- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Büyük Yalanın Açığa Çıkarılması, Vehim ile Gerçek Arasında Kapitalizm!
İnkar edilemez gerçek şu ki, tüm dünya şu anda başta Amerika olmak üzere Batı yöneticileri arasındaki yalan sorununu açığa çıkarıyor. Peki onların şu anda bu gerçeği açığa çıkarması bir aptallık belirtisi midir?Yoksa demokratik anlayışları ve özgürlükleri konusundaki yaşadıkları yalanın sebebi, onların ideolojilerinin anlaşılmaması mıydı? Yalanı doğrudan ayırt etmek için belirlenmesi gereken ölçü ve standart nedir? Peki Amerika, Avrupa ve dünya liderleri, kapitalist ideolojinin ortaya çıkmasından ve dünyaya egemen olmasından bu yana kendilerine, halklarına ve dünyaya karşı dürüst oldular mı?
Bu sorular, açıklamaların, araştırmaların, önerilerin ve cevapların etrafında dönmeyi gerektirir; çünkü dünya liderleri, geçen on yıllar boyunca yasama meclisleri ve hükümetleri tarafından yasallaştırılan sistemlerine, kanunlarına ve ideolojilerine bağlıdırlar ve geriye kalan ideolojinin geri kalan ömrüdür. Şayet ortada bahsedilen bir yalan ikilemi varsa, bunun çözümü nedir? Yalan söylemek, onların ideolojisinde mubah veya meşru mudur?
On sekizinci yüzyılın başlarından itibaren kapitalist ideoloji dünyanın büyük bir bölümünü ele geçirmiştir. Bu ideolojinin akidesi şudur: “Tanrının Hakkını Tanrıya Sezar’ın Hakkını Sezar’a Verin.” Bu da Allah'a iman etmek isteyen birinin, bu imanını kendisiyle sınırlaması gerektiği, çünkü bunun Allah'ın varlığına, O'nun gücüne, kimliğine ve hakimiyetine iman edilmesiyle ilgili olup hayatta bu anlayışa dayalı olarak davranmanın ve amel etmenin caiz olmadığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla pratik ve uygulama olarak yaşamla ilgili davranış, yeryüzünün tanrısına (Sezar) ve onun yasama konseylerine atfedilmiştir.
O zaman kapitalist akide ve onun laiklik mefhumu, dinin yaşamdan ayrılması, yani dinin, birey ve kilise ile sınırlandırılması ve bireylerin, toplumların veya devletlerin davranışlarıyla hiçbir ilgisinin olmaması demektir; yasama metinlerinde dine dikkat çekilmiş olsa bile bu, gözlere kum serpmekten, alay etmekten ve akılları hafife almaktan ibarettir. İşte bu kaide, özel ve genel arasında yalan ve ikiyüzlülük mefhumunu pekiştirmektedir; çünkü bu ideolojinin politikası, mana ve mefhum olarak tamamen “yalan söyleme sanatıdır.”
Bu medya manipülasyonu, akademisyenlerin, politikacıların, düşünürlerin ve sıradan insanların, büyük bir yalan içinde yaşamalarına, yani anlamını, yapısını ve mefhumunu düşünmeden bu ideolojiyle yaşamalarına neden olmuştur. Bu ideolojinin, halkları aldatması ve (özgürlük, çocuklar, kadınlar, hayvanlar, eşcinsellik, demokrasi ve benzerleri) gibi değerleri ortaya atması, bunlara yönelik örgütler ve kurumların kurulması, bunların propagandasını yapmak ve bunlar yoluyla vicdanları satın almak için milyarların harcanması, insanların zihinlerini bulanıklaştırmaktan ve bu ideoloji ve sonuçları hakkında bir an bile olsa durup düşünmelerini ve tefekkür etmelerini engellemekten başka bir şey değildir. Bu nedenle bu konuya ışık tutan veya üzerinde düşünmeye çalışan herkes ya susturulmakta ya marjinalleştirilmekte ya hapsedilmekte ya öldürülmekte ya da dünyanın en ücra köşelerine sürgün edilmektedir.
Büyük yalanlarıyla kapitalist ideoloji, kibirlenerek, iftira atarak ve yeryüzüne yayılıp genişleyerek Allah'tan başkasına ibadet edilen bir ilah haline gelmiştir; dolayısıyla kapitalist ideoloji, yönetimin iplerini ve baskı kılıcını elinde tutan bir yasama organı olup böylece insanlar da krallarını ve krallarının dinlerini takip etmektedir.
Son iki yüzyıl boyunca yöneticilerin, rejimlerin, akademisyenlerin ve politikacıların açıklamalarını inceleyen biri, bunların hepsinin şu yalana dayalı olduğunu görecektir: Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan bombalar, Vietnam, Afganistan ve Irak'ın işgali, Libya ve İran'ın vurulması, Filistin'in işgali ve onun üzerinde mutant bir varlığın kurulması ve bunun yanı sıra (halkların kurtuluşu, kendi kaderini tayin hakkı, devletlerin iç işlerine karışmama ve devletler arasında veya kendilerinden daha büyük güçler tarafından saldırganlığın yapılmaması) gibi tarihteki en büyük yalana dayalı olan ve hala da olmaya devam eden Birleşmiş Milletler'de yapılan açıklamalar, konferanslar ve toplantılar ve "teröre karşı savaş" projesi… Yani aklın hayalin alamayacağı büyük ve sayısız yalanlar vardır.
Bu yalanları, halkların, akademisyenlerin, siyasetçilerin ve düşünürlerin zihinlerinden açığa çıkarmak, Aksa Tufanı operasyonu gibi bu yalanların boyutuna uygun olması gerekiyordu. Onlar tuzak kuruyorlar ve tuzakları da büyüktür ancak Allah'ın tuzağı, onların tuzaklarından çok daha büyüktür; çünkü onların tuzakları, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilen Allah katında (malumdur). Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِندَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِن كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ “Hilelerinin cezası Allah katında (malum) iken, onlar tuzaklarını kurmuşlardı. Halbuki onların hileleriyle dağlar yerinden gidecek değildi!” [İbrahim 46] Dolayısıyla bu olay (Aksa Tufanı) insanlar için, ideolojinin mefhumunu ve Batı dünyasının demir yumruk, çatışma ve sömürgecilikle pazarladığı bir yalan üzerine kurulduğu büyük yalanın gerçeğini açığa çıkarmıştır.
Şu anda ve son iki yıldır Gazze ve Batı Şeria'da yaşananlar, doğal ve beşeri bir olay değildir; zira bunu başlatan kişiler, sadece fitili ateşlemekle görevlendirilmiş sebeplerdir ve patlamanın şiddeti, ulaştığı boyutu ve etkisi ise Müdebbir, Hakîm ve Alîm olan Allah’a aittir.
Meydana gelenleri destekleyen ve karşı çıkanlar arasındaki küresel bölünme göz önüne alındığında, destek kefesinin çarpıcı bir şekilde arttığını ve dünyanın, hak ve hakikatin yanında yer alan grup ile batılın ve yalanın yanında yer olan grup olmak üzere iki kampa bölündüğünü görüyoruz; bu da Allah Subhanehu ve Teala'nın, hak ile batılın arasını ayırmak istediğine, sonra batıl kampının yavaş yavaş parçalanmaya başlayacağına işaret etmektedir. لِّيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَن بَيِّنَةٍ وَيَحْيَى مَنْ حَيَّ عَن بَيِّنَةٍ “(Fakat Allah), helak olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helak olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı).” [Enfal 42]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Salim Ebu Sebeytan