Salı, 08 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/09/30
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Fikri Söylemin ve Siyasi Eylemin Gerçekliğe Bir Etkisi Yoktur Diyenlerin Şüphesine Cevap

Tüm peygamberlerin ve peygamberlere tabi olanların daveti, akli değil şeri hükümlerdir ve bunların hepsi fikir, lisan ve mucizeler yoluyla olmuştur; eğer davet maddi eylemlerle olsaydı, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, daha önce İbrahim’in amel ettiği gibi Mekke'de putlarla amel ederdi. Nitekim Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجاً(Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol (metot) verdik.” [Maide 48] Peygamberimizin daveti, başlangıçta insanlara İslam akidesini ve hükümlerini anlatmak, iman edenleri kitleleştirmek, sonra daveti tüm insanlara haykırmak, fikri çatışma ve siyasi mücadele yoluyla genel amellerle topluluklara hitap etmek ve nusret talep etmek şeklinde fikri olarak olmuştur; bunun üzerine Ensar fikri kucaklayarak devleti kurmuşlardır.

Gerçeklikte ortaya çıkarmak için çalıştığı gayesini gerçekleştirmek amacıyla şerî metodu benimseyen ve belki de tek parti olan Hizb-ut Tahrir'in gençlerinden biri olarak diyorum ki; bu tutarsız şüphe, bu şüpheyi dile getirenler ve işlerinde şüpheli olanlar tarafından çalışanların azmini kırmayı ve destekçileri dağıtmayı umarak ortaya atılıyor. Maddi eylemlerde bulunma meselesi, ancak İslam'ın tatbik edildiği bir devlette olur; dolayısıyla bu fikri ortaya atmanın şerî yönü olarak bize, Efendimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in devleti kurmadan önce takip ettiği metot yeterlidir; zira O, devlet kurmadan önce hiçbir maddi eylemi benimsememiş, aksine İslam'a davet etmiştir. İslam'ın, insanın sorunlarını tedavi eden fikirler olan akideler ve şerî hükümlerden oluştuğu bilinmektedir. Peki bu bile, partiyi fikirler partisi olmakla suçlayanlar için yeterli değil midir? Partiyi bu çirkin suçlamayla itham edenler, partileri sadece cami inşa etme veya gıda kolisi dağıtma gibi faaliyetleriyle kıyaslıyorlar ve Efendimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in takip ettiği metodu unutuyorlar. Bu şerî açıdandı, gerçekliğe gelince; buna dair birçok örnek var ancak bunlar delilden ziyade karinelere dayanmaktadır; çünkü bizim delillerimiz şer’îdir ancak tedebbür etmek için aşağıdaki hususları zikredelim:

Hizb-ut Tahrir, 1953 yılında kurulduğundan beri, gerek Filistin'in, gerekse işgal altındaki herhangi bir beldenin kurtuluşunun ancak bir devletle olacağını açıklamış ve o dönemde herkes buna karşı çıkmıştı.

Nitekim bunun öncesi ve sonrasında, birçok ulusal silahlı grup ortaya çıktı ve bu da Fetih hareketi gibi ajanlık ve normalleşme yönündeki bir sapmayla sonuçlandı.

Cihatçı, siyasi ve toplumsal cemaatler kuruldu ve Taliban'da olduğu gibi bu cemaatlere yönlendirmeler ve baskılar dayatıldığında veya kendilerine destekçilerinden ya da düşmanlarından kirli siyasi para verildiğinde gayelerinden saptıklarını gözlemledik; nitekim Taliban, daha sonra yeniden yapılanma sürecine girmiş, Katar'da ABD ile aralarında 13 yıl süren müzakereler devam etmiş, bu müzakerelere binaen ABD, çıkarlarını güvence altına almış, Müslümanların birleşmesini engellemiş, yönetimi Taliban'a teslim etmiş ve arkasında milyarlarca dolar değerinde teçhizat bırakmıştır; eğer çekilme müzakeresiz olsaydı yanına bunları alabilirdi; çünkü çekilme acil bir durum değildi. Ayrıca Suriye'nin yeni yöneticisi gibi onun iktidara gelmeden önce ve sonra yaptığı konuşmaları dinlemek, bu grupların Batı'nın batıklığına ve ajanlığına düştüğünü anlamak için yeterlidir.

Siyasi grupların, tedricilik adına demokrasi ve küfür yönetimine katılmayı kabul ettiklerinde olduğu gibi, onlar da zalimlerin zulmüne ve fasıkların fıskına ayak uydurmak zorunda kaldılar; tıpkı 2011 devriminden sonra Mısır'da olduğu gibi iktidara geldiklerinde zayıftılar ve düştüler. Henüz düşmemiş olanlar ise, Batı'nın onlara hala ihtiyacı olduğu ve İslam'ı uygulamadıkları ve uygulamayacakları için, Erdoğan'ın Türkiye’sinde olduğu gibi kâfirler onlardan memnundurlar.

Ümmet içinde fikri çalışmayı eleştiren birçok kitlenin başına bir felaket geldi; zira silahlı eylemde bulunanlar Müslümanları öldürmeye yöneldiler!

Son olarak: Herhangi biri, bir fabrika veya konut kulesi gibi büyük bir yapı inşa etmek isterse, önce teorik bir mühendislik planı hazırlaması ve ardından müteahhitlerden bunu uygulamalarını talep etmesi gerekir; işte parti de ümmetin kalkınması için, Kur'an ve sünnetten aldığı fikir üzerine inşa ettiği bir plan hazırlamıştır.

Partinin gerçeklik üzerindeki etkisine gelince:Hizb-ut Tahrir, kapitalizm, demokrasi fikri, mutlak özgürlükler, sosyalizm gibi küfür fikirleri ile bazılarının bir bağ olarak var olduğu vehmine kapıldıkları vatancılık, milliyetçilik ve çıkarcılık gibi yozlaşmış cahiliye bağlarıyla mücadele etmek için çalışmaktadır.

RAND Corporation şu uyarıda bulunmuştu: (Fikir savaşındaki ana savaşçı Hizb ut-Tahrir'dir). Tabii küfür fikirlerinin yayılmasının, insanları bunlara ikna etmenin ve bunların propagandasının yapılmasının arkasında, İslam adına konuşurken küfür fikirlerinin propagandasını yapan, bireylerin ıslahına davet eden, siyaseti haram kılan, siyasetin pis olduğunu söyleyen laik örgütler, partiler ve hareketler vardır; ama aynı zaman da bunlar, yönetimi elinde tutan necis birine, yani fasık yöneticilere itaat etmeye davet etmektedirler. Dolayısıyla bunlar, İslami olmaktan ziyade laik hareketlerdir; çünkü bunlar, dini devletten ayırarak dini bireysel amellerle sınırlandırmaktadırlar.

Nitekim parti, kendileriyle konuşan kişinin partiden olduğunu fark etsinler ya da etmesinler, birçok insanın kanaatlerini etkilemiştir.

Allah bizi ve sizleri İslam Devleti'ni, yani Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmaya muvaffak kılsın.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Muhsin el-Cadabi – Yemen

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER