Cuma, 23 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

El-Ezher'in Suskunluğu ve Katliamların Yankısı: Aciz Bir Açıklamayla Gazze Kurtarılamaz!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

El-Ezher'in Suskunluğu ve Katliamların Yankısı: Aciz Bir Açıklamayla Gazze Kurtarılamaz!

Haber:

Ezher-i Şerif'in, el-Ezher Üniversitesi Şeyhi Dr. Ahmed Tayyib'in Gazze'yi ölümcül kıtlıktan kurtarmak için acil harekete geçme çağrısı yaptığı uzun açıklamasını silmesinin ardından, sosyal medya platformlarında tartışmalar alevlendi.El-Ezher'in açıklamasında, Gazze'de Filistinlilerin öldürülmesinin devam etmesinin gölgesinde insanlık vicdanının sınanmakta olduğu vurgulanarak, “İsrail'e” silahla destek veren veya kararlarıyla onu destekleyenlerin soykırımın doğrudan ortağı olduğu uyarısında bulunuldu.Ancak bu açıklama, El-Ezher'in sosyal medya platformlarındaki hesaplarından silinmeden önce sadece birkaç dakika yayında kaldı; bu da sanal dünyadaki kullanıcılar arasında büyük bir şaşkınlığa yol açtı. (El Cezire)

Yorum:

El-Ezher ve alimlerinin, çocukların saçlarını ağartan ve bir taş atımı uzaklıkta meydana gelen katliamlar hakkında uzun süre sessiz kalmasının ardından, son olarak durum, cinayet ve işkenceyle ölümlerin yanı sıra açlıktan ölüm noktasına varıncaya kadar Gazze halkının öldürülüp aç bırakılmasının üzerinden yaklaşık iki yıl geçmesinin ardından ve Gazze halkının komşularına yardım çağrısı yaparken seslerinin kısılıp kurtarılma umutlarını yitirmelerinin ardından onlar, sadece Refah sınır kapısının açılmasını talep etmekle yetindiler...Sonra... Sonra... El-Ezher ve alimlerinin coşkusu harekete geçti ancak aciz birinin yayınlayabileceği zayıf bir bildiri yayınladılar!

El-Ezher, “özgür ve etkili vicdan sahibi güçlere” yönelik küresel acil bir çağrı yaparak, Gazze halkını Yahudilerin dayattığı ölümcül ve geniş çaplı kıtlıktan kurtarmak için derhal harekete geçmelerini istedi; sanki el-Ezher bu çağrının dışındaymış, bununla hiçbir ilgisi yokmuş, dahası doğu ve batı arasındaki uzaklık gibi Gazze'den uzak olan insani bir kuruluşmuş gibi!Onun açıklaması, Türkiye lideri Erdoğan'ın şöyle dediği açıklamalarıyla neredeyse aynıdır: “Gazze'de insanlık can çekişiyor, çocuklar yardımların yetersizliğinin ortasında şiddetli açlıktan dolayı acı çekiyorlar;toplumların acil ve sürekli ahlaki tutumunu pekiştirmesi çağrısında bulundu.” Ve bunu, “tam anlamıyla bir soykırım” olarak nitelendirdi.

Bu korkakça tutum, “yerinden edilmiş kişilerin barındığı yerlerin ve yardım dağıtım merkezlerinin canlı mermilerle hedef alınmasının suç olduğunu” vurgulayan El-Ezher'in tutumuyla örtüşüyor.Ayrıca “İsrail'e silah veya kararla destek veren herkesin bu suçun ortağı” olduğunu vurgulayıp şu sözleri tekrarlayarak uyarıda bulundu: “Zalimler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.”Yine bu tutum, Gazze'ye komplo kuran ve Yahudileri destekleyen Erdoğan'ın tutumuyla örtüşmektedir ki aynı şekilde Erdoğan şöyle demiştir: “Her kim Gazze'deki soykırıma sessiz kalıyorsa, İsrail'in işlediği insanlık suçlarına ortak oluyor demektir.”“Zulmü reddettiğini ifade etmek için” net bir insani uluslararası tutum çağrısında bulundu.

Her ikisi de, yani el-Ezher ve Erdoğan, görünmeyen bir muhabirin diliyle konuşuyorlar;sanki Gazze'de işlenen suçlar onları ilgilendirmiyormuş, onların sorumluluğu değilmiş, dahası sorumluluk, Gazze halkına komplo kuran uluslararası sistem ve onun kuruluşları gibi başkalarınınmış gibi!Nitekim el-Ezher, uluslararası sessizliği ve insani sorumluluk eksikliğini eleştirmekle yetinmiş ve Gazze'de yaşananlara yönelik küresel kayıtsızlığı kınamış ancak Mısır rejiminin sessizliğine, ordusunun hareketsizliğine ve alimlerinin Kinane ordusunu Yahudilerle savaşmaya teşvik etme konusunda sessiz kalmasına saldırmamıştır; sanki Allahu Teala’nın şu kavlini okumamışlar gibi: يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِEy Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et.” [Enfal 65]

Bu sönük açıklamalara, bu zayıf beyanatlara ve bu korkak tavırlara rağmen, Yahudiler ve onların Mısırlı yöneticilerinden oluşan dostları bu derece zayıflığa ve korkaklığa bile razı olmamışlardır; zira Ezher-i Şerif'teki saray mollalarına, kayıtsız ve sessiz kalmalarını, bazılarının ateşli bulabileceği sözlerini geri çekmelerini emretmişlerdir; böylece Allah'tan ve kullarından hiç utanmadan dillerini yutmuşlardır. Nasıl olmasın ki, zira onlar, Allah Subhanehu ve Teala’dan korktuklarından daha çok kafirlerden korkuyorlar! Tıpkı Allahu Teala’nın şöyle buyurduğu gibi: أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللهِ أَوْ أَشَدَّ خَشْيَةًKendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar.” [Nisa 77]

Yahudilerin bu zayıf tavırları bile reddetmelerinin ve kınamalarının nedeni, bunların kendileri için cesur veya korkutucu tavırlar olmasından dolayı değildir; zira onlar bunların, Gazze’deki kardeşlerinin acısıyla yanıp tutuşan Müslüman sokağın baskısının ardından sadece yüz suyunu korumak için yapılan açıklamalar olduğunu biliyorlar. Bu açıklamaları yapanlar, Yahudileri gerçekten korkutacak olan cihad için orduları teşvik etmek için değil de insanları sakinleştirmek için bir şey yayınlamaları gerekiyordu.

Bu yüzden onlar konuşmalarını sadece bilinmeyen taraflara ya da zaten Yahudilere karşı önyargılı olanlara yöneltmişlerdir; ancak Yahudiler bu fısıltıların bir gün Müslüman ordularını harekete geçmeye, tahtları yıkmaya, Yahudilerle savaşmaya ve ülkeyi ve halkı onların şerlerinden kurtarmaya çağıran samimi ve sadık seslere dönüşmesinden korkuyorlar. Yahudileri ve Müslümanların başındaki yöneticileri korkutan şey işte budur.

Eğer el-Ezher'in alimleri Allah için gerçekten ciddi ve samimi olsalardı, insanlara şerî hükmü ve bizzat sınırların kırılmasına yol açan net yolu açıklarlardı. Nitekim gören ve basiret sahibi olan herkes için şu apaçık bir hale gelmiştir.Yahudilere ve Hıristiyanlara dostluk besleyen yöneticilerin tahtlarının yıkılması ve Allah'ın indirdikleri ile hükmedecek ve mübarek toprakları Yahudilerin pisliğinden temizlemek için orduları seferber edecek Raşid bir Halife'nin nasbedilmesidir.

Ancak heyhat ki heyhat… -Rabbimin merhamet ettikleri hariç- el-Ezher’in alimleri, zararlı yöneticilerle birlikte olmaya razı olmuşlar, böylece din alimleri değil de saray mollaları oldukları gibi Allahu Teala’nın haklarında şöyle buyurduğu ehl-i kitaptan olan din adamları gibi olmuşlardır: وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَAllah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötüdür!” [Al-i İmran 187]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

10 Ülkeden Yahudi Varlığına Sözde Bildiri Tepkisi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

10 Ülkeden Yahudi Varlığına Sözde Bildiri Tepkisi!

Haber:

Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Yahudi varlığının Parlamentosu'nun Batı Şeria'nın ilhakına ilişkin kararı hakkında Bahreyn, Mısır, Endonezya, Ürdün, Nijerya, Filistin, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Arap Birliği ve İİT tarafından imzalanan ortak açıklamayı yayımladı.

Açıklamada, işgal altındaki Batı Şeria üzerinde sözde "İsrail egemenliğini" dayatan bildirinin “İsrail” Meclisi tarafından onaylanması şiddetle kınanırken "(Taraflar) bu bildiriyi, uluslararası hukukun açık ve kabul edilemez bir ihlali ve Bileşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararlarının, özellikle de 1967'den bu yana işgal altında tutulan Filistin topraklarında yerleşim faaliyetleri de dahil olmak üzere işgali meşrulaştırmayı amaçlayan tüm tedbir ve kararların geçersizliğini teyit eden 242 (1967), 338 (1973) ve 2334 (2016) sayılı kararların açık bir ihlali olarak görmektedir" ifadesi kullanıldı.

Yahudi varlığının tek taraflı hamlesinin hiçbir hukuki etkisi olmadığının ve başta işgal altındaki Filistin topraklarının ayrılmaz bir parçası olan Doğu Kudüs olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarının hukuki statüsünü değiştiremeyeceğinin vurgulandığı açıklamada, şu değerlendirmede bulunuldu:

"(Taraflar) “İsrail'in” işgal altındaki Filistin toprakları üzerinde hiç surette egemenliği olmadığını bir kez daha teyit etmektedirler. Ayrıca İsrail'in bu tür eylemlerinin, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısı ve bunun sonucunda Gazze Şeridi'nde yaşanan insani felaketle daha da şiddetlenen bölgedeki gerginliği artırmaktan başka bir işe yaramadığını vurgulamaktadırlar." (Anadolu Ajansı, 24/07/2025)

Yorum:

On ülkenin Yahudi varlığının Batı Şeria'nın ilhakına ilişkin kararına gösterdikleri ortak açıklama tepkisi, bünyesinde şu hususları taşımaktadır:

Birincisi: Bu ülkelerin yöneticilerinin, Kafir Batı’nın Osmanlı Hilafet Devleti’ni yıkıp onu kendi belirlemiş olduğu sınırlarla birçok devletçiklere bölmesiyle birlikte İslam ümmetinin tüm sorunlarını, İslami çözümleri bir kenara atıp bu sınırlar çerçevesinde değerlendirmeleri.

İkincisi: Bu ülkelerin yöneticilerinin, Yahudi varlığının izzetli Gazze’ye yönelik soykırım savaşına tüm yönleriyle destek veren Amerika’nın, kendi plan ve projeleri çerçevesinde kullandığı Bileşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin kararlarını, İslami çözümlerden daha kutsal bir hale getirmeleri.

Üçüncüsü: Yahudi varlığı meclisinin aldığı karara sözde tepki vererek onu muhatap olarak almaları, dolayısıyla onun varlığını tanımaları; bu da iki yıldır akıtılan Gazze halkının kanlarının onların nezdinde hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığı anlamına gelmektedir.

Dördüncüsü: Yahudi varlığının alacağı bir kararın, bölgedeki kıvılcımı ateşlemesinden, yani kendilerini tahtlarından edecek bir gelişmeye neden olmasından korkmaları ki bunu, açıklamanın şu metninden anlayabiliyoruz: “(Taraflar) Ayrıca İsrail'in bu tür eylemlerinin, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısı ve bunun sonucunda Gazze Şeridi'nde yaşanan insani felaketle daha da şiddetlenen bölgedeki gerginliği artırmaktan başka bir işe yaramadığını vurgulamaktadırlar.”

Beşincisi: Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilerin kamusunda, reel politik saçmalığı kisvesi altında sadece uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve kafir Batı’nın diğer kurumlarını kutsallaştırmak olup İslam, onur, şeref, izzet, cihat, mazluma yardım etmek, şerî hüküm ve İslam ahlakı gibi değerlerin kesinlikle olmaması.

Altıncısı: Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilerin, Yahudi varlığının özelde Gazze ve Batı Şeria’da, genelde ise birçok İslam ülkesinde yaptığı onca vahşiliklerine rağmen, ona ellerinde bulunan devasa ordular ve cephanelerle karşılık vermek yerine hiç utanmadan kınama mesajları yayımlayarak İslam ümmetinin aklıyla dalga geçmeleri.

Sonuç olarak İslam ümmetinin, özürleri kabahatlerinden büyük olan bu hain, ajan, olanlardan ibret almayan ve sadece sanki dünyada ebedi kalacaklarmış gibi kendi tahtlarını ve çıkarlarını koruyan bu yöneticileri derhal tahtlarından indirip izzet ve onurlarının kaynağı İslam’ın hakim olacağı Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmaktan başka bir çözümün olmadığını idrak etmesi gerekir. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَن كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌŞüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” [Kaf 37]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ramazan Ebu Furkan

Devamını oku...

Yahudilerden Sonra Gazze Halkının Yok edilmelerine ve Aç Bırakılmalarına Ortak Olanlar Mısır, Ürdün, Türkiye ve Müslümanların Başındaki Tiranlardır

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudilerden Sonra Gazze Halkının Yok edilmelerine ve Aç Bırakılmalarına Ortak Olanlar

Mısır, Ürdün, Türkiye ve Müslümanların Başındaki Tiranlardır

Haber:

Gazze’nin bombardıman ve açlıkla yok edilmesi.

Yorum:

7 Ekim 2023'teki olayların ardından, yüzlerce Yahudi öldürülüp esir alınmış ve bir grup mücahidin karşısında varlıklarının kırılganlığının hakikati ortaya çıkmıştır; bunun üzerine Yahudiler, Amerika ve Avrupa'nın silah, para ve siyasi desteğiyle Gazze ve halkına karşı bir soykırım savaşı başlatmıştır.Böylece Batı ülkelerinin, İslam'a ve Müslümanlara yönelik düşmanlıklarının hakikati de ortaya çıkmış ve kapitalist ideolojilerini, insan hakları, kadın ve çocuk hakları gibi sahte sloganlarını çiğnemişlerdir.Ama biz onların düşmanlıklarının şiddetine şaşırmadık; Zira Allah Azze ve Celle vahyinde şöyle buyurarak onlar hakkında bizlere haber vermiştir: وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْDinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” [Bakara 120] Ve Subhanehu’nun şu kavlinde:لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِّلَّذِينَ آمَنُواْ الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُواْİnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın.” [Maide 82]

Ancak garip olan, Müslümanların başındaki yöneticilerin Allah'a, Rasulü'ne ve müminlere olan düşmanlıklarının şiddeti olduğu gibi Yahudilere ve Hıristiyanlara olan dostluklarının şiddetidir!Yahudilerin suçlarına ve Gazze halkını aç bırakmalarına Mısır ve Ürdün de ortak oluyorlar; zira onlar, ablukayla yetinmediler, aksine Yahudi varlığına, gıda, petrol, mühimmat ve diğerleri gibi ihtiyaç duydukları her şeyle destek veriyorlar; hatta Gazze'ye destek çağrısında bulunan herkesi hapse atıyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da döndürülüyorlar!

Allah, mazlum müminlere yardım etmeyi şu kavliyle vacip kılmıştır: فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُSizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72]Ey Muhammed'in ümmeti! Gazze'ye yardım etmek, özellikle Mısır ve Ürdün olmak üzere ajan ve hain olan yöneticileri devirmekle başlar; bu yüzden Sisi'ye ve Mısır ordusunun yüzüstü bırakmasına sessiz kaldıkları sürece Mısır halkında ve Ezher’inde bir hayır yoktur; domates kralına karşı sessiz kaldıkları sürece de Ürdün halkında bir hayır yoktur!

Ey Muhammed’in ümmeti: Gazze halkını ve İslam ümmetinin mazlumlarını kurtarmak için ne yaptınız diye Allah'ın huzurunda sorguya çekileceksiniz?Sizin, namaz, oruç, güzel ahlak ve zekât gibi bireysel ibadetleriniz, mazlumları yüzüstü bırakmanızı telafi edecek mi?! Peygamberiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır: مَا آمَنَ بِي مَنْ بَاتَ شَبْعَانَ وَجَارُهُ جَائِعٌ إِلَى جَنْبِهِ وَهُوَ يَعْلَمُ بِهِ Komşusunun aç olduğunu bildiği halde tok karnına yatan bana iman etmiş olamaz.”Gazze halkının acılarını hepimiz biliyoruz; peki sizler ne yapıyorsunuz?

Allah şahittir ki Hizb-ut Tahrir olarak bizler, O'nun vaadini gerçekleştirmek, en önemli vaciplerden birini yerine getirmek ve Allah yolunda cihad edecek, mazlumlara yardım edecek, Müslüman ülkeler arasındaki sınırları ortadan kaldırıp onları birleştirecek, Yahudi varlığını ortadan kaldıracak, Gazze'deki çocuklara ve ailelerine gülümsemeyi geri getirecek ve Müslümanların diğer sorunlarını çözecek Nübüvvet Minhacı üzere bir devlet kurmak için çalışıyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Şeyh Muhammed İbrahim - Lübnan

Devamını oku...

“Umut” Hükûmeti, Poundun Hızla Değer Kaybetmesiyle Halkın Hayatını Tam Anlamıyla Kabusa Dönüştürdü!

Başbakan olarak yemin ettikten sonra yaptığı konuşmada Kâmil İdris şunları söyledi: “Sloganımız umut, misyonumuz ise her bir Sudan vatandaşı için güvenlik, refah ve konforlu bir yaşam sağlamaktır!” Yemin töreninin ardından düzenlenen ilk basın açıklamasında Başbakan Kâmil İdris, “her Sudanlıya onurlu bir yaşam’ sunmak için zamanını ve enerjisini bu yola harcayacağını” söylemişti.

Ancak, göreve başlamasının üzerinden neredeyse üç ay geçmiş olmasına rağmen henüz kabinesini bile tam olarak kuramamıştır. Halka vaat ettiği umut ise tam bir kabusa dönüşmüştür. Her şey, Sudan Lirası’nın başta dolar olmak üzere diğer para birimleri karşısında hızlı değer kaybetmesiyle başladı. Karaborsada dolar 3 bin Sudan Lirası sınırını aştı. Yerel paranın bu şekilde değer kaybetmesi, akaryakıt ve temel gıda ürünlerinin fiyatlarını ateşledi. Bu durum, zaten savaş ve sonuçları yüzünden zor durumda olan halkın hayatını daha da çekilmez hale getirdi. Bu felaket tablosu karşısında Maliye Bakanı ise boş vaatler ve güvenceler vermekle yetinmektedir! Bunlar ne semirten ne de açlığı gideren vaatlerdir.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, halkın içinde bulunduğu bu zorlu durum ve baskılar karşısında, aşağıdaki gerçekleri kamuoyunun bilgisine sunuyoruz:

Birincisi: Mevcut ekonomik felakete yol açan ve açmakta olan temel nedenler şunlardır:

A- Para birimini yenileme bahanesiyle, özellikle El Cezire ve Hartum gibi eyaletlerdeki süreci tamamlamak için karşılıksız para basılması.

B- Piyasadan çekilen eski banknotların bir kısmının piyasaya geri sürüldüğü ve yeniden tedavüle sokulduğu tespit edilmiştir. Bu durum, paranın alım gücünü daha da düşürmektedir.

C- Savaşın sürmesi ve maliyetinin giderek artması. Buna ek olarak, Hızlı Destek Güçleri’nin para basım merkezlerini sabote etmesi, matbaaları çalması ve yerel para biriminde geniş çaplı sahtecilik yapması gibi suçlar da durumu ağırlaştırmaktadır.

İkincisi: Şeriata göre, para birimi olarak altın ve gümüş esastır. Çünkü bu madenlerin kendi öz değeri vardır ve bu da döviz kurunu istikrarlı hale getirmektedir. Ne var ki hükümet, sömürgeci kâfir Batı’nın politikalarını izlemektedir. Karşılıksız para basmak ve IMF ile Dünya Bankası’nın dayatmalarına boyun eğerek ‘dalgalı kur’ politikasını benimsemek bu politikalar arasında yer almaktadır. İşte bu siyaset gereği para birimimiz, değeri kâğıt ve mürekkepten ibaret olan dolar karşısında her gün eriyerek dibe vurmaktadır. Ülkemizde onca yer altı ve yer üstü zenginlikler olmasına rağmen bizi bu korkunç çöküşe sürükleyen şey, hükümetin işte izlediği bu yanlış politikalardır.

Üçüncüsü: Dinimizin kesinlikle yasaklamasına rağmen sömürgeci kâfirin üzerimizde bir yol bulmasına ve otorite kurmasına izin verdik. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141] Sömürgeci kafirler, “Sözde ‘barış konferansları’ adı altında iç işlerimize müdahale ediyorlar. Nitekim geçmişte Güney Sudan da bu tür bir konferans sonucunda Sudan’dan koparılmıştı. Şimdi de, bu ay sonunda (Temmuz 2025) Washington’da düzenlenecek yeni bir konferans için hazırlıklar yapılıyor. En büyük endişemiz ise, şu an halka yaşatılan ekonomik sıkıntıların, bu konferanstan çıkacak ve Darfur’un ayrılmasına yol açacak o büyük kötülüğü halka kabul ettirmek için kasıtlı olarak çıkarılmış olmasıdır.

Son olarak Sudan halkına diyoruz ki yaşadığınız bu baskıyı ve sömürgeci kâfirlerin, içerideki uşakları aracılığıyla hayatınıza yaptığı bu küstahça müdahaleyi, ancak Nübüvvet metodu Raşidi Hilafet Devleti durdurabilir. Hadi gelin, Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışın. Bilindiği üzere Hizb, halkına asla yalan söylemeyen bir liderdir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Siyaset Salonu Toplantısına Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu, değerli basın mensuplarını, siyasetçileri ve kamusal meseleler ile ilgilenen herkesi, düzenleyeceği Siyaset Salonu toplantısının yeni bölümüne katılmaya davet etmekten memnuniyet duyar. Programın bu haftaki konuğu, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı Sayın Muhammed Cami (Ebu Eymen) olacaktır. Söyleşinin başlığı ise şöyledir:

“Kan Sınırları Planı ve Darfur’un Ayrılması Suçu”

Programın moderatörlüğünü Hizb-ut Tahrir üyesi Sayın Yakup İbrahim yapacaktır.

Saat: 01 Safer 1447 / 26 Temmuz 2025 Cumartesi Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stad Caddesi, Stadın Doğu Tarafı.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Ürdün Rejiminin Baskıcı Güvenlik Güçleri, Hizb-ut Tahrir Üyesi Şeyh Said Rıdvan’ı Gözaltına Aldı

Ürdün halkı, kuzeyinden güneyine tüm unsurlarıyla soykırıma uğrayan Gazze’ye destek olmak amacıyla seferber olmuş durumda. Gazze halkı, cani Yahudi varlığının dayattığı ve Ürdün yönetiminin utanç verici bir şekilde suç ortaklığı ettiği vahşi açlık politikası yüzünden bir bir can vermektedir. Ürdün rejiminin baskıcı güvenlik güçleri ise, bu haklı öfkeyi bastırmak için bu ümmetin onurlu evlatlarını vahşice tutuklayıp sindirmeye çalışmaktadır...

Bu baskıcı güçler, sırf Allah’ın emirlerine yardım ettiği, Allah’ın emirleri üzerinde dosdoğru yürüdüğü ve Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan hak sözü haykırdığı için Hizb-ut Tahrir gençlerinden, fikir ve siyaset insanı Şeyh Said Rıdvan’ı (Ebu İmad), ilerlemiş yaşına rağmen evinde gözaltına aldı. Şeyh Rıdvan, Gazze halkının yaşadığı büyük felakete ve dünyanın onlara yardım etmekteki acizliğine dikkat çeken çağrılarıyla tanınıyordu.

Ne büyük bir utanç ve rezalet! Ey Allah’ın yolundan alıkoyanlar! Ey gazaba uğrayan Yahudilerin bekçiliğini yapan hain yöneticilerin batılını savunanlar! Ey ümmet /İslam düşmanlarına karşı hak sözü söyleyenleri susturanlar! Allah’ın gazabından hiç korkmuyor musunuz? Allah’tan sakının ve O’ndan korkun! Çünkü Allah’ın yardımı, Allah’ın izniyle, mutlaka gelecektir. Yahudi varlığı kaçınılmaz olarak yok olacaktır ve Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Raşidi Hilafet’in dönüşü müjdesi mutlaka gerçekleşecektir. Bu yüzden kendinizi kurtarın ve bu baskıya bir son verin! Ümmetinizin safına katılın ve Allah’ın, Rasûlü’nün ve müminlerin sizden razı olacağı onurlu bir duruş sergileyin.

Hizb-ut Tahrir, kendini Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletini kurarak İslami hayatı yeniden başlatma ve Allah’ın hükümlerini uygulama çalışmasına adamıştır. Şunu iyi bilin ki, bu gözaltılar, partinin Allah’ın vaadini gerçekleştirme yolundaki azmini ve kararlılığını artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Hizb, halkına asla yalan söylemeyen güvenilir bir öncü olmaya devam edecektir.

وَاتَّقُوا يَوْماً لَّا تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ“Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez, kimseden şefaat kabul edilmez, kimseden fidye alınmaz ve onlara yardım da edilmez.” [Bakara 48]

Devamını oku...

Filistinli Müslümanları İhmal Etme Günahından Arınmanın Tek Yolu, Gece Gündüz Raşidi Hilafet’i Kurmak ve Silahlı Kuvvetleri Seferber Etmek İçin Çalışmaktır

Müslümanların orduları Gazze’ye yardıma koşmadığı için, bir mazlum baba daha şehit oldu. Ebu Ömer, çocuklarına bir lokma ekmek bulabilme umuduyla çıktığı yolda, yardım kuyruğunda beklerken korkak bir İsrailli keskin nişancının kurşunuyla başından vuruldu. Cenazesini getiren arkadaşı ise beş gündür açtı ve belki de çok yakında şehit olmak için ölümün kıyısından dönmüştü. Bu, iki milyarlık ümmetin günlük olarak önünde cereyan eden onlarca trajediden yalnızca biri.

Yürek yakan sorular sadece bir tane değil ki! Filistin’in mazlum erkekleri, kadınları ve çocukları daha ne kadar katledilecek? Orduları harekete geçirmek için daha kaç şehit vermemiz gerekecek? Bacılarımızın feryatları ve gözyaşları ne zamana kadar sürecek? Yahudiler, Müslümanların canını, malını ve namusunu daha ne kadar ayaklar altına alacak? Bizler daha ne kadar böyle eli kolu bağlı oturacağız? Daha ne zamana kadar sadece mazluma dua edip zalime lanet okumakla yetineceğiz?

Hepsinden öte, Kıyamet Günü Filistin’in mazlum Müslümanları Allah Subhânehu ve Teâlâ huzurunda sadece Müslümanların yöneticilerinden ve ordularından değil, hepimizden şikayetçi olduklarında, ne cevap vereceğiz? Onların çocukları ölürken biz neredeydik? Onlar feryat figan ederken biz neden kılımızı kıpırdatmadık? O büyük şikâyete karşı cevabımız ne olacak? Allah Subhânehu ve Teâlâ hesap günü İslami sorumluluklarımızı neden ihmal ettiğimizi sorduğunda, ne cevap vereceğiz? Dünya hayatı ahiretten daha mı tatlı geldi? Ehli iyal sevgisi mi bizi cihattan alıkoydu? İşimiz ve ticaretimiz mi bizi O’nun emri üzerinde hareket etmekten alıkoydu?

Bu çetin sorulara ne cevap vereceğiz? Kıyamet Günü yaşanacak utanç ve pişmanlıktan kurtulmanın ve o büyük hesaba hazırlanmanın bir yolu var: o da bugünkü suskunluğumuzu bozmak ve sesimizi yükseltmektir! O zorlu hesap gününün ağır sorumluluğundan kurtulmak isteyen herkes, tüm gücüyle Müslüman ordularından, Gazze’deki mazlum kardeşlerinin imdadına derhal koşmalarını ve Filistin’deki Müslümanlara yardım için cihadın önündeki en büyük engel olan yöneticileri ve komutanları devirmelerini talep etmelidir.

Ey Pakistan Müslümanları! Saldırgan zalimin saldırısı karşısında sessiz ve hareketsiz kalmak, mazlumun katledilmesine ortak olmak demektir! Bu nedenle hadi ayağa kalkın ve sesinizi yükseltin! Silahlı kuvvetler içindeki samimi askerleri ve subayları harekete geçirin! Onlara İslami sorumluluklarını hatırlatın!

Onlara Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu hatırlatın:

انفِرُوا خِفَافاً وَثِقَالاً وَجَاهِدُوا بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللهِ“Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihat edin.” [Tevbe 41] Onlara, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Filistin’deki Müslüman kardeşlerine yardım etmeyi üzerlerine farz kıldığını hatırlatın. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Onlara, Filistin’deki mazlum Müslümanları savunmak için savaşmadıkları takdirde bunun hesabını vereceklerini söyleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Subaylara ve askerlere, Müslümanların topraklarını işgal edenlerle ittifak kurmanın, ilişkileri normalleştirmenin ve her türlü bağ kurmanın Allah Subhânehu ve Teâlâ tarafından haram kılındığını söyleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَىٰ إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ ۚ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ“Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” [Mümtehine 9] Onlara, işgalciyi tanımanın caiz olmadığını, aksine işgalci ile savaşmanın Allah’ın emri olduğunu söyleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ“Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın.” [Bakara 191] Subaylara ve askerlere, mevcut rejimin onları kışlalara hapsettiğini, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için nusret vermenin onlara farz olduğunu söyleyin. Hilafet, ümmeti tek bir sancak, tek bir İmam ve tek bir kuvvet altında birleştirecektir. Hilafet, Ebu Ömer’in çocuklarını koruyacak, katillerinden intikam alacak ve size Peygamber SallAllahu Aleyhi Sellem’in İsra yurdu olan Mübarek Toprak Filistin’i kurtarma onurunu bahşedecektir. Ey Muhammed b. Kasım’ın torunları! Dileriz ki Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Sellem’in müjdesini yerine getirir ve onun şefaatine layık olursunuz! Ebu Hurayra’dan rivayet edildiğine göre Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ فَيَقْتُلُهُمْ الْمُسْلِمُونَ“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. O harpte Müslümanlar Yahudileri öldürecekler” [Müslim]

Devamını oku...

Ey El Ezher Alimleri! Eğer Bugün Doğruyu Söylemeyecekseniz... Peki Ne zaman Söyleyeceksiniz?!

Gazze’de Yahudilerin katliamının giderek tırmandığı, temel insani yardım malzemeleri olan gıda, ilaç ve suyun çocuklar, kadınlar ve erkekler için sistematik olarak engellendiği bir dönemde El-Ezher bir bildiri yayınladı. El Ezher, bildiride, cani Yahudi varlığının uyguladığı ‘aç bırakma suçunu’ kınadı. Ancak bu bildiri, yayınlandıktan bir süre sonra silindi! Peki zalimin suratına haykırılan bir feryadın silinmesi caiz midir? Alimlerin sesi katliamlar karşısında böyle susar mı? Zaten silinen o bildiri dahi, ‘canlı vicdan sahibi, uluslararası toplum ve etkin güçler’ gibi beylik laflarla bezeli, hamasi ve insani ifadeler içeriyor, sınır kapılarının açılması ve yardım malzemelerinin ulaştırılması çağrısında bulunuyordu. Silinen o bildiride Yahudi varlığı, ‘aç bırakma suçu’ işlemekle nitelendiriliyor, soykırım yapmakla ve yardımları engellemekle suçlanıyordu. Ayrıca, insani yardım kuruluşlarına, Birleşmiş Milletler’e ve uluslararası kurumlara sınır kapılarının açılması için derhal harekete geçmeleri çağrısı yapılıyor, Gazze halkına yardım etmesi ve haklarını alması için Allah’a niyazda bulunuluyordu.

Ancak söz konusu bildiride, El‑Ezher Şerîf’in büyüklüğüne yakışacak şekilde orduların seferber edilmesi, demir ve ateşle Yahudi varlığına koruma kalkanıören rejimlere son verilmesi ve sınır kapısını kapatarak yardım akışını engelleyen, Yahudi varlığı ile ittifak içinde olan yöneticinin yüzüne karşı hakkın haykırılması gibi temel şer’î görevler gündeme getirilmemiştir; oysa bu, meselenin özüdür.

Yayınlanan bildiri, şeri bir görev vurgusu taşıyan bir içerikten, uluslararası düzenden acil yardım talep eden, insani söylemlerle bezenmiş sönük bir insani yardım metnine dönüşmüştür. Diğer bir deyişle savaş suçluları tarafından oluşturulmuş mekanizmalardan yardım dilenmektedir. Oysa Müslümanlar; ordulara, silahlara, imana ve en önemlisi de, ezilenlere yardım etmeyi emreden İslam hukukuna sahiptirler.

El Ezher’in yapması gereken, gerçeği gizlemek değil, onu açıkça ilan etmekti. Zira Rabbani âlimler, trajedileri yalnızca tasvir etmekle yetinmezler; aksine hakkı haykırırlar, suçun adını koyarlar, entrikacıları deşifre ederler ve münkerin değiştirilmesine açıkça çağrıda bulunurlar.

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti Medya Bürosu olarak biz, şunu teyit ediyoruz ki:

- Mısır rejimi, Gazze ile dayanışma konvoylarının Mısır’dan geçişini engellemesi, Refah Sınır Kapısı’nı kapatması ve Gazze’ye yardım eli uzatanları tutuklaması nedeniyle Gazze halkını aç bırakma suçunun tam anlamıyla ortağıdır. Böylece her yönden onlara baskı uygulamıştır.

- Bu rejime sessiz kalmak ya da onu görmezden gelmek, suça ortak olmak demektir. Bu rejimin ve efendilerinin maskesini düşürmeyen açıklamalar, didaktik bir üslupla maskelenmiş hainane açıklamalardır.

Bu noktada, başta El Ezher Şeyh’i olmak üzere El Ezher alimlerine sesleniyoruz: Eğer Gazze’de akan kanlar konusundaki endişenizde samimiyseniz, bu alçakça kuşatma karşısında hakikatin yanında bir duruş sergileyin! El Ezher Camii’nden şu gerçekleri açık ve net bir dille haykırın: Gazze’ye yardımı engelleyen rejim günahkârdır. Onu devirmek bir görevdir ve ona karşı ayaklanmak farzdır. Müslüman ordularının Gazze halkına silahla yardım etmesi farzdır. Ve bu gerçekler karşısında susan, hem hakkı gizlemiş hem de bu suça ortak olmuş olur!

Son olarak, biz Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet’i kurma çağrımızı yeniliyoruz. Çünkü sadece Hilafet, İslam’ı tam anlamıyla uygulayabilir, orduları harekete geçirebilir, Yahudi varlığını kökünden söküp atabilir ve Mescid-i Aksa ile bütün Filistin’i özgürleştirebilir. Kinane’nin askerlerini, bu büyük görev için bizimle birlikte çalışmaya davet ediyoruz. Umulur ki Allah, geçmişteki hatalarını affeder de bu dinin şanlı yardımcıları (Ensar’ı) olurlar. Allah’ım, Hilafeti hızlandır, Mısır’ı onun merkezi, Mısır’ın askerlerini de onun yardımcıları (Ensar’ı) yap.

وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَـذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيّاً وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيراً“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER