın daha üstün olduğunu sorunca buyurdu ki: "Zalim sultanın yanında hak sözü söylemektir." [en-Nesai] Bu hadisi ele alarak bugün İslam dünyasındaki yöneticilerin, İslam'ın koyduğu hükümleri ve kanunları açık bir şekilde ihlal ettiklerini ve böylece emaneti zayi ettiklerini vurguladılar. Ayıca İslam'ın yöneticinin görev ve sorumluluklarını Kur'an ve sünnete açıkladığını ve bunların şunlar olduğunu eklediler:

1- Dahilî ve haricî işlerde Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın indirdikleriyle hükmetmek.

2- İnsanların işlerini gütmek ve insanlara itina göstermek.

3- Ümmeti düşmanlarına karşı korumak ve maslahatlarını savunmak.

Konuşmacılar, Bangladeş'in mevcut yöneticilerinin İslam dünyasındaki diğer yöneticilerden farklı olmadığını ifade ettiler. Zira Avami Birlik yöneticiler, geçen kırk sene boyunca Allah'ın emir ve nehiylerine muhalefet ettiler. Ülkeyi, bir beşer icadı olan ve kafirler tarafından dayatılan demokratik sistem gibi iğrenç bir sistemle yönettiler. Bu sistem, insanların işlerini gütmede ve temel ihtiyaçlarını temin etmede başarısız oldu. Bunun da ötesine giderek on yıllarca halkın kanını emdi, ümmetin servetini yağmalayarak kafir ve müşrik efendilerine teslim etti. Sadece bununla da kalmadı hatta Avami Birlik Parti yöneticileri, Amerika, İngiltere ve Hindistan gibi kafir ve müşrik devletlerle ittifak kurdular. Yöneticiler, düşmana ve ülkeye karşı kurulan komplolara karşı koymada başarısız oldu. Hatta bu komploların bazısına ortak oldular. Bu yöneticiler, Allah'a, resulüne ve Müslümanlara işte bu şekilde hıyanet ettiler.

Şeyha Hasina'nın hükümeti, otoriteyi devraldığı ilk günden beri Kur'an, sünnet ve ümmete karşı çalıştı, ülkenin savunma gücünü yok etmek için ordudaki subayların katledilmesinde Hindistan'la işbirliği yaptı, yedi vilayetine giden bir geçit yolu verdi, Amerika ve Hindistan'ın ordularından olan Müslümanların ve toplu katliamların katillerinin tutunma noktasını güçlendirdi, Kur'an ve sünnetle çelişen politikalar benimsedi, İslamî eğilimlere karşı bir haçlı kampanyası başlattı... Aslında Hasina hükümetinin iğrenç cürümlerinin listesinin sonu yoktur!

Ayrıca konuşmacılar, gerek mevcut gaddar küfür sistemine gerekse tagut yöneticilere karşı hak sözü haykırmanın Müslümanlara farz olup imanın tezahürlerinden olduğunu vurguladılar ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisini: أَنَّ رَجُلا سَأَلَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَدْ وَضَعَ رِجْلَهُ فِي الْغَرْزِ، أَيُّ الْجِهَادِ أَفْضَلُ قَالَ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "Bir adam, ayağını üzengiye koyan Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hangi cihadın daha üstün olduğunu sorunca buyurdu ki: "Zalim sultanın yanında hak sözü söylemektir." [en-Nesai] Ve şu hadisini yinelediler: سيد الشهداء حمزة بن عبد المطلب، ورجل قام إلى إمام جائر فأمره ونهاه فقتله "Şehitlerin efendisi Hamza İbn-u Abdulmuttalib'tir ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona (marufu) emreden ve onu (münkerden) nehyeden ve (bunun için) katledilen kimsedir." [İsnadı sahihtir]

Bu hadisler, marufu emretmek, münkerden nehyetmek ve karşı çıkmak yoluyla zalim imama karşı hak söz söylemenin farziyeti hususunda açık ve kesindir. O kadar ki Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], bu ameli cihadın en üstünü olarak saymıştır.

Son olarak konuşmacılar, Müslümanları bu azim farza bağlı kalmaya çağırdılar. Aksi takdirde küfür sistemine ve tagut yöneticilere sessiz kalmalarından dolayı Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ının gazabına ve ikabına maruz kalacaklarını ifade ettiler. Ebî Bekir es-Sıddîk'den Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: ما ترك قومٌ الجهاد في سبيل الله إلا ضربهم الله بذل، ولا أقر قوم المنكر بين أظهرهم إلا عمهم الله بعقاب وما بينكم وبين أن يعمكم الله بعقاب من عنده... "Allah yolunda cihadı terk eden hiçbir topluluk yoktur ki Allah, onlara zillet damgası vurmamış olsun. Aralarındaki münkeri ikrar eden hiçbir topluluk yoktur ki Allah, onları bir ikabla kuşatmamış olsun. Sizinle Allah'ın sizleri katından bir ikabla kuşatması arasında...(dışında bir şey) yoktur."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Suriye Konsolosluğu Önünde Bir Protesto Gösterisi Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti'nin, mücrim Suriye rejiminin uyguladığı baskı, zulüm ve katliama karşı Şam halkına destek verme kampanyası çerçevesinde Amman'daki Suriye konsolosluğu önünde davet ettiği protesto gösterisi Allah'a hamdolsun 27.04.2011 çarşamba günü başarıyla tamamlandı.

Protesto faaliyetleri, tertip edildiği üzere Hizb-ut Tahrir'in medya bürosu başkanı, konuşmacılar ve bazı katılımcılarla birçok röportaj yapan medya organlarının katıldığı bir ortamda gerçekleşti. Konuşmacılar, yaptıkları konuşmalarında Müslümanların tek bir ümmet olduğunu, Şam, Libya ve Yemen halkların isabet edenlerin tüm Müslümanları ilgilendirdiğini, Müslümanların birbirlerine yardım etmeleri gerektiğini açıkladıkları gibi Şam ve Şam halkının faziletlerini, Hilafetin başkenti iken Şam halkının saygınlığını hatırlattılar. Ayrıca Şam halkına yönelik gerçekleşen katliam ve zulüm karşısında oradaki Müslümanlara yardım etmesi için orduların harekete geçirilmesi hususunda Müslümanların ve ordularının görevini açıkladılar. Keza doğru ve gerçek köklü çözümün, dini himaye edecek, toprakları, namusu ve insanları koruyacak olan Hilafet Devleti'ni geri getirmek olduğunu beyan ettiler.

Protesto alanında tekbir çığlıkları yükseldi ve göstericiler, birçok sloganlar attılar. Bunlardan bazıları şunlardır: "Ey Sebatkar Şam Askerleri! Şerefli Şam'ı Himaye Edin!", "Ümmet, İslamî Hilafeti İstiyor", "Ey Şam Ordusunun Subayları! İslam'ın Evlatlarını Himaye Edin, Ayaklanan Halkla Birlikte Olun, Emirlere Karşı Çıkın, Taguta Başkaldırın, Rabbinizi Razı Edin! Dininize Yardım Edin, Halkınızı Himaye Edin!", "Artık İslamî Hilafet'in Zamanı Gelmiştir", "Ey Şam Şafak Göründü Çözüm Hilafettir", "Kamışlı'dan Havran'a Kadar Sizlerin Ürdün'de Kardeşleriniz Vardır", "Ey Esad'ın Oğlu! Ey Nemrut! Sen Git Yahudilere Kurnazlık Yap!"

Protesto alanında alanı dört bir taraftan kuşatan pankartlar açıldı. Bunlardan bazıları şunlardır: "Hizb-ut Tahrir, Sizlerin Azimlerini Bilemektedir", "Şamlı Kadınların Müslümanların Gururu Nerede Kaldı Çığlıklarına Kim Cevap Verecek?", "Şam Halkına Yardım Etmek Sizlerin Görevidir Ey Müslümanların Orduları!", "İzzet Yurdu Şam, Tagutlara Mezar Olacak!", "Ey Şam Tagutu Hilafetin Askerleri Geliyor!", "Hilafete Başkentlik Yapmış Şam Halkı Nasıl Aşağılanır!" Ayrıca mücrim Baas rejimi tarafından işlenen Şam'daki Müslümanların kıyım fotoğrafları sergilendi.

Beşar'ın tagut rejiminin konsolosluğunun protesto gösterisinin resimlerini çektiği gözlemlendi ve medya organları da bunu raporlarında belirttiler. Ayrıca Suriye konsolosluğunun, protesto gösterisinden sonra Suriye'deki baskıcı mücrim rejimi destekleyen bir gösteri yapmaları için Ürdün'deki Suriyeli diasporalarla bağlantı kurduğu bilgisini edindik. Aliy-yul Kadir olan Allah'tan, tuzaklarını başlarına geçirmesini, Şam halkı ve tüm Müslümanlara tez vakitte bir çıkış yolu vermesini temenni ediyoruz.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir'in Eylemleri, Lübnan Gibi Küçük Bir Beldede Kutuplaştırma ve Ayrıştırma Çerçevesine Oturtturulamaz!

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti'nin Trablus'ta davette bulunduğu Şam'a Destek Gösterisine paralel olarak saptırma ve çarpıtma kampanyaları üst üste geldi. Bunların en barizi, Hizb-ut Tahrir'in eyleminin siyasilerinden yana bahtsız olan bu beldedeki kutuplaştırma ve ayrıştırma çerçevesine oturtturulması idi.

İşte bizler bu beyanda, bu saçma sapan sesleri sustursun diye onlarca haber ajansı kanalıyla Ürdün'den gelen aşağıdaki habere yer veriyoruz. Zira Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Şam halkına destek vermek için Suriye konsolosluğu önünde bir gösteri düzenledi.

Peki, Ürdün'de 14 ve 8 Martçı güçlere ait bir varlık var mı? Siyasî suni sınırların ötesine geçen küresel bir hizbin, Lübnan gibi küçük bir belde ölçeğindeki siyasî güçlerin çalışma takvimi kapsamında çalışması mümkün mü?!

 

İşte size, el-Cezira.net sitesinde geçtiği üzere bu gösteri hakkındaki haber:

(www.aljazeera.net)

Amman'daki Suriye Konsolosluğu Önünde Bir Protesto

Muhammed en-Neccar-Amman 27.04.2011

Yüzlerce İslamî Hizb-ut Tahrir üyesi, Ürdün'ün başkenti Amman'daki Suriye konsolosluğu önünde çarşamba öğleyin düzenledikleri protestoda "Suriye rejiminin halka karşı işlediği cürümleri" kınadılar.

Hizbin bu protesto eylemi, Ürdün'deki Suriye diasporasının düzenlediği dört gösterinin ardından Ürdün'deki siyasî bir gücün Suriye konsolosluğu önünde yaptığı ilk eylem sayılır.

Hizb, ümmeti "İslamî Hilafetin başkenti Şam'a destek vermek üzere" harekete geçmeye çağırdı ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı, "Şam'ın tagutu" olarak nitelendirdi ve taraftarları, Müslümanların ordularını Şam halkına destek vermeye çağıran pankartlar açtılar.

Katılımcılar, Suriye şehirlerinde yaşanan olaylarda yaşamlarını kaybedenlerin resimlerini taşıdılar. Bu resimlerin bazılarında, ordu ve güvenlik güçleri halka karşı silah doğrulturken "İsrail" cephesinin sakin olmasını eleştiren ifadeler yazıyordu.

Hizbin üyeleri, "Hilafet Hilafet... Ayaklan Ey Şam Korkma!", "Ümmet Şam Arzının Kurtarılmasını İstiyor" ve "Ey Esed'in Oğlu! Ey Ödlek! Sen Golan'ı Paylaşmaya Git!" sloganları attılar.

Hizbin liderlerinden biri olan Ebu Iyad el-Ömerî, şöyle dedi: "Suriye liderinin ve Müslümanların tüm liderlerinin içerisine düştükleri en büyük cürüm, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemeleridir."

Ve şöyle ekledi: "Bu rejimin gölgesinde Yahudilerin Golan ve Filistin'de hiçbir "İsrail" hükümetinin garantilemediği güven ve güvenlik içerisinde olduklarını görüyoruz. Böylece Suriye lideri ve onun gibi olan Müslümanların liderleri, kafirlere karşı merhametli ve halklarına karşı şiddetli olmaktadırlar."

 

Sorgulama

Ancak gözlemciler, hizbin Mısır, Tunus ve Libya konsoloslukları önündeki gösterilerde gözükmezken Amman'daki Suriye konsolosluğu önünde gösteri düzenlemesinin sebebini, hizbin Amman'daki gösterisi ile Beyrut'taki gösterisinin ilişkilendirilmesini ve bazı Lübnanlı siyasî güçlerin, hizbi Suriye rejimi karşıtı bazı Lübnanlı çevrelerle koordine içerisinde olmakla itham etmesini sorguladılar.

Hizb-ut Tahrir'in Ürdün Resmi Sözcüsü Memduh Ebu Seva, bu ithamı reddetti ve el-Cezira kanalına şunları söyledi: "Hizb-ut Tahrir, Libya, Tunus ve Mısır meselelerinde bu ülkelerin topraklarında harekete geçmiş ve şu anda da Yemen'de Yemen topraklarında harekete geçmiştir."

Hizbin bugünkü eylemini, "Dünyaya Suriye rejiminin yaptığı şeylerin Müslümanları büyük çaplı bir harekete geçmesini ve Şam'daki halklarını yardım etmesini gerektiren bir cürüm olduğu mesajını vermek ve bunu da Ürdün halkına ve tüm dünyaya yönelttikleri bir çağrı" olarak değerlendirdi.

Ebu Seva, Ürdünlü güçlerin Suriye'de yaşananlara karşı sessiz kalmasını kınadı, Suriye rejimini savunan bazı güçleri, "Suriye halkının parasıyla dükkan açan kimseler olmakla" suçladı ve İslamî güçleri harekete geçmeye ve Suriye halkının yanında yer aldıklarını ilan etmeye çağırdı.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Lübnan Otoriteleri, Suriye'deki Baskıcı Rejimi Korumak İçin İnsanlara Baskı Uyguluyor ve Saldırıyor

Lübnan'daki güvenlikçi düzenin sona erdirilmesinin ve hukuk devletinin inşa edilmesiyle övünülmesinin üzerinden geçen altı seneden sonra Lübnan güvenlik birimleri, siyasî otoritelerin açık sessizliği ve işbirliği altında hala baskı uyguluyor, koruduğunu ve bağlı kaldığını iddia ettiği kanunları ihlal ediyor.

Bu veya şu gurup, 2005'ten beri peş peşe -yüz binlerce kişinin katıldığı, yatay ve dikey olarak ikiye ayrılanları güçlendiren ve zaman zaman kanlı çatışmalara yol açan- gösteriler yaptılar. Yine Suriye rejimini destekleyen onlarca kişi, Beyrut, Sayda ve diğer şehirlerde güvenlik birimlerinin koruması altında ve hiçbir kimse tutuklanmadan birçok kez gösteri yaptılar. Tüm bunlara rağmen Trablus halkı, Suriye rejiminin halkına karşı işlediği katliama karşı oluklarını ifade etmek için ortaya çıkınca gösteri yapmak, güvenliği ihlal etmek, fitne saçmak, başkalarının işlerine karışmak ve parçalanmışlığa teşvik etmek oldu..! Gösterinin yasaklanmasını talep eden çağrılar, tehditler ve açıklamalar birbirini takip etti. Medya organları ve basın, bir terör, uydurma, saptırma ve gözdağı kampanyası başlatmak için seferber oldu.

Gösteri, geçen cuma günü resmî açıklamaya binaen ve ilgili güvenlik birimlerin bilgisi dahiline start almasına rağmen Yerzah subayları, gösteriye hukuka aykırıymış gibi muamele ederek hiçbir cürüm, suç ve cinayet işlemeyen onlarca masum sivili kapsayan bir tutuklama kampanyası başlattılar. Bu da Suriye'deki baskıcı manzaranın Suriye rejiminin Lübnan'daki baskıcı kolu yoluyla Lübnan topraklarına uzanacağı sinyalini verdi.

İşte size "balatacılıktan ve hortlaklıktan" başka bir şey olmayan bazı baskıcı uygulamalar:

Güvenlik elemanları ve bu baltacı birimlerin bazı temsilcileri, Lübnan'ın Kuzeyinden Güneyine bu izinli gösteriye çağrıda bulundukları sırada Hizb-ut Tahrir şebabından 17 kişiyi tutukladı. Bu kişilerden birisi, ortaokul öğretmeni, hafız, şeri alim ve hatip olan Şeyh Üstaz Mahmud Seyf'di. Baltacılar, baştan aşağı kan içerisinde bırakıp vücudu çürüklerle doluncaya kadar onu dövdükten sonra diğerleri ile birlikte birkaç gün göz altında tutan askerî istihbaratçılara teslim ettiler. Bu şebabtan dördü, hala tutuklu bulunmakta olup işledikleri hiçbir suçları olmadan Sayda şehrinde bir birimden öteki birime sevk edilmekteler.

Nehr-ul Bârid mülteci kampında Hizb-ut Tahrir taraftarları askerî istihbarat merkezine çağrıldılar, kendilerine kampta birbirlerini ziyaret ettiklerini gözlemledikleri bildirildi, önümüzdeki günlerde görüşmeleri veya birbirlerini ziyaret etmeleri yada kampta herhangi bir faaliyette bulunmaları halinde tutuklanarak hapishaneye ve yargı otoritelerine sevk edilmekle tehdit edildiler!

Birkaç haftadır sivil kıyafetli güvenlik elemanları, Trablus ve diğer yerlerdeki tüm matbaaları dolaşarak Hizb-ut Tahrir'e ait herhangi bir neşriyatın basılması hususunda uyarıda bulunarak bu uyarıya uymayanları tehdit ettiler!

Lübnan'daki hukuk devleti, kurumlar ve demokrasi işte bu. Irkçı dürtülerin ve baskıcı diktatör bölgesel bir sisteme bağlılığın motive ettiği maceraperest askerler, işbirliği yapan veya bu kişilerin uygulamalarını görmezden gelen siyasî otoriteler.

Lübnan'da yaşananlar hususunda garip olan şu ki Lübnan yöneticileri, insanların onurlarını aşağılamaları, onları hakir görmeleri, güvenlik birimlerinin ve baltacılarının dizginlerini serbest bırakmaları sonucunda dayanakları olan büyük tahtların kendi halklarının ayaklarının altında çöktüğünü görmelerine rağmen hala insanların boyunlarını ve geleceklerini sadece kuvvet, baskı ve insanlara sürekli potansiyel düşman vasfıyla muamele etme mantığıyla hareket eden karanlık odalara havale etmekte ısrar etmekteler. Askerî yönetim veya bunlara sessiz kalanlara gizli işbirliği yapan Lübnan yöneticileri, yaptıkları bu şeyin tehlikesini kavramazlar mı?!

-Bu kişilerin hafızası zayıf veya algılamaları kıt olabilir diye- her şeye rağmen bininci kez de olsa tekrar hatırlatırız ki Hizb-ut Tahrir, Allah'ın ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in emirlerinden başkasına itaat etmez ve Allah'ın tehdidinden başka bir şey onu caydıramaz. Korkutma ve tehdit kampanyaları ona vız gelir tırıs gider. Ne zaman kendisine bir darbe yöneltilse sesini yükseltecektir. Eğer hatırlamıyorsanız arşivinizi bir dönüp bakınız.

Devamını oku...

Ey Suriye'deki Müslümanlar! Suriye Rejimi, Ordu İle Halkın Arasına Girmek İçin Tuzak Kuruyor Bunu Yapmasına İmkan Vermeyin Kanlarınızın Akmasını Önlemenin ve Haklarınızı Korumanın Yolu Hilafettir

  • Kategori Suriye
  •   |  

Suriye rejimi, eski hükümetin içişleri bakanlığının 09.04 tarihli açıklamasına göre ordu ile halk arasında çatlak oluşturma amacıyla rastgele ateş açan dış mihraklar tarafından desteklenen yabancı kirli ellerin varlığına ve yeni hükümetin içişleri bakanlığının 18.04 tarihli açıklamasına göre Selefi örgütlere bağlı silahlı gurupların bir İslam İmaratı kurma talebiyle cihat sloganı altında yapacakları silahlı bir isyanın varlığına ve bunların "teröristler" olarak nitelendirilmesine dayanan bir senaryo üretti... Suriye rejimi, bu ifşa olmuş fabrikasyon senaryoya binaen tek tek protesto bölgelerinde halkın karşı koyma iradesini kırmak için askerî ve güvenlik seçeneğinin ve orantısız güç kullanılacağı haberini veren gelişme altında 25.04'te Deraa'da yeni bir katliam işledi. Zira orada bir İslam İmaratı ilan etme niyetinde olan Selefi gurupların olduğu kılıfı altında ve Suriye rejiminin sinyal vermesi sonucunda şu ifadelerin geçtiği askerî bir beyanat yayınlandı: "Ordu birlikleri, Deraa'daki vatandaşların imdatlarına ve silahlı kuvvetlerinin müdahale etmesinin ve radikal terörist guruplarının yaptığı öldürme, tahrip ve korkutma eylemlerine son vermesinin kaçınılmaz olduğu yönündeki taleplerine cevap vermek, vatandaşların sükunetini, güvenliğini ve normal hayatı sağlamak için bugün sabah, yani 25.04 pazartesi günü Deraa şehrine girdi." Hayatın normale nasıl döndürüldüğüne gelince; şehrin izole edilmesi ve baskıcı güvenlik güçlerinin işlemeyi düşündükleri katliamların örtbas edilmesi için elektrikleri ve iletişim ağları kesildi. Nitekim bu güvenlik güçleri, bilfiil rastgele ateş açtılar, su depolarını vurdular, onlarca kişiyi katlettiler, onlarcasını yaraladılar, soruşturma yapmak ve protestoların ele başlarını bitirmek amacıyla bilgi almak için yüzlercesini tutukladılar.

Bu senaryo, Suriye rejiminin ordu ile halkın arasına girmeyi planladığını ve orduyu terörü bitirme bahanesiyle halka karşı kullanma niyetinde olduğunu ifşa etmektedir. Nitekim rejimin, uluslararası kamuoyu karşısında insafsızca katletmeyi kendisine mubah kılmak için büyük gösteriler hakkında bunların kiralık bir azınlık olduğu şeklindeki açıklamaları da bu eğilimde olduğunu güçlendirmektedir.

Suriye rejiminin iddiası, aynen Baba Esad'ın alışkanlık edindiği saptırma gibi sırf bir uydurmadır. Bu, ayıbı her taraftan ifşa olmuşken Suriye rejimi için hiç de garip değildir. Onunla ancak fırsatçı zayıf insanlar yürürler. Zira ortada ne kirli eller ne silahlı bir isyan ne de (terörist) odaklar vardır. Bilakis aralarında bu rejimin ceberutluğu karşısında karşı koymak dışında bir gücü olmayan kadın, erkek ve çocuklardan oluşan muztazafların olduğu göstericiler vardır. Onlar, sadece savunmasız insanlardır. Nitekim günlük yaşanan olaylar da bunu göstermektedir.

Bizler, rejimin ümmetin evlatları ile ordudaki kardeşleri ve evlatları arasına girme şeklindeki bu habis planı ve iğrenç planlaması karşısında Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya sadık subayları ve erleriyle orduya sesleniyoruz:

- Suriye rejimi, her şeyden önce Allah'ın, resulünün ve müminlerin düşmanı olup sizleri, Suriye'nin mümin halkından olan halkınızı ve kardeşlerinizi bastırmanın bir aracı edinmek istemektedir.

- Müslümanların öldürülmesi hususunda rejimin emirlerine itaat etmek şeran caiz değildir. Zira bu, büyük bir masiyettir. Nitekim Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: لا طاعة لمخلوق في معصية الخالق "Yaratıcıya masiyette yaratılana itaat yoktur."

- Ordudaki subayların ve erlerin öldürülmesi emrini veren insanlar değil bizzat Suriye rejimidir. Nitekim bazı cesetlerdeki işkence izleri, öldürülmelerinin nedeninin rejimin tasvir ettiklerinin aksine insanları öldürme emirlerine itaat etmemeleri olduğunun açık göstergesinden başka bir şey değildir.

- Suriye rejimi, emirlerini kolaylıkla uygulamaları için subaylar ve erleriyle orduyu halklarından uzaklaştırmayı alışkanlık edindi. Bundan dolayı bu kurnaz planla ancak kendi halklarını öldürdüklerini bilmelidirler.

- Suriye rejimi, Yahudilerle barış istemekte olup baba ve oğul Esad, "İsrail" ile barışın "stratejik bir seçenek" olduğunu ve "cesur barış" istediklerini birçok kez açıkladılar. Bu nedenle Suriye rejiminin kafa tutan ve mukavemet gösteren bir rejim olmakla övünmesi, aslı astarı olmayan bir aldatmadır.

- Suriye rejimi, şaz Yahudi yaratıkların içerisinde cümbüş ettiği ve üzerine kaplıcalar kurdukları Golan Tepeleri bir yana ordusunu Filistin arzını geri alma şerefine nail olacak tek bir savaşa bile sokmadı. Bunun aksine ordusunu, Amerika'daki efendilerinin çıkarı için Lübnan ve Irak'taki dış savaşlarda kullandı. Şu anda da "terörizmle mücadele" gerekçesi altında kendi halkını katletmek için içeride kullanmaktadır.

- Suriye rejimi, orduyu ve silahlarını zayıflatarak ordudan özel kuvvetler ve Mahir Esed'in komuta ettiği dördüncü birlik de dahil cumhuriyet muhafızları oluşturdu. Bu ikisinden de rejimi, bizzat ordunun yapabileceği yönetimi ele geçirmeye dönük her türlü darbe girişimine karşı korumak için bir vurucu güç oluşturdu. Keza aynen insanların alıp verdiği nefesleri saydığı gibi ordunun alıp verdiği nefesleri sayması için de baskıcı güvenlik birimlerini konuşlandırdı.

- Subayları ve erleriyle ordudan talep edilen, firar etmeleri ve sırf isyan olsun diye emirlere isyan etmeleri ve dolayısıyla kendilerini ölüme atmaları değildir. Bilakis Allah'a, resulüne ve müminlere sadık bir iş planlamaları, bunu muhlis subayların yapması, bununla otoriteyi ele geçirmeleri ve onu muhlis, mümin ve uyanık bir guruba teslim etmeleridir. Bu gurup da İslam'la hükmedecek olan Raşidi Hilafeti kursun, cihat ilan etsin ve Müslümanların beldelerini birbirine katsın.

Buna mukabil Müslümanlar, subayları ve erleriyle Suriye ordusuna karşı silah kullanmanın caiz olmadığını bilmelidirler. Çünkü onlar, sizlerin babaları, evlatları, kardeşleri, amcaları ve dayılarıdır. Çünkü Müslümanlar, bunu yapmakla rejimin orduyu kendi yanına çekme planını hayata geçirmiş olacaklardır. Bilakis Müslümanlara düşen, orduyu kendi yanlarına çekmeye çalışmalılar ve onu kendileri için bir güç yapmalıdırlar. Zira rejime başkaldırması ve halkının yanında yer alması için ordunun binlerce gerekçesi vardır. Ayrıca orduya darbe vurmakla bu zavallı rejimi değiştirmede kendilerine yardım edecek kuvvete sahip olmaktan yoksun kalacaklarını da bilmelidirler. Aynı zamanda iki tarafın arasına girmek için rejimin kurduğu tuzağa düşeceklerdir. Aynı şekilde Müslümanlar, ordu unsurlar içindeki evlatlarına, kardeşlerine ve babalarına rejimin Müslümanları katletmeye ilişkin emirlerine boyun eğmemeleri için nasihatte bulunmalılar hatta emretmeliler. Çünkü bu, en büyük günahlardan olup bunu yapmakla dünyada ve ahirette Allahuteala'nın gazabına müstahak olacaklardır.

Ey Suriye'deki Müslümanlar ve Subaylar!

Suriye rejimi, size karşı tuzak kurmak ve cürüm işlemekten başka bir şey yapamaz. Suriye rejiminin tek işi, size boyun büktürmektir. Bunu yapmasına imkan vermeyin. Suriye'deki Müslümanların ve gayrimüslimlerin kanlarını koruyacak olan İslam'dan başkası değildir. Aynen İslam'ın, Halid İbn-u Velid döneminde Humus Nasranilerinin aynı dini paylaştıkları Rum ordularına karşı Müslümanların ordularının yanında yer alarak daha önce koruduğu gibi. Şam beldesi, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kitabıyla mübarek kılınmış ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hadisleriyle vaat edilmiş bir beldedir. Dolayısıyla ordunun ve insanların birbirlerinin kanlarını İslam'la korumaları gerektiği gibi insanların rejime İslam'la karşı koyması, ordudaki güç ehlinin Raşidi Hilafeti kurarak Dâr-ul İslam'ı ikame etmek için çalışan muhlis guruba İslam'la nusret vermesi gerekir.

Ey Suriye'deki Müslümanlar ve Subaylar!

Suriye, bir İslam beldesidir ve ona İslam'dan başkası layık değildir. O halde dinine nusret vererek Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'yı razı etmek için azmediniz. Herkes bilmelidir ki Hizb-ut Tahrir'in kendisine davet ettiği şeyden başka köklü bir çözüm yoktur. İşte bu, İslam için samimi azimleri ve saf nefisleri gerektiren samimi bir davettir...

İşte Hizb-ut Tahrir, Allah için dinine muhlis bir şekilde sizlere şu kavlini hatırlatarak sizleri buna çağırmaktadır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin." [el-Enfâl 24]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER