Pazartesi, 19 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Trump ve Putin: Sevgiden Nefrete Sadece Bir Adım Var!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump ve Putin: Sevgiden Nefrete Sadece Bir Adım Var!

Haber:

Putin, Ukrayna'nın ABD'den Tomahawk füzeleri alması halinde Trump'a ilişkileri keseceği tehdidinde bulundu.

Yorum:

Son iki hafta içinde, mevcut ABD yönetiminin Rusya ve Ukrayna'yı işgaline yönelik politikasında bir değişiklik olduğunu gösteren bir dizi haberlere tanık olduk.

Trump, 23 Eylül'de aniden şu açıklamayı yaptı: "Avrupa Birliği destek verirse Ukrayna'nın savaşabileceğine, kazanabileceğine ve topraklarını asli sınırlarına tamamen geri getirebileceğine inanıyorum."

Aynı gün şunları da söyledi: “Ukrayna sadece tüm topraklarını geri kazanmakla kalmaz, aksine daha da ileriye gidebilir.” Ve şöyle ekledi: “Rusya pek etkilenmiş görünmüyor. Onlar için bunun hızlı halledilmesi gerekiyordu. Görünen o ki savaş henüz bitmiş değil.”

26 Eylül'de şunları açıkladı: "Rusya ekonomisi uçuruma doğru gidiyor. Gördükleri her şeyi bombalıyorlar ve eğer bulabilirlerse çok az toprak ele geçiriyorlar. Aslında bazılarını da kaybediyorlar.”

29 Eylül'de, ABD'nin Ukrayna Özel Temsilcisi Keith Kellogg, Trump'ın Ukrayna'ya, Rusya'ya uzun menzilli saldırılar düzenlemesine izin verdiğini açıklamıştır. 2 Ekim'de de, Trump'ın Pentagon ve istihbarat kurumlarına Ukrayna'ya bu tür saldırılarda yardım etme izni veren bir emir imzaladığına dair haberler çıkmıştır.

Trump yönetimi ilk kez Ukrayna'ya uzun menzilli saldırılarda yardım edecektir. Amerika Birleşik Devletleri, NATO müttefiklerinden Ukrayna'ya benzer destek vermeleri talebinde bulunmuştur. Ukrayna'ya Tomahawk ve Barracuda füzeleri tedarik etme olasılığı da değerlendiriliyor.

Bu haberler ışığında, Rusya'nın Ukrayna krizini çözmek için Amerika'nın şartlarını reddettiği varsayılabilir.

Bilindiği üzere Amerika ve Rusya devlet başkanlarının Alaska'da bir araya gelmesinden birkaç ay önce Rusya, toplantının gerçekleşmesi için temel şart olarak Ukrayna'nın Kırım ve Ukrayna'nın doğusunda işgal altındaki bölgeleri Rusya'nın bir parçası olarak tanımasını ısrarla talep etmişti. Görünen o ki Minsk anlaşmalarının acı deneyiminden ders almasının ardından Rusya, Amerika'ya yönelik tavizler karşılığında herhangi bir donmuş çatışmanın olmasının, aynı yılan tarafından tekrar ısırılmak mesabesinde olacağını tamamen idrak etmiştir. 2015 yılında Rusya, Amerika'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığına göz yumacağına dair vaatlerine inanarak, Amerika'nın ajanı Beşar Esad adına Suriye çatışmasına müdahil olmuştu. Bu da ABD'nin henüz onun yerine geçecek uygun bir aday bulamaması nedeniyle Esad'ın Suriye'deki yönetiminin uzamasına yol açmıştı.

2022 yılında Rusya, ilhak ettiği Kırım Yarımadası ve işgal ettiği Donbas üzerindeki kontrolünü hiç kimsenin tanıma niyetinde olmadığını anlayınca, Ukrayna'ya kapsamlı bir işgal başlatmıştır.

2024 yılının sonlarına doğru Esad rejimi gücünü yitirmiş ve onun yerine Türkiye'nin desteklediği Ahmed Şara gelmiştir. Yani Rusya, istismar edildiğini fark etmiş, dolayısıyla Suriye'den kovulmuştur.

O zamandan beri Rusya, Ukrayna'daki çatışma için herhangi bir ateşkes veya dondurmanın, bir intihar mesabesinde olacağını idrak etmiştir. Bu nedenle Kırım ve Donbas üzerindeki kontrolünün tanınması konusunda bu kadar ısrarcı olmuştur.

ABD'nin Ukrayna konusundaki müzakere pozisyonu ise mevcut krizin çok ötesindedir. ABD, özünde Ukrayna'daki çatışmayı Rusya'yı Çin'e karşı işbirliğine zorlamak için kullanmaktadır.

Bugün Çin'in üç tarafı, özellikle Japonya, Güney Kore, Hindistan ve Pakistan ile diğer bölge ülkeleri olmak üzere ABD'nin müttefikleriyle çevrilidir.

Rusya ve Çin arasındaki olası bir ittifak, Çin'in neredeyse bu ablukayı tamamen kırmasına ve Rusya'nın devasa doğal kaynaklarına erişmesine izin verecek, bu da Çin'in askeri ve ekonomik gücünü büyük ölçüde artıracaktır.

Çin'in tutumuna gelince; temkinli olmaya devam ediyor; zira Çin, ABD ve Avrupa Birliği ile olan kapsamlı ticari ilişkiler pahasına Rusya'yı aktif olarak desteklemeye hazır değildir.

Amerika Birleşik Devletleri, Ukrayna krizi için kapsamlı bir çözüme çalışmadığı için bir ölçüde kapıyı açık tutmak istediğini belirtmekte fayda vardır; çünkü işgale karışan Rusya daha esnek olacaktır. Ukrayna krizinin Çin'e karşı ortak eylem karşılığında tamamen çözülmesi, Rusya'nın herhangi bir anda Batı'dan uzaklaşıp Çin'i kucaklamasına olanak sağlayacaktır.

Öte yandan Rusya'nın Suriye'den aşağılayıcı bir şekilde kovulmasının ardından açılan yeni yaralar, Rusya’ya Minsk tarzı başka bir anlaşmayı kabul etmenin aynı tırmığa ikinci kez basmak gibi olduğunu hatırlatmaktadır.

Bu nedenle Trump’ın, görüşmelerin sona ermesinin hemen ardından şöyle bir açıklama yapması şaşırtıcı değildir: “Şimdi görevi tamamlamak tamamen Başkan Zelenski'ye bağlıdır.”

28 Şubat 2025 tarihinde Oval Ofis'te Başkan Zelenski'yi, gerçek argümanları olmadığını ve tamamen Amerika'nın silah tedarikine bağımlı olduğunu iddia ederek azarlayanın aynı Trump olduğunu belirtmek de fayda vardır.

Diğer yandan beklendiği gibi Ukrayna, Kırım ve Donbas'ı Rusya'nın bir parçası olarak tanımak için Rusya'nın şartlarını reddetmiştir. 15 Eylül 2025'te Ukrayna Maliye Bakanı Serhiy Marchenko barış görüşmelerinin başarısız olduğunu kabul ederek şunları söylemiştir: “Orduyu ve halkı bir yıl daha savaşa hazırlamalıyız ve bu da daha fazla parayı gerektirecektir.”

19 Eylül'de Ukrayna Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi sekreteri ve Ukrayna baş müzakerecisi Rüstem Umerov şunları söylemiştir: “Ukrayna şu anda savaşı sona erdirmek için Rusya ile müzakere yapmıyor.”

Birkaç gün sonra, yani 23 Eylül'den itibaren Başkan Trump Rusya ve onun Ukrayna'yı işgaline yönelik söylemlerini köklü bir şekilde değiştirmiştir.

Sonuç olarak Ukrayna krizi, devletlerin egemenlikleri, kaynakları, hayatları ve kanlarının, hala büyük güçler arasındaki çatışmanın rehinesi olmaya devam ettiğini bir kez daha teyit etmektedir.

Kendilerini ezilen ülkelerin dostları ve savunucuları olarak gösteren büyük güçler, aslında çatışmaların başlıca kışkırtıcıları ve bunlardan en çok yararlananlardır. Halkların kendi kaderini tayin etme ve bağımsızlık hakkı, insan hakları, kadınlara, yaşlılara ve çocuklara önem verilmesi hakkında dile getirilenlerin hepsi, onların aşağılık politikalarını örtbas etmekten başka bir şey değildir. Dünyaya, asıl hedefi boş sloganlar değil, tüm insanlığın hayrına olacak Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti temsil eden gerçek ilahi yönetim geri dönünceye kadar bu durum devam edecektir.

فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُؤُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباً

Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve «Ne zamanmış o?» diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Fazıl Hamzaev - Ukrayna

Devamını oku...

Değerlendirme ve Tavsiye Hamas'ın ABD Başkanı Trump'ın Önerisine Yanıtı

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Değerlendirme ve Tavsiye

Hamas'ın ABD Başkanı Trump'ın Önerisine Yanıtı

Hamas, Gazze ve Filistin halkını yüzüstü bırakan, Müslüman ordularını kışlalarına zincirleyen ve damalarındaki kanları kaynayan, Filistin halkının yanında Yahudilerle savaşmaya motive olan Müslüman halkların ağızlarını kapatan İslam beldelerindeki mevcut ülkelerin üstlendiği habis rolü biliyor.

Ayrıca Hamas Hareketi, gerek uluslararası çabaları, gerekse Yahudi varlığının ana destekçisi olan ABD Başkanı Donald Trump'ın çabalarını da biliyor.  Eğer onların habis ve alçakça çabaları olmasaydı, bu mutant varlık vahşi hayvanların bile işlemeyeceği katliamları işleyemezdi. Yine Hamas Hareketi, Amerikan başkanı ve uluslararası sistemin Gazze'deki savaşı, onlara merhametinden değil, aksine Yahudi devletinin yüz binlerce olmasa da on binlerce insanı öldürmek, ülkeyi yok etmek ve insanları yerinden etmek için elinden geleni yaptığı için durdurmaya çalıştıklarını da biliyor. Diğer taraftan Trump'ın çabaları, temelde hem kendisi hem de Müslümanların başındaki yöneticilerin kalplerinde sevgisi olan Yahudi esirlerin serbest bırakılmasını hedeflemektedir! Yine Hamas Hareketi, Gazze Şeridi'nin artık yaşamak için uygun bir yer olmadığını da biliyor; bu nedenle sınırların açılması durumunda yerinden edilmenin bir gerçeklik olduğunu da biliyor.

Bu çerçevede, yani savaşın durması ve Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmeyle ilgili olarak Hamas Hareketi, İslam beldelerindeki hain rejimlerin yüzüstü bırakmasının gölgesinde direnişi sürdüremeyeceğini ilan etmiştir.

Baş düşman Trump'ın önerisinde geçen takas formülüne göre ve takas operasyonu için saha koşullarının sağlanması şartıyla, yaşayan ve ölü olan tüm Yahudi esirlerin serbest bırakılacağını kabul ettiğini duyurdu. Bu bağlamda Hamas Hareketi, özellikle Ürdün, Mısır, Türkiye, Suriye ve Hicaz gibi komşu ülkeler ve nükleer sahibi Pakistan gibi diğer güçlü Müslüman ülkeleri olmak üzere İslam ümmetinin orduları içindeki muhlislerle, Allah'ı, Rasulü'nü ve müminleri razı edecek bir kurtuluş operasyonu gerçekleştirmek için iyi düşünülmüş askeri plan geliştirmek amacıyla derhal görüşmelere girmeye hazır olduğunu teyit etmiştir.

Ayrıca Hamas Hareketi, Filistin davasının İslam ümmetinin bağrına geri döndürülmesini kabul ettiğini de yenilemiştir; zira İslam ümmeti, bu davanın tek sahibi olup tüm İslam topraklarının, özellikle de mübarek Filistin topraklarının kurtarılmasından sorumludur. Bu yüzden bizler, Gazze Şeridi'nin yönetiminin, ümmetten başka herhangi bir odağa, Oslo otoritesine bağlı ajan Filistin kuruluşuna veya aşağılık Arap rejimlerine ya da Irak'ın katili Tony Blair önderliğindeki Amerika ve sömürgeci Batı devletlerine tabi olan bir kuruluşa veya başka bir kuruluşa teslim edilmesini kabul etmiyoruz.

Başkan Trump'ın Gazze Şeridi'nin geleceği ve Filistin halkının asli hakları ile ilgili önerisinde geçen diğer konulara gelince; bu, ne Trump'ın ne de başka birinin belirlemede bir dahli olmadığı Rabbani şerî hükümlerle bağlantılıdır. Dolayısıyla Gazze Şeridi'nin yönetimi için, başkenti Kudüs olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde özgürleşmesi dışında bir gelecek görmüyoruz.

Ayrıca ilgili tüm uluslararası kanunları ve kararları da reddediyoruz; çünkü bunların hepsi, Yahudi devleti lehine olup mübarek topraklar ve halkına karşı da bir zulümdür. Buna ek olarak uluslararası kuruluşlar tarafından yayınlanan ve sadece gözlere kum serpmekten ibaret olan kararların hiçbiri sahada uygulanmamıştır; bu da bu uluslararası kurum ve kuruluşların Yahudi varlığıyla işbirliği içinde olduklarını ve masum Müslümanlara karşı katliamlar işlemesi için komplo kurduklarını teyit etmektedir.

Son olarak bizler, herkesin bize yönelik ihanetini kınıyor ve Filistin davasının, Müslüman ordularının sorumluluğunda olan askeri bir dava olduğunu vurguluyoruz; bu yüzden öncelikle ajan yöneticilerden ve liderlerden kurtulmak ve Allah'ın indirdiği ile hükmedecek ve mübarek Filistin topraklarında Yahudi varlığının devletinin kurulmasından beri ümmetin yerine getirmesi vacip olan orduları harekete geçirecek Hilafet projesinin sahibi olan Hizb-ut Tahrir'e nusret vermek gerekir. Bunu da Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinde geçenler doğrulamaktadır: تُقَاتِلُكُمْ الْيَهُودُ فَتُسَلَّطُونَ عَلَيْهِمْ، حَتَّى يَقُولَ الْحَجَرُ: يَا مُسْلِمُ هَذَا يَهُودِيٌّ وَرَائِي فَاقْتُلْهُ Yahudiler sizinle savaşacak, siz onlara musallat kılınacaksınız. O kadar ki taş: Ey Müslüman, işte bu bir yahudidir, arkama saklanmıştır, onu öldür, diyecektir.” [Buhari, Müslim ve Tirmizi, Kudüs fatihi ibn Ömer Faruk’tan rivayet etti]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

Sudan: Milliyetçiliğin Başarısızlığının Bir Başka Örneği!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sudan: Milliyetçiliğin Başarısızlığının Bir Başka Örneği!

Mevcut sistemi yöneten yasalara göre, her milletin kendisini yöneten kanunları seçme hakkı vardır, dolayısıyla her milletin bir devlet hakkı vardır.Bu mefhum, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeni devletlerin ortaya çıkması dalgasına yol açmıştır; zira mevcut devletler bölünmüş, dolayısıyla bugün tanık olduğumuz kaos meydana gelmiştir.

1945 yılından bu yana, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan en az 34 yeni ülke olmuştur.Bu, yirminci yüzyılın ortalarından sonraki on yıllarda dünyayı kasıp kavuran milliyetçilik dalgasının bir sonucuydu. Böylece farklı gruplara bağımsızlık ve yönetim hakkı vermek için yapay sınırlar çizilmiş ve daha önce birlik içinde olan Sudan gibi ülkeler çatışmaların ve kargaşaların içine düşmüştür.

Ancak yeni bölünmeler mevcut sorunları çözmekten ziyade daha da karmaşık bir hale getirmiştir. Sudan’da var olan karmaşıklığı anlamanın yollarından biri, Sudan’ın petrol endüstrisi ve sektörüne bakmaktadır. Petrol sektörü birleşik devlette merkezi bir rol oynuyordu ve yeni oluşan iki ekonominin belkemiği haline gelmişti. Dolayısıyla sorun, sınırların Sudan’ın daha önceki merkezi petrol endüstrisini parçalamasında yatmaktadır. Yeni oluşan ülkelerde, güney petrol yataklarının çoğunu kontrol ederken kuzey ise boru hatları ve rafineriler de dahil olmak üzere ihracat altyapısını kontrol etmektedir. Bu nedenle kıyısı olmayan yeni bir hale gelen Güney Sudan, Kızıldeniz'e uzanan Sudan'ın boru hatlarına bağımlı bir hale gelmiştir. Bu da bölünme ve transit ücretleri konusunda anlaşmazlıklara yol açtığı gibi her iki ülkenin de ekonomilerinin hâlâ bağımlı olduğu petrol ihracatlarını defalarca sekteye uğratmıştır. Örneğin 2012 yılında Güney Sudan bu anlaşmazlıklar nedeniyle petrol üretimini durdurmuş, bu da her iki ülkenin gelirlerini önemli ölçüde etkileyen bir adım olmuştur. Bu arada ihracatın yeniden başlatılması konusunda anlaşmalara varılmış olsa da, gerginlikler ve ekonomik zorluklar hala devam etmektedir.

Dolayısıyla 2011'den bu yana, birbirlerine büyük ölçüde bağımlı olan iki ayrı devletimiz olmuştur. Yani her ikisinin de kaynakları var ancak bunları kullanmak için gerekli gelişimden yoksundurlar. Bu yüzden her ikisinde yaklaşık 8 milyar varil petrol bulunmasına rağmen, aşırı yoksulluk çekmektedirler.

İki ülke birleşip istikrar kazanırsa bu durum değişebilir. Bu ise mevcut kapitalist sistemin gölgesinde gerçekleşmeyecektir. Zira bu sistem, insanlar arasındaki çatışmaların şiddetlenmesine yol açmakta, ardından da onlara “en güçlü olanın hayatta kalması” gibi fikirleri teşvik eden bir yönetim sistemi sunmakta, bu da insanlar içindeki ve arasındaki gerilimlerin alevlenmesine yol açmaktadır.

Sudan'daki durumu değiştirmek ve siyasi istikrarı ve ekonomik kalkınma kapasitesini sağlamak için, Sudan'ın İslam'ın sancağına geri dönmesi gerekir. İşte o zaman petrol sektörü en iyi şekilde kullanılabilir, tarım sektörü geliştirilebilir, madencilik ve sanayi sektörleri genişletilebilir ve ticari altyapısı güçlendirilebilir. Bu ise İslam Devleti içindeki bölgelerin kalkınması ve kaynakların İslam ümmetinin yararına kullanılması konusundaki görevlerinin bilincinde olan Halife ve yardımcılarının rehberliğinde olacaktır. Eğer onlar, bu sorumluluğu göz ardı ederlerse günah işlemiş olacaklardır.

Sudan'ın toprak alanı geliştirilebilir olup sadece %20'si ekilebilir olan yaklaşık 84 milyon hektarlık geniş tarım arazisi sayesinde önemli bir gıda üreticisi ve ihracatçısı olma potansiyeline sahiptir. Başlıca yetiştirilen ürünler arasında pamuk, yer fıstığı, susam, sorgum, buğday ve şeker kamışı bulunmaktadır. Ayrıca altın, asbest, krom, mika, kaolen ve bakır gibi maden kaynakları açısından da zengindir. Tarımsal işleme, elektronik montaj, plastik, mobilya imalatı ve tekstil üretimi gibi birçok hafif sanayi için altyapıya da sahiptir.

Körfez ülkeleri ile Batı Afrika arasındaki stratejik konumu ve Kızıldeniz'e erişimi göz önüne alındığında Sudan, sunduklarından faydalanmakla birlikte Müslüman ülkelerinin geri kalanına kaynak sağlama potansiyeline de sahiptir.

Sudan'ın ana deniz limanı Port Sudan olup bu, doğal su derinliği olan bir limandır. Aynı zamanda konteynerler, dökme yükler ve petrol de dahil olmak üzere çeşitli malların taşınmasını da desteklemektedir. Bu da diğer Sudan limanlarıyla birlikte ülkeye Kızıldeniz üzerinden uluslararası nakliye rotalarıyla doğrudan bağlantıyı sağlamaktadır. Bu ise Sudan'ı, sadece Afrika komşularıyla değil, aynı zamanda Suudi Arabistan'ın kıyı kenti Cidde de dahil olmak üzere Orta Doğu pazarlarıyla da bağlantılı bir hale getirmektedir. Bu önemlidir; çünkü komşuları denize kıyısı olmayan ülkelerdir ve İslam beldelerinin geri kalanıyla ticaret yapabilmek için Sudan'ın deniz erişimine ihtiyaç duyacaklardır. Bu imkanlar sadece Afrika ve Orta Doğu ile sınırlı değildir, aksine Sudan'ın Kızıldeniz üzerindeki stratejik konumu ve Süveyş Kanalı'na yakınlığı sayesinde belki de Asya, Avrupa ve Arap Körfezi'ne de uzanabilir.

Mevcut huzursuzluklara rağmen ülkenin altyapısı hala yeterli düzeyde çalışmaya devam etmekte ve Sudan şu anda ham petrolünü Başayer ve PLOC deniz istasyonları aracılığıyla BAE ve Malezya'ya ihraç etmektedir. Bu ihracatlar Sudan'ın Kızıldeniz liman altyapısı üzerinden gönderilmekte olup bunların çoğunluğu Güney Sudan'da üretilen ham petrolden oluşmaktadır.

Bu nedenle bölgenin, İslam Devleti'nin müreffeh bir parçası haline gelme imkanı vardır. Dolayısıyla İslam beldelerinin yeniden birleşmesiyle birlikte Sudan, İslam ümmetinin geri kalanıyla ticaret yapabilecektir. Bu önemlidir; çünkü Sudan, günümüzün küresel ihtiyaçlarının çoğunu karşılayacak kadar doğal kaynağa sahip tek ülke değildir; zira tüm Afrika da bu kaynaklarla sahiptir; zira kıtada kobalt, altın, platin ve bakır da dahil olmak üzere dünya mineral rezervlerinin yaklaşık %30'unu barındırmaktadır. Ayrıca dünya petrol rezervlerinin yaklaşık %8'ine ve dünya doğal gaz rezervlerinin de yaklaşık %12'sine sahiptir.

Sudan'ın komşularına baktığımızda, doğal gaz ve petrol açısından zengin olan Mısır'ımız da vardır. Ayrıca hayati bir su kaynağı olan Nil Nehri'ne de erişimi bulunmaktadır. Aynı zamanda kıtada, altın, bakır ve potasyum gibi önemli maden kaynaklarına sahip Eritre ve hidroelektrik, tarım arazileri ve mineral potansiyellerine sahip Etiyopya da bulunmaktadır. Tüm bu zenginlik ve imkanlara rağmen Afrika, dünyanın en yoksul ülkelerinden bazılarına ev sahipliği yapmaktadır. Sudan ve Güney Sudan'ın yanı sıra diğer ülkeler de çatışma ve ölümün acısını çekmekte ve kaynakları yağmalanıp sömürülmektedir.

Hilafet Devleti'nin gölgesinde bu durum değişecektir. Zira İslam Devleti, yeryüzünün kaynaklarını geliştirme taahhüdüne yeniden başlayacaktır ki böylece, (ümmet olarak) kendi kendine yeterlilik durumuna geleceğiz, düşman ülkelere bağımlı kalmayacağız ve onları sömürmeyeceğiz. Bu temel bir husustur; çünkü İslam düşmanlarına, bize karşı herhangi bir üstünlük verilmesi caiz değildir. Gördüğümüz gibi Sudan'daki Müslümanları birleştirmeye ve mevcut istikrarsızlık ve kargaşayı söndürmeye muktedir olan bir liderimizin olması durumunda bu mümkündür.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Fatıma Musab

Devamını oku...

El Vakiye TV: Hizb-ut Tahrir Bildirisi; Yahudi Varlığının Gazze ve Tüm Filistin’deki Korkunç Suçlarının En Büyük Destekçisi Olan Trump, Gazze’nin Kaybına Yol Açacak Bir Çözümü İslam Beldelerindeki Bir Grup Yöneticiye Sunmakla Kalmıyor, Adeta Dayatıyo

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  

El-Vakiye TV
Hizb-ut Tahrir Bildirisi:
Yahudi Varlığının Gazze ve Tüm Filistin’deki Korkunç Suçlarının En Büyük Destekçisi Olan Trump, Gazze’nin Kaybına Yol Açacak Bir Çözümü İslam Beldelerindeki Bir Grup Yöneticiye Sunmakla Kalmıyor, Adeta Dayatıyor! 


Sunan: Müh. Selahaddin Adada
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Müdürü

Bildiriyi Okumak İçin Tıklayınız

Cumartesi, 5 Rabi’-ul Âhir 1447 Hicri - 27 Eylül 2025 Miladi

Daha fazlası için TIKLAYINIZ

el vakiye tv

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش
#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

el vakiye tv

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 07/10/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 07/10/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

◾️ 7 Ekim'in İkinci Yıl Dönümü
◾️ İktidarın Sumud İstismarı

H. 15 Rabiu'l Sani 1447 - M. 07 Ekim 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

◾️"Söz Değil, İcraat Bekliyoruz!" Dedik
◾️Sumud, 57 Ülkenin Acziyetini Göstermiştir
◾️Trump'ın Gazze Planı

Devamını oku...

Amerika, Gazze ve Gizli Hesaplar!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Amerika, Gazze ve Gizli Hesaplar!

Gazze'deki savaşın durması çağrısı yapan Amerika’nın tutumu, ani insani dürtünün bir sonucu ya da uzun süredir uykuda olan vicdanın uyanışının bir sonucu değildir; aksine Amerika'nın on yıllar boyunca yarattığı ve körüklediği karmaşık krizler ağının dayattığı dikkatli hesaplamaların bir sonucudur.

Savaşları ateşleyen ve donduran en önemli aktör Amerika olduğu gibi halkların trajedilerinden beslenmek için gerginlik yuvaları yaratan da odur. Dolayısıyla Amerika'nın bu şekilde hareket etmesi Gazze'ye karşı merhamet dürtülerinden değil, kendisini birçok çatışmanın ortasında bulduğundan dolayıdır; Zira Ukrayna'daki savaş, onu ve Avrupa'yı tüketmekte ve Çin'in yükselişi de Amerika'nın en büyük ekonomik endişesi haline gelmiş olup yaşlı kıtanın kırılganlığı, bu tüketimin uzaması halinde bağlarını çözebilir. Bu odağın sonuncusu, Washington'un Avrupa'ya karşı koz olarak kullandığı İran nükleer dosyasıdır; bu dosya hiçbir zaman sadece uranyum zenginleştirme konusundaki teknik bir anlaşmazlık olmamıştır, aksine Washington'un Avrupalıların Tahran ile hareketini ve ticaretini kısıtlamak ve onları Amerikan politikalarına daha bağımlı hale getirmek için kullandığı stratejik bir kart olmuştur.

Gazze ve Körfez'de yaşanan her bir gerginlik ve tırmanışla birlikte, Avrupa'nın, nükleer dosyanın ekonomik ve güvenlik krizlerini daha da kötüleştirecek bölgesel bir patlamaya yol açacağına dair korkuları artmaktadır. Bu karmaşıklıkların karşısında Washington, Gazze'deki savaşın sonsuza kadar sürmesine artık izin veremez; çünkü bu, özellikle aşağılık ve utanç verici yöneticilerin yüzüstü bırakmasıyla birlikte Gazze halkının başına gelenlerden dolayı Müslüman ve gayrimüslim halkların kaynaması, kontrolden çıkan bir yangını tetikleyebilir. Bu da Rusya ve Çin gibi rakip güçlerin, halkın öfkesinden ve bölgesel kaostan yararlanmasına kapı aralayabilir.

Amerika'nın böyle bir tutumu benimsemesi, Gazze'ye olan sevgisinden ya da Filistin'e yönelik adaletinden değildir, aksine Washington'un iplerini tutmaya çalıştığı küresel güç dengesinin çökmesinden duyduğu korkudan dolayıdır. Dolayısıyla Amerika'nın önceliği, masumların kanları değildir, aksine büyük oyuncular olan Rusya ve Çin karşısında liderliğini pekiştirmek ve Tahran nükleer kartıyla Avrupa'ya baskı uygulayarak yaşlı kıtanın çözülmesini önlemektir.

Pek çok kişinin gözden kaçırdığı gerçek, Gazze'nin ve tüm ümmetimizin kaderinin Beyaz Saray'ın denklemlerine rehin olarak bırakılmaması gerektiğidir. Zira bizler hem toprak hem de dava sahipleriyken Washington bizi, büyük güçlerle olan çatışmasında ikincil bir konu olarak görmektedir. Bu yüzden inisiyatifi yeniden elde etmek, ümmetin, bu acımasız güçler arasındaki doğru konumunu, yani liderlik ve öncülük konumunu oluşturma konusundaki bilincine ve iradesinin gücüne bağlıdır. Zira bizler, saptırıcı Güvenlik Konseyi ve Birleşmiş Milletler koridorlarında bir dosya olmak için değil, Allah'ın insanlığı kurtarmak için yarattığı bir ümmetiz! Artık denklemimizi formüle etmenin zamanı gelmiştir; yani bizler olmamız gereken yerde olmalıyız; şöyle ki, davalarımız, dengelerin marjında değil, merkezinde olmalıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Muhlis Davet Taşıyıcılarından Elinizi Çekin!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Muhlis Davet Taşıyıcılarından Elinizi Çekin!

Haber:

3 Nisan 2025'te, Bişkek yakınlarındaki Kals-Ordo banliyösünden bir adam, elleri ve ayakları bağlanmış, ağzı bantlanmış bir halde kimliği bilinmeyen kişiler tarafından kaçırıldı. Kaçırılan kişi Galgaşev Amankul Romanoviç'tir.Daha sonra 21 numaralı soruşturma hapishanesinde bulunmuş ve onu kaçıranların Berominsky bölgesindeki içişleri dairesi çalışanları olduğu ortaya çıkmıştır.

Ayrıca aynı dairenin soruşturma departmanında çalışan Asenbayev Adilet, görevini istismar edip kötüye kullanarak 21 numaralı soruşturma hapishanesi çalışanlarıyla işbirliği yaparak yasadışı suçlarını örtbas etmiştir.1 Temmuz 2025 tarihinde, Galgaşev Amankul'a işkence yapmışlar, onu dövmüşler, üzerine saldırmışlar, işlemediği suçları itiraf etmesi için zorlamışlar ve onu şu sözlerle tehdit etmişlerdir: “Seni ömür boyu hapiste çürüteceğiz.”Ulusal İşkenceyi Önleme Merkezi bu uygulamaları resmi olarak tespit etmiştir.

Yorum:

Galgaşev Amankul'un eşi Kapilbay Gayzi Şirin, adalet aramak için Devlet Başkanı, Başbakan, Yüksek Mahkeme Başkanı, Başsavcı, Parlamento İnsan Hakları Komiseri, Ulusal İşkenceyle Mücadele Merkezi, Bişkek Başsavcısı ve bazı ilgili milletvekillerine şikayetlerde bulundu.Buna rağmen kocası bugüne kadar hala zalimlerin zulmüne ve baskılarına maruz kalmaktadır.

Çünkü Kırgızistan laik bir devlet olup adil olan Müslümanları “aşırıcılık” adı altında asılsız suçla damgalamaktadır! Bu nedenle Kırgızistan'daki samimi davetçiler bu uydurma suçlamadan dolayı acı çekmeye devam etmektedirler; bu davetçilerden biri de Galgaşev Amankul'dur; oysa o, ne yozlaşmış biri, ne de karanlık çetelerden biridir; kısacası bir suçlu da değildir; onun tek suçu, “Rabbim Allah'tır” demesidir; yani Allah'a iman edip Allah'ın şeriatına göre yaşamaya davet etmesidir.

Ne yazık ki Kırgızistan'da faiz, ihtikar, kumar ve benzerleri gibi haram olan fiillerin yayılması için şartların hazırlandığı bir zamanda, İslam'ı öğretmek, kötülükten sakındırmak ve iyiliği emretmek gibi vacip olan fiiller suç sayılmaktadır! Ebu Hureyra Radıyallahu Anh’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: سَيَأْتِي عَلَى النَّاسِ سَنَوَاتٌ خَدَّاعَاتُ يُصَدَّقُ فِيهَا الْكَاذِبُ وَيُكَذَّبُ فِيهَا الصَّادِقُ وَيُؤْتَمَنُ فِيهَا الْخَائِنُ وَيُخَوَّنُ فِيهَا الأَمِينُ وَيَنْطِقُ فِيهَا الرُّوَيْبِضَةُ قِيلَ وَمَا الرُّوَيْبِضَةُ قَالَ الرَّجُلُ التَّافِهُ فِي أَمْرِ الْعَامَّةِ İnsanlara öyle aldatıcı seneler gelecek ki, o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlü olanlar da yalanlanacaklardır. O zaman hainlere itimat edilecek, emin olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman Ruvaybida konuşacaktır.” Denildi ki Ruveybida da nedir? Buyurdu ki: “Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) müptezel adamdır.”

Kırgızistan anayasası, devleti laik olarak nitelendirip otoritenin de demokrasiyi uyguladığını ve insan haklarını koruduğunu iddia etse de ancak bu olay, devlet yetkililerinin anayasaya ve yazılı yasalara muhalefet ettiklerini ve insan haklarını çiğnediklerini açıkça ortaya koymaktadır. Peki hangi kanun, bir insanın evinden kaçırılmasına ve işkence görmesine izin vermektedir? Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: صِنْفَانِ مِنْ أَهْلِ النَّارِ لَمْ أَرَهُمَا، قَوْمٌ مَعَهُمْ سِيَاطٌ كَأَذْنَابِ الْبَقَرِ يَضْرِبُونَ بِهَا النَّاسَ... “Henüz görmediğim (insanlardan) ateş ehlinden olan iki sınıf vardır; (bunlardan birisi) yanlarında insanlara vurdukları sığırkuyruğu gibi kırbaçları olan kavimdir…

Eğer güvenlik görevlileri bunları kendi kişisel çıkarları için yapmışlarsa, o zaman onlar, hem otoritenin itibarını zedeliyorlar, hem de dünyaları için dinlerini satıyorlar demektir.Eğer bu bir devlet politikasıysa ve bunu yönetimin gözüne girmek için yapıyorlarsa, o zaman başkalarının dünyaları için dinlerini satıyorlar demektir. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: شَرُّكُمْ مَنْ بَاعَ دِيْنَهُ بِدُنْيَاهُ، وَشَرٌّ مِنْهُ مَنْ بَاعَ دِيْنَهُ بِدُنْيَا غَيْرِهِSizin en kötünüz, dinini dünyası için satandır. Onda daha kötüsü ise başkalarının dünyası için dinini satandır.

Mağdurun tüm ilgili makamlara şikayette bulunmasına rağmen zulme maruz kalmaya devam etmesi, bu ihanetin açık bir kanıtıdır. Müslim’den, Sevgili Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: لِكُلِّ غَادِرٍ لِوَاءٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرْفَعُ لَهُ بِقَدْرِ غَدْرِهِ، أَلاَ وَلاَ غَادِرَ أَعْظَمُ غَدْراً مِنْ أَمِيرِ عَامَّةٍGaddar (aldatan) ahdine vefasızlık eden herkes için kıyamet günü bir bayrak dikilip bu falanın vefasızlık alâmetidir diye ilân olunacaktır. Şu var ki en büyük gaddar ise umumu ahaline (millete) ihanet eden emirdir.

Bu tür mezalimler, otoritenin halkı gözettiğine dair iddialarını geçersiz kılmakta ve insanların güvenini kaybetmesine neden olmaktadır.Tüm otorite, halkın desteğine dayanmakta olup destek ise ancak güven yoluyla sağlanabilir.Bugün bir bireyin güvenini kaybeden kişi, yarın kaçınılmaz olarak çoğunluğun güvenini de kaybedecektir.Otoritenin durumu, dünyanın süslerinin durumu gibidir: bugün var ama yarın yok olacaktır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَتِلْكَ الأيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِO günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.)” [Âl-i İmran 140]    

Bu nedenle ey otorite sahipleri, sizlere Allah Azze ve Celle'nin şu kavlini hatırlatırız: وَلاَ تَقْعُدُواْ بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِهِ وَتَبْغُونَهَا عِوَجًاTehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında oturmayın.” [Araf 86] Ve Subhanehu’nun şu kavlini: وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِİnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi (emreder).” [Nisa 58]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulhakim Karahani

Devamını oku...

Şarm El Şeyh Müzakerelerinin Başlaması!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Şarm El Şeyh Müzakerelerinin Başlaması!

Haber:

Hamas'ın, heyetinin Mısır'a ulaştığını açıklamasının gölgesinde ABD Başkanı Donald Trump'ın önerisi doğrultusunda esir takası müzakerelerinin bugün Pazartesi günü Şarm El-Şeyh'te başlaması planlanıyor; Yahudi kaynaklardan gelen haberlere göre, heyetlerinin başkanı ve ABD elçileri Steve Witkow ve Jared Kushner bugünkü görüşmelere katılmayacaklar, bir ilerleme kaydedilmesi durumunda yarınki görüşmelere katılacaklar. (El Cezire Net)

Yorum:

Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere büyük ülkelerin, Gazze'deki halkımıza olanlara karşı duydukları şefkat ve merhametten dolayı hareket ettikleri düşünülebilir mi?Peki onların kararları ve anlaşmaları, Müslümanlar olarak sorunlarımız için sihirli çözümler olacak mı?

Gerçeklik, bu ülkelerin duygularla değil, çıkarlar ve stratejik politikalarla yönetildiğini göstermektedir.Eğer gerçek dürtü şefkat olsaydı, bu ülkeler Yahudi devletinin kurulduğu günden beri onu desteklemezler ve silah ve teçhizatların Müslümanları öldürmek ve onları yerlerinden etmek için kullanıldığını bildiği halde Yahudi varlığına silah ve teçhizat sağlamazlardı.Bu kadar uzun bir destek ve yardım tarihinin ardından, bu ülkelerin, gerçekten İslam ümmetine karşı olan bir savaşı durdurmak istediklerine inanmak mümkün müdür?

Onların kararları ve konferansları, mazlumları kurtarmak veya mustazaflara yardım etmek için değil, sadece kendi nüfuzlarını ve çıkarlarını korumak için olan birer araçlardır. İlan ettikleri Gazze'de ateşkese yönelik niyetleri, kamuoyunun gözünde merhametli görünmek için yapılan bir tür siyasi aldatmacadan başka bir şey değildir; oysa onlar içlerinde ümmeti yıkma ve helak etme niyeti beslemektedirler.

Müslümanların başındaki yöneticilerin Trump başta olmak üzere Batılı liderlerin planlarının peşinden koşmaları, bu planların, İslam'a ve Müslümanlara karşı kurulan komplolardan ibaret olduğunun ve tüm İslami projeleri ortadan kaldırmayı ve İslam'ı camilerin duvarları içine hapsetmeyi hedeflediğinin açık bir delilidir.

Bu yöneticilerin, sömürgeci kafirin kendilerini ümmetin başına dikmelerinden bu yana tek endişeleri, bağımlı rejimlerden kurtulmaya ve Allah'ın şeriatına ve O'nun adaletine dayalı bir yönetim kurmak için çalışan Müslümanların muhlis evlatlarının peşine düşmek olmuştur.

Bugün Sisi rejiminin önderlik ettiği Şarm El-Şeyh toplantıları gibi Batılı ajanların denetimi altında düzenlenen toplantılar ve konferanslar, İslam'ı genel hayattan uzaklaştırmak ve Müslüman topraklarda İbrahim'in çocukları ve Yahudi varlığıyla normalleşme adı altında küfür sistemleri ve kanunlarını pekiştirmek amacıyla alınan kararların uygulanması için zemin hazırlamaktan başka bir şey değildir.Böylece arzu edilen bir medeniyet modeli gibi görünecektir! Ancak gerçekte bu normalleşme, ümmeti zayıflatmak ve parçalamak için kurulmuş köprüden başka bir şey değildir.

Bu konferanslar, zahirinde merhamet ve savaşın durdurulması sloganlarını yükseltse de batınında aldatma ve yıkımın bütün anlamlarını taşımaktadır.Gazze'deki ateşkes hakkında söylenenler, koyunu mezbahaya götürmeden önce onu doyurmaktan başka bir şey değildir; yani gerçek yok oluştan önce yapılan şekli bir ikramdır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِن تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا وَإِن تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئاً إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌBaşınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” [Al-i İmran 120]Sabredin ey Gazze halkı ve sebat edin ey İslam ümmeti; çünkü tuzak ne kadar şiddetli olursa olsun Allah'ın vaadine galip gelemeyecek ve zulüm ne kadar uzun sürerse sürsün akıbeti yok olmak olacaktır. Şikâyetimiz sadece Allah’adır; zira O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulazim Haşlemon

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER