Cuma, 23 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Dünya ve Onun Süsleri ile Ahiret ve Onun Nimetleri

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Dünya ve Onun Süsleri ile Ahiret ve Onun Nimetleri

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرّاً ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماً وَفِي الْآَخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِBilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” [Hadid 20] Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ * حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ * كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ * ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ * كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ * لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ * ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ * ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِÇoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı. Hayır; ileride bileceksiniz!Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz!Hayır, kesin olarak bir bilseniz. Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz.Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?” [Tekasûr 1-8] Allahu Teala, ahiret hakkında da şöyle buyurmuştur: إنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ * وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ * يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدِّينِ * وَمَا هُمْ عَنْهَا بِغَائِبِينَBuna göre iyilik, itaat ve fazilet sahibi kimseler, hiç şüphesiz içinde nimetlerin kaynadığı cennettedir. Yoldan sapan inkârcı suçlular ise kızgın alevli cehennemdedir. Hesap ve ceza günü, yanıp kavrulmak üzere oraya girerler. Oradan bir daha ayrılamaz, kaçıp kurtulamazlar.” [İnfitar 13-16]

Yarısına şahit olunan, bilinen, görülen, insanın yaratılışının vasfedildiği, onun gece gündüz yaşadığı, onunla mücadele edip zahmet çektiği ve sürekli bir çatışma içinde olduğu garip bir denklem.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي كَبَدٍBiz insanı birtakım zorluklar, zahmetler ve sıkıntılar içinde yarattık.” [Beled 4] İnsanoğlu, yakîn gelinceye kadar gece gündüz zahmet çekiyor; bu yakînin (ölümün), kendi peşinden geldiğini gördüğü halde dünya hayatındaki yolculuğuna devam eder; bu yakîni görür ama gözü süste, övünmekte ve çokluktadır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ أَكْلاً لَمّاً * وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبّاً جَمّاًMirastan ne gelse, helal-haram demeden alabildiğine yiyorsunuz.Malı mülkü de sınırsız bir sevgiyle seviyorsunuz.” [Fecr 19-20] İnsan, başkalarında yakîni yaşar ama ölüm kendisine gelmeden önce onu hissetmez; bu yüzden de nefsi ona galip gelir ve ölümle karşılaşmadan önce de onu şok eder; فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّى * وَلَكِن كَذَّبَ وَتَوَلَّO kişi dünyada ne dini doğrular, ne de namaz kılardı.Tam tersine, dini yalanlar ve onun gereklerinden yüz çevirirdi.” [Kıyamet 31-32] Dolayısıyla bu, hayal edilen bir tasavvur ve görülmeyen bir hakikat olmayıp aksine somut hissedilebilir bir gerçeklik olduğu halde görülebilen ve hissedilebilen somut bir hakikatin idrak edilmesinin önündeki bir perde olup görmeyi etkileyen basiretin kaybolmasıdır. Eğer insan bu hakikati idrak etmiş olsaydı, dünyasını onun zorluğu ve sefaleti, sıkıntısı ve acısı ve darlığı ve mutluluğu ile yaşardı; zira artık insan hakikatin anlamı idrak etmiş ve özünü yaşamış olup böylece yok olup değişmeyecek, taşıması kolay ve mizanı ağır olan azık edinerek onun için (hak ve ahiret için) hazırlık yapardı. وَتَزَوَّدُوا فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى وَاتَّقُونِ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ(Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.” [Bakara 197]

Bu dünya denklemi, doğal fizik kanununu ortaya koymaktadır ki o da; değerli, sağlam, güçlü, verimli ve zengin olan şeyin, yerinden oynamayan, değişmeyen, dönüşmeyen ve rüzgârın savuramadığı sabit olan şeyin olduğudur. كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاءِ * تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَاKökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibi. O ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir durur.” [İbrahim 24-25] Bu nedenle bu fiziksel hakikat, değerli olanın açıkta ve yüzeysel olmadığı, rüzgarın onu savuramadığı ve belki de yerin derinliklerinde olduğundan dolayı keşfedilmesi ve açığa çıkarılması gerektiği kaidesini açığa çıkarmaktadır; dolayısıyla ona ulaşmak için çabalamak, zahmet çekmek, fedakarlık yapmak, peygamberlerin ve âlimlerin kitapları üzerinde yoğunlaşmak gerekir; zira denizlerin derinliklerinde hazineler ve değerli taşlar bulunurken su yüzeyinde ise çerçöp ve köpükler yüzmektedir. فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً وَأَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْأَرْضِ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللهُ الْأَمْثَالَKöpük atılıp gider. İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. İşte Allah böyle misaller getirir.” [Ra’d 17]

Bu, doğru ve yanlış anlayış kurallarını ortaya koymaktadır; doğru anlayış, doğru bir akide ve kirlenmemiş temiz bir akla dayanır; böylece kişi, vakıayı okuyup analiz eder, sonra da Allah'ın hükmünü vakıanın üzerinde indirerek ya onu kabul eder ya da reddeder. Yanlış anlayışa gelince; bu ise heva rüzgarının sağa sola savurduğu bukalemunvari ve değişken yüzeysel bir anlayıştır. Dolayısıyla onda sabit bir şey olmadığı gibi faydalanılacak bir hakikat de yoktur; bu yüzden insanlar nereye yönelirse o da oraya yönelir; tıpkı rüzgârın savurduğu denizin köpüğü gibi olup yüzeyde yüzer ancak fasit ve ifsat edici olmasa da hiçbir faydası da yoktur.

Kendisini ve suretini gördüğümüz siyasi gerçeklik, kusursuz bir şekilde resmedilmiş bir gerçektir; bu gerçek ise mihrabı ve koltuğu ele geçirip egemen olanlar ve onlara tabi olanlar, münazara ve tartışma alanına dayanamayan deniz köpüğü ve tahılın kabuğu gibidirler. Dolayısıyla onlar, rüzgârın savurduğu çer çöp gibi olup onların kökleri olmadığı gibi sabit temelleri de yoktur. Zira onlar, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in haklarında bizi uyardığı kimseler olup büyük bir bela ve yaygın kötülük taşırlar, hiçbir şey üretmezler ve her nereye giderlerse gitsinler orayı ifsat ederler. Nitekim Allahu Teala onlar hakkında şöyle buyurmuştur: هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَDüşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl da döndürülüyorlar.” [Münafikûn 4] Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu bariz ve açık kötülük hakkında uyarıda bulunup korkuttuğu gibi ağaçları, taşları ve insanları da etkileyecek bela hakkında da uyarıda bulunarak şöyle buyurmuştur: إِذَا وُسِّدَ الْأَمْرُ إِلَى غَيْرِ أَهْلِهِ فَانْتَظِرْ السَّاعَةَİş, ehli olmayan kimseye verildiğinde kıyameti bekle.” Yani sarsılmaz dağların, sakladığı hazinelerin ve denizdeki balinaların bile şerrinden Allah'a sığındığı yaygın bir şerri ve benzeri görülmemiş bir belayı bekleyin demektir. Bununla ilgili Allahu Teala şöyle buyurmuştur: ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِİnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu.” [Rum 41] Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: صِنفانِ مِنَ النَّاسِ إذا صَلَحا صَلَحَ النَّاسُ، وإذا فسَدا فسَدَ النَّاسُ: العُلَماءُ والأُمَراءُİnsanlardan iki sınıf vardır ki onlar düzelirse insanlar düzelir, onlar bozulursa insanlar bozulur. Onlar: alimler ve yöneticilerdir.” Buradaki insanlar tüm insanlar değildir, aksine iki rivayette geçen insanlar, Kerim Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in belirlediği iki sınıftır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Salim Ebu Sebeytan

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, “Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi” Başlıklı Uluslararası Bir Kampanya Başlattı

Basın Açıklaması

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, “Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi” Başlıklı Uluslararası Bir Kampanya Başlattı

Sudan’ın fiilî yöneticisi General Abdul Fettah el-Burhan liderliğindeki Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ile, El Burhan’ın Egemenlik Konseyi’ndeki eski yardımcısı Muhammed Hamdan Daglo (Hemeti) önderliğindeki paramiliter Hızlı Destek Güçleri (RSF) arasındaki amansız savaş, üçüncü yılına girdi. Bu kanlı savaş, on binlerce sivilin hayatına mal oldu. Bazı tahminlere göre, bu anlamsız savaşta ölü sayısının 150 bine ulaştığı, her iki tarafın da soğukkanlı infaz, işkence, toplu tecavüz, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik cinsel şiddet gibi akıl almaz vahşetlere imza attığı bildiriliyor. Ayrıca etnik temizlik yapıldığına, bazı toplulukların hunharca yakılıp yok edildiğine, çeşitli kasaba, köy ve mülteci kamplarında toplu katliamların yaşandığına dair raporların da olduğu belirtiliyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, “Sudan’daki dehşetin sınır tanımadığını” belirtti. Bu savaş, 14 milyonu aşkın insanı yurdundan ederek dünya çapında en büyük insani felakete ve tarihin en büyük göç krizine sebep olmuştur. Ayrıca, 50 milyonluk nüfusun yarısı açlık tehlikesiyle karşı karşıya. Dünya Gıda Programı, 400 bin kişinin yaşadığı Zamzam kampı da dahil olmak üzere 10 bölgede kıtlığın baş gösterdiğini açıkladı. Kuruluş, kıtlığın daha da yayılabileceği, milyonları açlık riskiyle karşı karşıya bırakabileceği ve “dünyanın en büyük açlık krizini” tetikleyebileceği uyarısında bulundu. Her iki taraf da, diğer tarafın kontrolündeki bölgelere gıda girişini engelleyerek açlığı bir savaş silahı olarak kullanmıştır. UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, Sudan’daki insani felaketi ‘sadece bir kriz değil, sağlıktan, beslenmeye, sudan eğitim ve güvenliğe kadar her sektörü etkileyen çok yönlü bir kriz’ olarak tanımladı.

Ne var ki bu çatışmanın yol açtığı kan gölü ve insani yıkım, ne dünya genelinde hak ettiği ilgiyi görmüş ne de uluslararası medyada yeterince yer bulmuştur. Akan bu kan gölünü durdurmak için de ciddi hiçbir çaba gösterilmemiştir. Sudan’daki bu savaş, ya başka coğrafyalardaki çatışmaların gölgesinde kalmış ya unutulmuş ya da tamamen göz ardı edilip “görünmez ve gizli bir kriz” olarak nitelendirilmiştir. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, Sudan halkının maruz kaldığı ağır insani felakete, korkunç boyuta varan acılara, teröre ve onur kırıcı yaşam koşullarına uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmek için küresel bir kampanya başlatmıştır. “Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi’ başlığını taşıyan bu kampanya, mevcut çatışmanın arkasındaki siyasi hesapların ve gizli gündemlerin yanı sıra, Sudan’ın zengin kaynaklarından ve devasa jeopolitik konumundan çıkar sağlamayı umarak kendi bencil siyasi ve ekonomik çıkarları uğruna savaşı kışkırtan ve finanse eden bölgesel ve uluslararası devletleri de mercek altına alacaktır. Kampanya ayrıca Sudan’ın köklü tarihine ışık tutacak, sömürgeci güçlerin müdahalelerini ve Batı’nın kurduğu otoriter rejimleri tüm çıplaklığıyla gözler önüne serecektir. Bu dış müdahaleler ve dayatılan rejimler, Sudan halkı arasına kabilecilik, etnik farklılıklar ve dini ayrılıklar gibi fitne tohumlarını ekmiş, ülkede onlarca yıl süren iç savaşların fitilini ateşlemiş ve devletin ekonomik çöküşüne neden olmuştur.

Son olarak kampanya, Sudan’ın siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarının yanı sıra devam etmekte olan mevcut çatışmanın, demokratik bir sistemle asla çözülemeyeceğini ortaya koyacaktır. Demokratik sistem, dünya genelindeki halkların ihtiyaçlarını etkin bir şekilde karşılayamadığını kanıtlamış, Gazze, Keşmir, Myanmar ve Suriye gibi yerlerdeki soykırımlara ya kayıtsız kalmış ya da ortak olmuştur. Gerçekte, Sudan’ın ve tüm İslam coğrafyasının yaşadığı sayısız sorun, yalnızca Hilafet Devletinin kanunları, sistemleri ve müesseseleriyle çözüme kavuşturulabilir. Tarihsel olarak Hilafet Devleti, halkına refah ve ilerleme sağlayabildiğini, birinci sınıf sağlık ve eğitim sistemleri kurabildiğini ve farklı kabile, etnik grup ve dini inançlara sahip topluluklar arasında uyum ve insicamı sağlayarak başarılı ve istikrarlı bir devlet oluşturabildiğini açıkça göstermiştir.

Kampanyayı şu adreslerden takip edebilirsiniz: https://hizb-uttahrir.info/tr/

Facebook: Ht-cmo-ws

Instagram: WomenShariah5

X: @WSCMOHT1924

Kampanya videosunun linki: https://htmedia.htcmo.info/

﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ

“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Ne Bogota Ne New York Bildirisi Yahudi Varlığını Kurtaramayacaktır

Gazze’de süregelen soykırım ve aç bırakma politikası, tüm dünyanın gözü önünde bütün vahşetiyle devam ederken, Türkiye kamuoyunda yükselen tepkiler karşısında hükümetin göstermelik adımları devam ediyor. Türkiye 15-16 Temmuz tarihlerinde Kolombiya’nın başkenti Bogota’da, Lahey Grubu’nun hazırladığı bildiriye imza atmamış, tepkiler üzerine Dışişleri Bakanlığı 20 Eylül’e kadar bildirinin imzalanabileceğini ileri sürmüş, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan BM Deniz Hukuku Sözleşmesi bağlamında çekincelerimiz var demiş, fakat Hizb-ut Tahrir öncülüğünde 27 Temmuz’da Ankara’da on binlerce insanın katılımıyla AK Parti önünde gerçekleşen Gazze yürüyüşü sonrasında şerh koyarak bildiriyi imzalamak zorunda kalmıştır.

Devletlerarası düzenin itibarını kurtarmak için 3. dünya ülkeleri tarafından kurulan Lahey Grubu’nun bu bildirisinin uygulanabilir olmadığı aşikardır. Hiçbir yaptırım gücüne sahip olmadığı halde bile, Türkiye’nin bildiriyi iki hafta sonra imzalamak zorunda kalması, izlenen dış politikanın nasıl bir tahakküm ve boyunduruk altında olduğunun delilidir. Bu tahakkümün başka bir göstergesi de Avrupa Birliği, Arap Birliği ve Türkiye’nin de içinde olduğu 16 ülke tarafından ilan edilen New York bildirisinin imzalanmasıdır. Buna göre Gazzeli mücahitlerden silah bırakmaları, Gazze’yi terk etmeleri, otoriteyi kukla Abbas yönetimine devretmeleri talep edilmiştir. O kadar ki Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, "İlk kez Arap ülkeleri ve Ortadoğu'daki ülkeler Hamas'ı ve 7 Ekim'i kınıyor, Hamas'a silah bırakma ve Filistin'in yönetiminden çekilme çağrısı yapıyor ve gelecekte “İsrail” ile ilişkileri normalleştirme niyetlerini açıkça ifade ediyorlar" demiştir. Bu bildiri, Amerika’nın başımızdaki yönetimleri sömürge valileri gibi kullandığını açıkça ifşa etmiştir. Tepkiler üzerine Türkiye, anlaşmanın silah bırakmaya ilişkin maddesine, “silah bırakılsın, ama ya iki devletli çözüm ya da Filistinli gruplar arasındaki uzlaşma ile bırakılsın” şerh koyarak imzalamıştır. İhanetin zirvesi ise iki devletli çözüm safsatasıdır. Güya çok sayıda ülke Eylül ayındaki BM toplantıları sırasında Filistin Devleti’ni tanıyacaklarını ilan etmişlerdir. Sözde 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasının koca bir yalan ve Müslümanların duygularıyla oynama maksatlı pembe bir hayal olduğuna şüphe yoktur.

Hakikat şu ki Yahudi varlığı Gazze bataklığından çıkamamış, yüz binlerce masum Müslümanın hayatına mâl olan beklenen zaferini tadamamış, efendisi Amerika ve bölgedeki işbirlikçi yöneticiler dahi onu bu zilletten kurtaramamıştır. Gazze’de evsiz, korumasız, aç ve sefil bir halde yalnızlığa terk edilen kardeşlerimize bir bardak su bile götüremeyen hain yöneticiler, maalesef efendileri olan kafir Batılı devletleri ve onların pis işlerini yaptırdıkları Yahudi varlığını korumak için 7/24 mesai yapıyorlar. Fakat ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar, bu onlar için bir yürek acısı olacak ve Allah’ın nusretini lütfetmesiyle nihayetinde bu dünyada mağlup, ahirette ise şiddetli bir azaba duçar olacaklardır.

وَاِذَا رَاَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ اَجْسَامُهُمْۜ وَاِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْۜ كَاَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌۜ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْۜ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْۜ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ

Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Oysa onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. İşte düşman onlardır. Onlardan sakın! Allah onların canlarını alsın! Nasıl da bu hale geliyorlar?[Munâfikûn 4]

Devamını oku...

Hizb ut-Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsünün 1 Ağustos 2025 Cuma Günü Port Sudan’daki Tarihi Atik Cami Önünde Yaptığı Konuşma

Ey cemaat! Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in takipçileri! Ey tarihe adını altın harflerle yazdırmış fatihlerin torunları! Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetin evlatları!

Söyleyin, size bu yakışır mı? Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra topraklarını işgal eden Yahudilerin eliyle Gazze’deki kardeşleriniz katledilirken, yerlerinden yurtlarından edilirken ve aç bırakılırken; sizler nasıl olur da yiyip içebiliyor, nasıl olur da uyuya biliyorsunuz?! Eğer Gazze’deki kardeşlerimize yardım etmezsek, bu günah hepimizin boynunadır. Ümmet’in orduları harekete geçmedikçe de onlara asla yardım edemeyiz. Onlar sizin evlatlarınız ve kardeşlerinizdir. Müslümanların Hilafet Devleti ancak Yahudileri ortadan kaldıracaktır. Demek ki sahaya inip çalışanlarla birlikte hareket etmeli, Hilafeti kurmak ve Yahudileri yok etmek için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermeli! Çünkü İmam Müslim’in Sahih’inde rivayet ettiği hadiste Peygamber SallAllahu Aleyhi Sellem şöyle buyurmuştur:

لَتُقَاتِلُنَّ الْيَهُودَ فَلَتَقْتُلُنَّهُمْ  “Yahudilerle savaşacaksınız ve onları alabildiğine öldüreceksiniz.”

Ey Müslümanlar!

Gazzeli Müslüman kardeşlerinize yardım etmek şeran farzdır! Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

الْمُسْلِمُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ، وَيَسْعَى بِذِمَّتِهِمْ أَدْنَاهُمْ، وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُمْ“Müslümanların kanları birdir. Onlardan en sıradan biri onlar adına eman verebilir. Onlar kendilerinden başkalarına karşı bir el gibidir.”

Ey Müslüman ülkelerdeki ordular! Ey özellikle de Filistin çevresindeki güç ve kuvvet ehli!

Artık kimsenin sunabileceği bir mazereti, öne sürebileceği bir bahanesi kaldı mı? Yahudilerin saldırılarını, katliamlarını, Gazze halkını kuşatıp açlığa mahkûm edişlerini hem görüyor hem duyuyorsunuz. Bütün bunlar olurken, nasıl yerinizde kımıldamadan oturabiliyorsunuz? Neden cihat meydanına koşmuyor, bu canavarlığa son vermiyorsunuz? Hadi Ribat topraklarına (Filistin’e) yönelip, Yahudi saldırganlığını püskürtün ve onların o ucube varlığını ortadan kaldırın. Allah’a yemin olsun ki, artık hiçbir mazeretiniz yoktur! Kardeşlerinizin yardımına koşmanızı engelleyen o tahtları devirebilecek güce sahipsiniz. Allah’ın huzurunda, yapabilecekken yardım etmemenizin affı yoktur! Tekrar ediyorum: Bu güce sahipsiniz! Eğer bunu yapmazsanız, o zaman günahkâr olursunuz ve kardeşlerinizin kanı sizin elinize bulaşır.

Haydi! (Ümmete) ihanet edenlerin tahtlarını yerle bir edin ve Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet’i kurmak, Filistin ve tüm işgal altındaki Müslüman topraklarını kurtarmak, dünyayı; Yahudilerin ve onların yardımcıları olan Amerika ve diğer mücrimlerin şerrinden arındırmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Hizb ut-Tahrir / Sudan Vilayeti, Port Sudan’daki Atik Camii Önünde Gazze’ye Destek İçin Bir Gösteri Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, bugün (07 Safer 1447 H. / 1 Ağustos 2025 M. Cuma), Cuma namazı sonrası Port Sudan’daki tarihi Atik Camii önünde bir eylem düzenledi. Eylemde partinin gençleri, üzerinde çeşitli sloganların ve şu hashtag’in yer aldığı pankartlar taşıdılar: “Gazze’ye yardım etmek üzere orduların seferber olmasını engelleyen iktidarları alaşağı edin”

Pankartlarda ayrıca şunlar da yazılıydı:

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72]

Gazze’deki halkınızı daha ne kadar yüzüstü bırakmaya devam edeceksiniz? Allah yarın bunun hesabını soracaktır.

Ah, bir halifemiz olsaydı! O zaman ‘İşiten ve itaat eden, ikindi namazını ancak Filistin’de kılsın! şeklinde seslenirdi.

Ey iki milyarlık İslam ümmeti! Sizler öylece bakadururken, Gazze halkının varil bombalarıyla, füzelerle ve açlıkla ölmesi vicdanınızı sızlatmıyor mu?!

Yahudi varlığı kadınlarımızı, çocuklarımızı ve yaşlılarımızı katlederken orduların kışlalarında beklemesinden daha büyük bir suç var mıdır?!

Ey iki milyarlık İslam ümmeti! Gazze ve işgal altındaki tüm Müslüman topraklarını kurtarmak için Hilafeti kurun.

Yahudi varlığı Arap rejimlerinin gölgesidir, bu rejimler ortadan kaldırıldığında gölgesi de ortadan kalkacaktır.

Müslümanlar başkalarına karşı tek bir yumruk gibidir. Hal böyleyken, Gazze’deki kardeşlerinizi nasıl düşmana teslim edersiniz?!

Bu piyonların çürümüş yönetimlerini devirin, kardeşlerinize yardım eli uzatmak için Hilafet’i kurun!

Müminler ancak kardeştirler. Eğer mümin iseniz, Gazze’deki kardeşlerinize yardım edin!

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü, camiden çıkan kalabalığa seslendi. Cemaat, duruşa ve konuşmaya tekbir ve tehlil getirerek karşılık verdi, Filistin’deki Müslümanların davasıyla dayanışma gösterdi ve bunaltıcı sıcağa rağmen eylemin sonuna kadar bekledi.

Devamını oku...

ABD Sömürgeci Bir Güçtür! Gümrük Politikalarına Teslim olmak, Ulusal Egemenliği Tehlikeye Atacaktır

Kapitalizmin küresel çığırtkanlığını yapan ABD, kapitalizmin temel felsefelerinden biri olan serbest piyasa ekonomisinin ilkelerini ve yarattığı sözde Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kural ve düzenlemelerini hiçe sayarak, dünya çapında bir ‘gümrük vergisi fırtınası’ başlattı. Bu adım, kapitalizmin ne kadar acımasız ve sömürücü bir sistem olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu gümrük vergisi fırtınası karşısında ise Bangladeş’in geçici hükümeti teslimiyetçi bir tavır sergiledi.

Boeing’in performans sorunları nedeniyle birçok ülkenin siparişlerini iptal ettiği bir dönemde, Bangladeş geçici hükümeti 25 Boeing uçağı satın alma, ABD’den pamuk ve LNG ithal etme gibi ekonomik açıdan riskli kararlar aldı. Üstelik ABD ile yürütülen ikili görüşmeleri, tarihî bir gizlilik sözleşmesi (NDA) söz konusu olduğu bahanesiyle kamuoyundan gizlediler. Bunun sebebi, bilinçli vatandaşların, samimi siyasilerin ve entelektüellerin, ABD’nin Bangladeş’i bir jeopolitik piyon olarak kullanmak ve bölgedeki sömürgeci projelerini uygulamak istediğini fark etmiş olmalarıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ“Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr edivermenizi istemektedirler.” [Mümtehine 2]

Kapitalist iktisatçılar, siyasi iktisadın derin sularında kulaç atabilecek bilgiye sahip oldukları hâlde, o kadar naiftirler ki, ABD’nin gümrük vergisi meselesine sadece ekonomi penceresinden bakıyorlar. Bu yüzden de ekonomik önlemlerin dışında bir çözüm üretemiyorlar. Halbuki geçici hükümet, bu insanlık dışı gümrük politikasına misilleme olarak Amerikan şirketlerini ülkenin enerji sektöründen kapı dışarı etmiş olsaydı, o zaman Amerikalılar ağızlarının payını alırlardı. Ancak bu mesele, ABD-Bangladeş ticaret açığının hesaplanmasında dikkate dahi alınmadı.

İktidar hırsıyla yanıp tutuşan BNP (Bangladeş Milliyetçi Partisi), ABD gümrük vergileriyle başa çıkma konusunda hükümete tam iş birliği vaat ederek halkı aldattı. ABD’nin Bangladeş üzerindeki nüfuzunu artırmaya devam ettiği bir dönemde, bazı kesimler Amerikan diplomatlarına Jamdani sariler hediye etmekten çekinmediler.

Hizb-ut Tahrir olarak biz, geçici hükümeti uyarıyoruz: ABD sömürgeci bir ülkedir; onunla ülkenin çıkarlarına aykırı herhangi bir anlaşma yapmaktan sakının. Aksine bu fırsatı, ticari ilişkiler de dâhil olmak üzere Amerika’ya olan her türlü bağımlılığı sonlandırmak için kullanın.

Ey insanlar! Siyasi bilince sahip bireyler, ABD’nin kapitalist sömürgeci politikaları nedeniyle küresel ekonomiyi defalarca resesyona sürüklediğini bilirler. Şimdi de dünya üzerindeki tek taraflı hakimiyetini tesis etmek için bir ticaret savaşı başlattı. CPD Araştırma Direktörü Dr. Moazzem’in de belirttiği gibi, ABD’nin tek yanlı ticaret politikaları ve yeni gümrük vergileri, küresel ticareti tehdit etmektedir. Şüphesiz artık, serbest piyasa ekonomisi ‘ütopyası’ çağdaş ekonomistlerin aklında da tümüyle buharlaşıp gitti.

Ülkeyi ekonomik olarak ayağa kaldıracak ve Doğrudan Yabancı Yatırım’a (DYY) dayalı politikalara son verecek tek sistem Hilafettir. Hilafet, IMF ve Dünya Bankası gibi ABD’nin sömürgeci kurumlarının bu ülkeden kökünü kazıyacak, İslam’a dayalı, lider bir ekonomi kuracak ve tüm dünyaya adil ve dengeli bir ekonomik düzenin ne olduğunu gösterecektir. Bildiğiniz üzere Hizb-ut Tahrir, Hilafet’in öncü ekonomi politikaları manifestosunu daha önce çeşitli yerel ve uluslararası konferanslarda kamuoyuna açıkladı. Öyleyse gelin, Hilafet’i kurmak için Hizb-ut Tahrir’in samimi ve ileri görüşlü liderliğiyle bütünleşin ve bu yolda ilerleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَلَكِن كَذَّبُوا فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ“O ülkelerin halkı inansalar ve sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.” [Araf 95]

Devamını oku...

El Faşir, Amerika'nın Darfur'u Bölme Planının Kurbanı Oluyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

El Faşir, Amerika'nın Darfur'u Bölme Planının Kurbanı Oluyor!

Haber:

El Faşir'de güvenlik ve insani durumun hızla kötüleşmesinin gölgesinde Geçici Hükümetin Başkanlık Konseyi üyesi Tahir Hacer ve Darfur Valisi Hadi İdris, şehir sakinlerine acil bir çağrıda bulundu ve onları derhal şehirden ayrılmaya ve El Faşir'in kuzeybatısındaki Qarni bölgesine gitmeye çağırdı; zira bu bölgede, sivilleri ve temel hizmetleri güvence altına almaya hazır olduğunu açıklayan Taases ittifakı güçleri konuşlanmış durumdadır. (Sudan Ahbar, 1/8/2025)

Yorum:

Bu açıklama, El Faşir şehrinin bir buçuk yılı aşkın süredir kuşatma altında olduğu ve Sudan ordusu ile Hızlı Destek Güçleri arasında aralıklı çatışmaların yaşandığı bir döneme denk gelmiş olup bu da insani krizin daha da ağırlaşmasına ve yerel sakinlere yardımların ulaşmasının engellenmesine yol açmıştır. 29/7/2025 tarihli El Cezire Net sayfasında şunlar yer almıştır:Yerel tanıkların ifadesine göre, açlık ve erzak kıtlığının tırmanması, kıtlığın yayılmasına ve sivillere karşı kullanılan bir savaş silahına dönüşmesine yol açmıştır; gözlemciler, gıda ve temel ihtiyaç maddelerinin neredeyse tamamen ortadan kaybolmasının gölgesinde, bu durumu yavaş yavaş gerçekleşen bir soykırım olarak nitelendirdiler.Aktivistler ise durumu, uluslararası toplumun sahada olup bitenleri görmezden gelmesi nedeniyle Sudan'ın son on yıllardan bu yana tanık olduğu en kötü sistematik açlık dalgası olarak nitelendirdi.

El Cezire Net'e konuşan Kuzey Darfur Eyaleti Valisi el-Hafiz Bakhit, el-Faşer kentindeki yaşam koşullarının neredeyse tamamen çöktüğünü, bazı sakinlerin hayvan yemi olarak bilinen “ambaz” ile beslenmeye başladığını ve bunun felaketin derinliğini gözler önüne serdiğini söyledi.Siyasi güçler ve direniş komiteleri tarafından yayınlanan ortak bildiride, El Faşir'e uygulanan vahşi abluka kınandı ve yaşananların bir savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğu belirtildi.

Tahir Hacer ve Hadi İdris'in Amerika'nın adamları olduğu bilinmektedir; El Faşer'in sakinlerinin boşaltılması, Hızlı Destek Güçleri'nin çıkarlarına hizmet ediyor; zira böylece şehrin kontrolünü ele geçirmeleri kolaylaşacak ve sivillerin çektiği acıların utancını ortadan kaldıracaktır.

Geçen Pazartesi gecesi Port Sudan'da düzenlenen basın toplantısında, Darfur bölgesi valisi Mini Arko Minawi, Sudan hükümetinin El Faşir krizine yönelik resmi tutumunu eleştirmiştir.Resmi makamların ve çeşitli kuruluşların El Faşir'de devam eden krizle ilgili davranışlarında açık bir ilgisizlik olduğunu söyleyerek bu gevşekliğin, başkent Hartum ve El Cezire'nin Hızlı Destek Güçlerinden geri alınmasının ardından geldiğini vurgulamıştır. Ayrıca Minawi, Hızlı Destek Güçleri ve Devrim Güçleri Sivil Demokratik İttifakı (Sumoud) ile iletişim kurmaya karşı olmadığını da dile getirdi. Ayrıca Minawi Hareketi'ne bağlı eski bakan Muhammed Beşir Abu Namo, sıcak bir havayla ortaya çıkmıştır; zira Facebook sayfasında "gün batımından" önce El Faşir için son çığlık başlığı altında bir paylaşımda bulundu.

Aynı zamanda silahlı ve müşterek kuvvetleri, kendine bağlı taburları ve seferber edilmiş personelinin tamamıyla hükümet, El Faşir halkını kurtarmak için havadan erzak yardımı sağlayamıyor ve aylardır Kordofan ekseninde yığılmış kuvvetlerin bir kısmını bile hareket ettiremiyor...

Minawi ve Abu Namo'nun bu açıklamaları, El Faşir'in düşüşünün siyasi sonları anlamına geldiği için bir tehlike hissinin yansımasıdır; zira El Faşir'in düşüşüyle Darfur'un tamamı Hızlı Destek Güçleri’nin eline geçecek, dolayısıyla Minawi, Cibril ve Darfur'daki diğer hareketler siyasi kuluçka merkezlerini kaybedecek,İngiltere'nin sivil adamları ve silahlı hareketleri, kıskanılmayacak bir durumda olacak ve ordu liderleri, Hızlı Destek Güçleri ve onlarla ittifak halindeki hareketler de dahil olmak üzere Amerika'nın adamları, Sudan'daki işlerin dizginlerini sıkı bir şekilde ellerinde tutacaklardır.

Sudan'ın bazı askeri ve sivil kesimlerinin desteğiyle, geçici bir iktidar ve yıpranmış koltuklar uğruna Sudan'ı parçalamak isteyen Amerika'nın planlarının hayata geçirilmesi için El Faşir ve diğer yerlerde insanların açlıktan veya kurşunlarla ölmesi gerçekten talihsiz bir durumdur.Sudan halkı içindeki muhlislerin görevi, Sudan'ı ve hatta tüm Müslüman ülkeleri,Amerika ve diğer sömürgeci kafirlerin ülkemizde ve kaynaklarımız üzerinde oyun oynamasını engelleyecek olan Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nin altında birleştirmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmalarıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan

Devamını oku...

Yahudiler Kendi Elleriyle Kendi Sonlarını Hızlandırıyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yahudiler Kendi Elleriyle Kendi Sonlarını Hızlandırıyorlar!

Haber:

El Cezire, İngiltere Başbakanı'nın “Gazze'deki insani felaketi hafifletmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız” dediğini ve “Çocukların ve bebeklerin, kendilerine sağlanabilecek yardımların yetersizliği nedeniyle açlıktan öldüğünü görüyoruz” eklemesinde bulunduğunu aktardı.

Yorum:

İngiltere'nin Yahudi varlığını kurarak büyük bir suç işlediği konusunda iki kişi arasında bile bir ihtilaf olmadığı gibi başta Amerika olmak üzere Batı ülkelerinin, Yahudi varlığını destekleyen, ona hayatta kalması için bakım, destek ve güvence sağlayan ülkeler olduğunu konusunda da hiç kimse arasında bir ihtilaf yoktur.

Ancak dikkat çekici olan, bu varlığın barbarlığı ve suçlarının onu ayakta tutmaya yönelik tüm çabaları yok etmeye devam etmesi ve suçlarını gizlemek için hiçbir imkân bırakmamasıdır; hatta Yahudi varlığına destek veren ülkeler bile, üzerlerindeki utancın bir kısmını silecek açıklamalar yapmak ve tutumlar geliştirmek zorunda kalmışlardır. Zira bu varlığın suçları ve Nazizmi karşısında sessiz kalmak utanç vericidir; özellikle İngiltere, diplomatik bir dille de olsa açlık ve saldırganlığın vahşetini nitelendiren açıklamalar yapan tek ülke değildir; zira diğer ülkeler de onun öncesinde bu varlığın eylemlerine karşı farklı şiddette ve aynı zamanda alışılmadık tavırlar sergilemişlerdir.Örneğin dün El Cezire İngilizce, Belçika polisinin Yahudi varlığının Givati Tugayı'ndan iki askerini bir müzik festivaline katıldıkları sırada tutukladığını bildirdi. Zira Belçika Federal Savcılığı'ndan yapılan açıklamada, şüphelilerin Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne sevk edildiği duyuruldu.

Batı'daki en büyük suçlularından oluşan destekçilerin ipi sayesinde bu dönem boyunca varlığını sürdüren Yahudi varlığı, bu ipleri koparmak için çalışmaktadır. Zira Yahudiler, kendi varlıklarını, yozlaşmışlıkları ve kötülükleriyle baltalayanların başında gelmektedirler. Bu yüzden tüm dünyada dışlanmış bir hale gelmişlerdir. Hatta onları destekleyen ülkeler bile, kendilerinden çok daha ileride olan ve varlıklarını kınayan ve suçlarını ifşa eden kendi halkları karşısında mahcup duruma düştüler; nitekim aynı halklar, Batı değerlerini yozlaşmış ikiyüzlü değerler olarak görmeye başladılar.

Sonuç olarak, Yahudi varlığının dayandığı ve her zaman Batı'nın sempatisini ve desteğini kazanmak için kullandığı mağduriyet efsanesi, Orta Doğu’da demokrasinin vahası olduğu ve ordusunun en ahlaklı ordu olduğu efsaneleri gibi tamamı çökmüş ve sahteliği ve yalanı ortaya çıkmış olan efsanelerdir. Zira çirkin ve iğrenç gerçek yüzünü, herkesin önünde açığa çıkarmış olup varlığına karşı sempati duyulması gerekçelerini kaybetmiştir; yukarıda anlatılanlar Yahudiler için ne garip ne de yeni bir şeydir. Nitekim Allahu Teala, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِEvlerini kendi elleriyle ve müminlerin eliyle harap ediyorlardı. İbret alın ey akıl sahipleri!” [Haşr 2]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Yusuf Ebu Zer

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER