Çarşamba, 26 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/17
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Allah'a Hamd Olsun Şam Topraklarındaki Halkımızın Ayaklanmasını Destekleme Amaçlı Festival Tamamlanmıştır

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Şam'daki halkımızın, Beşar tagutuna karşı direnmelerinin üzerinden bir yıl geçmiş olması münasebetiyle kalabalık bir festival yapmıştır. Nitekim festival alanında, güvenlik güçlerinin dikkat çekici varlıklarına rağmen Ürdün ve Suriye halkından yüzlerce erkek, kadın ve çocuk toplanmıştır.

Katılımcılar, yüksek sesle tagut Beşar'ın devrilmesine çağıran ve Şam ayaklanmasına yönelik uluslararası komploları kınayan sloganlar atmalarının yanı sıra Müslüman ordularına Şam halkına yardım etme çağrısında bulunan sloganlar da atmışlardır. Ayrıca katılımcılar, Halep halkının kabuklarından çıkarak diğer şehirlerdeki kardeşlerinin ayaklanmasına katılmaları çağrısında da bulunmalarının yanı sıra festival alanın dört bir tarafından tekbir ve tehlil nidaları yükselmiş ve Ukab Rayeleri kaldırılmıştır. Katılımcılardan hiç biri, Sykes-Picot bayraklarından herhangi birini kaldırmadıkları gibi yüksek sesle Müslümanların, Ukab Rayesi olan vahdet rayesi ile Hilafet Devleti olan vahdet devleti altındaki birliklerine geri dönmeleriyle ilgili sloganlar atmışlardır.

Üstad Salim Cerâdât, Şam halkının ayaklanmasını öven bir konuşma yapmış ve Müslümanların ordularını da Suriye'deki kardeşlerine yardım etmeleri, onları Beşar'ın cürümlerinden kurtarmaları ve onun yönetiminin enkazının yerine de Hilafet Devleti'ni kurmaları çağrısında bulunmuştur. Nitekim birçok medya organları, Medya Bürosu Başkanı ve bazı katılımcılarla röportajlar da gerçekleştirmişlerdir.

Festivalin sonunda, Ürdün'ün farklı yerlerinde mücrim Beşar rejimi yıkılıncaya kadar Şam ayaklanmasını desteklemeye dönük haftalık toplantı yapılacağı açıklanmıştır. Allahu Subhânehu'dan, bizleri nusretiyle mükafatlandırmasını, Şam topraklarındaki sıkıntılı kardeşlerimize bir an önce çıkış yolu vermesini, onların ayaklanmalarını Kendi rızasına uygun bir şekilde halis kılmasını ve ayaklanmalarının akıbetini de Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet'le sonuçlandırmasını temenni ederiz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Şam Topraklarındaki Halkımızın Ayaklanmasını Destekleme Amaçlı Festivale Katılmaya Davet

Şam'daki halkımızın, Beşar tagutuna karşı direnmelerinin üzerinden bir yıl geçmiş olması münasebetiyle Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Ürdün'deki tüm Müslümanları;

Şam Halkımızın Ayaklanmasını Destekleme Amaçlı Festivale Katılmaya davet eder.

Festival; 19.03.2012 Pazartesi günü, İstiklal Caddesi / El-Yermuk Kulübü yanındaki Mugîra İbn-u Şu'be Camisi'nin avlusunda yapılacaktır.

 

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Şebabatı, "Kadın Haklarının ve Siyasî Rolünün Parıldayan Modeli Hilafet'tir" Başlıklı Küresel Bir Kampanya Düzenlemişlerdir

Hizb-ut Tahrir, 10.03.2012 Cumartesi günü Tunus'ta, "Kadın Haklarının ve Siyasî Rolünün Parıldayan Modeli Hilafet'tir" başlıklı kadınlara dönük küresel bir konferans düzenlemiştir. Konferans, tam olarak sabah saat 9:00'da başlamış 16 konuşmayla akşam saat 18:30'a kadar devam etmiştir. Ayrıca konferans katılımcılarına yönelik birçok müdahalelerin olmasının yanı sıra Tunus'a giriş vizesi verilmemesi sonucunda katılma imkanı bulamayan kadınların video konuşmaları olmuştur. Aynı şekilde birçok belgeseller de sunulmuştur. Nitekim konferansın açılışı, Hizb-ut Tahrir'in emiri alim Atâ İbn-u Ebu Raşde (Allahuteala onu korusun) konuşmasıyla başlamış ve konuşmasında kadını şu şekilde vasıflandırmıştır: "Kadın, gözetim ve koruma bakımından İslam Devleti'nin merkezi durumundadır... " Ve şöyle eklemiştir: "Kadın aç kaldığında Halife onun yiyeceğini sırtında taşır, yardım çağırdığında Halife ona yardım etmek için orduya liderlik eder ve "ey Mutasım [Va Mutasımâ]" diyene de cevap verir..." Aynı şekilde şöyle demiştir: "İslam'daki kadın işte budur. Zira o, davet taşır, peygambere yardım eder, İslam'da ilk şehit ve ilk doktordur, fakih bir alime ve mükemmel bir siyasetçidir, çocukları eğitir ve oyunlarını öğretir, aynı zamanda yöneticiyi seçer ve onu muhasebe eder... Dahası o, ilgili bir yargıç ve korunması gereken bir namustur..." Konuşmasının sonunda şöyle demiştir: "Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'dan, "Kadın Haklarının ve Siyasî Rolünün Parıldayan Modeli Hilafet'tir" başlıklı Hilafet çerçevesindeki küresel kadın konferansınızı başarılı kılmasını, bir sonraki buluşmanızın [راية لا إله إلا الله محمد رسول الله] rayesi olan ukab rayesi altında olmasını, zor şartlarda Hilafet'e dönük çalışma yapmanız ve yeryüzünü nuruyla aydınlatacak bir sütun olan Hilafet'e şahitlik etmeniz sayesinde sizler için hem ecir hem de nusret nasip etmesini temenni ederim. Bu, Aziz olan Allah'a hiç zor değildir."

Bunun yanı sıra konferans sorumlusu Nesrin Buzafrî de bir konuşma yapmış ve konuşmasında şunlar geçmiştir: "Allah kadını şerefli kıldığı gibi onu, cennetin ayakları altında olan bir anne yada kendini feda eden bir bacı veya kız yada sevgi ve merhamet üzere ilişki kuran, iffet ve saflığın gölgesinde devam eden, dünyayı hayırla sonlandıran ve cennette de eşleriyle birlikte hoşnut olacakları bir eş kılmıştır..." Ve şöyle eklemiştir: "Bugün, Müslümanların pervasız Yöneticilerinin Batı'yı takip eden zalim beşeri politikaları sebebiyle Müslüman kadın, dünya kadınlarının kuyruğu haline gelmiş olup cahil ve gerici olarak tanımlanır olmuştur. Halbuki Hilafet döneminde, yüzlerce yıl boyunca tüm dünya kadınlarının önünde bir ışık olmuştur... Peki ya Avrupa'da kadın hakkında tartıştıkları zaman kadın, ruh sahibi bir nesneden ibaret değil midir? Halbuki Hilafet döneminde kadın, hem hisbe kadısı hem doktor hem de bir siyasetçidir... "

Ardından kapanış konuşmasını Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Bürosu Üyesi Nesrin Nevaz yapmış ve konuşmasında şunlar geçmiştir: "Sefalet, aşağılanma, baskı, yoksulluk, zulüm ve adaletsizlik, geçen sekiz on yıl boyunca bu ümmetin ve kızlarının halini sıkça anlatan görüntülerdir." Ayrıca Hizb-ut Tahrir'in, fikirden somut gerçeğe kadar gerçek değişimi meydana getirmek için gerekli olan nitelik ve içeriklerle cisimleştiğini açıklamış ve hizip hakkında şunları söylemiştir: "1- İslam esası üzerine kurulmuştur... 2- Değişim için net bir vizyona sahip olan başarılı bir hiziptir... 3- Gevşeklik göstermeyen ve taviz vermeyen muhlis bir hiziptir... 4- Dünya siyasetine vakıf olmakla birlikte gerçek siyasî bir bilince sahiptir... 5- Gerçek değişimi gerçekleştirme keyfiyetine dönük açık ve sahih bir stratejiye sahiptir..." Son olarak Müslüman kadınlara davette bulunarak şöyle demiştir: "Siz kadınlar, hakkı ve adaleti savunmak için savaşanların önünde giden ve İslam'ı savunmak için de baskının karşısından duran geçmişteki azim Müslüman kadınların torunlarısınız. İşte o kadınlardan bazıları: Annemiz Hatice Radıyallahu Anhe, İslam'da ilk şehit kadın olan Sümeyye, Uhud Gazvesi'nde Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'i koruyan Ummu Ammâra. İşte bizler de Müslüman bacılarımızı, bu azim kadınların adımlarını takip etmeye ve batılı, küfrü ve zulmü yakıp yıkarak tüm bunların yerine yeni bir adaletin fecri ile bu ümmetin ve kızlarının onurunu ikame edecek bir nizam olan bu azim nizamı kurmak için Hizb-ut Tahrir'in içinde bizimle birlikte çalışmaya davet ediyoruz... "

Ayrıca Hizb-ut Tahrir, konferans sorumlusu Üstaze Nesrin Buzafrî, Merkezî Medya Bürosu Üyesi Dr. Nesrin Nevaz ile aynı şekilde Hizb-ut Tahrir / Endonezya Bayan Resmî Sözcüsü İffet Rahmet'in de katıldığı genel konferans kabilinden bir basın konferansı da düzenlemiş ve konferans, basın mensuplarının sorularına verilen cevapla tamamlanmıştır.

Konferansın kadınların yoğun katılımına tanık olmasının yanı sıra konferansa, bayan siyasetçiler, yazarlar, akademisyenler, gazeteciler, öğretmenler, toplumun önde gelenleri, kadın örgütlerin temsilcileri ile bunların dışında dünyanın dört bir tarafından mütefekkirler ve karar vericiler katılmışlardır. Zira katılımcılar, Hilafet Devleti'nin kurulmasının kadının konumu, yaşamı ve hakları açısından ne anlama geldiği hakkında ayrıntılı bir vizyon bulabilmek için gelmişlerdir.

Konferansa birçok ülkeden katılımcılar olmuştur ki bu ülkeler şunlardır: Tunus, Yemen, Türkiye, Libya, Ürdün, Umman, Sudan, Somali, Lübnan, Mısır, Endonezya, Avrupa ve diğer ülkelerdir...

Tunus Büyükelçiliği, sebepsiz yere dahası zayıf gerekçelerle kendilerine vize vermeyerek Sudan, Yemen, Filistin ve Ürdün heyetlerinin Tunus'a girişini engellemiştir!

Bu konferans, bir ay önce ilanı yapılan küresel bir kampanya kapsamında cereyan etmiş olup İslam dünyası ve diğer yerlerdeki kadınların acısını çektiği siyasî, ekonomik ve toplumsal birçok sorunlara dönük pratik çözümler ortaya koymayı ve aynı şekilde İslam'ın kadına zulmettiği hakkındaki iddialar ile iftiraları çürütmeyi hedeflemiştir!

Cahiliye döneminden başlayıp İslam'ın orta çıkarak Hilafet dönemine ulaşıncaya kadar olan süreçteki kadının konumu ile Hilafet Nizamı'nın yıkılmasından sonraki durumunun akıbetini yansıtan video gösterilerinin yayınlamasıyla konferans son bulmuştur.

Hizb-ut Tahrir şebabatı, kadının onurunu koruyan ve kadın haklarını sözde değil de özde garanti altına alan yegane modelin İslamî Yönetim Sistemi olduğunu vurgulamışlardır. Nitekim şebabat, gerçek değişimi ortaya çıkarmanın zaruretine inanan tüm kadınları, İslam dünyasındaki anneler ve kızlar için onuru, güvenliği ve adaleti gerçekleştirecek ve dünyadaki kadınların haklarını koruma ve garantilemede aydınlatan bir fener gibi duracak olan bu parıldayan modeli ortaya çıkarmak için katkıda bulunmaya ve bunun için çalışamaya davet ederek konferansı sonuçlandırmışlardır.

Dikkatlerinizi, konferansın bazı etkinliklerini Hizb-ut Tahrir'in resmî internet sitesinde görebilecek olmanıza çekmek isteriz.

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru:

Türkiye Hükümeti Avrupa Birliği Bakanı ve Baş Müzakereci Egemen Bağış, Kıbrıs konusu hakkında yetkililerle görüşmek için gittiği İngiltere ziyareti esnasında "Kıbrıs" Gazetesi muhabiriyle yaptığı bir söyleşide şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Kıbrıs'ta çözüm için her opsiyon masada. Çözüm iki liderin uzlaşacağı bir ‘birleşme' formülü olabileceği gibi, iki liderin uzlaşarak ayrılıp ‘iki devlet' şeklinde ya da KKTC'nin Türkiye'ye bağlanması da mümkün olabilir. Bütün bu opsiyonlar masada, ama umuyoruz ki (gönlümüzden geçen de budur) Kıbrıs'taki iki devletin tek bir çatı altında birleşmesi ile iki tarafın huzur içinde yaşaması güven altına alınsın." Ancak Bakan, Türkiye'nin bir parçası olan Kıbrıs'ın bir bütün olarak Türkiye'ye ilhak edilmesi olan asıl çözümden bahsetmemiştir. Bu açıklamaların hakikati nedir? Allah sizi, hayırla mükafatlandırsın.

Cevap:

1- Türk Bakan, Amerika'nın eski projelerini ortaya atmıştır. Zira Amerika bu planını, geçen asrın yetmişlerinden bu yana ortaya atmaktadır ki buda; ya adanın iki ayrı devlete ayrılması ya her iki kesimin tek bir devlet altında iki devlet olması, yani federasyon veya konfederasyon şeklinde olması yada Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ve Güney Kıbrıs'ında Yunanistan'a ilhak edilmesidir.

Ancak Güney Kıbrıs'ın, Avrupa Birliği'ne üye bir devlet olmasının ardından Güney kesimin Yunanistan'a ilhak edilmesi gibi her hangi bir düşüncenin olması olası değildir. Dolayısıyla o, Yunanistan gibi Avrupa Birliği'ne tam üyeliği, onun bağımsızlığını ve önümüzdeki Temmuz ayındaki Avrupa Birliği Başkanlık döneminde bunun dikkate alınmasını arzulamaktadır. Aynı zamanda Yunanistan'ın şartları, özellikle ekonomide olmak üzere çok kötüdür. Dolayısıyla Güney'deki insanlar, her ne kadar dinî taassupçulukla birlikte karışık Yunan milliyetçiliği duygularına sahip olsalar da ilhakı tercih etmeyeceklerdir.

Nitekim tek taraflı bir Türk tehdidi gelmiş oldu. Aslında Kıbrıs meselesinin başlangıcından, yani Amerika'nın, geçen asrın ellilerinde İngiltere'nin Kıbrıs'taki nüfuzunu etkilemek, dolayısıyla onun yerine geçmek amacıyla onu oradan kovmak için Kıbrıs'ta çalışmaya başlamasından bu yana ilk defa bir Türk yetkilisi bu şekilde konuşmuştur. Hatta İngiltere, 1960 yılında Kıbrıs'a şekli bir bağımsızlık vermek zorunda kalmış, oraya Patrik Makarios adında Nasrani dinî bir adam dikmiş ve ajanı Rauf Denktaş'ı da Müslümanların temsilci olarak onun yardımcısı yapmıştır. Böylece ada, İngiltere'nin pençesinde birleşik olarak kalmaya devam etmiştir.

Öyle görünüyor ki Türk tehdidi, Kıbrıs'la ilgili İngilizlerle olan görüşmelerin tökezlemesinin ardından gelmiştir. Bakan Egemen Bağış, 03.03.2012'de bu gazeteye yaptığı açıklamalarda, İngiliz Dışişleri Bakanı William Hague ile bir araya geldiğinde şöyle söylediğini de eklemiştir: "İngiltere her iki tarafı da hassasiyetle izliyor ancak nüfuzunu kullanmakla ilgili hususta büyük bir coşkuyla hareket ettiğini göremiyorum. Bu konuda onu ikna etmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla İngiltere'nin Kıbrıs'ta garantör devletlerden birisi olması hasebiyle daha etkili bir politika uygulayacağına ve daha güçlü şekilde yapıcı bir rol oynayacağına inanıyoruz."

2- Buradan da İngilizlerin, Amerika'nın ortaya attığı ve Türk Bakanın da onun ortaya atıklarını yinelediği çözümleri istemedikleri ve sorunun çözümünü desteklediklerini gösterdikleri ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla onların, yani İngilizlerin, bölge üzerinde casusluk yapmak ve bölgeyi gözetlemek için dinleme ve istihbarat birimlerinin dışında Kıbrıs'ta, 24 bin küsur İngiliz askerini kapsayan iki önemli askerî üssü bulunmaktadır. Ayrıca 1960 yılında imzalanan anlaşmaya göre garantör devletlerden biri de İngiltere'dir ki böylece Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Müslüman Türklere karşı gerçekleştirdiği olayların ardından adada çizdiği durumun garantör devletleri, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan olmaktadır. Böylece İngiltere, bu anlaşmaya göre adadaki varlığını ve nüfuzunu korumaktadır.

Güney Kıbrıs Rum Kesimi, uluslararası ve Avrupa tarafından tanınmış olup Avrupa Birliği'nin bir parçası olmasının yanı sıra İngiltere'de Avrupa Birliği'nin bir parçasıdır. Dolayısıyla İngilizlerin Kıbrıs'taki varlığı haricî değil de sanki dahilî bir varlık gibi olup diğer Avrupa Birliği devletleri de bu varlıktan rahatsız olmamaktadırlar. Bilakis zımnen İngiltere'nin tutumunu desteklemektedirler. Ayrıca o, Yunanlıların adadaki yönetim üzerindeki egemenliğini garantilemesinden ve Türkiye devletinin oradaki varlığına son vermesinden dolayı Annan planını desteklediğini açıklamıştır. Bu nedenle İngiltere, Kıbrıs'taki varlığından ve nüfuzundan asla vazgeçmeyecektir.

3- Avrupalılar, aralarında uzlaşamadıkları ve ardından da kapanan dosyalardan biri olan Kıbrıs Dosyası adı altında kendi taleplerini gerçekleştirmesi için Türkiye'ye baskı uygulamaktadırlar. Dolayısıyla Kıbrıs Dosyası da Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği karşısında bekleyen dosyalar kapsamındadır. Zira bu dosyaların sayısı yaklaşık 35'e ulaşmış olup bunlardan bir kısmı iç meselelerle ilgilidir. Mesela; Kürt dosyasından Alevi, Ermeni ve demokrasi dosyasına kadar sözde azınlıklarla ilgili konular, anayasa değişikliği ve seçimlerde uluslararası gözetimin kabul edilmesine kadar insan hakları dosyası, askerin yönetimdeki rolünün azaltılması dosyası ve benzeri diğer dosyalar gibi. Avrupalıların taleplerinden bir kısmı da Güney Kıbrıslılara Türk Limanlarının ve havaalanlarının açılması gibi Kıbrıs dosyası ile ilgilidir. Ancak Türkiye, bununla ilgili anlaşmayı uygulamamaktadır. Çünkü Avrupalılar, taraflar arasındaki anlaşmaya göre Kıbrıslı Türklere dayattıkları yasağın kaldırılmasıyla ilgili sözlerini yerine getirmemişlerdir. Ayrıca Kıbrıs dosyasının, üzerinde uzlaşılmayıp dondurulmuş başka yedi dosyası daha vardır. Aynı şekilde Türkiye, sorunun çözümü gerçekleşinceye kadar Yunanlıların kontrol edeceği Güney Kıbrıs Devleti'ni tanımayı reddetmektedir. Nitekim İngiltere, ajanları yoluyla 2004 yılında yapılan oylamada Güney Kıbrıs Kesiminde ekseriyetin karşı çıktığı Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan Planı olarak adlandırılan Amerika'nın planını engellemeye çalışmaktadır. Ancak bu plana dönük oylama, Amerikan ajanı Mehmet Ali Talat başkanlığındaki Kuzey Kıbrıs hükümetinin olduğu dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapıldığında Erdoğan hükümeti bu planı güçlü bir şekilde desteklemiş ve bu planın oylanması için tüm ağırlığını koymuştur. Ancak o günlerde Rauf Denktaş buna şiddetle karşı çıkmış, bu planın reddedilmesi çağrısında bulunmuş dahası Türkiye'ye gelerek Erdoğan Hükümetini -ki Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'taki İngiliz ve Amerikan ajanlarının arasındaki çatışmanın ortaya çıktığı- o sıralar Annan planını desteklemeyen Türk askerî liderliğine şikayet etmiştir. Zira bu plan, yönetimdeki en büyük payın Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin olması ve Türklerin de topraklarının %7 oranlık kısmını Yunanlılara bırakması şartıyla belli oranda yönetime katılmasıyla adanın birleşmesini sağlamaktadır.

4- Amerika, meselenin Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye ilhak edilmesi şeklinde çözülmesinden, ardından Güney Kesim'in olduğu gibi kalmaya devam etmesinden ve İngilizlerin de adada rahat bir şekilde kalmaya devam etmesinden asla hoşnut olmayacaktır. Zira bunun böyle olması durumunda İngilizlerin oradaki varlıkları ve nüfuzları etkilenmeyecek bilakis rahatlayıp bunu kabul edeceklerdir. Ancak Amerika, İngilizlerin nüfuzunu ve üslerini ortadan kaldırıncaya, onun yerine geçinceye ve orada kamp kuruncaya kadar bundan hoşnut olmayacaktır. Zira o, elli küsur yıldan beridir İngilizlerle orada mücadele etmektedir. Dolayısıyla Amerika, nüfuzunun sadece Kuzey Kıbrıs'a uzanmasına ve İngilizlerin de Güney Kıbrıs'ta rahat bir şekilde bırakılmalarına razı gelmeyecektir! Aslında İngilizler, Amerika'ya basın organları aracılığıyla üslerinin Kuzey Kıbrıs'ta kalmaya devam etmesini önermekteler ancak Amerikalılar bunun, İngilizlerin oradaki varlığını onaylamak anlamına geldiğinden buna ilişkin hiçbir adım atmamaktadırlar. Nitekim Amerika, her iki kesim üzerinde de hakimiyet kurmak için Annan Planını ortaya atmıştır. Zira şayet adada, yeni siyasî bir formül gerçekleştirebilirse hükümet üzerinde hakimiyet kurabilecek ve emirlerini uygulaması mecburiyetinde bırakabilecektir.

5- Türk Bakanın, Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhak edilmesi tercihini açıklaması, şayet eski Amerikan projelerinden biriyse şimdi o bunu, İngilizlere, Avrupalılara ve Güney Kıbrıslılara baskı kartı olarak kullanılan bir tehdit olarak göstermektedir. Çünkü İngilizler, Kıbrıs'taki konumlarından dolayı çok rahattırlar. Bu nedenle bu meselenin çözümü için istekli görünmemekteler ve adadaki ajanları yoluyla Amerika'nın projelerini engellemektedirler. Nitekim Türk Bakan, İngiltere de bunu açıklamış ve nüfuzunu kullanmakla ilgili hususta büyük bir coşkuyla hareket etmeyerek, daha etkili bir politika uygulamayarak ve daha güçlü şekilde yapıcı bir rol oynamayarak çözümü engelleyen İngiltere'yi doğrudan suçlamıştır. Aslında bu, diplomatik bir ifade olmakla birlikte aynı zamanda çözümü engelleyen dahası çözüm için çalışmayan İngiltere'yi de zımnen suçlamaktır.

Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhak edilmesi, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımını daha çok engelleyecektir. Zira Avrupalılar buna rıza göstermeyeceklerdir. Bundan dolayı şu anda Türkiye'nin bu yönde ilerlemesi olası değildir. Zira o, Avrupa Birliği'ne girmek için çalışmakta, Amerika bu çalışmasında ona destek vermekte ve Avrupa Birliği'ne karşı olan hedeflerini gerçekleştirme talebine yanıt vermeleri için Avrupalılara baskı uygulamaktadır. Aynı zamanda Amerika, İngiltere'nin adadaki varlığını ve nüfuzunu ortadan kaldırma şeklindeki isteklerini gerçekleştiremeyecektir. Çünkü Güney Kıbrıs'ın konumu olduğu şekilde kalmaya devam edecek ve Amerika bu şekilde oraya nüfuz edemeyecektir. Binaenaleyh Türk Bakanın sözü, baskı kartından öte bir şey değildir.

Kuzey Kıbrıs'ın ilhak edilmesi Türkiye açısından zor olmadığı bilinmekle birlikte zaten Kuzey Kıbrıs'ı kendi hakimiyeti altında görmektedir. Zira orada 30 bin küsur askeri bulunmasının yanı sıra mevcut Türk ordusu liderliği, hükümeti destekler hale gelmiş olup onun safında yer almaktadır. Dolayısıyla bu çalışma, orduyu öfkelendirmemekle birlikte oradaki varlığını da koruyacaktır. Nitekim Kuzey Kıbrıs'ın korunması, güvenliği ve çıkarlarının tamamı Türkiye ile bağlantılı olup onun dışında hiç kimse de Kuzey Kıbrıs'ı ve hükümetini bir devlet olarak tanımamaktadır. Dolayısıyla buranın geleceği Türkiye'nin elindedir. Dolayısıyla da onun ilhak edilmesi düşünüldüğünden daha kolaydır. Ancak Türkiye'deki sistem, bağımsız olmayıp Amerika'nın yörüngesinde döndüğünden Amerikanın direktifleri dışında böyle bir adım atamamaktadır. Hakeza Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhak edilmesi tehdidi, Amerikan planlarını kabul etmeleri amacıyla İngilizlere ve Kıbrıs Rumlarına baskı uygulamak içindir.

6- Bu hususun özellikleri, önümüzdeki Temmuz ayının ardından, yani Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Avrupa Birliği dönem başkanlığını teslim aldığında daha da netleşecek ve Türkiye'nin bu Birlikle olan ilişkisinin zorluğu ortaya çıkacaktır. Zira Avrupa Birliği Bakanı ve Baş Müzakereci Egemen Bağış yukarıda zikri geçen Kıbrıs Gazetesi'ne yaptığı açıklamada şöyle demiştir: "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Temmuz ayında Avrupa Birliği dönem başkanlığını teslim aldığında biz onu muhatap almayacağız... Ancak ileride Birlikle ilişkide bulunacağız. Sanki biz Rum yönetimini Birliğin başkanı olarak görmüyormuşuz gibi... Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, pervasızca hareket etmektedir. Dolayısıyla ortada bu yönetimin liderliğindeki Brüksel toplantılarına katılmama ihtimali de vardır." Yani durum, Güney kesimin istismar edilmesi şeklinde cereyan etmekte olup bu, şayet İngilizler ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ndeki ajanları pes etmezler ve Annan planı olarak adlandırılan Amerikan planını da kabul etmezlerse Amerika'nın, Avrupalılar ve Yunanlılar nezdinde kargaşa ve korku oluşturması için bir fırsattır. Nitekim Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, geçen yıl Türk meslektaşı Davutoğlu ile yaptığı görüşmenin ardından bu hususa vurgu yaparak şöyle demiştir: "Kıbrıs'taki statükonun, her hangi birinin çıkarına olduğu kanaatinde değiliz. Dolayısıyla biz, (Kıbrıs'taki) iki bölgenin ve iki topluluğun birleşmesini istediğimiz gibi bunu en kısa zamanda görmek istiyoruz." [AFP Haber Ajansı / 16.07.2011] Yani Amerika, Kıbrıs'taki durumdan hoşnut olmadığı gibi onu kendi görüşüne göre şekillendirmek istemektedir.

7- İslam'ın Kıbrıs sorununa dönük ortaya koyduğu sahih çözüme gelince; çözüm, Kıbrıs'ın tamamının Türkiye'ye ilhak edilmesidir. Zira Kıbrıs, Müslümanların efendimiz üçüncü Raşid Halife Osman döneminde fethettikleri İslamî bir adadır. Haçlı Avrupalılar, İslam ülkelerine açtıkları birinci Haçlı savaşlarında burasını işgal etmişlerdir. Ancak daha sonra Müslümanlar burasını kurtarıp Müslüman ülkelerin olduğu aslına geri iade etmişlerdir. Nitekim Hilafet'in kendilerine geçmesinden dolayı diğer Müslüman ülkeler gibi Osmanlı Devleti'ne de tabi olmuştur. İngilizler ise Birinci Dünya Savaşında ada üzerindeki egemenliklerini açıkladıkları gibi burasının İngiltere'ye ilhak edildiğini de açıklamışlar ve ajanları Mustafa Kemal'de Lozan Anlaşması'nda bunu kabul etmiştir. Ancak Türkiye Müslümanları, Kıbrıs'ı kendi topraklarından bir parça olarak görmelerinin yanı sıra altmış ve yetmişlerde İngiltere ile Amerika'nın farklı şekillerde destek verdiği Rumların katliamlarına maruz kalsalar da buradaki kardeşlerine yardım etmek için çalışmışlardır. Ve hala burada 300 bin küsur Müslümanı korumak için askerleri bulunmaktadır.

Tüm yukarıda geçenlerle birlikte Güney Kıbrıs olmaksızın Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhak edilmesi projesi, Amerikan projelerine yanıt veren bir projedir. Dolayısıyla pek olası olmasa da aslında Türkiye, bunu gerçekleştirmek için çalışmamalıdır. Aksi taktirde adanın üçte ikisi Rumlara, yani kafirlere feragat edilmiş sayılacaktır. Zira Türkler, resmî olarak, halk olarak ve medya olarak Rum, Güney Rum Kesimi ve Rum Sistemi şeklinde söyledikleri isimlendirmelerle Kıbrıs Rumları olarak adlandırılacaklar ve adanın Kuzey Kıbrıs'ın olduğu üçte birlik kısmıyla yetineceklerdir. Bu ise İslam'a aykırı olup bunu kabul eden herkes bunun günahını yüklenecektir. Çünkü asıl olan Kuzey Kıbrıs'ın bir bütün olarak Türkiye'ye ilhak edilip aslına bağlanmasıdır.

Erdoğan başkanlığındaki hükümet ile partisi, bu meseleyi nihai olarak bitirmeye ve Müslümanların buna yönelik bakışlarını değiştirmeye çalışmaktadır ki böylece Müslümanların bakışları, burasının kendilerine ait bir ada olmadığı şeklinde olsun! Nitekim Kuveyt Haber Ajansı (KUNA), 09.03.2012 tarihli Türk "Akşam" Gazetesi'nden Adalet ve Kalkınma Partisi'nin resmî kaynağına ait şu sözleri aktarmıştır: "Erdoğan hükümeti, özellikle Kıbrıs'ta daimi barışın ve adaletin gerçekleşmesi için Annan barış planının önemli bir zemin oluşturabileceğine inanmakta olup Amerika Birleşik Devletleri ile tüm Avrupa Birliği devletleri de bu planı desteklemektedir." Ve şöyle eklemiştir: "Adalet ve Kalkınma Partisi, Kıbrıs meselesinde yeni bir bakış oluşturmaya çalıştığı gibi be meseleye sadece Türk milliyetçiliği meselesi olarak bakılmaması bilakis öncelikle insan hakları meselesi temelinde bakılması gerektiği noktasında da Türkiye'deki birçok çevreleri ikna etmeye çalışmaktadır. Bu durumda bizi ilgilendiren Amerika ile Avrupa'nın olduğu uluslararası garantiler sayesinde Kıbrıslı Türklerin korunmasıdır."

Kıbrıs'a, dünyanın dört bir tarafındaki her hangi bir dış mesele gibi insan hakları meselesi olarak bakılıp aslından ayrılmış bir İslam beldesi meselesi olarak bakılmamasına gelince; bu tür bir bakış, Kıbrıs'ın heder edilmesi anlamına gelen bir bakış olup buna katkıda bulunan yada rıza gösteren bütün herkes kıyamet gününe kadar bunun günahını taşıyacaktır. Ayrıca Müslümanlar, ne Kıbrıs'tan nede zalim yöneticilerin heder ettiği Müslüman ülkelerinin her hangi bir parçasından vazgeçecektir. Bilakis er yada geç Allah'ın izniyle buralara geri döneceklerdir. Bekleyeni için yarın çok yakın değil midir?

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler, Suriye Halkını Çeşitli Yollarla Katletmesi İçin Mühlet Verilmesinde Beşar Rejimine Katkı Sağlamaktadırlar

Arap Birliği, Suriye krizinin çözümü için ortak özel temsilci olarak Birleşmiş Milletleri'nin eski Genel Sekreteri Kofi Annan'ı atamıştır. Bu mesele, Annan ile Birleşmiş Milletleri'nin mevcut Genel Sekreteri Ban-ki Mun'un yaptığı istişarelerin ardından gerçekleşmiştir. Nitekim bu meselenin, benzeri görülmemiş bir adımla gerçekleşmesi, Arap Birliği ile ona dayananların tamamen iflas ettiğini ve Beşar rejiminin yerine kendisi gibi alternatif vahşî bir rejim olgunlaşıncaya kadar daha fazla mühlet verilmesi yoluyla Suriye halkını katletmesi için Beşar rejimine katkı sağladıklarını göstermektedir.

Yoksa çığırtkanlığını yapıp durdukları "Arap kavmiyetçiliği (!)" akim mi kalmıştır?! Halbuki Arap birliği, zorluklara karşı koyabilecek ve en zor meseleleri bile çözebilecek adamlar ortaya çıkarma temeli üzerine kurulmuş olup Birleşmiş Milletlerde Genel Sekreter olarak on yıl geçirmesine rağmen Araplar ve meseleleri için hiçbir ilerleme kaydedemeyen bir adama başvurmuştur. Dahası Irak, gözü ve kulağı önünde yıkılıp gittiği halde ne o nede örgütü bir şey yapabilmiştir. Zira her ikisi de İslam'a ve Müslümanlara tuzak kuran Amerika ile kafir Batı'nın elindeki araçlardan başka bir şey değildirler.

Arap Birliği'nin yaptığı tek şey, mücrim Beşar Esad'ın Suriye'deki kardeşlerimize karşı işlediği katliamları ve özellikle de Annan'ın, Beşar ile yaptığı görüşmede eli şehitlerin kanlarıyla boyalı olan Esad rejimiyle diyalog kurma çağrısını örtbas etmeye devam etmektir.

Mısır'daki yönetimin dizginlerini elinde tutan ve bu Birliğe kucak açan Askerî Konseye gelince; Şam rejiminin dayatmalarından dolayı Şam halkına yardım etmek için kılını dahi kıpırdatmamakta bilakis bu mühlet verilmesi noktasında Birliğe ortaklık etmektedir. Hatta onların nezdinde Müslümanların kanının hiçbir değeri yoktur. İşte Yahudiler, Gazze'yi vahşî bir şekilde bombalamak ve Mısır'da ileride ateşkes için arabuluculuk yapacak güçlü bir rejim ortaya çıkarmak hususunda aynı rolü oynamaktadırlar!. Bu aşağılık tutumda nedir Allah aşkına? Oysa akıtılan kanlar, Müslüman kardeşlerinizin kanları değil midir?!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler ve bizimle birlikte olan bütün ümmet, Arap Birliği'nin yaptıklarına kesinlikle şaşırmadık. Zira bizler, Arap Birliği'ne hiçbir zaman güvenmediğimiz gibi onun vakıasını da ümmete defalarca açıkladık. Nitekim ümmet de artık bunu fark etmiş olup bir gün İslamî Hilafet'i kurmamız için bizimle birlikte hareket edecektir. İşte o zaman hep birlikte Arap Birliği ile Beşar Esad misali hain yöneticileri ve rejimlerini tarihin çöplüğüne atarak ortadan kaldıracağız.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ بِنَصْرِ اللَّهِ "İşte o gün müminler Allah'ın nusretiyle sevineceklerdir." [Rum 4-5]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Kuveyt, Bazı Ümmet Meclisi Üyelerine Anayasanın İkinci Maddesinin Değiştirilmesiyle İlgili Bir Mektup Teslim Etmiştir

بسم الله الرحمن الرحيم

Hizb-ut Tahrir, bazı ümmet meclisi üyelerine anayasanın ikinci maddesinin değiştirilmesi talebiyle ilgili bir mektup teslim etmiştir. Mektubun metni aşağıdaki şekildedir:

Ümmet meclisi üyelerinden oluşan saygıdeğer sevgili kardeşlerimiz,

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh,

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

الدين النصيحة قلنا لمن؟ قال لله ولكتابه ولرسوله ولأئمة المسلمين وعامتهم "Din nasihattir." Dedik ki: "Kimin için?" Dedi ki: "Allah için, kitabı için ve resulü için, Müslümanların liderlerine ve genelinedir."

Anayasanın ikinci maddesi ile diğer bazı maddelerinde, bir takım değişikliğin talep edilmesi münasebetiyle sizlere, Allah'ın kitabından, Nebisi [Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem]'in sünnetinden ve bu ikisinden irşad eden sahabenin icması ile kıyastan intinbat edilmiş anayasa taslağının tamamını sunarız. Aynı zamanda bu, Hizb-ut Tahrir'in ümmetle birlikte kurmak için çalıştığı Hilafet Devleti'nin anayasa taslağıdır. Dolayısıyla şeran yapmanız gereken, bu taslağı benimsemeniz ve Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla tatbik edilmesi için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmanızdır. Bu kitapçığın, sadece anayasa maddelerini içerdiği de bilinmelidir. Dolayısıyla her bir maddenin şeri delillerine muttali olmak isteyen biri olursa, bilgilenmek için Hizb-ut Tahrir'in web sitesiyle [http://www.hizb-ut-tahrir.org/arabic] iletişim kurarak anayasa taslağı mukaddimesini, onun esbab-ı mucibesini ve her bir maddenin bütün şeri delillerini indirebilir.

Ayrıca bu münasebetle tafsili şeri delilleriyle birlikte söz konusu anayasa taslağının tam kopyasını içiren bir de CD ekledik.

Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ "Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve resulüne davet edildikleri zaman, müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!" [en-Nûr 51]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Lübnan'dan Suriye direnişine destek gösterisi

  • Kategori Lübnan
  •   |  

Biladüş-şam'da (Trablus Şam, Bekaa, Akkar,Beyrut) Müslümanlar, Hizb-ut Tahrir'in organize ettiği yürüşlerde Beşar Esad'a lanet edildi ve Allah Sübhanehu ve Teala'nın azabıyla tehdit edildi.

Tekbirlerle başlayan yürüyüşte "Ümmetin Gençleri Hilafet Nizamı İstiyor" sloganlarının atıldığı, her ne olursa olsun, "Boyun Eğmeyeceğiz" ve Şanlı kıyamında kardeşlerimize "Destek Vereceğiz" sözüyle sona erdi...

Beşar Esad tarafından katledilen kardeşlerine destek gösterisi ve yürüyüşlerini bir yıldır sürdüren Hizb-ut- Tahrir, Lübnan halkı tarafından yüksek teveccüh görüyor.

 

Daha fazla fotoğraf için tıklayınız...

 

Hizb ut Tahrir'in Lübnan'da düzenlediği Suriye direnişine destek gösterisinin El Cezire'deki haberi
18 Mart 2012

Devamını oku...

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ "Hepiniz toptan sımsıkı Allah'ın ipine [dinine] sarılınız, sakın ayrılığa düşmeyiniz." [Âl-i İmrân 103]

  • Kategori Libya
  •   |  

06.03.2012 Salı günü, Bizgazi / Libya'da, ana kabilelerin, milis liderlerin ve siyasilerin de katıldığı bir toplantı meydana gelmiştir. Toplantıda, katılımcıların bölgelerin tercihinin Federal Sistem olduğunu açıkladıkları bir bildiri yayınlanmıştır. Ayrıca katılımcılar, Trablusgarp Bölgesi, Doğu Barka (Sirenayka) Bölgesi ve Güneybatı Fizan Bölgesi olmak üzere Libya'nın üçe bölünmesini öngören 1951 yılında sadır olan Libya anayasasını benimsediklerini açıklamışlardır. Bu taksimat, 1963 yılında ilga edilmişti.

Bu bildiriyi yayınlayanların gerekçesi ise Kaddafi'nin kendilerine eşitsiz davrandığı gibi Geçiş Konseyi'nin de Doğu sakinlerine eşitsiz davranmasıdır. Çünkü Geçiş Konseyi, Doğuya 60 koltuğun ve Batıya da 102 koltuğun verildiği bir anayasal beyanname yayınlamıştır.

Ey Doğu Libya'daki Müslümanlar! Bir yanlış daha büyük bir yanlışla düzeltilmez. Zira Allah, kötülüğü kötülükle silmemekte bilakis kötülüğü iyilikle silmektedir. Şayet ortada bir eşitsizlik varsa o zaman eşitsizlikle savaşılmalı ve bütün hak sahiplerine hakları verilmelidir. Eşitsizliğe, parçalanma, bölünme ve ihtilafla karşılık vermeye gelince; bu, caiz değildir. Böylece sizler, ümmet içerisinde kötü bir sünnet benimseyerek hem bu ümmetin hem de sizden sonra bu kötü sünnetle amel edecek olanların günahlarını yüklenmektesiniz. Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan sizleri bundan uzaklaştırmasını temenni ederiz. Ayrıca sizler açıklamalarınızda, "Şeriatı İslam olan bir devlet" için çalıştığınızı söylüyorsunuz. Halbuki İslam'da "Federal Sistem" yoktur bilakis onda vahdet nizamı vardır ki o nizam, yönetimdeki yetkilerini bölmeyen tek devlet olup dahası o, ayrılmaz parçalarıyla sağlam binalar gibidir.

Ey Libya ve Dünyadaki Müslümanlar! Şu anda sizler en çok birliğe, uyuma ve şefkate muhtaçsınız. Zira sizler, kafir devletlerin Güney Sudan'ı Kuzeyden nasıl kopardığını ve Ebiyi, Kardufan ve Darfur'u da Sudan'dan koparmak için ilerlediklerini görmektesiniz. Yani kafir devletler, Sudan'ı "böl-parçala" temeli üzerinde parçalamaktadırlar. Nitekim Amerika Irak'a girdiğinde onu üç parçaya bölmeleri amacıyla Irak için Federal bir anayasa geliştirmiştir. Şimdi de üç parçaya bölmeleri için sıra Libya'ya gelmiştir. O halde sakın sömürgeci kafirleri hoşnut eden eylemleri yerine getirenlerden olmayınız.

Ey Müslümanlar! Allah [Subhânehu ve Te'alâ] sizleri, şu kavliyle vasıflandırmıştır: كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنْ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ "Sizler, insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz. Marufu emreder, münkerden nehyeder ve Allah'a iman edersiniz." [Âl-i ‘İmrân 110] Dolayısıyla sizler tek bir ümmetsiniz. Dolayısıyla da Raşidi Hilafet Devleti'nin olduğu tek bir devlet altında olmalısınız. Hilafet'te bir çok vilayetler olacak ama bunlar, tek bir Halife'nin yönetimi altında olacaklardır. Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الآخَرَ مِنْهُمَا "İki Halifeye bit edildiğinde onlardan diğerini (ikincisini) öldürün." Şu anda İslam ülkeleri, Batı'ta Tanca'dan [Fas'ta bir eyalet] Doğuda Endonezya'ya kadar uzanmaktadır. Sizlerin yapması gerekense bunların hepsini birleştirmektir ey Müslümanlar! إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ "Müminler ancak kardeştirler." [Hucûrat 10]

Ayrıca ne hakla küçük kırıntılara bölmek için çalışıyorsunuz ki?!

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الْمُؤْمِنَ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا وَشَبَّكَ أَصَابِعَهُ "Mümin mümin için birbirini güçlendiren bir bina gibidir.

Ve şöyle buyurmuştur:

ترى المؤمنين في تراحمهم وتوادِّهم وتعاطفهم كمَثَلِ الجسد إذا اشتكى عضواً تداعى له سائر جسده بالسهر والحمى " Birbirlerine karşı merhamette, birbirlerine karşı sevgide ve birbirlerine karşı şefkatte Müminlerin, tek bir vücudun misali gibi olduklarını görürsün. (O vücudun) organlarından biri şikayetlendiği zaman, vücudun diğer (organları) birbirlerini uykusuzluk ve ateş ile (o acıya ortak olmaya) çağırırlar."

 

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER