Pazartesi, 24 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/15
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Tunus'taki Şiddet Kimin Çıkarınadır?!

  • Kategori Tunus
  •   |  

Tunus, Allah'ın haram ve korunmuş kıldığı dokunulması caiz olmayan kanların ve malların mubah kılındığı suni büyük bir şiddet dalgasıyla kasıp kavruluyor. Bazı mücrim habis eller, Müslümanları hadlerine bağlı kalmada Allah'a olan ahitlerini unutturan kör bir fitnenin içerisine sürükleyene kadar bu hususta uzun zaman istikrarlı bir çizgi takip etmişlerdir. Geçici hükümet, insanları gerçek değişimde istenilen umudu hatta köhneleşmiş döneme ve utancına karşı ayaklanmayı temsil ettiğine ikna etmeye çalışmasının ardından ağır bir başarısızlıktan başka bir şey elde edemedi. Hatta insanlar, bu hükümetin başında insanların üzerinde ağır bir yük olan Zeynel Bin Ali'nin olduğu eski rejimin yeniden teşkili olduğunu açıkça gördüler. İnsanlar, boğucu durumlara, öldürücü şartlara ve yabacıların çarkına bağlantılı politikalara karşı ayaklanınca rejimin bu yeni varisleri, etrafını sarmak ve istikametinden saptırmak için insanların ayaklanmasını suni bir rıza ile kapıverdiler. Ta ki ayaklanma, fesadın toptan kökünü kazıma, ülkenin idare edildiği politikaları söküp atma ve insanların hayatının seyrini kalpleri mutmain kılacak ve Rablerini razı edecek şekilde dizayn edecek ümmetin dininden kaynaklanan yeni politikalar belirleme gayesine ulaşmasın.

İnsanlar sakinleşti ve bazıları, bu geçici hükümete değişim ümidiyle geçici olarak rıza gösterdi! Çünkü onlar, değişimin bir gün ve bir gecede meydana gelmeyeceğine ikna edildiler. Dolayısıyla bu durumda değişimi gerçekleştirmesi ve değişimin alt zeminini hazırlaması için hükümete zaman verilmesi kaçınılmazdı. Ancak o, insanların istediğini istemeyen bir hükümetti!! Hatta o, insanların istediği şeylerle tamamen aksi bir yönde hareket ettirilmekte olup insanlar, yalan vaatlerinin gerçekleştireceği bir serabın peşinde koşuşturuyorlardı. Bununla birlikte sabırlarının tükendiği ve umutlarını yitirdikleri bir noktaya gelmişlerdi. Onlardan kimileri, her şeyini yitirmişti. Geçici hükümet ise tüm yaşanalar karşısında, "güvenlik aveneleri" ile insanlar arasında girilen müsabakada hakem rolü oynamakta olup insanların, ülkeyi tekrar ülkemizin yakın tarihinde birçok kez olduğu gibi ayaklanma bayrakları altında sömürgecilere teslim edecekleri ümitsiz yeni bir döneme girmesiyle sonuçlanacak şekilde topu yuvarlayıp ortaya bırakmaktan başka ne bunlara ne de onlara verecek bir şeyi vardı. Zira Müslümanların beldeleri, Ebi Cehil'in perçeminin erişemediği günahkar ve yalancı devrimler tepsisinde sömürgeci kafir düşmanlara sunulmuş olup (el-Fatih) devrimi bize hiç de uzak değildir!

Şu halde insanların haklarına zarar veren, kanlarını ve mallarını mubah kılan bu şiddet dalgası bizzat geçici hükümetin çıkarınadır. Çünkü o, insanları Rablerini razı edecek şekilde siyaset etmek istemiyor. Dahası o, insanları ülkelerini koruyacak, maslahatlarını gerçekleştirecek şekilde siyaset etmeyi istemenin yerine otoritedeki bekasının devamlılığını sağlayacak olanın Allah'ın değil de önce Batının sonra ümmetin rızası olduğunu zannederek Dünya Bankası ile IMF'nin şartlarını ve Hillary Clinton'un talimatlarını geçekleştirmeyi istemektedir!!

Bu ülkedeki akıllı olan herkes, söylediklerimizi anlamasına ve hissetmesine rağmen neden bu hükümet, birçok eski durumu pekiştirmek istiyor ve yalancılıkla kendisinin bir devrim hükümeti olduğunu iddia ediyor. Acaba akil kimseler, bu hükümetlerin ümmeti siyaset ettikleri cürüm politikalarını haklı çıkarmak için Arap ülkelerindeki tüm istihbarat birimlerinin, şiddet ürettiklerini ve bunları İslam esasına göre siyaset yapmak isteyen İslamî hareketlere yaftaladıklarını görmüyorlar mı? Keza bu cürüm politikalarından maksatlarının, ümmetin ve gerçek temsilcilerinin yapıcı siyasî faaliyette bulunmalarını engelleyerek güvenliğin korunması ve bununla oynayanlarla mücadele edilmesi gerekçesi altında sahtekarlığın pazarlanmasına ve ümmetin içerisindeki hak sözün susturulmasına yardımcı olacak bir dekor olması için bunu hükümetin ve türetilmiş partilerin tekeline vermek olduğunu görmüyorlar mı? Nitekim Cezayir, Mısır, Irak, Lübnan ve diğer yerlerdeki rejimlerin makamlarınca türetilen şiddet olayları sonucunda ortaya çıkanlar, bunun en açık kanıtıdır. Ta ki insanlar, şiddetin kızışması sonucunda "Yeter ki beni kurtar canımı al" durumuna ulaşmalarının ardından yüksek taleplerinden vazgeçsinler ve küçük taleplere dönsünler.

İşte tüm bunlardan dolayı bu hükümete, Allahuteala'nın şu kavlini hatırlatırız: مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا "Her kim bir kişiyi, bir kişi karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuğu olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur." [el-Maide 32] Şayet hükümet, insanların tekrar uykuya dalacağı, zafiyeti ve zilleti kabulleneceğine dair bahse girmek isterse bunu bir daha düşünmelidir. Çünkü insanlar, bugün daha önce bilmedikleri putları yıkmak olan yeni bir teknik öğrendiler. Şayet yeni bir uyku dönemi için bahse girecekse bunu hayal bile etmesin. Çünkü insanlar, ümmetin düşmanlarının icat ettiği hükümetlerin elinden bir şey içerken artık onlara güven duymayacaklardır. Ümmete ise deriz ki: Bu şiddet dalgasının maksadı, başarılarınızın etrafını sarıp sarmalamaktır. O halde dikkatli olun, Müslümanların kanları ile mallarını mubah kılanların güvenlikleriyle oynayan karanlık ellerin ve mücrimlerin şanını yüceltmeyin. Ve şunu iyi biliniz ki gerçek hayatınız, tüm işlerinizi insanları İslam'la yöneten ve insanlara Allah'ın şu nidası ile nida eden bir devlet altında Allah'ın dini üzerine ikame etmekte yatmaktadır:

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلاَ يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ اْلأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ "İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu fâsık kimselerdir." [el-Hadîd 16]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Suriye'deki Müslümanlar: Sabredin, Sebat Gösterin ve Hilafeti İkame Etmeye Yönelin ki Bu Zavallı Suriye Rejimi, Korkunç Bir Yıkılışa Tanık Olsun

Suriye rejimi, 25.04 tarihinden bu yana Deraa'yı tanklarla kuşatma altında tuttu ardından oradan çekilerek protesto bölgelerini tek tek kuşatmak ve buraları güvenlik birimlerinin estirdiği terör atmosferi altında protestocuların ele başlarından temizlemek yoluyla rejim karşıtı ayaklanmayı bitirmeyi hedefleyen bir plan çerçevesinde diğer şehirlere yöneldi. Zira önce bölgeyi kuşatma altına aldı, tanklarla bombaladı, tecrit edecek şekilde su, elektrik ve telefon bağlantılarını kesti. Ardından bölgeyi bastı, bölgedeki evleri ve sokakları tek tek aradı ve 40 yaşının altında olan herkesi tutukladı. Ardından bu kişiler hakkında oldukça acımasız ve aşağılık bir şekilde güvenlik soruşturmaları yapıldı. Ardından aktivistlerin elebaşlarını tuttular ve azimlerinin bittiğinden, iradelerinin kırıldığından ve diğer insanların kendilerini engelleyeceğinden emin olmaları üzerine diğerlerini serbest bıraktılar... İşte bunlar, Suriye rejiminin, Deraa'da yaptıklarıdır ve aynısını Banyas ardından Humus ve diğer yerlerde de yapmak istemektedir.

Tüm erkanıyla rejim, en temel haklarından biri gitmesi olan haklarını talep ederek kendisini çok sıkıştıran halkıyla olan sorununu işte bu şekilde çözmek istedi. Bu rejim, halkına karşı zorbacı ve baskıcı bir iradeyle davranmaktadır. Adeta onlara, "Sizin geçmişiniz de şu anınız da geleceğiniz de benim bundan kaçış yoktur. Kim bundan başka bir şey isterse en düşüğü canı olmak üzere bunu ona pahalıya ödetirim" der gibi davranmaktadır. Zira rejim, katlettiği ve kanlarında ifrata kaçtığı kişilerin cesetlerini, evlatlarını ve kardeşlerini öldürenlerin karanlık ellerin olduğuna dair imza atmadıkları ve rejimi destekleyici gösteriler yapma sözü vermedikleri sürece ailelerine teslim etmeyi reddediyor... Tüm bunlar ise halkına karşı zulmü ve baskıyı arttırmak içindir.

Halka yönelik trajedisini sürdürmek ve arttırmak için Suriye rejiminin düşündüğü, planladığı ve uyguladığı şey işte budur. O halde evlatlarının ve kardeşlerinin şerefi kirletilmiş halkının ona nasıl karşılık vermesi gerekir ki?

İnsanlar, ama tüm insanlar, cesaretle, sabırla, sebatla ve rejimin kendilerini bastırma ısrarından daha fazla ısrarla tek bir adamın duruşu gibi durduklarını gösterdiler. Suriye rejimi, tutuklanmayan insanların kendisine karşı koyarken ve karşı çıkarken katledilen ve tutuklananlardan pek de geri kalmayacağını, azimlerini kıramayacağını ve öfkelerine engel olamayacağını görecektir... Aynı zamanda insanlar, güçlü barışçıl şekilde hareket etmeye, subayı ve erleriyle ordudaki evlatlarını kendi halklarına karşı ateş açmayı reddeden bir atmosfer oluşturmaları, güçlerini iktidarı "İsrail'i" koruyan ve kendilerini halklarını öldürmeye zorlayan bu mücrim çeteden devralma yönünde düzenlemeleri ve iktidarı, insanlara İslam esası üzerine raşid bir liderlikle liderlik edecek kimselere teslim etme çağrısında bulunmaya hırs göstermelidirler.

İşte bu iki taraf, insanlar barışçıl olarak ve ordu askerî olarak birlikte rejime karşı koyarlarken sadece İslam noktasından hareket etmelidirler. Zira rejimin zulmü, rejimin taifesi de dahil tüm taifeleriyle birlikte bütün Suriye halkını kuşattığında çözüm sadece İslam'la sınırlıdır. Çünkü İslam, Müslümanların kendisiyle hükmetmesi, hayatlarını onun esasına göre yürütmesi, Müslümanı ve gayrimüslimiyle tüm insanların işlerini onunla gerektiği gibi gözetmeleri gereken Allah'ın hak dinidir... Şayet insanlar, orduyla birlikte hareket noktaları İslam olan tek bir bütün olmazlarsa kayda değer hiçbir değişim meydana gelmez. Aksine hem Tunus hem de ümmetin en yaman düşmanı olan "İsrail'e" giden doğalgazı kesmeyen Mısır'da yaşananlar meydana gelecektir. Belki de bu iki ülkede ciddi bir değişimin olmadığının en güçlü göstergesi, devlet ve halk olarak her ikisinin de aralarında kalan komşuları Libya halkının imdadına yetişmemeleri... ve Libya halkını, halkına karşı cürüm işlemede Beşar'a benzeyen Kaddafi'nin eline terk etmeleridir.

Korkunç bir yıkılışa tanık olacak bu zavallı rejim, insanların cesetleri pahasına baki kalmak istiyor. Bu rejim, her cuma salahından sonra göstericilerin dışarı çıkışını kontrol altına almak için haftalık plan yapıyor. Eğer planı tutarsa hafta içerisinde buna devam ediyor. Yok tutmazsa başka bir plana başvuruyor. İnsanlar, rejimin planını değiştirip değiştirmediğini nasıl öğreniriz derlerse her hafta perşembe gününü beklemelidirler. Eğer Beşar Esad, televizyon ekranlarına çıkıp siyasî, içtimaî ve fikrî olmak üzere ülkede tüm hayatın bekçisinin Baas Partisinin olduğunu ifade eden anayasanın 8. maddesini kaldırmayı istediğini ilan ederse bunun anlamı o, insanların kendilerine uygulanan baskıya boyun bükmemesinden dolayı buna istemeyerek başvurdu demektir. Yok eğer çıkmazsa bunun anlamı o, hala planın tutacağını iddia ediyor ve baskıcı birimleri vasıtasıyla baskı eylemine devam edecek demektir. İşte zavallı Suriye rejiminin mazlum halkı ile olan durumu budur.

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Tek çözüm İslam'dır. İslam'a göre çözüm ise ancak şeri hükümleri Müslümanıyla ve gayrimüslimiyle tüm tebaaya en güzel şekilde tatbik edecek olan Raşidi Hilafeti kurmakla mümkündür. Bundan başka gerçek değişim yoktur. Anaysa değiştirilmeksizin sırf şahısların değiştirilmesine dayalı her türlü değişim, bir süre sonra olsa bile zulmün, baskının ve insanların en temel haklardan mahrum edildiği geçmişe geri dönülmesi mümkün geçici formalite bir değişim sayılır. Keza Müslümanların beldelerine müdahale eden yabancıların ellerini koparmayan her türlü değişim, hayatımızı şu an olduğu üzere bırakacaktır. Zira bu zalim iktidar rejimlerini ortaya çıkaran ve insanların servetlerini onlar kanalıyla yiyen bizzat bu kafir kapitalist Batılı yabancılardır. Dolayısıyla yılanın başı Batı ve yöneticiler de onun kuyruğudur.

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

İslam, sizlere seslenmektedir. O halde sizler, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in haber verdiği üzere müminlerin darının merkezi olması için Raşidi Hilafeti kurarak dinine nusret vermek için Allah'a ve resulüne icabet edecek misiniz? Sizi, size hayat verene çağırdığında Allah ve resulüne icabet etmeyecek misiniz? İşte Hizb-ut Tahrir, sizleri buna çağırmaktadır. O halde onun sadık çağrısına icabet ediniz. Allahuteala, şöyle buyurdu: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklar ile beraber olun." [et-Tevbe 119]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Esad, Tahtını Korumak İçin Suriye'de Anaları ve Kızları Katlediyor

Esad rejimine bağlı güvenlik güçleri, 07 Mayıs cumartesi günü rejim karşıtı başlıca gösterilerin merkezlerinden biri haline gelen Banyas kırsalındaki el-Beyda köyündeki kadınların düzenlediği gösteriye ateş açarak dört kadını katlettiler ve beşini de yaraladılar. Bu kadınlar, Suriye ordusunun Banyas'ı kuşatma altına almasını, elektirik ve telefon bağlantılarını kesmesini, polis güçlerinin kardeşlerini, kocalarını ve evlatlarını tutuklamasını protesto etmişlerdi.

Güvenlik güçleri, geçen Mart ayında da Deraa'da rejim karşıtı protesto gösterileri sırasında 11 yaşında bir çocuğu katletmişti. Buna rağmen Esad, hala saçma bir şekilde devletin çeteleri ve terörist gurupları kontrol altına almak için şiddet kullandığında ısrar ediyor.

Geçen birkaç hafta içerisinde Esad'ın işlediği katliamın kurbanlarının sayısı, 800 kişiyi geçtiği gibi 8000 kişi de tutuklandı. Tutuklananlar arasında kadın ve çocuklar bulunmakta hatta yaşlı neneler bile bundan nasibini aldı. Nitekim İnsan Hakları Örgütlerinin rapor ve kanıtlarına göre kadınlar ve çocuklar, halkın saflarına korku salmakta merhamet etmeyen rejimin birimleri tarafından erkeklerle birlikte işkenceye maruz kaldılar. Hatta 12 yaşındaki çocuklar bile gizli polisin şiddetli darpına maruz kaldılar. Tüm bunlara rağmen Washington ve Avrupa Birliği, hala "adamlarını" desteklemekte ve vahşi diktatöre son vermek yerine Suriye'de siyasî reform yapılmasını talep etmekteler.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Üyesi Dr. Nesrin Nevaz, bu hususta şu değerlendirmelerde bulundu: "Esad rejiminin, seslerinden ve cesaretlerinden başka bir silahları olmayan masum göstericilere yönelik bu ödlekçe vahşi saldırısını kınıyoruz. Bu nasıl vahşi bir rejim ki bekası, silahların masum analara ve kızlara doğrultulmasından beslenmektedir?!"

"Otoriteye tutunmak için ümitsiz bir çaba içerisinde olan bu tagut yönetici, halkının fertleri arasına korku salmaya çalışmasına rağmen onu açık bir şekilde korku sarmıştır. Nitekim bu korku, dünyaya Esad'ın cesur Suriyeli Müslümanlar karşısında tir tir titreyen nasıl ödlek bir fareye dönüştüğünü gösteren bu aşağılık eylemlerde görülmektedir. Esad, insanlara kan banyosu yaptırarak tahtını güvence altına alacağını zannederek kendisini aldatmaktadır. Bilakis tam tersine bu cürüm eylemleri, beklenen çöküşünü çabuklaştıracaktır."

"Ey Suriye ordusunun evlatları! Analarınızı ve kızlarınızı soğuk kanlılıkla ve insafsızca katleden bu tagutun arkasında durmaya nasıl tahammül ediyorsunuz?! Halkını yok etmesi için kırbaçlı teröristlerini üzerine salan, kardeşlerinizi ve bacılarınızı fakirleştirmek için Suriye'nin servetleri üzerinde adeta parazitler gibi yaşayan bir liderliğe nasıl sadık kalıyorsunuz?!"

"Askerî güçlerini Golan'ı veya Filistin'deki Müslümanları kurtarması için asla seferber etmezken analarınız ve kızlarınızla savaşmanız için sizleri istismar eden bu rejime nasıl destek vermeye devam ediyorsunuz?! Ümmetinize karşı işlenen katliamları, kan banyolarını, baskıyı ve zulmü görüp tüm bunlara son vermeye muktedir olmanıza rağmen hiçbir şey yapmazsanız onurunuz nerede kalır?!"

"Bizler sizlere sesleniyoruz ki bu mücrim, ödlek ve fasit diktatörü ve mücrim maiyetini ortadan kaldırarak, desteklerinizi İslam kanunlarını tatbik edecek, sizlerin, kardeşlerinizin ve bacılarınızın onurunu iade edecek Hilafet Devleti'nin inşa edilmesine çevirerek Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın sizlere bahşettiği bu ümmetin bekçileri olma şerefine nail olasınız."

"Tavizler ve siyasî reform vaatleri bir yana şiddet, vahşet, baskı ve korkutma diliyle konuşan bir rejimden asla gerçek değişim beklenmez."

"Vicdansız yöneticilerden nasıl bir hayır bekliyorsunuz? Ümmeti Suriye'de ve tüm İslam dünyasında uzun bir dönem zelil kılan kokuşmuş siyasi rejimlere son verecek olan sadece Hilafet Devleti'dir. Zayıflığın ve zulmün sebepleriyle mücadele edecek, fakirliği bitirecek, açları doyuracak, kadınların onurunu koruyacak, insanların yöneticiyi şeffaf bir şekilde muhasebe etmesine ve sorgulamasına imkan verecek olan İslam Nizamıdır. Bu nizam ki orduları, İslam topraklarını himaye etmek ve kurtarmak üzere seferber ederek birbirinize düşman olmak yerine sizleri birer kahraman yapacaktır."


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Ali Abdullah Salih'e İktidarı Bırakmak Zor Geliyor!

Geçen 30 Nisanda Sana'ya gelen Körfez İşbirliği Konseyi Genel Sekreteri Abdullatif el-Zeyani, Yemen'in devlet başkanı sıfatıyla Körfez Girişimini imzalaması için Ali Abdullah Salih'i ikna etmeyi başaramadı. Zira Yemen'deki iktidar rejim heyeti ile Ortak Buluşma Platformu Partilerinin, Yemen'in 17 ilindeki göstericilerin Ali Abdullah Salih'in 33 yıllık iktidarının ardından gitmesini talep etmeleri üzerine gelen Amerikan-Avrupa'nın "30-60 Günlük Planı" girişimine dayanan Körfez Girişimini imzalamak üzere 02 Mayıs pazartesi günü Riyad'da bir araya gelmesi kararlaştırılmıştı. Bu girişim, önce Salih'in yetkilerini yardımcısına teslim etmesini ardından tarafların girişimi imzalamasından 30 gün ve parlamentonun Salih, çocukları ve adamlarının yargılanmayacağına dair bir kanun çıkarılmasından bir gün sonra istifasını sunarak iktidarı bırakmasını öngörmekteydi.

Bu ise Ali Abdullah Salih ve iktidar rejiminin geçen 21 Nisan perşembe günü ve Ortak Buluşma Platformu Partilerinin geçen 25 Nisan pazartesi günü Körfez Girişimi üzerinde muvafakat etmeleri üzerine ortaya çıkmıştır.

Ali Abdullah Salih'in, 01 Mayıs pazar günü dışişleri bakanlarıyla birer telefon görüşmesi yapması ve girişimin hangi noktaya ulaştığını ele almak ve buna ilişkin bir açıklama yapmak üzere toplanmalarından hemen önce onlara girişimi imzalayacağını -ki Salih'i en çok korkutan şey de buydu- kabul etiğini bildirmesi üzerine Abdullatif el-Zeyani tekrar Sana'ya dönecek.

"Salih", Şubat ayının ortalarında başlayan ve "toplamda 22 ilin" 17'sini kapsayacak şekilde genişleyen gösterilerin başlamasından bu yana 2013 yılına kadar iktidarda kalmasının bir anayasal hakkı olduğunu, göstericilerin sadece birer devrimci olduğunu ve halkın genelinin hala kendisini desteklediğini iddia ederek iktidarda kalmak için sürekli olarak yan çizdi!

Halkın maslahatından daha çok kendi çıkarlarına hizmet etmesi için İngilizlerin iktidara taşıdığı Ali Abdullah Salih, kendisinin rolünün sona erdiğini artık efendilerine hizmet edecek gücünün kalmadığını ve onların kendisinden vazgeçtiğini bilmektedir. Bu nedenle bu rolünü korumak için insanlara zulmetmekte ve iktidara sarılmaktadır! Ancak insan seli karşısında bunu yapması ne mümkün?! Bilakis o da kendilerini iktidar koltuklarında bulan, kendi işlerinin dizginlerine sahip olmayan, efendileri ne emrederse onu yapan, rolleri bitince de efendilerinin kendilerinden vazgeçtiği ve kendilerini yol kenarında bulan diğer ruveybidalar gibi olacaktır!

İslam'la hükmetmek yerine İslam'a ve Müslümanlara karşı tuzak kurarak hem ümmetine hem de kendisine zulmeden tüm Batı ajanlarının sonu budur! Şimdi efendileri kovduktan sonra nereye gidecekler ve kime sığınacaklar? Allah'a kölelik ile Allah'tan başkasına kölelik hiç bir olur mu?!

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bazı Şüpheli Odaklar, Hizb-ut Tahrir'in Mescid-i Aksa'da Yaptığı Suriye Halkına Destek Çağrısı Hakkında Yalan Söylüyor ve Bunun Filistin Uzlaşısına Karşı Çıkmak Olduğunu İddia Ediyor

Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Üyesi Mühendis Ahmed Hatib, bazı taraflı ve şüpheli odakların medya organlarında Hizb-ut Tahrir / Filistin'in Mescid-i Aksa meydanından yaptığı çağrının Filistin uzlaşısına karşı çıkmak olduğu şeklinde yalan ve çarpıtılmış bir haber yayınladıklarını söyledi. Oysa bu amel, kahraman halkına karşı en korkunç vahşetleri işleyen Suriye rejiminin cürümlerine karşı Şam halkına destek vermek içindi.

Ayrıca Hatib, Mescid-i Aksa meydanındaki kalabalık bir topluluğa yapılan konuşmanın içeriğini, Mescid-i Aksa meydanının dört bir tarafını dolduran sloganların yapısını, bunun Suriye rejimine karşı Şam halkını desteklemek için olup kesinlikle Filistin uzlaşısıyla hiçbir ilgisi olmadığını net bir şekilde açıkladıklarını ifade ederek olayın ayrıntılarını sesli, sözlü ve görüntülü şekilde medya bürolarının sitesinde yayınladıklarını belirtti.

Hatib, Suriye'deki baskıcı Baas rejimi tarafından desteklenen bazı şüpheli odakların, Filistin halkının özellikle Mescid-i Aksa meydanından Şam halkının Beşar Esad ve zümresinin uyguladığı katliam, zulüm ve baskıya karşı olan ayaklanmasını destekleyen bir görüntü sergilemesini istemediklerini açıkladı.

Hatib, özellikle Hizb-ut Tahrir, ayaklanmalarında Suriye halkına destek vermek üzere Mescid-i Aksa'da düzenlediği amelini cuma günü öncesinde resmi sitesinde duyurmuşken bazı medya organlarının çıkıp da aslı astarı olmayan bu çarptırılmış haberi yayınlamalarını ve inandırıcılıktan yoksun odaklara itimat etmelerini kınadı.

Hatib, bu yalan haberi aktaran medya organlarının haberi kaldırmalarını ve büronun sitesindeki doğru haberi yayınlamalarını şiddetle vurguladı. Hatta bir daha hizb hakkında herhangi bir haber yayınlamadan önce haberin doğruluğunu özellikle resmi büronun sitesinden veya haberi yayınlayan büronun Batı Şeria ve Gazze Şeri'dindeki üyelerinden teyit etmeleri gerektiğini de vurguladı.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Güvenlik Konseyi ve Birleşmiş Milletlerinin Yemen'e Olası Bir Müdahalesinin Doğuracağı Sonuçların Sorumluluğu Tamamen Salih'e Aittir

İnsan Hakları İzleme Örgütü, geçen 28 Nisan 2011 perşembe günü internet sitesinde yaptığı açıklamasında BM İnsan Hakları Konseyini Yemen hakkında acil toplantı yapmaya ve ardından Yemen'e bir soruşturma ekibi göndermeye çağırdı. Ardından geçen hafta bazı Kuzey ve Latin Amerika, Asya ve Avrupa ülkeleri, aynı maksatla 16 imza toplama girişiminde bulundu.

Bu çağrı, Güvenlik Konseyinin geçen Nisan ayının 19'u salı günü, Güvenlik Konseyinin iki geçici üyesi Almanya ve Lübnan'ın, geçen Şubat ayının ortasında gösterilerin başlamasından beri 200'den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan Yemen'in 17 ilinde göstericilere sık sık gerçek mermilerle saldırılması ve göz yaşartıcı bombaların kullanılması hakkında soruşturma talebinde bulunmasının üzerine ortak bir bildiri hazırlanmasında başarısız olmasının ardından geldi.

Birleşmiş Milletlerin ve özellikle Güvenlik Konseyinin müdahalede bulunması, sadece bu iki örgüte üye olan ülkelerin, Yemen için çizdikleri politikalarını gerçekleştirir. Daimi "veto" hakkına sahip olan Güvenlik Konseyi üyelerinin politikasının, çözmek için müdahale ettikleri sorunun sahiplerine bir hayrı olmaz.

Eskiden "Hıristiyan Ülkeler Kulübü" adını taşıyan Birleşmiş Milletler Örgütünün politikasının bize hakkımızı vereceğini, bize insaf edeceğini veya bize hayrı dokunacağını düşündüğümüz gün hüsrana uğradık demektir. Birleşmiş Milletlerinin Müslümanlara hangi gün hayrı dokunmuştur ki? Allahuteala, şöyle buyurmuştur: قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ  "Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür." Âl-i İmrân 118]

Ali Abdullah Salih, Yemen'in masum evlatlarını katletme pahasına yönetimde kalabileceğini veya yüzsuyuyla çıkabileceğini zannederek korkakça utanç verici bir şekilde iktidar koltuğuna yapışması, Yemen'i bir trajedinin ve felaketin içerisine sürükleyecektir. Bundan dolayı tüm bunların sonuçlarının tek ve doğrudan sorumlusu odur.

Ali Abdullah Salih, aklınca şu anda Yemen'i, iktidar koltuğunu bıraktıktan sonra takipsizlik maddesi yoluyla kendini kurtarabileceği birçok sorunların ve krizlerin içine sokacak her türlü siyasî eylemi yapabileceğini düşünmektedir. Öyleyse Ey Müslümanlar! Kendinizi kimlerin ellerine teslim ettiğinize bir bakın!! Salih, Kaddafi, Beşar Esad gibi yöneticilere ve Müslümanların beldelerindeki tüm kötü adamlara!!

Nasıl düşündüklerine bir bakın sonra aklınızı başınıza alın ve Hizb-ut Tahrir'in içindeki İslam ümmetinizin evlatlarından olan muhlislerle birlikte Hilafeti kurmak için çalışın. Sonra da sizleri arkasında korunacağı ve saklanacağı bir kalkan olarak kullanmak yerine sizleri savunacak ve koruyacak bir kalkan olacak Halifeye biat edin. Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: إنما الإمام جنة يتقى به ويقاتل من ورائه "İmam [Halife], ancak kendisiyle korunulan ve arkasında savaşılan bir kalkandır."

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir, Ramallah Otoritesiyle Yaptığı Siyasî Anlaşma Hususunda Hamas'a Bir Nasihatte Bulundu

  • Kategori Filistin
  •   |  

2011 geçen Mayıs ayının biri ve ikisi olan pazar ve pazartesi günü Hizb-ut Tahrir / Filistin heyetleri, Hamas Hareketi'nin Batı Şeri ve Gazze Şeridi'ndeki bazı ileri gelen şahsiyetlerine gittiler. Söz konusu heyetler, Ramallah Otoritesi ile imzalanması planlanan Siyasî Anlaşma hususundaki Hizb-ut Tahrir / Filistin'in nasihat mektubunu Hamas Hareketi'ne teslim ettiler.

Mektubu alan kişilerden bazıları mektubu, internet üzerinden yayınladılar. Bunun ışığında içeriği aşağıdaki şekilde olan mektubun tam metnini yayınlama kararı aldık:

 

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurdu: الدّينُ النّصِيحَةُ. قُلْنَا: لِمَنْ؟ قَالَ: لله وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأَئِمّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامّتِهِمْ "Din nasihattir. Dedik ki: Kim için? Dedi ki: Allah için, kitabı için, resulü için, Müslümanların imamları için ve bütün Müslümanlar için"

Hamas Hareketindeki Kerim Kardeşlerimiz! Allah, Sizleri İtaatiyle Şereflendirsin;

Es-Selamu Aleykum ve Rehmatullahi ve Berakatuh;

Ve Ba'd;

Konu: "Uzlaşı" Adlı Siyasî Anlaşma

Sizlerin "Filistin Uzlaşısını" imzalamak üzere Kahire'ye gitmek için hazırlandığınızı görünce bu nasihati sizlere yazdık. Sizler, bunu sırf bir uzlaşı olmanın ötesinde Filistin meselesinin geleceğiyle doğrudan ilgili olan siyasî bir anlaşma olarak gördüğünüze göre Allah katında temize çıkmak maksadıyla Allah'tan kalplerinizi hayır olan şeylere açmasına ve bu mektubu hakkıyla tedebbür etmenize duacı olmak üzere sizlere bu nasihatle hitap etmeyi kendimiz için bir borç bildik. Zira mesele önemli ve ciddidir. Size olan nasihatimizi, aşağıdaki noktalarda özetledik:

1- Sizler, bunu sırf bir uzlaşı olmanın ötesinde Ramallah Otoritesiyle olan siyasî bir anlaşma ve FKÖ'nün mukaddes arz olan Filistin'i heba eden teslimiyetçi çözümlerdeki gidişatını takip etmeye dönük temel bir ön şart olarak görmektesiniz. Uzlaşma, aranızdaki nefretin, kinin ve kara kedilerin yok olması, birbirinizi öldürmeyi ve işkence etmeyi bırakmanız demektir. Uzlaşmanın manası işte budur. Ancak sizler, bunun ötesine geçerek uzlaşıyı, tehlikeli bir siyasî anlaşma için kılıf edindiniz ve bu tehlikeli siyasî anlaşmayı, "uzlaşı" olarak isimlendirdiniz. Dolayısıyla sizi, Allah'a karşı sakındırıyor ve Allah'a karşı masiyetin akıbeti hususunda uyarıyoruz.

2- Bizler Müslümanın kanının her damlası için hırs gösteriyoruz. Zira Resul-il Kerim [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: مَنْ أَشَارَ إِلَى أَخِيهِ بِحَدِيدَةٍ فَإِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَلْعَنُهُ حَتَّى يَدَعَهُ وَإِنْ كَانَ أَخَاهُ لأَبِيهِ وَأُمِّهِ "Kim, bir demir (çubukla) kardeşini gösterirse onu bırakıncaya kadar melekler ona lanet eder. Gösterdiği kardeşi, babası ve annesi olsa bile." Nitekim sizler ile Fetih/Ramallah Otoritesi arasında vuku bulan iç çatışmalar sırasında heyetler göndererek hem sizler hem de onlarla bağlantıya geçmek yoluyla akan kanları durdurmaya çalıştık ama buna gücümüz yetmedi.

3- İki otoritenin, siyasî adımlarına zemin oluşturmak için siyasî söylemlerinde birbirine karıştırdıkları bazı meseleler vardır ki bunlar: yukarıda değindiğimiz (uzlaşı ve siyasî anlaşmadır.) Keza (iç çatışma ve bölünmüşlük) meseleleri de böyledir. İç çatışmaya gelince; bunun Müslümanlar arasında vuku bulmasını büyük bir cürüm olarak görmekteyiz ve iç çatışma vuku bulduğunda da durdurmak için büyük çaba harcadık.

Bölünmüşlük ise şu iki husustan ibarettir:

Birinci Husus: Batı Şeria ile Gazze arasındaki coğrafî bölünmüşlük olup bu vardır ve Filistin Otoritesinin ortaya çıkmasından bu yana da var olmuştur. Bunun çözümü, Batı Şeria ile Gazze'nin arasını ayıran varlığın, yani Yahudi varlığının ortadan kaldırılmasıdır. Bu ise orduların işidir. Ümmet ise bugün son zamanlarda ortaya çıkan ayaklanma ve şahadet ruhunun gölgesinde orduları seferber etmeye geçmişten daha yakındır.

İkinci Husus: İki otorite arasındaki siyasî bölünmüşlüktür. Bu ise her iki otoriteye hakim olan siyasî düşünceden kaynaklanmaktadır. İki otorite arasındaki siyasî düşüncenin yakınlaşmaya başladığını görmekteyiz. Ne üzücüdür ki bu yakınlaşma, İslam esasına değil de büyük devletlerin istediği siyasî vakıaya göre bir arada yaşama esasına dayalı bir yakınlaşmadır.

4- Filistin halkının içerisinde ise bir bölünmüşlük yoktur. Zira Filistin halkı, kardeşlik ve uyum içerisinde yaşamaktadır. İslam yönetiminin ortadan kalkması ve Yahudi işgalinden sonra hayatlarının safiyetlerini iki otoritenin ve örgütün tahrik ve kışkırtmalarından başka hiç bir şey bulandıramamıştır. Aralarındaki siyasî tartışmalar şeri hüccet ve delil çerçevesinde olduğu sürece Filistin halkının veya diğer İslam halklarının arasında siyasî anlayış ve görüş farklılığının olmasının bir zararı yoktur. Zira maddî eylemlere, cana ve mallara saldırmanın yanı sıra silahlı çatışmalara tahrik ve teşvik etmek şeran caiz değildir. Bilakis bir cürüm sayılır: كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُهُ "Bir Müslümanın kanı, malı ve namusu diğer Müslümana haramdır." İki otoritenin istemesi halinde bunun çözümü oldukça kolay ve basittir. Yapmaları gereken tek şey, maddî eylemlere, canlara ve mallara saldırmaya tahrik ve teşvik etmeyi bırakmalarıdır.

Yukarıda zikrettiğimiz üzere siyasî bölünmüşlüğe gelince; Bin defa siyasî bölünmüşlük, Filistin hususunda ifrat yolunda ittifak etmekten daha hayırlıdır.

5- Mukaddes Filistin arzı, Allah katında örgütlerden ve çıkarlarından daha değerlidir. Bu nedenle Filistin'i denizden nehre kadar kurtarma -ki görünen bunun aksidir-, Filistin meselesini aslına döndürme ve orduların onun kurtuluşu için yardım etmesi esasına dayanan bir uzlaşı olursa Allah'ın ve resulünün sevdiği bir amel olur. Fakat çözüm projelerine göre hareket etme -ki görünen budur- esasına dayanan bir uzlaşı olursa FKÖ'nün başlattığı, otoritenin takip ettiği ve maazAllah Hamas'ın da bunlara katılmasından korktuğumuz tavizler yolculuğunun yeniden başlamasına dönük bir hazırlık sayılır. Bu bağlamda sizlere, uzlaşının baş harflerle imzalanmasının ardından başmüzakereci Saib Erekat'ın şu açıklamasını hatırlatırız: "Filistin uzlaşısı, barış ve demokrasiye temel giriş sayılır. Uzlaşı olmadan başkanlık ve parlamento seçimlerinin veya Filistin vatani meclis seçimlerinin yapılması ve uzlaşının başarısına bağlı olan 1967 sınırları üzerinde iki devletli çözüme ulaşılması imkansızdır." Filistin Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas da dahil otoritenin erkanından birçoğu, Dr. Zehar'ın bazı açıklamalarına şu şekilde cevap verdiler: "...Hamas ve Fetih hareketlerinin anlaşmasının akabinde ehil kişilerden (teknokratlardan) oluşturulması düşünülen yeni hükümetin görevi, önümüzdeki seçim hazırlıklarını yapmak ve Gazze Şeridi'ni yeniden imar etmektir. Siyasî durum ise FKÖ'nün ve başkanının ihtisaslarından olup hükümetin yetkilerinden değildir." Dolayısıyla bu ve benzeri açıklamalar, Hamas'ın FKÖ ve Ramallah Otoritesinin mübarek arz hususunda ifrata kaçmasını onaylayan İslamî bir mühür olacağını göstermektedir. O halde cihadınızın ve şehitlerinizin semeresinin bu olmasını ister misiniz?

6- Ey kardeşlerimiz şunu iyi biliniz ki ne FKÖ ne Filistin Otoritesi ne Hamas ne de tamamınız Filistin hakkında müzakere yapmaya ve Filistin meselesinin çözümünde hareket etmeye yetkilisiniz. Zira bu, tüm Müslümanların meselesidir. Hamas'ın, FKÖ ve Ramallah Otoritesinin -devletlerarası gizli işbirliği sayesinde- Filistin meselesini, Allah göstermesin gerçek sahiplerinin (Müslümanların) ellerinden kaçırmasına ortak olmasını bir yana bırakın bunu sürdürmelerine yardımcı olması bile caiz değildir.

وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لا يُظْلَمُونَ "Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının." [el-Bakara 281]

Allahım tebliğ ettik şahit ol.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Zulmü Durdurun ve Suriye'deki Tagut Otoriteyi Alaşağı Edin!

Baskıcı Suriye rejiminin değiştirilmesini talep eden gösterilerde yüzlerce masum öldü ve binlercesi yaralandı.

Hizb-ut Tahrir / Endonezya, bu bağlamda aşağıdaki hususları beyan eder:

 

1- Suriye konsolosluğundan, güvenlik güçlerinin insanlara karşı işlediği zulmün durdurulmasını talep eder. Çünkü marufu emreden ve münkerden nehyeden insanlara işkence etmek, darpetmek ve katletmek büyük bir zulümdür.

2- Suriye rejimini, zulmün arkasına sığınmaya ve zayıf olan Batıya dayanmaya karşı uyarır. Zulüm, sadece rejimin devrilmesini hızlandırır. Ayrıca zulmün sonu dünyada ve ahirette hüsrandan başka bir şey değildir. O halde bir an evvel zulümden dolayı tövbe edin ve değişimin gerçekleşmesine izin veriniz ki Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın rızasına nail olasınız.

3- Suriye, Yemen, Tunus, Libya ve diğer yerlerdeki ayaklanmalar, artık halkların rejimlerin zulmünü kabullenmeyi bıraktıkları anlamına gelmektedir. Onlar, İslam rayesi altında bir devletin kurulması gibi bir değişim talep etmektedirler.

 

Binaenaleyh Hizb-ut Tahrir, Suriye otoritesini Cakarta'daki büyükelçisi yoluyla İslamî Hilafet olan İslam Nizamı'nın kurulmasına icabet etmeye ve Suriye'de İslamî hükümleri tatbik etmeye çağırıyor.


Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER