Logo
Bu sayfayı yazdır
Gerçek Başarı, Müslümanların Yönetime Ulaşması Değil İslam'ın Yönetime Ulaşmasıdır!

بسم الله الرحمن الرحيم

Gerçek Başarı, Müslümanların Yönetime Ulaşması Değil İslam'ın Yönetime Ulaşmasıdır!

ABD Başkanı Donald Trump, New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani'yi Beyaz Saray'da kabul etti. Trump, görüşmeyi çok verimli ve yapıcı olarak nitelendirirken, Mamdani de Başkan Trump ile görüşmeyi takdir ettiğini ve birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğunu söyledi. Trump ile ortak hedeflerini ele aldıkları eklemesinde de bulundu. İkisi, son aylarda aralarında yaşadıkları düşmanca atışmaların ve söylemlerin ardından ilk kez yüz yüze görüştüler. 79 yaşındaki Trump, Cuma akşamı Oval Ofis'te yaptığı toplantının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, 34 yaşındaki Mamdani'nin New York için "harika bir belediye başkanı" olacağına inandığını söyledi. Görüşme sırasında Mamdani'nin, Gazze'de savaş suçları işlediği gerekçesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından aranan Yahudi Başbakan Binyamin Netanyahu için New York'u ziyaret etmesi halinde tutuklama emri çıkarıp çıkarmayacağının görüşülmediği eklemesinde de bulundu. Trump, Mamdani'yi övdü, onun bir "cihatçı" olduğunu reddetti ve onu "New York'un yeniden büyük bir şehir olmasını şiddetle arzulayan çok mantıklı bir adam" olarak tanımladı. ABD Başkanı, Mamdani ile görüşmenin kendisini şaşırttığını belirterek, "Yöntemlerde farklılıklarımız olabilir ama hedefte aynı fikirdeyiz" eklemesinde bulundu. Trump, Mamdani'nin New York'ta büyük bir şeyler yapma fırsatına sahip olduğunu ve federal hükümetin yardımına ihtiyacı olduğunu vurgulayıp kendisine bu yardımı sağlayacağını belirterek, "Seçilmiş belediye başkanı Mamdani'ye zarar vermeyi değil, yardım etmeyi umuyorum" dedi.

Öte yandan Mamdani ise Başkan Trump ile yaptığı görüşmeyi takdir ettiğini, birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğunu vurgulayarak Başkan Trump ile ortak hedeflerini görüştükleri eklemesinde bulundu. Mamdani, Başkan Trump'a, birçok New Yorklu sakinin endişelerini ve vergi mükelleflerinin paralarını onların çıkarları için kullanma arzusunu bildirdi; ayrıca “İsrail'in” Amerikan fonlarıyla soykırım işlediğinden bahsederek başkanın "paramızı vatandaşlarımıza hizmet etmek için kullanma" fikrini paylaştığı eklemesinde bulundu. Mamdani, gazetecilere yaptığı açıklamada siyasi eğilimlerine vurgu yaparak, "Ben sosyal bir demokratım ve bu konuda her zaman net oldum" dedi. (El Cezire)

Gözlemciler, dünkü iki rakip arasındaki samimi görüşmeyi eleştirdiler ve Trump ile Mamdani arasında ortaya çıkan hakaret ve düşmanlığın gerçek mi yoksa kalplerindeki hedeflere ulaşmak için uydurulmuş bir söylem mi olduğu konusunda kafaları karıştı ancak her ikisinin yaptığı ilk görüşmedeki açıklamalardan düşmanlığın gerçek olmadığı ortaya çıkmaktadır. Böylece New York'un yeni belediye başkanının, faşist olarak tanımladığı başkanının kanatları altına girdiği teyit edilmiş oldu; oysa eğer söylediklerini ve nitelendirdiklerini gerçekten akletmiş olsaydı, iddia ettiği gibi sosyalist bir düşünür olarak faşist biriyle görüşmemesi gerekirdi. Trump'ın kendisi için kullandığı tabirle bir devlet başkanı veya kralın, krallığı konusunda kendisine hakaret eden ve faşist terimlerle nitelendiren bir belediye başkanıyla görüşmemesi gerekirdi; ancak bu, aralarındaki sözlü atışmaların gerçek olmadığı gibi bunun aralarındaki prensip veya vizyon konusunda bir anlaşmazlıktan kaynaklanmadığını, aksine New York'ta çoğunluğu oluşturan Müslümanlar da dahil olmak üzere “azınlıklar” arasında açgözlü kapitalist Trump'a karşı seçmenleri harekete geçirerek Mamdani'nin seçimlerde başarılı olmasını amaçladığını teyit etmektedir;  bu da AIPAC'ın ve Yahudi varlığının destekçilerinin en büyük ağırlığını bünyesinde barındıran, onların emniyet supabı olan ve politikacılarının isyanını kontrol altına almak ve gerektiğinde onları dizginlemek de dahil olmak üzere politikacılarının politikalarını kontrol eden, asla uyumayan bir şehirde Mamdani gibi bir kişinin olmasını gerektiren hedefleri gerçekleştirmek içindir.

İster İngiltere, ister Amerika, isterse başka bir yerde olsun Batı ülkelerinde bir Müslüman hükümet, yargı veya parlamento görevi için adaylığını koyduğunda birçok Müslüman, özellikle de şeyhlerin ve âlimlerin birçoğu, o adayların programlarına ve İslam'a ve Müslümanlara hizmet edip etmediklerine bakmaksızın, bunu o ülkelerde İslam ve Müslümanlar için ezici bir zafer olduğunu kabul ederek seviniyorlar. Zira bu amellerin en asgarisine, yani Müslümanların hükümet veya parlamento görevlerine ulaşmalarına razı oluyorlar; oysa bu adayların, İslam'a davet görevini benimsemediklerini, bunu programlarının kapsamına almadıklarını ve bunların onların öncelikleri arasında olmadığını açıkça ve tam olarak biliyorlar. Dolayısıyla toplumlardaki bazı şeyhlerin ve merkezi yetkililerinin gösteri yapmasının nedeni, Batı’daki karar vericilerin türettikleri bu görevi korkarak veya isteyerek kabul etmelerinin ardından Müslüman toplumu asimile etmek ve İslami kimliklerini silmek için amansızca çaba göstermeleridir.

Birçok kişi, en baştan onun Müslüman olduğu, gerçekten İsmaili olup olmadığı, annesinin Hindu biri olduğu ve eşinin de dini bilinmeyen bir “sanatçı” olduğu gerçeğini göz ardı ederek Mamdani de dahil olmak üzere bu adayların gerçekliğini görmezden geliyorlar. Nitekim Mamdani, kendisinin sosyal demokrat olduğunu vurgulamakta, Yahudiler de dahil olmak üzere şehir sakinleri arasındaki tüm dinlerin temsilcileriyle iletişim kurmaya büyük ilgi göstermekte, onlarla bir araya gelip onların kippasını takmakta ve kendisine yöneltilen anti-semitizm suçlamalarını reddetmektedir. Trump ile görüşmesi, onun başkanla ideolojik olarak bir anlaşmazlık içinde olmadığını, aksine görünürdeki anlaşmazlığın, Batılı siyasetçiler arasındaki dostluğu bozmayan mümkün olan alan içindeki bir politika farklılığı olduğunu ortaya koymaktadır.

Böylece Zohran, Londra Belediye Başkanı Sadık Han ve bu ikisinden önce Kongre üyeleri Rashida ve Ilhan, Hakim Nadia, Hakim Nusrat ve diğerleri, Allah'ın hepimize azim İslam'ı kendisine taşımamızı farz kıldığı yanlış yönlendirilmiş ümmete İslam'ı, şekli olarak bile olsa taşımamışlardır. Aksine Amerika'daki derin devletin, kendisine sadakatini garanti eden ve koymuş oldukları çizginin dışına çıkmayacağını taahhüt edenleri kulübüne kabul ettiği herkes tarafından bilinmektedir. Zohran'ın, hem müşrik demokrasi hem de ateist sosyalizm olmak üzere her ikisini de sadakat beslediği gibi tabii ki de Şeytan'ın iki boynuzuna da sadakat beslemekte olup adalet ve tevhit dininin bu ikisini bir araya getirebileceği düşünülemez. Diğeri, Allah ve Rasulü’ne savaş açan anayasa ve yasalara bağlılık yemini etmesinin yanı sıra eşcinsellere ve Lut kavmi ile diğerlerinin işlediği tüm rezilliklere destek verdiğini açıklayan bir parlamento üyesidir. Bu, Efendimiz Bilal-i Habeşi Radıyallahu Anh’ın soyundan gelen esmer tenli bir Müslüman kadın ancak onu programlarında, hedeflerinde, hatta dış görünüşünde bile kendisine rol model yapmamıştır; zira Müslüman bir kadının gerçek tacı, onun şerî başörtüsüdür. Başörtülü hâkim Nadia'nın musibeti ise, selefininkinden çok daha büyük ve daha şiddetlidir; zira laik kapitalist kafir Amerika’nın yasalarıyla yöneteceğine dair azim Kur’an’a el basarak yemin etmiştir! Peki tüm bunlardan sonra Amerika'daki Müslümanların, sahiplerini kıyamet günü ağır bir hesap vermeye sürükleyecek bu "başarılara" sevinmeleri akıl işi midir?! O ve onun gibilerin bu şerî olmayan eylemlerini onaylayan ve bu kötülüğü engellemeyenlerin başında şeyhler ve âlimler gelmektedir! O halde aklı başında bir Müslümanın, bir Müslümanın iktidar koltuğuna ulaşmasının büyük bir başarı ve fetih olduğunu sanması akıl işi midir?! Peki Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, içinde yaşadığı kâfir siyasi ortama tabi olması için yüksek bir makam ve konum teklif etmelerine rağmen, Daru'n-Nedve'ye girmeyi reddetmemiş miydi?

Batı'daki karar alıcılar ve derin devlet olarak adlandırılanlar, medeniyetlerinin çökmesinin boyutunu ve bunun halkları için ortaya çıktığını bildikleri gibi İslam'ın da insanlığı ve selim fıtratı razı edecek azim hadari bir alternatif olduğunu ve ezilen halklar da dahil olmak üzere tüm insanlığın aradığı şeyin bu olduğunu da çok iyi biliyorlar. Bu nedenle onların, kartları karmak ve İslami hadarat sahiplerini kuşatmak ve Batı ülkelerindeki topluluklarını asimile etmek yoluyla çökmekte olan medeniyetlerini yeniden inşa etmek için çalışmaları gerekiyordu ki eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın Amerika'daki Müslüman topluluğunu “zaman ayarlı bomba” olarak nitelendirirken ifade ettiği şey tam da budur; diğer Batı ülkelerindeki İslami topluluklarda da benzer bir durum söz konusudur. Bu politikacıların iktidar koltuklarına ulaşmalarına izin vermek, Batılı kapitalistlerin çıkarlarına hizmet etmek, zaman bombasının patlamasını ertelemek ve modası geçmiş medeniyetlerinin ömrünü uzatmak ve ona yama yapmak içindir. Bu nedenle bir kişinin, onların iktidara ulaşmasının İslam ve Müslümanlar için bir zafer olduğunu veya Batı'daki derin devlet ve kapitalistlere yönelik bir zorlama olduğunu düşünmemesi gerekir.

Müslümanların yönetim pozisyonlarına ulaşmış olmaları, İslam'ın bu pozisyonlara ulaştığı anlamına gelmez; aksine Müslümanların bu pozisyonlara ulaşmış olmaları, bu kurumlarda yürürlükte olan bu pozisyonlara ve kurumlara meşruiyet vermek anlamına gelir ki bu, hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler için saptırıcı durum olup Allah'ın indirdiğinden başkasıyla hüküm vermek ve yargılamak demektir; bu ise büyük bir günah olup Allah Subhanehu ver Teala ise bunu yapan kişiyi fasık, zalim veya kafir olarak nitelendirmektedir. Tıpkı Allahu Teala’nın şu kavlinde geçtiği gibi: : وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَHer kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” [Maide 44] Ve Allahu Teala’nın şu kavlinde: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَHer kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” [Maide 45] Ve Allahu Teala’nın şu kavlinde: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَHer kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Maide 47] Ayrıca Bureyde Radıyallahu Anh’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: الْقُضَاةُ ثَلَاثَةٌ: وَاحِدٌ فِي الْجَنَّةِ وَاثْنَانِ فِي النَّارِ؛ فَأَمَّا الَّذِي فِي الْجَنَّةِ فَرَجُلٌ عَرَفَ الْحَقَّ فَقَضَى بِهِ، وَرَجُلٌ عَرَفَ الْحَقَّ فَجَارَ فِي الْحُكْمِ فَهُوَ فِي النَّارِ، وَرَجُلٌ قَضَى لِلنَّاسِ عَلَى جَهْلٍ فَهُوَ فِي النَّارِHâkimler üç kısımdır: Biri cennette, ikisi de cehennemdedir. Cennette olan, hakkı bilip ona göre hüküm verendir. Hakkı öğrendiği halde hükm(ün)de zulmeden (hâkimler) ile, hakkı bilmeden insanlar hakkında hüküm veren (hakimler) de cehennemdedir.” [Ebu Davud, Tirmizi ve İbn-i Mace rivayet etti.]

Bu ülkedeki Müslümanların hakları, Allah'ın indirdikleriyle yönetmeyen bir sistemin gölgesindeki hükümet ve yargı organlarına katılarak ve aday olarak gerçekleşmez. Bu ülkedeki politikacılar ve yargıçlar, sadece yasaları uygulayan ve insan yapımı anayasaya bağlı olarak çalışanlar olup onlar, yasaları değiştirme veya yasaların dışında hareket etme gücüne sahip değillerdir. Bu nedenle bir politikacının kimliği veya dini ne olursa olsun, -bunu istemiş olsa bile- yasanın dışına çıkma veya dini ve etnik hükümleri tercih etme hakkı yoktur. Ayrıca siyasetçiler, hâkimler ve nüfuz sahibi kişiler, siyasi rakipleri ve düşman lobiler tarafından en çok takip edilen kişilerdir; bu nedenle -ister Müslüman olsun isterse olmasın- bu adayların hesap verme korkusuyla yasalara tam olarak uyma konusunda en istekli kişiler olduğunu görürsünüz; dahası rakiplerini razı etmek ve zalim rejime diğerlerinden daha sadık olduklarına teyit etmek için akidevi ve şerî tavizler bile vermektedirler.

Amerika'da insanların yasal haklarını elde etmeleri din, ırk veya siyasi bağlılıkla bağlantılı değildir ve hiç kimse onları, keyfi durumlar dışında bu haklardan mahrum edemez. Bu nedenle Müslümanların haklarının ancak siyasi veya hukuki pozisyonlarda yer alarak gerçekleşebileceğini düşünmek bir vehimden ibarettir. Bu yüzden yönetim ve yargı makamlarına ulaşarak elde edilen şey, bu adayların dinlerini kaybetmeleri ve İslam'ı bu ülkenin halkı için hadari bir alternatif olarak taşıyamamalarıdır ki bu, Allah'ın her bir Müslümana, özellikle de onların içinden nüfuz sahibi olanlara, İslam merkezlerine ve şeyhlere farz kılmış olduğu bir görevdir.

Amerika'daki Müslüman topluluğun ve Batı'daki diğer toplulukların, çabalarını birleştirerek İslam'ı bir din ve devlet olarak taşıyan güçlü bir hadarat gücü oluşturmaları ve bu ülkelerin halklarını, politikacılarını, düşünürlerini ve kamuoyunu, onları kapitalizmin karanlıklarından ve zulmünden çıkarıp İslam'ın nuruna ve adaletine kavuşturacak ve kıyamet gününde hesap vermekten kurtaracak merhamet dinine davet etmeleri gerekir. Böylece Allah'ın kendilerine emrettiği şeyi yerine getirmiş ve aralarında yaşadıkları komşularına iyi davranan en iyi insanlar olmuş olurlar. Bu, İslami topluluk içindeki nüfuz sahiplerinin ve genel olarak da Müslümanların benimsemesi gereken bir siyasettir ki bu da Allahu Teala'nın şu kavlinden dolayıdır: ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ(Rasulüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” [Nahl 125]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan

Template Design © Joomla Templates | GavickPro. All rights reserved.