Cuma, 17 Zilhicce 1446 | 2025/06/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb-ut Tahrir, Hilafetin Hakiki Manada Yeniden İkamesi İçin Çalışan Bir Partidir Artık Onun Çağrısını Engellemekten ve Gençlerini Tutuklamaktan Vazgeçin. Allahu Ekber, Allahu Ekber, La İlahe İllallahu Allahu Ekber ve Lillahi’l Hamd

1953’te İslam ideolojisine dayalı bir siyasi parti olarak kuruluşundan bu yana, Hizb-ut Tahrir, İslami hayatı yeniden tesis etmek ve Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine’de kurduğu ilk İslam devletini yeniden inşa etmek için çalışmaktadır. Parti, bu hedefe ulaşmak için Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem metodunu izlemekte olup, her türlü fiziksel eylemden veya sözde şiddetten kaçınmaktadır.

Hizb-ut Tahrir, ümmetle çalışma metodunu onlarca kitap ve neşriyatla ortaya koymuş, gençleri vasıtasıyla halkla birebir temas kurarak onları İslam’la eğitmiş, dinlerine olan bilinçlerini artırmıştır. Ümmetin kalkınması, tarihî izzetine, onuruna ve liderlik konumuna yeniden kavuşması gerektiğini vurgulamış; bu uyanışın Raşidi Hilafet’in yeniden kurulması ve İslam’ın yeniden hükümran olmasıyla mümkün olacağını belirtmiştir. Parti, ümmetin otoritesinin mevcut yönetimler ve Batı’yla uyumlu seküler rejimler tarafından gasbedildiğini savunmaktadır.

Hizb-ut Tahrir, apaçık hedeflerine ulaşma yolunda, İslam’ı hayattan dışlayan hiçbir rejimle uzlaşmaz, onlara yaltaklanmaz ve bu bozuk düzenlerin içinden yol almaz. Bu rejimlerde yönetime ortak olmaz. Aksine, bu rejimlerin kökten değişmesini ve onların yerine İslami yönetimin kurulması gerektiğini savunur. Parti, derin bir fikrî tasavvura sahiptir, İslam akidesini siyasi bir akide olarak görür ve hâkimiyetin yalnızca Allah’a ait olduğunu kabul eder. Parti, siyasi bir olgunluğa sahiptir, düşmanların komplolarının farkındadır ve bu komploları ümmete ifşa etmek, dumura uğratmak ve gidişatı değiştirmek için çalışır.

Hizb-ut Tahrir, Ürdün rejiminin Batı Şeria’yı Yahudilere peşkeş çekmek ve böylece Yahudilerle normalleşmek için 1967 Haziran ayında göstermelik bir savaş çıkarıldığını aylar öncesinden ifşa etmiştir. Ahmak rejimler, on yıllardır bölgeselciliği, sahte vatanseverlik ve bağımsızlık duygularını körükleyerek normalleşmek için çalışmışlar ve halen de çalışmaktadırlar. Hatta bugün, bu rejimler Gazze halkına karşı yürütülen soykırım savaşında bile Yahudi varlığının yanında yer almışlardır. Korkak Yahudi varlığının işlediği açlık katliamı manzaraları, onların o kalpsiz duygularına zerre kadar dokunmamıştır.

Ürdün’ün baskıcı güvenlik aygıtları, Hizb-ut Tahrir’in ilk nefes aldığı günden beri Allah’ın yoluna çağıran bu sesi boğmak için çabalamışlar, ‘Rabbimiz Allah’tır’ diyen gençleri, sırf bu inançlarının arkasında dimdik durdukları için zindanlara atmışlardır. Partinin siyasi niteliği bilinmesine rağmen, gençlerine yönelik keyfi gözaltılar, baskılar ve engellemeler halen devam etmektedir. Baskıcı güvenlik aygıtları, Filistin davasını yok etmeye çalışan ve kibri karşısında herkesin sustuğu sömürgeci kâfir Amerikan başkanı Trump’ın yanında saf tutarak bulaştıkları zillet ve utancı örtbas edecekleri yerde, bu alçakça tutuklamalarla ümmeti provoke etmektedirler. Öyle ki, Ürdün’ün zalim idaresi, mübarek Zilhicce ayının ilk on gününde, geçtiğimiz Cuma günü Hizb-ut Tahrir’in yiğit gençlerinden Musa Ebu Arkub ve Muhammed Necm Ebu Arkub kardeşleri tutuklamıştır. Güvenlik birimleri, Necm’i kandırarak kardeşinin kaza geçirdiğini öne sürmüşler ve böylece kurdukları sinsi bir tuzakla onu gözaltına almışlardır.

Ürdün’deki hainlerin ve tüm Müslüman yöneticilerin maskesi düşmüş, ümmetin düşmanlarının safında yer aldıkları ifşa olmuştur. Hepsi aynı kumaştandır! Ümmetin iradesini gasp ettiler, onu küfür nizamıyla yönettiler ve tekbirlerle, tehlillerle Allah’ı anıp Yahudi varlığına karşı orduları harekete geçirmek yerine, halkı bağımsızlık sirki ve futbol afyonu gibi boş işlerle oyaladılar. Halklarını zillete mahkûm ettiler, onları aç ve sefil bıraktılar; hayatı onlara zindan edip işsizliğe ve borç batağına ittiler. Ümmet’in trilyonlarca dolarını bir kalemle küfrün elebaşı Trump’a peşkeş çektiler!

Şeri yollarla İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışan Hizb-ut Tahrir, bu yolda baskı, engelleme ve tutuklamalarla karşılaşacağının bilincindedir. Mevcut yöneticilerin, onların efendilerinin ve istihbarat servislerinin desiselerinden de haberdardır. Bu tür baskıcı tutuklamalar onu yıldıramaz. Çünkü Hizb-ut Tahrir’in kurmaya çalıştığı Hilafet Devleti; yozlaştırılmamış, şaibesiz hakiki bir Hilafettir. Hilafet, Müslümanlara dost, kâfirlere düşmandır, Hilafet, Allah’ın kelimesini gerçekten yücelten, İslam’ı hakkıyla uygulayan, Batı’nın İslam topraklarındaki nüfuzuna son veren ve bir daha bu topraklara sızmasını engelleyen bir devlettir. Hilafet, Müslümanların birliğini sağlayacak, onların ihtiyaçlarını en güzel şekilde karşılayacak ve ümmetin eski izzetini geri getirecektir. Kâfirlere ve iş birlikçilerine karşı güçlü duracak, İslam’ı ve Müslümanları onurlandıracaktır. Gazze halkına ve tüm Müslümanlara yardım elini uzatacaktır. Parti, hayatın her alanında uygulanmaya hazır, maddeleri Kur’an ve Sünnet’ten türetilmiş bir anayasa hazırlamıştır. Partinin kurmaya hazırlandığı bu devlet, tüm ayrıntılarıyla şimdiden planlanmış durumdadır.

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً“Mümin erkekleri ve mümin kadınları işlemedikleri şeyler yüzünden eziyet edenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.” [Ahzab 58]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden 1446 Yılı Mübarek İydü’l Edha Tebriki

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, Sudanlı kardeşlerimizin ve tüm İslam coğrafyasının Kurban Bayramı’nı en kalbi duygularla tebrik ederiz. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletinde Sevgili Peygamberimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bayrağı altında birlik ve bütünlük içinde bir sonraki bayrama kavuşmayı Yüce Allah’tan niyaz ederiz.

Bayramınızı tebrik ediyoruz... Ancak bu tebriki, ülkemiz Sudan’ın, iki koca yılı devirip üçüncü yılının da üçüncü ayına giren o kahredici savaşın pençesi altında inim inim inlediği bir zamanda yapıyoruz. Bu savaş ki nice canlar aldı, nice ırz ve namusu ayaklar altına aldı, malları yağmaladı, yuvaları yıktı ve güven içindeki insanları yurtlarından sürdü. Sonunda öyle bir hale gelindi ki, bu aziz ümmetin evlatları ya komşu kapılarında ‘istenmeyen birer mülteci’ ya da kendi öz vatanında ‘muhtaç birer garip’ oldular. İnsansız hava araçları, ülkenin doğu, batı ve kuzeyindeki şehirlerde bulunan kritik altyapıyı vurmaya devam etmektedir. Ve bu topraklarda insanın zerre kadar kıymeti kalmadı! Ne sahip çıkan var ne de sorumluluk alan! O cani elebaşları, köpekler gibi iktidar ve servet için birbirlerini parçalarken, salgın hastalıklar ve dinmeyen acılar bütün ülkeyi esir almış durumda. Özellikle kolera salgını, sağlık hizmetlerinin yetersizliği ve temiz suya erişim eksikliği nedeniyle ciddi can kayıplarına yol açmıştır. Bütün bu belalar, güç sahiplerini kendine getirip şeriatla hükmetmeye yöneltmeliydi! Ama onlar azgınlıkta direttiler! Kafirlerin izinden gittiler! Laiklikle dini hayattan kovdular! Sonunda Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “girmeyin” dediği o kertenkele deliğine girdiler! Ebu Saîd RadıyAllahu Anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

لَتَتَّبِعُنَّ سَنَنَ مَنْ قَبْلَكُم شِبْراً بشبْر، وذراعاً بذراع، حتَّى لو سَلَكُوا جُحْر ضَبٍّ لَسَلَكْتُمُوهُ؛ قلنا: يا رسول الله؛ اليهودُ والنَّصارى؟ قال النَّبيُّ ﷺ: فَمَن؟“Bir kertenkele deliğine girmiş olsalar bile siz de arkalarından girmek için sizden öncekilerin sünnetlerini karış karış, arşın arşın takip etmeyin.” Dediler ki: Kendisine ‘garipler kimlerdir ey Allah’ın Resulü’ diye soruldu? Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: Ya başka kimler olacaktı?” buyurdu.” [Buhari ve Müslim] Yasalarımızda ve toplumsal düzenimizde Allah’ın hükümlerini göz ardı ettiğimiz müddetçe, maruz kaldığımız bu felaketlerin ortadan kalkması nasıl beklenebilir?

Eğer İslam’ı saf ve arı bir şekilde tekrar iktidara taşımaz, Raşidi Hilafeti kurmazsak; bu zillet, bu sıkıntı, bu boğucu hayat aynen devam edecektir! Ya uyanıp Hilafete koşacağız ya da bu perişan halimizle Allah’ın huzuruna çıkacağız! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

أَوَلَايَرَوْنَأَنَّهُمْيُفْتَنُونَفِيكُلِّعَامٍمَرَّةًأَوْمَرَّتَيْنِثُمَّلَايَتُوبُونَوَلَاهُمْيَذَّكَّرُونَ“Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar.” [Tevbe 126]

Nice hayırlı bayramlara

Devamını oku...

2025-26 Ulusal Bütçesi: ABD ve Sömürgeci Kurumu IMF’nin Beklentilerini Karşılayan ve Tiran Hasina’nın Kapitalist Politikaları ile Halkın Sefaletini Devam Ettiren Bir Bütçedir

ABD’nin gümrük politikaları önünde diz çöken ve ABD emperyalizminin kuklası IMF’nin sanayiyi çökerten sömürücü vergi sistemini uygulayan geçici hükümet, 2025-26 bütçesini hazırladı. Merkezi Politika Diyalog (CPD) raporlarına göre, son dokuz ayda 2,7 milyondan fazla kişi yoksulluk sınırının altına düşmüş ve halkın satın alma gücünde istikrarlı bir gerileme gözlenmiştir.

Hükümetin sunduğu bu bütçe, sözde enflasyonu dizginlemeyi vaat etse de, halkın günlük temel ihtiyaçları üzerindeki ithalat vergileri ve KDV yükünü hafifletecek dişe dokunur hiçbir adım içermemektedir. Bu durum, verilen sözlerin göz boyamadan ibaret olduğunu ve ümmetin bitmek bilmeyen çilesiyle adeta dalga geçildiğini gözler önüne seriyor. Üstelik geçici yönetim, bir yandan Trump’ın yüzde 37’lik gümrük tarifelerine karşı mücadele ettiğini iddia ederken, diğer yandan pamuk ithalatını körükleyip Amerikalı Argent LNG şirketiyle devasa anlaşmalara imza atmıştır. 110 ABD ürününe gümrük vergilerini sıfırlamış ve böylece kime hizmet ettiğini açıkça belli etmiştir.

Hükümet, izlediği bu pısırık politikalara kılıf olarak bir de Bangladeş’in hazır giyim ürünlerini Amerikan pazarına vergisiz sokma hedefini öne sürüyor. Oysa gözden kaçırdıkları bir şey var: Şayet ABD, hazır giyime ek vergi getirirse, bunun ceremesini en başta kendi vatandaşları çekecek ve Amerikan halkı faturayı doğrudan Trump’a kesecektir. Zira bu durumda ithalatçılar, dünya pazarındaki daha uygun fiyatlı ürünlere erişim imkânını kaybedecektir. Öte yandan, Amerikan ürünlerinin gümrüksüz (sıfır tarife ile) ithal edilmesi dahi maliyetli bir seçenektir; çünkü bu ürünlerin üretim ve nakliye gibi tarife dışı maliyetleri oldukça yüksektir.

IMF’nin, serbest piyasa ve vergi politikaları yoluyla ülkelerin ekonomileri üzerinde hakimiyet kurmayı amaçlayan, Amerika’nın yeni-sömürgeci bir organı olduğu, dünya genelinde kanıtlanmış bir olgudur. Ülkedeki sanayi kuruluşları, kesintisiz enerji temini ve artan akaryakıt fiyatları gibi çeşitli sorunlarla mücadele ederken, geçici hükümetin elektrik ve akaryakıt üzerindeki KDV ve diğer vergileri kaldırmamış olması dikkat çekicidir. Bu politikalar neticesinde yerli sanayi sektörü ciddi darbe almış durumdadır. Buna karşılık yabancı sermayeyi ülkeye çekebilmek için kesintisiz enerji ve vergi afları gibi vaatler havada uçuşmaktadır. İş dünyası liderleri, hükümetin iş dünyası dostu olmayan bu bütçesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.

Bu şekilde, seküler-kapitalist iktidar sınıfı, IMF politikalarını takip ederek Batı’nın sadakatini kazanırken halkı sırtından hançerlemektedir. Allah Subhânehu ve Teâlâ bu tür akılsız yöneticiler hakkında bizleri şöyle uyarmaktadır:

وَلاَ تُؤْتُواْ السُّفَهَاء أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللهُ لَكُمْ قِيَاماً“Allah’ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı, beyinsizlere vermeyin.” [Nisa 5] Bu halk, zalim Hasina’yı devirmek için onca bedel ödemişken, başa gelen geçici hükümet ne yapıyor? Bir avuç yerli ve yabancı para babasının ve sömürgeci efendilerinin çıkarlarını koruyarak Hasina’nın bıraktığı yerden aynen devam ediyor. Örneğin ülkenin aleyhine olan Adani anlaşmasını feshetmedikleri gibi, “kapasite bedeli” maskesiyle haraççı şirketlerin milyarları yağmalamasına göz yummaktadırlar! Bununla da kalmayıp, Japonya’nın başlattığı (yeraltı tüneli ve Matarbari santrali gibi) plansız ve ülkeye hiçbir faydası olmayan projelere tam gaz devam ediyorlar. Sonuç olarak, kapasite ücretlerini ve dış kredilerin faizlerini ödemek için halka ek vergi yükü bindirerek Hasina’nın ekonomik baskı politikalarını aynen devam ettirmektedirler. En acısı da, ‘ayrımcılık karşıtı’ iddiasıyla kurulan bu ara hükümet, kara para aklama sistemini sürdürerek bizzat ayrımcılığın mimarı olmaktadır!

Ey insanlar! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً“Her kim de benim zikrimden yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır.” [Taha 124] Halkın çıkarlarını ancak İslami bir bütçe koruyabilir.

Birincisi: Devletin asli görevi, her vatandaşın din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin temel ihtiyaç ve haklarını karşılamaktır. Bu nedenle Hilafet, tüm vatandaşlar için yeterli istihdam sağlayacak şekilde bir bütçe hazırlayacak ve engelli vatandaşların bakımı için bütçede özel bir pay ayıracaktır.

İkincisi: İslam hukukuna göre yerli tüccarlardan ithalat vergisi (gümrük/uşûr) ve KDV gibi vergilerin alınması caiz değildir. Gümrük vergisi sadece yabancı tüccarlardan alınacaktır. Nitekim, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu konuda şöyle buyurmuştur:

لَايَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ “Meks sahibi cennete giremez.” [Ebu Davud]

Üçüncüsü: Petrol, gaz ve elektrik İslam’da ne devletin ne de özel sektöründür, doğrudan ümmetin ortak malıdır! Özelleştirme maskesi altında yerli-yabancı şirketlere peşkeş çekmek kesinlikle haramdır! Bu sektör devlet tarafından yönetilecek ve buradan elde edilen gelir, kamu yararına kullanılacaktır. Ayrıca, bu sektörden elde edilen gelirler, halkın ortak kullanımına açık olan altyapıların (yol, köprü vb.) inşasında kullanılmalıdır. Bu sayede, kamusal kalkınma projelerinin hayata geçirilmesi için ülkeyi yıpratan dış borçlanma ihtiyacı ortadan kalkacaktır. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den rivayet edildiğine göre

الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلَاثٍ: الْمَاءِ، وَالْكَلَأِ، وَالنَّارِ“Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, mera ve ateş.” [Ebu Davud] Başka bir rivayette ise şöyle geçmektedir:

وَثَمَنُهُ حَرَامٌ“Onun bedeli da haramdır.”  “Ateş”ten kasıt yakıt kaynaklarıdır. Dolayısıyla şeriat hükümlerine göre petrol, doğalgaz ve elektrik sektörünün yerli ve yabancı sermaye gruplarının elinden kurtarılarak devlet yönetimine alınması ve gelirlerinin kamu yararına harcanması farzdır. Ve unutulmamalıdır ki, her şeyin çözümü olan Hilafet sisteminde bütçe, insanların keyfine göre değil, doğrudan doğruya her şeyi en iyi bilen Yüce Rabbimizin koyduğu ilahi kanunlara göre hazırlanacaktır. İşte böyle bir bütçe, hem halkın refahını garanti altına alacak hem de bu ümmetin hasretle beklediği umutları ve hayalleri gerçeğe dönüştürecektir.

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَلَكِنْ كَذَّبُوا فَأَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ“O ülkelerin halkı inansalar ve sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.” [Araf 95]

Devamını oku...

Almanya Tarihi Bir Fırsatı Tepiyor

Almanya Federal Cumhuriyeti, Yahudi varlığıyla diplomatik ilişkiler kurulmasının 60. yıldönümünde, Yahudilere karşı duyduğu yapay suçluluk psikolojisinden kurtulma şansını heba ediyor! Devletin sözde ali çıkarları bahanesiyle Yahudi varlığına verilen sınırsız destek, Almanya’da yeni bir boyuta ulaştı. Artık bu destek, “Almanya’nın varoluşunun özü” olarak görülüyor.

14 Mayıs 2025 tarihli hükümet konuşmasında, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, “İsrail” devletiyle ilişkileri “bir mucize ve beklenmedik bir lütuf” olarak tanımlayarak, bu ilişkilerin Almanya açısından hayal bile edilemeyecek bir kazanım olduğunu ifade etti. Merz, ““İsrail” devletinin bekası ve emniyeti, bizim için her daim en kutsi devlet meselesi olmuştur ve ebediyen öyle kalacaktır.” dedi. Bu açıklamadan iki gün önce, başbakan (şansölye), Yahudi varlığının Cumhurbaşkanı Herzog’u kabul ederken duyduğu minnettarlığı dile getirdi ve Yahudi varlığı ile Almanya arasındaki dostluğu “Almanların gerçekleştirdiği Holokost’un (soykırım) üzerinden geçen seksen yılın ardından korunması gereken büyük bir hazine” olarak tanımladı. Yeni Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, “Almanya-İsrail” ilişkilerini Filistin’deki “İsrail” politikalarına verilen aktif destek üzerinden tanımlamaktadır. Tel Aviv ziyaretinde yaptığı açıklamada, ““İsrail”in güvenliği, Almanya’nın sorumluluğundadır ve dış politikasının temel taşıdır” ifadesini kullanmıştır. Gazze’de gökyüzünden ölüm yağarken, milyonlar açlıkla sınanırken, Alman Dışişleri bakanının ateşkes çağrısı bir vicdan çağrısı değildir. Bu çağrı, yalnızca Yahudi varlığının bekasına adanmış bir stratejik hesaptan kaynaklanmaktadır. Bakan, “Bu şekilde tüm stratejik hedeflerin gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğinden ve bunun “İsrail”in uzun vadeli güvenliğine hizmet edip etmeyeceğinden emin değilim. Bu nedenle ateşkes konusunda ciddi müzakerelere geri dönülmesi çağrısında bulunuyoruz.” demiştir.

Yeni federal hükümet, Angela Merkel’in başlattığı ve halefi Olaf Scholz’un sürdürdüğü “yüksek devlet çıkarı” siyasetini yalnızca devam ettirmemekle kalmayıp aynı zamanda bu politikayı tam bir irrasyonellik düzeyine taşımıştır. Şansölye Merz, Yahudi varlığıyla diplomatik ilişkilerin 60. yıl dönümü vesilesiyle X’te yaptığı paylaşımda bu saplantıyı ““İsrail”in varlığı ve güvenliği, Alman devlet kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.” şeklinde ifade etmiştir. Merz ayrıca, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararına rağmen Netanyahu’nun ülkesini ziyaret edebileceğini açıkladı. Mahkeme kararının uygulanmasını önlemek için “gerekli her yol ve aracı” kullanacağını belirtti. Hukuk uzmanı Kai Ambos’un tanımıyla bu açık hukuk ihlali, Almanya’nın uluslararası hukuku anlamsız bir hale getirmesine yol açacaktır. Roma Statüsü’nün tarafı olan Almanya, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarını uygulamakla yükümlüdür. Ancak yürütmenin bu sürece müdahalesi, anayasal olarak güvence altına alınmış kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleyecek; yargı bağımsızlığı fiilen ortadan kalkacaktır. Zira yürütme organının tutuklama ve iade prosedürlerine müdahale etmesi, yargı bağımsızlığı olarak adlandırılan prensibi baltalayacaktır.

Gazze’deki soykırım, Filistin meselesine ilişkin küresel algıda önemli bir kırılma meydana getirmiştir. Yahudi varlığının meşruiyeti artık alenen sorgulanmaktadır. Sivil altyapının tamamen tahrip edilmesi, milyonlarca kişinin açlıkla karşı karşıya bırakılması ve yaşlı, kadın ve çocuk demeden herkesi hedef alan toplu kıyım, bu varlığın barbar yüzünü tüm dünyaya göstermiştir. Ayrıca tüm bunlar, Alman kamuoyunda da köklü bir değişim meydana getirmiştir.

Alman hükümetinin “devletin yüksek çıkarı” adı altında sürdürdüğü siyaset hem hukuken hem vicdanen çökmüştür. Joachim Wieland bunu doğrudan hukuki özgürlüklerin düşmanı olarak tanımlarken, Kai Ambos bu kavramın otoriterliğe hizmet ettiğini, Marita Auer ise hiçbir hukuki değeri olmadığını açıkça belirtmiştir. Alman Meclisi’nin Bilimsel Hizmetler Kurumu da benzer şekilde bu söylemi yalnızca politik bir ilke olarak değerlendirmiştir. Ayrıca, Holokost’tan sağ kurtulan bazı şahsiyetler de Gazze’deki askeri operasyonları bir soykırım olarak nitelendirerek açıkça kınamıştır.  Yahudi varlığına yönelik kolektif bilinçte yer eden suçluluk duygusu ve psikolojisi, 7 Ekim 2023 olayları ve ardından Gazze’de yaşanan Yahudi katliamlarıyla kırılmıştır. Almanya, Yahudilere yönelik bu kolektif suçluluk psikolojisinden nihayet kurtulmak ve tarihsel deneyimlerinden sağlıklı sonuçlar çıkarmak adına kritik bir dönüm noktasıyla karşı karşıyadır. Soykırım bir daha asla yaşanmamalı’ söyleminin pratikteki karşılığı, kitlesel tehcir ve toplu imha girişimlerine karşı net bir duruş sergilemeyi gerektirir.

Alman hükümetinin bu yanlış yolda inat etmesi tam bir siyasi ahmaklıktır! Yahudi devletinin esaretinden kurtulma fırsatını teperse, sonuçlarına katlanmak zorunda kalacak, Yahudi varlığının bekçiliğine devam ederse, bu ihanetin hesabını verecektir! İslam ümmetinin, Raşidi Hilafet Devleti çatısı altında siyasi iradesine ve savunma gücünü yeniden kavuşması an meselesidir. Hilafet, Yakın Doğu ve Orta Doğu’daki sömürgeci sistemi tamamen bozguna uğratacaktır. Almanya o gün Yahudilerin işlediği suçların sorumluluğunu üstlenmeye hazır mı?

هَذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ “Bu Kur’an kendisiyle uyarılsınlar diye insanlara bir bildiridir.” [İbrahim 52]

Devamını oku...

Düzenbaz Bir Hatip, Kurban Şiarını Yücelten Faslılara Saldırdı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Düzenbaz Bir Hatip, Kurban Şiarını Yücelten Faslılara Saldırdı!

Haber:

Fas'ın şehirlerinin birinde yapılan Kurban Bayramı hutbesinin görüntüleri sosyal medya sitelerinde viral oldu; hatip, Fas kralının bu bayramda kurbanlık hayvanların kesilmemesi yönündeki emrine uymayan insanları azarladı.

Yorum:

Sultan'ın zebanilerinin ve şeyhlerinin, velinimetlerinin emirlerine muhalefet eden insanları azarlamak ve onlara saldırmak için ortaya çıkmaları hiç şaşırtıcı değildir;zira bu onların görevi olup bu yüzden efendileri onları sarayına yaklaştırmış, onları maiyetine almış ve onlara hediyeler ve makamlar bahşetmiştir; tıpkı Firavun'un, Allah'ın peygamberi Musa Aleyhissalatu ve's Selam'a galip gelip onun delillerini çürütmeleri halinde sihirbazlara bulunduğu vaat gibi.Ancak garip olan bu dalkavuk hatibin, gönüllü olarak insanlara saldırarak onları bazen yoksullukla, bazen de cezayla tehdit etmesidir; çünkü onlar kurban kesme şiarını yüceltmişler ve bu şiarın yüceltilmesine öfkelenen kralın emrine uymamışlardır!Onları tebrik edip bayramlarını kutlamak, onlara iyiliği emredip kötülükten nehyetmek yerine onlara saldırmış ve velinimetini (yöneticisini) İslam için yaşayıp ölmüş olan iki büyük adam Ebu Bekir ve Ömer Radıyallahu Anhuma'ya benzeterek onlara iftira atmıştır;eğer onun krallığında, Faruk Radıyallahu Anh'ın özelliklerinden tek bir tanesi bile olsaydı, şehirde malların fiyatları yükseldiğinde ve insanlar şikayet ettiğinde Faruk'un yaptığı gibi, malları şehir dışından getirip pazarlara koyarak fiyatları otomatik olarak düşürürdü. Hatip sözlerine devam ederek, Beyhaki'de varit olduğu üzere Ebu Bekir ve Ömer'in insanların kurban kesmenin farz olduğunu düşünmelerinden korktukları için kurban kesmemelerini söylediklerini açıklamak yerine o ikisinin, yani Ebu Bekir ve Ömer’in insanlara kurban kesmemelerini emrettiklerini söyleyerek insanları yanıltmaya çalışmıştır.

Krala dalkavukluk yapan ve onu gönüllü olarak savunan bu hatip çok iyi bilsin ki; dinlerini ifsat ederek başkalarının dünyasını ıslah edenler ve başkasının dünyası için dinlerini satanlar aşağılık insanların en aşağılığı olacaklardır; tıpkı İmam Malik'in, hocası Rabi'atu'r-Reye (Allah her ikisinden de razı olsun) söylediği gibi.Bizler Müslümanları, İslam'ın şiarlarıyla savaşan ve onları yok etmeye çalışan bu yöneticilere kulak asmamaya çağırıyoruz; zira Fas kralı, adeti gereği diğer Müslümanlarla birlikte Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı'nı kutlamadığı gibi hatta bu yıl bir de buna, kurban kesmeyi engelleme suçunu eklemiştir!Allah Subhanehu ve Teala'dan, bu ümmete, Allah'ın şiarlarını yüceltmek ve ümmetini de bunları yüceltmeye teşvik etmek için çalışan, adil Raşid Bir Halife bahşetmesini temenni ediyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Velid Belibel

Devamını oku...

Rusya'da Müslümanlara Tutuklamalar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Rusya'da Müslümanlara Tutuklamalar!

Haber:

Güvenlik güçleri, Müslümanların evlerini aradıkları operasyonlar sırada SIM kartları yerleştirdi ve akrabalarının insan hakları aktivistlerine yaptığı şikayete göre terör örgütüne katılma davaları uyduruldu.3 Haziran'da Kavkazsky Ozil gazetesi, insan hakları aktivistlerine atıfta bulunarak, Nalçik ve Nartan'da güvenlik güçlerinin düzenlediği operasyonda 48 kişinin tutuklandığını bildirdi.

Benzer tutuklamalar Nalçik şehrinde ve Nartan köyündeki 42 evde de gerçekleştirildi.Merkezi internet sitesine göre tüm tutuklular, dinlerine bağlı Müslümanlardır.Şikayetçiler, arama operasyonlarının şu aynı yöntemle yapıldığını iddia ediyorlar:Evlerinde yapılan aramada SIM kartlar bulundu ve el konuldu. İnsan hakları aktivistlerinin ifadesine göre, bu kartlar onlara ait değildi, bilakis kolluk görevlileri tarafından yerleştirilmişti; nitekim aktivistler, şikayetlerin fotoğraflarını da yayınladılar.

Aynı gün Kazan'da, Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerini organize etmekle suçlanan beşinci Müslüman kadın da tutuklandı. Önceki dört kadın ise geçen yılın Eylül ayında tutuklanmıştı.

Yorum:

Rusya'da Müslümanların tutuklanması yeni bir şey değildir; ancak Ukrayna'da savaşın patlak vermesiyle birlikte ilk kez yeni bir rol oynamaya başlamıştır.Rusya'nın askeri yenilgilerle karşılaştığı her seferinde, “terörle mücadele” bahanesiyle Müslümanlara yönelik baskı, sakinlerin dikkatini cephedeki başarısızlıklardan uzaklaştırmak için bir araç ya da bir medya kılıfı haline gelmiştir.

Bu sefer olan ise şöyleydi: 1 Haziran'da Ukrayna, “Örümcek Ağı” adı verilen çok cesur bir operasyon düzenledi ve bu sırada, bazıları Sibirya'da, yani Ukrayna sınırlarından çok uzağında olan yaklaşık 40 stratejik uçağı hedef aldı.Bunun gerçekleşmesi modern teknoloji sayesinde mümkün oldu;zira insansız hava araçları, malzeme nakliyesi kisvesi altında kamyonlarla taşındı.

Rus rejimi bu savaşın içinde boğuldukça, iç düşman arama ihtiyacı artıyor.Bu ise, savaşın başlangıcından beri yetkililer tarafından göçmenlere karşı yürütülen son kampanyayı da açıklıyor.Bu durumun ne kadar süreceği tahmin etmek zor, ancak şu ana kadar Rus halkı bu anlatıları büyük bir başarı olarak kabul etmekte olup son yıllarda Müslümanlara ve göçmenlere karşı nefret seviyesi, belirgin şekilde artmıştır. Ayrıca bu, Rus milliyetçileri tarafından işlenen nefret temelli şiddet suçlarının sayısındaki benzeri görülmemiş artışta da ortaya çıkmaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Mansur

Devamını oku...

Zelil Bir Emirlik İle Koruyucu Kalkan Bir İmam Arasında!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Zelil Bir Emirlik İle Koruyucu Kalkan Bir İmam Arasında!

Haber:

Irak Savunma Bakanı Sabit Abbasi, 6 Haziran 2025 Cuma günü El-Hades kanalına verdiği özel röportajda, IŞİD militanlarının büyük bir kısmının bulunduğu el-Hol kampı nedeniyle ABD güçlerinin Suriye'de kalması gerektiğini vurguladı.

Yorum:

Hain yöneticiler ve aptal liderler hala düşmanlarından çözüm dileniyorlar ve kurttan sürülerini korumalarını istiyorlar!Bu durum, bu ajan rejimlerin ne kadar kırılgan ve zayıf olduğunu ortaya koymaktadır; zira Gazze'de suç işleyen, masum insanları öldüren, onlara yiyecek ulaşmasını engelleyen, hatta bir lokma ekmek ararken onları öldüren Yahudi varlığına en güçlü desteği veren bizzat bu Amerika'dır; peki aklı başında biri onun, milliyeti ne olursa olsun herhangi bir Müslümana önem verdiğini düşünebilir mi?!

Bu talebin bir askeri bir komutan tarafından yapılmış olması, ya ihanetin ya da derin bir cehaletin göstergesidir; Amerika, mazlumlara adaletli davranarak hangi insani eylemde bulundu Allah aşkına?!

Dünya, onun yolsuzluk ve suçlarının ateşiyle yanıp kavrulmadı mı?

Filistin, Suriye ve Lübnan'da Yahudilerin tüm suçlarını destekleyen de bizzat o değil mi?

Irak'ı yıkan o değil mi?

Ümmete ihanet eden fasitlere destek veren o değil mi?

Zorla ve hiç utanmadan gece gündüz Müslümanların servetlerini istediğini ilan eden de o değil mi?!

Allah'a yemin olsun ki, Müslümanların başındaki yöneticilerin bu kadar korkak, bu kadar ezik, dahası bu kadar hain olması utanç verici ve üzücü bir durumdur.

Gerçek şu ki Amerika, İran destekli silahlı milislerle ilgili emirlerine uyulmaması halinde Irak hükümetine karşı IŞİD'in temsil ettiği kalın bir sopa kaldırmaktadır; dolayısıyla bu açıklama, bu milisler üzerinde baskı oluşturmak ve bu sorunu çözmesi için Irak hükümetine fırsat vermesi için Amerika'ya yalvarmak amacıyla yapılmıştır.

Evet ey hayır ve hidayet ümmeti; izzetli bir devlet olan Hilafet Devleti'nin ortadan kalkmasından sonra Müslümanların hali işte budur;zira milletler her bir taraftan üzerimize üşüşmüş etlerimizi parçalıyor, servetlerimizi yağmalıyor ve bizi savunacak, arkasında savaşıp kendisiyle korunacağımız kalkan olan bir İmam da yoktur.

Ey Müslümanlar, artık uykunuzdan uyanın, yataklarınızdan kalkın, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurun ve arkasında savaşacağınız ve kendisiyle korunacağınız bir kalkan olan bir İmama biat edin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmed Et-Tâi – Irak

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER