Salı, 27 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Mısır
Medya Bürosu

No: MS-BA-2025-MB-TR-39 H. 24 Cumâde’l Ûlâ 1447
M. Cumartesi, 15 Kasım 2025

Yahudilerin Eli, Bilim İnsanlarını Tasfiye Etmek İçin Mısır’a Kadar Uzandı mı?
Bu Soru, Rejimin Uşaklığını, Halkı ve Ülkeyi Korumaktan Ne Kadar Aciz Olduğunu Kanıtlıyor!

İskenderiye’deki Nükleer Kimya uzmanı mühendisin öldürülmesi, Mısır rejiminin ve yandaş medyasının bize yutturmaya çalıştığı gibi, asla ‘kişisel bir husumet’ veya ‘sıradan bir cinayet’ değildir! Zira olayın zamanlaması, kurbanın uzmanlık alanı, infaz yöntemi ve çevredeki siyasi iklim, rejimin cevaplamaktan kaçındığı, hatta sorulmasından bile çekindiği büyük soruları gündeme getirmektedir. Halkın bugün sorduğu sorular son derece meşrudur, hatta sorulması gereken sorulardır: Yahudilerin eli, kalan bilimsel kapasiteyi tasfiye etmek için Mısır’a mı uzanmaya başladı? Yoksa Mısır rejimi, bağımlılık ilişkisini sürdürebilmek uğruna siyasi ve askeri müttefikine kendi bilim insanlarını kurban etmeye mi başladı? Rejim, bu cinayetin arkasında kimin olduğunu gerçekten bilmiyor mu? Yoksa yapabileceği en iyi şey, gerçeği örtbas etmek için soruşturma yürütülüyor tiyatrosunu oynamak mı?

Ne zaman stratejik bir alanda çalışan bir bilim insanı, bir araştırmacı veya hassas bilgilere sahip bir mühendis öldürülse, sorulacak ilk soru şudur: Bu işten kim kazançlı çıkar? Özellikle son yıllarda bölgede yaşananlara baktığımızda, Irak’tan İran’a, Suriye’den Lübnan’a kadar Arap ve Müslüman bilim insanlarına yönelik suikastlara en çok bulaşan tarafın Yahudi varlığı olduğunu görürüz. Yahudiler fizik, kimya, iletişim, havacılık ve füze teknolojisi uzmanlarını sürekli hedef almışlardır. Mısır’la artık resmi bir güvenlik ittifakı kurmuşken, istihbarat paylaşımı tam gaz devam ederken, Yahudi varlığı elinin Mısır’a uzanmayacağını düşünmek saflık olmaz mı? Yahudi varlığının, bölge devletlerini, gelecekteki askeri potansiyelinin temeli oluşturacak olan herhangi bir bilimsel veya araştırma kapasitesinden yoksun bırakmak için çalışmaya devam etmesi ihtimal dışı mıdır?

Kurban şu anda kendi alanında çalışıyor olsun ya da olmasın, şu soru geçerliliğini korumaktadır: Medya neden apar topar ‘bu işin kurbanın uzmanlığıyla ilgisi yok’ diye açıklama yarışına girdi?! Daha ortada soruşturma bile yokken, bu olayı “adi bir kavga” ve “şahsi bir husumet” gibi gösterme çabası neden? Normalde bilgi tekeli Mısır güvenlik servislerinin elindedir. Soruşturma tamamlanmadan herhangi bir teorinin kamuoyuna açıklanmasına asla müsaade etmez. Peki, bu sefer neden bu kadar acele ettiler?

Siyasi veya dış kaynaklı bir suikast şüphesinin önünü kapatma konusundaki bu ısrar, rejimin bu kapının açılmasından korktuğunu gösteriyor. Çünkü bu kapı açılırsa, rejim çok daha büyük bir soruyla karşı karşıya kalacaktır: Rejim, neden kendi ülkesinin bilim adamlarını koruyamıyor?’ Dış bir el, Mısır’ın içine hiçbir engel olmadan nasıl bu kadar rahatça uzanabiliyor?

Rejimin, Yahudi varlığının İslam ümmetinin en azılı düşmanı olduğunu bilmemesi imkânsızdır. Ancak sorun, rejimin bu gerçeği bilmemesi değildir, aksine sorun rejimin Yahudi varlığı ile kurduğu ilişkinin doğasında yatmaktadır. Bu ilişki, İslam’ın emrettiği gibi bir düşmanlık ilişkisi değildir, aksine bir işbirliği, istihbarat alışverişi ve siyasi koordinasyon ilişkisidir. Bu ilişkide öncelik, ülkeyi korumak değil, rejimin kendi iktidarını korumaktır.

O halde her gün işgal aygıtları ile koordinasyon halinde olan bir rejim, onları hiç suçlayabilir mi? Dış meşruiyetini, Yahudi varlığını destekleyen Batılı güçlere borçlu olan bir rejim, ortak müttefikini suçlayabilir mi? Ayakta kalabilmek için Yahudi varlığının ana hamisi olan Amerika’nın rızasına muhtaç olan bir rejim, bırakın suçlamayı şüphelerin onun üzerine çekilmesine bile izin verebilir mi?

Cevap gayet açık; bu yüzden soruşturma dosyası her zaman “kişisel husumet”, “sıradan bir olay” veya “akli dengesi bozuk bir katil” söylemleriyle kapatılmaktadır! Oysa bu cinayetlere münferit vakalar olarak değil, kamu güvenliği ve ümmetin işlerinin güdülmesi zaviyesinden bakılması gerekir. Eğer siyasi ve mantıki olarak suçlanan taraf Yahudi varlığı ise, İslam’a göre yapılması gereken soruşturma komitesi kurmak değil, aksine ümmeti korumak ve saldırıya yanıt vermektir! Burada asıl sorulması gereken soru şudur: Peki rejimin bunu yapmaya iradesi veya gücü var mı? Gazze halkını kuşatma altında tutan, Yahudilere gaz ve elektrik akışına izin veren, onunla güvenlik ve sınır meselelerinde işbirliği yapan ve uluslararası forumlarda lehine oy kullanan bu rejim, ondan intikam alacağını söyleyebilir mi?

Şeriat, devlete bu saldırıya yanıt verilmesini farz kılar. Zira bu saldırı tüm ümmete yapılmış bir saldırıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ“Sizinle savaşanlara karşı siz de Allah yolunda savaşın.” [Bakara 190] Ancak mevcut rejimler, İslam’ın bu kıstasına göre değil, uluslararası siyasetin dengelerine ve büyük güçlerin çıkarlarına göre hareket ediyorlar.

Ülkeyi ve bilim insanlarını korumak, saldırılara yanı vermek ve caydırmak, siyasi iradeden yoksun bir rejimin değil, gerçek egemenliğe sahip bir devletin görevidir. Bu yüzden, bu suikastın gündeme getirdiği asıl soru, tetikçi kim? değildir! Aksine asıl soru şudur: Küfrün ve sömürgeciliğin başı olan Amerika’ya siyasi, askeri ve ekonomik olarak tam bağımlı hale gelmiş bir rejim, Mısır’ı, onun potansiyelini ve bilim adamlarını koruyabilir mi?

Rejim ne kadar aksini göstermeye çalışırsa çalışsın, bu olay sıradan bir vaka değildir; tam tersine bu olay, Mısır’daki gerçek güvenliğin ne kadar kırılgan olduğunun, ülkenin düşman güçlere karşı ne kadar savunmasız kaldığının ve rejimin halkını korumak şöyle dursun, kendi değerli beyinlerini bile korumaktan âciz olduğunun acı bir göstergesidir.

Ey Kinane askerleri! Mısır’da art arda yaşanan değerli beyinlerin tasfiye edilmesi, potansiyellerin heder edilmesi ve ülkenin düşmanlara açık hale getirilmesi gibi olaylar, asıl sorunun ne halkta ne de orduda olmadığını göstermektedir. Asıl sorun, Mısır’ı bağımlılık ilişkilerine mahkûm eden ve sonuçta ülkeyi düşmanları karşısında savunmasız bırakan siyasi liderliktedir. Sizler, herkesten iyi biliyorsunuz ki, Şeriat sizlere hakka destek olma, zulmü engelleme ve ümmeti düşmanlarına karşı koruma gibi büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Yine sizler iyi biliyorsunuz ki Yahudilerin eli, katliam, yıkım ve bozgunculuk yapmak için Müslüman topraklarına kadar uzanmıştır. Ümmetin, Allah’ın dinini ayakta tutan ve Müslümanları savunan bir devleti olsaydı, Yahudiler buna asla cüret demezlerdi.

Biz bugün size, sadece Allah rızası için samimi bir çağrıda bulunuyoruz: Artık ülkeyi koruma Şer’î görevinizi yerine getirin! Düşmanın elini Mısır’dan çektirin! Batı’ya olan bu bağımlılığa son verin! Ümmetin, İslami yönetimi kurma projesine yardım edin! İslam; canları koruyacak, onuru muhafaza edecek ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletiyle ümmete otoritesini geri iade edecektir!

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Mısır
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
31 el-Cela’ Caddesi, Kahire / Mısır
Telefon: Tel: +(20) 2 27738076 – 5119857010
www.hizb.net/
E-Mail: hizb.ut.tahrir.eg@gmail.com

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER