- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt

بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
İngiltere'de Barışçıl Bir Şekilde Filistin'i Destekleyen Yüzlerce Protestocunun Tutuklanması Demokrasi Maskaralığının Bir Kanıtıdır
Haber:
6 Eylül Cumartesi günü, Londra'da Filistin'i destekleyen bir gösteride yaklaşık 900 kişi tutuklanmıştır; oysa bu kişiler, Gazze halkının maruz kaldığı soykırımı ve açlığı protesto etmelerinin yanı sıra İngiliz hükümetinin Temmuz ayında terör örgütü olarak nitelendirdiği "Filistin Eylemi" grubunun yasaklanmasını da protesto ediyorlardı.Tutuklananlar arasında papazlar, rahipler, öğretmenler, doktorlar, diğer sağlık çalışanları, Holokost'tan kurtulanların çocukları ve engelli protestocular da vardı.Onların çoğu yaşlıydı –altmışlı, yetmişli ve hatta seksenli yaşlarda– ve aralarında tekerlekli sandalyede oturan 62 yaşındaki kör bir adam da vardı.Polis, “Soykırıma karşıyım ve Filistin Eylemi’ni destekliyorum” yazılı bir pankart taşıdıkları için yüzlerce barışçıl göstericiyi gözaltına aldı.Gazze'de devam eden soykırıma karşı daha önce düzenlenen benzer gösterilerde de bu örgütü destekledikleri gerekçesiyle 700'den fazla kişi tutuklanmıştı.
Yorum:
“Filistin Eylemi” İngiltere merkezli bir örgüt olup, “İsrail'in soykırım ve apartheid rejimine yönelik küresel suç ortaklığını sona erdirmek” şeklindeki hedefini ilan etmiş; bu hedef, örneğin Elbit Systems -ki Elbit Systems'ın İngiliz şubesi, en büyük Siyonist silah üreticisidir- gibi ilgili silah fabrikalarının faaliyetlerini engellemek de dahil olmak üzere İngiltere'nin Yahudi varlığına silah tedarikini durdurmayı içermektedir.Bu örgütün bazı üyeleri, hedeflerini gerçekleştirmek için doğrudan eyleme geçtiler ve Haziran ayında İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri'nin Brize Norton hava üssüne girerek iki Voyager tarzı uçağa zarar verdiler ve örgüt, bu eylemin hükümetin işgale silah satmasına karşı bir protesto olduğunu açıkladı.Raporlara göre, hava üssü Gazze'nin bombalanmasına katılan Yahudi varlığına ait savaş uçakları tarafından kullanılmıştır.Nitekim bu olaydan kısa bir süre sonra örgüt, terör örgütü olarak nitelendirilmiş ve örgüte üye olmak veya örgüte kamuoyunda destek vermek, 14 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılan bir suç haline gelmiştir.
Bu yasağın ardından, barışçıl bir şekilde Filistin'i destekleyen gösterilerde yüzlerce protestocu, sadece örgüte destek verdikleri veya örgütle bağlantıları olduğu için Terörle Mücadele Yasası uyarınca tutuklanmıştır.Mayıs 2024'te, bağımsız olduğu iddia edilen bir hükümet incelemesi, Filistin Eylemi hareketinin neden olduğu siyasi şiddet ve kargaşayı “terörist gruplar” ile karşılaştırmış ve hareketin faaliyetlerinin yasaklanmasını önermişti.Çok ilginçtir ki, bu incelemenin yazarı John Woodcock, silah üreticilerini temsil eden lobi gruplarının ücretli danışmanı ve aynı zamanda İşçi Partisi'nin "İsrail Dostları" grubunun eski başkanıdır.
Gerçek şu ki İngiliz hükümetinin, Gazze'de insanların toplu katliamına ve açlığa karşı protesto eden yüzlerce barışçıl göstericiyi tutuklamaktan hiç utanmazken aynı zamanda bu soykırıma silah üretilmesine ve satılmasına izin vererek suç ortağı olması, onun demokratik sisteminin ahlaki boşluğunu ve insanlık dışı olduğunu açıkça göstermektedir.Geçmişte kadın hakları savunucuları, iklim aktivistleri ve hayvan hakları grupları da dahil olmak üzere diğer örgütler de kendi davaları için doğrudan eylemlerde bulunmuşlardı ancak terörle mücadele yasalarının Filistin'in kurtuluşunu destekleyen örgütlere karşı kullanılması, bu yasağın açıkça işgale ve İngiliz hükümetinin bu soykırımdaki suç ortaklığına karşı çıkanları susturmayı amaçladığını teyit etmektedir.İngiltere'deki Uluslararası Af Örgütü'nden Kerry Moscogiuri, “Hükümet, terörle mücadele yasaları uyarınca sadece barışçıl protesto yaptıkları için insanları tutukluyorsa, o zaman İngiltere'de ciddi bir sorun var demektir” şeklinde açıklama yaptı.
Ayrıca barışçıl Filistin yanlısı protestocuların tutuklanıp gözaltına alınmasının yanı sıra İngiltere'de üniversite profesörleri, doktorlar ve diğer profesyoneller işlerinden uzaklaştırılmış, öğrenciler ise işgali eleştirip Filistin'in kurtuluşunu destekledikleri için eğitimlerini bırakmak zorunda kalmışlardır. Bu zulüm, Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya da dahil olmak üzere diğer demokratik ülkelerde de yankı bulmuştur.
Tüm bunlar, dünyaya propagandası yapılan ve liberal değerlerinin üstünlüğü hakkında dersler veren ancak siyasi ve ekonomik çıkarları tehdit edildiğinde bu değerleri ezmeye ve terk etmeye hazır olan bu demokratik ülkelerdeki ifade özgürlüğünün sahteliğini göstermektedir;çünkü laik demokratik kapitalist sistemde siyasi ve mali kazançlar, her zaman insan hayatının kutsallığı da dahil olmak üzere diğer tüm konulardan önce gelmektedir. Demokratik değerlerin ve inançların, bunlara liderlik eden hükümetlerin ahlaki vicdanları gibi değişime ve dönüşüme maruz kaldığı açıktır! Demokratik sistem, otoritenin halka verildiği vehmini aşılamakta ancak gerçekte otoritenin, kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarına göre kanunlar ve politikalar yapan yönetici elitlerin veya zenginlerin elinde olduğu kesin olarak ispatlanmıştır.Hatta ifade özgürlüğü bile, hükümetin o anki siyasetine uygun olarak halka verilip geri alınmaktadır.Buna ek olarak yöneticilerin gerçek anlamda hesap vermesi bir hayalden ibarettir; zira soykırımcı bir işgali silahlandıran sorumlular, herhangi bir siyasi veya hukuki sonuçlardan kaçınabilmektedirler!
Tüm bunlar Müslümanlar olarak bizim için, şekli ne olursa olsun demokratik sistemin, halklar için adaleti asla garanti edemeyeceği ve soykırımı durdurmak için ahlaki bir temele sahip olmadığı konusunda açık bir ders olmalıdır.Hakların sağlanması öngörülemez ve değişkendir ve demokrasi ile otokrasi arasında ince bir çizgi vardır, bu durum şu anda Amerika'da ve diğer birçok demokratik ülkede açıkça görülmektedir.Gazze'deki soykırımı durdurmak ve işgali ortadan kaldırmak için, mali sonuçları ne olursa olsun, insan hayatına gerçekten değer veren, insanlığı savunan ve her türlü zulme ve baskıya karşı çıkan bir devletin kurulması gerekmektedir.Yani İslam'ı ve Müslümanları koruyacak ve ordusunu davasını savunmak için kullanacak bir devletin olmasını gerektirir.Bu devlet ise, yalnızca Kuran ve Sünnet ile hükmedecek olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafettir.Bu nedenle Filistin, Keşmir, Sudan, Yemen ve diğer yerlerdeki ümmetimizin katledilmesine son verildiğini görmek istiyorsak o zaman bizim, Müslüman ordularını hiç gecikmeden Hilafetin kurulması için teşvik etmek de dahil olmak üzere Hilafetin kurulması için derhal çalışmamız gerekir.
وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاء حَتَّى إِذَا جَاءهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئاً
“İnkâr edenlerin yapıp ettikleri, susamış kimsenin geniş düzlüklerde görüp su zannettiği serap gibidir; sonunda gelip ona ulaşınca orada bir şey bulamaz.” [Nisa 39]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esma Sıddık