Perşembe, 27 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Amerika ve Onun Destekçilerine İnat Mısır Kenane Halkı, İslamî Hilafet Devleti'nin Kurulması Yoluyla Şeriatın Tatbik Edilmesini İstemektedirler

  • Kategori Mısır
  •   |  

Gençlerimiz, kanlarını feda ederek zulme ve tugyana karşı ayaklanmışlar, kendilerine adaletin, izzetin ve onurlu bir yaşamın geri dönmesi için helak olmuş rejimi devirmişler ve helak olmuş zalim rejim, anayasasıyla, ümmetin düşmanlarıyla olan zalim anlaşmalarıyla yıkılıp saçılmış zerreler haline gelinceye ve bunun yerine kanunlarıyla, şekilleriyle ve şahıslarıyla İslamî Hilafet olan bir devlet sistemi getirinceye kadar kadar istişareyi sürdürmesi gereken yiğit ordumuz da onların ayaklanmalarını desteklemiştir. Böylece ümmet, çoğunluk, rıza ve tercihle insanları ve ülkeyi koruyacak bir Halife seçsinler, -hayatın bütün işlerini mükemmelleştiren Allah'ın şeriatının olduğu- şeri hükümleri uygulamak üzere ona biat etsinler, aralarında Allah'a itaat ettiği sürece işitmek ve itaat etmek üzere ona minnet duysunlar ve Ömer [Radıyallahu Anh]'ın, "(Eğrilikleri) söylemezseniz sizde hayır yoktur, şayet dinlemezsek bizde hayır yoktur" şeklinde söylediği gibi eğriliklerinden dolayı da onu muhasebe etsinler. Aleyhissalatu ve's Selam şöyle buyurmuştur:  إِنَّمَـا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmam [Halife], arkasında savaşılan ve kendisiyle korunulan bir kalkandır."

 

Ey Mısır'daki Halkımız!

Müslümanlar, hayatlarının işlerini gözeten ve kendilerini koruyan Hilafet'in gölgesinde onurlu bir hayat yaşamışlar ve hak ve adalet ile asırlarca dünyanın efendisi olmuşlardır. Zira Hilafet, Avrupa zulmün, diktatörlüğün ve zifiri karanlıkların içerisinde yaşarken dostların saygı duyduğu ve düşmanın karşısında zangırdadığı dünyanın birinci devleti olmuştur. Hala da Batı, aynı karanlıkların içerisinde yaşamaktadır. Dolayısıyla zulüm, cürüm, esrar, ırkçılık, ekonomik krizler, ailenin dağılması, toplumların yaşlanması, -dünyanın servetlerinin yarısından çoğuna %2'lik zengin nüfusun sahip olduğu- zalim servet dağılımı, işte tüm bunlar, minnet duydukları ve Batının başarısızlığını ve iflas ettiğini ilan ettiği bu demokrasinin sonuçlarındandır. Nitekim Batı'da, artık yeni sorunlar için çözümler üretmeye muktedir olamayan bir yönetim sistemi olması niteliğindeki demokratik bir sistem anlamına gelen yönetilmezlik (ungovernability) ıstılahı ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla siyasetçiler ve aydınlar, post-modern demokrasi (Postdemocracy) dönemine çağıran yeni bir okul icat etmişlerdir. O halde bu, demokrasinin ve onu sahiplenenlerin iflasının ve başarısızlığının ilanı değil midir?!

Bundan dolayıdır ki ey Mısır'daki halkımız, Amerika'nın, onun boynuzlarının ve ahenksiz tonda oynadıkları girişimlerinde bunları destekleyenlerin yaptıklarından sakının. Bunu ise ümmetin, İslamî Hilafet Devleti yoluyla hayatında İslam'la hükmedilme yönündeki teveccühüne zarar vermek, dini devletten ayıran ve yasamayı alemlerin Rabbine değil de insana veren laik sivil demokratik bir devlete teşvik etmek için çalışmak, insanlara enva çeşit bela tattırmak ve onları acı ve sefalet içerisinde bırakmak amacıyla yapmaktadırlar. Sonra bundan sonra Amerika'nın, kendisi ile Yahudi devletinin çıkarlarını korumak amacıyla Mısır üzerindeki hegemonyasını sürdürmeyi garantilemek ve İslam'ın yönetime geri dönmesini engellemek için kendileriyle diyalog kurmak dışında Mısır'daki Müslüman halkımızdan istediği başka bir şey kaldı mı ki?

Yöneticinin çoğunluk, rıza ve tercihle seçilerek kendisinin muhasebe edildiği -otoriteyi ümmete veren- "demokrasiye" gelince; bunlar, fasit demokrasi fikri ortaya çıkmadan bin küsur yıl önce hanif dinimizin getirdiği şeri hükümlerdir. Allahuteala şöyle buyurmuştur: الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلامَ دِينًا "İşte bugün, Size Dininizi kemale erdirdim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum." [el-Mâ'ide 3] Dolayısıyla şura, yöneticinin seçilmesi ve onun muhasebe edilmesiyle ilgili bu şeri hükümler demokrasi olmayıp bunların demokrasiyle hiçbir ilgisi de yoktur. Zira demokrasi, insanların koyduğu bir sistem olup şeriat ise alemlerin Rabbindendir. Bundan dolayı ondan bir şey alınması veya tatbik edilmesi veya ona çağrılması haram kılınmıştır. Allahuteala şöyle buyurmuştur: وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ "Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi O'nun (Allah'ın) yolundan ayırır." [el-Enâm 153]

Ve şöyle buyurmuştur: فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve sakın onların hevalarına tabi olma! [el-Mâide 48]

Ve şöyle buyurmuştur: أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ "Yoksa onlar hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar." [el-Maide 50]

Ve şöyle buyurmuştur: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse (yönetmezse), işte onlar kafirlerin ta kendileridir." [el-Mâide 44]

Ve şöyle buyurmuştur: وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin tâ kendileridir." [el-Mâide 45]

Ve şöyle buyurmuştur: وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [el-Mâ'ide 47]

Ey Müslümanlar!

Allah'ın, kurulması ve ortaya çıkarılması amacıyla çalışmanızı farz kıldığı Hilafet Devleti'ni kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmayı kabul ediniz. Aleyhissalatu ve's Selam şöyle buyurmuştur: وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Her kim boynunda biat olmadığı halde ölürse cahiliyye ölümü ile ölmüş olur." [Muslim]

Ey Alimler! Ey el-Ezher-iş Şerif!

Alimler, nebilerin varisleridirler. O halde bildiğiniz hak sözü söyleyin! Böylece hem azim bir sevaba hem de Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle Melîki Muktedir'in katında samimi bir yere nail olursunuz.

Ey Mısır Kenane'deki Yiğit Ordu!

Nitekim sizler, savaşa girdiniz ve Yahudi'ye hezimetin tadını tattırdınız. Şu anda da tarihte, yeni bir dönüm noktasına girebilirsiniz. Zira şayet Hilafet Devleti'ni ilan etmesi için Hizb-ut Tahrir'e nusret verirseniz, dünyayı değiştirebilir ve adınızı tarihin nurlu sayfalarına yazdırabilirsiniz. O halde Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in ensarının şanını yücelttiği gibi Allah'ın şanlarını yücelttiği yeni ensarlar olunuz. Zira ensarın efendisi Sa'd İbn-u Muaz'ın ölümünden dolayı Rahman'ın arşı sarsılmıştır. وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, Kavî ve Azîzdir." [Hac 40]

 

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

Dayton Otoritesi-Filistinli Muller, Dininize Karşı Sizinle Savaşmakta ve Sizi Helak Edip Kor Haline Getirmektedir O Halde Ona Karşı Çıkın ve Onun Gözetleyicisi Olun

  • Kategori Filistin
  •   |  

Her yıl yaptığımız gibi ümmete hatırlatmak ve onu bu azim farzda bizimle birlikte çalışmaya davet etmek amacıyla beş kıtada H. 28. Receb 1342 el-Muvafık M. 03. Mart 1924'de İslamî Hilafet Devleti yıkıldığı sırada ümmetin vahdetine ve dininin tatbik edilmesine isabet eden elim facianın yıldönümünü ihya ettik.

Bu yıl Filistin'de, "Ayaklananlara Yardım Etmek, Hilafetin Kurulması Yoluyla Köklü Değişikliktir" sloganı altında Ramallah'daki yürüyüş hakkında ilanda bulunmuş ve otorite de bunu onaylamıştı. Sonra otorite, son dakikalarda bunu engellemiş, Batı Şeria'yı askerî kışlaya çevirmiş, "askerî" engeller, arabaları arama, listelerin talep edilmesi ve benzerleri gibi işgalci Yahudi tarzında burasını kapatmıştır. Bundan dolayı Ramallah yürüyüşünü, Batı Şeria'nın muhtelif şehirlerinde ve bazı beldelerindeki yürüyüşler ile aynı şekilde Ramallah / el-Manara Meydanı'ndaki bir protesto duruşu olmak üzere hepsinin aynı vakitte başladığı dokuz yürüyüşle değiştirdik. Bütün yürüyüşler, dağılmadan önce yürüyüş yerine ulaşıp yerleşen güvenlik otoritelerinin ve "Baltacıların", canlı mermi, cop ve gaz gibi barbarca saldırılarına maruz kalmışlardır. Bu saldırı ise ancak orman canavarlarına yakışan, insanî değerlere aykırı ve işgalci Yahudi ordusu dışında benzeri görülmeyen bir saldırganlıkla gerçekleşmiştir.

Sadece İslam'ın birincil meselesini -ki o, Allah'ın şeriatını tatbik edecek, Müslümanları birleştirecek, onların üzerinden zilleti kaldıracak, onu işgalcilerden ve sömürgecilerden kurtaracak olan Hilafet'tir- hatırlatmak için başlayan barışçıl yürüyüşleri bastırma yöntemi bizlere; aslında otorite ile ona dayananların, hem azılı İslam düşmanı hem İslam için çalışanlar ile onun davetini taşıyanların düşmanı hem Filistin halkının düşmanı hem de sömürgeci kafirler ile Yahudilerin sadık ajanları olduklarını göstermiştir. Çünkü Hilafet'e ve onun için çalışanlara düşmanlık yapmak, kafirlerin amellerindendir. Dolayısıyla Hilafet projesi ve onun için çalışanlarla savaşan herkes, kafirlerin ajanları olup Allah'a, resulüne ve Müslümanlara ihanet etmişlerdir.

 

Ey Müslümanlar! Ey Filistin Halkı!

Otorite, İslam davetini taşıyanları tutuklayarak, mücahitleri hapsederek ve onlar aleyhine Yahudilere casusluk yaparak İslam'a savaş açmıştır. Dolayısıyla otorite, helak edici araçlarıyla sizleri kor haline getirmekte, sizi zelil kılmak için çalışmakta, mallarınızı yağmalamakta, evlatlarınızı, kızlarınızı, kadınlarınızı, dini meselelerinizi ve yaşantınızı ifsat etmektedir.

Otorite, fahiş vergiler, gümrükler, gümrük vergisi, yan kesici gibi çalışan sözde gümrük memurları yoluyla servetlerinizi yağmalamakta, güç ve kuvvet yoluyla insanların mallarını gasbetmektedir. Nitekim Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: لا يدخل الجنة صاحب مكس "Gümrük vergisi alan cennete giremez." Şunu iyi biliniz ki sizden yağmalanan paraların büyük bir bölümünü güvenlik birimlerine harcamakta ve otoritenin bütçesinin büyük bir kısmı kendisine giderken kırıntıları ise eğitime ve sağlığa gitmektedir. Yani sizler, kendinizin aşağılanması ve aleyhinize casusluk yapılması ve Yahudi yerleşimcilerin güvenliğinin kendi cebinizden korunması için harcama yapmaktasınız.

Otoritenin eğitimde takip ettiği yöntem, evlatlarınızın cahil kalmasına yol açmaktadır. Zira küçük öğrenciler, içerisinde bulunan verimsiz kitapların çokluğundan dolayı okul çantalarını taşıyamaz bir hale gelmişlerdir. Dolayısıyla otorite, öğrencilerin en verimli yıllarını ve büyük bir bölümünü, Batılı modelleri, ihtilatı, dini hayattan ayırmayı, laik mefhumları öğretmekle geçirmektedir. Nitekim okullarda işe alım, "kayırmacılık-referans" temelinde yapıldığı gibi kurumsal üyelikte öğretmenin ehliyeti dikkate alınmaz bir hale gelmiştir.

Ahlakî ifsadın boyutuna gelince; otorite çabalarını; erkekleri ve kızları karıştırmak amacıyla tasarlanmış etkinliklerine, tiyatro, müzik ve dans programlarına, okullarımıza fasık Batılı kültürü yaymak için giren yabancı kurumların belirlediği programlara, çocukların ve gençlerin bu kritik çağlarında yabancı ailelerle birlikte yaşamaları amacıyla dışarıya gönderilmesine odaklamıştır. İşte tüm bunlar, iğrenç Filistin otoritesi dönemindeki öğretim sistemi ile kültürel programın temelinin bir parçası haline gelmiştir.

Bunların benzerleri, "güzellik kraliçesi" yarışmasından kadın futbol oyunlarına, değişkenliğin yayılmasına, rezil programlar ile bütün şehirleri ve köyleri işgal eden Batılı kurumlar ve büyük bir yabancı tarafından desteklenen diğer birçok yerel Batılı kurumlar gibi kurumların kolaylaştırılmasına kadar kadını ifsat etme programlarında da görülmektedir. Zira şöyle bir çevrenize ve gazetelere baktığınızda bunların arttığını ve yayıldığını göreceksiniz. Aynı şekilde otorite, hararetli bir şekilde özellikle kadınla ilgili olmak üzere "modernlik" adı altında kafirlerden alınmış yeni kanunları yasalaştırmak için çalışmaktadır ki tüm bunlarla da rezilliği kolaylaştırmayı ve kanun zoruyla erkeğin namusu üzerindeki velayetini kaldırmayı amaçlamaktadır.

Siyasî boyuta gelince; Filistin Kurtuluş Örgütü, ortaya çıkmasından ve daha sonrada Filistin otoritesini meydana getirmesinden bu yana Filistin'i satma yolunda yürümektedir. Zira o, Arap devletleri ve sömürgeci devletlerle gizli anlaşmalar yaparak, meseleyi kurtuluş ve denizden nehre kadar olan yerlerin kurtarılması meselesinden Filistin'in %18'i üzerinden müzakere etme meselesine dönüştürmüş ve Kudüs'te dahil Filistin'in geri kalan kısımlarında da gasıp Yahudi varlığını tanımıştır. Yahudilerin güvenliğinin korunması için onunla işbirliği yapması, mücahitleri takip etmesi, onlar aleyhine casusluk yapması ve onları Yahudi'ye teslim etmesi de bunun cabası.

 

Ey Müslümanlar! Ey Filistin Halkı!

Otorite ve Hilafet isminin zikredilmesinden dolayı korkudan titreyen onun arkasındaki kafirler çok iyi bilsinler ki Allah'ın izniyle bizler amellerimize devam ediyoruz. Zira hiçbir şey bizi ondan vazgeçiremeyecektir veya onun yolunda öleceğiz. Çalışmalarımıza karşı koyanlar çok iyi bilsinler ki sadece bu bizim Hilafet için ilerlemedeki ısrarımızı artıracaktır. Otoriteye de deriz ki İslam'a savaş açan ve sesimizi kısmak için çalışan sizden önceki kimselerde sizin için bir ibret vardır! Zira nasıl da başarısız oldular, nasıl da tarihin çöplüğüne atıldılar yada nasıl da hızla ona doğru ilerlemektedirler. O halde etrafınıza bir bakın! Hilafet'in, kendisine davet edenlere karşı savaş açanları ağır bir şekilde muhasebe edeceğini de iyi bilin. Ahiterin azabı ise daha büyüktür. Keşke bilmiş olsaydınız.

 

Ey Müslümanlar! Ey Filistin Halkı!

Şüphesiz Allahuteala, kıyamet gününde bunların hepsi hakkında sizlere soracaktır. Zira O sizlere, niçin sustuğunuzu, neden onlara karşı çıkmadığınızı, niçin onlara karşı çınlatan yüksek seslerinizle haykırmadığınızı ve niçin onlara engel olmadığınızı soracaktır. Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

والذي نفس محمد بيده، لتأمرن بالمعروف ولتنهون عن المنكر، ولتأخذن على يدي الظالم، ولتأطرنه على الحق أطراً، أو ليضربن الله قلوب بعضكم على بعض، ثم ليلعننكم، كما لعنهم "Muhammad'in nefsini elinde tutan (Allah'a) yemin olsun ki ya marufu emeder ya münkerden nehyeder ya zalimin elinden tutar ve onu tam bir çevirme ile hak üzere çevirirsiniz yada Allah kiminizin kalbini kiminizin üzerine kilitler de onları lanetlediği gibi sizi de lanetler. "

Yine Subhânehu Te'alâ sizlere, susmamanızı ve onlara karşı çıkmanızı emretmiştir. Dolayısıyla ayaklanmaların olduğu ülkelerde sizler için ibret vardır! Zira uzun bir zaman yöneticilerine karşı susmaları, gasbedilen otoritelerini geri almak ve yöneticilerin kölelik boyunduruğundan kurtulmak istediklerinde bu onların kanlarına ve birçok şehitler vermelerine mal olmuştur. O halde aklınızı başınıza alın! Şüphesiz Allah sizlerle beraberdir ve asla amellerinizi eksiltmeyecektir.

 

Ey Müslümanlar!

İyi biliniz ki bütün trajedileriniz, İslam Devleti kurulmadıkça son bulmayacaktır. Zira izzetiniz, şanınızın yükselmesi ve Rabbinizi razı etmeniz, ancak Hilafet Devleti olan İslam Devletiyle olacaktır. O halde onun için çalışın ki Allah'ın izniyle kurtuluşa erenlerden olasınız.

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

Tunus'taki Otorite, Allah'ı Zikreden Bir Kimseyi ne Görmek nede Duymak İstiyor

  • Kategori Tunus
  •   |  

Rejimi, tugyanda ve İslam'la savaşmada çirkin bir model olan Tunus'ta, Zeynel Abidin'in mirasçıları dini hususunda ümmetle savaşmak için seleflerinin yöntemiyle geri dönmüşlerdir. Zira tağutların mirasçıları, her şeyi içine alan demokrasidir!! Zira ayaklanma meydanlarında rekabet etmeleri için İslam dini ve Kur'an hükmü dışında küfrü, ateizmi, komünizmi, putperestliği ve bütün dinleri içine almıştır. Zira İslam dini ve Kur'an hükmü, yasaklardandır! Her kim bunlardan bir şeye çağırırsa bu kişi suçlu olup hemen ona yalan yanlış bir suçlama uydurulmakta ve boğulup yok oluncaya kadar da rekabet etmesi yasaklanmaktadır. Çünkü Tunus, Allah'ı zikreden bir kimseyi içine almamaktadır! Bilakis o, yaratıcılık düşüncesini benimseyen, aklı geniş yaratıcılık ufku için serbest bırakan ve insanların akıllarından vesayeti kaldıran özgürlük bahanesiyle Allah'ı inkar eden, kitabını terk eden, hükümlerini ilga eden ve onun sembollerini yok etmek isteyen bir kimse için ferahlıktır. Bunların hepsi doğrudur. Ancak siz, insanları Allah'a, dinine ve kitabına çağırdığınızda bunlardan hiçbirine uyulmamaktadır!! Zira her türlü meşru görüntüyü kaybetmiş olan bu kimseler, Fransa, Amerika ve İngiltere büyükelçiliklerindeki şeytanlarının kendilerini sürüklediği gibi kendilerinde İslam'ın sesini kısma hakkını bulmaktadırlar. Zira Batılı ifadeleri temelleri yapan akılları onları, sönük kampanyaları yoluyla İslam'ın ve onunla birlikte müminlerin bu savaşta yenilgiye uğrayabileceğine sürüklemiştir.

Ayrıca onlar, çalışma yapan bir kimseye entrika çevirmekteler, bunu da insanları İslam nizamına çağıranlara yamamak için koşuşturmaktalar ve kiralık basın organları ise İslamî yönetime davet edenlerin fitne, iç savaş ve ülkeyi yıkmak isteyen katil çetelerden ve mücrimlerden olduklarını kanıtlamak amacıyla açıkça yalan söylemek için koşuşturmaktadırlar. أَفِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَن يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ أُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Onların kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!" [Nur 50] Oysa onlar, İslam'ın alemler için bir rahmet taşıdığını bilmiyorlar mı? Dolayısıyla insanlar, ne yıkım ne fitne nede kayıp yüklenirler bilakis Allah'ın kitabından ve hükümlerinden uzaklaştıkları için kayıp, cinnet, hezimet ve Allah'ın gazabını yüklenirler.

Tunus'taki otorite ve iğrenç kulüplerinde zaman geçiren, yol kesen ve yalana icazet veren onun kuyrukları, İslam için çalışmaktan vazgeçmemiz için bizi susturmak amacıyla her gün yalan söylemektedirler. Çünkü onlar, İslam dinine dayalı bir anayasayı istememektedirler.

Mesela 02 temmuzda Dâr-us Sekafe'nin önündeki meydanda daha önceden planlanmış bir yürüyüşümüz vardı. Sonra aynı gün Dâr-us Sekafe'de solcuların bir faaliyeti olduğunu öğrenince toplanma yerinin önünde durmamaya karar verdik ve Dâr-us Sekafe'nin önündeki yürüyüşümüz, Kalibiye'nin çarşı merkezine ulaşıncaya kadar durmaksızın veya herhangi bir çatışmada bulunmaksızın devem etmiş, topluluk merkezin önündeki bir meydanda durmuş ve yürüyüşün sonunda askerin ve polisin herhangi bir müdahalesi olmaksızın bir konuşma yapılmıştır. Ancak biz ve Kalibiye halkı, Muhammed el-Keylanî'nin hizbin şebabının topluluklara saldırdığını ve polis ve askerin ise onları bizden koruduğunu iddia ederek Hizb-ut Tahrir'e yalan yere iftira atan açıklamalarından dolayı şok olduk. Bu nasıl açık bir yalan böyle?! Hem de uydurma bir sinema! Et-Tedamun mahallesindeki faaliyetimizin konusu şöyledir: Hizb-ut Tahrir, 02. Temmuz cumartesi günü et-Tedamun mahallesindeki Kapalı Spor Salonu'nda Hilafet'in yıkılış yıldönümü münasebetiyle bir konuşma toplantısı düzenlemeye karar vermiştir. Bizler, belediye başkanı ve salon yetkililerinden onay almamıza rağmen toplantı yerinin bir askerî kışlaya dönüşmesiyle şaşkına döndük. Zira yoğun bir şekilde karşımıza çıkan güvenlik yetkilileri, toplantı ruhsatımızın olmadığını gerekçe göstererek toplantımızın yapılmasını engellemişlerdir. Belediye yetkilileri onlara, daha önceki onaylarını teyit etmelerine rağmen polis, engellemede ısrarcı olmuştur. Buda engellemenin, rutin idarî bir uygulama nedeniyle olmadığını bilakis bunun, devletin en üst organlarından geldiğini göstermektedir. Gerçi hizbin yasaklanması için devlet başkanının bizzat müdahalede bulunduğu bir hükümetin bunu yapması hiç şaşırtıcı değildir. Bu husus, 03 Temmuz pazar günü Tahrir mahallesindeki genel bir meydanda akşam salahı sonrası insanlara yönelik yapacağımız konuşmamızın engellenmesinin tekrar edildiği zaman da vurgulanmıştır. Böylece şebabımız, salahtan sonra çıkarak [لا إله إلا الله محمّد رسول الله] rayesini taşıdılar ve mescide yakın olan bir alana yöneldiler. Kendilerini takip eden insanlarla birlikte alana ulaştıklarında bir şab, Hilafet'in yıkılış yıldönümü olan elim yıldönümünü hatırlatan bir konuşmaya yapmaya başladığı ve İslamî yaşamı yeniden başlatmak için çalışmaya davet ettiği bir sırada bir güvenlik görevlisi müdahalede bulunmuştur. Bunun üzerine şab, onunla sessiz bir şekilde konuşarak konuşmalarının tamamlanması için kendilerine 10 dakika mühlet vermesi üzerine görevli ile anlaşmaya yapmaya başlamıştır. Ancak -aralarında subayların da olduğu- topluluk, kafalarına sıkılan göz yaşartıcı gazlarla şaşkına uğramışlardır. Daha sonra topluluk, herhangi bir isyan ve şiddet eylemleri olmaksızın dağılmıştır. Polisin buradan ayrılmasının ardından insanlar normal hayatlarına geri dönmüş ve mahallede, kısa bir süre sonra insanların konuşmaları ve tartışmaları dışında olaydan herhangi bir iz kalmamıştır. Güvenlik görevlisinden birinin Mozaik Radyosu'nda yaptığı açıklamaları ise hizbin şebabını ve destekçilerini isyan ve şiddet eylemlerine tahrik etmedeki başarısızlıklarının ardından hizbi çarpıtmayı amaçlayan sırf yalan ve iftiradan ibarettir.

Tüm bunlar hakkında deriz ki:

Birincisi: Bu rejimin ve kuyruklarının uydurduğu yalanalar, insanlar tarafından bilinen ifşa olmuş yalanlardır. Dolayısıyla otorite, bütün insanlar tarafından ifşa olmuş katıksız yalanlar olmasından dolayı bunların daha fazla propagandasını yapmaya muktedir değildir.

İkincisi: Bu ve benzeri girişimler, insanların dikkatini ülke için planlanan şeylerden başka yöne çekmek içindir. Zira böylece bizler, ülkeyi ve insanları harap eden bu çürümüş rejimin Allah katından indirilmiş mübarek tahir bir sistemle değiştirileceği esas mücadelemize karşın bu yan mücadeleyle meşgul olmuş olacağız.

Üçüncüsü: Şayet bu rejim, gücünün bu hak sesi susturacağını sanıyorsa işi çok zor ve yolu da çok uzundur. Zira Allah'ın kullarına olan yardımıyla başarısızlıktan başka hiç bir şey hasat edemeyecektir.

Dördüncüsü: Ümmetten, Zeynel Abidin, yakın arkadaşları ve ülkeyi daha önceki zilletine geri döndürmek isteyen ortaklarının pisliği karşısında bizimle birlikte durmasını talep ettiğimiz gibi İslam'ı, hayatımıza, ilişkilerimize ve yaşam sistemimize geri döndürmemiz için bizimle birlikte çalışmasını da talep ediyoruz. Zira bu, kaçınılmaz bir yoldur. Çünkü Allah, bizim izzetimizi bununla murat etmiştir. Dolayısıyla ne pahasına olursa olursa olsun O'dan başkasından izzet ararsak Allah bizleri zelil kılacaktır.

وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ "Her kim Allah'a ve resulüne itaat eder, Allah'tan korkar ve O'ndan ittika ederse, işte asıl kurtuluşa erenler bunlardır." [Nur 52]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nden Güney Kardufan Vilayeti Valisine Bir Nasihat

  • Kategori Sudan
  •   |  


Kardeş Ahmed Harun

Ve Güney Kardufan Vilayetine

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi...

 

Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيدًا "Ey İman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin." [Ahzab 70] Sallallahu Aleyhi ve Selem, şöyle buyurmuştur:الدّينُ النّصيحة "Din, nasihattir."

Güney Kardufan'ı harap eden bu kanlı olaylardan dolayı dehşete kapıldık. Zira kan akıtmak haram olup temelini Nifaşa Anlaşması'nın attığı, sözde self-determinasyon adı altında Güney Sudan'ı ayıran ve sözde halka danışma bahanesiyle Güney Kardufan ile Mavi Nil'in koparılması istenen Sudan'ı parçalama planını uygulamak için hareket etmek göç, tahribat ve yıkımdır. Bundan dolayı aşağıdaki hususları idrak etmek zorundayız:

Birincisi:

Bizler Müslümanız ve bütün meselelere İslam akidesi zaviyesinden bakmak zorundayız. Allahu Subhânehu, şöyle buyurmuştur:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا "Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, ne mümin bir erkek ne de mümine bir hanım için o işlerinde herhangi bir serbestlik olur. Her kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse apaçık bir sapıklık ile sapıtmış olur." [el-Ahzâb 36]

Ve şöyle buyurmuştur:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Seni hakem kılıp içlerinden de bir sıkıntı duymaksızın verdiğin hükme tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkları sürece iman etmiş olmazlar." [en-Nîsa 65]

Bunun içindir ki İslam akidesine aykırı olan her konu yada tedbir batıl olup zayıflığı ve dünya hayatında sıkıntıyı getirdiği gibi günahı, masiyeti ve Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ]'nın gazabını miras bırakmaktadır. Mevlamız Azze ve Celle, şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا "Her kim benim zikrimden yüz çevirirse onun için dar bir geçimlik vardır." [Taha 124]

İkincisi:

Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ]'ya rücu etmek, ancak münkeri terk etmek ve batılı yok etmekle olur. Sonra mutlak olarak basiret üzere  Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ]'ya itaat etmekle olur. Dolayısıyla bu, Nifaşa Anlaşması'nı fırlatıp atmadıkça ve onu iptal etmedikçe bu halimizle olmaz. Zira bu anlaşma, İslam akidesi temeline dayanmadığından dolayı batıl bir anlaşmadır. Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: مَنْ أَحْدَثَ فِى أَمْرِنَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ " Her kim bizim işimizde (dinimizde) olmayan bir şeyi ihdas ederse o reddedilir." Dahası Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD)'ın ortakları kafir Batı'nın diktelerini uygulamak, ülkemizin birlik bağlarını tek tek koparmaktır. Çünkü o, -yani Nifaşa-, karşı tarafın onlarca kez anlaşmayı bozmasından dolayı batıl bir akittir. Nitekim Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ] Müslümanlardan, sırf karşı tarafın anlaşmayı bozmasından korkulduğu için ahitlerini bozmalarını talep etmiştir. Subhânehu, şöyle buyurmuştur: وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِن قَوْمٍ خِيَانَةً فَٱنْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَىٰ سَوَآءٍ إِنَّ ٱللَّهَ لاَ يُحِبُّ ٱلخَائِنِينَ   " (Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik yapmasından korkarsan, sen de (onlarla yaptığın ahdi) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez." [Enfal 58] Bu birinci adım, işlerin düzeltilmesi ve bunların aslına dönmesi içindir. İkinci adıma gelince; mutlak olarak azim olan İslam ideolojisine rücu etmek ve çözümleri ondan almaktır. Batılın yaklaşamayacağı gerçek, işte budur.

Üçüncüsü:

İslam, devlet içerisindeki silahlı kuvvetlerin tek olması gerektiğine hükmetmiş ve onun dışında başka bir silahlı kuvvetin olmasına izin vermemiştir. Bundan dolayı polisin, güvenliğin ve ordunun görevi, ülkenin dört bir tarafında güvenliği uygulamaları olduğu gibi ister silah bırakıncaya kadar tedip için savaşılmaları gereken bagilerden olsunlar isterse öldürülmeleri, ileri gelenlerin ve idare edenlerin asılmaları için savaşılan yol kesenler/eşkıyalar olsunlar güvenliği ihlal edenlerle savaşmalarıdır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا جَزَآءُ ٱلَّذِينَ يُحَارِبُونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِى ٱلأَرْضِ فَسَاداً أَن يُقَتَّلُوۤاْ أَوْ يُصَلَّبُوۤاْ أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم مِّنْ خِلافٍ أَوْ يُنفَوْاْ مِنَ ٱلأَرْضِ ذٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِى ٱلدُّنْيَا وَلَهُمْ فِى ٱلآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ "Allah ve resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri ya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır." [Nisa 33]

Dördüncüsü:

Ebiyi bölgesi, gözetimi Beyt-il Mâl'e ve kullanımı halkına ait olan haraci İslamî bir topraktır. Bundan dolayı burasının Müslümanların otoritesi altında olması gerekir. Dolayısıyla ordunun, daha önce onu Somali'de kullanan ve Sudan topraklarının bir bölümünü işgal eden bölgedeki zalim Amerika'nın eli Etiyopya güçlerine teslim edilmesi amacıyla buradan geri çekilmesi caiz değildir. Bu yüzden orada Müslümanların rayesinden başka bir raye dalgalanmaktadır. Böylece kafirler, Müslümanların üzerinde egemen bir hale gelmişlerdir. Halbuki Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ], bundan nehyetmiştir. Zira Subhânehu şöyle buyurmuştur:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Beşincisi:

Silahlı kuvvetleri, güvenliği uygulamak için rolünü yerine getirdiğinde İslam akidesini davranışlarının esası kılması kaçınılmazdır. Dolayısıyla mukaddesatları çiğnememeli, birtakım şüphelerle insanları yakalamamalı, bazı kimseleri kabile temelinde hareket ederek başkalarının cürmünden dolayı yakalamamalı, güvende olan insanları korkutmamalı, bilakis hakkı uygulamalı ve batılı da yok etmelidir. Böylece isyancılar izole olacak, zayıflamaları hızlanacak ve silahı bırakacaklardır.

Altıncısı:

Birleşmiş Milletler ve genellikle insanî yardım örgütleri olarak adlandırdığı örgütler, kaos ceninini besleyen ve devletlerin rahimlerini istikrarsızlaştıran göbek bağlarıdır. Bunlar, Allahu Subhânehu'nun kendisi hakkında uyardığı bir düşman olan sömürgeci kafirin ajandasına hizmet etmektedirler. Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ "Kendi dışınızdakileri dost, sırdaş edinmeyin! Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz." [Âl-i İmrân 118] Bundan dolayı bu fitneyi yok etmek, Birleşmiş Milletleri'nin kamplarını kapatmayı, insanî yardım olarak adlandırılan şüpheli örgütlerini kaldırıp atmayı ve görevi, tedavi, öğretim ve güvenlik gibi insanların işlerini gözetmek olan bir devleti kurmayı gerektirmektedir.

Yedincisi:

İnsanları tek bir potanın içerisinde eritmeye muktedir olan tek ideoloji, sadece İslam ideolojisidir. Zira kafirlerin elleri, ülkelerimizi parçalamak için olan planlarına hizmet eden bu asabiyetçilikleri canlandırmak için uzanmadan önce Arapları, Kıptileri, Berberileri, Nubaları ve diğerlerini eritip onları tek bir ümmet kılan bizzat İslam'dır. Zira Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur:

لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفَتْ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ َ " Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerini birleştiremezdin, Ancak Allah, onların aralarını birleştirmiştir. Çünkü O, Aziz'dir, Hakîm'dir." [Enfal  63]

 

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak sizleri, dünyanın ve ahiretin hayrına, azim İslam ideolojisine, ona bağlanmaya ve hayat vakıasında onu tatbik etmeye çağırıyoruz. O halde ne insanların görüşleri ne fitne saçan, tahribat ve yıkım tohumları eken İslam akidesinden başkasına dayalı olan uzlaşıları nede bizden uzak olsun 28.05.2011'deki Addis Abada Anlaşması sizleri ondan döndürmesin. Çünkü bu, apaçık bir dalalettir. Aksine bu bizim sunduğumuz şey ise yüzyıllarca dünyaya hakim olan küresel ideolojiden bir kordur ki buda; İslam'ı tatbik ederek İslamî hayatı yeniden başlatacak ve onu dünyaya taşıyacak olan Hilafet Devleti'nin anayasasıdır.

 

ٱسْتَجِيبُواْ لِرَبِّكُمْ مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِىَ يَوْمٌ لاَّ مَرَدَّ لَهُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَكُمْ مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُمْ مِّن نَّكِيرٍ "Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz." [Şura 47]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Sana'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayındaki Patlama Soruşturmaları Sonuçları Yakında Asla Aydınlanmayacak Olan Soruşturmalardır

Geçen haziran ayının 03'ünde Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndaki camide yankılanan, Ali Abdullah Salih ile yıpranmış rejiminin erkanının ağır bir şekilde yaralanıp yanmasıyla sonuçlanan ve bunun ardından tedavi amacıyla Riyad'a gönderildikleri patlama olaylarının üzerinden tam bir ay geçmiştir.

İktidar rejimi suçlamayı, Şeyh el-Ahmar'ın çocukları, el-Kaide ve Amerika olmak üzere üç tarafa pay ederken... herhangi bir mahkeme karşısında, bunlardan birini kınayan ve yargının bunlar hakkında ceza vermesini talep eden deliller sunmamıştır. Nitekim olay hakkındaki soruşturma şu ana kadar tamamlanamamıştır. Sanki bu hususta soruşturma yapan kimsenin, geçen haziran ayının 03'ünde meydana gelenlerin ayrıntılarını gecikmeksizin yada ertelenmeksizin hızlı bir şekilde bilme hakkı olan Yemen'deki kamuoyu üzerinde bir ağırlığı yokmuş gibi. Sanki "soruşturmanın dayanakları" meselesiyle ilgilenenler, bir şeyler saklayarak, birincisi patlamanın sebebinin camiye gömülen patlayıcı bir aygıtın olduğu, işin organizatörlerinin patlamayı yapanı gizlediği ve suçu da başkasına attıklarını söyleyenler, ikincisi de patlamanın, Enformasyon Bakanı Yardımcısının, Ali Abdullah Salih'in Basın Danışmanı'nın olaydan sonra doğrudan yaptığı gibi Amerika'yı açıkça suçlamayı yenilemeksizin sadece Amerikan depolarında bulunduğunu söylediği "Fogaz" tipi roketin patlamasının neden olduğunu söyleyenler olmak üzere insanları ikiye bölecek derecede bunu onlardan gizliyorlarmış gibi.

Nitekim olay günü verilen ilk haberlerde, Ali Abdullah Salih'e herhangi bir zararın isabet etmediği ve kendisinin kısa bir süre içinde bir televizyon konuşması yapacağı söylenirken sonra bu süre, saatlere uzamış sonra da televizyon konuşması kısa bir video konuşmasına dönüşmüştür. Soruşturmanın sonuçlarını beklemeyen çok açık ve net olan tek şey, patlamanın arkasında duranların rejimin dayanaklarını baltalamak ve kendilerini yok etmek için toplananları bir kerede siyasî hayattan tasfiye etmek istemeleridir.

İktidar rejimi, bu olayda patlamanın arkasında duranları kesin bir şekilde bilmektedir. Ancak o, adeti olduğu üzere hile ve aldatmayı alışkanlık edinmiş olup hakikati zamanında söylemeye cesaret edememekte, hem daha çok sempati kazanmak hem de suçlamayı, herhangi bir gerekçe yada benzeri bir şey zikretmeksizin gerek Ortak Buluşma Platformu'ndan kendilerini seçecek olan kimselere gerek kendisinin devrilmesini isteyen olaya karışmış protestoculara gerekse istediği başka kimselere atmak amacıyla siyasî rakiplerine yönelik saldırıları desteklemek için olayı kullanmaktadır.

Bunlar, İslam ülkesindeki mevcut iktidar rejiminin kötü davranışlarına, kendilerini nasıl idare ettiklerine, şeriat ile yönetilmekten nasıl uzaklaştıklarına, iftiracıları nasıl bir seçimle seçtiklerine, gerçekleri nasıl ibraz etmediklerine, insanlar tarafından kabul görmeyen binlerce mazereti gerekçe göstererek meseleleri nasıl gizlediklerine dair çok basit örneklerdir. O halde bu gibi iktidar rejimlerine ve yöneticilere, malları, canları ve ırzları koruma hususunda hiç güven duyulur mu?

Yemen'de ve diğer İslam ülkelerinde Müslümanları yönetmeye ehil olan, Allah'tan korkmasının ötesinde kendilerine doğru yolu göstermek amacıyla hem insanlara hem de hayvanlara önem veren Müslümanların Halifesidir. O halde Hilafet'i ikame etmek ve İslam ile yönetecek, doksan yıl boyunca ki kaybının ardından insanlar arasında hak ile adaleti sağlayacak bir Halifeye biat etmek amacıyla Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmak için azimlerinizi bilemeyecek misiniz ey Müslümanlar!

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, Hilafet'in Yıkılışının Doksanıncı Yıldönümü Münasebetiyle Hilafet'i Kurmak İçin Çalışmanın Farziyeti ve Allah'ın Vaadi ile Resulünün Hilafet'in Geri Geleceğine Dair Müjdesinin Gerçekleşmesinin Yak

Hilafet Devleti'nin yıkılışının doksanıncı elim yıldönümü münasebetiyle Hizb-ut Tahrir/Yemen Vilayeti, H. 28. Receb 1432 el-Muvafık 30.06.2011 Perşembe sabahı saat 09:00'da başkent Sana'daki eski üniversite postası yanındaki üniversite salonunda, "Ayaklanmalar... ve Yöneticilerin Korkusu ve Batı'nın Saplantıları Arasında Hilafet'in Kurulması" başlıklı bir seminer düzenlemiştir. Seminere, siyasî, aydın, basın ve ilgililerden birçok kişi katılmıştır. Nitekim seminerde üç bildiri sunulmuştur. Bu bildirinin birincisi: "Ayaklanmalara Karşı Sömürgeci Devletlerin Tutumu" başlıklı olup "Amerika ve İngiltere" liderliğindeki sömürgeci devletlerin, ayaklanma dalgasını ele geçirme, İslam ülkelerini cumhuriyet rejimleri gölgesindeki hegemonyası altında parçalanmış olarak bırakma ve Hilafet Devleti'nin kurulmasını engelleme girişimlerine değinilmiştir. İkincisi: "Sahih Değişimin Metodu" başlıklı olup Allah'ın farz kıldığı ve Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile sahabesinin kendisiyle dünyayı değiştirdiği şeri değişim metodunu, bu metodu takip etmenin ve bunun dışındakileri terk etmenin vacibiyeti ele alınmıştır. Üçüncüsü: "Sivil Devlet Mefhumu ve Hilafet Olan İslam Devleti Mefhumu" başlıklı olup sivil devlet ile Hilafet Devleti arasındaki fark ele alınmıştır. Velhasıl bugün İslam ülkelerinde meydana gelen değişimlerin, Allah'ın bizlere vaat ettiği ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in kendisiyle müjdelediği Nübüvvet Münhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin altında sınırlandırılması gerekmektedir... Ayrıca bildirilerde, sömürgeci devletlerin pisliğinden kurtulmak ve doksan yıllık ayrılıktan sonra dosdoğru yola geri dönmek için katılımcılar tarafından yapılan müdahaleler de okunmuştur.

Yine aynı münasebetle ve aynı gün ikindi vakti saat 16:00'da Hizb-ut Tahrir /Yemen Vilayeti, Kratet-Aden Arjona salonunda "Gelmekte Olan Değişim Tufanı Hilafettir" başlıklı benzer bir seminer düzenlemiştir. Seminere, siyasî kişilerden, partilerden ve şeyhlerden birçok kişi katılmıştır. Nitekim seminerde iki bildiri sunulmuştur. Bu bildiriden birincisi: "Receb Olayları" başlıklı olup Hilafet'in yıkılışının yıldönümünün yanı sıra Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in İslamî Hilafet Devleti'ni kurmak için nusret talep etme çalışmalarına ve Beyt-il Makdis'in Salahaddin tarafından geri dönüşüne değinilmiştir. İkincisi: "Değişim Metodu" başlıklı olup istenilen değişim sürecini gerçekleştirmek amacıyla İslam ümmeti arasında oluşturulması gereken şeri hükümlerle birlikte şeri uyanıklık ve aynı şekilde siyasî uyanıklık ile bugün yöneticiler ve sömürgeci devletler arasında talan edilen Müslümanların servetleri ele alınmıştır.

Ayrıca H. 06. Şaban 1432 el-Muvafık 07.07.2011 Perşembe günü sabah saat 09:00'da, Taiz şehrindeki el-Misbah-Selam Salonunda "Allah'ın Farz Kıldığı ve Allah'ın Resulünün Müjdelediği Hilafet, Müslümanların ve Dünyanın Bütün Meselelerinin Yegane Çözümüdür" başlıklı bir seminer daha yapılacaktır.

Haram Receb ayında bariz bir şekilde meydana geldiği üzere Müslümanlar, her yıl İsra ve Mirac'ı anarlarken İslam ile hükmedilmeleri, Raşidi Hilafet'in gölgesinde Müslümanların ülkelerine ait dokunun yeniden geri getirilmesi, İslamî hayatın yeniden başlatılması, doksan yıllık yokluğundan dolayı Müslümanların üzerindeki günahın kaldırılması ve Müslümanlardan rezil Amerika ve Avrupa gibi Batılı devletlerin hegemonyasının uzaklaştırılması için kendisine şiddetle muhtaç oldukları Hilafet'in yıkılışını unutmuşlardır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Size Fayda Yerine Zarar Veren İftiraları Artık Bırakın 02 Temmuz 2011 Cumartesi Günü Kalibiye'de Meydana Gelenlerin Hakikati

28 Haziran Çarşamba gününden beri Hizb-ut Tahrir'in, Müslümanlara Hilafet Devleti olan devletlerinin yıkılışını hatırlatan ve onları İslamî yaşamı yeniden başlatmaya davet eden yürüyüşü hakkında ilanda bulunmakla birlikte yürüyüşün, onun son bulacağı ve orada bir konuşmaya yapılacağı yer olan Kalibiye'deki Dâr-uş Şab'ın karşısındaki bir meydanda yapılmasına karar verilmiştir. 02 Temmuz cumartesi günü, Dâr-uş Şab'da solcuların bir faaliyeti olduğunu öğrenince Dâr-uş Şab'ın önünde durmamaya karar verdik ve Dâr-uş Şab'ın önündeki yürüyüşümüz, Kalibiye'nin çarşı merkezine ulaşıncaya kadar durmaksızın veya herhangi bir çatışmada bulunmaksızın devam etmiş, topluluk merkezin önündeki bir meydanda durmuş ve yürüyüşün sonunda askerin ve polisin herhangi bir müdahalesi olmaksızın bir konuşma yapılmıştır. Ancak biz ve Kalibiye halkı, Muhammed el-Keylanî'nin hizbin şebabının topluluklara saldırdığını ve polis ile askerin ise onları bizden koruduğunu iddia ederek Hizb-ut Tahrir'e yalan yere iftira atan açıklamalarından dolayı şok olduk!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, yürüyüşümüzü sesli ve görüntülü bir şekilde kaydettik. Yaşananlara Kalibiye halkı tanık olmakla birlikte bu kayıtları Medya Büromuzun internet sitesinde bulabilirsiniz.

Bu iftira kampanyaları karşısında bize yalan yere iftira atanlara deriz ki:

- İftira ve yalanı artık bırakın! Hizb-ut Tahrir'in, 1953 yılındaki kuruluşundan günümüze kadar tek bir şiddet eyleminde bulunmadığına dostlardan önce düşman şahittir. Zira Hizb-ut Tahrir, kampanyanızın onu etkilemesinden çok daha yücedir, herhangi bir dünyevi kararla onun çalışmasının durdurulmasından çok daha ileridedir, karton parti liderlerinin çatışmalarından çok daha öndedir, gece gündüz siyasî metodunun değiştirilmesinden çok daha sağlamdır, iç savaşlarla ülkeye kaybettiren polemiklere girmekten çok daha yüksektedir ve uzmanlaştığınız kışkırtıcı konuşmalara dalmaktan çok daha zengindir. O halde size fayda yerine zarar veren patırtı ve gürültüleri artık bırakın.

- Hizb-ut Tahrir, davetine olan sebatı ve ısrarıyla İslam dünyasındaki en baskıcı rejimlere bile toslamasına rağmen onun çalışmasını durduramamışlar ve hak söze olan ısrarlarından dolayı da hala onların rahatlarını kaçırmaktadır. O halde kendinizi düşünüyorsanız bu çetin yükselişe tırmanmak için çalışmalısınız?!

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İşgalcinin Roket Saldırıları ve Münafık Yöneticilerimizin Sessizliği

Geçen ay, Pakistan topraklarından Afganistan'a 750'den fazla roket atılmıştır. Utanmaz yöneticiler, roket sayısı 400'e ulaşıncaya kadar bu meseleyi hiç önemsemediler. Nitekim Hamid Karzai'nin bu mesele hakkında Asıf Ali Zerdari'ye sorması onun bütün mesele hakkında hiçbir şey bilmediğini göstermektedir!

Bu önemli olay ve bu sersem yöneticilerin buna karşı tutumları, Pakistan ve Afganistan yöneticilerinin her ikisinin de hain olduklarını ve kendi halklarının kanlarına hiç önem vermediklerini göstermektedir. Nitekim Amerika'nın kölesi Afganistan yöneticileri, katledilen Müslümanların sayısı 95 yada daha fazlasına ulaştığında ancak tepki vermişlerdir. Buna mukabil kukla Pakistan yöneticileri ise üzerinden haftalar geçmesine rağmen bu önemsiz mesele hakkında hiçbir şey bilmemektedirler!

Pakistan ve Afganistan'daki Müslümanlar, sefalet, cehalet, yoksulluk, sağlık hizmetleri, işsizlik ve başka toplumsal sorunlar gibi zor sorunlardan dolayı acı çekmektedirler. Bu sorunların sebebi ise bizzat bu yöneticiler ile bu gibi yönetici zümresini ortaya çıkaran ve kesinlikle bu sorunları çözmeye muktedir olamayan kapitalizm nizamıdır. Bu yöneticiler, hiç yorulmadan kendi halklarının refahı için çalışmak yerine yaşadıkları savurganlık hayatı ve efendilerine hizmet etmekle meşgul olmaktadırlar. Nitekim Resulullah Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in kendileri hakkında şöyle buyurduğu işte bu yöneticilerdir: إن أخوف ما أخاف على أمتي الأئمة المضلون "Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, saptırıcı imamlardır."

Sonra Pakistan ve Afganistan'daki Müslümanların arasında nefret, düşmanlık ve güvensizlik atmosferi oluşturma hususundaki habis hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla Pakistan'dan Afganistan'a doğru roket atanların bizzat işgalcilerin olduğunu söylemeye bile gerek yoktur. Ancak haçlılar, bu sınırların kendi ürünleri olduğu, dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanların bu sınırları dikkate almadıkları ve Müslümanların azim İslam dinine dayalı mevcut güçlü kardeşliklerine inandıkları gerçeğini genellikle unutmaktadırlar. Aynı şekilde Afganistan ve Pakistan'daki Müslümanlar, düşmanlarını çok iyi bilmektedirler ve onları ülkelerinden atmak için de gece gündüz mücadele vermektedirler.

Bu şeytanî amellerin tamamını Amerika yapmaktadır. Çünkü o, bölgedeki güçlerin baskısı altında olup başta bölgede Hilafet Devleti'nin kurulmasından, Çin, Kuzey Kore ve Rusya'nın nüfuzunun artmasından ve İran'ın nükleer silahından korkmaktadır. İşte tüm bunlar, Amerika Birleşik Devletleri'ni endişelendirmektedir. Bundan dolayı Amerika, bu büyük sorunlarla başa çıkmak için "böl-yönet" şeklindeki eski taktiğini kullanmaktadır. Aynı zamanda basın, fitne ateşinin tutuşturulmasını ve Afganistan'daki Müslümanları Pakistan'a karşı tahrik etmeyi temsil eden şerir planın gerçekleşmesi amacıyla insanların konuyu tartışmaya teşvik edilmesini istismar etmektedir.

Yukarıda da geçtiği üzere Pakistan ve Afganistan'daki insanların umutları, barış ve esenlik içerisinde Hilafet Devleti'nin gölgesinde yaşadıkları zaman meydana gelecektir. Dolayısıyla onların tek umudu, sömürgeci işgalcilere karşı ümmetin kalkanı olacak bir devlet olan İslam Devleti'nde yaşamaktır. Zira o, geçmişte Evs ile Hazrec arasında meydana geldiği gibi ümmet arasındaki ayrılıkları eritip yok edecektir. Ayrıca Hilafet, sadece Pakistan ve Afganistan'daki Müslümanları birleştirmekle kalmayacak bilakis bütün Müslümanları birleştirecek ve kendisine yakışır süper bir devlet olması için ümmetin elinden tutacaktır. Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], buna ilişkin hadiste şöyle buyurmuştur: إنما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife], bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER