Çarşamba, 21 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Kurtuluşun Yolu!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Kurtuluşun Yolu!

İnsanlığın, tuğyanın ve yozlaşmışlığın ağırlığı altında sendelediği ve ilkelerin çıkarlar kargaşasında kaybolduğu bir zamanda, geriye ivedilikle şu soruyu sormak kalıyor: Bu labirentten çıkmanın bir yolu var mıdır?Tüm karmaşıklığa rağmen cevap basitçe şudur: Selametin ve kurtuluşun sadece tek bir yolu vardır ki o, Allah'ın kullarından razı olduğu bir yol olan, hak yoldur.

Günümüzde siyaset, sanıldığı gibi artık sadece çıkarlar oyunu değil, bilakis hakikatte siyaset, halkların ahlak ve medeniyetlerinin aynasıdır. Bu yüzden politikalar hak ve adalet değerlerinden uzaklaşırsa, toplumlar parçalanır ve kalplere umutsuzluk yerleşir. Bu sapma ve kargaşanın ortasında, tiranlar doğar ve zulüm artar.

Ancak -Batı yasasının iddia ettiği gibi- kurtuluş, insanlarda ve sistemlerdeki yüzeysel değişimden değil, aksine adalet, merhamet ve hak gibi değerlerini semadan alan gerçek pusulayı yeniden tesis etmekle başlar. Böylece bu değerler istisnasız herkesin hayatını düzenleyen kanunlara dönüşür.

Gözlerini Allah Subhanehu ve Teala'ya diken ve ilahi değerler temelinde haklarını talep eden halklar, her şekilde zulme karşı savaşan ve yozlaşmış siyasetin pazarlarında satılan mallar olmaya razı olmayan halklardır.

Tiranlara gelince; konumları ne kadar yüksek olursa olsun, kaçınılmaz akıbetlerini biliyorlar; çünkü onlar, Allah’ın kulları için seçtiği yolun karşısında duruyorlar. Bundan dolayı bitmeyen bir savaş başlıyor: Yani hak ile tuğyan, Allah'ın yolu ile tiranların yolu arasındaki bir savaş. Allah'ın yolunun dışındaki tüm yollar, halkların enerjilerini yağmalayan ve hayallerini paramparça eden beyhude bir yoldur. Despot ilkeler ve rejimler, sadece kaos ve yıkım tohumları ekerek toplumu parçalamaktadır. Allah Azze ve Celle’nin yoluna gelince; hiçbir insan gücünün veremeyeceği ve hiçbir siyasi komplonun gerçekleştiremeyeceği gerçek adalet ve bir huzur vaadidir. Hak ve adalet değerlerini pekiştirmek için ümmeti sağlam temeller üzerine yeniden inşa etmek, bu acı çeken insanlık için kurtuluş yoludur.

Artık gaflet uykusundan uyanmamız ve gerekçeleri ne kadar yüksek olursa olsun zulmün tüm şekillerini reddetmemiz gerekir.

Siyasi ateşlerin ve ucuz komploların alev alev yandığı ve yolların karanlık olduğu bir dünyada, Allah'ın yolu asla sönmeyen bir ışık olmaya devam etmektedir; zira bu yol, ruh ile maddenin ve insan ile Rabbinin arasını birleştiren ve böylece insana huzur ve sükûnet veren bir yoldur.

Bu yola geri dönüş, halkına asla yalan söylemeyen bir lider aracılığıyla olmalıdır; çünkü o sizi, izleyenleri asla saptırmayan bu kayıp yolu yeniden tesis etmek için kendisiyle birlikte çalışmaya davet ediyor.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Munis Hamid - Irak

Devamını oku...

Trump'ın Gazze Halkının Yerinden Edilmesiyle İlgili Açıklamaları, Ülkelerimizi Yöneten Ajan Rejimleri İfşa Ediyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump'ın Gazze Halkının Yerinden Edilmesiyle İlgili Açıklamaları, Ülkelerimizi Yöneten Ajan Rejimleri İfşa Ediyor

Haber:

7 Eylül 2025 Pazar günü el-Mısri el-Yevm'in internet sitesinde yer alan habere göre, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Refah geçiş noktasının Filistinlileri yerinden etmek için bir çıkış olmayacağını, aksine bireylerin Gazze'ye girişi ve insani ve tıbbi yardımlarla sınırlı kalacağını vurguladı.Mısır'ın yayılmacı politikaları ve açlığı bir silah olarak kullanmayı reddettiğini yineleyen bakan, acil ateşkes ve saldırıyı durdurmak için ABD'nin önerisini kabul etmenin gerekliliğini vurguladı.Barışı sağlamanın tek çözümünün, 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması olduğunu belirterek yerinden edilmenin Mısır, Ürdün ve Arap ülkeleri için kırmızı çizgi olduğunu ve bu konunun aşılmasına müsamaha gösterilmeyecek kırmızı çizgi olduğunu vurguladı.

Yorum:

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin “Filistin halkını yerinden etmek isteyenlerin beş başka geçiş noktası var ancak Mısır bu tarihi sorumluluğu üstlenmeyecektir” şeklindeki açıklaması geniş çapta bir tartışma yaratmıştır. Bakan bu açıklamayla, Mısır'ın kendi topraklarından geçişi kesin olarak reddettiğini göstermek istedi ancak Mısır rejiminin politikalarının gerçekliği ve doğası daha yakından incelendiğinde bu reddedişin, ideolojik bir tutumun veya Filistin davasına yönelik şerî ve siyasi bağlılığın bir ifadesi olmaktan ziyade Amerikan yönetiminin krizi ele alış biçiminin bir parçası olduğu ortaya çıkmaktadır.

Gazze'ye yönelik son savaşın patlak vermesinden bu yana Mısır'ın gerçek rolünün, kuşatmaya ortak olduğu, silahların girişini engellediği, sınırları kontrol ettiği ve Yahudi varlığını Sina veya Mısır halkından gelecek olası herhangi bir hareketten koruduğu ortaya çıkmıştır. Zira Mısır, Yahudi varlığı ve Amerika'nın izin verdiği ölçü hariç gıda ve tıbbi malzemelerin geçişine izin vermek için Refah geçişini kesinlikle açmamış, aksine Gazze halkının açlık çekmesinin tanığı ve ortağı olmuş, bu da onları hayvan yemi yemeye zorlarken yüzlerce kamyon geçiş kapısında sıraya girmiş olup sadece işgalin şartlarına göre girişine izin verilmektedir.

Bundan dolayı Mısır rejiminin Gazze halkının Refah sınırını geçmesine izin vermemesi, Gazze'yi savunmak için değil, aksine bir takım temel hususlardan dolayıdır ki bunlardan bazıları şunlardır:

1- Amerikan yönetimi: Amerika, Gazze ve Batı Şeria'daki siyasi sahnenin tamamen çökmesine yol açacak ve meselenin kontrol edilmesi zor bir mülteci krizine dönüştürecek, dolayısıyla Yahudi varlığının güvenliğini tehdit edecek kitlesel bir yerinden edilmeyi istemiyor. Dolayısıyla Mısır rejimi bağımsız bir egemen karar çerçevesinde değil, Amerika Birleşik Devletleri tarafından çizilen sınırlar içinde hareket etmektedir.

2- Mısır halkından korkmak: Rejim, mücadele ve cihada sımsıkı sarılan yüzbinlerce Gazze halkının girişinin, zaten ekonomik ve siyasi baskının acısını çeken Mısırlıların kalplerine canlı bir direniş ruhu ihraç edeceğinin farkındadır. İşte rejim bundan korkuyor; çünkü Gazze'deki mücahitlerin Mısır halkıyla karışmasının Yahudilere karşı cihat ruhunu yeniden canlandıracağını biliyor.

3- İnsanların önünde skandal çıkmasından korkmak: Şayet rejim yerinden edilmeye kapı açarsa, rejimin kuşatmaya ortak olma işinin ifşa olmasının ardından Gazze'yi Yahudilere teslim etmede de açık bir ortak olmuş olacaktır. Bu nedenle rejim, Gazze'yi destekleyen herhangi bir askeri veya halk hareketini engellemek gibi daha tehlikeli bir role devam ederken yerinden edilmeyi reddetme söyleminin arkasına saklanıyor.

Filistin meselesi, sömürgecinin çizdiği sınırlara ve gerek Refah geçişine gerekse de işgalin geçişlerine kıyas edilemez. Filistin toprakları, Müslümanların kanlarıyla fethedilen haraci İslam toprağı olup bu topraklar sadece Filistin halkının değil, tüm ümmetin mülküdür. Nitekim Şafii Rahimehullah şöyle demiştir: “Zor kullanılarak fethedilen topraklar, tüm Müslümanlara aittir.” İbn Kudame de şöyle demiştir: “Zor kullanılarak alınan toprakların mülk edinilmesi ve satılması caiz değildir; çünkü bunlar, Müslümanlar için bir vakıf haline gelmiştir.” Dolayısıyla bu topraklar, tüm ümmetin boynunda bir emanettir.

Nitekim şeriat, işgale maruz kalan herhangi bir İslam toprağını savunmayı Müslümanların üzerine farz kıldığı gibi aynı zamanda onu savunmayı farz-ı ayn kılmıştır. Nevevi şöyle demiştir: Şayet kâfirler Müslümanların beldelerinden birine girerse, o zaman cihad her Müslümanın üzerine farz-ı ayn'dır. Maverdi de şunu vurgulamıştır: “Cihad farz-ı kifayedir, ancak kafirler bir beldeye inerse, o zaman herkes için farz olur.” Bu nedenle Mısır ve ordusunun görevi, Yahudileri korumak veya Gazze halkından bir lokma ekmeği kısıtlamak için sınırda beklemek değil, yakınlıkları ve güçleri nedeniyle Filistin'i tamamen kurtarmak için derhal harekete geçmektir.

Filistin'in ve ümmetin karşı karşıya olduğu tüm krizler, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet olan birleştirici bir devletin yokluğuyla bağlantılıdır. Şayet Müslümanların, Mutasım, Selahaddin Eyyubi ve Fatih Sultan Mehmet'in yaptığı gibi orduları harekete geçirecek bir Halifesi olsaydı, Gazze kuşatma altında ve Kudüs de işgal altında kalmazdı. Bugün ümmetin görevi, Müslümanların saflarını birleştirecek, enerjilerini harekete geçirecek, topraklarını kurtaracak ve Filistin'e yardım etmeyi, uzlaşmayı kabul etmeyen merkezi bir mesele haline getirecek Hilafetin kurulması için çalışmaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...

İzzet Sadece İslam’dadır

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İzzet Sadece İslam’dadır

Haber:

Türk istihbarat raporunda belirtildiği üzere Türkiye, son haftalarda Yahudi varlığıyla olası bir çatışmaya karşı üç pratik önlem aldı; bu önlemler arasında hava savunma sistemlerinin geliştirilmesi, iç cephenin güçlendirilmesi ve nükleer tehditlere karşı koruma sağlayabilecek gelişmiş sığınakların inşa edilmesi yer almaktadır.

Erdoğan, Türk ordusunun yaklaşık yarım milyar dolar değerinde 47 hava savunma aracından oluşan Çelik Kubbe sistemini teslim aldığını açıkladı.

Türk şirketi ASELSAN'ın Ankara'daki merkezinde düzenlenen sistemin teslim töreninde, Türkiye'de son yıllarda yaşanan hararetli çatışmaların hava savunma ve radar sistemlerinin önemini ortaya koyduğunu vurguladı.

Türkiye'nin hava savunma sistemini güçlendirecek olan ve ASELSAN tarafından 7 yıl önce başlatılan proje, Korkut erken uyarı sistemi ve Hisar orta menzilli hava savunma sistemi gibi sistemlerin entegre ağ işletimiyle oluşturulan çok katmanlı hava savunma sistemlerini kapsamasının yanı sıra Türk savunma sanayi sitesi "savunmaTR" ve üreticinin internet sitesinde yer alan bilgiye göre, Siper hava savunma sistemi ve gelişmiş elektronik harp sistemlerini de kapsamaktadır. (El Cezire Net, 1/9/2025)

Yorum:

Allah Subhanehu ve Teala aziz Kitabı'nda bize, diğer insanlar dışında tek bir ümmet olarak hitap etmiş olup bize, vatancı veya milliyetçi olarak hitap etmemiştir. Zira Subhanehu şöyle buyurmuştur: كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَSiz insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz; marufu emreder, münkeri nehyedersiniz ve Allah’a inanırsınız. Eğer Ehli Kitap’da (Yahudiler ve Hıristiyanlar) iman etseydi kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler vardır, fakat çoğu fasıktır.” [Al-i İmran 110] Müslümanların fikirlerini, duygularını ve hayat sistemlerini bu mefhum yönlendirdiğinden dolayı İslam'ı yaymak için ülkeler fethetmeye başladılar; tıpkı Ribi bin Amr Radıyallahu Anh'ın, Kadisiye savaşında Pers ordusunun komutanı Rüstem'e, “sizi buraya getiren nedir?” diye sorduğunda dediği gibi? Zira Ribi bin Amr Rüstem’e şöyle cevap vermiştir: “İnsanları kula kul olmaktan insanların Rabbine ibadet etmeye, dünyanın darlığından dünya ve ahiretin genişliğine ve dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine çıkarmak için geldik.” Bu yüzden Irak, Mısır, Şam ve Kuzey Afrika'yı fethetmişlerdir; böylece İslam doğuda Çin'in, batıda Endülüs'ün sınırlarına kadar ulaşmış ve İslam akidesi temelinde birleşmişlerdir; hatta aralarında Araplar, Türkler, Berberiler ve Persler olduğu halde ancak İslam onları tek bir potada eritmiş ve tıpkı Abbasi Hilafeti günlerinde Roma kafiri Amuriye'de bir kadına hakaret etmek isteyince Va Mutasımah diye haykıran bir kadının haykırışıyla tek bir adam gibi ayağa kalkmışlardır. Zira Halife Mutasım, başı Amuriye'de, sonu da Bağdat'ta olan büyük bir ordu hazırlamış, bu beldeyi fethetmiş ve Romalı'dan intikamını almıştır; böylece Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi gerçekten onlar, vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvların da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutuldukları gibi olmuşlardır.

Halifeler, yönetimin bir emanet olduğunu ve emanetin hakkını verip bu konuda üzerine düşeni yerine getiren hariç bunun kıyamet gününde bir utanç ve pişmanlık olacağını biliyorlardı;bakın Müslümanların Halifesi Ömer ibn Hattab Radıyallahu Anh şöyle diyor: “Irak topraklarında bir koyunun ayağı sürçse Allah’ın, ey Ömer neden onun için yolu açmadın diye beni hesaba çekmesinden korkarım?” Ve yine bakın Halife Ömer ibn Abdülaziz Radıyallahu Anh şöyle diyor: “Dağlara buğdaylar serpin ki Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler.”Ancak sömürgeci kafir ve Mustafa Kemal ve Şerif Hüseyin gibi onun içerideki kuyruklarının eylemleri yoluyla vatancılık ve milliyetçilik fikirleri Müslümanların saflarına nüfuz edince, İslam kardeşliği mefhumları zayıflamış ve Müslümanlar yalan ve iftirayla devlet olarak adlandırılan elli küsur parçaya bölünmüş, bunların her birinin kendi bayrağı, ordusu ve ulusal bayramı olmuş ve merhametli annelerini zehirli bir hançerle bıçaklamalarının ardından her yıl bağımsızlık günü olarak adlandırılan hayal kırıklıklarını kutlamışlar, kendilerinden bir sıcaklık ve sevgi bulmayı umarak kafir milletlerin peşinden gitmişler ve böylece başlarına Allah’ın yaratıklarının en aşağılıkları olan Yahudiler musallat olmuştur. Zira Yahudiler Lübnan'daki İran partisi liderlerini öldürdüler, bizzat İran'ı bombaladılar, nükleer bilim adamlarını ve askeri liderleri öldürdüler, Kuzey Yemen'i bombaladılar, Husi başbakanını ve bir dizi bakanını öldürdüler ve neredeyse iki yıldır da Gazze'de soykırım savaşı yürütmektedirler. Ama tüm bunlar, Yahudilerden intikam almak için Müslüman orduları harekete geçirmemiş ve yakın zamanda Yahudi Başbakan, Ürdün, Suriye, Mısır ve Irak'ın bazı bölgelerini de içine alan bir devlet (Büyük İsrail) kurmak için manevi bir görevde olduğunu açıklamış ve şimdi de Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze, Şam ve diğer Müslüman ülkelerdeki katliamlar kendisini harekete geçirmemişken sanki uykusundan yeni uyanmış gibi Yahudilerle olası bir çatışmaya hazırlanmak için pratik adımlar atıyor!

Bu nedenle güç ve kuvvet ehlinin, Müslüman ülkelerdeki yapay sınırları ortadan kaldıracak, onları işgalden kurtaracak, hayatın tüm işlerinde İslam'ı tam olarak uygulayacak ve hidayet ve nur risaletini davet ve cihad yoluyla dışarıya taşıyacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti'ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir'e nusret vermesi gerekir.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَEy iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasulü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdullah Abdulhamid – Irak

Devamını oku...

Savunma Bakanlığı’ndan Savaş Bakanlığı’na: Artık İslami Savunmanın Manasını Yeniden Gözden Geçirmenin Vakti Gelmiştir

Donald Trump’ın imzaladığı bir başkanlık kararnamesiyle ABD Savunma Bakanlığı’nın adı resmen Savaş Bakanlığı olarak değiştirildi. Bu değişiklik, yalnızca semantik bir düzeltme olmayıp, sömürgeci güçlerin saldırgan stratejik zihniyetini ve işgal temelli dış politika yaklaşımını da gözler önüne sermiştir. Trump, “Savunma anlayışı fazla pasif kalıyor... Ama biz saldırgan bir tutum da sergilemek istiyoruz.” diyerek bu niyetini açıkça dile getirmiştir.

Yüzyıllarca barış, diplomasi, uluslararası düzen ve işbirliği gibi kavramların arkasına sığınan Batı, artık hiç çekinmeden, tıpkı sömürgeci ve emperyalist dönemlerinde olduğu gibi, saldırgan bir savaş dili kullanmaktadır. Bu sırada İslam ümmeti ise, içine sıkışıp kaldığı bu çürümüş ve kısıtlayıcı ulus-devlet yapısı içinde, savunmacı bir dile ve teslimiyetçi politikalara mahkûm edilmiş durumdadır. Bir zamanlar Müslümanlar cihatla, fetihlerle ve İslam’ın mesajını taşımakla iftihar ederlerdi. Bugünse en büyük emelleri ve idealleri yalnızca savunma savaşlarına ve işgalden kurtuluşa indirgenmiştir.

Batı’nın pervasızca taarruz pozisyonu aldığını ilan ettiği bu vasatta, İslam ümmetinin kendi asli temellerine rücu etmesi elzemdir. Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine-i Münevvere’de kurduğu devlet, en başından beri kararlı bir duruşa sahipti. Bu duruş, Batı’nınki gibi sömürgecilik, suç ve soykırım üzerine değil, İslam’ı yaymak ve insanlığa liderlik etmek üzerine kuruluydu. İslam’ın dış politikası, ta başlangıcında bile, dini yüceltme, sahte sınırları yıkma ve insanlığı diğer inançların karanlığından İslam’ın adaletine çıkarma üzerine kurulu idi.

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ“O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Saff 9]

Gerçekte, dini yüceltme görevi sınırlara hapsedilemez ve seküler uluslararası sistemin çerçevesine indirgenemez. İslam, âlemşümul bir merci olmak üzere gelmiştir. Ümmet’in görevi de, diğer tüm dinlere üstün gelene dek İslam’ı davet ve cihat yoluyla yaymaktır. Ancak 19. yüzyıldan itibaren, özellikle de Hilafetin kaldırılmasından sonra yayılan ulus-devlet sistemi ve benimsenen savunmacı politikalar nedeniyle İslam ümmeti, saldırgan ve inisiyatif alan ruhunu kaybetmiştir.

Bu sırada sömürgeciler ise “barış ve istikrar” naraları atarak istila hareketine devam etmiş, İslam topraklarını işgal etmişlerdir. Nitekim bugün, bütün dünyanın gözleri önünde evlatlarını boğazladıkları Gazze’de buna şahit olmaktayız. Buna mukabil, savaş bakanlığına dahi savunma bakanlığı ismini layık gören Müslümanların yöneticileri, kendilerini ulusal sınırların bekçiliği ve kısıtlayıcı sözleşmelere riayet etmekle tahdit etmektedirler. Milliyetçi ve savunmacı politikaların kölesi ve esiri olup sus pus oturmayı seçmişlerdir. Beceriksizliklerini örtmek için de Batı’dan ithal ettikleri kavramlarla bu pısırıklığı ve geri çekilmeyi ‘büyük bilgelik’, ‘devlet aklı’ ve ‘usta siyaset’ diye yutturmaya çalışmaktadırlar!

Batı, sömürgeci hedeflerini gerçekleştirmek için bir kez daha saldırı savaşı bayrağını yükseltmiş durumda. Peki, İslam ümmeti ve Afganistan’daki yöneticiler, sınırları ilga etmeye, mazlumların yardımına koşmaya ve cihadı sadece işgale karşı bir savunma olarak değil, daha geniş anlamıyla dış politikanın temeli yapmaya amade midir?

Bu yüzden, ekonomiyi merkeze alan sözde dengeli ve savunmacı politikalardan vazgeçmeli, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i kurarak doğru yolu yeniden canlandırmalıyız. Hilafet, İslam’ı tüm dünyaya yaymak ve fitneyi kökünden silmek üzere dış siyasetini davet ve cihat üzerine inşa edecektir!

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ“Fitne kalmayıncaya ve din sadece Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” [Tevbe 36]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nin Darfur’un Koparılması Planını Akamete Uğratmak Amacıyla Yürüttüğü Kampanya Kapsamında El-Ubeyd Şehrindeki Hizb-ut Tahrir Gençleri, El-Ubeyd Büyük Camii’nde Müslümanlara Sıcak bir Çağrıda Bulundular

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nin Darfur’un Koparılması Planını Akamete Uğratmak Amacıyla Yürüttüğü Kampanya Kapsamında El-Ubeyd Şehrindeki Hizb-ut Tahrir Gençleri, El-Ubeyd Büyük Camii’nde Müslümanlara Sıcak bir Çağrıda Bulundular ve Otobüs Terminalinde de Pankartlı Bir Gösteri Gerçekleştirdiler

6 Eylül 2025 Cumartesi günü El-Ubeyd’de Hizb-ut Tahrir gençleri, Sudan’ın parçalanması ve Darfur’un koparılması planını akim bırakmaya dönük kampanya kapsamında iki ayrı etkinlik gerçekleştirdi. El Ubeyd şehrindeki parti gençleri, ümmetin birliğinin hayat memat meselesi olduğu şuurundan hareketle el-Ubeyd Ulu Camii’nde toplanan Müslümanlara sıcak bir çağrıda bulundular. Vilayet Encümen üyesi Sayın en-Nezir Muhammed Hüseyin’in okuduğu çağrıda, siyasetçiler, medya mensupları, alimler, subaylar ve askerlere şer’i sorumlulukları hatırlatılıp Darfur’un ayrılmasını önleme yükümlülüklerini yerine getirmeye davet edildiler. Cemaatin çağrımıza gösterdiği büyük teveccüh, bu ümmetin İslam’a ve davetini taşıyanlara duyduğu derin sevgiyi bir kez daha gözler önüne serdi.

Kampanya kapsamındaki ikinci etkinlikte ise parti gençleri, pazar yerindeki otobüs terminalinde pankartlı bir eylem düzenlediler. Eylemde, “Darfur’u kopararak Sudan’ı parçalamayı hedefleyen Amerikan planına karşı durulması” çağrısı yapan pankartlar taşıdılar. Halkımızın eyleme olumlu yorumlar yaparak ve fotoğraf çekerek gösterdiği teveccüh, bir polis memurunu rahatsız etti. Memur, kalabalığın dağılmasını istedi. Ancak iş işten geçmiş, eylem çoktan amacına ulaşmıştı bile.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Heyeti, Sudan Adalet Partisi Genel Başkanı ile Görüştü

Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti’nden bir heyet, partinin “Darfur’un ayrılma planını boşa çıkarma” kampanyası kapsamında Adalet Partisi Genel Başkanı et-Ticani Abdülvahab ile bir görüşme yaptı. 5 Eylül 2025 Cuma günü el-Ubeyd şehrinde gerçekleşen ziyarette, Hizb-ut Tahrir heyetine encümen üyesi en-Nezir Muhammed Hüseyin başkanlık etti. Heyette Mühendis Banqa Hamid ve İsamuddin Abdülkadir de yer aldı.

Görüşmenin başında heyet Başkanı en-Nezir bir konuşma yaparak şu hususların altını çizdi: “Ümmetin ve devletin varlığının birliği, İslam’ın emrettiği üzere, bir ölüm kalım meselesidir ve bu konuda en kati tedbirler alınır. Bu husustaki şer’i deliller Kur’an ve Sünnet’te mevcuttur. Amerika’nın Sudan’ı beş küçük devletçiğe bölme niyetinde olduğu ve Güney’in ayrılmasında muvaffak olduğu malumdur. Halihazırda, aynı araçlarla Darfur’u ayırma çabasındadır. Bu maksatla, şımarık çocuğu Hızlı Destek Kuvvetleri’ni Darfur’un en güçlü silahlı unsuru haline getirdi. Böylelikle Darfur’u daha önce yaptığı gibi Avrupalıların adamlarıyla değil, bizzat kendi adamlarının eliyle ayırmak istenmektedir. Geçmişte ajanı John Garang ve hareketini isyancı grupların başına getirerek Güney Sudan’ı ayırmıştı.” Amerika, bu planı uygulamak için önce gücün ve zenginliğin bölgesel ve ırksal temelde paylaşılması fikrini, ardından da ‘merkez-çevre çatışması’ söylemini kullandı. Sonra Hızlı Destek Kuvvetleri’ni Sudan’ın merkezinden ve başkentten çekerek Darfur’a yığdı. En sonunda da Nyala’da kendi kontrolünde paralel bir hükümet kurdurdu. Tüm bu faaliyetler, söz konusu art niyetli sinsi planın varlığını gözler önüne sermektedir. Bu itibarla, Hizb-ut Tahrir’in başlattığı kampanya, bu planı deşifre etmek ve toplumun öncü güçleri ve ümmetle birlikte hareket ederek planı akamete uğratmak amacını gütmektedir. Zât-ı âlinize gerçekleştirdiğimiz bu ziyaret de, mezkûr çabalarımızın bir parçasıdır.

Adalet Partisi Genel Başkanı et-Ticani ise şunları söyledi: “Bu ziyareti gerçekleştirerek beni de bu büyük çalışmaya dahil ettiğiniz için çok mutluyum. Sizler her zaman ümmetin ve bu ülkenin derdiyle dertleniyorsunuz. Arkasında sömürgeci ülkelerin olduğu bu planı akamete uğratma mücadelesinde ben de varım. Olayları yakından takip eden biri olarak, bu savaşın patlak vereceğini zaten öngörmüştüm.”

Görüşmenin sonunda, gösterdiği nazik misafirperverlik ve samimi ev sahipliği nedeniyle kendisine teşekkürlerimizi ilettik.

Devamını oku...

Tunus Vilayeti: Basın Toplantısı; “Hizb-ut Tahrir, İktidar ve Muhalefeti Anlaşmaya Çağırıyor”

  • Kategori Tunus
  •   |  

Tunus Vilayeti: Basın Toplantısı;

“Hizb-ut Tahrir, İktidar ve Muhalefeti Anlaşmaya Çağırıyor”

Hizb ut-Tahrir / Tunus Vilayeti, şu başlık altında bir basın toplantısı düzenliyor:

“Hizb-ut Tahrir, İktidar ve Muhalefeti Anlaşmaya Çağırıyor”

09/09/2025 Salı günü, Medine saatiyle 12:30'da El-Vakiye Kanalı'nda canlı yayınlanacak.

17 Rabi'ul Evvel 1447, 09 Eylül 2025


TUNIS

2025 09 09 TNS Panel

İlgili Linkler:

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Resmi Websitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Resmi Sitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Facebook Sayfası

Devamını oku...

Platformlar: Yahudi Varlığının Gerçekleri Tahrif Etmek İçin Kullandığı Yeni Bir Silah

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Platformlar: Yahudi Varlığının Gerçekleri Tahrif Etmek İçin Kullandığı Yeni Bir Silah

Haber:

Drop Site News web sitesi, Google'ın Yahudi varlığının Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisiyle 45 milyon Dolarlık bir anlaşma imzaladığını ve bu anlaşma kapsamında Tel Aviv'in anlatısının propagandasını yapmak ve Yahudi varlığının, modern çağın en uzun ve en şiddetli insani trajedilerinden biri olan Gazze Şeridi'nde 700 gün boyunca Filistinlilere karşı işlediği suçları örtbas etmek için çalışacağını ortaya çıkardı.

Droop Site News geçen Çarşamba günü, “Google'ın, Netanyahu ile altı aylık ve 45 milyon Dolarlık bir sözleşme kapsamında, “İsrail” hükümetinin mesajlarının propagandasını yapmaya ve Gazze'deki insani krizi önemsiz göstermeye katkı sağlayacağını” ifade etti.

Yorum:

Google gibi büyük bir kapitalist şirketin, kutsal toprakları işgal eden ve masum çocukları öldüren bir varlığın başbakanıyla, büyük bir miktar para karşılığında bir anlaşma imzalaması hiç şaşırtıcı değildir.Zira bu tür şirketler, tüm insani değerleri hiçe sayarak sadece kâr ve büyük miktarda para kazanmakla ilgilenmektedir.

Google bu anlaşmayı imzalayarak, bu varlığı desteklemekte ve silahsız sivillere, kadınlara ve masum çocuklara karşı işlediği iğrenç suçlar ve soykırımdan sıyrılmasına destek ve yardımcı olmaktadır; zira anlaşma, bu suçlu varlığın anlatılarının propagandasını yapmakta ve onu “teröristlerin” saldırılarına karşı mağdur ve kendisini savunan bir konuma yerleştirmektedir.

Bu şirketin yaptıkları, kapitalist sistemin düşmanlarıyla savaşmak için nasıl da tüm mekanizmalarını ve araçlarını silah olarak kullandığını ortaya koymaktadır.Elektronik medya araçları, kamuoyunun yönlendirilmesine ve siyasi kararlara baskı yapılmasında büyük bir etkiye sahiptir;zira bu, kamuoyunun gündemine girdikten veya takipçilerin desteğini ve onayını aldıktan sonra sonuçları değişen birçok olay ve vakada açıkça görülmüştür.

Nitekim onun dünyanın en prestijli şirketlerinden biri olması ve milyonlarca kişi tarafından kullanılmasından dolayı, bu varlık onu bir “medya” silahı olarak kullanmaya çalışmakta olup bu da gazetecilerin ve elektronik iletişim kullanıcılarının, gerçekleri ve Gazze'nin kuşatma altına alınmasının ve yardım almaya çalışanlar için bir tuzağa dönüşen yardımların engellenmesinin ardından Gazze'deki masum insanların bombalarla, füzelerle veya açlıkla öldürüldüğü bir imha savaşında meydana gelenleri aktarmak için gösterdikleri tüm dürüst çabaları boşa çıkarmak içindir.

Bu insanların kendilerini mağdur kılığında göstermek için gerçekleri silmeye ve çarpıtmaya çalışması, insanları kontrol eden küresel sistemin iğrençliğini yansıtmaktadır;bu sistem ise suçluları ve katilleri destekleyen ve onları desteklemek ve arkalarında durmak için her türlü araçları ve mekanizmaları kullanan bir sistemdir; zira dünyayı kontrol eden Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'nın Netanyahu'nun politikasını desteklediği ve onun Gazze halkına karşı yürüttüğü yok etme savaşını “teröristlere karşı bir savaş” olarak gördüğü, dahası sosyal medya araçları yoluyla aktarılan haberler ve videoların ortaya koyduğu gibi yardım almaya çalışan masum insanların öldürülmesine bile katkıda bulunduğu hiç kimse için bir sır değildir.

Bu anlaşma, işgalcinin, onun avenelerinin ve destekçilerinin, gerçekleri çarpıtmak ve özellikle Yahudi varlığının eylemlerini kınayan ve bu savaşın durması çağrısında bulunan Batılı halkların tepkilerini azaltmak için kullanmaya çalıştıkları başka bir silahtır.

Bu anlaşma uyarınca şirket, Gazze Şeridi'nde yemek hazırlayan insanları gösteren bir reklam yayınladı ve bu sahnelere yönelik yorum ise yiyecek var ve bunun dışında söylenen her şey yalan şeklindeydi!

Bu habis varlık, Google ile de sınırlı kalmamış, aksine Amerikalı influencer'ları da kapsamına almış olmasının yanı sıra Google, YouTube, X, Meta ve diğer platformlar tarafından finanse edilen reklamlara büyük harcamalar yapmıştır.

Ayrıca Drop Site'nin araştırmasına göre Yahudi varlığının hükümeti, X platformuyla başka bir reklam sözleşmesi için 3 milyon Dolar harcamış ve Fransız reklam şirketi Outbrain Teads'a yaklaşık 2,1 milyon Dolar ödemiştir.

Bu, varlığın gerçekleri inkar ve tahrif etmek için başlattığı bir kampanya olup varlık bu gerçekleri “hasbara” olarak nitelendirmektedir; hasbara İbranice bir kelime olup, genel ilişkiler ile propagandanın arasını birleştirmek anlamına gelmekte olup açlığın varlığını inkar etmeyi hedeflemektedir. 

Bu varlık, medyayı ve platformları bir başka savaş silahı olarak kullanmaktadır ki bunu, dünyanın onun iğrenç eylemlerine bakışını değiştirmek ve hakkında propagandası yapılan şeylerden beri olduğunu ortaya koymak için yapmaktadır... Ancak artık maske düşmüştür.

Küfür milletinin Gazze halkına karşı savaşlarında güçlerini birleştirip birbirlerini desteklediklerini gözlemlerken İslam ümmetinin kılını dahi kıpırdatmadan donuk bir şekilde durması ve evlatlarını, bu hayati savaşa katılmaya sevk etmemesi acı vericidir!!

Ey Allah’ın en hayırlı ümmet olarak ortaya çıkardığı insanlar, bu aşağılanma ve donukluk daha ne zamana kadar sürecek?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Zinet es-Sâmit

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER