Perşembe, 05 Recep 1447 | 2025/12/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Ahmed Şara’nın Konuşması ve Kahramanlık Yanılsaması Hakkında Bir Okuma

Ahmed Şara, hala kendisi için türettiği ve acı çeken Suriye halkını da ikna etmeye çalıştığı yanılsamanın içinde boğulmaya devam ederek kendisini, ülkeyi Esad rejiminin pençelerinden kurtaran bir kurtarıcı ve halaskar olarak sunuyor; konuşmalarında kendisini büyük savaşlardan muzaffer olarak çıkmış bir kahramanmış gibi gösteriyor. Ayrıca başkalarından önce Suriyelilerin bildiği gerçekleri göz ardı ederek büyük başarılara imza atmış birinin özgüveniyle konuşuyor.

İnkar edilemez gerçek şu ki Ahmed Şara, başta Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kapısıyla giren Washington olmak üzere uluslararası ve bölgesel tarafları bir araya getiren gizli koordinasyon ağı olmasaydı, Suriye halkının karşısına çıkıp “zafer” olarak adlandırdığı şeyi ilan edemezdi. İşte gözlerden uzak olan bu koordinasyon, onun için bir zemin hazırlamış ve ezilen halkları aldatması için ona alan açmıştır.

Bu gerçeklere rağmen Ahmed Şara, halkın iradesine veya bağımsız karar almaya değil, harici anlaşmalara ve iç içe geçmiş çıkarlara dayanan sahte bir zaferin propagandasını yapmaya devam ediyor. Bir siyasi, büyük güçlerin türettiği bir anlatının esiri olduğunda, söylemi gerçeklerden çok uzaklaşır ve onun sunduğu ve bahsettiği "zafer" gerçek değil, mürekkeple yazılmış bir zafer olur.

Mücadelesinde ağır bedeller ödeyen halkların uzun süre aldatılmaları imkansızdır; zira sadece onlar gerçeği vehimden ayırt etmeye ve hainlerle sadık olanların arasını ayırmaya muktedirdir. Nitekim uzun süredir çelişkili anlatılar ve sahte vaatler arasında bocalayan halklar, artık bugün bilinçlerini yeniden kazanma ve yanıltmanın enkazı arasından haklarını kurtarma konusunda her zamankinden daha yeteneklidirler.

Halkların bilinci, bizzat kendileri terk etmedikçe hiçbir gücün yıkmaya güç yetiremeyeceği son kaledir. Dolayısıyla insanlar kendileri için özenle kurgulanmış yanılsamanın boyutunu fark ettiklerinde, iradeyi propagandanın pençesinden kurtarmak ve hafızayı sahte kurtarıcıların anlatılarından özgürleştirmek gibi gerçek kurtuluşa giden yol başlar.

Artık bu halkların bilinçlerini yeniden kazanmalarının ve gerçeği gizleyen yalanların ağırlaştırdığı gözlerle değil, açık gözlerle sahneyi yeniden okumalarının zamanı gelmiştir.

Müslüman halkların hafızası, onların bağrına çöreklenen, insanların bilinçlerini devre dışı bırakan ve ayırt etme yeteneklerini tüketen zorba bir iktidarı miras alan tiranların uzun tarihiyle yüklüdür; öyle ki Müslüman halklar, on yıllarca süren baskı ve saptırmanın ardından, hain ile güvenilir olanın arasını ayırt edemez bir hale gelmişlerdir. Bu yüzden sesler birbirine karışmış, yüzler iç içe geçmiş ve basiretler propaganda, korku ve tahrifatın ağırlığı altında yok olmuş, gerçek batılın kalabalığında kaybolmuş ve böylece gerçeğin yerini içerisine türetilmiş anlatıların pompalandığı şeyler almıştır.

Eğer bugün bu halklar, milletler arasında konumlarını yeniden kazanmak istiyorlarsa, izzet ve güçlerinin kaynağı, onurlarının çiti ve varlıklarının savunucusu olan devletlerinin geri dönmesini talep eden seslerini yükseltmeleri gerekir. Zira milletler sessizlikle inşa edilmez ve boyun eğmekle yeniden tesis edilmez; aksine gafletinden uyanarak tarihinden ve gücünden kopmuş olanı yeniden birleştiren canlı bir iradeyle tesis edilir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Munis Hamid – Irak

Bu kategoriden diğerleri: « Müfredatların Ele Geçirdiği Zihinler

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER