Logo
Bu sayfayı yazdır
Sudan: Çerçeve Anlaşmanın Karanlıkları Mı Yoksa Allah'ın Kitabı ve Rasulü'nün Sünnetinden Kaynaklanan Anayasanın Nuru Mu?

بسم الله الرحمن الرحيم

Sudan: Çerçeve Anlaşmanın Karanlıkları Mı Yoksa Allah'ın Kitabı ve Rasulü'nün Sünnetinden Kaynaklanan Anayasanın Nuru Mu?

Sudan'daki siyasi sahneyi takip eden herkesin, bu savaşın ABD tarafından kendi gündemlerini gerçekleştirmek ve özellikle İngilizlerin sivil ajanları olmak üzere Avrupalı rakiplerinin gücünü kırmak için kirli ve kötü niyetli bir şekilde tertip edilip denetlendiğini bilmesi hiç de şaşırtıcı değildir; yani bu savaş ABD'nin sponsorluğunda olup onun lanetli bir oyunudur. Savaşın uzayacağına dair en büyük kanıt ABD Dışişleri Bakanı Blinken'dan gelmiştir. Bu savaşı uzatmak, kesin bir karar vermek, kanları korumak veya ülkeyi ve halkını harap eden yıkımı durdurmakla ilgili değildir; aksine bu savaş, vurkaç şeklinde ülkedeki Amerikan çıkarlarını garanti altına alan ve koruyan bir siyasi vizyonu dayatma girişimleridir.

Barışı dayatmaya ve savaşı sona erdirmeye yönelik son Amerikan açıklamaları, kanları korumak veya kan dökülmesini durdurmak ya da Sudan ve halkının onuruna ve namuslarına duyulan endişe amacıyla yapılmamıştır ki bu, sömürgecinin düşüneceği en son şeydir; aksine bu, şu iki hususu gerçekleştirmek için güçle barışı sağlama kapsamındadır: Birincisi, Amerika'nın hegemonyasını dayatmak ve Amerika'nın kendisini dünyanın süper gücü olarak kanıtlamaktır; bu yüzden istediği zaman savaşı durdurmakta ve istediği zaman da savaşın devam etmesine izin vermektedir. İkincisi: Sudan da dahil olmak üzere tüm dünyada Amerikan çıkarlarını korumak; bu yüzden Avrupalıların nüfuzunu ortadan kaldırmak için alevlendirdiği savaş, Amerika'nın dayattığı siyasi vizyonla bu çıkarların korunmasını sağladığında duracaktır. Her halükârda Sudan yıkılmakta, halkı zorluk çekmekte, kanlar dökülmekte, onurlar ihlal edilmekte ve zenginlikler yağmalanmaktadır.

Bu gerçeklik garip ya da şaşırtıcı değildir; aksine kapitalist sistemin gölgesindeki doğal bir durumdur. Bugün dünyada bu fasit ideolojinin altındaki hangi devlet, halkına rahat bir yaşam sağlayabilmektedir ki?Hangi devletteki bir insan, Amerika veya diğerlerinin servetini yağmalamadan, bunları aralarında bölüşmeden ve hayatını zorlaştırmadan canı, malı, onuru ve dini açısından onurlu ve güvenli bir şekilde yaşayabilmektedir ki? Ancak trajikomik olan, umut hükümeti adına Amerikan politikalarını uygulamak için gelmenizdir ki bu hükümetin başbakanı eski bir Birleşmiş Milletler yetkilisidir!

Hangi umuttan bahsediyorsunuz; zira bu hükümet ve “halk için güvenlik, rahat bir yaşam ve refah sağlamak” şeklindeki mesajı, 1898'de sömürgeci kâfir Kitchener'ın güçlerinin Sudan'a girişinden bugüne kadar uygulanmaya devam eden aynı laik demokratik hükümet sistemi aracılığıyla bu hedefleri gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır; oysa laik demokratik yönetim, ciddi bir şekilde başarısız olduğu gibi güvenliği gerçekleştirememiş, rahat bir yaşamı garantileyememiş ve halka da bir refah getirememiştir; aksine güneyin ayrılması ve El Beşir döneminde yıllarca süren kanlı savaştan Burhan ile Hemedti arasındaki savaşa, aralarında on binlerce mazlumun bulunduğu Darfur'u bölme girişimlerine, ülke kaynaklarının yağmalanmasına ve altyapının tahrip edilmesine kadar karanlık üzerine karanlık ve zorluk üzerine zorluk olmuştur.

Çatışmanın tarafları arasında, ister teknokrat ister bir başkası olsun karma bir hükümetten pay almak, Amerika'nın diktelerini uygulamaktan başka bir şeye sahip olmayan bir hükümette bir pozisyon veya koltuk kapmak ve marjinallerin hakları veya bakanlık yetkileri konusunda anlaşmazlıklar için birbirleriyle atıştıkları siyasi açıklamalar ve çeşitli sloganlar ortaya çıkıyor… Yani gürleme var ama yağan yok. Tüm bu bakanlar ve Amerika'nın şekillendirdiği siyasi sahneye liderlik etmeye çalışan herkes, sadece kişisel hırslarının ve dünyevi prestijlerinin peşinden koşuyorlar, mazlum halka da umut, rahat bir yaşam ve benzerleri gibi parlak sloganlar sunuyorlar ama onlardan hiçbiri, Sudan'ın kalkınması, onun yeniden inşası ve halkının kanlarının ve onurlarının korunması için net bir plan veya ayrıntılı bir projeye sahip değildir.

Ümmetine asla yalan söylemeyen sadık biri olan, bu ülkenin güzel halkının akidesinden kaynaklanan ve kanlı çatışmaları sona erdirecek ve Sudan'ı açgözlü ülkelerin siyasi çatışmalarından kurtaracak açık ve ayrıntılı bir projeye sahip olan Hizb-ut Tahrir dışında hiçbir siyasi parti göremezsiniz; çünkü Hizb-ut Tahrir, gayesi İslami hayatı yeniden başlatmak olan siyasi bir partidir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir, apaçık bir şekilde fikrini ve projesini sahaya sunmakta ve içerisinde İslam'ın ve Müslümanların izzetini barındıran bu projeyi benimsemeleri, desteklemeleri ve uygulamaları için ümmete ve onun canlı güçlerine hitap etmektedir.

Ümmete sunulan ve İslam'ı bir fikir ve metot olarak taşıyan adamlar tarafından hazırlanan proje, meçhul değil malum olup şerî hüccet ve delille tartışmaya açıktır; nitekim parti ümmete, Allah'ın Kitabı'ndan ve Rasulü'nün sünnetinden istinbat edilen projesini uygulayarak trajedilerinin sona ereceğini ve Amerika, Avrupa ve diğerlerinin zulmünden kurtulacağını garanti etmektedir. Zira Hizb-ut Tahrir'in içinde, kendi mevkilerinin değil ümmetlerinin kalkınmasının kaygısını taşıyan, ümmeti gözetmesini ve Allah'ın huzurunda kendisinden dolayı hesaba çekileceği bir farz olan Allah'ın şeriatını uygulamayı bilen ve Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi'nde bir onur aramayan adamlar vardır.

Umut Hükümeti ve Amerika'nın Sudan için hazırladığı çerçeve anlaşma tasarısı veya diğer şeyler ile partinin ümmet için hazırladığı anayasa tasarısı arasındaki fark, karanlıklar ile aydınlık arasındaki fark gibidir.

Sudan halkı, ferdin (yiyecek, giyecek ve barınma) gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra (güvenlik, eğitim ve sağlık) ve bunun için gerekli olan temiz su, elektrik ve iletişim ağları, yollar, köprüler ve benzerleri gibi toplumsal ihtiyaçların karşılanmasını sağlamak yoluyla sorunlarına çözüm getiren ve onların hayatlarını insanca yaşam seviyesine yükselten bir hükümet istiyorlar; tüm bunlar ise, ülkenin servetlerinin yağmalanmasının durdurulmasını ve kamu mülkiyetlerinin paralarının sahiplerine iade edilmesini, tüm bunların başında ise sömürgeci kafirin ülkemizdeki nüfuzunun söküp atılmasını gerektirmektedir. Sudan halkına umut veren işte budur ve bu, Kamil İdris'in hükümetinin gerçekleştiremeyeceği bir şeydir. Çünkü o, basitçe dünya çapında ve her düzeyde başarısız olduğu kanıtlanmış olan laikliği uygulayan bir hükümettir. Dini hayattan ayıran ve yaratıcının yasama hakkını reddeden bir akideyi benimseyen ideoloji, bireyin arzularının ve ihtiyaçlarının tatminini nihai bir hedef ve mutluluğa giden bir yol olarak görmekte ve en güçlü olanın hayatta kalmasını sağlamakta olup ondaki başarının kriteri ise başkalarına zarar verse bile herhangi bir yolla ferdi kazançların artırılmasıdır; oysa kanun aptalları korumaz ve servetleri, zayıfları ve daha az şanslı grupları umursamadan en akıllı ve en yetenekli oldukları için onun sahibi olmayı hak eden küçük bir azınlığın elinde biriktirmez... Ayrıca devletin önemsediği şey, prestijini ve çıkarları olanların hakimiyetini garanti altına alacak uygun bir üretim seviyesi ile yüksek ekonomik seviyeyi korumaktır. Ayrıca o, ferdin üst sınıfın çıkarlarını gerçekleştirdiği ölçüde kıymeti olan bir ideolojidir. Yine halkların kutsallıklarının ihlal edilmesine ve zenginliklerinin yağmalanmasına izin veren ve insan hakları ve özgürlüklerin yayılması adına bu suçu meşrulaştıran bir ideolojidir!

Demokratik sistemler, cezalarının zayıf olması nedeniyle suçluları beslemekte, dahası suç üretmekte ve yozlaşmayı gözetmektedir; dolayısıyla onlar, insanlara yaratıcılarından daha merhametli olduklarını sanıyorlar ama küfürden sonra bir günah yoktur.

Sudan için tek gerçek umuda gelince; Sudan halkının kıyamet gününe kadar bir akide ve kamil hayat sistemleri olarak benimsediği İslam'ın gölgesinde olacaktır. Zira Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِيناًBugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum.” [Maide 3] Hak olan İslam budur ve umut ancak hakkın gölgesinde doğabilir; dolayısıyla Hilafet sistemi kurulduğunda, İslam’ın gölgesinde onurlu bir yaşam için aşağıdaki umutlar doğacaktır:

Birincisi: Hilafet Devleti'nin kurulduğu ilan edilir edilmez Halife, insan yapımı anayasanın yürürlükten kaldırıldığını ilan edecek ve doğrudan Kur'an ve sünnetten istinbat edilmiş İslami anayasayı uygulamaya başlayacak, böylece kafir Batı'nın elini kesecek ve her türlü dış müdahaleyi reddedecektir.

İkincisi: Halife derhal yardımcılarını ve valilerini atamaya başlayacak ve tebaanın sorunlarını, herhangi bir kota olmaksızın derhal çözmeye başlayacaktır; çünkü otorite şer'an, silah taşıyan ve dışarıyla iletişim kuranlara değil, ümmete aittir. Ayrıca Halife, ilim, takva ve hayır ehlini yakınlaştıracak ve böylece ümmetin gerçek kimliğini şekillendirecektir.

Üçüncüsü: Hilafet, dışarıyla olan ekonomik veya siyasi batıl anlaşmaları feshedecek ve Batı'nın ülkenin servetlerini yağmalamasına son verecektir; dolayısıyla ümmetin fikri ve maddi servetini, daha önce olduğu gibi dünyanın birinci ülkesi olmak için kendisiyle ilerleyeceği bir basamak olarak kullanacaktır.

Dördüncüsü: Halife, dışarıdan gelen casusların yuvalarının varlığına son verecek olup büyükelçiliklerin ve diplomatik misyonların çalışmaları, ülkenin siyasi işlerine karışmadan veya ülkede dolaşıp ülkenin servetini yağmalamadan sadece Halife ile dış ülkeler arasındaki mesajları aktarmakla sınırlı olacaktır. İnançları veya ırkları ne olursa olsun zimmet ehlinin haklarını, şeriatın hükümlerine gözetilmesini sağlamak için çalışacak ve böylece marjinalleşme, ırk ayrımcılığı ve mezhepçilik gibi dosyalara son verecektir. Zira İslam, her hak sahibine hakkını vermeyi garanti etmektedir.

Beşincisi: Müslümanların Halifesi, devletin silahlı kuvvetlerini tek bir güç altında birleştirip ona başkanlık edecek ve her yeni şafakla birlikte yeni milislerin türetilmesi, bilakis daha da kötüsü bu milislerin bazılarının dış ülkelerde eğitilmesi gibi bir saçmalığı durduracaktır! İşte bu çok sayıdaki silahlı gücün gölgesinde bir umut ve onurlu bir yaşam arayabiliriz!

Altıncısı: Hilafet, İslam'ın risaletini, adaletini ve doğruluğunu insanlara yaymak, devlet içinde İslam kültürünü yaymak için tüm medya imkanlarını seferber edecektir; dolayısıyla ilmi ve alimleri gözetecek, Allah'ı razı etmeyen yabancı fikir ve kültürlerin her türlü görüntüsünü ortadan kaldırmaya hırs gösterecek, böylece İslam toplumu, kardeşlik, merhamet, iyilik ve takva üzere yardımlaşan bir toplum olarak kalacaktır. Ayrıca Hilafet, bireyin ve toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayacak, kamu mülkiyetlerini ve devlet mülkiyetini tüm sahiplerine geri verecek, paraları Allah'ın vacip kıldığı hak sahiplerine harcayacak, şerî hadleri ve ukubatları tatbik edecektir ki böylece halkının güven ve emniyetin keyfini çıkardığı ve onun, güçlerini bir araya getirip birbirlerini öldürmek ve fitne ve fesat yaymak yerine, inşa, fikri ve siyasi ilerleme ve İslam'ı taşımakla meşgul olduğu güvenli bir toplum garanti edilmiş olsun.

Bu, İslam'ın hükümlerinden buzdağının görünen kısmıdır; işte bu hükümleri ümmet için bir proje olarak sunduğumuzda, ona onurlu bir yaşam için bir umut verilebilir; işte bu hükümler tatbik ve uygulama konumuna getirildiği gün, hayatımız baştan aşığı değişecek ve umut, daha önce olduğu gibi bizi ihtişamın zirvelerine taşıyacak bir eyleme dönüşecektir; bu ise aziz olan Allah'a hiç de zor değildir.

Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْEy iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beyan Cemal

Template Design © Joomla Templates | GavickPro. All rights reserved.