- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt

بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin Sykes-Picot Eleştirisi Gözleri Boyamak İçindir!
Haber:
Suriye'nin geçiş hükümetinin devlet başkanı Ahmed Şara ile geçtiğimiz gün İstanbul’da bir araya gelen ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, X hesabından yazılı bir açıklama yaptı. Barrack açıklamasında şunları kaydetti:
“Bir asır önce Batı; haritalar, mandalar, cetvelle çizilmiş sınırlar ve yabancı yönetimler dayattı. Sykes-Picot, barış için değil, emperyalist çıkarlar uğruna Suriye’yi ve daha geniş bölgeyi böldü. Bu hata, nesillerin bedelini ödemesine yol açtı. Bu hatayı bir daha yapmayacağız. Batı müdahaleciliğinin dönemi sona erdi. Gelecek, bölgesel çözümlere, ortaklıklara ve saygıya dayalı bir diplomasiye aittir.
Suriye’nin trajedisi bölünmeyle başladı. Yeniden doğuşu ise onur, birlik ve halkına yapılan yatırımla olmalıdır. Bu da gerçekle yüzleşmek, hesap verebilirlik ve bölgeyle birlikte çalışmakla başlar. Esed rejiminin düşmesiyle barışın kapısı aralanmıştır. Yaptırımların kaldırılmasıyla, Suriye halkının bu kapıyı nihayet açmasına ve yeniden refah ve güvenlik yolunu keşfetmesine imkân tanıyoruz.” (26.05.2025 - Ajanslar)
Yorum:
Bu açıklamaları yapan Tom Barrack’ın sadece sömürgeci ABD’nin büyükelçisi olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmak bile, onun sözlerinde samimi olmadığını anlamaya yeter. Zira Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. ABD, İslam’ın ve Müslümanların en büyük düşmanıdır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra coğrafyamızda süregelen işgal, talan ve katliamların baş sorumlusudur.
Öte yandan Büyükelçi Barrack’ın kişisel profili de ABD’nin İslam’la savaşında habis bir rol üstlendiğinin kanıtıdır. Kendisi, küstah Trump'ın golf arkadaşı ve aynı zamanda kökleri Lübnan’da, en kârlı dış yatırımları ise Suudi Arabistan’da olan bir gayrimenkul milyarderidir. Nisan ayında Ankara'ya büyükelçi olarak atanmasından önce ABD'nin Türkiye'den beklentileri ve Türkiye'nin Suriye'deki rolü hakkında şunları söylemiştir: “NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye, Başkan Trump’ın Avrupa’nın güvenliğine daha fazla yatırım yapma çağrısına yanıt vermiş ve NATO’nun yönergelerini karşılamış ya da aşmıştır. Türkiye, havacılık ve uzay teknolojisi gibi sektörlerde bir ortaktır ve Amerikan LNG’sinin önemli bir ithalatçısıdır. Ayrıca kullanılmayan kritik maden (nadir toprak elementleri) rezervlerine sahiptir ve Çin tedarik zincirlerinden çeşitlendirirken stratejik bir ortak haline gelebilir.”
“Türkiye, IŞİD’i yenmek için kurulan Küresel Koalisyon’da lider konumunda olup, istikrarlı bir Suriye’nin oluşturulmasında ve aşırıcılığın yeniden canlanmasının önlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu alanda iş birliğinin sürdürülmesi, Amerikan anavatanının terörist tehditlere karşı güvende tutulmasına yardımcı olacaktır.” (https://www.foreign.senate.gov/hearings/nominations-04-01-2025)
Azıcık basiretle düşünen herkesin kolayca anlayabileceği üzere, tamamen ABD'nin sömürgeci çıkarlarını önceleyen bu kişinin Sykes-Picot eleştirisi yaparak Ortadoğu'ya refah ve istikrar getireceği yalanına ancak aklını ve ruhunu Batı'ya kiraya vermiş olanlar inanabilir. Zira her cümlesi ikiyüzlülük ve şeytanlıkla doludur.
Sykes-Picot’u ve Batı sömürgeciliğini eleştirirken (aslında pastayı tek başına yemek için Avrupa’yı şeytanlaştırırken), diğer taraftan Türkiye’ye ve Suriye’nin nasıl hareket etmesi gerektiğini dayatmaktadır. Saygıya dayalı bir diplomasiden bahsederken, ABD’nin ideolojik hedefleri doğrultusunda Türkiye’ye askerî rol biçmekte, kullanılmayan madenlerine göz dikmektedir.
Yine, yaptırımların kaldırılması karşılığında Suriye yönetiminden; Gazze’nin kanları pahasına işgalci Yahudi varlığı ile normalleşmek, muhacir mücahitleri sınır dışı etmek ve IŞİD adı altında İslami devlet düşüncesiyle savaşmak gibi doğrudan egemenlik konularında taahhütler istemektedir.
Suriye’nin trajedisinin bölünmeyle başladığı vurgusunu yaparken, PYD’nin ABD tarafından Suriye’nin kuzeyine yerleştirildiği, on binlerce TIR silahla desteklendiği ve Esed rejiminin 14 yıl boyunca ABD tarafından himaye edildiği gerçeğini perdelemeye çalışmaktadır. Çünkü yıllardır Türkiye’nin aldatıcı siyaseti üzerinden devrim düşüncesinden uzaklaştırılarak dönüştürülen yeni Suriye yönetimi, ABD’ye tehdit olmadığını ilan etmiş ve birlikte çalışmak istediğini açıkça göstermiştir.
Dolayısıyla tıpkı Baba-Oğul Esed hanedanlığı döneminde olduğu gibi, Suriye ABD’nin kapalı kutusu olma yolunda ilerlemekte olup bölünme kartını kullanmaya gerek kalmamıştır.
Gerçek şu ki, İslam coğrafyasına Batı'nın müdahalesi hiçbir zaman sona ermeyecektir. Vesayet şekilleri, ABD ve Batı’nın bizzat askerî kontrolünün Türkiye gibi partnerlere tevdi edilmesiyle değişebilir; fakat sömürgeci saldırı asla bitmeyecektir. Büyükelçinin içerisine zehir karıştırılmış ballı sözleri gözleri boyamak içindir.
Çünkü Ortadoğu bölgesi, İslami davetin doğal hareket noktasıdır ve İslami devletin kurulması yolunda en güçlü potansiyele sahiptir. ABD ve Batı, bu bölgeyi asla kendi haline bırakmayacaktır. Nitekim Büyükelçi Tom Barrack, Ankara ve Suriye’deki görevlerine atanmadan önce yaptığı değerlendirmeyi şöyle tamamlamıştır: “Beni onaylamayı seçmeniz halinde, misyonum için itici bir ilke olarak kullanacağım bir ilkeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: ‘Kırbaç yeterli olduğunda asla kılıca başvurmam; dilim yeterli olduğunda da kırbaç kullanmam.
Beni dostuma bağlayan tek bir iplik bile varsa, kopmasına izin vermem. O çekerse, ben gevşetirim. O gevşetirse, ben çekerim.’”
Dolayısıyla, ABD’nin gülen yüzünden sakınmak, onunla dostluk kurmamak ve peygamberlik metodu üzere Raşidî Hilâfet projesi temelinde, Allah’ın ve ümmetin yardımına güvenerek ona karşı açıktan siyasi mücadele başlatmak imanın gereği olup, aynı zamanda ümmetin kurtuluşu ve zaferi için tek yoldur.
اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُب۪ينًا
"Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır." [Nisâ 101]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Emin Yıldırım