Salı, 25 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Uluslararası Himayeyi Talep Etmeye Davet Etmek Allah'a, Resulüne ve Başı Dik Olan Şam'daki Ayaklanan Müminlere Bir İhanettir

Suriye'deki ehlimizin devrimi altıncı ayına girerken, vahşi, kanlı ve korkak rejimin şiddetlice vurması, caniliği ve aşağılığı karşısında duran silahsız insanların direnişi ve büyük fedakarlıkları bu devrimin en belirgin başlığı sayılır. Devrimi ezmek için rejime yeterli zaman tanıyan Amerika öncülüğündeki uluslararası ve bölgesel bekleyiş devam ettirilmektedir. Aynı zamanda reform yapmak iddiasıyla kanunları çıkartarak yama yapmak   gerekçesiyle bazen de diyaloğun başlanması gerekçesiyle aldatma işine başvurmaktadır. Fakat bütün bunlar insanları rejimin devrilmesini istemekten caydıramamaktadır. Zira bu rejim onlara karşı keskin nişancılar, evleri tanklardan ve savaş gemilerinden bombalayarak ateş açmak ve korkutmak için ve onların üzerlerine savaş uçaklarının uçurulması gibi bütün askeri gücünü kullanmıştır. Rejim halk sanki kendisinin gerçek  düşmanıymış gibi bunu  yapmaktadır.

Gerek askeri, gerek güvenlik ve gerekse siyasi olarak Beşşar'ın başarısız olması ve zamanının daralması gerçek düşmanımız olan Batı, kendi vekili olan yerli düşmanımız olan Esad ailesine son kullanım tarihinin bittiğine karar verip biri halka diğeri de muhalefete karşı olmak üzere insanlara iki kurşun sıktı:

 

  • İnsanların uluslararası himayeyi talep etmesine ima etti ve içlerinden hain Arap rejimlerin ve küfür Batılı rejimlerin Suriye'yi Libya modeline göre kurtarmaya yönelik talep eden kimseleri çıkarttı. Bu ise ister entrika çeviren korkak kimselerin uyanıklığıyla isterse acı çekenin gafletiyle olabilmektedir.
  • Muhalefete şunu söyledi; size yeni yönetim meclisi oluşturmamız için birleşin, bize samimiyet ve itaat gösterin ki Libya modeli gibi yönetimi hemen size teslim edelim...

 

Hizb-ut Tahrir olarak bize gelince; biz Amerika ve ona tabi olan rejime, Avrupa ve onun teşebbüslerine şunu müjdeliyoruz; Şam'da ayaklanan ehlimiz sebatlık göstermeleriyle sizin planlarınızın ve entrikalarınızın başarısız olmasını ispatlayacaklardır. Zira Allah'tan başkasına secde etmeyeceğine yemin eden kimse sizin entrikalarınızın ve planlarınızın sert kayasıdır. Bizim de bu hususta isabetli ve doğru bir sözümüz olacaktır. Allah'tan niyaz ediyoruz ki onu dinleyen açık bir kulak olsun:

Birincisi; başı dik Şam'daki ehlimize diyoruz ki: Siz bu devrim ile Kureyş zorbalarının karşısında şanlı sahabelerin gösterdiği sebat ve fedakarlıklarını hatırlattınız. Biz de ‘'O (devrim) Allah için, o Allah için' diye haykıran nefislerin sadık olduklarına inanıyoruz, sizden ihlaslı olanların Batı'ya güvenmedikleri ve ona el uzatmadığını görüyoruz,  acı çektiğinizi, sıkıntı duyduğunuzu ve biran önce bu cani zümreden kurtulmak için acele ettiğinizi de biliyoruz. Ancak biz Batının casuslarının ve onun yardakçılarının sözleriyle kanan ve Kaddafi rejiminden kurtulmak için NATO'nun Libya'daki düzenlediği saldırıları hoş karşılayan kimselere sesleniyoruz! Düşmanınızın size sunduğu şeylerden çok sakının. Çünkü onlar, memleketinizde nüfuzunu pekiştirmek ve kendine bağımlılığı da sürdürmek için devriminizi çalıp boşa çıkarmak istiyor. Siz de ey devrimimizin gençleri çok dikkatli olup sakının ki kafir ve gaddar Batı'nın sözleri ve vaadleri sizi aldatmasın. Zira ümmetimizi ezen ve onun kanını çokça akıtan ve hala Filistin, Irak ve Afganistan'da şerri saçan odur. Aralarında Suriye rejiminin bulunduğu bu cani rejimleri getiren ve onları çetin yıllarca destekleyen de odur. Zira Batı'ya itimat edip dayanırsanız devriminizle yaptığınız her şey yıkılacaktır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:  وَلا تَكُونُوا كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ أَنْكَاثاً. Aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan kadın gibi olmayın Nahl 92

İkincisi; ferd ve cemaat olarak muhalefetteki kardeşlerimize diyoruz ki: Uyanık ve ümmetin işlerini güden siyasi kimsenin kendi pusulası ümmetinin akidesi, nabzı ve maslahatına göre yön bulur. Akıllı olan kişi ise de Batı'nın şerrini ve onun şerlerinden dolayı kendisinden öncekilerin başına gelenleri görüp tecrübe edinen kimsedir. Siyaseti düşünerek siyasi görüşe sahip olan kimse şunu açıkça fark eder; bu ajan yöneticileri getiren ve onlara kendi programlarını, planlarını ve istihbaratlarını veren odur; batıdır. Ve kendisi de şu anda onlardan vaz geçip onları geçmiş ajanların çöplüğüne atarak onların yerine başkalarını atamak istiyor... Öyleyse onun geçmişteki ve gelecekteki ajanların kökünü kesin, Allah'tan korkun, kendinizi başkasının musibetinden koruyun, ümmetinize dönün ve evlatlarınızdan Allah'tan başkasına eğilmeyeceğimize, Allah'tan başkasına tevekkül etmeyeceğimize ve Allah'ın razı olduğu şeylerden başkasıyla hareket etmeyeceğimize kesin bir söz verin. Hilafeti yıkan, Müslüman beldeleri parçalayıp sömüren Batı'nın haberi size gelmedi mi?! Onun Sudan'ı bölmek için yaptığı hileleri, Somali'de ekinleri ve nesilleri yok etme operasyonları zihninizden uzak mı kaldı?! Bütün bunların hepsi kafir Batı'nın orduları ve Müslümanları  evlerinden kaçmaya zorlayan ve yeryüzünde fesatçılığı çoğaltan onun hesabına çalışan yöneticilerin vasıtasıyla  olmadı mı?!

Biz Hiz-ut Tahrir olarak size; ümmeti kurtaracak, içinde bulunduğu ve geldiği acı durumdan kalkındıracak gerçek değişim programını takdim ediyoruz. Böylece ümmet kendi şahsiyetini geri kazansın, nübüvvet metodu üzere hilafeti ikame etmek süretiyle İslami hayatı başlatsın, insanların işlerini gütmek, onları korumak, onları hak ve adaletle hükm etmek için metodunu belirlesin.

Üçüncüsü; Dar-ul İslam merkezi Şam beldelerindeki ehlimize diyoruz ki: sorunlarımızın çözümünün bu ajan ve cani rejimlerin ellerinde olması tehlikenin ta kendisidir. Amerika ve Avrupa'nın bu rejimlerle olan savaşımıza hakim olması helakın ta kendisidir. BM'in, Güvenlik Konseyinin, Arap Birliği'nin, İslam Konferansı Örgütü'nün herhangi bir çağrısını aldırış etmeyip kenara atın. Sizin mübarek devriminize müdahale etmek istedikleri zaman ellerini kesin. İçinde bulunduğunuz durumdan tek kurtuluşunuz atağa geçip öncülük yaparak, istekleriniz de şeytanın devleti değil Kur'an'ın devleti olsun. Zillet ve miskinlik devleti değil İslam devleti olsun. O da nübüvvet metodu üzere Hilafet'tir. Entrika çeviren yöneticilere ve onların rejimlerine baş kaldırın, ordularda bulunan evlatlarınıza ısrar edin ki büyük görev olan doğru bir iman ve Allah'a tevekkülle şeytanı ve onun avenelerini kovsunlar. Yardım ve imdat isteyecekseniz halk ve ordu olarak komşu beldelerde bulunan ehlinizden olsun. Çünkü bu hem sizin hakkınız hem de onların üzerine görevdir. Dolayısıyla yardım çağrınız Necd ve Hicaz ehline yönelik olsun, asi ve tağut krallarına değil! Yine sizin yardım çağrınız Türkiye, Ürdün, Irak ve Lübnan halkına yönelik olsun, sizin rejiminizin de olduğu gibi hain ve ajan rejimlerine değil! Zira bu rejimler birbirlerini desteklemektedirler. Yardım çağrınız İslam ümmetine yönelik olsun, çünkü hayr kıyamet gününe kadar onda ve sizde sürekli olacaktır. Çünkü bu halkları İslam üzere birleştirir, devrime güç ve nefes verir, Batı'yı ve onun kuyruklarını da korkutur. Böylece çatışmayı iki kutup arasında belirginleştirir: Birincisi; kafir Batı ve onun kuyruğu olan ajan yöneticilerin kutbu. İkincisi ise Rabbine iman eden, dinine sımsıkı sarılan ve onunla kurtuluş arzulayan ümmet kutbudur.

Ve son olarak Şam ve diğer beldelerindeki bulunan ey Müslüman: Allah Şam'ı İslam'ın kalbini yaptı. Suriye'deki ehlimiz dimdik ayaktalar, Allah'tan başkasına eğilmeyeceklerine yemin ettiler, cani Esad rejimi, ajan yönetim rejimler ve onlarla birlikte Amerika ve Avrupa onları her taraftan kuşattılar. Sakın onları zalime teslim edip yalnız bırakmayın. Çünkü böyle yaparsanız sıra onlara geldiği gibi size de gelecektir. Biliniz ki sizin sorununuz ve onların sorunu birdir. O da Müslüman beldeleri düşman, zalim ve kafir Batı'ya ajan olan rejimlerden kurtarmaktır. Dolayısıyla onları kurtarın ki kendinizi de kurtarırsınız. Sizin evlatlarınız ve kardeşleriniz olan orduya seslenin ki sizi ve onları bu rejimlerden kurtarsınlar. Biliniz ki ümmetinizin kurtuluşu ancak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya dönmediğiniz, O'nunla alakanızı kuvvetlendirmediğiniz, yardımı da sadece O'ndan talep etmediğiniz ve O'na hakkıyla tevekkül etmediğiniz sürece olmayacaktır. Hizb-ut Tahrir size en samimi nasihat ve sözler arz etti. O da sizinle beraber Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kitabı ve emin olan Resulü Abdullah'ın oğlu Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in izine uyarak aydın fikirle güçlü bir şekilde mücadele etmektedir. Öyleyse onunla beraber çalışmaya, ona sahip çıkmaya ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kelimesini yüceltmek için ona yardım etmeye acele edin. Zira Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan başka güç ve dayanak yoktur. Çünkü tek yardım eden ve destek veren O [Subhânehu ve Te'alâ]'dır. O ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

يا ايها الذين آمنوا استجيبوا لله وللرسول اذا دعاكم لما يحييكم واعلموا ان الله يحول بين المرء وقلبه وانه اليه تحشرون

Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız. Enfal 24

 

Devamını oku...

Size Pazarlanmak İstenen Sivil Devlet Laik Bir Devlet Olup İslam'la Hiçbir İlgisi Yoktur. Onu Reddedin, Kabul Etmeyin ve Raşidi Hilafet'ten Başka Bir Seçenekten Razı Olmayın

  • Kategori Mısır
  •   |  

İnsanlar ‘sivil devlet' kavramını ancak yeni duymaktalar. Bu kavram ise esasında ve demokrat yönetim sistemine göre dini hayattan ayıran laikliğe dayalıdır. Ancak onun fikir babaları Müslümanların laikliğe karşı hassas olduklarını bildikleri ve bu yüzden insanları kandırmak için onu süsleyip püslediler ve güya bu kavram; devletin kurum, çağdaş ve gelişmiş olan bir devlet olup insanların seçtiği kanun karşısında ırk, renk ve din gibi hiçbir ayırım olmaksızın herkesin eşit olduğu, bu devlet özgürlükler devleti olup onda olağanüstü hal kanununun yer almadığı bir devlettir. Buna göre hiçbir kimse veya hiçbir parti diğerine kendi görüşünü dayatamaz ve seçim sandığı ise bir hakemdir! İşte bunlar bu kavram türküsünü geveleyip duruyorlar. Bu kandırma işine devam etmek için de onun güya İslami kaynağı olan sivil devlet olarak propagandası yapılmaya başlandı!!

Hükümet ise sivil devlete çağıran anayasanın içtüzüğünü ve ana ilkelerin belgesini onayladı. Ayrıca bu devlette dini sloganlar söz konusu olmayacağına dair bir şart da koşuluyor! Bu belgede -göz boyaması olarak- birçok insanların hayr zannettiği ‘İslam teşri veya yasama konusunda ana kaynaktır' fıkrası geçmiştir. Bu da yasama konusunda İslam dışında başka kaynağın olmasına izin verilir demektir. Acaba bunlar hangi ana ilkelerden bahsediyorlar? Bu ana ilkeler nereden geliyor? Onları kim koydu? Ve hangi esas üzere?


Ey Müslümanlar, ey Mısır'ın Kinane halkı!

Bu pazarlama; İslam'ı yönetimden uzaklaştırmak ve dini devletten ayıran demokrat sivil devlet fikrini aşılamak için hala içinizde bulunan rejimin bir aldatmacasıdır. Zira İslam'ın yasamanın ana kaynağı olması caiz değildir. Zevke göre ondan alınır sonra millet meclisinin heva ve hevesine göre seçim sandıklarında beşer merkezli çoğulcu bir referanduma tabi tutulur. Hayır, İslam; anayasası ve hükümleriyle teşri/yasamanın tek başına bir kaynağı olmalı ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın indirdiği gibi tamamıyla tatbik edilmelidir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

"إن الحكم إلا لله"Hüküm sadece Allah'a aittir. Yusuf 40

Onların istedikleri sivil devletin esası, yasamanın beşere bırakıldığı demokrasi fikrine dayalıdır. İnsanlar arasında eşitliği sağlayan sivil devlete çağıran çığırtkanlar da kendileri bile seçim kampanyası esnasında dini veya ideolojik (fikri) sloganların olmaması gerektiğini istemekle insanlar arasında eşitliği sağlamamaktadırlar. Sanki onların çağırdığı demokrasi ve liberalizm sloganlar idelojik değil! Zira ilk ‘sivil', demokrat ve laik devletin kurulu olduğu esas, dinin devletten ayrılması idi. Avrupa'da yöneticilerin kilise ve din adına insanlar üzerine uyguladıkları zulüm ve haksızlıklardan dolayı dinin hayattan ayrılması, halkın kendi nizamı ve kanununu koyması ve çoğunluğa göre yasa çıkartması gerektiğine karar verdiler. Böylece halk yasama konusunda egemenliğin sahibi olmuştur. Oysa; bu şey, Mısır halkının edindiği İslam dinine hem aykırı hem de haramdır. Çünkü İslam'da teşr'i etme veya yasama konusu sadece Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya mahsustur. Ayrıca; sivil devlete çağıranlar; ruhi ve siyasi akidesi olan adil İslam'ı ortaçağlarda bulunan kilise despotizmi ile eşit tuttular. Bu esasa göre ikisini birbirine karıştırdılar ve insanlara kendilerinin dini devlet istemediklerini söylüyorlar. Başka ifadeyle; onlar dinsiz ve hiçbir dinin olmadığı bir devlet istiyorlar. Yani bu, dini siyasetten ayırmaktır. Böylece siyasette din olmaz, dinde de siyaset olmaz. Onların hedefi -devletin içinde bulunduğu din olan- İslam'ın siyasete karışmamasıdır ki böylece yönetime ulaşmasın. Hatta onlar daha da ileri gittiler ve insanları aldatmak ve kendi hedeflerine ulaşmak için El-ezheri-ş şerif'i -ki onların tuzaklarını ve sapkınlıklarını bildiği halde insanları aldatmak için onlara ortak oldu- de kendilerine uydurmaya kalkıştılar. Onlar nasıl böyle ahkam kesiyorlar?

"ويمكرون ويمكر الله والله خير الماكرين" Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en iyisidir. Enfal 30


Ey Müslümanlar, ey Mısır halkı!

İnsanları saptırmak için 'bizdeki mana' ve 'onlardaki mana' dediler ki sivil ve demokrat devletin iki tarifi veya manası yoktur. Demokrasi, laiklik ve kapitalizmin gerçek fikir babalarının açıklayıp mana kazandırdıkları gibi onun tek bir mefhumu vardır. Dolayısıyla onların kazandırdıkları manayı kopyalayarak onu veya bir kısmını alıp İslam bundan uzak ve ber'i olduğu halde onunla alakalandırmamız doğru olmaz. Onun manası egemenlik ve yasama yetkisinin tümünün insana verilmesidir. Oysa İslam'daki egemenlik ve yasama tamamıyla Şari'e aittir. Zira İslam'ın hükümleri; yöneticinin çoğunlukla ve gönül rızasıyla nasıl seçileceğini, onun nasıl muhasebe edileceğini, ister Müslüman olsun ve isterse gayri müslim olsun insanların işlerini hak ve adaletle nasıl yürütüleceğini bundan on beş asır önce beyan etmiştir. Bu arı duru kaynağı bırakıp da onların zehir zemberek kaynağından mı içelim? Onların verdiği hüküm ne kadar kötüdür?!


Ey Müslümanlar, ey Mısır halkı!

Batı, onların işbirlikçileri ve çığırtkanları kendi bozukluklarını Mısır ve Müslüman beldelerine pazarlayıp dayatmak istese de, Müslümanlar onları istemiyorlar. Şüphesiz onların tuzakları kendilerine dönecektir. Çünkü Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatı İslam'ı onlara taşıyacak ve tatbik edecek olan İslamî Hilafet devletidir ve onları içinde bulundukları çöküşten kurtaracak olan tek şey de odur. Nitekim; Batı siyasetçi ve düşünürleri; Müslüman beldelerini birleştirecek olan Hilafet devleti aracılığıyla İslam'ın yönetime geleceğini ve bunun bir an meselesi olduğunu da bilirler. Ancak onları hilafetin geri gelmesinden daha çok korkutan şey, İslam'ın adaletini ve demokrasinin iflasını anladıktan sonra kendi halklarının İslam'a girmeleridir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

"إذا جاء نصر الله والفتح ورأيت الناس يدخلون في دين الله افواجا، فسبح بحمد ربك واستغفره انه كان توابا" Ey Resulüm! Allah'ın yardımı ve zafer günü gelip, insanların Allah'ın dinine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini yücelterek tesbih et; O'ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri daima kabul edendir. Nasr 1-3


Ey Müslümanlar, ey Mısır halkı!

Amerika'nın Mısır'daki kolunu ve nüfuzunu kesmeniz lazım. Çünkü yönetimdeki rejim ve ABD'nin işbirlikçileri aracılığıyla İslam'a ve Müslümanlara karşı bu tür hamleleri çeviren ve finans eden gizli el odur. Bunda amaç ise İslam'ın yönetime ulaşmamasıdır ki böylece o Müslümanların servetlerini çalıp çırpmaya devam etsin. Eski rejimin bazılarını demir parmaklar arkasına attırdığınız gibi kalan diğer bazılarını da hala üzerinize uygulanmakta olan kanunlarıyla birlikte aynı yere gönderebilirsiniz. Ayrıca Amerikan ve ‘İsrail' büyükelçilerini de kovabilir, onların savaş ve uçak gemilerinin Süveyş kanalından geçişini engelleyebilir ve Mısır'ı Batı'nın nüfuzu ve hegemonyasından kurtarabilirsiniz. Böylece Tahrir meydanının gerçek ismini koymuş olursunuz. Zira devrimin sizin kurtuluşunuzla olan gerçek zaferi ancak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını tamamıyla uygulamakla olur. İşte o zaman müminler Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın yardımıyla sevineceklerdir.

Biz Hizb-ut Tahrir olarak sizi; ikinci Raşidi Hilafet Devleti yoluyla Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını tatbik etmeye çağırıyoruz. Zira bu işi Allah [Subhânehu ve Te'alâ] sizin de üzerinize farz kılmıştır. Hatta o farzların tacıdır. Zira bu büyük devletin kurulmasıyla Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın dini izzet bulacak, şer ve zulüm kalkacaktır. Onunla hayr, adalet ve güzel yaşam hoş gelecektir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

"وعد الله الذين آمنوا منكم وعملوا الصالحات ليستخلفنهم في الأرض كما استخلف الذين من قبلهم وليمكنن لهم دينهم الذي ارتضى لهم وليبدلنهم من بعد خوفهم امنا يعبدونني ولا يشركون بي شيئا، ومن كفر بعد ذلك فأولئك هم الفاسقون"

Allah; içinizden iman edip salih amel işleyenlere vaad etti ki; onlardan öncekileri nasıl hakim kıldı ise onları da yeryüzüne hakim kılacak ve onlar için beğendiği dini temelli yerleştirecek, korkularını da emniyete çevirecektir. Çünkü onlar, Bana kulluk eder ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Kim de bundan sonra inkar ederse; işte onlar fasıkların ta kendileridir. Nur 55

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Siyasetçilerin Hizb-ut Tahrir'i Suçlaması Yanlılarının Oylarını Kazanmak İçindir

Parlamento seçiminin başlamasıyla ilgili yapılan açıklamadan sonra bazı siyasetçiler seçim kampanyalarında kullandıkları afişlerin indirilerek tahrip edildiğini ve Falbi Haln salonunda yapılan Fıtır (Ramazan) bayramı kutlamaları esnasında bir milletvekili adayının saldırıya uğramasının faili olarak Hizb-ut Tahrir'i suçladılar. Bu asılsız ithamlara ilişkin aşağıdaki hususları belirtmek gerekir:

 

  • Bu siyasetçinin iddia ettiği gibi Hizb-ut Tahrir üyeleri Fıtır bayramı kutlamaları esnasında hiçbir bildiri dağıtmamıştır. O hepsinden çok iyi bilir ki Falbi Haln salonunda dağıtılan bildirinin ne Hizb-ut Tahrir ile ne de yanlılarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Onun ileri sürdüğü bu iddialar; kendi partisindeki konumunu kaybetmesine neden olan yaptığı sahte işlerden dolayı meydana gelen skandaldan kamuoyunun dikkatini başka yöne çekmek içindir. Zira bu skandalı bazı medya organları daha sonra yeniden gündeme getirdi.
  • Herkes çok iyi bilir ki bu eylemleri işleyenlerin tersine Hizb-ut Tahrir üyeleri yaptıkları işler ve açıklamalardan asla kaçınmaz. Buna ilave olarak da kendi görüşlerini beyan etmede Hizb-ut Tahrir üyelerinin üslubu sadece delil ve kesin kanıtla sınırlı olup bu sorumsuz davranışlardan uzak dururlar, ‘cehenneme gidin' gibi ifadeler ve siyasetçilerin kullandığı sokak dilini kullanmaktan kendilerini tenzih ederler. Bunun sebebi ise İslam'ın bize bunu yasaklamasıdır.
  • Hizb-ut Tahrir üyeleri ve yanlılarına karşı olan suçlamalarını teyid etmek amacıyla demokrat sistemlerde yapılan seçimlere katılmayı rededen Hizb-ut Tahrir'in görüşleri istismar edilmiştir. İşte bunun için ‘Demokrasiyi benimsemeyen barbari olup cinayet işlemekten geri durmaz' sözü yeniden canlandırıldı. Buna göre demokrasiye yapılan herhangi bir eleştiri -gerçeklik payı ne olursa olsun- hemen karalama kampanyasıyla karşı karşıya kalır. Siyasetçiler bu tür eleştiri içeriğine karşı koymaktan aciz oldukları için eleştiri yapanları suçlamakla uğraşırlar. Bu da ‘Ortak bir faktörün bulunmasından dolayı suçlamak' veya ‘Toplu sorumluluk' ilkelerine göre gerçekleşir. Bu ilkeleri siyasetçiler siyasi hitabelerde ve taraftar toplamada kesin bir dille reddettiler. Zira bu tür ilkeler yabancılara karşı insanları kışkırtmış, aşırı sağın ve Oslo katliamı gibi cinayet işlerinin alevlenmesine neden olmuştur. Çok açıktır ki onların bu ilkeleri sadece Müslümanlar üzerine uygulanır. Zira siyasetçiler; Müslümanların yaptıkları bazı işlerden dolayı İslami görüşlere saldırmak için bu tür ifadeleri kullanmaktan tereddüt etmezler. Ayrıca onlar İslami kurumları ve imamları hatta İslam'ı da suçlu buluyorlar. Bunun sebebi ise bazı fertlerin sivillere saldırmasıdır ki bunu ‘İslami terör' olarak adlandırırlar.
  • Seçmenleri kazanmak için bazı siyasetçilerin başarısız uğraşısı ve onların şu anki seçim kampanyasıyla alakalı siyasi görüşlerini teyid etmek için medya organlarını kendilerine çekmekten aciz kalışları bu tür ucuz ve basit suçlamalar yapmalarına itmiştir. Halbuki onlar kesin olarak biliyorlar ki bunların hepsi iftiradır. Siyasetçiler tarafından Hizb-ut Tahrir'e suçlamalar yöneltmek yeni bir şey olmayıp her milletvekili veya belediye seçimiyle eş zamanlı olarak takip edilen bir politika haline gelmiştir. Bu ise özellikle seçmenlerin gönlünü kazanmak için akli ve siyasi kabiliyetten yoksun olan ‘siyasetçiler' tarafından yapılmaktadır. Böylece onlar İslamofobya'yı kullanarak kendilerini kurban veya ‘İslamcılar' adı verilen şeyin karşıtı olarak gösterirler. Dikkat çeken husus şudur ki siyasetçilere saldırı içeren bütün suçlamalar hakkında ne bir mahkeme kararı alınmış ne de hatta mahkeme tarafından suç duyurusu yapılmıştır. Bu da bunların hepsinin sadece propaganda için olduğunu gösterir.

 

Bu tür suçlamalar, kampanyaları Müslümanlar nezdinde seçimlere katılmanın faydasız olup iyi bir sonuç getirmeyeceği inancını bir kez daha kanıtlayacaktır. Müslümanların bu siyasetçileri reddetmeleri tabi bir şeydir. Çünkü bunların tek derdi kendi halklarını diğerlerden nefrete tahrik etmek ve kışkırtmaktır. Ve demokratik sistemde seçimlere katılmayı reddetmek de tabi bir şeydir. Çünkü tecrübeye göre halkı kazanan en ideal siyasetçinin -Machiavelli'nin tabirine göre- ‘İki yüzlü ve büyük sahtekar olması' gerekir.

 

Şadi Farica

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
İskandinavya

E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

Kerimov'un Özbekistan Zindanlarındaki 'Hizb-ut Tahrir' Gençlerine Yaptığı Zulmün Bir Örneği

  • Kategori Özbekistan
  •   |  

Aşağıdaki olay Taşkent'e bağlı olan ‘Elmalık' kentinde bulunan (УЯ 64/45) isimli zindanda cereyan etti:

 

Bilgiler bu zindandan:

 

İçinde bulunduğumuz bu 2011 senesinin Haziran ayının ortalarında rejimin bize olan zulmü en iğrenç biçimlere ulaşarak çok şiddetlendi. Bu zindanda bulunan Hizb'imizin bütün üyelerine işkence ettiler, zindandaki üyeleri, sorumlusunun ve onlara dini sohbet veren kişinin kim olduğunu öğrenmek için zorladılar. Bir mahpus işkencenin şiddetine dayanamadığı için içerde mahpusları denetleyenin Urgani'li Panji isimli bir gencin olduğunu itiraf etti. Bu sefer Panji'ye işkence etmeye başladılar. Fakat o bu işi kimin denetlediğini söylemeden sabır ve sebat gösterdi.

Böyle olunca zindanın müdürü ve yardımcıları sigara çakmağıyla ve mumla onun ellerini ve ayaklarını yaktılar.

Bütün bu işkencelere sabr etti ve hiç bir şey söylemedi. İşte o zaman onlar vahşi bir cürüm işleyerek hayasını (cinsel organını) yaktılar. Böylece şehid oldu -Allah ona rahmet etsin-.

Bu esnada (hizbin üyelerinden) bir mahpus Taşkent başsavcısına bir şikayet mektubu yazdı. Fakat zindan başkanı bu mektubu göndermeyi kabul etmedi. Böyle olunca şikayet mektubunun yazarı kendi parmağını ısırarak kesti ve zindan başkanının masası üzerine koydu. Bütün bunlardan sonra başsavcı Taşkent'ten geldi. Parmağını kesen mahpus başsavcının Panji isimli şahısın ölümüyle ilgili detaylarını araştırmasını istedi. Daha sonra başsavcı ona ‘Parmağın nasıl?' diye sordu. O da ona ‘Bir daha bu gibi hadiseler tekrarlanırsa, diğer parmaklarıma aynı şey yaparım' dedi.

Gençler bütün bu işkencelere rağmen zindanda oruç tutuyorlar. Yormak amacıyla gardiyanlar oruç tutanları bayılıncaya kadar aralıksız bir şekilde yürümeye ve koşulara zorlarlar. Teftiş heyeti geldiği zaman da gardiyanlar konuşmamaları için teftiş heyetine şikayet eden bu gençleri bir ay için bir süre başka zindana gönderirler.

İşte bu; İslam'a ve sırf İslam'a davet ettiği için Hizb-ut Tahrir'e kin güden Özbekistan devlet başkanı Kerimov'un zindanlarındaki vahşi işkencenin bir örneğidir. Bu Kerimov ki bu dinlerine bağlı olan gençleri ve onlar gibilerine işkence etmek için zebanileri ve avenelerine adeta talimat verir. Bunlar da hiç kimseden korkmadan işkencelerin alasını yaparlar. Ancak Allah onları gözetlemektedir. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:

ولا تحسبن الله غافلا عما يعمل الظالمون. انما يؤخرهم ليوم تشخص فيه الأبصار

(Resulüm)! Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları -cezalandırmayı-, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. İbrahim 42

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Tağut Beşşar Ramazan Ayında Artış Gösteren Cürüm ve Cinayet Halkalarına Kadir Gecesinde Devam Ediyor

Gaddarlık rejimi Beşşar el-esad rejimi, zümresi ve aveneleri oruç ayında lanet üstüne lanet ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın lanetini üzerlerine getirtmeye ısrar etmektedirler. Nitekim rejimin silahlı militanlarıyla -eşkıyalarla- birlikte güvenlik güçleri Ramazan'ın 27. gecesinde Suriye'nin bütün şehirlerine hiçbir saygı göstermeden saldırdılar. Zira ayaklanan Müslümanlar mescitlerde ve alanlarda bin aydan hayırlı olan kadir gecesi münasebetiyle Rablerinin rahmetini dilemektedirler. Rabbleri ve mevlaları Allah'ın düşmanları üzerine yardım etmesini ve bu rejimden kurtulmanın arzusunu gerçekleştirmesini dilemektedirler. Tağut çıldırdı; nasıl olur da insanlar tekbir tehlil getirirler, Rabbleri ve Cebbar olan yaratıcılarına dua ederler! Oysa tağut ve onun aveneleri şöyle diyorlar: (Sizin için Mahir ve Beşşar'dan başka ilah bilmeyiz.) Refai cami imamı Şam kisvesinde bu açık küfrü eleştirdiği için rejimin taraftarları işkencenin en kötüsünü tattırmak üzere geldiler. Bu amaçla mescide zorla girdiler, bozgunculuk çıkardılar, imamı ve namaz kılanları dövüp tartakladılar. Biz de Hizb-ut tahrir olarak bu iğrenç ve menfur cürümü kınayıp Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın" إن فرعون وهامان وجنودهما كانوا خاطئين " : Şüphesiz Firavun ile Haman ve askerleri yanlış yolda idiler. Kasas 8 sözüyle uyararak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın cezası ve azabı Beşşar, Mahir ve onların askerlerinin üzerine gelip çatmasını bekliyoruz ve şunları belirtiyoruz:

- Rejimin insanları akidelerinde ve mukaddesatlarında tahrik etmek, kışkırtmak amacıyla saldırıyı püskürtmek için insanların silaha başvurmalarına sevk eden çirkin planı ve entrikaları açığa çıktı. Biz de burada insanların her hangi bir silahlı eyleme kalkışmamaları hususunda uyarıyor ve diyoruz ki; gösterilerin ve protestoların silahsız oluşu ve bu cani zümreye karşı sözlü olarak çıkışınız üzerine sebat edin. Ordudaki evlatlarınızın özellikle subayların görevi olan canları, ırzları ve mukaddesatları korumak üzere bu cani zümreyi ortadan kaldırarak ülkeyi onların fitne ve şerrinden kurtarmak suretiyle görevlerini yerine getirmelerini isteyin.

- Mescidlere ve içinde bulun Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kullarına karşı savaşmak Hafız el-esad'ın yüzkarası ihtilalından beri bu rejimin değişmeyen sıfatıdır. Bu durum lanetli Beşşar'ın rejimi devr almasıyla da devam etti. Müslümanların namazlarında, ibadetlerinde ve mescidlerindeki acıları çok şiddetli idi. Artık Mübarek Şam beldesini ve onun mescidlerini bu cani zümreden kurtarmanın zamanı gelmiştir. Bu da cani rejimi devirip Allah'ın haklarına riayet eden, onun mescidlerini imar eden ve gayr-ı müslimlerin ibadet özgürlüğünü koruyan hilafeti ilan etmekle olur.

- Beşşar ve onunla birlikte yönetimdekilere diyoruz ki; Allah [Subhânehu ve Te'alâ] her aşırı giden tağutu şu sözle uyarmıştır: " ولا تحسبن الله غافلا عما يعمل الظالمون " (Resulüm) sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! İbrahim 42 Şüphesiz hesap ve azab günü pek yakın ve elbet gelecektir. Zira Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesini gerçekleştirmek için hilafetin atlıları semerlerini at üzerine yerleştirmeye başlayıp ümmetleriyle irtibata geçtiler. Böylece Şam İslam'ın merkezi olacak ve ümmet de Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kitabını ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetini tatbik etmek üzere raşidi bir halifeye biat edecektir. Ardından da küfrün başını devirecek ve azgınlığın beynini dağıtacak, adaleti ikame edecek, güven ve emanı yayacaktır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

"ويستعجلونك بالعذاب ولولا أجل مسمى لجاءهم العذاب وليأتينهم بغتة وهم لا يشعرون" Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat onlar farkında değilken, o ansızın kendilerine geliverecektir. Ankebut 53

Son olarak da Suriye'deki ehlimize diyoruz ki; şüphesiz Hizb-ut Tahrir bu yüce gaye için açık bir metot ve dosdoğru bir yol üzere durumu, entrikaları ve olayları kavrayarak ve hükümleri fıkh ederek Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in metodu üzerine daveti taşıyan yiğit kimseleri yetiştirip hazırlamıştır. Öyleyse onlara uyun, metotlarını uygulayın, onlara yardım edin, Rabbinizin farzı ve izzetinizin kaynağı olan nübüvvet metodu üzere hilafeti gerçekleştirmek için onlarla beraber olun. Ve biliniz ki ümmetimizin tek kurtuluşu ancak İslam ile olur, kurtuluşun tek ümidi ve devrimin başarılı olmasının tek yolu ancak samimi, uyanık ve İslam davasını taşıyanların eliyle olur.

"الذين ان مكناهم في الارض اقاموا الصلاة وآتوا الزكاة وأمروا بالمعروف ونهوا عن المنكر ولله عاقبة الأمور" Onlar -o müminler- ki, eğer kendilerine yeryüzünde imkan ve iktidar verirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah'a varır. Hac 41

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Mısır; Müslümanların Mübarek Ramazan Bayramını Tebrik Ediyor

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti; mübarek Ramazan bayramı tebriklerini İslam ümmetinin tümüne ve özellikle Mısır halkına temennilerin en güzeliyle iletir. Yüce Allah [Subhânehu ve Te'alâ] bayramların devamını hepimize Lailaha illallah, Muhammedün Resulullah olan yüce İslam sancağı altında ve ikinci Raşidi Hilafet devleti gölgesinde ümmetin birleşmesini nasip etsin. İnsanları kapitalizmin zulmünden çıkarıp İslam'ın nuru ve adaletine kavuşturmak üzere Müslümanların halifesi ve müminlerin emiri ümmete önderlik edecektir.

Bu senenin bayramı Müslüman beldelerde Arap devrimlerinin tutuştuğu ve ülkeden ülkeye geçtiği bir zamanda geliyor. Temennimiz şudur ki; bu durum İslam beldelerindeki despot yönetiminin sonu ve İslam'ın tatbikinin başlangıcı olsun. Bu da İslam devletini ilan etmekle olur ki Allah'ın [Subhânehu ve Te'alâ] yerinin her karışında İslam sancağı yükselsin, Roma da İslam ümmetinin gençleri ve nübüvvet minhacı üzere Raşidi Hilafet devletini ikame etmek için çalışan bizlerin eliyle feth edilsin.

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti olarak bu tebrikleri Mısır ehline iletirken, onlara bir hususu hatırlatmak ister. O da tekrar İslam ile hükmedilebilme işi gönüllü ve seçmeli değil, aksine o farz ve vaciptir. Tıpkı Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın buyurduğu gibi: إن الحكم إلا لل  Hüküm sadece Allah'a aittir. Yusuf 40 Zira onlar Mısır'ın maruz kaldığı batılaştırma hamlesine karşı koymaları gerekir. Bu hamle ile Mısır'ın Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatının başkasına hüküm edilecek  kapitalist  bir devlet olarak ilan edilmesi süretiyle eski rejimin devamı ve Allah'ın onlar hakkında her hangi bir delil indirmediği hükümler takip eden bir devlet olarak istenmektedir.

Hizb-ut Tahrir / Mısır; Mısır'daki Müslümanları hatırlatıyor ki tağutların devrilmesi Allah'ın katından üzerimize büyük bir lütuftur/zaferdir. Bu zaferin ise Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın hükmü ve Nebisinin [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] vaadi olan İslam devletini ilan etmekle tamamlanması gerekir.

Ayrıca Hizb-ut Tahrir; Mısır ordusuna da tebriklerini iletir ve ona kendi görevini hatırlatır ki; o da Amerika'yı ve onun işbirlikçilerini Kinane ülkesi olan Mısır'dan kovması, hemen Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını tatbik etmesi ve hilafet devletini ilan etmesidir. Böylece Kahire İslami hilafetin merkezi olacaktır ki bu; esarette bulunan Mescid-i Aksa başta olmak üzere bütün Müslüman beldelerini kurtarmak için İslami orduların hareket ettiği başkent olsun.

Bayramın gerçek  bayram olabilmesi için Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya daha yakınlaşmamız lazım. Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya yakınlaşmanın tek yolu da İslami hilafetin ikame edilmesi için çalışmak ve İslam'ı tamamıyla tatbik etmekle olur. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

ويومئذ يفرح المؤمنون بنصر الله ينصر الله من يشاء وهو العزيز الرحيم O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir. Rum 4-5 İşte o zaman Müslümanların bayramı İslam'ı tatbik edecek tek bir halifenin bulunmasıyla olur ki bu, bütün Müslümanların gerçek bayramıdır.

Allah [Subhânehu ve Te'alâ] ibadetlerinizi kabul etsin

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- H. 1432 Ramazan Bayramı Nedeniyle Bir Tebrik

Allah-u Ekber... Allah-u Ekber... Allah-u Ekber...Lailaha illallah... Allah-u Ekber... Allah-u Ekber... ve lillahil hamd...

Hamd Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya, salat ve selam Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'a, ailesine, ashabına, ona en güzel şekilde uyanlara ve onun izinden gidenlere, İslam akidesini fikrinde esas alanlara ve amellerinde şeri hükümleri ölçü alanların üzerine olsun.

Buhari sahihinde Muhammed ibni Ziyad yoluyla şu hadisi tahriç etmiştir: Muhammed ibni Ziyad Ebu Hureyra'dan işittiğine göre Ebu Hureyra Nebi'nin veya Ebal-Kasım'ın (s.a.v) şöyle dediğini rivayet etmiştir: ‘Onu -hilalı- gördüğünüzde oruç tutunuz, onu -hilalı- gördüğünüzde orucunuzu açınız. Eğer göremezseniz Şaban'ı otuza tamamlayınız.'

Bu gece, yani Salı gecesi, Şevval hilalını gözetledikten sonra hilal şer'i olarak gözükmüştür. Zira Biladul Harameyn'da güvenilir gençlerin; her sene adet olduğu üzere Riyad şehrinin kuzeyinde Şevval hilalını görebildiklerini bize haber vermişlerdir. Ayrıca Şevval hilalı Şakra ve Sedir bölgelerinde birçok şahitler tarafından şer'i olarak görülmüştür. Buna göre yarın Salı Şevval ayının birinci ve Mübarek Ramazan bayramının da birinci günüdür.

Bu münasebetle Hizb-ut tahrir'in emiri alim Ata bin Halil ebu Raşta -Allah onu korusun- sizi ve kerim İslam ümmetinin tümünü bayramı tebrik ediyor.

Ayrıca o; yeryüzünde Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını tatbik edecek, hidayet ve nur Risaleti olarak İslam'ı alemlere taşıyacak olan Hilafet devletinin kurulmasını Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan diliyor. Bu devlet beldeleri kurtaracak ve insanlara insaflı davranacak bir adalet devletidir. Bu devlet fetihleri durmadan gerçekleştirecek bir cihat devletidir. Böylece insanlar bayramlarında ve fetihlerinde şöyle tekbir getirirler: Allah-u Ekber... Allah-u Ekber... Allah-u Ekber...Lailaha illallah... Allah-u Ekber... Allah-u Ekber...ve lillahil hamd...

Mübarek Ramazan bayramı vesilesiyle ben de Hizb-ut Tahrir'in Merkez Medya Bürosu Başkanı'nın ve bütün çalışanların tebriklerini Hizb-ut Tahrir emirine ve bütün Müslümanlara iletiyorum.

Dünyadaki Müslümanlar!

Yüce Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın sizin ve bizim orucumuzu, ibadetlerimizi, rükularımızı, secdelerimizi ve diğer amellerimizi kabul etmesini diliyorum. Yine Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın İslam ümmetine bundan sonraki bayramlarda onunla korunup ve arkasında savaşılacak, İslam ümmetini Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kitabı ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünneti ile yönetecek adil ve raşid bir halife nasip etmesini diliyorum. Zira bu Allah[Subhânehu ve Te'alâ]'ya göre güç değildir.

Bu münasebetle Kayravan beldesi olan Tunus, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kinanası olan Mısır, Ömer Muhtar'ın beldesi olan Libya, Yemani hikmet sahibi olan Yemen ve İslam'ın kalbi olan Şam; bütün bu beldelerde ayaklanan kardeşlerimiz ve ehlimize yönelerek şunu söylemek istiyorum: Bu bayram geldiğinde Tunus tağutu bin Ali, Mısır tağutu (La)mübarek ve Libya tağutu Kaddafi devrildi. Yüce Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Şam tağutu, Yemen tağutu ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya ve Resulun [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e karşı savaşan, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını uygulamayan, O'nun şeriatını tatbik etmeye çağıranları ezen, çıkarları uğruna insanları ve ülkeleri kullanarak kafir Batıya hizmet eden diğer yandaşları olan Müslümanların yöneticilerinin yok olmalarını bir an önce gerçekleştirmesini niyaz ediyoruz.

Ancak Batı'nın ve onun işbirlikçilerinin tuzaklarına karşı uyanık olmak gerekir. Onların kıyamınızın boşa çıkarılması veya gök ve yerin Rabbinin sizden razı olduğu yönünün saptırılması konusundaki teşebbüslerinden iyi sakının.

Sevincin tamamlanması için siyasi, iktisadi, ictimai, öğrenim gibi hayatın diğer alanları ile alakalı İslami hayatın başlatılması gerekir. Bu ise ancak nübüvvet minhacı üzerine ikinci Raşidi Hilafet kalesinin kurulmasıyla olur.

Sevincin tamamlanması için Müslüman beldelerinde bulunan sömürgeci Batı nufuzunu geri gelmemek üzere silip süpürmek gerekir.

Yine sevincin tamamlanması için Mescid-i Aksa'yı ve Filistin'i yahudilerin pisliklerinden ve Beyt-ul Makdisi de onların murdarlıklarından kurtarılması gerekir.

Şüphesiz Bayram Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Müslümanlara olan lütfu ve keremidir. Ancak bayramların bayramı yardım ve hakim olmakla alakalı Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vaadi ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesini gerçekleştirmek ve onun şeriatıyla hükm eden devlet olan Raşidi Hilafet devletini inşa etmekle olur.

Öyleyse Hizb-ut Tahrir sizi bayramların bayramına ve onu gerçekleştirmeye çağırıyor. Bayramınızın sonu da Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın emri olan bu dini aziz ve üstün kılmak için ihlaslı ve çalışanlarla beraber çalışmak olsun ki zafer-i mübin gününde hep birlikte tekbir getirelim. Bu tekbir kazananların, itaat edenlerin, hamd edenlerin ve tövbe edenlerin tekbiridir.

Allah-u Ekber... Allah-u Ekber... Allah-u Ekber...Lailaha illallah... Allah-u Ekber... Allah-u Ekber...ve lillahil hamd...

Allah en büyüktür, ona çok hamdu senalar olsun ve gece gündüz onu tesbih ederiz. Allah birdir, ondan başka ilah yoktur, vaadini doğruladı, kuluna yardım etti, askerini aziz kıldı ve düşmanları da yalnız hezimete uğrattı. Lailaha illallah, ondan başka hiç kimseye ibadet etmeyiz, kafirler hoşlanmasa da dini sadece onun için ihlaslı kıldık.

Bayramınız mübarek olsun ve Allah hepimizin ibadetlerini kabul etsin.


Devamını oku...

Mübarek Fıtr (Ramazan) Bayramı Nedeniyle Başı Dik Olan Şam'daki Ehlimize Bir Tebrik: Halifemiz ve Devletimiz Olsaydı Ne Olurdu?

  • Kategori Suriye
  •   |  

Ey Şam'daki başı dik  ayaklanan Müslümanlar!

Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın selamı, Rahmeti ve Bereketi üzerinize olsun;

Bu sancılı dönemde mübarek Fıtr bayramını fırsat bilerek sizlere en sıcak tebriklerimizi iletir, şehitlere rahmet, ayaklanmakta olan ehlimize de sabır, sebat ve hakim kılmayı, katından mücrim Beşşar'ın rejimini yok edecek ve Hilafet Devletini bize geri verecek tam bir yardımla bizi nimetlendirmesini yüce Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan diliyoruz. Böylece bu devlet pratik olarak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Kitabını ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'ın Sünnetini uygulamaya koysun, Müslümanları tek bir devlette birleştirsin, yahudi devletini yok etsin ve İslam Risaletini aleme hidayet ve nur olarak taşısın.

Ey Dar-ul İslam merkezi olan Şam beldelerindeki Müslümanlar!

Raşidi bir halifemiz ve nübüvvet metodu üzere Raşidi İslami hilafet devletimiz olsaydı ne olurdu?

Eğer halifemiz ve devletimiz olsaydı Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'ın şu sözü bizde gerçekleşmiş olurdu: İmam (halife) kalkandır, arkasında savaşılır ve onunla korunur. Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'ın hadisi bizde gerçekleşmiş olsaydı Ümmete kötülükle muamele eden her zalimden hesap soracak, Amerika'nın yeni ortadoğu ‘rüyasını' ve Sarkozy'nin Akdeniz stratejik ortaklığı emelini kabusa çevirecek bir Emir-ul mü'minin görecektiniz.

Eğer halifemiz ve devletimiz olsaydı Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'ın bizde şu sözü: Birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte, birbirlerine şefkat göstermekte mü'minlerin misali, bir bedenin misali gibidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler (Muslim), ve şu sözü Müminin diğer mümine karşı misali, birbirini destekleyen yapı misalidir ve parmaklarını da birbirlerine geçirdi. (Buhari), ve şu sözü de gerçekleşmiş olurdu: Müslüman Müslümanın kardeşidir. Onu gördğüğnde verdiği selamın aynısıyla hatta daha iyisiyle ona geri selam verir. Onun başına emir olarak geçtiğinde nasihat eder ve ondan düşmanlara karşı yardım istediğinde onun yardımına koşar. (Bayhaki) bütün bunlar gerçekleşmiş olsaydı ümmetin haklarını, saygınlığını, kanlarını, ırzlarını ve mallarını korumak uğruna Emir-ul mü'mininle birlikte devletin valileri, emirleri, kadıları ve diğer organları da var olacaktır.

Eğer halifemiz ve devletimiz olsaydı Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'ın bizde şu sözü gerçekleşmiş olurdu: Müslümanlar üç hususda ortaktırlar; merada, suda ve ateştedir. (Ebu Davud) bu da gerçekleşmiş olsaydı petrol, metal, gaz ve ümmetin diğer servetleri İslam ümmetine kamu mülkiyeti olarak geri verilecekti. Böylece devlet bunların çıkartılmasını ve menfaatini en sağlıklı bir şekilde ümmetin tek tek fertlerine dağıtmayı denetleyecektir.

Eğer halifemiz ve devletimiz olsaydı, bizim halifemiz de geçmişlerin en hayırlısı olurdu. Tıpkı Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'ın birinci halifesi olan Ebu Bekir Es-sıddik [Radıyallahu Anh]'ın dediği gibi: En güçlü olanınız benim için güçsüzdür, ta ki onun hakkı alınıncaya kadar. En güçsüz olanınız da benim için güçlüdür, ta ki ondan hakk alınıncaya kadar ve tıpkı onun halifesi olan Ömer [Radıyallahu Anh]'ın dediği gibi: Allah'ın malı konusunda kendimi yetimin vekili yerine koydum. Öyle ki ihtiyacım olmadığı zaman ondan almam ve ihtiyacım olduğu zaman da -ihtiyaç kadar- ondan harcarım ve tıpkı onun halifesi olan Hz. Osman [Radıyallahu Anh]'ın da dediği gibi: Şüphesiz ben bidatçı değil tabiyim ve tıpkı onun halifesi olan Hz. Ali [Radıyallahu Anh]'ın da dediği gibi: Allah'ın kulları ve beldeleri için Allah'tan korkun. Şüphesiz siz hem topraktan hem de davarlardan sorumlusunuz ve tıpkı onlardan sonra gelen halife Ömer bin Abdulaziz'in dediği gibi: Allah'a yemin ederim ki hiç bir kimseye batıl bir şey vermem ve hiç kimsenin hakkını yemem. Kim Allah'a itaat ederse itaat edilmeye hak etmiş ve kim de Allah'a isyan ederse ona itaat yoktur.

Ey Dar-ul İslam merkezi olan Şam beldelerindeki Müslümanlar!

Yüce Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın sizin de bizim de gözümüzü bu sorunun cevabıyla aydın etmesini diliyoruz ki önümüzdeki Kurban Bayramında onunla sevinçli olalım ve Emir-ul mü'mininle birlikte Kabe ziyaretine nail olalım. Öyleyse sizin acılarınızı unutturacak olan bu değişimi gerçekleştirmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte hareket edin. Biliniz ki sizin şanlı peygamberinize [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] uyarak yapacağınız en büyük iş; Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'ın Medine'de kurmuş olduğu gibi İslam Devletini kurmaktır. Böylece hem dünyada İslam'ın izzetiyle mutlu olursunuz ve hem ahirette de Allah'ın rızasına kavuşursunuz.

ولينصرن الله من ينصره ان الله لقوي عزيز. الذين ان مكناهم في الارض اقاموا الصلاة وأتوا الزكاة وامروا بالمعروف ونهوا عن المنكر ولله عاقبة الامور

Allah, kendisine kendi dinine yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir. Onlar -o müminler- ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekatı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehiy ederler. İşlerin sonu Allah'a varır. [Hac 40-41]

Ey Müslümanlar, Dar-ul İslam merkezi olan Suriye'deki Allah için kardeşlerimiz!

Allah ibadetlerinizi kabul etsin. Zalim yöneticeye karşı duruşunuzu, Allah'a yönelik ve Allah için gösterdiğiniz sabrı da sadece onun için halis olarak kabul etsin. Ecrinizi dünyada Raşidi Hilafet Devleti olarak ahirette de hesapsız bir şekilde cennete girmeyi nasip etsin.

Ve Allah'ın selamı ve bereketi sizin üzerinize olsun

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER