- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Sudan'daki Kan Şelalesi ve El Faşir'in Unutulmuş Çığlığı!
Bugün Sudan, modern tarihinin en kanlı dönemlerinden birini yaşıyor; zira şehirler yıkılıyor, köyler yakılıyor ve hesapsız bir şekilde hayatlar kaybediliyor. Müslümanlar ise, sanki Sudan'dan Gazze'ye kadar -Müslümanların kanının- kayda değer bir kıymeti yokmuş gibi bitmek bilmeyen kan şelalesi karşında sessiz kalırken, dünya ise enkaz altında bulunamayan Yahudi askerin naaşının kaybolmasının yüzünden ayağa kalkıyor!
Sudan'ın durumu, İslam beldelerinden kardeşleri Libya, Yemen, Filistin ve Lübnan'ın -ki liste uzayıp gidiyor- durumundan daha az perişan değildir. Ancak Sudan'daki çatışmayı takip eden birisi, ordu ile Hızlı Destek Güçleri arasındaki bu görünür çatışmanın arkasında daha derin bir gerçeğin yattığını idrak eder: bu gerçek ise, bu bitkin ülkenin geleceği hakkında son sözü söylemek için rekabet eden büyük güçler arasında, Sudan topraklarında yerel araçlarla yürütülen uluslararası bir nüfuz çatışmasıdır.
Beşir'in düşüşünden bu yana Amerika, herhangi bir ortak olmaksızın Sudan üzerindeki nüfuzunu genişletmeye çalışmaktadır. “Demokratik dönüşüm” hakkındaki söylemine gelince; Sudan'ı Amerikan ölçülerine göre formüle etmeyi hedefleyen proje için siyasi kılıftan başka bir şey değildir.
–Hızlı Destek Güçleri ve el-Burhan hükümeti– gibi savaşan taraflar, özünde Amerika'nın bir türetmesi olup aralarındaki çatışma yoluyla, yönetimin Avrupa destekli sivil harekete intikal etme süreci geciktirilmek istenmektedir.
Washington, -coğrafi konumu ve doğal kaynakları ile- Sudan'ın, Doğu Afrika ve Kızıldeniz'de stratejik bir anahtar oluşturduğunun farkındadır; bu nedenle yaklaşık üç yıldır mevcut durumu, yani "kararsızlık" durumunu olduğu gibi korumaya çalışmaktadır; çünkü kaosun devam etmesi ona, müdahale etmek ve olayların gidişatını kontrol etme için büyük fırsat vermektedir.
Öte yandan İngiliz nüfuzunu temsil eden sivil akım, geçmişte İngiltere'nin Sudan'ı yönettiği dönemin doğal bir uzantısı olarak iktidarı talep etmektedir. Yani İngiltere, siyasi elitler, sivil toplum kuruluşları, geniş medya ve siyasi destek gibi yeni araçlar yoluyla eski rolünü geri kazanmaya çalışmaktadır.
Bu, Sudan'ın vasileri arasındaki bir çatışmadır: zira İngiltere, sivil akımı kendi nüfuzunun bir uzantısı yapmaya çalışırken, Amerika ise bu akımı zayıflatmaya ve yönetimin ona teslim edilmesini geciktirmeye çalışmaktadır; amaç ise ülkenin yönetiminde ikili bir ortaklık değil, bilakis mutlak Amerikan hakimiyetidir.
Yaralı ve kanayan bir şehir olan El Faşir ise, bu çatışmanın tam merkezinde durmakta olup trajedinin en korkunç fasıllarına tanıklık etmektedir; zira Hızlı Destek Güçleri milisleri tarafından, sanki El Faşir'in varlığı silinmek istenircesine acımasızca öldürme, yağmalama ve yakma eylemleri uygulanarak soykırım ve etnik temizlik suçları işlenmekte, uluslararası toplum ise şüpheli bir sessizlik içindedir. Bu sessizliğin, büyük siyasi hesaplamalardan ayrı düşünülmesi mümkün değildir; çünkü uluslararası taraflar, çatışma ABD'nin istediği güç dengesine hizmet etmeye devam ettiği sürece olan bitene göz yummaktadır.
Sudan bugün, “kasıtlı kaos” mantığıyla yönetilmektedir; zira her ne zaman bir çözüme yaklaşılmış olsa, onu sıfır noktasına geri döndürecek biri ortaya çıkmaktadır; yine her zaman siyasi bir çözüm için bir umut doğmuş olsa, büyük güçler müdahale edip ateşi yeniden alevlendirmektedir.
Sudan'da yaşananlar sadece bir iç savaş değildir, aksine köklü bir Müslüman ülkesini sistematik olarak parçalama projesidir. Zira bugün El Faşir, tüm ülke adına kan kaybetmektedir.
Hem İngiltere hem de Amerika demokrasiden bahsediyorlar ama her ikisi de sahada en iğrenç siyasi ve insani sömürü biçimlerini uygulamaktadır. Sudan halkı ise, katliam ve yerinden edilme arasında gidip gelen bir trajedi yaşayarak tek kaybeden taraf olmaya devam etmektedir...
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak