Salı, 21 Şevval 1445 | 2024/04/30
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
İslami Kılıf Altında Şüpheli Kapitalist Devlet!

بسم الله الرحمن الرحيم

İslami Kılıf Altında Şüpheli Kapitalist Devlet!

Ümmetin, İslami Hilafet’in geri dönüşünün kaçınılmazlığı noktasında genel bir bilince yaklaşmasıyla birlikte, bazı insanlar mevcut yöneticiler zümresinden bu göreve uygun bir kurtarıcı arıyorlar ve bu göreve layık olanın da Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olmasını temenni ediyorlar. Bu yüzden onların, Erdoğan’ın tüm eylemlerini haklı çıkardıklarını, bunları cilalamaya çalıştıklarını ve onun, İslam’ı yeniden yönetime getirmek ve Allah’ın şeriatının tatbik edilmesini yeniden başlatmak için gizlice çalıştığını düşündüklerini görmekteyiz!

Ancak kurdun zekâsı ve tilkilerin kurnazlığıyla Erdoğan, dünyanın İslam Devleti’nin kurulmasını reddetmesini önlemek ve ona ani bir şekilde saldırmasını engellemek için İslam’ın uygulanmasının ancak tedrici olabileceği şeklindeki dolaylı yollarla bazılarını aldatmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla Erdoğan’ın Laik yasaları uygulamasının ve İslam’ı yeniden yönetime getirmek için çalışan hükümetinin temsil ettiği tüm çalışmaların, Batı’yı bir şekilde aldatmak için olduğunu gerekçe göstererek Erdoğan’ın yaklaşımını desteklediklerini görmekteyiz.

Bu bağlamda Ürdünlü yazar Davud Ömer Davud’un “el-Kusd el-Arabi’de” yazdığı, “Kaçınılmaz Savaş ve İslami Hayatın Yeniden Başlaması” başlıklı makalesinde, onun iddiasına göre Erbakan’ın düşüncesi ve etkisi ile Hizb-ut Tahrir’in düşüncesi arasında bağlantı kurmaya çalışmıştır. Oysa Hizb-ut Tahrir’in kurucusu Şeyh Takiyyuddîn en-Nebhâni Rahimehullah’ın düşüncesi, Kur'an ve sünnetten kaynaklanmakta olup onu okuyan herkes bundan etkilenmiştir. Çünkü o, bu ümmetin ve dünyanın kanayan yarasına merhem olan Rabbani bir yaklaşımdır ve bunda kesinlikle hiçbir şüphe yoktur. Ancak onu taşımak çok ağırdır. Çünkü dünyanın tüm tiranları onun ortaya çıkmasını engelledikleri gibi uygulama konumunda olan bir varlık olarak ortaya çıkmasını engellemek için de ona karşı savaşlar açmışlardır. Çünkü Hizb-ut Tahrir ile özdeşleşen bu düşünce, İslam’ı fikir ve metot olarak tatbik etmek için çalışmaktadır. Zira İslam, şerî hükümleri uygulayacak olan bu azim İslam Devleti ile somutlaşarak uluslararası sahneye çıkar çıkmaz o tiranları köklerinden söküp atacaktır.

Yazar açık bir şekilde Erbakan’ın, İslam Birliği ve Müslümanlara özel Birleşmiş Milletler Örgütü kurmak, NATO gibi İslami bir askeri ittifak kurmak, Batı’nın bizi yağmalamasını engellemek için İslami dinar çıkarmak, ortak ekonomik pazar kurmak ve İslam ülkeleri arasında gümrük, pasaport ve vizeleri kaldırmak için çalıştığını söylemiştir. Nitekim yukarıda geçenlerin tamamı, İslam ülkelerini Kapitalist varlıklar şeklindeki özel bir varlık altında toplama girişimidir. Sanki yapısı itibariyle hiçbir siyasi sisteme benzemeyen eşsiz bir siyasi nizamımız yokmuş gibi. Bu eşsiz nizam ise, Şeyh Takiyyuddîn Rahımehullah’ın Yönetim Nizamı kitabında şerî dayanaklarıyla harika bir detayla açıkladığı Hilafet Nizamıdır. Erbakan ise Laiklik ile özdeşleşmiş bir İslam Devleti kurmak ve bu devlette Kapitalist devletin şeklini koruyarak bazı şerî hükümleri uygulamak istemiştir. Ancak Hizb-ut Tahrir’in kurucusu Allame Şeyh Takiyyuddîn Rahımehullahu Teala’nın düşüncesinde, İslam Devleti’nin kurulmasının açık ve net bir metodu vardır.

Erbakan’ın bu girişimlerinin amacı, ülkeyi İngilizlerin yörüngesinde dönen laikliği kabul etmeye sürüklemekti. Dolayısıyla bu adamın varlığı, Müslümanların rejime dahil olmalarını ve tarafsız Laikliği ve Demokratik süreci kabul etmelerini sağlamıştır. Ancak onun aracılığıyla veya çevresindeki ortam aracılığıyla ya da Kıbrıs’taki adımlarını destekleyen Amerika’nın onu ayartması aracılığıyla Amerikan nüfuzunun tehlikesi ortaya çıktığında, bundan dolayı İngilizlere tabi olmayı bir borç bilen Türk ordusunun, Erbakan’ın Amerika’ya yönelmesinden korktuğunu ve 13 ayı geçmeyen hükümetini derhal görevden alarak onu istifaya zorladığını görmekteyiz. Bu yüzden bu aşama, bazılarının iddia ettiği gibi İslam’ı uygulama arzusundan dolayı görevden alınması olarak değil, Amerika’nın Türkiye’yi kendi kontrolüne almadaki başarısızlığının aşamalarından biri olarak kabul edilmelidir.

Erdoğan’ın iktidara gelmesiyle Amerika, sonuncusu Türkiye’deki her türlü İngiliz varlığını ortadan kaldırmasını sağlayan son darbenin olduğu şiddetli siyasi savaşlar yoluyla Türkiye’yi İngiltere’nin pençesinden kurtarmayı başarmıştır. Ancak uluslararası arenada Erbakan’ın dönemi ile Erdoğan’ın dönemi arasında değişen hususlar oldu. Zira geçmişte Amerika, Sünnileri kendi tarafına çekmek ve onları İngiltere’nin kılıfından çıkarmak için çalışıyordu. Ama bugün, Suudi Arabistan başta olmak üzere İslam beldelerinin çoğunu kontrol altına almasının, Vahhabiliği sona erdirmesinin ve Suudi Arabistan’daki yöneticilerin sadakatini Amerika’nın politikasına boyun eğmeleri için değiştirmesinin ardından bunu başarmıştır. Bu ise bugün hiç kimse için bir sır değildir.

Yazarın ortaya koyduklarını (biraz doğruluk payı olsa da) önyargısız bir şekilde ele aldığımızda, üç ihtimalin olduğu ve bir dördüncüsünün olmadığı ortaya çıkmaktadır:

1- Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Hilafet’i geri getirmek ve İslami hayatı yeniden başlatmak için çalıştığı hakkında söylediği şeylerin doğru olabileceği ihtimali. Bu, hakikatten çok ama çok uzaktır. Zira Erdoğan, 2003 yılından itibaren Başbakan olarak iktidara geldi ve hükümeti Cumhurbaşkanlığı sistemine dönüştürdükten sonra 2014 yılından bu yana da iktidarda Cumhurbaşkanı olarak devam etmektedir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti düzeyinde elde edilen tüm başarıları Laiklik ile elde ettiğini ve her ortamda yüksek sesle bununla gurur duyduğunu açıkladığını görmekteyiz. Zira dört yıl önce el-Arabiya kanalında yaptığı bir röportajda spiker kendisine birçok kişinin İslam ve Laikliğin arasını birleştirmenin zor olduğunu düşündüklerini sorduğunda, ona şöyle cevap vermişti: “Yani ben bu bağ kurmayı niye bu kadar İslam dünyası geciktirdi onu anlamakta zorlanıyorum. Biz partimizi kurduğumuz zaman laikliğin tanımını getirdik.        İslam’ın ilişkisini ve terörizmle olan bağlantısını açıkladık. Böylece bireysel Müslüman olmamızla Laik sistem arasında ayırım yaptık. Ben bir Müslüman olarak Türkiye’yi Laik bir sistemle yönetiyorum. Bu devletin hoşgörülü olduğu anlamına gelir. Devlet tüm dinlere ve mezheplere aynı mesafede durmalıdır. Bu İslam’a aykırı mı?”

Dolayısıyla o, tamamen Laik bir sistemle hükmettiğini ve Müslüman olsa bile başka bir sistemi uygulama niyetinde olmadığını açıkça beyan etmektedir!

Öte yandan Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmesinden bu yana yedi yıldan fazla bir süre geçti ve her yıl onun, bir önceki yıldan daha fazla İslam’dan uzaklaştığını görmekteyiz! Zira siyasi açıdan Suriye, Libya ve Irak’ta Müslümanları öldürmek için topraklarından kalkan uçakların olduğunu görmekteyiz. Ayrıca o, Suriye sınırı boyunca ayırma duvarı inşa eden ve İslam ve Müslümanlarla maskesiz bir şekilde savaşan, dahası bunu açıkça ilan eden Amerika’nın talimatlarını uygulayarak Müslüman komşulardan Türkiye’ye geçmeye çalışanları engelleyen bir kişidir. Maalesef bazıları ona tamamen inanarak yaptıklarını haklı çıkarmaktadır!

Ekonomik yöne gelince; seçimlerden önce siyasi kazanımlar elde etmek ve rakiplerini vurmak için son darbesini nasıl indirdiğini biliyoruz. Hatta bunu, halkın kırılıp aç kalacak olmasına rağmen yapmıştır. Açık faize dayalı yeni reformlar gerçekleştirmesinin ardından, insanları paralarını bankaya yatırmaya, faizli banka kredileri çekmeye ve onların faiz getirilerini garanti etmeye çağırmıştır. Bunların ardından her şeyin fiyatlarının çok daha fazla yükseldiğini görmekteyiz. Zira elektrik, gaz ve akaryakıt tarifeleri %50’den fazla artırılmış ve bu kalemlerdeki artış, fiyatların korkunç bir şekilde ateşlenmesine yol açmıştır. Yani sağ eliyle verdiğinin iki katını sol eliyle geri almıştır! Bu şekilde işleri gözetmiş mi oluyor? Yoksa Amerika’nın kendisi destekleyip arkasında durarak iktidarda kalmak amacıyla 2023’te yapılacak seçimlere hazırlık için özel başarılar mı?!!

Bu gözlemin ardından, bu ihtimalin hakikatten çok ama çok uzak olduğunu, Erdoğan’ın sadece İslam’ın geri dönüşüne özlem duyan ümmetin duygularıyla oynadığını görmekteyiz.

2- Erdoğan, Laiklik ile yöneten, Müslümanların Halifesi olmak gibi bir arzusu olmayan ve İslam’ın tatbik edilmesi için çalışmayan bir adamdır. Yine burada bu şekilde olsa da İslam’a atfettiği amellerinin değiştiğini görmekteyiz. Zira şöyle demiştir: “Milletimi bu büyük beladan kurtarıncaya kadar faizle mücadelemi sürdüreceğim.” Ve şöyle demiştir: “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir.” (19/12/2021 tarihli konuşması)

Burada sorulması gereken soru şudur: Neden Batı’nın, İslam’a mensup olduğundan şüphelendiği herhangi bir başkanın imajını çarpıttığını ve sonra da bağlılık borcu olduğuna bakmaksızın onu derhal iktidardan uzaklaştırdığını görmekteyiz. Zira uluslararası sisteme uydukları, Amerika’nın ve diğerlerinin emirlerini yerine getirdikleri halde birçok şahsiyetin başına gelen budur ve dahası bununla birlikte dışlanmışlardır. Ancak bunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başına geldiğini görmüyoruz?! Peki neden?

Onun görünüşte İslam’ı destekleyen minberlere tırmandığını ve basit bir şekilde de olsa İslam’ı gösteren bazı hareketler yaptığını görürsünüz. Sonra Amerika’nın onu devirmek için çalışmadığını, bilakis birbiri ardında destek aldığını görmekteyiz!!

Eğer Erdoğan, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyi benimseyip uygulamış olsaydı, İslam’ın hakimiyetine ve izzet ve şerefli günlere geri dönmeye yönelik samimi arzu taşımasından dolayı tüm ümmet ona bir günde tabi olurdu. Zira ümmet, şeriatı uygulamak ve İslami hayatı yeniden başlatmak isteyenlerin yanında durur ve bunun için her türlü çabayı de gösterecektir. Şayet bu şekilde düşünmüş ve bu yönde bir adım atmış olsaydı, bu cömert ümmetten bu büyük sahneyi kendi gözleriyle görecekti. Ancak Amerika’nın ona karşı herhangi bir harekette bulunduğunu görmüyoruz. Bilakis Türkiye’nin itibarını yükselten ve onu büyük ekonomik ülkeler saflarına iten ekonomik, siyasi ve askeri destek ve uluslararası pozisyonları görüyoruz. 

3- Bu ümmete karşı yürüttüğü büyük kurnazlıktan dolayı söz konusu olmamasını ümit ettiğim son ihtimale gelince; Batı, Raşidi Hilafet Devleti’nin Allah’ın izniyle gelmekte olduğunu biliyorlar. Bu yüzden insanların düşüncesine uygun olmaya yakın olacak bir yönetici figürüne yakınlaşmaktadırlar. Çünkü Halife’nin olması bundan çok olup bu, Erdoğan’ın kişiliğiyle örtüşmektedir. Bu ise gerçek Hilafet Devleti kurulduğunda emniyet supabı olabilecek gizli bir mesele içindir. Zira o, İslami Hilafet’in kurulduğunu ve şeriatın uygulandığını ilan edecek ama bunu gerçek Hilafet’i boğmak ve dikkatleri başka yöne çekmek için yapacaktır. Nitekim bunun daha önce pazarlandığı insanlar tarafından bilinmektedir.

Gerçek Hilafet, açık nâssların varlığından dolayı yeniden arenada olacaktır. Bunlardan biri de Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisidir: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الآخَرَ مِنْهُمَاİki Halife için biat edildiğinde ikincisini öldürün.” Ancak insanların yüz yılı aşkın bir süredir dinden uzak kalmaları onlarda büyük bir fikrî zafiyet oluşturduğu için bu nâssları uygulama konumuna getirememektedirler.

Nitekim sahip olduğu dehası ve kurnazlığından dolayı Erdoğan’ın kişiliği bu duruma uygundur ve onlar Erdoğan’a çok güvenmektedirler. Zira kendisinden talep edilen her şeyi dakik bir şekilde uygulamakta olup ne kadar baskı altında olursa olsun İslam’ı uygulamayacağından emindirler. Ayrıca Erdoğan, Laikliği tesis etmek, Müslüman halkları her türlü baskıdan kurtarmak ve böylece onların İslam’ın yeniden iktidara gelmesi yönündeki arzularını başka yöne çevirmek için çalışmaktadır. Dolayısıyla onun varlığı, iki açıdan emniyet supabı oluşturmaktadır: 

1- Laiklik fikrini İslam ile birleştirmeye, ona davet etmeye, Türkiye’yi örnek alınacak bir ülke yapmaya, eşitlik, adalet, refah ve rahat bir yaşamı gerçekleştirmeye yönelik çalışması.

2- İslam’ı yok etmek için kendisine verilen rolleri oynamaya tamamen hazır olması.

Ey Müslümanlar: Batı’nın kurnazlığı, hayal gücünün de ötesindedir. Dolayısıyla Batı, şayet samimi olsalar, bu tür kişilikleri kesinlikle ihmal etmez. O halde görünüşlere aldanmayın, aydın bir düşünceye sahip olun ve şeriatı tatbik etmek ve İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışanlarla birlikte olun. Zira bu bir farz olup Allah Subhanehu’nun vaat ettiği ve Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisinde müjdelediği hak olan devleti ikame etmek amacıyla Allah ve Rasulü’ne itaat etmek için Kerim Rasulümüzün çizdiği ve tabi olmamız gereken bir yol kıldığı İslam’ın fikrinin tek metodu budur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra da Nübüvvet Metodu üzere Hilafet olacaktır.” O halde çalışanlarla birlikte çalışın ve hüsrana uğrayanlardan olmayın.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Nebil Abdulkerim

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER