Pazartesi, 19 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb-ut Tahrir'in Devleti Kurmak İçin İzlediği Şerî Metoda Işık Tutmak!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Hizb-ut Tahrir'in Devleti Kurmak İçin İzlediği Şerî Metoda Işık Tutmak!

Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e ittiba etmek vaciptir; zira onu örnek edinmeyi emreden Kur’an ayetleri vardır; tıpkı Allahu Teala’nın şu kavli gibi: لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌAndolsun ki, Allah’ın Rasulü’nde, sizin için güzel bir örneklik vardır.” [Ahzab 21] Ve Allahu Teala’nın şu kavli gibi: قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللهُ(Rasulüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin.” [Al-i İmran 31] Ve Allahu Teala’nın şu kavli gibi: وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواPeygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.” [Haşr 7]

Bugünkü Müslümanların gerçekliği, Peygamber Efendimizin davetinde Mekki merhaleye benzemektedir; zira Müslümanlar, Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla yönetilmeleri nedeniyle “Dâru’l Küfür’de” yaşamaktadırlar; -dâr ıstilahı, fıkıh kitaplarında ayrıntılı bir şekilde yer alan şerî bir ıstılah olup- bu da değişim hususunda Mekki metoda uymayı gerektirmektedir ki Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem, İslam Devleti’ni kurma yolunda üç ana merhaleden geçmiştir:

- Kültürlenme ve hizbi kitleyi kurma merhalesi:

Fikri yaymak için bireysel temaslarla başlamak; tıpkı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, gizli davet ve mütekamil İslami şahsiyetler oluşturmak için ders halkaları düzenleme sürecinde yaptığı gibi. Hizb-ut Tahrir bu merhaleye, kurucusu Celil Alim Şeyh Takiyyuddîn Nebhani (Allah ona rahmet etsin) liderliğinde 1953 yılında Kudüs’te başlamıştır. 

- Toplumla kaynaşma merhalesi:

Fikri çatışma ve siyasi mücadele ile güç ve kuvvet ehlinden Nusret talep etme yoluyla olup bu merhalede, sapkın fikirlere ve kâfir rejimlere karşı konferanslar, seminerler ve yayınlar yoluyla topluma hitap etmek vardır; tıpkı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Kureyş’e karşı koyması gibi. İşte parti, bu merhaleyi izlemiş ve küfür akidelerine ve fikirlerine karşı fikri çatışmaya ve yöneticilere ve sömürgeciye karşı da siyasi çatışmaya odaklanmış, onları ifşa etmiş, şeriata göre ümmetin meselelerini benimsemiş ve bu amelleriyle toplumda, İslam daveti hakkında kamuoyu oluşmuştur.

- Yönetimi teslim alma merhalesi:

Bu, birinci ve ikinci merhalenin başarıya ulaşmasının, ümmet içinde genel uyanıklığa dayalı bir kamuoyu oluşmasının ve Hilafeti kurmak için güç ve kuvvet ehlinden nusret talep etmenin ardından gelmektedir. İşte Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, kamuoyu oluştururken yaptığı şey budur. Tıpkı Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Kureyş’in ileri gelenlerinden, Taif’ten, Kinde ve Beni Şeybe gibi diğer kabile liderlerinden ve benzerlerinden nusret talebinde bulunması gibi. Nitekim Akabe Biatinde ensar kazanmış, ardından İslam, kapsamlı yaşam biçimi olarak tatbik edilmiştir.

Hizb-ut Tahrir'in takip ettiği bu metot, kitleleşme alanında İslam için çalışanların hiçbirinde bulunmayan özellikler ve ayrıcalıklar kazandırmıştır; zira parti, açıklık ve dürüstlüğüyle ön plana çıkmıştır; zira batılla mücadelede hoşgörülü olmamış ve şiddete başvurmadan siyasi çalışmasına bağlı kalmıştır. Bunu da Allahu Teala’nın şu kavline istinaden yapmıştır: فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرْSana emrolunanı beyinlerini çatlatırcasına tebliğ et.” [Hicr 94]  

Partinin özellikleri arasında, peygamberlerin sabrettikleri gibi eziyetlere sabretmesi, İslam beldelerini savunma durumları dışında maddi güce başvurmaması, fikri çatışma ve siyasi mücadeleye odaklanması yer almaktadır.

Partinin gençleri, birtakım sorun ve zorlukların yanı sıra yöneticilerin şiddetli zulümlerinden (hapis, işkence, seyahatin yasaklanması, kısıtlamalar ve benzeri) gibi birçok sıkıntıyla karşı karşıya kaldılar ancak parti, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mekke’deki sabrını örnek olarak barışçıl bir şekilde mücadelesine devam etmiş olup bugün de parti, Hilafeti kurma umuduyla davetine sürdürerek aşağıdaki hususlara odaklanmaktadır:  

- Devlet adamları yetiştirmek.

- Ümmet içerisinde İslam’ın fikirleri hakkında kamuoyu oluşturmak.

- Sömürgecinin, ümmete karşı kurduğu komploları ifşa etmek.

- Ümmetin gerçek maslahatlarını benimsemek.

Parti, köklü ve kapsamlı değişimde Peygamberimizin örnekliğine sımsıkı sarılarak metodunun, gaye ve yolda sebat etmeye ve üslup ve araçlarda icat ediciliğe dayalı olduğunu teyit etmiştir. 

Ayrıca Batılı ülkeler, özellikle ümmeti kalkındıracak siyasi fikirler olmak üzere İslam’ın fikirlerini çarpıtmak için çalışmakta olup bunlardan biri de Hizb-ut Tahrir’in değişim konusunda izlediği yol hakkında şüphe uyandırmaktır ki bunlardan en önemlileri şunlardır: 

1- Ordulardan nusret talep etmek: Bu metodu, gerçekçi olmamakla ve şeriata aykırı olmakla suçlamak.

  • Ordulardan nusret talep etme metoduna yönelik şerî cevap

- Kur’an ve sünnetten şerî deliller:

Akabe biati: Peygamberimizin, devleti kurmak için (Evs ve Hazrec) gibi güç ve kuvvet ehlinden nusret talep etmesine dair örnekliği ve onların da korumak ve yardım etmek üzere Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bit etmeleri.

- أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِBen insanlarla Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet edinceye kadar savaşmakla emrolundum.” [Müslim rivayet etti] hadisi, değişimin, uygulayıcı bir güce ihtiyaç duyduğunu teyit etmektedir.

- Allahu Teala’nın, وَأَعِدُّوا لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍOnlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın.” [Enfal 60] kavli, “gücün”, ordular ve yönetim araçları olduğunu açıklamaktadır.

Hilafet Devleti’ni kurmak için nusret talep etmek ile Müslüman ülkelerde arkasında kâfir devletlerin olduğu askeri darbeler arasındaki farkı mülahaza etmek önemlidir.

Nusret talep etmek, aşağıdaki şekilde olmaktadır:

- Ümmet içerisinde, İslam’ın fikirlerine yönelik genel uyanıklığa dayalı kamuoyu oluşturmak ve ümmetin bir parçası olan etki sahibi kişileri ve orduları ikna etmek.   

- Sistemlerden önce mefhumları değiştirmek ve İslam’dan kaynaklanan bir sistemin varlığı.

- Egemenliğin şeriata, otoritenin ise ümmete ait olduğu bir İslam Devleti kurmak.

- Birçok ülkelerde meydana gelen askeri darbelere gelince; bunlar, partinin reddetmiş olduğu sömürgeci ülkelere hizmet etmeye yönelik askeri bir eylem olup bu eylem, devleti egemenliğinden yoksun bırakarak onu başkasına bağımlı bir hale getirmektedir.

  • “Gerçekçi olmadığı” suçlamasına cevap:

- Şerî yön: Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna tabi olmak farz olup nusret talep etmek de bu metodun bir parçasıdır; dolayısıyla bunu yerine getirmek farz olmaktadır.

- Tarihi yön: Dünyada hiçbir ülke güç olmadan kurulmamıştır; çünkü güç, herhangi bir ülkenin kurulması için esastır.

- Çağın gerçekliği: Bireyleri asker ve subaylardan oluşan bu ordular, bu azim ümmetin bir parçası olan Müslümanların evlatları ve adamları olup bu ordulara Müslümanların zenginliklerinden harcanmakta ve İslam ülkelerindeki orduların içerisinde, ümmetleri için hayrı ve dinleri için izzeti isteyen birçok kişi bulunmaktadır;  o halde geçmişte ve bugün, Müslüman orduların içerisinde hakkı bulup öğrendiklerinde asla onu terk etmeyecek adamlar olduğuna tanık olmuşken bu orduları, İslam ümmetinin sorumluluğunu taşımaya teşvik etmenin kusur ve hata neresinde? 

İkincisi: Siyasete katılmayı reddetmesi ve partinin ümmeti yalnızlaştırmakla suçlanması.

  • Siyasete katılmanın reddedilmesine yönelik şerî cevap

1- Şerî deliller:

Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla yönetmenin haram olması: Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَAllah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerdir.” [Maide 44] Dolayısıyla parlamentolara katılmak, Allah’tan başkasının kanun koyması anlamına gelmekte olup bu ise açık bir küfürdür. 

لَا طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ فِي مَعْصِيَةِ الْخَالِقِYaratıcıya isyanda kula itaat yoktur” hadisi, insan yapımı kanunları koyan sistemlere katılmayı yasaklamaktadır.

2. Siyasete katılmakla siyasi çalışma arasındaki fark:

Siyasete katılmak: (İster kapitalist, ister sosyalist sistem olsun) mevcut sistemi kabul etmek olup tamamen İslam ile çelişmelerinden dolayı reddedilmelidir.

Siyasi çalışma: İnsanların işlerini İslam’a göre gözetmek ve rejimlerin yozlaşmışlığını ifşa etmek ve insanları, yönetim ve ekonomide bir yaşam biçimi, olması itibariyle İslam’ı benimsemeye davet etmek ve benzerleri gibi iyiliği emredip kötülükten nehyetmek… Partinin yaptı şey işte budur.   

  • Yalnızlaştırmakla ilgili suçlamaya yönelik cevap:

- Hilafet anayasa tasarısı: Partinin, pratik bir alternatif sunduğu, siyaseti reddetmediği, aksine fasit ve şerî olmayan kapitalist rejimlerin altındaki yönetime entegre olmayı ve katılmayı reddettiği kanıtlanmıştır. 

- Katılım örnekliğinin başarısız olması: Mısır ve Tunus'taki "İslamcıların" deneyimleri, (yönetime) katılımın değişime değil, bağımlılığa ve batılın onaylanmasına yol açtığını kanıtlamıştır.

  • Tekfir etme ve bir başkasını dışlama

Parti, rejimleri ve yöneticileri tekfir etmekten dolayı eleştirilmekte ve aşırıcılık ve dışlayıcılıkla suçlanmakta, bu da onu rejimler ve toplumlarla sürekli çatışma içine sokmaktadır.


  • Reddiye:

- Fiil ve fiili yapanın arasını ayırmak: Parti, şeriatın dışındaki yönetim “fiilini” tekfir edip onlarda tekfir etmenin şartları gerçekleşmedikçe şahısları tekfir etmemektedir; zira Dâru’l Küfür ve Dâru’l İslam ıstılahları, şeriatın belirlediği medlülleri (anlamları) olan şerî ıstılahlar olup Hizb-ut Tahrir bunları kendi başına ortaya koymamıştır. 

- Meşru siyasi eleştiri: Rejimleri eleştirmek, şerî bir hak olup bu da şu hadise dayanmaktadır: إِنَّمَا الطَّاعَةُ فِي الْمَعْرُوفِ İtaat ancak marufta (meşru olanda) gerekir.

  • Fikri donukluk ve çağa ayak uyduramama:

Parti, 1950'lerde kurulduğundan beri sabit bir metoda bağlı kalmaktan ve demokrasi, insan hakları, kadınların özgürlüğü ve diğer yabancı mefhumlar gibi çağdaş yeniliklere uyum sağlamayı reddetmekten dolayı suçlanmaktadır.

  • Reddiye:

- Sabiteler ve değişenler: (Hilafetin farz olması gibi) şerî sabiteler ile internet ve medya gibi modern teknolojilerin kullanıldığı (davet araçları gibi) değişenlerin arasında fark vardır.

- Hilafet anayasa tasarısı: Ekonomi, eğitim ve benzerleri gibi çağdaş sorunlara pratik çözümler sunmaktadır; peki durgunluk hani nerede?!

- Parti, gelişime karşı olduğu için değil şeriata aykırı olduğu için demokrasiyi reddetmektedir; pratik olarak demokrasinin kökleri, Yunan dönemine uzanmaktadır; eleştirenlerin zihniyetine bakarsak, gerçekten çok eski bir fikir olmasından dolayı demokrasiye tabi olmak gericiliktir.

  • Eğitim ve ruhi yönün ihmal edilmesi:

Parti, ruhi ve bireysel yönü ihmal etmekle ve sadece siyasi yöne odaklanmakla, bunun da onu mütekamil İslami bir şahsiyet oluşturmaktan yoksun bırakmaya sevk etmekle suçlanmaktadır. 

  • Reddiye:

- Kültürlenmeye odaklanmak: Parti, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, sahabeleri eğitme metoduna dayanarak mürekkez (çakıla çakıla) ders halkaları yoluyla İslami şahsiyetin oluşmasına vurgu yapmakta olup İslami mefhumlar billurlaştığında bunlar insanı fikri ve davranış olarak değiştirmektedir; zira güçlü bir mümini ortaya çıkaran, tavırlar olup şekil değildir. 

Dolayısıyla devlet kurmak için Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna göre hareket etmek fardır; herhangi bir farz değil, aksine farzların tacıdır; işte Hizb-ut Tahrir, Allah'ın rızasını gözeterek tamamen bu metoda göre hareket etmektedir. Allah’tan bize, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmayı ikram etmesini niyaz ediyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed El-Asbahi – Yemen

Devamını oku...

Gazze Bize Haykırıyor: Ümmetin Tek Bir Sancağın Altında Kalkınmasının Zamanı Gelmiştir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Gazze Bize Haykırıyor: Ümmetin Tek Bir Sancağın Altında Kalkınmasının Zamanı Gelmiştir!

Gazze'de yaşanan şiddetli savaş, her gün halkımızın kanıyla sulanan bu toprakları, ümmet olarak bize isabet eden zayıflık ve bölünmüşlüğün bir aynası haline getirmiştir. Artık sessiz kalmamalı, harekete geçmekten korkmamalıyız; bilakis fikri ve ameli olarak kalkınmamız ve gücümüzün kaynağına, bizi bir araya getiren akideye, bizi birleştiren İslam'a ve tüm sancakların üzerinde dalgalanması gereken "لا إله إلا الله محمد رسول الله" sancağına geri dönmemiz sorumluluğumuz haline gelmiştir.

İnsan doğası gereği, idrak edip düşünmek, hak olana teslim olmak ve ruhunu aydınlatan şeyi araştırmak üzere yaratılmış olan bir varlıktır. Yine insan, söz ve filler gibi çevresinde olanlardan ve içinde yaşadığı ortamdan ve sistemden etkilenen bir varlıktır. Bu yüzden insan, altüst olmuş bir gerçeklikte yetiştirildiğinde, sapkınlığı alışkanlık haline getirip onu doğru olarak görmeye başlar ve farkına bile varmadan fıtratından uzaklaşır. Dolayısıyla insanın gördükleri ve işittikleri şeylere göre şekillenmesi onu, kendisinden olmayan ve üzerine yaratıldığı şeye (fıtrata) benzemeyen fikirlerin esiri haline getirir.  

Bu fikri işgal, sadece sözcüklerle veya fikirlerle sınırlı kalmamış, aksine eğitim müfredatları, medya organları ve ekonomi aracılığıyla kültürümüzün derinliklerine kadar nüfuz etmiştir. Okullarda ve medya organlarında bize, çarpıtılmış tarih ve yabancı değerler sunulunca, yeni nesil kimliğiyle olan bağını yitirmiş ve fıtrat, sahte Batı standartları karşısında görünmez bir hale gelmiştir. Şerî yoldan sapmak, sadece bir hata değil, doğru ile yanlışın kıyas edildiği bir ölçü haline gelmiş... Ve böylece kırılma başlamıştır.

Gerçekliğin yozlaşması, bir boşluktan gelmemiş, aksine Batı'dan ithal ettiğimiz sistemlerden gelmiştir ki böylece bizim dışımızdakilerin akıllarıyla karar vermeye ve doğruyu, bize yabancı teraziyle ölçmeye başladık. Dolayısıyla sistem mefhumları değiştirmiş, böylece iman geri kalmışlık, iffet kompleks, özgürlük ahlaksızlık ve açıklık bir çözülme haline gelmiştir! Her ne zaman fıtrat haykırmaya çalışsa, “trendlerin” gürültüsü, medyanın parıltısı ve korkunç bir ruhsal boşluğu gizleyen manşetlerin süsleri tarafından susturulmuştur.

Batı, ümmete karşı savaşını sadece silahlarla değil, aksine fikir, ekonomi, sinema, eğitim ve medya ile de yürütmüştür. İçimize öyle bir aşağılık kompleksi yerleştirmiştir ki böylece çoğumuz izzetin ancak ona ait olmakla olabileceğini sanmıştır. Ayrıca Batı, ülkemizi bölmüş, sembollerimizi değiştirmiş ve " لا إله إلا الله محمد رسول الله" yazılı bayrağımızı, dinimizle hiçbir ilgisi olmayan renklerle karıştırılmış bayraklarla değiştirmiştir. Dolayısıyla bizlere, akideye değil sınırlara ait olmayı, Kur'an'dan daha çok ilahileri kutsallaştırmayı, ümmetin kalkınmasını değil vatan için marşlar söylemeyi öğrettiler.

Bu tahrifat altında Müslüman, ülkesinde hak olanı bir yabancı gibi görmeye başlamıştır. Varoluşun anlamından ziyade geçim derdine düşmüş ve sırf akidesine sımsıkı sarıldığı için onu aşırıcı gören bir dünyada akidesini savunmaktan yorulmuştur. Hatta Batı'ya baktığında, küfürlerine rağmen onların, huzurlu ve sakin bir hayat yaşadıklarını görmüş ve böylece mutluluğun sırrının, elinden kaybettiklerinde değil de kafirlerde olan şeylerde olduğunu zannetmiştir.

Ancak Allah bizi, tabiiler olmamız için, hakkı ve adaleti egemen kılmamız için yaratmıştır. Nitekim bizler, ibadet ile muamelatın arasını birleştiren ve ruhu amelle mezceden bir metot olan Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metodunu terk edince izzetimizi de kaybettik; bu yüzden gaflet içinde olduğunu öğrendiğinde ümmet, kaçınılmaz olarak kalkınacaktır

Bireyin, değişime başlaması için bir yanılsama içinde yaşadığını idrak etmesi yeterlidir. Peki ümmetin tamamı, gafletinden nasıl uyanacak? Ayrıca ümmet, nasıl kalbinde taşıdığı "لا إله إلا الله محمد رسول الله” bayrağı olan tek bir bayrak altında birleşip yardımın Batı’nın elinde değil de Allah’ın elinde olduğuna inanacak? Artık üzerimize uygulanan yabancı sistemlerle dinimizin bize emrettiği şeylerin arasını yeniden düşünmemizin zamanı gelmedi mi? Artık İslam'ı, kalbi ıslah eden ibadet, dünyayı ıslah eden adalet, madde ile ruh mezcedilmesi ve Allah'ın istediği insanlık gibi Allah’ın istediği şekilde yaşamamızın zamanı gelmedi mi?

Öyleyse gelin hep birlikte fikir ve bilinçle kalkınalım, fıtrata geri dönelim ve nurları asla sönmeyecek olanların yolunu izleyelim ki böylece ümmet Raşidi Hilafetini kursun ve hakkın bayrağı, tüm bayrakların üzerinde dalgalansın.

Ancak bizler, fıtrat, bilinç ve kalkınmadan bahsederken, genel olarak on yıllardır Filistin’de olanları ve özel olarak da iki yıldır Gazze’deki Aksa Tufanı operasyonunu göz ardı etmemiz imkansızdır. Zira orada akidemiz sınanmakta ve bilincimizin samimiyeti ölçülmektedir; zira her gün kanların akıtıldığı topraklar, bizden uzak bir mesele değildir, aksine zayıflığımızın, sessizliğimizin ve bölünmüşlüğümüzün bir aynasıdır.  

Gazze sadece toprak için olan bir çatışma değildir; aksine kimlik ve birlik için olan bir çatışmadır. İç muhalefetlerden dolayı parçalanmış ve bitkin düşmüş ümmet, Batı’nın onu parçalamak için devam eden çatışmaları karşısında kendisini aciz hissetmektedir. Gazze'nin göstermiş olduğu fedakarlıklarına rağmen, ancak birleştirici vizyonun ve siyasi kitlesel çalışmanın yokluğu, onun zaferini sadece havada yükselen çığlıklara dönüştürmüştür! Eğer gerçekten bir değişim istiyorsak, bunun yolu, fikri ve siyasi vahdetimizi tek bir sancağın altından yeniden tesis etmekle başlar.

Bugün Gazze, ümmetin hala canlı olduğuna inanan ve hak sancağın altında sesini yeniden duyurmayı bekleyen tüm kalpler adına haykırmaktadır. Eğer kalkınmanın bilinçli olmakla başladığına inanıyorsak, o zaman Gazze'ye yardım etmek, bilincimizin ilk sınavı ve yardımın Allah'ın asla dönmeyeceği bir vaadi olduğunu bilen ümmet yolunda atılan ilk adım olsun.

Zaferin yolu, ümmetin fikri ve siyasi olarak kalkınmasıyla başlar; bunu gerçekleştirmek için de akide, şeriat ve yönetim olarak İslam'ın gerçek boyutlarına geri dönmemiz gerekir. Bugün Hizb-ut Tahrir, tam bir iman ve kararlılıkla bu davete liderlik ederek, İslami hayatı yeniden başlatmak ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti yeniden tesis etmek için en ideal yola ışık tutmaktadır. Ümmet akidesine geri dönüp saflarını birleştirerek İslam'ın sancağını yükseklerde dalgalandırmadıkça, güç dengeleri ümmetin lehine dönmeyecektir. İslam davetini Hizb-ut Tahrir temsil etmekte olup bizleri, bu azim projeye yardım etmeye davet etmektedir; bu azim proje ise, akidesinden ödün vermeyen ve kendisine yabancı hiçbir şeye boyun eğmeyen ümmetin projesidir. O halde Gazze hepimiz için ilk motivasyon kaynağı olsun ve Gazze'yi, kalkınmanın şafağının başladığı değişimin kapısı haline getirelim. O halde haydi hak sancağını dalgalandırın ve Allah Subhanehu ve Teala'nın bize emrettiği gibi, mücahit bilinçli ümmetin bir parçası olun.

Hizb-ut Tahrir'in ciddiyet ve samimiyetle çalıştığı Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet projesi için ayağa kalkın. İşte sadece o zaman Allah Subhanehu ve Teala’nın bize olan vaadi gerçekleşecektir; zira ümmetin kalkınmasının, kafirin üzerindeki tahakkümünü kaldırmasının, İslam’ın yönetimini yeniden tesis etmenin ve Allah Azze ve Cellenin vaadinin gerçekleşmesinin tek yolu budur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55] Ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَيَنصُرَنَّ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ Allah (Kendi dinine) yardım edenlere muhakkak yardım edecektir. Kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak galiptir.” [Hac 40]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nuseybe Fellahi (Ümmü Vad) – Yemen

Devamını oku...

Madagaskar'daki Darbe: Bir Fransız Tiyatrosu Mu, Yoksa Onun Nüfuzunun Tabutuna Çakılan Bir Çivi Mi?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Madagaskar'daki Darbe: Bir Fransız Tiyatrosu Mu, Yoksa Onun Nüfuzunun Tabutuna Çakılan Bir Çivi Mi?!

Haber:

Madagaskar’daki seçkin ordu birliğinin komutanı Albay Michael Randrianirina, Salı günü Ulusal Meclis'in (parlamento) Devlet Başkanı Andry Rajoelina'nın görevini ihmal ettiği gerekçesiyle görevden alınması yönünde oy kullanmasının ardından ordunun Afrika adası ülkesinde iktidarı ele geçirdiğini duyurdu. (El Cezire)

Madagaskar'ın başkentindeki AFP ekibinin gözlemine göre, Fransa karşıtı pankartlar da yaygındı ve pankartların üzerinde şunlar yazılıydı: “Defol Fransa” ve “Rajoelina ve Macron, defolun.” (El Cezire).

Yorum:

Öncelikle Madagaskar, Doğu Afrika kıyılarında yer almakta olup yaklaşık 26 milyon veya daha fazla nüfusuyla dünyanın dördüncü büyük adasıdır; başkenti de sömürgeci Fransızların "Tana" olarak adlandırdığı Antananarivo'dur.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, Madagaskar ve çevresindeki adalar için Fransa ve İngiltere arasındaki sömürge yarışı doruk noktasına ulaşmış olup Hristiyan misyonerler, tüccarlar ve kaçakçılar aracılığıyla Hint Okyanusu'nda bulunan bu stratejik bölgeye nüfuzlarını yaymaya çalıştılar.Daha sonra işler Fransa'nın eline geçti ve Fransa 6 Ağustos 1896'da Madagaskar'ı resmen sömürgeleştirdiğini ilan etti.

Fransız sömürgeciliği kelimenin tam anlamıyla barbarcaydı; zira Fransa'nın işgal ettiği hiçbir ülke katliamlardan ve halkına yönelik soykırımdan kurtulamamış ve tarihi böylesi bir katliam ve soykırıma tanıklık etmemiştir. Örneğin 1947 yılında, onun güçleri Madagaskar halkına karşı bir katliam gerçekleştirmesinin yanı sıra sömürgeleştirilmiş ülkelerin kötü ekonomik koşullarını ve halklarının hayal bile edilemeyecek boyuttaki yoksulluğunu istismar ederek servetlerini büyük ölçüde yağmalamıştır; bu da bu güçlerin reddedilip nefret edilmesine yol açmış ve sömürgelerinden ayrılmalarını veya kovulmalarını kolaylaştırmıştır.Nitekim uluslararası çatışmalar, özellikle de Ukrayna'daki savaş ve Fransa'nın siyasi ve ekonomik krizleri sonrasında uluslararası konumunun bozulması ve önemli ölçüde gerilemesi de buna yardımcı olmuştur.Zira Afrika ülkelerinin Fransa'yı reddedip onu aşağılayarak kovduklarına tanık olduk ve Mali, Burkina Faso ve Nijer buna dair en iyi örneklerdir. Bunun üzerine Fransa, zayıflık ve uluslararası çatışmaların sonucunda sömürgeci gerileme trenine binmek zorunda kalmıştır.

Uluslararası çatışma konusuna gelince:Amerika Birleşik Devletleri, 2008 yılında Afrika'ya özel askeri gücü (AFRICOM) aracılığıyla askeri olarak Afrika kıtasına girmiş, ardından terörle mücadele bahanesiyle Fransız sömürgelerindeki Afrika ordularının eğitimi ve silahlandırılmasını finanse etmeye başlamıştır.AFRICOM Afrika'ya girdiğinden beri çeşitli Afrika ülkelerinde, ABD tarafından özel olarak eğitilmiş askeri güçler tarafından gerçekleştirilen birkaç darbe meydana gelmiştir.

Olayları takip edip okuduktan sonra, bunun gerçek bir darbe değil, gerçek bir darbe korkusundan kaynaklanan önleyici bir hamle olduğu anlaşılmaktadır. Buna delalet eden bazı işaretler vardır ki bunlardan bazıları şunlar:

1- Bazı medya kuruluşları, Cumhurbaşkanı Rajoelina'nın Macron ile anlaşmaya vardıktan sonra bir Fransız askeri uçağıyla ülkeyi terk ettiğini bildirmiştir.Şarkul Avsat gazetesi şunları söylemiştir: “Bir askeri kaynak Reuters'e, Rajoelina'nın dün Pazar günü Fransız askeri uçağıyla ülkeyi terk ettiğini söylemiştir. Fransız radyosu, onun Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir anlaşmaya vardığını söylemiştir.”Bu da onun ayrılmasının Fransa'nın kararı olduğu anlamına gelmektedir.

2- Onu görevinden uzaklaştıran mevcut siyasi ortamdır, yani Fransız bir gruptur; bu da parlamenterlerin ezici çoğunlukla onu görevinden uzaklaştırmaya karar verdiğini göstermektedir.

3- Fransızların bu eylemle ilgili açıklamaları, örneğin Mali'deki kadar gergin değildi, aksine daha çok Fransızların endişelerini dile getiriyordu.

Sonuç olarak: Sabit ve kesin olan şeylerden biri de Fransa'nın karanlık bir tünele girmesi ve uluslararası çöküş trenine binmiş olmasıdır; zira iç siyasi krizler, iç bölünmeler, dış krizler ve ekonomik krizlerle durumu daha da kötüleşmiş ve onunla birlikte Avrupa da, Ukrayna'daki savaşta büyük bir zayıflık ve acizlik göstermiştir.Belki bir gün, özellikle (tüm sömürgeci ülkeler gibi) kirli bir sömürgeci tarihi olduğu ve yalan ve saptırıcı sloganlarıyla özgürlük ve Fransız Devrimini terennüm edip durduğu için dünyaya tattırdıklarının aynısını kendisi de tadacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hasan Hamdan

Devamını oku...

Avrupalı Halklar ile Yöneticileri Arasındaki Bariz Fark!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Avrupalı Halklar ile Yöneticileri Arasındaki Bariz Fark!

Haber:

Sana'da yayınlanan es-Sevra gazetesi, 12 Ekim Pazar günü, şu başlık altında bir haber yayınladı: “Avrupa'daki kitlesel gösteriler, İsrail'in hesap vermesini ve onun silahlandırılmasının durdurulması talep ediyor. Haberde şöyle geçti: “Dün, birçok Avrupa ülkesindeki binlerce kişi, Filistinlilerin katledilmesinden sorumlu olanların hesap vermesi, İsrail'in silahlandırılmasının durdurulması, insani yardımın hızla ulaştırılması ve Gazze'nin yeniden inşası için protesto gösterisi düzenlediler.Gazze'deki ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinden bir gün sonra Londra, Berlin, Milano, Oslo ve Viyana'da göstericiler sokağa döküldüler.”

Yorum:

Bugün, halkları Yahudi varlığının suçlarını dizginlemek ve tüm beklentilerin ötesine geçen Gazze'deki katliamlarını sonlandırmak için protesto gösterileri yapan Avrupa ülkeleri,dini Avrupa'nın dininden farklı olduğu için politikacılarının İslam ümmetini parçalamak ve onu yok etmek için planlar yaptıkları ülkelerdir;zira bu ülkeler, 1907 yılında Londra'da düzenlenen Campbell-Bannerman Konferansı'nı kabul etmeleriyle başlayıp Yahudilere Filistin'de yerleşim yerleri vaat eden Balfour Deklarasyonu'na izin verilmesiyle devam eden ve Birleşmiş Milletler'de Filistin'in halkı ve Yahudiler arasında paylaştırılmasına ilişkin kararın kendileri lehine oylanmasıyla sonuçlanarak İslam ümmetinin kalbine Yahudi varlığını diktiler.

Avrupa hükümetleri, İslam ümmetine karşı yürüttükleri mücadelede halklarını siyasi olarak yanıltarak halkları, Avrupa'da hilalin yayılmasına karşı haçı koruma savaşlarında onları kendi arkalarında mı topluyorlar?!Halklarını aldatmayı tamamlamak için, yüzünü haçtan çevirmiş, onu terk etmiş, kapitalist ideolojiyi benimsemiş ve Avrupa halklarının acısını çektiği ve onlara bu dünyanın sefaletini ve sıkıntısını tattırdığı hayattan dini ayırmıştır.

Avrupalı ​​halklar, yöneticilerinin medya kuruluşları aracılığıyla kendilerine dayattığı bu aldatmacadan, Yahudi varlığının, Gazze'de son iki yıldır yaşlı, kadın ve çocukları katletmesi, onları yerinden etmesi, evler, okullar, hastaneler ve kamu tesisleri de dahil binaları başlarının üzerine yıkması, yaşlı ve gençleri istisna tutmadan onları kasıtlı açlığa maruz bırakması ve insanların kalplerine korku salması gibi eylemlerine bizzat kendi gözleriyle tanıklık edince kurtulabildiler.Resmi tamamlamak için Avrupa halklarının dikkatlerini, Yahudi olmayan saygın Avrupalı tarihçiler tarafından yazılan Avrupa'daki Yahudilerin tarihini, Yahudilerin Avrupa'ya nasıl geldiklerini ve neden oradan kovulup sürgün edildiklerini çok dikkatli bir şekilde okumaya çekmek istiyoruz.

Avrupa halkları Orta Doğu'nun komşuları olup istatistiklere göre Avrupa nüfusunun çoğunluğunun yakında Müslüman olacağı göz önüne alındığında,zayıf ve bölünmüş değil de istikrarlı bir Orta Doğu halklarıyla olan ilişkilerinin doğası da dahil olmak üzere çıkarlarını belirleme konusunda karar verenin saptırıcı yöneticileri değil de bizzat kendileri olsa daha iyi olurdu.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Tunus Vilayeti: "Şeri Hükümlerin Ölçüsünde Kurtuluş Projesi" Paneli

  • Kategori Tunus
  •   |  

Tunus Vilayeti: Panel;

"Şeri Hükümlerin Ölçüsünde Kurtuluş Projesi"

Hizb-ut Tahrir/Tunus Vilayeti, 12 Ekim 2025 Pazar günü, Kayravan Bölgesi'nde "Şeri Hükümlerin Ölçüsünde Kurtuluş Projesi" başlıklı bir panel düzenledi. Panele çok sayıda bölge sakini katıldı. Profesör Abdul Rauf El-Amiri, Hilafet'in yıkılışını takip eden dönemden ve sömürgecilerin, milliyetçilik, ulus devleti ve demokrasi gibi İslam'ı yönetim merkezinden ayıran fikirlerini aşılayarak bir avuç siyasetçiyi nasıl yetiştirdiğinden bahsetti. Ardından, onları, ülkenin mevcut bağımlılık ve geri kalmışlığının temel nedeni olan bu fikir ve yasaları uygulayacakları pozisyonlara yerleştirdi. Ülkenin politikalarını sömürgecilerin belirlediğini ve ülkenin küçük büyük tüm meselelerinin, dini insanların hayatından ayırma konusunda gayretli olan Batı'nın elinde olduğunu açıkladı. Hizb-ut Tahrir'in devlet projesini, pratik, yürürlükte ve uygulanabilir İslami hükümler olan Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünnetinden aldığını açıklayarak sözlerini tamamladı. Bu hükümlerin, Allah tarafından yüklenen bir yükümlülük olduğu için ümmetin bunları uygulaması farzdır ve bu gerçek, meşru ve mümkün bir kurtuluş projesidir.

Üstat Tahir Nasır, müdahalelerinde Batı'nın, kendi yasalarını ve fikirlerini uygulamak ve İslam'ın, fikirlerinin ve yasalarının iktidara gelmesini engellemek için ardı ardına siyasetçileri iktidara getiren taraf olduğunu belirtti. İslam'ın, insanlığın karşı karşıya olduğu tüm sorunları ele alan bir dizi hukuki hüküm ve bir yaşam biçimi olduğunu açıkladı. Ayrıca İslam ümmetinin ve tüm dünyanın bu kapitalist sisteme alternatif olarak yeni bir sistem özlemi ve arayışı içinde olduğunu belirtti. Son olarak, bu sistemin iktidara gelmesini engelleyen zorlukların, ancak insanların ayağa kalkması, kamuoyunun desteklemesi ve güç ve kudrete sahip olanların onu iktidara getirmesiyle aşılabileceğini açıkladı. Bu, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bize emrettiği meşru yöntemdir. Panel, dinleyicilerden gelen birkaç soruyla sona erdi.

Bu panel, Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti gençlerinin, ülkeyi sefalet ve sıkıntılarından kurtarıp yüce İslam'ın adalet ve merhametine kavuşturacak gerçek kurtuluş projesi hakkında kamuoyu oluşturmak amacıyla Zeytuna topraklarında düzenlediği seminer ve toplantıların bir uzantısı ve devamıdır.

Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti Merkez Medya Ofisi Temsilcisi

Pazar, 20 Rebiu'l Ahir 1447 - 12 Ekim 2025

İlgili Linkler:

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Resmi Websitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Resmi Sitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Facebook Sayfası

Devamını oku...

Tunus: Yürüyüş; Komutanlara ve Askerlere Acil Çağrı: Yahudi Varlığını Yok Etmeye En Muktedir Olan Sizlersiniz!

  • Kategori Tunus
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti: Yürüyüş;

Komutanlara ve Askerlere Acil Çağrı: Yahudi Varlığını Yok Etmeye En Muktedir Olan Sizlersiniz!

10 Ekim 2025 Cuma günü, Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti tarafından Filistin ve esir Aksa Camii'ni desteklemek için Feti Camii önünde büyük bir yürüyüş düzenlendi. Yürüyüş, Tunus halkını sokağa çıkmaya ve komutan ve askerlere “Yahudi varlığını yok etme gücüne en muktedir olan sizlersiniz!” başlıklı acil bir çağrı yapmaya davet etti. Her zamanki gibi Tunus halkından büyük bir kalabalığının katıldığı yürüyüş, “Allahu Ekber” sloganıyla başladı ve başkentteki ana caddelerden geçerek Devrim Caddesi'ne ulaştı. Yürüyüşün ana pankartında yürüyüşün adı, diğer pankartlarda ise "Askeri yargıya... Gazze'yi destekleyenleri serbest bırakın... Muhammed el-Nasser Şuveyka“ yazıyordu. Yürüyüş, Belediye Tiyatrosu önünde sona erdi ve muhlis katılımcılar burada toplanarak, sadık komutan ve askerleri Gazze'deki ezilen kardeşlerini desteklemeye çağıran sloganlar attılar. Atılan sloganlar arasında şunlar vardı: ”Amerikalılar ve Yahudiler... Anlaşma yok, söz yok“, ”Komutanlar ve askerler... Yahudilerin sözü yoktur“, ”Komutanlarlar ve askerler... Amerika'nın sözü yoktur.“ ”Gazze askerleri çağırıyor... Yahudilerin antlaşması yoktur.“ ”Gazze askerleri çağırıyor... Yahudileri ortadan kaldırmak istiyoruz.“ ”Komutanlar ve askerler... Bu varlığı ortadan kaldırmak bizim görevimizdir.“ ”Ey Müslüman ordular... Filistin'i kurtarmak istiyoruz.“ ”Ey komutanlar ve askerler... Amacımız bu varlığı ortadan kaldırmaktır."

Bunu, Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti üyesi tarafından kurtuluş hakkında yapılan bir konuşma izledi. Müslüman ordulara, yöneticilerin utanç verici tutumlarını ve Gazze konusunda Allah ve Resulüne ihanetlerini hatırlattı. Yöneticiler, efendilerinin emirlerine uyarak savaş seçeneğini terk ettiler. Sadık askerlerin savaş ve cihat halkı olduğunu açıkladı. Trump'ın komplosu ve planının uygulanmayı ve savaş makinesinin başaramadığını başarmayı beklediğini açıkladı. Bugün ümmetin, Yahudi varlığını yok etmek için sizin harekete geçmenizi beklediğini, arkanızda ise zafer ya da şehitlik peşinde olan geniş bir Müslüman ordusu olduğunu açıkladı. Ayrıca, uzun süren acı ve bekleyişin ardından Yahudi varlığını yok edip müminlerin kalplerini iyileştirebilecek olanların sadece siz askerler olduğunu açıkladı.

Böylece Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti, ümmetin orduları içinde samimi olanlara, Hizb-ut Tahrir'e nusret vermek ve İslam'ın büyük yurdunu, ikinci Raşidi Hilafetimizi, yedi göklerin üstünden vaat edilen Nübüvvet metodu üzere kurmaları için çağrısını sürdürmektedir. Bu, Gazze halkını kurtaracak, Kudüs'ü özgürleştirecek ve İslam'ın hidayet ve nur mesajını tüm dünyaya taşıyacaktır.

[وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ، بِنَصْرِ اللَّهِ ۚ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ]

"O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir." [Rûm 4-5]

Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti Merkezi Medya Ofisi Temsilcisi

Cuma, 18 Rabiu'l Ahir 1447 - 10 Ekim 2025

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

İlgili Linkler:

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Resmi Websitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Resmi Sitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Facebook Sayfası

Devamını oku...

Kuşkusuz Gazze’nin, Müslüman Askerlerin Bilek Gücüyle ve Yahudi Varlığının Kökünün Kazınmasıyla Değil de Önce Yerle Bir Edilip, Sonra da Trump’ın Planı ve İslam Coğrafyasındaki Yöneticilerin İhanetiyle Kısmen Özgürlüğüne Kavuşturulması En Büyük Felak

  • Kategori Hizb
  •   |  

Kuşkusuz Gazze’nin, Müslüman Askerlerin Bilek Gücüyle ve Yahudi Varlığının Kökünün Kazınmasıyla Değil de Önce Yerle Bir Edilip, Sonra da Trump’ın Planı ve İslam Coğrafyasındaki Yöneticilerin İhanetiyle Kısmen Özgürlüğüne Kavuşturulması En Büyük Felaketlerden Biridir

Mısır rejimi, Trump’ın Gazze planının hayata geçirilişi nedeniyle bir kutlama töreni düzenleneceğini duyurdu... Cumhurbaşkanı es Sisi, planın mimarı olarak gördüğü ABD Başkanı’nı bu kutlama törenine davet etti. “ABD Başkanı Trump, Perşembe günü yaptığı açıklamada, Hamas’ın Gazze Şeridi’nde elinde tuttuğu son rehinelerin önümüzdeki hafta Pazartesi veya Salı günü serbest bırakılacağını ve bu önemli gelişmeyi kutlamak üzere bölgeyi ziyaret etmeyi planladığını söyledi... Mısır Cumhurbaşkanı es Sisi’nin, Mısır, ABD ve arabulucuların ortak çabalarıyla varılan tarihi anlaşmanın imzalanması vesilesiyle Mısır’da düzenlenecek imza törenine katılması için Trump’a bir davetiye gönderdiği belirtiliyor...” (09.10.2025 CNN)

Peki bu insanlar neyin kutlamasını yapıyorlar? Trump için neyin alkışını tutuyorlar? Trump, Gazze’de taşı taş üstünde bırakmayan, evleri ve ağaçları yerle bir eden Yahudi varlığının en büyük destekçisi değil mi?

Planın dokuzuncu maddesi, "Gazze, kamu hizmetlerinden ve belediyelerden sorumlu, Filistinli ve uluslararası uzmanlardan oluşan, apolitik, teknokrat bir Filistin komitesi tarafından geçici olarak yönetilecek. Bu komite, nitelikli Filistinliler ve uluslararası uzmanlardan oluşacak ve yeni bir uluslararası geçiş organı olan ‘Barış Kurulu’ tarafından denetlenecek ve gözetim altına alınacak. Barış Kurulu’nun Başkan Trump’ın yanı sıra, aralarında eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ve adı daha sonra açıklanacak başka üyeler ve devlet başkanları tarafından yönetilecek” dediği halde neyin kutlamasını yapıyorlar bunlar?

Planın on üçüncü maddesi “Tüneller ve silah üretim tesisleri de dahil olmak üzere tüm askeri, terör ve saldırı altyapısı yıkılacak ve yeniden inşa edilmeyecek. Gazze, bağımsız gözlemcilerin gözetimi altında, savaşçılar için uluslararası fonlarla desteklenen silah tedariki ve yeniden entegrasyon programlarıyla silahsızlandırılacak.” dediği halde neyin kutlamasını yapıyorlar bunlar?

Yahudi varlığı ordusu Gazze Şeridi’nin yaklaşık %53’ünü kontrol altında tutmaya devam edeceği halde neyin kutlamasını yapıyorlar bunlar? “Çekilme tamamlandıktan sonra İsrail ordusu, Gazze Şeridi’nin yarısından fazlasını, yaklaşık yüzde 53’ünü kontrol altında tutmaya devam edecek... Bu bölgeler arasında Gazze sınırındaki tampon bölge, Philadelphia Koridoru (Mısır ve Gazze arasındaki sınır) ile Gazze Şeridi’nin en kuzeyindeki Beyt Hanun ve Beyt Lahiya, Gazze şehrinin doğu eteklerindeki tepeler ve Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah ve Han Yunus’un büyük bir kısmı yer alıyor...” (10.10.2025 Şarku’l Avsat)

Geri çekilme, Gazze Şeridi’nin toprakları içinde kalan ve Sarı Hat denilen bir noktaya kadar olacakken neyin kutlamasını yapıyorlar bunlar? “Sarı Hat, bu anlaşma uyarınca İsrail ordusunun çekileceği son noktadır. Sarı Hat, işgal devletinin Gazze Şeridi ile sınırından kilometrelerce uzakta olsa da, İsrail ordusunun mevcut mevzilerinin çoğu sınırdan 1-1.5 km mesafede yer almaktadır...” (11.10. 2025 el-Arab el-Cedid)

Gazze halkı oradan oraya savrulup dururken; kadın, erkek, çoluk çocuk demeden canlarını, şehitlerini toprağa vermişken, hatta evlerine döndüklerinde bile ne kendilerine ne de bir sığınmacıya barınak olamayacak bir enkaz ve harabeyle karşılaşacakken neyin kutlamasını yapıyorlar bunlar?

Gazze için Amerikan Merkez Komutanlığı’nın liderlik ettiği bir sivil-askeri koordinasyon merkezi söz konusu iken neyin kutlaması bu? “CNN, dün (Cuma) bir Amerikalı yetkiliye dayandırdığı haberinde, savaşın sona ermesi anlaşmasının uygulanmasını gözlemlemek amacıyla kurulacak sivil-askeri koordinasyon merkezi için ilk Amerikalı birliklerin “İsrail”e varmaya başladığını duyurdu... Habere göre aynı yetkili, bu birliklerin “Gazze Şeridi’nde sivil bir yönetimin kurulması yönündeki çabaları” denetleyeceğini belirtti.” (11.10.2025 Şarku’l Avsat)

Bu yüzden mi kutlama töreni düzenliyorlar? Bu yüzden mi Trump’ı davet etmek için yarışıyorlar? Törene başkanlık etmesi için koşuşturuyorlar? Hem onu hem de töreni tarihi bir olay olarak görüp ayakta alkışlamak için birbirleriyle yarışıyorlar? Oysa planı, Yahudileri güçlendirmek, Müslüman ülkesi olan Mübarek Toprak Filistin’in peşkeş çekilmesi anlamına gelmektedir! Yazıklar olsun! Demek ki Müslümanların yöneticileri, Trump’ı ve o sömürgeci kâfirleri işte böyle başlarına dost, kendilerine veli ediniyorlar!

تَرَى كَثِيراً مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَبِئْسَ مَا قَدَّمَتْ لَهُمْ أَنْفُسُهُمْ أَنْ سَخِطَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَفِي الْعَذَابِ هُمْ خَالِدُونَ  “Onlardan birçoğunun kafirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için önceden hazırladığı şey ne kötüdür: Allah onlara gazabetmiştir ve onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar!” [Maide 80]

Ey Müslüman ülkelerin orduları! Şüphesiz Avrupa’nın dört bir yanından devşirilen Haçlılar, Müslüman ülkesine saldırmışlar, Kudüs’te yıllarca kalarak orada bozgunculuk çıkarmışlardır. Selahaddin Eyyubi komutasındaki İslam ordusu, Haçlılarla savaşıp hak ettikleri ezici yenilgiye uğratana dek onlarla savaş sürüp durmuştur. Bu zaferin ardından Selahaddin, Kudüs’ü özgürleştirmiş ve onlara ağır kayıplar verdirmiş, küçük düşürücü ve aşağılayıcı bir şekilde onları Kudüs’ten çıkarmıştır... Ve o mukaddes şehrin halkı, dillerinde zafer tekbirleriyle, muzaffer komutanlar gibi yurtlarına geri dönmüşlerdir...

Ey Müslüman ordularının askerleri! Neden sizden önceki kahraman ecdadınızın izinden giderek Filistin ve Haşim Gazze’yi özgürleştirmiyorsunuz? Neden Yahudi varlığını yerle yeksan ederek ve varlığını yeryüzünden silerek Gazze ve tüm Filistin halkının Allahu Ekber zafer tekbirleriyle onurlu ve muzaffer bir şekilde evlerine geri dönmelerini sağlamıyorsunuz?

Elbette bunu yapabilirsiniz; çünkü siz, Yahudi varlığını, tıpkı bileziğin bileği sarması gibi çepeçevre kuşatmış durumdasınız. Fakat sizin tek eksiğiniz, samimi ve dürüst bir komutandır... İçinizde, sizi, üzerlerine zillet ve meskenet damgası vurulmuş ve sizinle yapacağı hiçbir savaşta asla galip gelemeyecek olan düşmanınızla savaşmaya sevk edecek böyle bir komutan yok mu?

وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ “Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez.” [Ali İmran 111] Onlarla, onların arkasındakileri de darmadağın edecek öyle bir savaşa tutuşacaksınız ki hepsi hezimete uğrayacak ve arkalarına bile bakmadan dönüp kaçacaklardır...

Evet, siz elbette bunu yapabilirsiniz. Haydi Rabbinize tevekkül edin, kararınızı verin ve Allah’ın Kur’an’da haklarında şöyle buyurduğu ve düşmanlarıyla savaşırken şöyle diyen kimselerden olun:

قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَا إِلَّا إِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ أَنْ يُصِيبَكُمُ اللهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِهِ أَوْ بِأَيْدِينَا فَتَرَبَّصُوا إِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُون  “De ki: “Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz. Biz de, Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz. Haydi bekleyedurun. Şüphesiz biz de sizinle birlikte beklemekteyiz.” [Tevbe 52]

Eğer yöneticileriniz sizi düşmanınızla savaşmaktan alıkoyarlarsa, onlara her yolla karşı koyun ve Allah’a yardım edin ki O da size yardım etsin. Allah’ın yardımı geldiğinde Gazze ve tüm Filistin halkı, tekbirlerle, düşmanlarını kahretmiş, varlığını paramparça etmiş bir şekilde muzafferler olarak evlerine geri döneceklerdir! Şimdiki gibi değil. Bugün düşmanları, Trump’ın desteği ve Ruveybida yöneticilerin ihanetiyle Mübarek Toprağı hakimiyetleri altında tutmaktadırlar!

Ey Müslümanlar! Ey Müslüman ülkelerin orduları! Size defalarca tekrar ettiğimiz şu hususla sözlerimizi noktalıyoruz:

Bizler, Allah’ın yardımından, İslam’ın ve Müslümanların izzet bulacağından, mücahit Raşidi Hilafetin geri döneceğinden, Yahudilerle savaşılacağından ve öldürüleceklerinden ve tıpkı Konstantinopolis’in fethedilip bir İslam yurdu ‘İstanbul’ haline gelmesi gibi, Roma’nın da fethedileceğinden eminiz ve kalbimiz bu konuda mutmaindir... Hatta kâfirler ve münafıklar şöyle diyecek olsalar da biz bu konuda eminiz:

إِذْيَقُولُالْمُنَافِقُونَوَالَّذِينَفِيقُلُوبِهِمْمَرَضٌغَرَّهَؤُلَاءِدِينُهُمْوَمَنْيَتَوَكَّلْعَلَىاللَّهِفَإِنَّاللَّهَعَزِيزٌحَكِيمٌ “Hani o zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar, ‘Bunları dinleri aldattı’ diyorlardı. Kim Allah’a tevekkül ederse, şüphesiz Allah Azîz’dir (mutlak güç sahibidir), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir.” [Enfal 49] Müslümanlar için vaat edilen tüm bu zaferler, Allah’ın vaadi ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesinde saklıdır. Allah’ın izniyle zafer, mutlaka gerçekleşecektir... Ancak, bunun için Aziz ve Hâkim olan Allah’ın değişmez kanunu (Sünnetullah) vardır. Bizler, hiçbir şey yapmadan otururken gökten melekler inip bizim için Hilafeti kurmayacaklar, Allah’ın vaadi ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirmeyeceklerdir. Aksine bizler ciddiyetle, gayretle, sadakatle ve samimiyetle çalıştığımız zaman, Allah, bize yardım etmeleri için meleklerini indirecektir... İşte o zaman Allah bizlere zafer ihsan edecek ve iki cihanda da kurtuluşa erdirecektir. İşte bu, büyük kurtuluştur.

وَيَوْمَئِذٍيَفْرَحُالْمُؤْمِنُونَ* بِنَصْرِاللَّهِيَنْصُرُمَنْيَشَاءُوَهُوَالْعَزِيزُالرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

Ey Müslüman orduların askerleri! Halkına asla yalan söylemeyen öncü (gözcü) Hizb-ut Tahrir sizi işte buna çağırıyor... Haydi, dünya ve ahiretin izzetine koşun... Haydi, Yahudi varlığını yıkmaya ve Mübarek Toprağı bütünüyle yeniden İslam yurdu yapmaya koşun... Allah sizinle beraberdir ve amellerinizi asla zayi etmeyecektir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER