- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأَقْرَبِينَ
“(Önce) en yakın akrabanı uyar.” [Şuara 214]
Zamanımızdaki birçok davet taşıyıcısının on yıllar içinde tembelleşmesi ve çoğu durumda da aile baskısı ve çocuklarından dolayı tamamen durma noktasına gelmeleri üzücü bir durumdur. İnançlarına sımsıkı sarılmalarına ve daveti taşımaya devam etmelerine rağmen ancak çoğu zaman, hatta birçok durumda, aileleri ve çocukları tarafından sürekli muhalefetle karşı karşıya kalmaktadırlar. Kadınlar ile genç erkek ve kızlar, toplumsal normlara uymaları konusunda akranları tarafından büyük bir baskı görürken, davet taşıyıcıları ise topluma yabancı gelen görüş ve tutumları benimsemektedirler. Gençler, okullar, kolejler ve üniversitelerde laik eğitim sistemine ve liberal ortama maruz kalmaktadırlar.
Bu tür dahili muhalefetten kaçış yoktur; çünkü bu muhalefet, rahatlık, huzur ve destek aradığımız ailelerden gelmektedir. Ailenin muhalefeti, yıllar ve on yıllar boyunca davet taşıyıcısını yıpratmış ve davet taşıyıcısı çoğu zaman kendisini, taşımış olduğu davet ile çocuklarının topluma entegre olmaları yönündeki talepleri arasında çatışma içinde bulmuştur. Bu mesele, namaz, başörtüsü, cilbab, faizli öğrenci kredisi almak ve cinsiyetlerin ihtilat (kız-erkek karışık olması) halinde olması gibi konulara da uzanmaktadır; işte bu çelişki, saf bir kalbin tahammül edebileceği bir şey değildir, hatta bunaltıcı ve acı verici bir hale de gelebilmektedir.
Öte yandan, daveti taşıyan birçok çocuğa sahip olan mübarek aileler, bir destek ve motivasyon kaynağı oluşturmaktadır. Bu tür ailelerdeki davet taşıyıcıları, evlilik ve ebeveynlikten sonra, hatta büyükanne ve büyükbaba olduktan sonra bile istikrarlı bir şekilde devam etmektedir. Her zaman olduğu gibi, hayatımızdaki iyilik, sünnete tutunmaktan, kötülükler ise onu terk etmekten kaynaklanmaktadır. Gelin Peygamberimizin mümin ailelere yönelik yaklaşımının nasıl olduğuna daha yakından bir bakalım.
Müslüman ailenin rol modeli, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mübarek ailesi olan Ehl-i Beyt'tir. Nitekim daveti taşıyan ve zor zamanlarda babasının yanında duran kızı Fatıma Radıyallahu Anha ile birlikte mübarek bir aileydi. Gençliğini Allah Celle Celaluhu'ya itaat ederek ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in destekleyerek geçiren bir genç olan amcasının oğlu Ali Radıyallahu Anh ile birlikte mübarek bir aileydi. Zalimlere karşı kararlı duruşları ve şehit olmalarıyla İslam ümmetinde derin bir etki bırakan iki şerefli torunları Hasan ve Hüseyin Radıyallahu Anhum ile birlikte mübarek bir aileydi. Nitekim Ehl-i Beyt’ten birçok genç erkek ve kadın, İslam ümmeti için bir temel haline gelmişti ve yüzyıllar boyunca Müslümanlar, onların siretlerini inceleyerek onlardan ilham ve hidayet almaya devam etmişlerdir.
Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأَقْرَبِينَ “(Önce) en yakın akrabanı uyar.” [Şuara 214] İbn Kesir bu ayeti şöyle yorumlamıştır: “Sonra Allahu Teala, Rasulü Salavatullahi ve Selemuhu Aleyh'e, en yakın akrabalarını, yani kendisine en yakın olanları uyarmasını emretmiş ve onların hiçbirinin Rabbi olan Azze ve Celle'ye iman etmedikçe kurtulamayacağını bildirmiş ve Allah'ın mümin kullarından kendisine tabi olmak için yanında duranlara yumuşak davranmasını emretmiştir.” Vaki bize, Hişam'ın babasından o da Aişe'den şöyle dediğini rivayet etmiştir: وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأَقْرَبِينَ “(Önce) en yakın akrabanı uyar.” [Şuara 214] ayeti nazil olunca, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayağa kalktı ve şöyle dedi: يَا فَاطِمَةُ ابْنَةَ مُحَمَّدٍ، يَا صَفِيَّةُ ابْنَةَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، يَا بَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، لَا أَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئاً سَلُونِي مِنْ مَالِي مَا شِئْتُمْ “Ey Muhammed'in kızı Fatıma, Ey Abdulmuttalib'in kızı Safiye, Ey Abdulmuttalib oğulları Allah'a karşı benim size hiçbir faydam olmaz. Malımdan istediğinizi benden isteyebilirsiniz.” [Müslim bunu, hadisinde rivayet etmiştir]
İmam Nevevi, Müslim’in şerhinin, “Allahu Teala’nın, (önce) en yakın akrabanı uyar” babında, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediğini zikretmiştir: يَا فَاطِمَةُ أَنْقِذِي نَفْسَكِ مِنَ النَّارِ فَإِنِّي لَا أَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيئاً غَيْرَ أَنَّ لَكُمْ رَحِماً سَأَبُولُّهَا بِبَلَالِهَا “Ey Fatıma! Kendini cehennemden kurtar! Çünkü sizi Allah’ın azabından kurtarmaya benim gücüm yetmez. Ama aramızdaki akrabalık bağı sebebiyle sizinle ilgimi kesmeyeceğim.” Yani, kendini cehennemden kurtar, benim Allah katında hiçbir gücüm yok ancak seninle, sayesinde tevessül edebileceğim akrabalık bağım var demektir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızına söylediği sözle ilgili olarak: سَلُونِي مِنْ مَالِي مَا شِئْتُمْ “Malımdan istediğinizi benden isteyebilirsiniz.” Hanefi alimlerinden biri olan İmam Türbaştî, burada kastedilenin, bizzat bilinen mal olmadığı, aksine tasarrufta bulunup kullanmak için sahip olduğu her şey olduğunu ifade ettiği şeklinde tefsir etmiştir. Bu yüzden Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kızına, iman etmediği takdirde Allah katında kendisine bir faydasının olmayacağını, ancak malından, harcamasına yetecek kadarını verebileceğini vurgulamıştır.
Böylece Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı Fatıma Radıyallahu Anhaya, samimiyet ve şefkatle öğrettiğini görmekteyiz. Yani ilişkilerinde babacan olan bir öğretmek gibiydi ve onun ilk öğrencileri, kendi evindeki gençler olmuştu. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ بِمَنْزِلَةِ الْوَالِدِ أُعَلِّمُكُمْ “Ben sizin babanız yerindeyim. Sizlere öğretiyorum.” [Sünen-i Ebu Davud.] Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kızına karşı nazik, saygılı ve gözeticiydi ve kızının şahsiyeti, onun yetiştirmesinin etkileriyle şekillenmişti; dolayısıyla kızının davranışları ve ahlakı, Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yaptığı şekilde tezahür etmekteydi. Nitekim Aişe Radıyallahu Anha şöyle demiştir: مَا رَأَيْتُ أَحَداً مِنَ النَّاسِ كَانَ أَشْبَهَ بِالنَّبِيِّ ﷺ كَلَاماً وَلَا حَدِيثاً وَلَا جِلْسَةً مِنْ فَاطِمَةَ قَالَتْ: وَكَانَ النَّبِيُّ ﷺ إِذَا رَآهَا قَدْ أَقْبَلَتْ رَحَّبَ بِهَا ثُمَّ قَامَ إِلَيْهَا فَقَبَّلَهَا ثُمَّ أَخَذَ بِيَدِهَا فَجَاءَ بِهَا حَتَّى يُجْلِسَهَا فِي مَكَانِهِ. وَكَانَتْ إِذَا أَتَاهَا النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَحَّبَتْ بِهِ ثُمَّ قَامَتْ إِلَيْهِ فَقَبَّلَتْهُ “Ben, insanlardan Fatıma kadar konuşmasında, sohbetinde ve oturmasında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e benzeyen birisini görmedim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kızı Fatıma’yı gördüğünde, onu karşılayarak ona hoş geldin der, (sonra) yerinden kalkıp Fatıma'ya doğru gider; elinden tutup öper ve kendi yerine oturturdu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Fatıma’ya geldiğinde, o da Peygamberimize hoş geldin der, sonra ayağa kalkar ve onu öperdi.” [El-Edebül Müfred.]
Hz. Fatıma Radıyallahu Anha, samimi bir iman ve İslam'a tam bir bağlılıkla dinini öğrenmiş, hak üzerinde sebat etmiş ve davetin sıkıntılı döneminde babasına destek olmuştur. Ukbe bin Ebi Muayt, Sallallahu Aleyhi ve Sellem secde halinde iken üzerine zararlı bir şey atınca, hemen gelip onu yıkayan Fatıma olmuştur. Mücadele ve fedakarlıklarla dolu uzun bir davetin ardından, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Allah'a dönüşünün yakın olduğunu anlamıştı. Fatıma'ya, cennetteki yerinin babasıyla beraber olduğu bildirilmiştir. Aişe’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Fatıma yürüyerek geldi. Yürüyüşü sanki Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yürüyüşü gibiydi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: مَرْحَباً بِابْنَتِي “Hoş geldin kızım!” dedi ve onu sağına veya soluna oturttu. Sonra kulağına eğilerek bir sır verdi. Hemen ağlamaya başladı. Bunun üzerine Fatıma’ya; neden ağlıyorsun? dedim. Sonra tekrar bir sır verdi. Hemen gülmeye başladı. Aişe, Fatıma’ya dedi ki: “Böyle ağlamaya yakın bir gülme görmedim. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, ne dediğini sordum: Fatıma, onun sırrını ifşa edemem” dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat edince ona sordum. Fatıma da şöyle dedi: (Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana dedi ki); “her yıl Cibril bir kez gelir ve benimle Kur’ân’ı tekrar ederdi. Bu yıl iki kez gelip tekrar etti zannedersem ecelim geldi. Senin için en iyi selef benim. Ailemden bana, ilk kavuşacak sensin” dedi. Bunun üzerine ağladım. Sonra, أَمَا تَرْضَيْنَ أَنْ تَكُونِي سَيِّدَةَ نِسَاءِ أَهْلِ الْجَنَّةِ أَوْ نِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ؟ “Cennet ehlinin kadınlarının veya mümin kadınların efendisi olmak istemez misin?” dedi. Bunun üzerine güldüm.” dedi. Aman Allah’ım, bir baba ve kızı için ne mutlu bir son!
Ey kardeşler ve bacılar! Ey amcalar, teyzeler, babalar, anneler ve dedeler:
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, yüzyıllar boyunca İslam ümmeti için güzel bir örnek olan dört mübarek kızını nasıl yetiştirdiğine bir bakın! Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, amcasının oğlu Ali ibn Abi Talib Radıyallahu Anh'ı nasıl yetiştirdiğine bir bakın. Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, asil torunları Hasan ve Hüseyin Radıyallahu Anhumu nasıl yetiştirdiğine bir bakın! Fatıma, Ali, Hasan ve Hüseyin'i takdir edin! Her ailede gençlerden oluşan bir hazine vardır: Onlar, kızlarımız ve erkek çocuklarımız, dayılarımızın ve amcalarımızın çocukları ve torunlarımız arasındaki gençlerdir. O halde asrın tağutlarını muhasebe etmeyi ihmal etmeden, onların her birine değer verelim ve onları takdir edelim. Değişim için Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metodunu takip edenler olarak bizler, bir şey için vaktimiz var ama diğer bir şeyi terk ediyoruz demeyelim! Hayır, ikisini de ihmal etmeyin. Genç erkek ve kızlara dikkat edelim ki onlar bize destek versinler ve biz de onlara destek verelim; onlara önem verelim ki hepimiz, ebedi hayatta cennetin nimetlerine nail olalım. Allah’ım, bunun gerçekleşmesini nasip et. Amin.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Musab Umeyr - Pakistan