Perşembe, 03 Zilkâde 1446 | 2025/05/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti: Yıllık Hilafet Konferansı, "Modernite Devletinin Başarısızlığı ve Hilafetin Kaçınılmazlığı"

  • Kategori Tunus
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti: Yıllık Hilafet Konferansı;

"Modernite Devletinin Başarısızlığı ve Hilafetin Kaçınılmazlığı"

2025 04 26 TNS KHLFH CONF LOGO 1

Hizb-ut Tahrir/Tunus Vilayeti, 26 Nisan 2025 Cumartesi günü, partinin Tunus'taki Mafrak Sakra'da bulunan genel merkezinin konferans salonunda yıllık Hilafet Konferansını “Modernite Devletinin Başarısızlığı ve Hilafetin Kaçınılmazlığı” başlığı altında gerçekleştirdi:

"Modernite Devletinin Başarısızlığı ve Hilafetin Kaçınılmazlığı"

Davetlilere ayrılan iki salon, Yeşil Tunus'un her yerinden konferansa gelen çok sayıda kadın ve erkekle doldu. Konferans etkinlikleri, Sayın Muhammed Ali el- Avni tarafından okunan Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı ve ardından konferans konuşmalarına geçildi.

İlk konuşma Sayın Muhammed Buaziz tarafından “Bir Model Olarak Tunus'ta Modernite Devletinin Başarısızlığı” başlığı altında yapıldı, ardından Tahir Nasr “İslam'da Hükümet Sisteminin En Önemli Özellikleri” başlıklı bir konuşma yaptı. İbrahim El-Şater'in “Halifelik Devletinde Eğitim Politikası” başlıklı bir konuşmasının ardından da Tarık Rafi “İslam'da Ekonomik Sistemin Özellikleri”ni anlattığı bir konuşma yaptı.

Konferans, Netanyahu'ya hilafet karşıtı açıklamalarına cevaben gönderilen bir mesajla sona erdi. Konuşmaların arasına "Netanyahu, dinle, dinle, hilafetimiz geri dönecek" ve "Hilafet, hilafet, hilafet" gibi sloganlar serpiştirildi.

Böylece Hizb-ut Tahrir/Tunus Vilayeti, modernite devletinin ve onun yozlaşmış ve adaletsiz yasalarının başarısızlığını ifşa ederek ve aynı zamanda ülke halkına ayrıntısıyla rasyonel hilafet projesini sunarak yorulmak bilmeyen çalışmalarına devam etti ve konferans özellikle sosyal paylaşım sitelerinde büyük ilgi gördü ve Tunus'ta halkın gündemine oturdu. Her zamanki gibi, kendilerine modernist diyenlerin makinesi partiyi ve onun medeniyet projesini çarpıtmak için harekete geçti, ancak her zamanki gibi, Hizb-ut Tahrir'in önerdiklerine ve Tunus halkının özgünlüğüne ve İslam'ın büyük doktrini olan inançlarına sadık olduğunu doğrulayan medeniyet projesine olumlu tepki veren ülke halkının çoğunluğunun aksine, sürünün dışındaki efendilerini memnun etmek için şarkılar söylediler!

Tunus Vilayeti Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Delegesi

Cumartesi, 28 Şevval 1446 Hicri - 26 Nisan 2025 Miladi

- Konferans CANLI YAYIN Bağlantısı -

TIKLAYINIZ

- Konferanstan Kareler -

- Konferans Fragmanları-

 

2025 04 26 TNS KHLFH CONF ADRES

2025 04 26 TNS KHLFH CONF BANNER 1

Konferans Etiketleri

أقيموا_الخلافة#

كيف_تقام_الخلافة#

#ReturnTheKhilafah

#YenidenHilafet

خلافت_کو_قائم_کرو#

#TurudisheniKhilafah

İlgili Bağlantılar:

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Resmi Websitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Resmi Sitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Facebook Sayfası

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! Gazze Halkının Sizin Yardımınıza İhtiyacı Var!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Ey Müslümanlar! Gazze Halkının Sizin Yardımınıza İhtiyacı Var!

Ramazan ayına ulaşmayı, Ramazan orucunu tutmayı, teravih ve itikaf namazlarını kılmayı, Kadir Gecesi'ni ihya etmeyi, zekât, sadaka ve fıtır sadakalarını hak eden ihtiyaç sahiplerine dağıtmayı nasip eden Allah'a hamdolsun. Allah bu mübarek ayda iman ederek ve karşılığını sadece Allah'tan umarak yaptığımız tüm amellerimizi kabul etsin ve hepimizi sağlıklı bir şekilde bir sonraki Ramazan'a ulaştırsın. Allahu Teala, vakıf kuruluşları ve hayır dernekleri gibi mümkün olan tek bir yolla bile olsa, Ramazan ayında mazlum Filistinli kardeşlerimize temiz içme suyu, gıda ve para yardımında bulunan samimi insanları dünya ve ahirette büyük bir ecirle mükâfatlandırsın. Bu yıl da Ramazan Bayramını Allah'ın emrine uygun olarak kutladık ancak bu sahte ulusal ve milliyetçi sınırlar nedeniyle birbirimizden ayrıldık. Nitekim neşe oluşturma ve bayramı sevinçle kutlama arzumuz Gazze'den gelen korkunç haberlerle gölgelendi. Zira sadece Müslümanların değil, bilakis tüm insanlığın düşmanı olan gaspçı Yahudiler, bayram günü füzelerle ve uçaklarla, bayram için süslenen çocukları ve masum insanları bombaladılar. Gazze'deki Sağlık Bakanlığı'na göre 53 Filistinli öldürüldü ve 189 kişi de yaralandı. Bayramın ikinci günü 41 Müslüman, üçüncü günü ise 46 Müslüman öldürüldü... Suçlu Yahudi varlığı tarafından düzenlenen bu soykırım eylemleri bugüne dek hâlâ devam etmektedir.

Ramazan ayından bu yana binlerce Müslüman evlerinden tahliye edilmiş ve bu felaketlere bir de açlık sorunu eklenmiştir. Ümmetin devasa zenginliklerini ve modern ordularını kontrol eden İslam beldelerindeki mevcut rejimler, Filistin'i Yahudilerden kurtarmak ve oradaki mazlum Müslümanlara yardım etmek için hiçbir pratik adım atmıyorlar. Bu rejimler, Yahudi varlığına yaptırımlar uygulamalarını veya askeri müdahalede bulunmalarını engelleyen uluslararası anlaşmaları imzaladıklarını iddia ediyorlar! İster Kur'an hafızı olsun, ister İslami bir hareketin lideri olsun, sonunda güç ve tahakkümden başka bir şey görmeyen kıymetsiz uygulayıcılara dönüştüler; çünkü onlar, demokratik sistemi uygulamayı ve yozlaşmış uluslararası yasaları tanımayı kendilerine görev edinerek kendilerine ve ümmete pranga vuruyorlar.

Gazze'de masum bebeklerin, çocukların ve kadınların öldürüldüğünü ve sakat bırakıldığını görmek yürekleri parçalıyor. Ne olursa olsun keşke bu katliam son bulsa diyoruz. Hatta bazıları, Yahudi varlığıyla neden uzlaşamıyoruz diye bir fikre bile kapılmış durumdalar?! Unutmamalıyız ki yerinden edilen bu insanlar bizim kardeşlerimizdir ve direndikleri ve vazgeçmedikleri yer de Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa'nın, Peygamberimiz Aleyhi Efdalu's Salati ve Etimmu't Teslim'in İsra'sının ve kendisine seyahatin yapıldığı üç mescidden birinin olduğu mübarek topraklardır. Nitekim bu topraklar, Halife Ömer Radıyallahu Anh döneminde Semerkant, Kırım ve İstanbul gibi büyük şehirlerden önce fethedildi ve Müslümanların toprakları olan Darü'l-İslam oldu. Aynı zamanda İslami bakış açısından bu topraklar, Müslüman ülkelerin incisi olarak kabul edilir. Bu nedenle namaza her kalktığımızda, bu ibadetin farz kılınmasında önemli bir yeri olan Mescid-i Aksa'nın gözlerimizin önüne gelmesi gerekir. Gazze'nin izzetli halkı onun kıymetini derinden idrak ettikleri ve dinlerini ve şereflerini koruma konusunda sabırlı ve kararlı oldukları sürece zilleti ve aşağılanmayı asla kabul etmeyeceklerdir ve tüm Müslümanların da onlara yardım etmeleri farzdır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُSizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir." [Enfal 72]

Ayrıca mazlum Müslümanların acılarına karşı duygusu zayıf olan birinin, imanını yenilemesi gerekmektedir; çünkü Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَنْ أَصْبَحَ لاَ يَهْتَمُّ بِأُمُورِ اَلْمُسْلِمِينَ فَلَيْسَ مِنْهُمْMüslümanların işiyle dertlenmeyen, onlardan değildir.” Bu nedenle Müslümanlar, sömürgeci ülkeler tarafından yapılan mevcut uluslararası anlaşmaları ve taahhütleri kabul etmeksizin Allah'ın vaadini yerine getirecek olan Raşidi Hilafet kurulana kadar Filistin'in kurtulmayacağını idrak etmelidirler. Bu gerçeği vurgulamak için Allah'ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِİmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.

Hanif dinimizin hükümlerini kamil bir şekilde uygulayacak ve yeryüzündeki tüm Müslümanların can, mal ve namuslarını koruyacak bu devleti kurmanın faz olduğu, hatta farzların tacı olduğu teyit edilmiştir. Bugün Müslümanlar Hilafeti kurmak için çalışırken, aynı zamanda Gazze halkına yardım etmek için ellerindeki tüm imkanları kullanmalıdırlar. Nitekim bugün halkımızın evlatları, sadece Özbekistan'da değil, bilakis Avrasya'da, Afrika'da, Avustralya'da ve dünyanın tüm kıtalarında çalışmaktadırlar. Mevcut koşullar altında, iletişim kurmak ve her gün dünyanın herhangi bir yerine para göndermek mümkündür. Bu nedenle Gazze'deki kardeşlerimize yardım etmek için günlük ihtiyaçlarımızın ötesine geçmeliyiz. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَا تَزُولُ قَدَمَا عَبْدٍ يَوْمَ القِيَامَةِ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ عُمُرِهِ فِيمَا أَفْنَاهُ، وَعَنْ عِلْمِهِ فِيمَ فَعَلَ، وَعَنْ مَالِهِ مِنْ أَيْنَ اكْتَسَبَهُ وَفِيمَ أَنْفَقَهُ، وَعَنْ جِسْمِهِ فِيمَ أَبْلَاهُHiçbir kul, kıyamet gününde ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.

Sonuç olarak küçük-büyük, kadın-erkek, alim ya da ammi kim olursa olsun her insanın İslam ve Müslümanların kaygılarıyla yaşama ve Gazze halkının sorunlarını çözmek için elinden geleni yapma sorumluluğu vardır.

Unutmayın ki ey Müslümanlar, kıyamet gününde Gazze hakkında mutlaka sorguya çekileceksiniz. Hatta o gün yüzünüzü beyazlatmak için Allah'ın size bahşettiği tüm imkanları ve fırsatları kullanın ve mallarınızı infak edin! Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللهِ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا يَسْتَوِي مِنكُم مَّنْ أَنفَقَ مِن قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ أُولَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِّنَ الَّذِينَ أَنفَقُوا مِن بَعْدُ وَقَاتَلُوا وَكُلّاً وَعَدَ اللهُ الْحُسْنَى وَاللهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌSize ne oluyor ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vâdetmiştir. Allah’ın yaptıklarınızdan haberi vardır.” [Hadid 10]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdurrahman Özbekî

Devamını oku...

Fransa'yı Sarsan ve “Hak ve Özgürlükler” Ülkesini İfşa Eden İğrenç Bir Suç!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Fransa'yı Sarsan ve “Hak ve Özgürlükler” Ülkesini İfşa Eden İğrenç Bir Suç!

Haber:

Cuma sabahı Ebu Bekir isimli Malili bir Müslüman, Fransa'nın güneydoğusundaki Le Gare bölgesinde bulunan La Grand-Combe belediyesindeki caminin içinde İslam karşıtı bir Fransız tarafından yaklaşık 50 kez bıçaklanarak öldürüldü!Maktul, kendisini cezbetmek için İslam'a girmek istediğini iddia eden katile nasıl namaz kılınacağını öğretirken secde halindeyken bıçaklandı!Şüpheli adamın Pazartesi günü İtalya'da bir polis karakoluna teslim olduğu açıklandı.

Yorum:

Bu menfur suçun ardından Fransa'daki Müslümanlar, sinagog önünde araçların yakılması olayında olduğu gibi Fransız makamlarının hızlı bir şekilde harekete geçtiğini ve güvenlik alarmı verdiğini görmedikleri gibi, o dönemde benzer suçların işlenmesinden korktuklarında yaptıkları gibi bu suça da aynı sıcaklıkla yaklaşmadılar ve ibadethanelerin güvenliğini güçlendirmediler, bilakis açıklamalar her zamanki gibi çekingen bir şekilde ve suçluyu terörist olarak etiketlemeden geldi!

Cumartesi günü, yani suçun işlenmesinden bir gün sonra Başbakan François Bayrou “İslam karşıtı rezaleti” kınadı ve “kurbanın ailesinin ve bu olayla sarsılan inançlı insanların yanındayız” eklemesinde bulunarak katilin yakalanıp cezalandırılması için devletin tüm imkanlarını seferber ettiğini açıkladı.Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da X platformu üzerinden attığı bir tweetle suçu kınayarak şöyle dedi: “Fransa'da ırkçılık ve dine dayalı nefret olamaz, ibadet özgürlüğü garanti altındadır ve dokunulmazdır.”Mağdurun ailesi ve Müslüman halkla dayanışma içinde olduğunu da ifade etti!

Fransız Le Figaro gazetesine göre, İçişleri Bakanı Bruno Retailleau iki gün sonra, yani Pazar günü suçun işlendiği Güney Fransa'daki Le Gare bölgesine gitti.

Fransız devletinin son yıllarda artan ırkçı ve İslamofobik suçlara paralel olarak Müslümanlara karşı işlenen suçlara yaklaşımı, Müslümanlar söz konusu olduğunda büyük bir kayıtsızlık ve çifte standart içinde olduğunu, bilakis İslam'a karşı nefret ve savaş atmosferini kışkırtmada suç ortaklığını yansıtmaktadır.

Eğer bir Müslüman kiliseye sızıp rahiplerden birini öldürseydi, kıyameti koparırlar, bu suçu derhal terörizm olarak damgalarlar, tüm güvenlik birimlerini harekete geçirirler ve bunu, Müslümanlara yönelik daha fazla kısıtlama için bir bahane olarak kullanırlardı; mesele bir Yahudi öldürüldüğünde de aynı şekilde olurdu; ama mesele Müslümanlarla ilgili olduğunda, tabii ki prosedürler çok daha hafif olacaktır!

Fransa'nın yöneticileri İslam'a olan düşmanlıklarını kanıtladılar ve kanıtlamaya devam ediyorlar; zira yıllardır peçe ve başörtüsü ile mücadele ediyorlar, camileri kapatıyorlar ve Müslümanları toplumlarına asimile etmek ve dinlerinden ve değerlerinden ayrılmalarını sağlamak için önlem üstüne önlem alıyorlar;dolayısıyla çıkaracakları her kanun ve tedbir doğal olarak Müslümanlara karşı ırkçılık ve nefret ateşini körükleyecektir. Dolayısıyla da bundan sonra kindarların ve ırkçıların işi biraz daha ileri taşımaları şaşırtıcı değildir.

Dahası Fransa'da işlenen ırkçı suçların birçoğu, akli dengelerinin yerinde olmadığı iddiasıyla akıl hastanelerine yatırılmıştır! Peki bu ceza diğerlerini, yapmak istedikleri şeyden caydıracak mı?!Dolayısıyla Ebu Bekir'in katilini soruşturduktan sonra, akli dengesizlik iddiasıyla hastaneye kaldırılması da şaşırtıcı olmayacaktır!

Allah'tan kardeşimize merhamet etmesini, ailesinin kalplerini birleştirmesini, onlara sabrı cemil ve teselli vermesini dilediğimiz gibi Allahu Teala'dan, mümin hakkında bir ahit ve anlaşma gözetmeyen ülkelerin gölgesinde yaşamak zorunda kalan tüm Müslümanları korumasını diliyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Minnetullah Tahir – Tunus

Devamını oku...

Batı, Kapitalizmden Kurtuluş Yolu Arayan Sağ ve Sol Partiler Arasında Bölünmüştür!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Batı, Kapitalizmden Kurtuluş Yolu Arayan Sağ ve Sol Partiler Arasında Bölünmüştür!

Haber:

ABD Başkanı Donald Trump, 25 Nisan Cuma günü yaptığı açıklamada, "Ukrayna'da bir barış anlaşmasına varmak için son bir tarih olmadığını, ancak bunu mümkün olan en kısa sürede tamamlamak istediğini" söyledi. (Ajanslar)

Yorum:

Ocak 2025'in sonlarından bu yana tüm dünya, sağcı popülist sloganlarla iktidara gelen yeni seçilmiş ABD başkanının, seçim vaatlerini hayata geçirme çabalarını izliyor.

Ukrayna'daki savaşın yanı sıra diğer ülkelerle giriştiği gümrük tarifeleri savaşları konusundaki eylemleri, medyada büyük bir yankı uyandırdı.

Seçim vaadi olan Ukrayna'daki savaşı “24 saat içinde” sona erdirme sözü giderek “birkaç ay içinde”, sonra “Paskalya'dan önce”, sonra “iktidarının ilk 100 gününden önceye” dönüştü ve bugün de Ukrayna'da bir barış anlaşması için “son tarih olmadığını” ilan ediyor!

Trump'ın yeni açıklamasının, Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun daha önce yaptığı, kayda değer bir ilerleme sağlanmaması halinde ABD'nin barış çabalarını "birkaç gün içinde" durduracağı uyarısında bulunduğu açıklamalarıyla çeliştiğine dikkat çekmekte fayda vardır. Trump'ın 28 Şubat 2025'te Oval Ofis'te, ekibinin beceriksiz ve diplomatik olmayan davranışlarının Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski ile anlaşmazlığa yol açmasıyla kamuoyu önünde yaşadığı aşağılanmaya da dikkat çekmek gerekir.

Trump'ın göreve geldikten sonra başlattığı gümrük tarifeleri savaşlarından bahsedecek olursak, aynı şekilde onlar da çelişkilerle doludur.

Gelin Çin ile yaşanan gümrük tarifeleri savaşının ayrıntılarını hatırlayalım.1 Şubat 2025 tarihinde Trump yönetimi tüm Çin mallarına %10 gümrük vergisi getirmiş,Çin ise buna %10 ile %15 arasında değişen oranlarda gümrük vergileriyle karşılık vermiştir. 2 Nisan 2025'te, sözde “Kurtuluş Gününde” Trump, tüm ülkelerden yapılan ithalata %10 oranında genel gümrük vergisi uygulanacağını açıkladı.Buna ek olarak, Çin ve diğer ülkelerden gelen mallara uygulanan %54'e varan karşılıklı gümrük vergileri getirilmiş ve 9 Nisan'da yürürlüğe girmiştir.9 Nisan 2025 tarihinde ABD, Çin mallarına yönelik gümrük vergilerini %145'e yükseltmiş, Çin ise ABD ithalatına %84 oranında gümrük vergisi uygulayarak yanıt vermiş ve 12 Nisan'dan itibaren bu oranı %125'e çıkarmıştır.

Uzmanlar, ABD'nin Çin mallarına ve nadir metallere olan bağımlılığı, ticaret savaşında müttefiklerinden gelen desteğin azlığı ve Trump yönetimine kıyasla Çin liderliği üzerindeki iç siyasi baskının azalması nedeniyle Çin'in bu çatışmada daha iyi bir konumda olduğunu belirtiyor.

Bu etki uzun sürmedi: Zira Trump yönetimi, Amerikan teknoloji şirketlerinin baskılarının ortasında, 2025 Nisan'ının ikinci yarısından itibaren gümrük vergilerini hafifletmeyi düşünmeye başladı.22-24 Nisan 2025 tarihleri ​​arasında akıllı telefonlar, dizüstü bilgisayarlar, tabletler ve ağ ekipmanları da dahil olmak üzere tüketici elektroniği ürünlerinin geçici olarak artan gümrük vergilerine tabi mallar listesinden çıkarılacağı duyuruldu. Nitekim bu mallar daha önce uygulanan düşük tarifelerini korudular veya %54-145 aralığındaki oranlar yerine % 5-10 aralığına düşürüldüler.

Yukarıda geçenlerin ışığında Trump, giderek daha fazla Çin dükkanındaki bir boğaya benzetiliyor; zira her eylemi, içinde bulunduğu durumu daha da kötüleştiriyor. Her ne kadar kendisinin ve ekibinin hem ülke içinde hem de uluslararası alanda yerleşik ABD politikasını reforme etmek için bir tür planı olsa da, bu plan oldukça ilkel ve ayrıntılardan yoksun görünüyor.

Burada şunu belirtmek isterim ki, bugün Amerika'da yaşananlar, sağ ve sol siyasi güçlerin arasındaki çatışmaların tezahürlerinden biridir. Nitekim Avrupa’nın siyasi hayatı da on yılı aşkın bir süredir benzer bir çatışmaya tanıklık etmektedir. Trump'ın Amerika'da ikinci kez iktidara gelmesi, Amerikan siyasetindeki bu çatışmayı açıkça ortaya koymaktadır.

Şüphesiz Avrupa ve Amerika'da sol siyasi güçlerin iktidara gelmesi, toplumlar açısından varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır.Her türlü özgürlüğün artması toplumları öylesine yozlaştırdı ki, diğer pek çok sorunun yanı sıra, ucuz işgücü olarak sömürgeleştirdikleri ülkelerden daha fazla göçmen kabul etmek zorunda kalmalarına yol açan demografik bir sorunla karşı karşıya kaldılar.

Bu durum, kurtuluş ve bu soruna çözüm arayışında olan sıradan Batılının da gözünden kaçmıyor; zira sağcı popülist vizyonlar ve sloganlardan başka bir şey göremiyor.

Milliyetçi ve popülist partilerin yükselişi, ideolojik bir kriz yaşayan ülkelerde doğal ve kaçınılmaz bir durumdur.Sağa gelince; tutarlı bir eylem planı yoktur; çünkü gündemini uygulamak belirli Batı ülkelerindeki kamu ve hükümet kurumlarında ciddi değişimler gerektirmektedir.Sağcı bir siyasetçinin bunu yapacak ne gücü ne de zamanı vardır. Sağın başarısızlığını tanımlayan temel kusuru, Batı ülkelerinin mevcut gerilemesinin temel nedeni olan kapitalizm ve demokrasinin yeni bir versiyonu çerçevesinde çözüm arayışıdır.Bu ise Allahu Teala'nın Bakara suresinde zikrettiği hususa benzemektedir: يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ كُلَّمَا أَضَاء لَهُم مَّشَوْاْ فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُواْ وَلَوْ شَاء اللهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ إِنَّ الله عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ(O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.” [Bakara 20] 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Radyosu İçin Yazdı
Fazıl Hamzaev - Ukrayna

Devamını oku...

SAYI 545 Çıktı - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi El-Raye Gazetesi

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi

El-Raye Gazetesi Yeniden Yayında

 

Biz, Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi olarak takipçilerimiz ve Merkezi Medya Bürosu Web Sayfası misafirlerimize, Hizb-ut Tahrir tarafından 1954 yılında başlatılan El-Raye Gazetesinin tekrar yayına başlatılmasını duyurmaktan gurur duyarız. Karanlık ve zorba rejimlerin baskısı sonucu haftalık yayınlanan gazete durdurulmuştu. Şimdi Hizb-ut Tahrir El-Raye Gazetesini Allah’ın izniyle tekrar başlatacaktır.

Devamını oku...

Kapitalizm Ticaret Savaşıyla Kendi Kendini Yiyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Kapitalizm Ticaret Savaşıyla Kendi Kendini Yiyor!

Küreselleşme, hükümetlerin uluslararası ticaretin faydalarını vurgulamaya başladığı 1970'lere kadar tam olarak uygulanmamış, esas olarak teknoloji ve iletişimdeki birbirini izleyen gelişmelerden yararlanmış ve böylece hükümetler ekonomilerini, merkezi olarak planlanmış bir ekonomiden piyasa ekonomisine kaydırmışlardır; zira şirket içi reformlar, şirketlerin daha hızlı adapte olmalarını ve büyük teknolojik gelişmelerin yarattığı fırsatlardan yararlanmalarını sağlamıştır. Küreselleşmenin benimsenmesinin ardından, üretim sürecini fırsatlardan yararlanacak şekilde organize etmek için çok uluslu şirketler ortaya çıkmış, bu da işgücü ve sermayenin, daha düşük işçilik maliyetlerine sahip olan bölgelere giderek daha fazla göç etmesine yol açmıştır.

Yeni dünya düzeninin lokomotifi olan küreselleşme, yabancı yatırımlar ve ticaret engellerinin azaltılması yoluyla gelişmiş ülkelerin ekonomilerinin gelişmekte olan ülkelerle entegrasyonu sayesinde yüksek oranlarda yükselmiş ve büyümüştür; bu ise, 1947 yılında imzalanan ve daha sonra Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) altında gelişen Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) kapsamında ortaya çıkmış ve böylece gümrük engelleri azaltılmış ve yerel olarak üretilen mallar için devlet sübvansiyonları sınırlandırılmıştır.

Uluslararası finans kuruluşları ve uluslararası ticaret anlaşmalarının şemsiyesi altında bol ucuz işgücü arayışındaki ulusötesi sermayenin arzusu, küresel pazara entegre olmaları ve gümrük tarifelerini düşürmeleri için yoksul ülkelere baskı yapmış ve onları özelleştirmeye kapı açmaya, yani sermayenin devlete ait şirketleri, özellikle de stratejik olanları satın almasına izin vermeye zorlamıştır.

Böylece engellerin ve bariyerlerin ortadan kalktığı ve çok uluslu şirketlerin çalışmalarının ve küresel üretim ve finansman ağlarının genişlediği küresel pazar ortaya çıkmıştır; zira IMF ekonomik küreselleşmeyi, uluslararası sermayenin ve teknolojinin dünya çapında hızla yayılmasının yanı sıra sınırlar ötesi mal ve hizmet işlemlerinin hacminin ve çeşitliliğinin artması gereken dünyadaki tüm ülkeler için büyüyen ekonomik iş birliği olarak görmüştür.

Bu küreselleşmenin en büyük destekçileri Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) tarafından temsil edilen uluslararası araçlardır; nitekim bu uluslararası araçlar, yoksul ülkeler pahasına paranın ve herhangi bir kapitalist grubun tahakkümünün bekası için çalışmış ve bu ülkelere felaketler ve krizler getirmiştir ki 1997'de Güney Asya'da (Asya Kaplanları) yaşanan mali kriz bunun en büyük tanığıdır.

Küreselleşme fikrinin tehlikesi, genel olarak doğunun tarihi ve medeniyetine karşı Batılı zihniyetten doğan bir fikir olan Batı ve medeniyetine odaklanması ve küreselleşme mefhumunun, ne olursa olsun diğer kültürleri yok eden Batılı yaklaşımında ısrar etmesidir; bu nedenle doğu bölgelerinden, Çin'in, Amerika ve Batı ile doğrudan bir çatışmaya girmeden uluslararası sistemin ekonomik yapısını değiştirme girişiminin belirtilerini gösteren bir tepki ortaya çıkmıştır.

Örneğin bunlardan bazılarını zikredelim:

● Çin'in bazı ticari işlemlerde Dolar yerine Yuanı benimsemesi; zira Yuanı, küresel para sepetinde bir rezerv para birimi haline getirmeye çalışıyor.

● Amerika (Yeni Delhi, Fucayra, Hayfa ve Avrupa) üzerinden çok daha kısa bir rota bulmaya çalışırken, kara ve deniz rotası olan Kuşak ve Yol projesi.

● Rekabetçi ve Batılı Amerika Birleşik Devletleri'nden bağımsız küresel bir internet ağının kurulması.

● Çin'in, Şanghay İşbirliği Örgütü ile iş birliği yaparak NATO'nun küresel genişlemesini sınırlayan, hatta onun önünde durma aşamasına gelebilecek bağımsız bir askeri ittifak oluşturma çabası.

Bugün devam etmekte olan ticaret savaşı sadece finansal bir anlaşmazlık değil, küresel ticaret piyasaları üzerinde kontrol ve ekonomik gücün yeniden dağılımı için bir çatışmadır; bu ise ticaretin küreselleşmesini, gelecekte etkilenen ülkelerin yakınlaşmasına yol açabilecek ve Avrupa pazarı, gelişmekte olan Asya pazarları ve diğerleri gibi alternatifler yaratabilecek şekilde etkileyecektir; bu da küreselleşmenin prensipte devam edeceği, ancak açık küresel ilişkiye dayalı önceki modelden farklı yeni şirketler ve çerçeveler kapsamında devam edeceği anlamına gelmektedir.

Ticaret savaşı, iki ya da daha fazla ülkenin, kendi yerel sanayilerini korumak ya da bazı siyasi ve ekonomik hedefleri gerçekleştirmek için diğer tarafa baskı yapmak amacıyla ithalatlarına kota ve diğer kısıtlamalar gibi gümrük tarifeleri ve gümrük dışı önlemler uygulamak suretiyle aralarında çıkan ekonomik anlaşmazlık olarak tanımlanmaktadır; bu durumda, kaybeden tarafı belirlemek zordur ve iki tarafın kazananı yoktur; çünkü her iki taraf da ithalat fiyatlarını yükseltmeye zorlamaktadır; bu da uluslararası ticarette gerilemeye ve finansal piyasalarda ve küresel büyümede aksamalara yol açmaktadır.

Bugün, ABD'nin ilk etapta Çin'e karşı bir ticaret savaşı ilan ettiğini görüyoruz, ancak dünyanın tüm ülkeleri bu savaştan emin değildir; zira Reuters'in bildirdiğine göre ABD Başkanı Donald Trump'ın Çin ile ticaret savaşını tırmandırmasıyla petrol fiyatları düştü; bu da Brent ham petrol vadeli işlemlerinin %6 oranında 39 sent düşmesine yol açarak standart gösterge ham petrol kontratlarının %4 oranında bir düşüşle işlem görmesine neden oldu.

Trump, Çin'e uyguladığı gümrük tarifesini, önceki tarife yerine derhal %125'e çıkardı ve Çin de ABD'den ithal edilen ürünlere %125 ek gümrük vergisi uygulayacağını açıklayarak karşılık verdi ve Bip Jun Rong şöyle dedi: “IG çevrimiçi ticaret platformundaki piyasalar stratejisinin, petrol fiyatlarının son gümrük vergisi duraklamasının ardından geniş çaplı bir düşüş trendine devam ettiğini görebiliriz.” Çin'in bu tırmanışına, üretimi üzerinde sıkı bir kontrolün olduğu rafine edilmiş nadir madenlerin küresel ihracatı üzerinde genel kontrollerin uygulanması eşlik etmiştir.

Reuters, yazar Per Til Bayar'ın köşesinde, "Pekin’in, Trump'a Çin'in sonuna kadar savaşacağına dair söz verdiğini", aslında Çin-Amerikan gerginliğinin şimdi başladığını; çünkü Trump da selefleri ve halefleri gibi Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in imparatorluğunu dünyanın lider gücü haline getirme fırsatını engelleyemeyeceğini ifade ettiğini bildirdi.

Trump'ın bugün yaptığı, Çin'e boyun eğdirmek için bir ticaret savaşı olmasına rağmen, kendi dostlarını bir araya getiremediği gibi, aksine onları mağdur da etti; çünkü o, Amerikan pazarını tek taraflı kapatarak, Avrupa pazarını Çin ithalatına açıyor. Çin'deki üretim fazlasının oluşturduğu tehdidin, ABD gümrük tarifelerinin oluşturduğu tehditten daha ciddi olduğu, yani Amerika'ya ihraç edilmeyen ürünlerin alternatif pazarlar aradığı ve bu alternatifler arasında Avrupa pazarları da yer aldığı bilinmektedir. Bu da Avrupa'nın, küresel piyasaları çok düşük fiyatlarla dolduracak olan Çin mallarını alma döneminde olduğu anlamına gelmektedir; burada Çin mallarının girdiği herhangi bir bölgenin yerel ürünü için yıkıcı olan bir rekabet olacaktır; çünkü Çin, tüm dünyanın ihtiyaçlarını aşan bir fazlalık üretiyor.

Buradan, bu ticaret savaşının bedelini ödeyecek olanların sadece Amerika ya da Çin değil, bilakis Çin ürünleri için alternatif bir pazara dönüşmeleri halinde Avrupa ve dünyanın geri kalanın olacağı çıkarımında bulunabiliriz; böylece Çin ürünü, düşük fiyatlarına ayak uyduramadıklarından dolayı ithalatçı ülkelerdeki yerel endüstriler için ciddi bir tehdit haline gelecektir.

Öte yandan ABD ile İran arasında bir savaş patlak verdiğinde bu, sadece her iki tarafı da etkilemekle kalmayacak, bilakis enerji ticaretinde ve küresel tedarik zincirlerinde geniş çaplı huzursuzluklar yaşanacaktır; zira Hürmüz Boğazı ve Babülmendep Boğazı gibi hayati öneme sahip geçişler kapatılacak, bu da petrol fiyatlarında keskin bir yükselişe yol açacak ve nakliye maliyetlerini arttıracak, bu ise hem Çin'e hem de Avrupa'ya olumsuz yansıyacaktır; çünkü Çin en büyük petrol ve emtia (hammadde) ithalatçılarından biridir ve mallarının bu deniz boğazlarından akışına büyük ölçüde güvenmektedir; bu da tedarik zincirlerini aksatacak ve ticaret savaşıyla birlikte sanayi ve ticaret sektörlerini olumsuz etkileyecektir.

Avrupa’ya gelince; yakınlığına rağmen, öncelikle tedarik zincirleri, yüksek maliyetlerin yanı sıra artan talep ve düşük arzdan kaynaklanan petrol ve gaz fiyatlarındaki artıştan da etkilenecektir.

Tüm bu önlemler, dünyayı gölgeleyecek olan durgun enflasyona (stagflasyona) doğru gidişi hızlandıracak ve gerçekleşmesi halinde uluslararası durumu değiştirecek küresel bir mali çöküşe doğru daha hızlı bir yola sürüklenecektir. Böylece ülkeler, Amerika'nın dünya üzerindeki ekonomik pençesinden kurtulacak ve tek kutuplu bir dönem yerine çok kutuplu bir sürece gireceğiz; bu durum, Amerika'nın kontrolü kaybetmesine ve dünya üzerinde hegemonik bir devlet olmak yerine büyük bir devlete doğru yönelmesine neden olacaktır; nitekim bugün, ayıpları apaçık ortaya çıkmış ve güvenilirliklerinden geriye hiçbir şey kalmamış olan uluslararası araçlarının düşüşüne tanık oluyoruz.

Amerika'nın hegemonyasının çok yakında gerileyeceği gibi dünyaya liderlik etmeye devam etme kabiliyetinin de gerileyeceğine dair bazı belirtiler vardır ki bunlardan bazıları şunlardır:

Özellikle küresel ekonomik krizin patlak vermesinden bu yana ABD'nin liderliğine ve aynı zamanda tüm küresel siyasi dosyaları bencilce yönetmesine yönelik küresel güven kaybı.

Amerika'nın hegemonik durumunu pekiştirmek amacıyla dünya çapında çok sayıda savaş ve çatışmalara dahil olması, ABD'nin kararlarını reddedecek aşırı sağın ortaya çıkmasına yol açacaktır.

Trump'ın iktidara gelmesiyle birlikte mevcut siyasal sistemin bozulması nedeniyle Amerika'nın acısını çektiği iç sorunlar.

Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında giderek keskinleşen partizan bölünme ve bunların birbirlerini bitirmek için ticari baskı gücüne güvenmeleri.

Çin'in ekonomik yükselişi, yakın gelecekte ABD ekonomisi üzerinde baskı unsuru olacaktır.

Amerikan toplumunun dokusundaki ırksal ve toplumsal gerginliklerin, artan yaşam maliyeti, artan öğrenci ve kamu borcu gibi ekonomik sorunların büyümesiyle birlikte ortaya çıkması.

Ülkelerin ABD dolarına olan güveninin azalması, Dolar dışı para birimleriyle ticaret yapmaya başlanması halinde Amerika'nın ekonomik nüfuzuna olumsuz yansıması.

Küresel söylemde, Amerika'yı kabullenme ya da tek taraflı kutupluluk yerine çok kutupluluğa ve uluslararası adalete doğru yönelme çağrısında bulunan seslerin varlığı.

Bütün bunlar, ideoloji olarak Amerikan hegemonyasını yıkacak, yani artık dünyanın lider ülkesi olarak kabul edilmeyecektir.

Bugün dünyada yaşanan bu değişim, halkların kapitalist hegemonyaya uzun bir süre boyun eğmesinin ve ideoloji bakımından nefreti körükleyen ve insanlığa sefaleti miras bırakan kapitalizmin pisliğinin doğal bir sonucudur.

Bugün dünyanın tanık olduğu bu büyük değişimlerle birlikte, bu dünyanın akil insanlarının Amerikan hegemonyasından kurtulmak ve dünyaya liderlik edebilecek bir alternatif aramak için harekete geçmeleri önemlidir; kulları kula ibadet etmekten kulların Rabbine ibadet etmeye, dinlerin ve kapitalizmin zulmünden İslam'ın adaletine ve nuruna taşıyan Rabbani bir ideoloji olan İslam'dan başka kapitalizmin yerini alabilecek hiçbir ideoloji yoktur.

Ey İslam ehli: İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışanların tamamı, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesini gerçekleştirmek ve artık zamanı gelmiş olan ve Allah'ın izniyle şafağı yaklaşan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için gece gündüz çalışırken sizlerin desteğini beklemektedirler. O halde Hilafet için çalışanlara yardım edin ve din ehlini desteklemek için gücü olan herkesi harekete geçirin ki Hilafeti ilk siretine geri döndürelim ve dünyaya dayatılan sıkıntılı hayattan kurtulmak ve Yüce Rabbimiz Subhanehu'yı razı etmek için çaba gösterelim.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى * قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيراًVe kim Benim zikrimden yüz çevirirse, o taktirde mutlaka onun için sıkıntılı bir geçim dar bir hayat vardır ve kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz. O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim der.” [Taha 124-125]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Nebil Abdulkerim

Devamını oku...

Küfür Tek Millettir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Küfür Tek Millettir!

Haber:

İngiliz Prensi Harry ve eşi Meghan geçtiğimiz günlerde "Archwell" Vakfı'nın, Amerika-Wisconsin eyaletine bağlı Milwaukee kentindeki "Müslüman Kadınlar İttifakı" lehine taahhüt ettiği mali desteği, derneğin Filistin'deki Yahudi politikalarına karşı çıkan başkanının şöyle dile getirdiği görüşleri nedeniyle geri çekmiştir: “Bizler çeşitliliği kutluyoruz, ancak nefret söylemine müsamaha gösteremeyiz.” Böylece derneğin başkanı tarafından yazılan ve kendi kalplerine göre derneğin dayandığı değerlerle çelişen makalelere atıfta bulunmuşlardır;zira orada, Yahudi varlığının politikasını eleştirmiş, işgali açık bir zulüm olarak nitelendirmiş ve Filistin'in nehirden denize kadar özgürleştirilmesini talep etmiştir.

Yorum:

İngiltere, her münasebette ve her durumda, fesadın ve mübarek Filistin topraklarını Yahudilere teslim etme komplosunun kaynağı olduğunu, Yahudileri destekleme politikasını sürdürdüğünü, tüm küfrün birbirlerini destekleyen tek bir millet olduğunu, İslam ve Müslümanlar hakkında bir ahit ve anlaşma gözetmediklerini, yardım ve imdat için olduğunu iddia ettikleri insani yardım dernekleri veya kuruluşlar şeklindeki hayırsever çalışmalarının, Müslümanlar için bir hayır olmayan kısa veya uzun vadeli hedefler için bir kılıftan başka bir şey olmadığını kanıtlamaktadır.

Bakın işte Kraliyet ailesine isyan eden, yasalarını reddeden ve bunu kendi seçme ve fikrini ifade etme hakkının meşru bir savunması olarak gören Prens Harry,bu iddiaları arkasına atmış ve derneğin başkanının kişisel görüşüne yanıt olarak finansmanı geri çekmiştir.

İslam beldeleri de dahil olmak üzere, dünyadaki cahil ve aptal insanların avurtlarını şişirerek dile getirdikleri ve inandıkları demokrasi, ifade ve fikir özgürlüğü hani nerede?! Sırf bu derneğin başkanının kişisel kanaatlerini reddetmek için bir hayır derneğini desteğini çekmenin neresinde insanlık var?!

Bu derneğin başkanı ve makalelerin yazarı Canan Necib, Gazze Şeridi'ne yönelik Yahudi soykırım savaşını destekleyen Siyonist grupları, savaşı kışkırtmakla ve Prens Harry ile eşinin İslami hayır kuruluşuna destek sağlayan "Archewell" Vakfı'ndan fon çekilmesiyle suçlamıştır. Nitekim kardeşi de, gamalı haç ve Davut Yıldızı'nın anti-semitik olduğu düşünülen bir ifadeyle bir araya getirildiği bir duvar resmi çizmişti ve bu da Yahudi toplum liderlerinin öfkelenmesine yol açmıştı.

Nitekim Canan Necib, El Cezire Mubaşir'e verdiği röportajda, "Milwaukee Journal Sentinel'de" Gazze Şeridi'ndeki Yahudi savaşını kınayan bir makale yazdıktan sonra derneğinin fonunun geri çekildiği haberini nasıl aldığının ayrıntılarını ortaya çıkardı. Yaşananların, Gazze'de yaşananlara ilişkin anlatıyı zorbalıkla sindirme ve kontrol etme girişimi olmasının yanı sıra insanların hikayenin Filistin tarafını anlamasını engellemeye yönelik olduğu eklemesinde bulunmuştur. Bunun ifade özgürlüğü olduğunu, yazdığı her kelimenin arkasında durduğunu ve yazdıklarından dolayı da özür dilemeyeceğini vurguladı.Fon kesintisi haberinin ardından derneğinin, "Archwheel'in" bir yıllık fonunu aşan sayıda bağış aldığını açıklayarak, bağışların ABD'nin her yerinden ve yurtdışından geldiğine dikkat çekti.

Bu, Batı'nın İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlığının buzdağının görünen kısmı olup demokrasinin kusurlarına ve kapitalist ideolojinin, çıkar, menfaat ve insanlıkla hiçbir ilgisi olmayan zalim ve haddi aşan olsa bile güçlünün desteklenmesine dayalı mefhumlarına dair bir örnektir. Tıpkı Rabu’l İzzet’in şöyle buyurduğu gibi: وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” [Bakara 120]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müslime Şâmî (Ümmü Suheyb)

Devamını oku...

Gazze Hakkında Cihat Fetvası: Müslüman Alimler Konuşuyor, Rejimler Bocalıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze Hakkında Cihat Fetvası: Müslüman Alimler Konuşuyor, Rejimler Bocalıyor!

Haber:

Mart 2025'te Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği, Müslümanların Gazze'yi kurtarmak için cihat etmelerini zorunlu kılan resmi bir fetva yayınladı.Fetva, bireyleri ve devletleri Filistinlilere askeri, mali ve siyasi destek sağlamaya çağırmakta ve İslam beldelerini, gaspçı Yahudi varlığıyla bağlarını kesmeye ve Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de devam eden ve büyük can kaybı, kuşatma ve temel altyapının tahrip edilmesiyle sonuçlanan soykırıma karşı kararlı önlemler almaya teşvik etmektedir.Fetvanın kararlı duruşuna rağmen, Malezya da dahil olmak üzere rejimlerin tepkisi, büyük ölçüde temkinli, kınamalar ve insani yardımlarla sınırlı olmuştur; kısacası ılımlı olmuştur.

Yorum:

Fetva, İslami hükümlerin kesin bir şekilde teyit edilmesini yansıtmakta ve cihadın bir aşırılık değil, aksine mazlum Müslümanları savunmanın farz olduğunu vurgulamaktadır.Ayrıca özellikle sakinleri kendilerini savunamayacak durumdayken Gazze'yi korumanın, İslam'dan kaynaklanan köklü dini bir farz olduğunu vurgulamaktadır.Ancak Müslüman ülkelerdeki mevcut rejimlerden gelen ılımlı tepki derin bir üzüntü kaynağı olmuştur.Zira fetvaya rağmen, İslam beldelerinin liderleri, diplomatik açıklamaların ötesinde herhangi bir adım atmaktan büyük ölçüde kaçınmışlardır.Örneğin Malezya da Filistin'e verdiği geleneksel desteğe rağmen, fetvada geçen katı tedbirleri almaksızın kendisini yardımlar ve destekle sınırlamıştır.Görünen o ki jeopolitik sonuçlardan duyulan korku ve dahili ihtiyat, dini vacibin önüne geçmek olup Müslüman liderlerin çoğuna isabet eden siyasi felci ortaya çıkarmaktadır.

Buna karşılık Müslüman ülkedeki sivil kurumlar, sivil toplum örgütleri ve bağımsız akademisyenler, fetvanın ruhunu benimsemişlerdir. Zira Malezya'dan İslam beldelerine kadar Gazze'ye yönelik halk desteği güçlü ve sarsılmaz bir şekilde devam etmiş ve siyasi eylem, boykot ve daha fazla dayanışma çağrıları fetvanın kitleler arasında yarattığı derin yankıyı yansıtmıştır.

Fetvanın kendisi, açıkça Hilafetin kurulması çağrısında bulunmasa da, İslam beldelerindeki mevcut bölünmenin temel zayıflığını ortaya koymaktadır.Daha önce Hilafetin sağladığı birleştirici liderlik olmaksızın, ümmetin kitlesel iradesi parçalanmış ve etkisiz kalmıştır. Fetva dolaylı olarak, mazlumları savunmak için ümmetin gücünü harekete geçirebilecek siyasi bir yapıya duyulan acil ihtiyaca işaret etmektedir.Fetva özünde Gazze için bir eylem çağrısından bulunmaktan daha fazlasıdır; zira ümmetin bölünmüşlüğünü ve cesur ve birleştirici bir liderliğe duyulan acil ihtiyacı yansıtan bir aynadır.Sistemler bocalarken, ümmetin kalbi canlı olarak kalmaya devam etmekte ve adalete, dayanışmaya ve şerî görevlerini yerine getirebilecek liderliğe özlem duymaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Muhammed-Malezya

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER