Çarşamba, 26 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/17
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Mısır Askeri Konseyine: Hizb-ut Tahrir Filistinli Bir Parti Değildir. Bilakis O, Ümmeti Hilafet Devletinde Birleştirmeye Çalışan Evrensel Bir Partidir

11 Aralık 2011'de ‘facebook' sayfasında ve silahlı kuvvetlerin resmi sitesinde yayınlanan beyana göre askeri konseyin; Hizb-ut Tahrir merkez medya müdürü Osman Bahhaş'ın okumuş olduğu beyanı izlediğni açıkladı. Kendisi, Hizb-ut Tahrir'in Filistin'li bir parti olduğunu zanettiğinden dolayı askeri konseye aşağıdaki hususları iletiyoruz:

1- Bu reddiye yazısı Hizb-ut Tahrir Mısır Vilayetindendir.

2- Hizb-ut Tahrir Filistin'li bir parti değildir, aksine o İslam ümmetinin içinde bulunarak onu İslam Hilafet Devletinde birleştirmeye çalışan evrensel bir partidir. Böylece ümmeti insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olma özelliğiyle eski izzetine kavuşturmak ve onun devletinin de dünyanın birinci devleti olmasını sağlamak üzere gayret sarf etmektedir.

3- Hizb-ut Tahrir'in Mısır'daki varlığı çok eskiye dayanmaktadır. Ancak geçmiş dönemlerde Mısır'a hükmeden dikte rejimlerin şiddetli baskılarına maruz kalmıştır. Siz de biliyorsunuz ki Hizb-ut Tahrir gençleri yıllar boyunca ve haksızca eski rejimin ceza evlerinde tutuklu kalmışlardır. Fakat Hizb buna rağmen vahşi ve baskıcı uygulamalar karşısında direnmiş, hak üzere sebat etmiş ve bu uğurda verdiği mücadelenin ecrini Allah'tan niyaz etmiştir.

4- Mısır'da olup bitenler Mısır hakını ilgilendiren Mısır'ın iç meselesi değildir. Aksine bu dinine ve ümmetine karşı sorumluluk hiseden her Müslüman'ın meselesidir. Zira biz insanlardan ayrı olarak tek bir ümmetiz. İslam bizi birleştirdi, ancak Sykes- Picot bizi asla ayıramaz.

5- Biz Mısır halkının bir parçası olduğumuz halde askeri konseyin Mısır'ın iç meselelerine karışmamamızı talep etmesini yadırgıyoruz. Halbuki askeri konsey ile ‘ABD'nin Ortadoğu'da demokratik değişimler özel organizatörü' William Taylor, ABD genelkurmayı Maik Mullen ve ABD Kahire Büyükelçisi arasında görüşmeler hiç ara vermeden devam etmektedir. Peki bu Mısır'ın iç meselelerine karışmak değilmidir?!!!

6- Askeri konsey yayınladığı beyanda; sınırları kapalı tutup geçiş tünellerini kapatarak Mısır'ın güvenliğini koruyarak Filistinlilerin bütün tedbirleri alması için çağrıda bulundu. Bu ise büyük musibetlerden bir musibettir. Halbuki bu girişimin amacı; Mısır'ın güvenliğini tehdid eden taraf Allah'ın, Resülü'nün ve müminlerin düşmanı, İsra ve Miraç topraklarını işgal eden, yaşlıları, çocukları ve kadınları abluka altına alıp katleden taraf değil, Filistin'deki kardeşlerimizmiş gibi göstermektir!

7- Filistin'in iç egemenliğine ait kararlara Mısır'ın asla karışmadığı ve karışmayacağı sözüne gelince; işte bu başka bir yalandır. O zaman askeri konsey bize söylesin bakalım: Eski rejim döneminde Ömer Süleyman'ın gerçekleştirdiği ziyaretlerle ne için mekik dokuyordu?! -askeri konseyin ifadesine göre- ‘Arapçılığın daima atan kalbi' olan Mısır'ın görevi karışmak veya karışmamak değil, onun görevi çalınmış ve gasp edilmiş toprakları geri almak ve yahudileri İsra ve Miraç topraklarından kovmak için gerekli hazırlıkları yapmasıdır. Bu ise Filistin meselesi olmayıp dinine ve ümmetin mukaddesatlarına karşı sorumluluk hiseden her Müslüman'ın meselesidir.

Artık askeri konseye söyleyeceğimiz tek söz şudur: Mısır'da İslam Hilafet devleti aracılığıyla  Bu kerim ümmete izzeti tekrar sağlayacak olan islam'ı tatbik etmeli, Amerika'yı ve yahudileri Kinane -Mısır- topraklarından kovmalıdır. Yoksa Allah kendi dinine yardım edebilecek güçte olduğu halde, yardım etmediği için hesaba çekecektir. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: "وأن أحكم بينهم بما أنزل الله ولا تتبع أهواءهم" (Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma) Maide 49

"يا أيّها الّذينَ آمَنوا لا تَتَّخِذوا اليهودَ والنّصارى أولياءَ بَعضُهُمْ أولياءُ بَعْض وَمَنْ يَتَولَّهُمْ مِنْكُمْ فإنّهُ مِنْهُم إنَّ اللَهَ لا يَهدي القومَ الظّالمين"

(Ey iman edenler! Yahudileri ve Hırıstiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.) Maide 51

Devamını oku...

Basın Açıklaması Gerçek Değişim; Bazı Bakanlar ve Yöneticileri Değiştirmekle Değil Ancak Rejimi Değiştirmekle Olur

Aylar süren uzun bekleyişten ve muhalefetin ileri gelenlerinden bir liderin var olan rejime katılmasından sonra Sudan hükümetinin yeni-eski kabinesi nihayet açıklandı. Eski yüzlerin aynısı yeni kabinede tekrar görününce birçok insanların ümitsizliğe ve hayal kırıklığına uğramasına sebep olmuştur. Çok zarif olacağını idda ettikleri bakanlıklardaki laçka durumu eskisinden dahada büyüdü. Zira eski kabinenin bakanlar ve devlet bakanlarının sayısı 77 idi. Şimdi ise Sudan'ın üçte biri olarak sahip olduğu insanları ve servetleriyle küçülerek ayrılınca seksen bakan üzerinden oluşan yeni kabine açıklandı!!

Biz Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti olarak böyle durum bize süpriz olmadı ve hayal kırıklığına uğrayanların düştüğü şeye biz düşmedik. Çünkü biz çok iyi biliriz ki bu ülkeyi zulümden, sefaletten, yoksunluktan ve geçim sıkıntısından adalete ve geçim ferahlığına değiştirecek gerçek değişim yeni yüzler değiştirmekle sağlanmaz. Bu yüzler eski hükümette de olduğu gibi yeni hükümette de yönetim ve insanların işlerini gözetlemede aynı kapitalist ve demokrat rejime dayanmaktadır. Zira onlara göre yönetim, kazanç (otorite ve servet) biriktirmekten, haraç ve haram vergi toplamak suretiyle insanların mallarını haksızca yemekten ibarettir. Bu ise bakanların ve onlar gibilerinin karnı ve damarlarının şişmesi içindir. Zira ümmet sıkıntı çekerken ve başına musallat olan yöneticilerin eliyle yapılan fakirlik yaşarken bunlar ümmetin malıyla keyf çatmaktadırlar.

Ümmetin arzuladığı gerçek değişim rejimin bütünüyle değişmesi ile olur. Çünkü o, hastalığın başı ve baş belasıdır. Yine bu gerçek değişim ümmetin akidesinden fışkıran bir nizamın ikame edilmesiyle mümkün olur. Zira bu akide; şeri hüküm karşısında yönetici-yönetilenlerinin eşit olduğu yüce İslam'dır. Hatta ona göre yönetici; ümmetin sırtını kamçılayan ve malını yiyen musallat yönetici değil, bilakis onun hizmetçisidir. Öyle ki bu nizamda yiyecek, giyecek, eğitim, sağlık ve güvenlik gibi ümmetin ihtiyaçlarını gidermek için adeta siyasiler ve yöneticiler uykusuz kalırlar. Tıpkı Resülüllah (صلى الله عليه وسلم)'in buyurduğu gibi;

"إِنَّهَا أَمَانَةٌ وَخِزْيٌ وَنَدَامَةٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلا مَنْ أَخَذَهَا بحقِّها وأدَّى الذي عليه فيها"

‘Şüphesiz bu -yönetim işi- bir emanettir, kıyamet gününde ise utanç verici ve pişmanlıktır. Ancak onu hakkıyla yerine getirenler ve onun hakkındaki sorumluluğunu ifa edenler müstesna.' Ahmed bin Hanbel müsnedi

Bu nizam ise nübüvvet metodu üzerine Raşidi Hilafet nizamıdır. Zira onun binasını oluşturan Nebi (صلى الله عليه وسلم)'dir. Onun izinden sahabey-i kiram ve büyük halifeler yürüyünce dünya zulümle dolduktan sonra adaletle dolmaya başladı. Ne var ki bu zulüm kapitalist kisvesiyle geri geldi. Öyleyse hilafeti Raşidi hilafet gibi tekrar canlandıralım ki dünyada ferah bir geçim içinde onunla mutlu olalım, bütün dünyaya adaleti yayalım ve Alemlerin Rabbi onun vesilesiyle bizden razı olsun.

Devamını oku...

Suriye Rejiminin Arap Birliğinin Protokolunu Kabul Etmesi; İnsanların İradesini Kırmakta Başarısız Olduktan Sonra Zaman Kazanmak İçindir

Suriye dışişleri bakanlık sözcüsü Cihad Makdisi Pazartesi günü 05/12/2011'de Şam'ın Arap Birliğinin gözlemci gönderme önerisine olumlu yanıt verdiğini açıkladı. Şam'da gazetecilere konuşan Makdisi şöyle anlattı: ‘Suriye hükümeti Suriye'de sekiz aydan beri devam eden şiddete son vermeyi hedefleyen öneriye; Suriye'nin bu dayanışmadan çıkaracağı anlayışa göre olumlu yanıt vermiştir'. Suriye rejiminin tutumunu hiç değiştirmeyecek bu şartlı kabul ile alakalı açıklama; Arapların ard arda verdiği sürelerden dolayı 1000 kişiden fazla şehit düştükten, şehirlere kuşatıp tanklarla girdikten, rejimin kendisini rezil edecek ve iddia ettiği gibi gerçek düşmanının (İsrail) değil de kendi halkının olduğunu görecek şekilde evleri içindekilerle birlikte toplarla bombaladıktan sonra yapılmıştır. Fakat bu açıklamanın yapıldığı sırada Suriye rejiminin katliamları şehirden şehire durmaksızın devam ettiği halde, acaba bu aldatıcı ve sahte kabulun gerçeği nedir? rejimin onu kabul etmesine zorlayan şey nedir?

Suriye'deki gelişmeleri gözlemleyen kişi Suriye rejiminin korkunç bir plana göre hareket ettiğini görecektir. Rejim bu planın iç kısmını oluşturmaktadır. Şöyle ki; rejimin istihbaratı ve çeteleri mümin ve savunmasız halk hakkında insanlığın en iğrenç cinayetlerini işlemek, devrimi etkisiz hale getirmek için devrimin yönetim kadrosunu takip ettikten sonra öldürmek, devrimin yayılmasını engellemek için insanlardan ve askerlerden olabildiğince katletmek, halkın içine korku ve teslimiyet yerleştirmek için işkencenin ve zilletin en şiddetlisini açıkça işlemek, geleceği kötü olan Beşşar rejiminin yıkıldığı takdirde dışarıya doğru yayılabilecek iç ve etnik savaşın olabileceğini tehdit etmek... Beşşar ve babasının rejimini üreten Amerika ise bu planın belirgin olan dış kısmını oluşturmaktadır; Onunla birlikte kendi ürünü olan Arap Birliğinden bir kısım devletler, İslami Dayanışma Örgütü, Türkiye ve İran da bulunmaktadır. Planın bu kısmı ise; devrimi yok etmek amacıyla Suriye rejimine ard arda süre vermek, içeride iç savaşın çakabileceğini ve bu savaşın bölgeye yayılabileceğini korkutmak suretiyle Suriye'deki Müslümanlara karşı yapılan desise ve entrikaların devamını oluşturmaktadır. Zira Beşşar'ın ağzı aynı sözü söylemede Amerikan başkan yardımcısı Joseph Biden'in ağzı ile birleşti. Bu planın devamı olarakda Türkiye'ye söz konusu seçeneğin öncülüğüne yetki vermek suretiyle Suriye rejimine karşı her hangi bir uluslararası operasyonun gerçekleşmesini engellemektir. Zira Türkiye bu hususta (bu rejim hesabına) en çok oyalama yapanlardan biridir. Bu iki tarafın attığı adımlar; alternatif sağlanıncaya kadar Suriye rejiminin can çekişme sürecini uzatmada birleşmektedirler.

Rejimin işlediği cinayetlere ve uluslararası entrikalara rağmen devrim devam etti. Hatta rejimi değiştirmek için devrimin alevi ve azimeti daha da arttı. Onunla birlikte de ordudan ayrılma rejime karşı çok büyük tehlike arz edecek ve onu gerçekte tehdit edecek şekilde arttı. Özellikle ayrılan askerler gösterileri korumaya geçip güvenlik güçleri ve çetelerle çatışmaya girince daha da arttı. Zira bu iğrenç rejim bu durumun kendi varlığını tehdid etmek suretiyle -ordu arasında- daha fazla ayrılmaların artacağından emin olamaz. Suriye rejiminin tutumunun değiştirmeye zorlayan husus işte budur. Yoksa rejimin emin olduğu Arap Birliği veya uluslararası kararlar değildir. Zira Suriye rejimi kendi tutumunu Arap Birliğinin kararlarına göre değil, insanların iradesini kırmada başarısızlığından dolayı değiştirdi. Nitekim Esad devrildikten sonra onun ve ailesinin geleceğini tertip etmek için Rus-Amerikan görüşmelerin var olduğuna dair haberler geçmektedir. Arap Birliği de kendi tutumunu; insanların direnişini gözlemledikten ve rejimin de onları kendi otoritesine boyun eğdirmekten  aciz kaldıktan sonra sergiler. Rejimin devrilişinin yaklaştığı herkesçe anlaşılınca Arap Birliği; alternatifin bulunmasında kendi rolünü oynayacaktır. İşte onun devreye girmesinin sebebi budur.

Ey sabit dağlar gibi direnen, sabr eden ve ayaklanan Müslümanlar!

Zevale mahkum olan bu rejimin cürüm ve cinayetlerine karşı dağların bile dayanmadığı fakat sizin direnmeniz ve dayanmanız, buna da ordu arasında cereyan eden ayrılmaları katacak olursak, işte rejimi yok etmeye yeterlidir. ‘Allah-u Ekber' ve 'Allah'tan başkasına asla eğilmeyiz' gibi taşıdığınız imani sloganlar, ordudan ayrılanların oluşturduğu birliklere ‘Halid Bin Velid Bölüğü' ve 'Usame Bin Zeyd Bölüğü' gibi mubarek isimler vermeleri, gösterilerin Cuma günlerinde veya diğer günlerde camilerden hareket etmeleriniz, alimlerin buna katılması, insanların tutuklamalara, öldürmelere ve zillete maruz kalmasına rağmen devamde devam etmeleri...İşte bunların hepisi devrimin hayırlı olduğunun müjdesidir. Ayrıca bu devrim; Allah-u Teala'yı razı edecek değişimle özdeşleşirse ve sadece O'na ibadet edip kendi dinini bütün dinler üzerine hakim kılmak gayesile sınırlı kalırsa, şüphesiz bu durum sizin rejimin sizi düşürdüğü bu kötü musibeti Allah katında size sevabın kat kat verileceği güzel bir mükafaata dönüştürmenize imkan sağlayacak, sizi kör ve dalalet değil Rabbleri katında basiret ve hidayet üzere ayaklanan halkların önüne geçirecektir. Böylece hakkıyla tarihe şanlı olarak girecek, dünyayı da ahireti de kazanacaksınız. Zira   Allah'ın izniyle onun katında rıza ise her şeyden büyüktür.

Ey Müslümanlar!

Şu kesindir ki Suriye rejimi size karşı hayatında bir kere için dahi  olsa asla sadık olmayacaktır. Kendisi vakit kazanıp sizi oyalamaya çalışıyor, çünkü o biliyor ki size karşı sürdürdüğü öldürme işini durduramaz yoksa yok olur. Zira o halkların kanını ememek üzere beslenen kan emici türündendir. Her ne kadar Allah-u Teala'ya olan imanınız; direnişinizin ve rejimin iradesini kırmanızın kaynağı olmakla birlikte, fakat Allah-u Teala'nın nizamını, sizin kurtuluşunuzun can simiti ve gemisi yapınız, Raşidi Hilafeti ikame etmek suretiyle evrensel bir proje erbabı olunuz. Zira Resulullah (صلى الله عليه وسلم) onun ahir zamanda vuku bulacağını ve Şam'ın da Dar-ul İslam olacağını müjdelemiştir. Ey sabreden Müslümanlar Resulullah (صلى الله عليه وسلم)'in buyurduğu gibi olun: "أَلا إِنَّ رَحَى الإِسْلامِ دَائِرَةٌ، فَدُورُوا مَعَ الْكِتَابِ حَيْثُ دَارَ، أَلا إِنَّ الْكِتَابَ وَالسُّلْطَانَ سَيَفْتَرِقَانِ، فَلا تُفَارِقُوا الْكِتَابَ، أَلا إِنَّهُ سَيَكُونُ عَلَيْكُمْ أُمَرَاءُ يَقْضُونَ لأَنْفُسِهِمْ مَا لا يَقْضُونَ لَكُمْ، إِنْ عَصَيْتُمُوهُمْ قَتَلُوكُمْ، وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ أَضَلُّوكُمْ"، قَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ، كَيْفَ نَصْنَعُ؟ قَالَ:"كَمَا صَنَعَ أَصْحَابُ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ، نُشِرُوا بِالْمَنَاشِيرَ، وَحُمِلُوا عَلَى الْخَشَبِ، مَوْتٌ فِي طَاعَةِ اللَّهِ خَيْرٌ مِنْ حَيَاةٍ فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِ" ‘'Şüphesiz İslam değirmeni dönmektedir ve siz de onun döndüğü istikamette dönün. Şüphesizki (bir zaman için)  Kitap (Kur'an) ve otorite (devlet) birbirinden ayrılacaktır, fakat siz Kitap'tan asla ayrılmayın. Şüphesiz başınıza öyle emirler(yöneticiler)geçecek ki kendi nefisleri için hoşlanırken sizin için hoşlanmayacaklardır. Bu durumda eğer siz onlara karşı gelirseniz sizi öldürürler. Fakat eğer onlara itaat ederseniz sizi saptırırlar. Dediler ki: Ey Allah'ın Resülü! Nasıl yapalım? Dedi ki: Tıpkı Meryem oğlu İsa'nın taraftarlarının yaptığını yapın. Onlar demir testerelerle kesilip çarmıha gerilmişlerdir. Şüphesiz Allah yolunda ölüm O'nun itaatsızlığında hayattan daha hayırlıdır''.

Devamını oku...

Haber ve Yorum Amerikan Büyükelçiliği Kahire'deki ‘Dostlarını' İslamcıların Seçimi Kazanmasını Değerlendirmek Üzere Acil Bir Toplantıya Çağırıyor

Haber: Cumartesi günü 3/12/2011 tarihinde ‘'El- Mısrıyyun'' gazetesi Amerikan Büyükelçiliğinin Kahire'deki ‘Dostlarını' islamcıların seçimi kazanmasını değerlendirmek üzere acil bir toplantıya çağırdı. Bu Büyükelçilik ‘Müslüman kardeşler' ve 'Selefi ittifakı'nın seçimi ezici güçle kazanmasını liberal güçleri ve ‘Kahire'deki elçiliğin dostları' adlandırılan çevreyle değerlendirmek üzere acil bir toplantıya çağırdığını da yayınladı.

Yorum:

Başta Mısır olmak üzere devrimlerin cereyan ettiği İslam alemindeki İslam'ın uygulanmasına ilişkin ümmetin tevecühünden dolayı Amerika'nın duyduğu kaygı; kendisinin Mısır üzerindeki egemenliğinin devam etmesi için bu tür ani durumlara karşı nasıl davranacağı hususunda ‘Acil durumlar odası'nı oluşturmasına  sevk etmiştir. İşte bundan dolayı Amerikan genel kurmay başkanı Maik Mulen, devrimleri saptırma ve kontrolden sorumlu organizatör William Taylor ve Kahire'deki Amerikan Büyükelçisi mikuk ziyaretleri gerçekleştirerek askeri konsey, El-ezher şeyhi ve devlet adamlarıyla görüştüler. Bütün bunlar askeri konseyin kendisine çizilen plana göre hareket ettiğinden emin olmak içindir.

Milletvekili seçimlerinin ilk sonuçlarına göre İslami hareketler ve partilerin bariz bir şekilde öne geçtiğini görünce, bu partiler Amerika'ya sivil ve demokrat bir devlet istediğini, Şeriat'ı tatbik etmeyip komuoyunu islamileştirmek istemediğini ve genel hürriyetleri ve çoğunluk ilkesine saygı duyacağını bildirerek tazminat verdiği halde Amerikanın duyduğu kaygılar daha da artmıştır. Oysa Batı esasen Avrupa'da ve Amerika'da Müslümanlara karşı bu değerlere saygı duymamıştır.

Şimdi biz soruyoruz: Müslüman Mısır halkı hakkında entrika ve desiseler çevirmekte olan Allah'ın ve ümmetin düşmanına ortak olan Amerikan Büyükelçisinin yakın dostları kimmiş?

Bunlar Allah yolundan insanları saptırmak için Amerikan Büyükelçiliğinin maddi desteğini alan ve çığırtkanlık yapan anormal kimseler değil mi?

Mısır halkı arasında fitne yayan kimseler değil mi?

Sivil, laik, demokrat ve liberal devlete çağıran kimseler değil mi?

İslam beldesi olan Mısır'da Allah'ın Şeriat'ını uygulamak istemeyen kimseler değil mi?

Acaba seçimleri kazanan islami partiler; kendi dinleri olan İslam'den tamamen soyutlamak için Amerika'nın Allah'ın Şeriatı'nın Müslümanlar üzerine tatbik edilmesini engellediği gibi İslam ve Müslümanlar hakkında neler planladığını idrak edecekler mi?

Yine bu partiler; Allah'ın Müslümanlar üzerine farz kıldığı İslami hilafet devleti aracılığıyla tatbik edilmek üzere İslam'ın iktidara gelmesi ile Allah-u Teala'yı öfkelendirecek ve insanları zillete, zulme, fakirliğe ve aşağılığa mahkum edecek beşeri sistemin Müslümanlar üzerine uygulanması için bu partilerin iktidara gelmesi arasındaki farkı idrak ettiler mi?

Her şeyden önce acaba bunlar; otoritenin ve güçün hala Allah'ın Şeriatını uygulamayanların elinde olduğunu ve bunların da sadece Amerika'yı ve ‘İsrail'i razı eden demokrat ve liberal ilkelere uygunluk arz etmeyen her kararı ve işi bozacağını idrak ettiler mi?!

Acaba onlara seçimleri kazandıran büyük halk kitlesi/geniş tabanın askeri konseyinin Amerika'ya olan bağlılıktan kurtulmasını zorlayabileceğini idrak ettiler mi? Eğer bu geniş taban doğru olarak yönlendilirmiş olsaydı ve otoritenin ümmetin elinde olması için Raşidi hilafet devleti aracılığıyla Şeriat'ın tatbik edilmesinde ısrar etseydi.

Acaba bunlar insanların İslamı sevdikleri için onların tarafından seçildikleri, Mısır halkının kendi problemlerini çözecek olan İslam pratikte uygulandığı ve İslam bayrağı olan Resulullah'ın bayrağının Sayks-Picot bayrağının (Mısır bayrağı) yerine geçtiğini görmek istediklerini idrak ettiler mi? Nitekim Amerika güdümünde eski rejimin zulmünün üzerlerine hala hükm ettiğini görmek istemezler. Tıpkı Amerikan Büyükelçiliğinin çağırdığı şey gibidir.

Ve bunlar acaba İçişleri Bakanlığının niçin 21 ton göz yaşartıcı gazın ithal ettiğini idrak ettiler mi? Zira bunu Süveyş limanında çalışan gümrük memurları bunu ortaya çıkarttılar.

Peki bütün herkes; ister Müslüman olsun isterse gayri müslim olsun bütün Mısır halkının kurtuluşunun ancak ve ancak Raşidi İslami hilafet devletinin yoluyla Allah'ın Şeriat'ını kendileri üzerine uygulamakla olduğunu ve başka yolla olmıyacağını idrak edecek mi? Yoksa yine başka sistemi onlarca seneler daha denemeleri mi gerekiyor?

(إنّ الّذينَ كَفرُوا يُنفِقونَ أموالَهُمْ لِيَصُدّوا عَنْ سبيلِ اللهِ فَسَيُنْفِقونَها ثُمَّ تَكونُ عَليهِمْ حَسْرَة ثُمّ يُغْلَبونَ والذينَ كَفَروا إلى جَهَنّم يُحْشَرون)

(Şüphesiz ki inkar edenler mallarını, insanları Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar ve de harcayacaklardır. Ama sonunda bu bunlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklardır. Kafirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır.) Enfal 36

Devamını oku...

Ey Suriye'deki Müslümanlar! Sizi Batı'nın Müdahalesinden ve Arap Devletlerinin İhanetinden Kurtaracak Köklü Temiz Değişimi Yapmak Üzere Askerleri Davet Etmekle İsteklerinizi Sınırlandırın

  • Kategori Suriye
  •   |  

Arap Birliği Pazar günü 19 Arap devletinin onayı ile Pazar günü 27/11/2011'de Suriye'ye ekonomik yaptırımlar kararını aldı ve bu karardan; krizin çözülmesi için gözlemcilerin gönderilmesini öngören özel protokolu imzalamayı ve Arap planının maddelerini red eden Suriye rejimini hedef aldığını açıkladı. Suriye rejimi ise kararın değiştirilmesini talep etmek ve zamanı kazanmak süretiyle kararın içeriğini boşaltmak istiyordu. Bu kararın değiştirilmeden ‘Zillet protokolu' olduğunu söyleyen Suriye rejimi dışişleri bakanı Velid El-muallim, Pazartesi günü 28/11/2011'de bu yaptırımları red ederek bunun Suriye'ye karşı bir savaş olduğunu ve askeri bir operasyonun da uzak gördüğünü söyledi. En fazla ekonomik yaptırımların ardından da siyasi yaptırımların olabileceğini tahmin eden El-muallim, Arap Birliğinin bu kararı almasıyla Suriye ile ilgili bütün kapıları kapadığını anlattı.

Arap Birliğinin aldığı kararları ve Suriye halkı hakkında daha fazla cinayet işlemesi için Suriye rejimine ard arda verilen ve hala verilmekte olan süreleri inceleyen kimse; bu rejimi işlediği korkunç cinayetlerden caydırmaktan aciz ve güçsüz olup hatta onun Suriye üzerinde iki ana maddeden oluşan bir uluslararası çatışma olduğunu görecektir. Bu iki madde ise; birincisi Beşşar'ı ve onun rejimini devirmek, ikincisi ise onun yerine alternatif bir rejim bulmaktır. Madem Suriye rejimi Arap Birliğinin kararlarından dolayı Suriye ile olan kapıların kapandığını görmekte. Bu da daha çok insan katl etmek ve ülkenin içinde daha rahat hareket edebilmesi için ülkenin her türlü müdahaleye kapalı olduğuna işaret etmektedir ki sırf kendisinin yönetimde kalmasını insanlara kabul ettirmek içindir. Tıpkı helak olan baba Hafız Esad'ın yaptığı gibi. Veyahut Amerika'nın hazırlamakta olduğu ve Türkiye vasıtasıyla  ABD'nin çıkarına uygun olarak iktidara taşımakta olduğu alternatifi insanlar kabul ederler. Amerika bu iki durumdan birisi gerçekleştirmek için Suriye rejimine karşı ciddi bir tutum almayacağını garanti verdi. ABD bu alternatifi hazırlama işlemlerini bitirene kadar kendi oyunlaını böyle devam ettirecektir ki; Acılar ve ızdıraplar Suriye halkının hepsini kapsayıp etkilese bile!

Suriye rejimi; Suriye'deki gelişmelere ilişkin uluslararası durumun kendisine karşı savaş açılmasına izin verilmeyecek kadar karışık olduğundan emindir. İşte bu yüzden dışişleri bakanı Velid El-muallim bu ihtimali uzak görmüştür. Bu doğrultuda Türkiye başbakanı Erdoğan'ın yardımcısı Bülent Arınç 26/11/2011'de şu açıklamalarda bulundu: ‘Biz kesinlikle asker göndermeyeceğiz. Müdahale de etmeyeceğiz. Başkalarının da müdahale etmesine ne izin veririz ne de imkan sağlarız.' Devamla: ‘Bazı siyasi türkler ve devletler Türkiye'nin Suriye'ye mudahale edeceğini söylüyorlar. Bu tamamen yanlıştır...bu imkansızdır. Böyle bir şey düşünmüyoruz.' Suriye rejimi bütün bunları bildiği için insanları kuşatıp katl etmeden hiç rahat durmamaktadır. Sanki o yeni alternatif oluşuncaya kadar Amerika'nın ona dolaylı olarak verdiği desteği kazanmak için zamanla ve devletlerin aldığı kararlarla yarışmaktadır!

Ey Dar-ul İslam ın kalbi olan Şam beldelerindeki zulme ve haksızlığa baş kaldıran Müslümanlar!

Siz rejimi değiştirmede direnmeniz, sabr etmeniz ve ısrar etmenizle Suriye rejimini şaşırttınız ve bütün dünya devletlerini zor durumda bıraktınız. Bu ise rejimi ve devriminiz hakkında içeride ve dışarıda, bildiğiniz ve bilmediğiniz çevrilen bütün entrikaları boşa çıkartan tek şeydir. Dolayısıyla kurtuluşu ve çözümü ne Amerika'dan, ne Avrupa'dan, ne de onların yardakçıları olan Arap Birliği ve Türkiye'den istemeyin. Zira Batı'dan yardım istemek şeriatçe haramdır. Zaten Batı sizin dininizin hükümlerinden vazgeçmediğiniz takdirde size yardım elini asla uzatmaz. Kuşkusuz siz Allah için fedakarlık yapıp sabreder ve ölülerinizi de Allah katında şehid olduklarını umarsınız. Direnmeniz için kaynak olan bu imanınız olmasaydı, rejim size galebe çalardı. Dolayısıyla bu değişim katışıksız ve sadece Allah için şer'i bir değişim olsun. Biz de Hizb-ut Tahrir olarak size nasihatın en ihlaslısını veriyoruz ve sizi tekrar tekrar davet ediyoruz ki; haydi bize gelin, sadece Allah için halis muhlis bir işe gelin. Böylece devriminiz kurtuluşa erer, onunla Rabbinizin rızasına nail olursunuz ve O'nun size vadettiği yardıma ve desteğe hak edersiniz.

Suriye'deki gelişen olayların doğru yol ve istikamette olduğunu gösteren ve bizi de va'd olunan İslami Hilafet Devleti'ne götüreceğine işaret eden bir husus vardır. Zira bu devlet artık an meselesi olup iki yay arası kadar, hatta daha da yakın olmuştur. Batı ise bunu hesaba katarak kara kara düşünmektedir. Bu husus ise Suriye ordusundaki güç sahip olan ihlaslı subaylardan yardım istemektir. Zira onlar olup bitenlere yanıp tutuşarak acı çekiyor  ve değişimi özlemle dört gözle bekliyor. İşte bu nedenledir ki Suriye rejimi olayların başından beri bunların kendisi için büyük tehlike teşkil ettiğini anladığı için onları kışlalarında tutarak etkisiz bırakıyor ve aldıkları solukları bile takip ediyor. Hatta onları; Müslümanların kanına bulaştırmak ve kendi saffına kazanmak için işlediği cürümlere ortak yapmaya çalışıyor. Ayrıca hem Batı hem de Türkiye bunlar olmadan değişimin de olamayacağını idrak etti. Çünkü bu yüzden gerçekten bütün yatırımlar bunlar üzerinde yapılıyor. Zira bir an önce çözüme bağlayan tek onlardır. Bu ise çözümün dışarıdan değil içeriden olduğuna açıkça işaret etmektedir. Bu bakımdan bunlara en yakın kimse sizlersiniz. Zira siz onların babaları, anaları, evlatları, kardeşleri ve akrabalarısınız. Öyleyse onların Allah'ın sizin üzerinizde olan hakkını yerine getirmesini büyük güçle isteyin, onlara sizden akan kanlarınızın sorumluluğunu hissettirin, onların sessiz kalıp harekete geçmedikleri sürece rejimin işlediği cürümlerde ortak olduğunu uyarın ve onları Raşidi Hilafeti ikame etmeye çalışanlara yardım etmek suretiyle dinlerine nusret ve yardım görevini yerine getirdikleri takdirde Allah'ın kendisinden razı olup cennetle müjdeleyin. Topluluğunuzun da bu istikamette yönelmesini sağlayın ve ayrılığa düşmesine asla izin vermeyin ki ardından kalpleriniz de ayrılığa düşecektir. Ve isteklerinizi askerleri sizi Batı'nın müdahalesinden ve arap devletlerinin ihanetinden kurtaracak olan köklü değişimi yapmaya davet etmekle sınırlandırın.

Ey Dar-ul İslamın kalbi olan Şam beldelerindeki zulme ve haksızlığa baş kaldıran Müslümanlar!

Biz Hizb-ut Tahrir olarak Rasulullah'ın metoduna göre Allah Subhanehu ve Teala'nın yardımı ile gayemizi gerçekleştirmeye çok yaklaştık. Zira Batı'nın bütün imkanlarına rağmen yönetime ulaşmada biz Batı'dan daha muktediriz. Çünkü biz Batı'nın aksine Allah'ın indirdiği ile hükmetme hususunda ümmetin ve onun askerlerinin arzusunu temsil ediyoruz. Müslümanlar da buna aldanıp değişim meselesini Batı'dan başkasının yapamayacağını zan etmesin. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:

(وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ) (Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu -bunu- bilmezler.) Yusuf 21

Devamını oku...

Soru - Cevap

Soru: 12.11.2011 akşamı İtalya başbakanı Silvio Berlusconi ve ondan üç gün öncede 09.11.201 akşamı George Papandreou ülkelerinde etkili olan finansal ekonomik ve borç krizinden dolayı istifa ettiler. Ve, bu iki ülkenin parlamentosunda tasarruf tedbirlerini geçirmelerinden sonra gerçekleşti ki bu tedbirler için iki ülke de IMF'nin gözetimi altına girdiler ve "Avrupa Kurtarma Planı'nın olarak adlandırılan planın bir parçası olan tedbirleri uygulamakla yükümlendirildiler. Son günlerde tepkiye neden olan bu iki ülkenin krizlerinin yanında onlara benzer iki senedir devam eden İrlanda, Portekiz ve İspanya'da da potansiyel krizler mevcuttur. Borç krizi Avrupa Birliği ve Euro bölgesinin en önemli ülkelerinden biri olan Fransa'yı da germeye başlamıştır. Buna ek olarak enteresandır ki Euro bölgesinde düşüşlere neden olabilecek krizler yaşanıyor.

Soru; Euro'nun geleceğinin yanı sıra, Avrupa Birliğini oluşturan 27 asıl üyenin ve AB'ye üye olmak için bekleyen 17 ülkeyi de kapsayan bölgede krizlerin etkisi ne ölçüdedir? Bu kriz bunun da ötesine giderek Avrupa Birliği'nin geleceğini etkiler mi?

Ayrıca bu krizin İngiltere'nin (ki o Avrupa Birliğinin üyesidir ancak Euro bölgesinin dışındadır) yanı sıra diğer büyük dünya devletleri, Amerika, Rusya ve Çin'in üzerinde bir etkisi var mıdır?

Cevap:

1) Yunanistan'ın 350 milyar Euro'ya (482 milyar dolar ) ulaşan borçlarını ödeyememe korkusu ile Yunan borç krizi Euro bölgesini etkilemiştir. Bu borçlar ülkenin GSYIH(gayri safi yurtiçi hasıla)'nin %160'ına ulaşmıştır, başka bir deyişle bütçe açığı %13,6'ya ulaşmıştır ki bu AB'nin verdiği sınır olan %3,5'i aşmıştır. Avrupa ve IMF müzakereleri Yunanistan'ın "Avrupa kurtarma planı" başlığı altındaki tedbirleri uygulamasını talep etmektedir. Ancak Papandreou bu tedbirleri uygulamaktan çekindi ve içlerinde ekonomi bakanının da olduğu 5 bakanın desteği ile tedbirlerin kabulü için referanduma gideceğini açıkladı. Ancak O, bu referandum fikrinden Avrupalılar tarafından Fransa'nın Cannes kentinde, eğer tedbirler uygulanmazsa daha fazla yardım fonu sağlanmayacağı uyarısı ile, vazgeçirildi. Ve 11.10.2011 de 8 milyar Euro'luk altıncı Yunan borç ödemesi onaylandı. 21.10.2011 de hükümet ülkenin felç haline girmesine neden olan genel grevlere ve Atina'daki şiddet olaylarına rağmen tasarruf tedbirlerini artırma kararı aldı.

2) Bilindiği gibi durgunluk ve deflasyon/para darlığı Avrupa'da 2008 yılı Kasım ayı başında Amerika'da uluslararası mali krizin patlaması ile resmen ilan edildi. Bundan sonra, mali ve ekonomik krizler üzerinde en ağır yükü temsil eden hisse senetlerini, şirketler ve bankaların birbiri ardına çökmesini durdurmak ve kurtarmak için devletler büyük miktarda para pompalaya başladılar. Euro krizi; başlıca uluslararası para birimleri özellikle Dolar karşısında değerinin düşmeye başlaması ile belirgin hale gelmiştir. En son kriz devletlerin gelir ve GSYİH inşa borçlarının daha az hazine bonosu gibi devletlerin borçlanmasından kaynaklanan borç krizinin patlaması da değildi. Yani devlet gelir ve harcamalarının GSMH içindeki payı nedenleri ile bir dizi tahvil için diğer devletler, bankalar ve uluslararası finans kurumları tarafından satın alınan borçlarını azaltmak için tahvil ve sigortaların değerine ek olarak faiz oranı üzerinden borç ödemeleri yapmaktır. Genel borç sonra artar, borçlarını ödemek için güven bağları sarsılan devletlerin onları ödemesi mümkün olmaz. Çünkü kimse satın almayı kabul etmez. Alacak azalır. Böylece kendi kendine yetersizlik belirgin hale gelir. Bundan dolayı devletin bütün ekonomisini etkileyen kriz patlak verdi. Hatta bu hükümetlerin siyasi istikrar ve konumunu etkiler. Bu Yunanistan'da Papandreou hükümetinin düşmesine yol açan durumda olduğu gibi... Son zamanlarda Berlusconi hükümetinin düşmesine yol açan İtalya'daki durumda böyledir.

3) Fransa ve Almanya, Euro bölgesi sorunlarını çözmek için çalışıyor. Onların arasında bu krizin nasıl yönetileceği ve onunla nasıl başa çıkılacağı ile ilgili temel konular arasında farklılıklar olduğunu görünmektedir. Özellikle ulusların egemenlik konusu ile ekonomik çatışmalar sürekli olmuştur. Çünkü Fransa ve Almanya kendilerini Avrupa Birliğinin liderleri olarak düşünmektedir. Bu birlik içinde bunların aralarında hangisinin ana söz sahibi olduğu noktasında perde arkasında bir rekabet vardır. Bir zamanlar Avrupa Konseyi Berlin dış ilişkiler ofisi şefi olan Ulrike Geurot  bu hususta şöyle dmistir: "Birbirinden tamamen farklı iki yönden gelişme varsa o zaman birbirleriyle çatışması olacağı kesin. Umuyoruz ki olumlu bir diyalog oluşabilir." (Reuters 20.05.2011)

Ve buna uygun olarak önerilen tedaviler açısından Fransa ve Almanya arasındaki fark ortaya çıkmıştır. Fransa, bu krizlerin tedavisi ve aşılması için Almanya'ya ekonomik bir yönetim yapısı, bunların takibi, çalışmaların seyri ve cezaların dayatılması çerçevesinde Ekonomik hükümetin kurulmasını sunmuştur. Avrupa Hükümetleri, bunun onların egemenliğini aşındırmak olacağını söyleyebilirler. Diğer devletlerin tahriş olmasinin  nedeni anlamına gelir. Herkes üzerine belirli bir ekonomik politika dikte edecek daha yüksek bir irade veya varlık olduğu izlenimini verir. Bu nedenle bu öneri  henüz gün ışığına çıkmamıştır. Almanyanin, Avrupa devletleri ile baş etmesi mümkün olmamıştır. Ticaret bütçelerinde dengesizliklere neden olan ihracatı teşvik için sabit ayarlamalar yaptı. Çünkü ekonomik büyüme konusunda bir anlaşmazlık vardır.

Özellikle Almanya Fransa'da dahil olmak üzere diğer devletler kar ederken beceriksizlik göstererek kayıt altına alınmayan milyarlarca Euro'luk zarar açtılar. Bu nedenle Fransa yerel talebi güçlendirmek,  Almanya ise ücretleri düşürerek diğer ülkelerden gelen talebi takip ederek ithalatı teşvik etmek için vergi azaltmayı talep etmiştir. İlişkilerde Avrupa istikrar ve destek fonu konusunda da farklar vardır. Alman parlamentosu Euro'da kalınması için çok istekli olduğundan, destekliyor  ve onun devamı için çalışıyor. Almanya 29.09.2011'de 211 Milyar Euro olan 17 bölge devletlerinin payını 123 Milyar Euro artmıştır. Avrupa devletleri kriz durumunda istikrara ulaşmak ve güçlenmek için bu çöküşe ve açıklara sınır koymak gerektiği noktasında mutabık kalmışlardır. Almanya tarafından yapılan öneri, bütçelerinde büyük açıklar çıkmasına izin veren devletlere uluslararası desteğin dondurulmasını içeriyor. Avrupa Komisyonu, bunun onların sorununu çözmek yerine sadece sorunu uzatmış olacağını düşünmektedir. Almanya aynı zamanda Avrupa Birliği düzeyinde devletlerin rolünü etkileyecek kararlar alınmasını istemektedir.  Birkaç yıl için bu devletlerin oy hakkı dondurulması öneriler arasındadır. Almanya da, diğer devletler de kendi anayasaları içinde açıkların sınırlandırılmasında takipçi olmak, büyük borçlara muzdarip Euro bölgesini terk etmek dışında herhangi bir seçim olursa devletlerin iflas ilanı için prosedürlere bırakmaya önerdi.

Ancak bu önerilen çözümler, sadece Birlik içinde kendilerini bağımsız devletler olarak, egemenliğini korumak için istekli ve Birlik ülkeleri arasında keskin farklılıklar nedeniyle, zor bir doğumdan sonra birliğin geldiği, Avrupa Birliğini düzenleyen Lizbon Antlaşması'nın değişiklik gerektiren kolektif çıkarlar için taviz  vermeye hazır değildir. Bu nedenle bu realiteye Alman önerilerini getirmek kolay değildir. Alman önerisi, Alman maliye bakanı Wolfgang Schaeuble tarafından ileri sürüldü: "o belirtilen borç krizini çözmek için Avrupa düzeyinde Euro Bölgesi devletleri, siyasi, uluslararası ve yerel yargıda Avrupa merkez bankası birligin menfaatlerine bir politika benimseyebilir bu politika bazi devletlerin zararina olsa bile" ve devamla "simdiye kadar ortak bir avrupa politikasi belirleyemedik." diye belirtti. (DBA 2011.12.11) Sözlerine devamla: Yunanistan konusuyla karşı karşıya olduğunu itiraf etti: "Sorunları dağ gibi." Bunun öncesinde, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Euro bölgesini gelecekle ilgili uyarıları vardı: "Almanya olarak iflas anlamına gelecek herhangi bir devletin iflasını istemiyorum." O 14.11.2011 tarihinde Leipzig'de Hıristiyan Demokrat Parti konferans önünde yine bu sözlerini tekrarladı: "Bu ikinci dünya savaşından sonra en zor zamanını yaşayan Avrupa... Ve eğer Euro iflas ederse Avrupa da iflas eder." Avrupa Euro'da başarısız olursa Euro'ya yönelik endişeler artar ve Euro Bölgesi uyum varlığını göstermekte başarısız olur.

Hep birlikte önerilen bir Trilyon Euro, 440 Milyara yükseltilen Euro fon bütçesi üzerine ve Avrupa İstikrar Fonu anlaşma verdiği desteğin yanında Almanya ve onun uyarıları çok sayıda sorunun tedavisi açısından endişelerini gösterir. Bunun yanı sıra, birleşik bir Avrupa larak ortak para birimi Euro'yu tutmak, bir bütün olarak Avrupa Birliği istikrarını korumak ve Euro bölgesinde ölçülü hareket etmektedir. Bu yüzden Almanya öngörülebilir bir gelecekte, Avrupa Birliği ve onun düşüşünü, başarısının sırrı olduğunu kabul ettiği Euro bölgesi ve Avrupa Birliği özgür olacağı da anlaşılabilir.

4) Başka bir açıdan bu kriz Amerika için bir fırsat sunmuştur. İkinci bir açı; Birliği ve para konusunda Avrupalıların güvenini sarsmaya çalışıyor. Özellikle rekabette uluslararası alanda Avrupa'nın etkisini azaltmayı amaçlıyor. Uluslararası siyaset açısından Euro para birimi, ekonomi ile onun çöküşüne ve başarısızlığına neden olacak çalışma yapıyor. Böylece kendi ahlaki değerleri doğrultusunda yürümesini sağlamaktır. Amerika, Euro Bölgesi için bir çözüm yolunda ilerlemek için önerilen Uluslararası Para Fonu (IMF) fonların artırmak için bu aybaşında toplanan G20 Zirvesinde reddetti. "O borçluların sorunlarını çözmek için yeterli fonlara sahiptir, ancak Avrupa için Fonu destekleyen destekler" ve G20 ülkeleri maliye bakanlarının toplanması öncesinde ABD devlet sekreteri Timothy Geithner devamla ve şöyle dedi: (El-Cezire 14.10.2011) "Amerika Birleşik Devletlerinin Avrupalılar üzerinde iki yıldan beri borçları, krizi sona erdirmek için sert tedbirler almaya devam etmeleri için baskısı devam etmektedir. İstekli olan ülkelerin yanında olduğumuzu bildirdik."

Ayrıca Standard ve Poors ve Moody ve Fitch kurumları İspanya ve Portekiz'in ratingini sınıflarını düşürdü. Devletlerin finans durumlarında güven ve istikrarsızlaştırıcı bir rol oynayan Amerikan şirketleri gibi ünlü kredi derecelendirme şirketi Moody 7/10/2011'de 21 kadar Avrupa'nın büyük bankaları da dahil olmak üzere çok sayıda şirketin derece kategorizesi düşürüldü. Buna İtalya ve Yunanistan'da dahildir. IMF, ticaret yapan Avrupa Bankalarının kayıpları, 100 milyar Euro olarak tahmin edilirken ek olarak, geçen yıldan bu yana Euro krizinin bir sonucu olarak yaklaşık 200 milyar Euro toplam kaybının olduğu tahmin ediyor. Dikkat edilirse kredi notunun düşürülmesinin yanında işten çıkarmalar, özel sektör borçları, bütçe açıkları artışı, finansal kriz ile paralel olarak işsizlik de artmış düzeydedir.

5) AB'nin önemli bir üyesi olan İngiltere'nin pozisyonu ise; o Atlantik Okyanusu'nun kenarında, afetlere karşı kendini korumak için çalışan Avrupa'nın durumunu ve sahip olduğu finansal krizin etkilerini köşesinde durarak izliyor. O kazanç ve ganimet kapmak isteyen olduğu gibi aynı şekilde Birliğin sorunlarının çözümünde yer almak istemiyor. O Euro bölgesine girmedi ve kabul için herhangi bir arzu göstererek ek para vermedi. Böylece Euro konusu onu pek çok ilgilendirmiyor. İngiltere'nin içinde Euro'ya katılmaya da Birlik içinde daha fazla entegre olmak için üzerinde baskı yok, aksine AB'den çıkmak için sesler yükselmekte. "Euro topluğunda bulunmak ahmaklık, kaybetmesi tarihi bir an olacak" ve o Euro bölgesine kıyasla: Dışişleri Bakanı William Lahey üzerine basarak; "yanan bina- herhangi bir yangın kaçış kapılarından kaçış" olduğunu kendisinin 1998 yılında Muhafazakar Partinin başkanı iken de ifade etiğini söyledi. Euro'nun Almanların bir teşviki olduğunu söyledi: "Almanlar varlığın bütünlüğü için Yunanistan gibi zayıf üye devletlere destek sağladığının belirtileri vardır!" (BBC 28.09.2011) Başbakan David Cameron şunları söyledi: "Euro krizi, sadece tek başına Avrupa ekonomisi için bir tehlike değil, dünya ekonomisinin bütünüyle temsil etmektedir." Avrupalı ​​politikacılar, ne ölçüde bunun farkında. (BBC 2.10.2011) İngiliz hor. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso: "Bu, ilerleme sağlamak isteyen devletlerin yolunda durmak için çalışmak Euro'ya katılarak destek...) (Al-Cezire 10.11.2011) Britanya tüm bunlara rağmen kararlar almak için Avrupa'yı yanına çekmek için çalışır. Böylece dünya düzeyinde siyasi kazanımlar yanı sıra ekonomik kazanımlar elde etmek için çalışıyor. Çünkü ayakta kaldığı sürece, kendi çıkarları doğrultusunda AB'den çıkmak niyetinde değildir. Çok uzun yıllar girmek için beklediğinden dolayı şu an çıkmanın zararlı olacağı kanısındadır. Bunun üzerine Başbakan Cameron şunları söyledi: "Avrupa Birliği dışında kendimizi görmüş olsaydık, İngiltere'nin Avrupa Birliğinden çıkmadan Ulusal çıkarları olmaz. Öyle olsa Norveç'in durumuna benzer olacaktır." (Eitar Taş Rusya 14.11.2011) Ve o zaman o İngiliz Egemenliğinden vazgeçerek reddetti. Aynı zamanda yer alabilecek olması Brüksel'de tanzim edilmekte." Devamla şöyle seslendi: "Brüksel'deki Avrupa Komisyonu güçlerin büyük bir kısmını ulusal hükümetler üzerinde tesisi etti." Böylece İngiltere, Avrupa Birliği ve aynı zamanda Euro bölgesine girmek istemiyor ve de çıkmak istemiyor!

6) Çin ve Rusya ile ilgili olarak; Euro'nun kalması onların menfaatinedir. Çünkü Euro, Amerika ve doların dünya ekonomisi üzerindeki diktatör pozisyonu karşısında durmaktadır. Ancak ikisi de kendi menfaatleri açısından problemi çözmek için fazla uğraşmıyorlar. Çünkü Euro ve AB'nin pozisyonu onların ekonomik hareketlerini sınırlamaktadır. Bundan dolayı Çin Euro bölgesinin en fazla etkilenen 5 ülkesinin yani İtalya, Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İrlanda'dan Avrupalıları memnun etmek için küçük bir miktar hazine bonosu satın almıştır. Bilakis Çin başkanı Jintao G20 toplantısında Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile görüşmesinde; "Avrupa bu krizi kendisi çözmelidir" demiştir. (Reuters 06.11.2011) Çin 3,2 trilyon dolar rezervine sahip iken Amerika'dan 1,14 trilyon dolarlık hazine bonosu alarak Amerika ekonomisine yardım etmişti. Buna karşılık olarak da Amerika Çin'in ticaret alanını gevşetmişti. Ancak bu durum Çin ile Avrupa arasında yoktur.

7) Bunun ışığında Avrupa Birliği, Kapitalist ekonomik sistemin bir sonucu olarak ekonomik ve finansal krizlerin stresi altına girmiştir. Aynı zamanda krizlerin devam etmesi nedeniyle de yıkılma ve dağılma tehlikesi altındadır. Bu krizler sadece bir bölgeyi değil tüm dünya ülkelerini etkilemektedir. Çünkü tüm dünya Kapitalist ekonomik sistemin ağı haline gelmiştir ki bu sistem insanlara krizlerin yükü altında acılar çektirmektedir. Bu sistemi kendi içerisinde onarmak mümkün değildir. Çünkü onun temeli bozuktur ve çürümüştür. Bu yüzden dışarıdan bir çözüm gerekmektedir. İnsan fıtratına uyacak doğru bir sistem aranmalıdır.

Dünya, kendi kökü ve dallarıyla sağlam ve güvenilir bir sisteme ihtiyaç duymaktadır. Ve bu yarattığına en iyi neyin uygun olduğunu bilen her şeyin yaratıcısının koyduğu sistemden başkası olamaz. Bu sistem insanlara huzurlu bir ekonomik hayat sağlayacaktır ve insanları endişe ve ıstıraba uğratan şimdiki sistemin yerini alacaktır.

فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى(123) وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى

"Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.

Kim de benim zikrimden/kitabımdan yüz çevirirse, onun da dar bir geçimliği olur ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz." (Taha 123,124)

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Amerika'ya Bağlılığından Ötürü Devrimi Kullanıp Boşa Çıkarmak İçin Askeri Konsey İnsanların İşlerini Gözetlemede Bocalanıyor

Durumlarının kötüye doğru gitmesinden dolayı insanların alevlenen kızgınlığı artarken, devrimin önüne geçilerek kullanıldığını ve tünelin sonunda gördükleri ışığın söndüğünü görünce, önceden çıktıkları gibi bu sefer de aynı sebepten dolayı gösteri için yine sokaklara çıktılar. Bu sebep ise aynı kanunları uygulamaya devam eden rejimi devirmektir. Hatta öncekinden daha katı olacak şekilde eski rejimin ayaklarını yerleştirmek için bir takım belgeler ve kanunlar getirildi. İnsanlar Tahrir meydanında devrimlerinin korucusu olduğunu iddia eden askeri konsey tarafından desteklenen polisçe şiddetin kullanılmasına şok oldu. Çok sayıda düşen şehitlerin ve yaralıların kanları bu iddianın yalan olduğunu gösterdi. Halbuki askeri konsey hak ve adalet ile insanların yardımına koşması gerekiyordu. Bu ise ancak Allah'ın şeriatını üzerinde uygulamaktır.

Son zamanlarda Amerika William Taylor'u ‘Mısır, Tunus ve Libya'daki devrimleri takip etmek, yönetmek ve önüne geçip kullanmak için bir elçi olarak' atadı. Bu göreve de parlak bir isim seçti o da ‘Ortadoğu bölgesinde olan demokrat değişimler için özel organizatördür. Zira bu şahıs askeri konsey ile sürekli irtibat halinde ve Müslüman Mısır halkı hakkında Amerika'nın belirlediği siyaseti onlara egemen kılmak için organize etmektedir. Zira akıtan kanlar onun yapacağı görevin ilk sonuçlarıdır. Ta ki bir çok insanları ve partileri aldatan milletvekilleri ve başkanlık seçimleri bitene kadar. Nitekim Amerika; bu seçimlerin güzergahını eski rejimin rahiminden daha aktiv ve daha katı bir rejim çıkartmak üzere çizmiştir. İnsanların hayırlı olduğunu zannedeceği bu yeni rejim insanları aldatmak için yeni bir maske takacak, bu ise yeni laik ve demokrat bir rejim ile yapılacak, insanların çıkardığı yasaları uygulayacak ve insanların Rabbi olan Allah'ın şeriatını uygulamaktan uzaklaştıracaktır. Bilindiği gibi devrimin cereyan ettiği sıralarda ve sonrasında ABD Genelkurmay Başkanı Mike Mullen onlarca defa ziyaretler gerçekleştiriyordu ve Mısır'daki rejime yol haritası çiziyordu, devrimi yönlendirmek ve önüne geçip kullanmak için bu amaçla Amerika yuvarlak masa kurdu.

Hizb-ut Tahrir Mısır Vilayeti olarak haksız yere insanların birbirini öldürdüğü bu şiddeti kınar ve bu işten iktidarda olan askeri konseyi ve arkasında Amerika'yı sorumlu tutar, bu askeri konseyin kendini Amerika'dan azad etmesini, hatta Amerika elçiliğinde bulunan zümresiyle birlikte şu özel organizatörü kovmasını talep eder. Zira ‘İsrail' elçiliğinin başına gelenler onlara uzak değildir.

Mısır'ın kurtuluş ulusal hükümetine ihtiyacı var sözüne gelince; eski anayasa ve kanunlara dayanıp aynı kaynaktan geldiği sürece bu sadece İsam Şeref'in hükümetinin ürünü ve akıtılan temiz kanları hafife almasıdır. Şüphesiz gerçek kurtuluş rejimleri ve kanunları köklü bir değişim ile olacaktır. Böylece onların yerine Hilafet devletinin tatbik edeceği Allah'ın şeriatı geçecek ve ordu ise nusretini/yardımını ve korumasını sağlayarak ilan edecektir.

Mısır'ın yönetim, iktisadi, ticaret, eğitim, sağlık, sanayi, tarımsal, dış siyaset ve ordu ile ilgili bütün problemleri hatta insanların işlerini gözetlemek ile alakalı her şeyi Hizb-ut Tahrir'in bu amaçla hazırlamış olduğu kapsamlı İslami anayasanın uygulanmasıyla hemen derhal çözülebilir. Zira bu anayasa derhal uygulamaya hazırdır. Bunun olabilmesi için sadece askeri konseyin nusretini/yardımını Hizb-ut Tahrir'e vermesi yeterlidir. Böylece onlar Amerika'ya olan bağlılığını tamamen koparıp kendilerini azad ederek Raşidi İslami Hilafeti ilan ettikten sonra yeni Ensarlar olacaktır. Zira buna Mısır halkı ve bütün İslam ümmeti çok sevinecektir. Muhakkak ki Allah [Subhânehu ve Te'alâ] bizimle beraber, bize yardım edecek ve O her şeye kadirdir.

Devamını oku...

İşte Böylece Amerika Yeni Alternatif Oluşuncaya Kadar Arap Birliği Aracılığıyla Fazlaca Cinayet İşlemesi İçin Suriye Rejimine Yeni Bir Süre Vermeyi Kararlaştırıyor

  • Kategori Hizb
  •   |  

Arap Birliği bugün (2/11/2011) Çarşamba akşamı, Suriye hakkında verdiği önerilere ilişkin yeni bir karar yayınladı. Birlik bu karara göre Suriye rejimine iki haftalık daha yeni bir süre tanımış oluyor ki bu rejim ne Allah'tan, ne Resülünden ve ne müminlerden, hatta bütün aklı selim insanların kabul ettiği insani duygulardan hiç bir utanç duymadan daha fazla katillik ve cinayet işlesin, insanlar ve taşlar üzerine bombalar yağdırsın! Bu karar çıkmadan önce Amerika onu övdü, çünkü o bundan haberdardı! Nitekim Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney 1/11/2011'de bir demeç vererek Arap Birliğinin Suriye rejimine ilişkin yaptığı öneri hakkında kendisine yöneltilen soruya şu cevabı verdi: ‘Bu tür şiddet olaylarını durdurma hususunda Esad rejimini ikna etmek için uluslararası toplumun sarf ettiği çabaları hoş karşılıyoruz.'

Arap Birliği bu kararı kapalı ifadelerle aldı. Hangi kaynaktan gelirse gelsin o, güya şiddet olaylarını  durdurmak istiyormuş! Sanki silahsız insanların önceden top, tüfek, tank ve uçakları varmış gibi konuşuyor! Devamla: ‘Şehirler her türlü silah manzarasından tamamen boşaltılmalıdır.‘ Şehirlerin ordudan boşaltılması gerekir ifadesini kullanmadı, zira; ordunun asıl görevi ülkeyi ve halkı korumaktır. Yine bu Birlik; şehirlerin rejimin (elebaşı), avaneleri ve casuslarından boşaltılması gerekir ifadesini de kullanmadı, çünkü silahlandırma hususunda birden fazla tarafın bulunduğunun imajını vermek için kamuoyunu yanıltmak istemektedir. Bütün bunların en tehlikelisi Birliğin; binlerce sivili katleden ve on binlercesini yaralayan bir rejimle diyalog kurmak istemesi!

Bu iki haftalık süresinden önce de yine Birlik; 16/10/2011'de aldığı karara göre yine böyle bir süre tanımıştı. Ondan önce de Suriye rejimini güçlendirip desteklemek için Arap Birliğinin Genel  sekreteri Nabil Al-arabi 10/09/2011'de Suriye'ye bir ziyaret gerçekleştirmişti! İşte bütün bunlar; Arap Birliğinin ileri sürdüğü öneriler bahanesiyle Suriye rejiminin işlemekte olduğu katliamların artmasından başka bir şey asla getirmeyecektir.

Arap Birliğinin şuan ki kararı daha doğmadan başarısızlığa mahkumdur. Zira o kapalı ifadeler içeriyor ve Suriye rejiminin işlediği cinayetlerin katmerleşmesini sağlamak üzere Birliğin verdiği süre dışında kararın uygulanması imkansızdır. Zira bu cinayetlerin vebalini; hem bu rejim, hem onun yardakçıları ve hem de akmakta olan temiz  kanları görmeyen Arap Birliğinin yetkilileri taşımaktadır. Bunlar yardım isteyen  kadınların, çocukların ve yaşlıların feryatlarını işitmiyorlar, hatta tağut ve zalimin yüzüne karşı hak sözü bile söylemiyorlar. ﴿صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ﴾ (Çünlü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler). Bakara 171


Ey Suriye'deki ehlimiz, ey Müslümanlar!

Suriye'deki durumun gerçeği şu ki, rejimi devralan oğul ve devreden baba zamanından beri bu rejimi koruyan Amerika'dır. Zira bu rejim kırk sene boyunca yahudi devletinin emniyetini koruyabilmiş, Amerika'nın Irak, Lübnan ve diğer beldelerdeki çıkarlarını muhafaza edebilmiş ve kendisinin (İsrail)'e karşı önleyici ve direnişçi ülkesi olduğu kandırmasıyla insanları aldatabilmiştir. Halbuki o bundan ber'idir. Onun yaptığı sadece boş gürültüden başka bir şey değildir. Zira yahudilerin uçakları Suriye rejiminin saraylarının üstünde uçarken ve ülkesinde hassas mevkileri bombalarken, hiçbir şekilde engellemiyor ve direnişçi ülkesi olduğundan asla bahsetmiyordu, ancak korkaklık ve ihanet yapıyordu. O insanlara karşı aslan kesilirken savaşlarda devekuşu olurdu.

Amerika bu adamın hükmen devrildiğini zaten anlamıştı. Fakat o, insanların devrimlerinin getireceği sonuçtan, bu devrimlerin camilerden hareket etmesinden ve sömürgeci kafirlerin kalplerini titreten tekbirlerden endişeleniyor! Yani o, bu devrimin Allah ve Resulu için samimi ve ihlaslı bir yönetim sonuçlandırmasından endişeleniyor! Onun için bu rejime üst üste süre tanıyor, ta ki kendi uşağı olan Beşşar'ın yüzünden daha temiz yüzlü ve yine ona tabi olan bir alternatif bulana kadar. İşte bu yüzden Amerika Arap Birliği aracılığıyla bu kararı aldı. Zira Birliğin sekreterlerinin, merkezi Kahire'de bulunan Birliğe geçiş ‘izni' hep Amerika'nın ‘izni' ile olmuştur!

Ey Suriye'deki ehlimiz, ey Müslümanlar!

Şüphesiz Hizb-ut Tahrir size doğrusunu söyler. Zira lider, halkını aldatıp ona asla yalan söylemez. İşte bu yüzden Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın düşmanlarına dayanıp güvenmeyin, ister bu düşmanlar halkınızdan olmayıp Amerika ve Avrupa gibi sömürgeci kafirlerden olsun, isterse size karşı Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın düşmanlarına muhabbet besleyen halkınızdan olsun. Zira hısım akrabanın zulmü daha şiddetlidir. İster yakın olsun ve isterse uzak olsun, zalime güvenip dayanmak dünyada rezil rüsvay olmanın yoludur, ahiretteki azap ise daha şiddetlidir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: ﴿وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ﴾ (Zulmedenlere meyletmeyin; yoksa size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Oysa sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz!) Hud 113

Değişimin Batı olmadan olamayacağı Batı'nın ve onun yardakçılarının çıkardıkları yaygaradır ve sizi asla aldatmasın, bu Batı'nın ürettiği bir aldatmacadır. Bu aldatmacanın hak hususunda hiçbir faydası olmayacaktır. Çünkü siz, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya ihlaslı olup silahsız intifadanızla ve samimi askerlerinizin yardımıyla bu tağutu kökünden sökmeye, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını ve Raşidi Hilafeti ikame etmeye muktedirsiniz. Zira siz Dar-ul İslam'ın kalbi ve merkezisiniz. Tıpkı Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi: ‘Şüphesiz Şam, Dar-ul İslam'ın kalbidir'. Dar-ul İslam'ın ne güzel merkezidir. Siz de hak üzere sebat edin ve sabredin, çünkü zafer kısa süre sabrettikten sonra gelir. Hayrı temenni edip müjdelenin. Zira siz devriminizde bu tağuta karşı çok önemli bir mesafe kat ettiniz ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ] ile beraber olunuz ki Allah [Subhânehu ve Te'alâ] da size yardım etsin. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: ﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ﴾ (Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.) Muhammed 7

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER