- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Trump'ın Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Bunun İslam Ümmeti Üzerindeki Etkileri!
Haber:
ABD'nin 5 Aralık 2025 Cuma günü yayımladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi, Çin ile ticaretin dengelenmesi ve Çin'in Tayvan'ı ele geçirmesinin engellenmesi çağrısında bulunmaktadır. Ancak Joe Biden'ın 2022'deki başkanlığı sırasında yayınlanan önceki değerlendirmenin aksine yeni strateji, temel olarak Çin'e odaklanmamış ve Pekin ile rekabeti ABD için en büyük meydan okuyucu olarak belirlememiştir. (El Cezire)
Yorum:
Trump'ın stratejisi, uluslararası tutumda münhasırlık düşüncesini pekiştirmek ve bu stratejiyi gerçekleştirmek için her türlü yolu kullanarak dünya halklarına ve onların zenginliklerine saldırmak olarak özetlenebilir. “Önce Amerika” olarak adlandırılan uluslararası tutumdaki münhasırlık fikrine gelince; onun strateji, Filistin ve Ukrayna meseleleriyle ilgili ilişkileri yoluyla açığa çıkmaktadır.
Filistin meselesinin durumunda, Trump'ın başkanlığı döneminde ABD, İslam ümmeti ve Filistin halkı da dahil olmak üzere çeşitli uluslararası tarafların rolünü marjinalleştirmiş ve hiçbir tarafla istişare yapmadan Filistin meselesine ilişkin kendi vizyonunu dünyaya dayatmıştır.Bu tarafların rolü, planı Trump'ın koyduğu gibi uygulamaktan başka bir şey değildir.Ukrayna dosyasına gelince; ABD, Avrupa tarafıyla, hatta Ukraynalılarla koordinasyon kurmadan, Ukrayna'daki çıkarlarını garanti altına alacak şekilde Amerika'nın ölçülerine göre savaşı sona erdirmek için Rusya ile görüşmeler yürütmektedir. Trump, kendi vizyonuna karşı çıkınca Zelenski'ye karşı kaba bir üslup kullanmış, onu azarlamış ve onu, daha sonra Amerika'nın dayattığı şeyi kabul etmeye zorlamıştır.
Dünya halklarına ve onların zenginliklerine saldırması fikrine gelince; bu, İslam ülkelerinde tiran ve diktatörlerin iktidarını destekleme ve pekiştirme, İslam ümmetine yönelik baskılarını sürdürme, İslam ümmetinin nefesini kesme ve onun Batı sömürgeciliğinden kurtulmasını ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti’nin kurulmasını engelleme politikasında açıkça ortaya çıkmaktadır. Trump'ın petrol ve para zengini ülkelere yaptığı periyodik baskınlar ve sırtında altın dolu keselerle ülkesine dönmesi, İslam ülkelerinin zenginliklerinin yağmalanmasının klişe bir görüntüsü haline gelmiştir.
ABD'nin yeni güvenlik stratejisi, Biden yönetiminin Çin'e odaklanmasından ve onu kontrol altına almaya yönelik agresif politikasından, temel bir dönüşü temsil etmektedir. İslam ümmetinin kalbindeki bölgeye, yani Orta Doğu'ya ve İslam'a giderek daha fazla odaklanılmaktadır; zira Stratejinin 28. Sayfasında şöyle geçiyor: "Ortadoğulu ortaklar, ABD politikasının teşvik etmeye devam etmesi gereken bir eğilim olan köktencilik ve radikalizmle mücadele konusundaki bağlılıklarını ortaya koyuyorlar" ve "Radikalizm veya köktencilik" teriminin kullanılması, daha önce "aşırılıkçılık" ve "terörizm" terimlerine yapılan vurgunun yerini alan yeni bir vurgudur.”Amerikan derin devleti için radikalizm, devrimci değişim ve Hilafet ile bağlantılı bir fikri temsil etmektedir.ABD Dışişleri Bakanı, 2 Aralık 2025 tarihinde bu terimi bu anlamda kullanarak şöyle demiştir: “Radikal İslam, amacının sadece dünyanın bir kısmını işgal etmeye ve küçük Hilafetlerine razı olmadığını göstermiştir; onlar doğaları gereği devrimci oldukları için genişlemek istemektedirler.”
Orta Doğu'daki sömürgeci Batı'nın ajanlarına gelince; Trump'ın radikalizmle savaşında ona yardım etmek için hiçbir çabadan kaçınmıyorlar.Bu nedenle Müslümanların başındaki yöneticiler, İslam beldelerinde Amerikan sömürgesini pekiştirmek için yürütülen geniş kapsamlı kültürel, hukuki ve siyasi kampanyanın bir parçası olarak, Hilafet projesi de dahil olmak üzere İslami siyasi ifadelere yönelik gözetimlerini ve baskılarını fiilen artırmışlardır. Ayrıca strateji, Orta Doğu'nun Washington için önemli olmasının nedenlerini açıkça belirtmekte ve şöyle demektedir: “Amerika'nın, Körfez enerji kaynaklarının açık bir düşmanın eline geçmemesini, Hürmüz Boğazı'nın açık kalmaya devam etmesini, Kızıldeniz'in seyrüsefere elverişli olmaya devam etmesini, bölgenin Amerikan çıkarlarına veya Amerikan vatanına karşı terörizmin kuluçkası veya ihracatçısı haline gelmemesini ve Yahudi devletinin güvenliğinin devam etmesini sağlaması her zaman temel çıkarları olacaktır.”
Orta Doğu'nun, muazzam enerji kaynaklarına, ticaret ve deniz gücü için önemli su yollarına ve sömürgeci Amerika'ya ve İslam ümmetinin kalbinde bulunan gelişmiş askeri üssüne, yani Yahudi varlığına karşı çıkan popüler bir tabana sahip olduğu kesindir.Bu nedenle Müslümanların, sömürgeci Amerika'dan kurtulmalarını engellemeye yönelik girişimde dinlerine yönelik artan saldırıyla karşı karşıya kalması beklenmektedir; buna ek olarak Yahudi varlığıyla normalleşmek ve ona yönelik saldırıları önlemek için Müslüman silahlı kuvvetlerinin kullanılması yönünde baskı da söz konusudur.
Normalleşme alanıyla ilgili olana gelince; strateji, normalleşme kapsamının sadece Orta Doğu ile sınırlı olmadığını, aksine tüm İslam dünyasını kapsadığını açıkça belirtmektedir. Zira 29. sayfada şöyle geçmektedir: “İbrahim Anlaşmalarının bölge ülkeleri ve İslam dünyasındaki diğer ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi konusunda açık bir çıkarımız vardır.” Dolayısıyla Amerika'nın İslam'a karşı savaşı sadece Ortadoğu ile sınırlı değildir, aksine Endonezya'dan Fas'a kadar tüm Müslüman ülkelerini kapsamaktadır!
Ey genel olarak Müslümanlar ve özel olarak da güç ve kuvvet ehli!
Trump, dininize ve ülkenize karşı savaşı tırmandırma beyanını da içeren güvenlik stratejisini açıklamıştır. Trump sizin muazzam kaynaklarınızın ve dininize geri döndüğünüzde Amerika'ya meydan okuyabileceğinizin gayet farkındadır. Nitekim o, niyetini açıkça ortaya koymuş ve size karşı yeni girişimlerde bulunmaya başlamıştır; peki ya sizin cevabınız nedir?! Ülkemizden sömürgeci Amerika’yı kovmak ve ülkenizi, askeri, siyasi, ekonomik, kültürel ve hukuki olarak sömürgecinin her türlü şekillerinden kurtarmak hayrın da ötesinde bir hayırdır. Bu ise ancak yozlaşmış rejimlerin ve ajan yöneticilerin kökünden sökülüp atılmasıyla gerçekleşebilir. Bu yüzden İslam ümmetinin, çıkarlarını gerçekleştirmek için çabalarını seferber etmesi, kendisi için rehber olarak Allah'ın şeriatını benimsemesi ve samimi ve bilinçli siyasi liderliğin etrafında kenetlenmesi gerekir.Sadece o zaman tüm İslam ülkeleri, kaybolmanın ve zulmün esaretinden kurtulup hidayet ve nura kavuşacaktır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالنُّورِ الَّذِي أَنزَلْنَا وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ “Ey insanlar, Allah’a, Rasûlü’ne ve ona indirdiğimiz Kur’an’a iman edin! Allah, yaptığınız her şeyden hakkıyla haberdardır.” [Teğabun 8]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Musab Umeyr – Pakistan



