Pazar, 09 Safer 1447 | 2025/08/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Gazze’den Bir Dilim Ekmeği Esirgeyen, Erdemden Dem Vurmasın, Ey Dışişleri Bakanı! Refah... İşgalin Kıskacında mı, Yoksa Mısır Rejiminin Pençesinde mi?!

Tablo çok net: Gazzeli çocuklar, yıkılmış evlerinin üzerinde bir yudum su, bir lokma ekmek, bir doz ilaç bulabilmek için adeta bir can pazarı yaşarken, Mısır Dışişleri Bakanı, çıkıp ‘kötü niyetler’ ve ‘dış politikanın onuru’ gibi süslü laflarla Mısır rejimini Gazze Şeridi’ne dayatılan o boğucu kuşatmadaki fiili rolünden temize çıkarmaya çalışıyor.

Bakan Bedr Abdülati, 30 Temmuz 2025 tarihinde katıldığı bir televizyon programında; Mısır’ın dış politikasını “şeref ve dürüstlükle” yürüttüğünü, sınır kapısının “7/24 saat açık” olduğunu ve Mısır’ın rolünden şüphe duyanların ya “cahil” ya da “kötü niyetli” olduğunu belirtti. Bakan ayrıca , ‘terörist’ olarak nitelendirdiği bazı tarafları ve grupları Mısır’ın imajını zedelemeye çalıştığını iddia ederek, öfkenin Mısır’a değil, işgale yöneltilmesi gerektiği çağrısında bulundu.

Peki katliamlara tanık olanlara, bekletilen kamyonların hesabını tutanlara, Refah Kapısı’nda yaralıların yalvarışlarını görenlere böylesi açıklamalar yutturulabilir mi?

Bakan, Refah Sınır Kapısı’nın 24 saat açık olduğunu iddia etse de, uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler ve Kızılhaç; Ekim 2023’te Yahudi saldırganlığının başlamasından bu yana sınır kapısının çoğu gün kapalı kaldığını vurguluyor. Kaldı ki, kapı açık olduğunda bile durum farklı değildi. En iyi senaryoya göre bile sınır kapısı ancak kısmen ve çok katı güvenlik şartları altında açılıyordu. Geçişler de ancak güvenlik birimlerinin hazırladığı özel onay listelerine göre yapılıyordu. İşin en acı yanı ise, bu listelere en çok ihtiyacı olan muhtaç insanlar genellikle dahil edilmiyordu.

Üstelik uydu görüntüleri, görgü tanıkları ve sağlık görevlileri de Mısır tarafında yüzlerce yardım tırı birikmiş olmasına rağmen sınır kapısının günlerce kapalı tutulduğunu doğruluyor. Hatta bu bekleyiş o kadar uzadı ki, bazı şoförler ilaçların nasıl bozulduğunu ve hayvanların nasıl telef olduğunu gösteren videolar çekip yayınladı. Şimdi soruyoruz, ey Dışişleri Bakanı, bu tablonun neresinde sizin o bahsettiğiniz dürüstlük?

Dışişleri Bakanı, yardımların girişindeki ve yaralıların tahliyesindeki aksaklıkların sebebini, “işgal güçlerinin sınır kapısının Filistin tarafını tahrip etmesine” bağlıyor. Ama bu, kuşatmaya ve ölümlere ortak olmalarını gizlemek için bir bahane. Kaldı ki bu bahane gerçeği yansıtmıyor. Çünkü dünyada yüzlerce insani yardım koridorunun çok daha acımasız savaş koşullarında açıldığı ve bombardıman altında dahi tahliye ve yardım operasyonlarının gerçekleştirildiği gerçeğini görmezden geliyor.

Dahası, Refah Sınır Kapısı’nın ‘sözde’ Filistin tarafı denilen yer de zaten Mısır kapısının karşısındaki birkaç ofis ve güvenlik odasından ibarettir. İstense, kolaylıkla geçici bir acil durum geçiş noktası kurulabilir veya Kerem Ebu Salim’e bitişik sınır şeridi boyunca bir koridor açılabilir. Ki bu tür çözümler, ‘komşularının yaşam hakkına saygı duyan’ ülkeler için standart bir uygulamadır. Aslında bütün bu geçici çözümlerden daha önemlisi hatta Mısır ve ordusunun asıl yapması gereken şey, o ayrım duvarını tamamen yıkmak, Mısır ile Gazze arasındaki suni sınırı kaldırmak ve Gazze halkına topyekûn destek vermektir.

Şu an yaşananlar, zalimce bir kuşatmadan ve Gazze halkını en temel ihtiyaçlarından mahrum bırakmaktan başka bir şey değildir. Bu bir suçtur ve bu suça, Sykes-Picot’nun çizdiği yapay sınırları her şeyden üstün tutan ve kapıları kapalı tutan yönetimler, ya doğrudan ya da sessiz kalarak ortak oluyorlar. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

فُكُّوا الْعَانِيَ وَأَطْعِمُوا الْجَائِعَ وَعُودُوا الْمَرِيضَ“Esiri kurtarın, açı doyurun, hastayı ziyaret edin” Taberani’nin Abdullah ibn Ömer’den rivayet ettiğine göre Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu (düşmana) teslim etmez.” Hadisteki «lâ yuslimuhu» (onu teslim etmez/yüzüstü bırakmaz) ifadesi, onu düşmana terk etmemek, yardımı engellememek, yüzüne kapıları kapatmamak, çocuklarının ölmesine sessiz kalmamak demektir.

Bakanın, öfkenin yalnızca işgale yöneltilmesi gerektiği sözüne gelince; bu, asli düşman ile yardımcı düşmanı, katille kurbanı öldürmesi için onu tutan kişiyi birbirine karıştırmaktır. Aslında Refah Sınır kapısını kapatarak, olur olmaz izinler isteyerek, gelen yardımlara el koyarak ve yakıtla tıbbi malzemelerin girişini engelleyerek bu kuşatmayı bizzat Arap yönetimleri yürütmektedir.

Bakan, Gazze’ye giren yardımların %70’ini Mısır’ın gönderdiğini söylüyor. İyi de bu, binlerce hastanın yüzüne kapıyı kapatmanın bir bahanesi olabilir mi? Bu oran doğru olsa bile, sınır kapısının seçici bir şekilde ve felaketin şiddetiyle uyumsuz bir tempoda açılmasını meşru kılmaz. Ayrıca bu, kuşatmaya ortak olanların, katliama göz yumanların ya da katille koordinasyon anlaşmaları yapanların sorumluluğunu da ortadan kaldırmaz.

Kaldı ki yardım etmek bir iyilik değil, bir zorunluluktur. Gazze halkına yardım etmek ve Mübarek toprağın tamamını kurtarmak için orduların seferber edilmesi şeran farzdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Buna göre yardım etmek bir sadaka değildir, aksine farzdır, kriz veya bütçe gerekçesiyle bu farz ortadan kalkmaz.

Sınır kapısının kapatılmasına ya da Mısır devletinin işgalin suçlarına sessiz kalmasına karşı çıkanları hemen ‘terörist’ veya ‘kötü niyetli’ diye yaftalamak, çok tanıdık bir baskıcı yönetim taktiğidir. Bu tür rejimler, ne zaman gerçeklerle yüzleşseler, hep bu eski yönteme sığınırlar.

Peki, şimdi Gazze’ye girişleri engellendi diye eylem yapan binlerce doktor terörist mi?! Sınır kapısı açılsın diye feryat eden Gazzelilere ne diyeceğiz, onlar da mı terörist? Peki ya “Bu kuşatma ihanettir” diyen hocalara, âlimlere ne demeli, onlar da mı terörist?

Mısır Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları, uluslararası tutuma açıkça yandaşlık etmek, işgalin cürümlerine göz yummak ve Gazze’nin son hayat damarı olan bir sınır kapısının kapatılmasına doğrudan suç ortaklığı yapmak için uydurulmuş siyasi bir kılıftan başka bir şey değildir. Bu işbirlikçi rolü aklama çabaları ve özgür sesleri şeytanlaştırma girişimleri, enkaz altındaki çocukların çığlıklarını, yaralıların iniltilerini ya da dul kadınların gözyaşlarını asla susturamayacaktır!

Gerçek kardeşlikten söz ediyorsak, sınır kapısı iş makineleriyle açılabilir! Sahte egemenlikten değil de onurdan söz ediyorsak, dikenli teller yerle bir edilebilir! Bu ümmet çok iyi bilir: Kimin onu yalnız bıraktığını, kimin destek olduğunu, kimin şerefli politika yürüttüğünü... Ve kimin ‘dürüstlük’ maskesi altında onu katlettiğini! Gazze’den bir yudum suyu, bir lokma ekmeği, bir kutu ilacı kesen ve onları düşmanın insafına bırakan herkes, bilsin ki Allah katında bu suçun ortağıdır. İstedikleri kadar vatanseverlik ya da onur maskesi taksınlar, bu gerçeği değiştiremezler.

Gazze’nin kapısı, yardım elinden önce savaşın demir yumruğuna ardına kadar açıktır. Gazze sınır kapıları yardım tırlarından çok zırhlı araçlara muhtaçtır. Açlıktan ölenler geri gelmeyecektir. Ama onları yüz üstü bırakanlar, eğer iş işten geçmeden harekete geçerlerse, belki kendilerini kurtarabilirler.

Ey ümmetin orduları! Ölü uykunuzdan kalkın, puslu rüyadan çıkın ve Mısır’da ilk kıvılcımı yakın... Çünkü Gazze’nin artık boş laflara değil, fetih ordularına ihtiyacı var.

وَمَالَكُمْلاَتُقَاتِلُونَفِيسَبِيلِاللهِوَالْمُسْتَضْعَفِينَمِنَالرِّجَالِوَالنِّسَاءوَالْوِلْدَانِالَّذِينَيَقُولُونَرَبَّنَاأَخْرِجْنَامِنْهَـذِهِالْقَرْيَةِالظَّالِمِأَهْلُهَاوَاجْعَللَّنَامِنلَّدُنكَوَلِيّاًوَاجْعَللَّنَامِنلَّدُنكَنَصِيراً“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Devamını oku...

Mısır Hapishaneleri: İşkence ve Ölümün Kol Gezdiği, İnsan Onurunun Ayaklar Altına Alındığı, Adaletin Katledildiği Yerlerdir!

Mısır’da üstü örtülen suçlara bir yenisi daha eklendi. Eymen Sabri isimli genç, Dekahliye’de bir polis karakolunda gördüğü ağır işkence sonucu hayatını kaybetti. Aradan iki gün bile geçmeden, bu kez Gize’deki es-Saf karakolundan bir ölüm haberi daha geldi. Her iki olayda da tanıklar, kasıtlı ihmalden, kötü muameleden ve insanlık dışı şartlardan bahsediyorlar. Anlaşılan o ki, karakollar artık insanların yavaş yavaş ölüme terk edildiği yerlere dönüşmüş durumda.

Her zaman olduğu gibi, Mısır yönetimi hemen inkâr yoluna gitti. Olayla hiçbir ilgileri olmadığını ve ölümlerin ‘doğal sebeplerden’ kaynaklandığını söylediler. Oysa görgü tanıklarının ifadeleri, sızdırılan fotoğraflar ve cesetlerin durumu, her iki gencin de işkenceye maruz kaldığını açıkça gösteriyor. Peki neden failler cezalandırılmıyor? Neden şeffaf ve ciddi bir soruşturma açılmıyor? Neden davalar hep ‘kovuşturmaya yer olmadığı’ gerekçesiyle kapatılıyor? Eğer bu suçların asıl planlayıcısı ve uygulayıcısı rejim değilse, peki neden o zaman suçluları korumaya ve aklamaya çalışıyor?

Polis karakollarında ve hapishanelerde yaşanan ölüm vakaları, artık münferit ve istisnai olaylar olmaktan çıkıp ‘sistematik bir metoda’ dönüşmüştür. Bu durum, hesap vermekten korkmayan ve ‘etkin bir caydırıcı mekanizmayla karşılaşmayan’ bir ‘güvenlik sistemi’ anlayışının bir ürünüdür. Zorla kaybetmeler, keyfi tutuklamalar ve adil yargılanma hakkının gasp edilmesi bir yana, gözaltı merkezleri artık insanların aşağılandığı ve yavaş yavaş yok edildiği birer durak haline gelmiştir.

İnsan hakları örgütlerinin raporları, Mısır karakollarındaki korkunç gerçeği gözler önüne seriyor. Raporlara göre, onlarca insan hayvanların bile kalamayacağı kadar dar odalara dolduruluyor. Gözaltındakilere hiçbir tıbbi bakım sağlanmıyor. İşkence ise ya insanları aşağılamak ya da zorla konuşturmak için sistematik bir yöntem olarak kullanılıyor.

Şüphesiz bu yaşananlar, İslam’ın, devletin tebaasına karşı belirlediği vazifelere apaçık aykırıdır. Çünkü İslam’da devletin görevi, vatandaşlarının canını, namusunu ve onurunu korumaktır. Ama bir devlet, halkına baskı yapan bir aygıta, tepesinde sallanan bir kılıca dönüşüyorsa, o zaman emanete ihanet etmiş, sözünden dönmüş ve Yüce Allah’ın huzurunda tebaasının düşmanı haline dönüşmüş olur. Nitekim Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, insanların işlerini üstlenip de onlara zorluk çıkaran veya zulmeden yöneticilerin ne kadar tehlikeli olduğunu açıklarken şöyle buyurmuştur:

اللَّهُمَّ مَنْ وَلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئاً فَشَقَّ عَلَيْهِمْ فَاشْقُقْ عَلَيْهِ، وَمَنْ وَلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئاً فَرَفَقَ بِهِمْ فَارْفُقْ بِهِ“Allahım! Kim ümmetimin işinden bir şey üstlenir, sonra da onlara sıkıntı verirse, sen de ona sıkıntı ver. Kim de ümmetimin işinden bir şey üstlenir, sonra da onlara nazik ve iyi davranırsa, sen de ona iyi davran.” Bu hadis, Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in, ümmetine haksızlık ve zorbalık eden yöneticilere ettiği bir bedduadır. Durum buyken, ümmetini zindanlarda işkenceyle öldürenlerin vay haline! Onların hali ne olacak? Peki ya polis karakollarını, adalet mekânları değil de intikam mekânlarına dönüştürenlerin hali nice olacak?

İslam’da devletin görevlerinden bazıları şunlardır:

- Nefsi ve onuru korumak. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ وَأَعْرَاضَكُمْ عَلَيْكُمْ حَرَامٌ، كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا، فِي شَهْرِكُمْ هَذَا، فِي بَلَدِكُمْ هَذَا“Böylesi kutsal bir beldede ve böylesi kutsal bir ayda bu gününüzün kutsallığı gibi mallarınızı kanlarınız ve onurlarınız da birbirinize karşı kutsaldır.” [Müttefikin aleyh]

- Herkesten önce saldırgan devlet görevlilerini hesaba çekmek. Bu konuda, Halife Ömer’in şu meşhur sözünü hatırlamakta fayda var: “Annelerin hür olarak doğurduğu insanları ne zamandan beri köleleştirdiniz?

- Herkese adaleti uygulamak; kimseye ayrımcılık yapılamaz, kimsenin dokunulmazlığı olamaz. Çünkü Allah’ın kanunlarıyla yönetmek demek, gücü elinde tutan bir zalime bile ayrıcalık tanımamak demektir.

Ancak bugünkü gerçekler, Mısır devletinin, cellatları koruduğunu; onları terfiler ve ödüllerle onurlandırdığını, İslam’ın uygulanması çağrısında bulunan dürüst ve sadık insanları baskı altına aldığını, zindanlara tıktığını, haklarında uydurma davalar açtığını ve adaletsizce mahkûm ettiğini kanıtlıyor!

Ey Kinane askerleri! Sizler bu rejimin yardımcıları ve maşalarısınız. Onun işlediği günahların da ortağısınız. Bu suçlara bizzat katılmışsınız ya da katılmamışsınız, fark etmez. Onayladığınız ya da görüp de sustuğunuz sürece, siz de bu vebalin altındasınız. Nitekim Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَعَانَ ظَالِماً لِيُدْحِضَ بِبَاطِلِهِ حَقّاً فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُ ذِمَّةُ الله وَذِمَّةُ رَسُولِهِ“Kim temsil ettiği bâtıl ile bir hakkı ortadan kaldırmak isteyen zalime yardım ederse, Allah ve Rasûlü’nün koruyuculuğundan mahrum kalır.” Sakın zalimlerin sopası olmayın! Aksine, Allah’ın sizden istediği gibi; Ümmet’e saldıran değil onu koruyan, kanını döken değil savunan, tağutları korumak için değil O’nun şeriatını ikame etmek için çalışan askerler olun.

Göreviniz için ayağa kalkın, yardım görevinizi ifa edin ve Hakk’ın Ensar’ı olun! Ki böylece İslam’ı layık olduğu yere yeniden getiresiniz, Hilafet’i gerçeğe dönüştüresiniz ve adaleti de yeryüzünde yeniden tesis edesiniz.

إِنَّ اللهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” [Nahl 90]

Devamını oku...

Ümmetin Sorunları Forumuna Katılmaya Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, değerli medya mensuplarını, siyasetçileri ve kamu meselelerine ilgi duyan herkesi, bu ay düzenlenecek “Ümmetin Sorunları Forumu”na katılmaya davet ediyoruz. Bu ayki forumun başlığı şöyledir:

Paralel Hükümetin Kurulması, Amerika’nın Darfur’u Ayırma Planının Bir Parçasıdır

Konuşmacılar:

1- Avukat, Fakir Hacı Muhammed Ahmed, Hizb-ut-Tahrir üyesi

2- Üstat Muhammed Cami (Ebu Eymen), Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı.

3- Moderatör: İbrahim Müşerref, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu üyesi.

Tarih: 08 Safer 1447 / 02 Ağustos 2025 Cumartesi

Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stadın Doğu Tarafı.

Sizleri aramızda görmekten onur duyarız; varlığınız, ümmetin meselelerine ilgi duyduğunuzun bir göstergesidir

Devamını oku...

Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde Düzenlenen İki Devletli Çözüm Konferansının Hedefi

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde Düzenlenen İki Devletli Çözüm Konferansının Hedefi

Haber:

28-29 Temmuz 2025 tarihleri arasında, Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde, Fransa ve Suudi Arabistan'ın liderlik ettiği "Filistin Meselesine Barışçıl Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi" başlıklı bakanlar düzeyinde bir konferans düzenlendi.Fransa, 24/7/2025 günü Cumhurbaşkanı Macron'un lisanı üzerinden, önümüzdeki Eylül ayında Birleşmiş Milletler yıllık toplantıları sırasında Filistin devletini tanıyacağını duyurdu. Bu arada Amerika ve Yahudi varlığı ise tüm bunları reddetti.

Yorum:

Fransız Cumhurbaşkanı Macron, "Son olarak, Filistin devleti kurulmalı, ayakta kalması sağlanmalı. “Hamas'ın” silahsızlanmayı kabul ederek ve İsrail’i tanıyarak Orta Doğu’da herkesin güvenliğine katkı sunmasına izin verilmeli." dedi.

Filistin devleti gerçek bir devlet olmayacak, Yahudi varlığı ile komşu Arap ülkeleri arasında silahsız bir bölge olacak ve bu varlığın güvenliğine katkıda bulunacaktır; aynı zamanda, Yahudilerin Filistin'in yaklaşık %80'ini gasp ettiği tamamen kabul edilecek ve bu büyük bölümün bir zamanlar İslam beldesi olduğu unutulacaktır.

Orta Doğu'nun güvenliği, barışı ve istikrarı sözünden her zaman için kast edilen, Batı için sabit bir üs olarak kalması için Yahudi varlığının güvenliği, istikrarı ve Müslüman ülkelerin kalbinde var olma hakkının iddia edilmesi olmuştur. Zira Batı bunu, Haçlı Seferleri sırasında başaramamış, dolayısıyla Filistin'de emirlikleri istikrar bulamamış ve mücahitler, Selahaddin Eyyubi'nin (Allah ona rahmet etsin) önderliğinde Filistin'i onların pisliklerinden temizlemişti.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, konferansın açılış konuşmasında şunları söylemiştir: “İki devletli çözümü somut bir gerçeklik haline getirmek için çalışmalıyız.” Ayrıca Yahudi varlığının yanında bir Filistin devletinin kurulmasının bölgede gerçek barışın anahtarı olduğunu ifade etmiştir.Böylece o, Batı'nın arzularını yerine getirmiştir.Suudi rejiminin 2002 yılında Arap İnisiyatifi olarak, Arap devletlerinin Yahudi varlığını tanıması karşılığında iki devletli çözüm ve Filistin devletinin kurulmasını öngören Amerikan planını ortaya çıkardığı bilinmektedir. Zira o yıl Tüm Arap ülkeleri Beyrut'ta düzenlenen Arap Birliği Konferansı'nda bunu kabul ettiği gibi İslam İşbirliği Teşkilatı da kabul etmiştir.

Amerika, Birleşmiş Milletler'de düzenlenen konferansı reddetmiş ve konferansa katılmamıştır. Zira Dışişleri Bakanı Rubio şöyle demiştir: “Amerika, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Filistin devletinin tanınması planını şiddetle reddediyor.”Amerika'nın iki devletli çözüm projesinin sahibi olduğu bilinmektedir; zira onu 1959 yılında yayınlamıştır; o gün ise Yahudi varlığı Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ni ele geçirdiği 1967 yılına kadar Batı Şeria Ürdün yönetiminin altında, Gazze ise Mısır yönetiminin altındaydı.Böylece yeni bir gerçeklik ortaya çıkmıştır. Amerika, Arap ülkeleri ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün Filistin'in %80'inin Yahudi varlığına ait olduğunu tanıması karşılığında bunu uygulamaya çalışmıştı ancak Yahudi varlığına yeterince baskı uygulamamış ve bu devletin kurulmadan bu tanınmayı gerçekleştirmeye başlamıştır.

Nitekim bu varlığı, 1979'daki Camp David Anlaşması'nda Mısır rejimi tanımış, aynı şekilde yalan ve iftirayla Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi olduğunu ifade eden Filistin Kurtuluş Örgütü de 1993'teki Oslo Anlaşması'nda bu varlığı tanıdığı gibi Ürdün rejimi de 1994'teki Wadi Araba Anlaşması'nda bu varlığı tanımıştır. Hatta Trump ilk döneminde yüzyılın anlaşmasıyla gelip her şeyi alt üst etmiş, ardından da Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas ve Sudan'ı, bu varlığı tanımaya ve onunla normalleşmeye zorlamıştır.

İkinci döneminde Trump, “İbrahim Anlaşması” adı altında diğer rejimlere de Yahudi varlığını tanımaları ve onunla normalleşmeleri için baskı yapmaya başlamış; böylece Ahmed Şara başkanlığındaki yeni Suriye rejimi ve aynı şekilde Lübnan rejimi de normalleşmenin adayları haline geldiler ve bu şekilde devam edip gitmektedir.Böylece Batı Şeria ve Gazze'de iki devletli çözüm projesine artık gerek kalmamıştır.Bilakis Trump, Yahudi varlığının küçük olduğunu ve onu genişletmek için çalışacağını söylediği gibi Gazze halkını sürgün ederek orayı bir tatil beldesi haline getireceğini de söylemiş ve Gazze'deki soykırımı destekleyerek bunu yapmaya devam etmiştir.

Yahudi varlığı ise bunu reddetmiş ve Başbakan Netanyahu bunu şu şekilde nitelendirmiştir; “Bu, terörizmi ödüllendirmek ve yeni bir İran vekilinin ortaya çıkmasıyla tehlike oluşturmaktır. Filistin devletinin kurulması, barış içinde bir arada yaşamak için değil İsrail'i ortadan kaldırmak için bir platform oluşturmaktadır.“ Nitekim Knesset, 18/7/2024 tarihinde Filistin devletinin kurulmasını reddeden resmi bir karar yayınlamıştır.Bunun üzerine Batı Şeria'da daha fazla toprak kemirmeye, kampları yıkmaya, halkını yerinden etmeye ve yeni yerleşim yerleri kurmaya başlamıştır.Dolayısıyla o, Batı Şeria'nın tamamının Yahudi toprağı olduğunu ya da en azından Batı Şeria'nın %60'ını oluşturan C bölgesini, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün imzaladığı hain Oslo Anlaşması uyarınca tam güvenlik kontrolü altında bulunan kendi varlığının bir parçası olarak ilan etmek üzeredir.Haaretz gazetesi 28/7/2025 tarihinde Netanyahu'nun, daha sonra tamamen ilhak etmeye zemin hazırlamak için Gazze'den toprakları ilhak etmeye yönelik bir plan önereceğini ifade etmiştir.Böylece Yahudi varlığı, iki devletli çözüm ve Batı Şeria ile Gazze'de bir Filistin devleti kurulması projesini fiilen ve teorik olarak ortadan kaldırmış oldu.

Bu konferans da pratik sonuçlar doğurmamıştır; iki devletli çözüm projesi hakkında ne kadar konferans ve görüşmeler yapılırsa yapılsın, ne kadar ülke bunu tanırsa tanısın, bunun sahada gerçekleşmesi ve Batı Şeria ve Gazze'de bir Filistin devletinin kurulması pek olası değildir.

İki devletli çözüm projesi, Yahudilerin Gazze'deki suçlarını ve dünya ülkelerinin onun burada yaptıklarına karşı kayıtsız kalmasını örtbas etmek için bir aldatma aracı olarak kalmaya devam etmektedir; zira Birleşmiş Milletler yasaları, soykırıma ve açlığa maruz kalan insanları kurtarmak için ciddi ve askeri müdahaleyi zorunlu kılıyor; ama biz onun müdahalesini istemiyoruz, aksine Müslüman ordularının müdahalesini istiyoruz ki bu, şerî bir haktır.Aynı şekilde Filistin meselesi ve halkı için bir çözümün olduğu, bu ülkelerin bunu gerçekleştirmek için çalıştığı, bu nedenle Yahudi varlığına karşı herhangi bir askeri harekatın yapılmasına gerek olmadığı da söylenmektedir.

Bu çözümün Yahudi varlığının lehine olduğu ve Filistin halkı ve Müslümanların ise aleyhine olduğu bilinmelidir.Ancak Yahudi varlığının liderleri, askerleri ve hahamları, 21 aydan fazla bir süre boyunca Gazze halkına karşı toplu katliamlara girişerek, öldürme, aç bırakma, işkence ve sürgün konusunda ustalaştıklarını gösterince kibre kapıldılar, Batı Şeria'da da aynı şeyi yapmaya başladılar ve Müslüman ordularından hiçbiri de onları caydırmak ve onlara unutamayacakları bir ders vermek için harekete geçmemiştir.

İslam beldelerindeki tüm rejimler onun karşısında teslim oldular. Yahudi varlığı ise her yerde saldırmakta ve ciddi bir tepki görmemektedir; bu yüzden Suriye ve Lübnan'da yeni topraklar işgal etmiştir.

Amerika ise onun ihtiyaç duyduğu tüm silah ve teçhizatı temin edip onu her alanda desteklerken Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri ise, onun varlığını pekiştiren ve koruyan bu yapay hareketlerine rağmen, hala onu desteklemeye devam etmektedirler.

Bu yüzden kör olup ileriyi göremez hale gelmiştir; zira artık duvarın arkasında, kendisine ve Amerika'ya teslim olan rejimleri reddeden, yöneticilerine öfkelenen ve Filistin'in kurtulması ve İslam beldelerindeki mevcut tüm bu rejimlerin düşmesi yönünde kendisine liderlik edecek ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesini gerçekleştirmek için bu ülkeleri tek bir devlet altında birleştirecek bilinçli ve sadık İslami siyasi bir liderliği bekleyen gururlu bir İslam ümmetinin olduğunu görememiştir:ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esad Mansur

Devamını oku...

Amerika, Abbas Otoritesine Yaptırımlar Uyguluyor ve Yahudi Varlığı Tebrik Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika, Abbas Otoritesine Yaptırımlar Uyguluyor ve Yahudi Varlığı Tebrik Ediyor!

Haber:

ABD Perşembe günü, Yahudi varlığıyla olan çatışmalarını uluslararasılaştırmanın bir cezası olarak Filistin otoritesi ve Filistin Kurtuluş Örgütü yetkililerine yaptırımlar uygulayacağını ve onlara ABD vizesi vermeyeceğini açıkladı ve Yahudi varlığının Dışişleri Bakanı da ABD'ye bu kararından dolayı teşekkür ederek şöyle dedi: “Filistin otoritesi, bize karşı kışkırtmalarının bedelini ödemek zorundadır.”(El Arabiya, 31/7/2025)

Yorum:

Abbas otoritesinin istihbarat servisi, Filistinlileri, Yahudi varlığına karşı kışkırtma suçlamasıyla çağırmaya ve soruşturmaya devam ediyor;bu, işgale karşı kullanılabilecek herhangi bir Filistinlinin silahını ortaya çıkarma konusunda daha büyük bir istihbarat görevini tamamladıktan sonra gerçekleşmiş olup bu görev devam ediyor. Dahası Abbas’ın otoritesinin güvenlik güçleri Cenin kampındaki direnişçilere karşı savaşmakta, bu kirli göreve karışmayı reddeden tüm üyelerini cezalandırmakta ve insanlar, camilere baskı uygulanmasından ve hatiplerin Gazze'deki Yahudi katliamlarından bahsetmelerinin yasaklanmasından şikâyet ediyorlar.Abbas'ın otoritesi, her yönüyle, ihanet ve alçaklık bakımından ajan Arap rejimlerin en iğrenç versiyonlarından biri olduğunu kanıtlıyor; zira o tüm bunları, Amerika ve Yahudi varlığının kendisini kabul etmeleri umuduyla yapıyor.

Ancak otoritenin Washington ve Tel Aviv'deki efendileri bunu, sadece kendi planlarıyla örtüştüğünden dolayı kabul ediyorlar;zira ilk aşamada, Filistin halkına boyun eğdirmek için yaptığı çalışmalar karşılığında Washington ve Yahudiler tarafından sıcak bir şekilde karşılandı ve bu, aşamanın gerekliliklerindendi. Ancak 7 Ekim 2023 olayları, Filistin halkının esarete ve boyun eğmeye karşı olduğunu ve her zaman mücadele ve haklarını talep etme yolunu bulduğunu kanıtlayınca,Batı Şeria'nın bazı bölgelerinde görünür başarısına rağmen Abbas'ın otoritesinin değeri düşmüş ve Yahudi varlığı Gazze Şeridi'ni ona teslim etmeyi reddetmiştir.

Bugün Yahudi varlığı, 1990'ların başındaki Oslo Anlaşması'ndan 5 yıl sonra Filistin Kurtuluş Örgütü'nü kandırarak kurmayı vaat ettiği Filistin devletinin kurulmasını açıkça reddediyor ve Trump yönetimi de Yahudi varlığının bu adımlarını desteklediğini açıklıyor; hatta Trump yönetimi, Fransa gibi bazı Batılı ülkelerin liderlerinin Filistin devletini tanımasını reddettiğini ifade etmiştir; hem de bu, Yahudi varlığının Batı Şeria üzerindeki tam kontrolünün gölgesinde bir ilerleme veya gerileme sağlamayacak olmasına rağmen.Sanki Amerika ve Yahudi varlığı Abbas ve kuyruklarına, artık sizin rolünüz bitti diyorlarmış gibidir; böylece 1948'den beri, yani Yahudi varlığının kurulduğu günden beri uluslararasılaşmış olan çatışmanın uluslararasılaştırıldığı bahanesiyle onları cezalandırmaya başladılar.

Halkını ve ümmetini umursamayan hainin sonu işte budur; ancak otoritenin ihanetinin derinliği, onu daha fazla güvenlik hizmetleri sunmaya itmektedir; işte bu yüzden Amerika ve Yahudi varlığı, otoritenin yetkililerine uyguladığı yaptırımları yeniden gözden geçirebilir; çünkü otoritenin artık Filistin halkıyla yolu tamamen tıkanmıştır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Et-Temimi

Devamını oku...

Ajan Yöneticiler, Müslümanları Öldürmesi İçin Yahudilerle İşbirliği Yapıyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ajan Yöneticiler, Müslümanları Öldürmesi İçin Yahudilerle İşbirliği Yapıyorlar!

Haber:

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, New York'ta, Suudi Arabistan ve Fransa'nın ortak başkanlığında “Filistin Meselesine Barışçıl Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi İçin Uluslararası Yüksek Düzeyli Bir Konferans” düzenledi; BM'nin katılımıyla uluslararası gerçekleşen konferans, Filistin devletinin tanınmasını güçlendiren bağlayıcı bir sürecin gerçekleştirilmesini ve böylece bölgesel barış için fırsatlar yaratılmasını amaçlıyor.El-Arabiye.net'e vakıf olan kaynaklar, konferansın 8 komiteden oluştuğunu ve komitelerin Filistin devletine özel ekonomik, siyasi ve güvenlik vizyonunu belirlemek üzere Haziran ayından beri çalışmalarını sürdürdüğünü açıkladı. Komite şu ülkelerden oluşmaktadır: İspanya, Ürdün, Endonezya, İtalya, Japonya, Norveç, Mısır, İngiltere, Türkiye, Meksika, Brezilya, Senegal, Arap Birliği ve Avrupa Birliği (Barış Günü çalışmaları grubu).Komitelerin görevleri, egemen bir Filistin devleti, güvenliğin güçlendirilmesi, barış dili, Filistin'in ekonomik başarısı, yeniden inşa, iki devletli çözümün korunması, uluslararası hukuka saygının yaygınlaştırılması ve barış günü çabaları gibi farklı konularda çeşitlilik göstermektedir. Konferansın hedefleri de aynı çerçevede olup konferans, “İsrail'in” Filistin'deki ihlallerine acil bir çözüm bulmayı ve birçok ülkenin barış seçeneği olduğuna inandığı iki devletli çözümü gerçekleştirerek çatışmayı sona erdirmeyi hedeflemektedir. (El Arabiya, 28/07/2025)

Yorum:

İngiltere, 1948 yılında mübarek topraklarda Yahudi varlığını kurduğundan beri Müslümanların başındaki yöneticiler, Yahudi varlığıyla birlikte Filistin halkına karşı komplo kurdukları gibi gasıp Yahudi varlığını Müslümanların nezdinde kabul edilebilir kılmak için de gece gündüz komplo kuruyorlar.

Müslümanların başındaki bu bekçi yöneticiler, Allah'ın şeriatıyla muhakeme olunmak yerine, Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuka muhakeme olunmak istiyorlar.Çünkü şeriat, Yahudi varlığını ve ümmeti parçalayan varlıklarını ortadan kaldırmayı emretmektedir.Dolayısıyla küstah bir şekilde barış, ekonomi, yeniden inşa, Filistin devleti ve güvenlikten bahsediyorlar ancak onların kastettikleri, ajan varlıklara eklenecek seküler ulusal bir devletin kurulmasıdır.

Onların mırıldanıp durdukları “barış” ise, Filistin devletçiği ve diğer zararlı devletçiklerine karşın Yahudi varlığının selameti ve onun güvenliğinin korunmasıdır. Orduların durumu ise, yöneticilerine karşı sessiz kaldıkları ve onların emirlerini yerine getirdikleri sürece, yöneticilerle aynı durumdadır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراًAndolsun, senin kavmin, bela yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.” [Furkan 40]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nizar Cemal

Devamını oku...

Zalim Rejimlerin Gölgesinde Kaybolan Şerî Haklar

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Zalim Rejimlerin Gölgesinde Kaybolan Şerî HaklarVe Raşidi Hilafet Devleti’nin Bunları Nasıl Güvence Altına Alacağı

İnsan yapımı sistemlerin ve ithal edilen kanunların gölgesinde, İslam'ın güvence altına aldığı birçok şerî haklar heba edilmektedir. Bu hakların geri kazanılması ve adaletin tam olarak gerçekleşmesi, ancak İslam şeriatını tüm ayrıntılarıyla uygulayacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesinde mümkün olabilir. Aşağıda, kaybedilen bu hakların en önemli olanlarına ve Hilafetin bunları nasıl güvence altına aldığına dair açıklama yer almaktadır:

1- Siyasi haklar ve yönetimde adalet

İnsan yapımı sistemlerde

İktidar, yönetici elitler tarafından kontrol edilmekte olup insanlar, yöneticilerini şerî şûrâ yoluyla seçmekten mahrum bırakılmakta, diktatörlük ve yolsuzluk yaygınlaşmakta, yargı ve mahkemelerde insanlara zulmedilmektedir.

Hilafet Devletinde

Yönetici, Kur'an ve sünnete göre yönetmek üzere şerî biat yoluyla seçilir, muhasebeye tabi tutulur ve kimseyi kayırmadan adaletle hükmeder; tıpkı Ömer ibn Hattab'ın şöyle dediği gibi: “Analarından hür doğan insanları ne zaman köleleştirdiniz?”

2- Ekonomik ve mali haklar:

İnsan yapımı sistemlerde: Faiz ve ihtikar/tekelcilik yaygınlaşıp işçiler ve köylüler zulme maruz kalarak ümmetin servetleri küçük bir azınlık tarafından yağmalanırken insanların birçoğu yoksulluk içinde yaşamaktadır.

Hilafet Devleti’nde: Faiz ve ihtikar haram kılınmış, mülkiyetin nedenlerinden birinin uygulanması ve nasıl uygulanacağı, paranın nasıl sarf edileceği ve mülkiyetin nasıl çoğaltılacağı açıklanmış, mülkiyetler, kamu mülkiyeti, devlet mülkiyeti ve özel mülkiyet olmak üzere üçe ayrılmış, servetin adil bir şekilde dağıtılmasını sağlamak için zekat, ganimet ve fey (mefhumları) açıklanmış, haksız olarak alınan sürekli vergiler haram kılındığı gibi Hilafet Devleti'nin tebaasından alınan gümrük vergileri de haram kılınmıştır.

3- Kadın ve aile hakları

İnsan yapımı sistemlerde: Kadın eşlerin nafaka ve barınma hakları ihlal edilmekte, boşanmış kadınların ve çocukların hakları çiğnenmekte, kadınların istismar edildiği “seyahat (misyar) evlilikleri” yaygınlaşmaktadır; tıpkı kadının haklarından mahrum bırakıldığı ve bir meta gibi muamele gördüğü kayıt dışı evliliklerde olduğu gibi.

Hilafet Devleti’nde: Kadına, bir anne, kız kardeş, evin mürebbisi ve korunması gereken bir namus olarak itibar edilmekte ve kadınların iddet ve miras hakları korunmaktadır.

Evlilik hayatı, huzur hayatı olup eşlerin ilişkisi de arkadaşlık ilişkisidir. Kocanın karısı üzerinde kavvam olması, hüküm-yönetim gücü değil, gözetim-idare gücüdür; kadının kocasına itaat etmesi farz kılındığını gibi kocanın da karısının nafakasını marufa göre karşılaması farz kılınmıştır.

4- Güvenlik hakları

İnsan yapımı sistemlerde: Müslüman ülkelerdeki baskıcı rejimlerin hapishanelerinde olduğu gibi keyfi tutuklamalar ve işkenceler yaygınlaşmakta, ağızlar susturulmakta, insanlar adil olmayan insan yapımı kanunlarla yargılanmakta, dahası kendi insan yapımı kanunlarına aykırı olarak yargılanmadan insanlar hapse atılmaktadır.

Hilafet Devleti’nde: Asıl olan beraat-ı zimmet (kişinin suçsuz olması) olup hiç kimse mahkeme kararı olmadan cezalandırılamaz ve hiç kimseye işkence yapılamaz ve her kim bunu yaparsa cezalandırılır.

5- Eğitim hakları:

İnsan yapımı sistemlerde: Şeriat eğitimi ihmal edilmekte, gençleri dinlerinden uzaklaştıran seküler müfredatlar dayatılmakta, ahlaki fitne ve yozlaşmış medya yaygınlaşmakta, müfredatlarda kâfir Batı'nın kişiliğini örnek olarak alınmaktadır.

Hilafet Devleti’nde: Eğitim müfredatının dayalı olduğu temel İslam akidesi olup tüm ders konuları ve öğretim yöntemleri, eğitimde bu temelin dışına çıkmayacak şekilde belirlenir.

Halifelik Devleti'nde eğitim sistemini, İslami zihniyet ve İslami nefsiyet oluşturmakta olup öğretilmek istenen tüm dersler, bu siyaset temelinde belirlenir.

Hilafet Devleti'nde eğitimin gayesi, İslami şahsiyeti oluşturmak ve insanlara, hayat işleriyle ilgili ilim ve bilgileri kazandırmaktır. Eğitim yöntemleri bu gayeyi gerçekleştirecek şekilde belirlenir ve bu gayeden başkasına yol açan tüm yöntemler engellenir.

Sonuç olarak: Bu haklar neden sadece Hilafette gerçekleşebilir? Çünkü insan yapımı sistemler:

Yöneticilerin çıkarları ve Müslüman ülkelerdeki ajan yöneticilerin sadakat göstermeyi bir borç bildikleri büyük devletlerin çıkarları, ümmetin çıkarlarının önüne geçmekte, şeriata aykırı ve Raşid yöneticilerin uyguladığı adaletten yoksun olan ithal edilmiş kanunlara tabi olunmaktadır.

Hilafet Devleti’ne gelince: Kitap ve sünnete göre yönetecek, hakları sahiplerine geri verecek ve Allah'ın müminlere vaat ettiği adaleti sağlayacaktır: وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

Allah'ım, bize hakkı hak olarak göster ve bizi ona tabi olmakla rızıklandır; bize batılı batıl olarak göster ve bizi ondan uzak durmakla rızıklandır; bizi hak üzere sabit kıl ve hak ve adalet devleti olan Raşidi Hilafet Devleti'ni bizim için göz aydınlığı kıl.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Fadi Es-Sûlemi – Yemen

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER