Pazartesi, 14 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Suudi Arabistan ve Pakistan Arasında Ortak Savunma Anlaşması ve Bunun Anlamı!

بسم الله الرحمن الرحيم

Suudi Arabistan ve Pakistan Arasında Ortak Savunma Anlaşması ve Bunun Anlamı!

17/09/2025 günü, Suudi Arabistan ile Pakistan arasındaki ortak stratejik savunma anlaşması duyuruldu.Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Pakistan Başbakanı Nevaz Şerif tarafından yayınlanan ortak açıklamada şöyle geçti: “İki taraf arasında imzalanan ortak stratejik savunma anlaşması, iki ülkenin güvenliğini güçlendirme ve bölgede ve dünyada güvenlik ve barışı sağlama yönündeki çabalar çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.Bu anlaşma, iki ülke arasındaki savunma işbirliği yönlerinin geliştirilmesini, herhangi bir saldırganlığa karşı ortak caydırıcılığın güçlendirilmesini ve iki ülkeden birine yönelik herhangi bir saldırının her ikisine yönelik bir saldırı olarak kabul edilmesini amaçlamaktadır.”

Birçok kişi bu anlaşmanın anlamını sorgularken bazı Müslümanlar da bunun Yahudi varlığına karşı bir ittifak olduğunu zannetmekte ve bazıları da bunun Suudi parası ile Pakistan'ın nükleer gücü arasında, Müslümanlar için caydırıcı bir güç oluşturacak bir ittifak olduğunu yazmaktadır. Ancak aşağıdaki nedenlerden dolayı bunun doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır:

1- Suudi rejimi Amerika'ya tabi olup bunu kanıtlayan pek çok delil vardır ve bu delillerin en sonuncusu, bölgedeki diğer ülkelerle birlikte Gazze'deki savaşı durdurması için Amerika'ya yalvarmasıdır. Nitekim Amerika'nın emirlerine boyun eğmekte, Gazze halkına yardım etmemekte ve Gazze halkını, onları dilim dilim doğrayan, aç bırakan, evlerini, okullarını, hastanelerini başlarına yıkına ve bir yerden bir yere sürgün eden düşmana terk etmektedir.Dolayısıyla bu rejim, Amerika'nın emirlerine boyun eğerek Gazze halkını desteklemek için müdahale etmemiştir.

Son olarak bu rejim, Amerika Başkanı Trump'ın Gazze'deki savaşı sona erdirme planını memnuniyetle karşılamıştır; oysa bu plan, Yahudi varlığının, mücahitleri silahsızlandırma, Gazze'nin güvenlik kontrolünü Yahudilere bırakma, onun suçlarını örtbas etme ve bunların unutulmasına yol açma taleplerini karşılamaktadır.

Nitekim bu rejim, geçen Mayıs ayında Amerikan Başkanı Trump'ın Riyad ziyareti sırasında Amerika'ya olan desteğini açıklamış ve Amerikan ekonomisini ve silah ve füze geliştirme alanındaki Amerikan askeri projelerini desteklemek için Trump'a 600 milyar Doları aşan yüz milyarlarca dolarlık mali destek sağlamıştır ki bu paranın bir kısmı, Gazze'deki Müslümanları öldürmek için Yahudi varlığına gönderilen silahların bedelidir.

2- Pakistan rejimi de aynı şekildedir; zira o da Amerika'ya tabidir. Suudi Arabistan ve diğerleri ile birlikte Gazze'deki savaşı durdurması için Trump'a yalvaranlar arasında olup Trump'ın emirlerine boyun eğerek Gazze halkını desteklemek için harekete geçmemiştir. Ayrıca Trump'ın Gazze'deki savaşı sona erdirmeye yönelik son planını da memnuniyetle karşılamıştır.

Geçen Mayıs ayında Trump'ın, Hindistan ile çatışmaları durdurmasını talep ettiğinde onun emirlerine boyun eğmiştir; oysa bu, Hindistan'ın gücünü kırmak ve ardından Keşmir'i özgürleştirmek amacıyla harekete geçmek için bir fırsattı.

Nitekim Pakistan Başbakanı Nevaz Şerif, Trump'ın emirlerine uyacağını açıkladığı gibi Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı ve Pakistan ordusunun fiili komutanı Asim Munir de, Aralık 2023'te Amerika'yı ziyaret ettiği sırada ordu komutanlığını devraldıktan sonra ve aynı şekilde geçen Ağustos ayında yaptığı son ziyaretinde Amerika'ya olan sadakatini ilan etmiştir.Amerika'ya olan sadakatini teyit etmek için, Amerikan Başkanı Trump'ın İslam ümmetine karşı savaşa girdiği ve Gazze halkının soykırımına, yerlerinden edilmesine, evlerinin yıkılmasına ve oranın tatil beldesine dönüştürülmesine destek verdiği bir zamanda, Trump'ı Nobel Barış ödülüne aday gösterdiğini açıklamıştır.

3- Suudi Arabistan ve Pakistan rejimleri daha önce ABD'nin Afganistan'ı işgalini desteklemişler ve Amerika’ya teslim olana kadar da onun buradaki planlarını desteklemeye devam ediyorlar.Pakistan, Sovyet ve Amerikan işgali sırasında kendisine sığınan Afgan mültecileri sınır dışı etti, bu da Afganistan ile olan ilişkilerde gerginliğe yol açtı, hatta onunla sınır çatışmalarına bile girdi. Dolayısıyla kendi topraklarını, Amerika'nın Afganistan'a karşı harekete geçmesi için bir başlangıç noktası haline getirmiştir.

4- Bu nedenle Suudi Arabistan ve Pakistan rejimlerinin liderlerinin bu çerçevenin, yani Amerika'ya bağlılığın dışına çıkmaları, ardından Amerika'nın talimatı veya onayı olmadan ortak savunma anlaşması ilan etmeleri düşünülemez.

5- Bu ve mevcut şartlar ışığında, bunun anlamı aşağıdaki noktalarda anlaşılabilir:

a- Bu iki rejim, sanki Gazze halkını desteklemeye veya projesinde Suudi Arabistan'ın bir kısmını da kapsayan “Büyük İsrail” projesini gerçekleştirmek istediğini açıklayan Yahudi varlığına karşı koymaya hazırlanıyormuş gibi yaparak sıradan insanları aldatmaktadır. Yahudi varlığı, Yahudi esirlerin serbest bırakılması ve Hamas'ın Yahudilerin taleplerine boyun eğmesi için kendi topraklarını müzakerelerin yeri haline getirerek kendisine büyük hizmetler sunan Katar'a saldırdıktan sonra, bölgedeki tüm ülkelere tehditler yağdırmıştır.

b- Amerika, Pakistan'ın Hindistan ve Keşmir meselesiyle meşgul olmasını engellemek ve onun Orta Doğu meselesine odaklanmasını sağlamak istiyor.Böylece Çin'e karşı koyması için yönlendirdiği ajanı Hindistan'ı rahatlatacak, onun Keşmir üzerindeki kontrolünü tamamen genişletecek, Hinduları buraya yerleştirecek ve onun iki ülke arasındaki nehirleri kontrol etme projelerini güçlendirecektir.

c- Amerika, tüm İslam beldelerini kapsayacak şekilde George W. Bush'un başkanlığı döneminde başlatılan Büyük Ortadoğu fikri yeniymiş gibi Trump'ın yeni Orta Doğu fikrini ortaya atmıştır.Pakistan ve diğerleri de bu fikre ve bölgeye yönelik plana dahil olmuşlardır.Bu fikrin en önemlisi, Yahudi varlığının tanınması ve İbrahim Anlaşmaları kapsamında onunla ilişkilerin normalleştirilmesidir.Suudi Arabistan bu büyük ihanet anlaşmalarını kabul ettiğini açıkladığı anda Pakistan da buna dahil olacaktır.

d- Amerika'nın en önemli hedeflerinden biri de bölgede Yahudi varlığını pekiştirmektir; zira Yahudi varlığı, Amerika'nın bölgedeki üssü ve Amerika'nın nüfuzunu pekiştirmek ve ümmetin kurtuluşunu, onun kalkınmasını ve vaat edilen Hilafetinin kurulmasını engellemek için daha önce yaptığı gibi doğrudan savaşa girmeden saldırı yapabileceği bir koludur.Dolayısıyla Amerika, tüm Müslüman ülkelerinden, ümmetin bedenine yabancı olan bu varlığı hazmetmesini, onu tanımasını, onu meşru olarak kabul etmesini ve herkesin, Filistin devleti adı verilen silahtan arındırılmış bir Filistin varlığının kurulması gibi -ki bu, daha çok Filistin'in bir kısmı üzerindeki özerkliğe benzemektedir- boş vaatler karşılığında Yahudi varlığının iki kıblenin ilki ve Harameyn'in üçüncüsünün bulunduğu Müslümanlar için izzetli olan İslami toprağı gasp etmesini unutmasını istemektedir.Yahudi varlığının ise bunu reddettiği ve pratik olarak bunu imkansız hale getirdiği bilinmelidir; dolayısıyla Filistin devleti kurma projesi, bir hayal, insanları oyalama, onları saptırma ve Filistin'in kurtuluşu için sorumluluktan kaçma olarak kalmaya devam edecektir.

e- Anlaşma, ikisinden birine yönelik herhangi bir saldırının her ikisine yönelik bir saldırı olduğunu öngörmektedir; yani Yahudi varlığı herhangi bir bahaneyle Suudi Arabistan'a saldırırsa, Pakistan Suudi Arabistan'ı savunmak ve Yahudi varlığına saldırmak zorunda kalacaktır.Yahudi varlığı Pakistan'ın nükleer reaktörlerine saldırı düzenleyip nükleer gücünü yok etmeye çalıştığında da aynısı olacaktır. Amerika'nın desteklediği bu kibirli ve zorba varlık, güvenliği için tehdit olarak gördüğü her yeri vuracağını söyleyerek bölgedeki tüm ülkeleri tehdit etmiştir.Geçmiş tarihte Pakistan'ın nükleer gücüne saldırmakla tehdit ettiği de bilinmelidir.

Tüm bunlara dayanarak bu rejimlerden ve onların anlaşmalarından bu ümmet için hiçbir hayır umulmaz; bu yüzden bunun bilincinde olmak gerektiği gibi bu rejimleri değiştirmek içinde de çalışmamız gerekir; çünkü bu rejimler, ümmetin düşmanlarına teslim olmuşlar, dahası onlara hizmet ediyorlar, onları memnun etmek için çalışıyorlar, onları destekliyorlar ve düşmanların ümmete karşı işledikleri suçlara karşı sessiz kalıyorlar ki bu suçların en sonuncusu Gazze'ye yönelik saldırılarıdır.

Dolayısıyla çalışmanın, İslam beldelerini Allah'ın indirdikleriyle yönetecek tek bir devlet altında birleştirmeye odaklanması gerekir ki böylece yaklaşık 13 yüzyıl boyunca olduğu gibi Amerika'ya karşı durup onu bölgeden kovacak, Filistin ve Keşmir'i Yahudilerin ve Hinduların pisliklerinden temizlediği gibi diğer işgal altındaki ülkelerden de temizleyecek, her yerdeki Müslümanlara yardım edecek ve geride savunma, ekonomi veya ikili ilişkileri güçlendirme gibi anlaşmalar imzalayarak Müslümanları aldatan bölünmüş devletler bırakmayacak küresel süper bir güç haline gelebilsin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esad Mansur

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER