- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Yahudi Varlığının Katar'a Yönelik Saldırısının
ABD'nin Bölgedeki Politikasından Bağımsız Olarak Okunması Doğru Değildir
Yahudi varlığının Katar'a yönelik saldırısının, ABD'nin politikasından ve onun bölgedeki sömürgeci stratejilerinden bağımsız olarak okunması doğru değildir; zira Amerika, uluslararası düzeyde liderlik merkezinde yer alan, dolayısıyla küresel güç ve siyasi hegemonyaya sahip olan bir ülke olduğu gibi İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tasarlayıp temellerini attığı uluslararası sistemlerin, kurumların ve mekanizmaların da sahibidir ve bugün dünya Amerika'nın kanunlarına göre hareket etmektedir. Bu nedenle Amerika, şu ana kadar uluslararası politikayı ve uluslararası tutumu şekillendiren birinci ülke olup uluslararası alandaki büyük siyasi olayları kontrol etmekte ve bu olaylar, Amerika'nın projelerine veya onun çıkarlarına göre olmadıkça gerçekleşemez veya uygulanamaz.
Uluslararası tutum üzerindeki kontrolünü pekiştirmek ve jeostratejik hegemonyasının devamını garanti altına almak için Amerika, esas olarak sert güce, yani (Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Afrika, Orta Doğu, “İslam ülkeleri” ve Asya-Pasifik) gibi dünya coğrafyasını kapsayan askeri komutanlıkları aracılığıyla kendi askeri gücüne güvenmektedir. Dolayısıyla bu askeri komutanlıkların gayesi, Amerikan çıkarlarını güvence altına almak ve gerçekleştirmek ve onun dünya çapındaki jeostratejik sömürgeci projelerini uygulamaktır.
Bu komutanlıklardan biri, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) bünyesindeki en önemli birleşik askeri komutanlıklardan biri olan ve "CENTCOM" olarak da bilinen ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığıdır.
1983 yılında kurulan ve merkezi Florida'daki MacDill Hava Üssü'nde bulunan bu birimin faaliyet alanı (batıda Mısır'dan doğuda Pakistan'a, kuzeyde Kazakistan'dan güneyde Yemen'e kadar) İslam dünyası olup bölgedeki birçok ülkede üsleri ve birimleri yayılmış durumdadır. Pentagon'a göre, CENTCOM'un operasyon alanı yaklaşık 6,5 milyon kilometrekarelik bir alanı kapsamakta olup bu alanda 560 milyondan fazla insan (Müslüman) yaşamakta ve CENTCOM, üç kıtanın ve küresel olarak hayati öneme sahip küresel ticari deniz yollarının yanı sıra hava koridorlarının, boru hatlarının ve kara yollarının kesiştiği ve içerisinde dünya petrol rezervlerinin %70'inden fazlasını barındıran İslam coğrafyasını kapsamaktadır. Burada sömürgeci Amerika için en tehlikeli jeostratejik hayati bölge olan İslam beldelerimizden bahsediyoruz.
Körfez ülkelerinde bulunan Amerikan askeri üsleri, CENTCOM'a ait en önemli üsler arasında olup bunların başında da Katar'daki El Udeid Hava Üssü gelmektedir; zira bu üs, bombardıman uçakları, avcı uçakları ve keşif uçaklarının yanı sıra çok sayıda tank ve askeri destek birimlerini içeren 319. Hava Seferi Grubu’nun ana üssü sayılır.
Jeostratejik olarak ortaya çıkan ve yenilenen şey, Amerika'nın, ABD Merkez Komutanlığı'na bağlı ülkelere Yahudi varlığını dahil etmesi olmuştur; nitekim 2021 yılında ABD Savunma Bakanlığı, bu varlığın Avrupa Komutanlığının kapsamından Merkez Komutanlığına transfer edildiğini duyurmuş ve varlığın resmi olarak CENTCOM'un kapsamına girdiğini açıklayarak “İsrail'in ABD için önde gelen stratejik bir ortak olduğunu” vurgulamış ve Amerikan Savunma Bakanlığı şöyle demiştir: “İbrahim Anlaşmalarının ardından İsrail ile Arap komşuları arasındaki rahatlama, ülkeye Orta Doğu'daki ortak tehditlerle mücadele etmek amacıyla kilit ortakları bir araya getirmek için stratejik bir fırsat sunmuştur.” Bu değişim, Yahudi varlığını bölgeye entegre etmek için İbrahim Anlaşmaları ile varlık ve bölgedeki bir dizi devletçikler arasındaki normalleşmenin ardından gelmiştir.
Yahudi varlığının içinde hareket ettiği jeostratejik alan ve stratejik durum işte budur ve bu alan ve durum, Amerika'nın projeleri ve çıkarlarının rehinesidir ve bunlar tarafından sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla varlık, Amerikan askeri komutanlığına tabi idi ve halen de tabidir; yani dün onun komutanlığı Avrupa'ya yönelikti, bugün ise Merkez Komutanlığı İslam coğrafyasına yöneliktir.
Bu da ister Gazze, Lübnan, İran ve Yemen'de olsun, isterse Kızıldeniz, Suriye veya Katar'da olsun, tüm Yahudi hareketinin ABD Merkez Komutanlığı'nın fiili denetimi altında olduğu ve Amerika'nın projelerine ve çıkarlarına hizmet ettiği anlamına gelmektedir. Bu çıkarlar arasında, İslam coğrafyasının kalbinde Amerika'nın jeostratejik aracı olan Yahudi varlığını güvence altına almak ve Aksa Tufanı operasyonunun sarsıntısının ardından onu yeniden rehabilite etmek de vardır.
Bu aşağılık Yahudi varlığının ekonomik, askeri ve güvenlik açısından can damarları Amerikalıların elinde olduğu göz önüne alındığında onun ABD Merkez Komutanlığı'na tabi olup ardından da tek başına hareket etmesi stratejik ve pratik olarak imkansızdır; aksine gerçekte bu varlık, Amerika'nın emrine amade olan işlevsiz sömürge rejimleriyle birlikte bölgedeki fare sürülerinden ibarettir.
Trump, Gazze'yi bölüp kendisine sadık Amerikan kapitalizminin çıkarı için bir Riviera'ya dönüştürmek isteyen bir kişi olduğu gibi aynı zamanda o, Gazze'deki gayrimenkul ve projelerin en büyük yatırımcısıdır; bu yüzden Trump, daha önce bu varlığın alanının küçük olduğunu belirtmiş olmasına rağmen aşağılık Yahudi varlığına Gazze'yi ilhak etmeyi önermemiştir. Gazze savaşı ve halkının yok edilmesi, Trump'ın, halkının sürgün edilmesi, öldürülmesi ve mallarının Yahudiler için değil Amerika için bir savaş ganimeti olması şeklinde sürekli tekrarlayıp durduğu bir hedeftir. Diğer bir deyişle Yahudi varlığı, Amerika'nın stratejik çıkarlarını gerçekleştirmek için yürüttüğü projelerdeki askeri bir araçtır. Gazze savaşının nihai hedefi bir Amerikan tasarımı olup bunu gerçekleştirecek olan araç da Yahudi varlığı ile işlevsel sömürge varlıklarıdır.
Aynı şekilde Katar devletçiğine saldırmasının hemen ardından Trump, özel elçisi Steve Wachtel'i Katar'a gönderdi ve ziyaretin hedeflerinden biri de Katar ile ABD arasındaki güvenlik iş birliğini güçlendirmek, yani saldırıyı Katar ve bölgede Amerika'nın sömürgeci nüfuzunu artırmak için kullanmaktır. Gazze'de devam eden soykırımın üzerini örtmek ve dikkati dağıtmak için kartların karılması ve aynı şekilde Gazze'deki soykırımın devam etmesi için zaman kazanmak amacıyla sonu gelmeyen (tökezleyen, askıya alınan, yeniden başlayan...) müzakereler tuzağının ömrünün uzatılması göz önüne alındığında, Amerika’nın zehirli ateşkesi ve sonu gelmeyen müzakereleri, Gazze’deki soykırımı döndürmeye ve onun devam etmesi amacıyla zaman kazanmaya yönelik bir Amerikan politikasıdır. Bu yüzden Gazze'deki soykırımı durdurmaya yönelik tüm projeleri baltalayan ve Güvenlik Konseyi'nde defalarca veto hakkını kullanarak soykırımı sona erdirmek için alınan kararları engelleyen bizzat Amerika'dır.
Yahudi varlığının Şam'a yönelik saldırılarına da aynı şekilde bakılmalıdır; zira bu saldırılardaki hedefi, Ahmed Şara yönetiminin, kapsamlı normalleşme yoluyla Yahudi varlığını bölgeye entegre etmek için ortaya atılan Amerikan İbrahim Anlaşmalarına katılması için yürüttüğü müzakereleri ilerletmek için bir kılıf sağlamak, ardından Şam'ın askeri gücünün güvenli ellere geçmemesi için onu yok etmek, ardından Şara yönetimini, Yahudilerle olan krizine bir çözüm bulmak için Amerika'nın kollarına atmak ve böylece Şam'ın sömürgeci Amerika'nın altında kalmasını sağlamaktır. Dolayısıyla Şam'da yaşananlar, ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack tarafından yönetilen bir Amerikan politikası olup Yahudi varlığı ise bu politikanın uygulanmasında kullanılan birçok araçtan sadece birisidir.
Aynı şekilde Yemen, saldırılar ve karşıt saldırılar da, küresel ticaretin jeostratejik su yolu olan Kızıldeniz'deki Amerika'nın “yaratıcı kaosunun” bir parçasıdır; dolayısıyla Husiler ve Yahudi varlığı, (su yolları da dahil olmak üzere küresel ticaretin jeostratejik rotalarının kontrolü için) Amerika'nın Çin'le yüzleşmedeki büyük stratejisinin bir parçası olarak bu koridoru kontrol etmek için askeri varlığını yoğunlaştırmasını içeren kritik bir gerilim durumu yaratmak için kullanılan araçlardır; aynı şekilde burada da Yahudi varlığı, Amerikan projesini ve stratejisini uygulamak için sadece bir araçtır.
Lübnan'da İran'ın partisini tasfiye etmek için yapılanlar ve yapılmakta olanlar, aynı şekilde Amerika'nın onunla işi bittikten ve Lübnan'daki cumhurbaşkanlığı, hükümet ve orduyu pençesine aldıktan sonraki bir Amerikan hedefidir; bu yüzden bugün Lübnan'a, siyasi ve askeri liderliği tasfiye ettikten sonra İran'ın partisinin elindeki geriye kalan silahların alınmasını dikte eden bizzat Amerika olup aynı şekilde Yahudi varlığı da, Lübnan'daki Amerikan politikasını ve planlarını uygulamak için bir araçtır.
Aşağılık Yahudi varlığı, Amerika'nın bölgedeki stratejisi, hedefleri ve çıkarlarından bağımsız olarak hareket etmeyi reddetmiş ve kaçınmıştır; zira o, İslam coğrafyasının kalbindeki bir Amerikan üssü olup Amerika bu üssü, kendi projelerine ve çıkarlarına hizmet etmek için güçlendirip geliştirmekte ve bu aşağılık varlığı bölgeye tam olarak entegre etmek amacıyla herkesle normalleşmesi için İbrahim Anlaşmalarını dayatmaktadır. Bunu da İslam ve ümmetine karşı varoluşsal haçlı medeniyet savaşı yürüten büyük Amerikan stratejisine hizmet etmesi ve Suriye, Lübnan ve Yemen'in yanı sıra bugün Gazze'yi savaş alanı olarak kullandığı kanlı haçlı savaşında ileri askeri cephe hattı olması için yapmaktadır... Çin’e karşı soğuk savaşında da bu varlığı, Hindistan'dan (Amerika'nın alternatif fabrikası) Avrupa'ya ve dünyanın geri kalanına yönelik ticaret için ana kapısı olarak nitelendirmişti.
Dolayısıyla Yahudi varlığı, Amerika'nın projelerine hizmet etmesi ve onun hedeflerini ve stratejisini gerçekleştirmesi amacıyla Amerika için bir ihtiyaç, bir politika, bir üs ve bir araçtır.
Yahudi varlığı ve ihlal edilen işlevsel sömürge varlıkları, sömürgeci Amerika'nın İslam ve ümmetine karşı yürüttüğü savaşına hizmet etmede kardeş gibidir; dolayısıyla sömürge rejimleri, sömürgecinin galibiyetini sağlamak için bir sömürge varlığı olan Yahudi varlığını korumak ve güvence altına almakla meşguldürler.
Ey İslam’ın evlatları: Bir araç olan “Yahudi varlığının” dikkatinizi, bu aracın sahibi gerçek aktör “Amerika'dan” ve onun kötü niyetli ve zehirli sömürgeci hedeflerinden uzaklaştırmasına izin vermeyin! وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” [Al-i İmran 139]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâcî Muhammed