Cuma, 23 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Sanki Onlardan Biriymişsiniz Gibi Birleşmiş Milletler Programlarına Dahil Olmaktan Utanının Artık!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Sanki Onlardan Biriymişsiniz Gibi Birleşmiş Milletler Programlarına Dahil Olmaktan Utanının Artık!

Haber:

Sana'da günlük olarak yayınlanan es-Sevra gazetesi, 31 Temmuz Perşembe günü kırmızı renkte şu başlık altında bir haber yayınlamıştır: “Yemen, Dünya İnsan Ticareti ile Mücadele Günü'nü kutluyor.” Haberde şöyle geçti: “Yemen Cumhuriyeti, 30 Temmuz'da Adalet ve İnsan Hakları Bakanlığı tarafından dün düzenlenen bir etkinlikle Dünya İnsan Ticareti ile Mücadele Günü'nü kutladı.Etkinlikte, Yemen Başbakanı Ahmed Galeb Rahavi, insan ticaretinin endişe verici suçlardan biri olduğunu ve ülkenin şu anda yaşadığı saldırı, kuşatma ve topraklarının bir kısmının işgali gibi koşulların bu suçun yaygınlaşmasına ve yurtdışındaki benzerleriyle bağlantılı insan ticareti çetelerinin ortaya çıkmasına katkıda bulunduğunu vurguladı.”

Yorum:

Dünya İnsan Ticareti ile Mücadele Günü 2013 yılında, Birleşmiş Milletler, yani bedenlerin teşhir edilmesinden kız ve erkek çocuklarının ahlaksızca işlerde çalıştırılarak istismar edilmesine kadar en büyük ve en kirli insan ticareti operasyonlarına tanıklık eden ve bu operasyonlardan milyarlarca Dolar gelir elde eden uluslararası sistem tarafından kabul edilmiştir; Doğu Asya ve Afrika'daki sefil annelerden bebek satın alınması, hamilelik ve doğum için rahim kiralanması, organ satışı, uyuşturucu ticareti ve benzerleri gibi faaliyetlerden bahsetmiyorum bile...

Sana ise bu münasebetle, sanki kendi ortaya çıkardığı bir günmüş gibi, Başbakan Ahmed Galeb Rahavi’nin katıldığı bir törenle bugünü kutluyor; gerçekte ise bugünün ne bir önemi ne de bir değeri vardır!

Kur'an yürüyüşünün sahipleri oldukları halde garip bir şekilde Birleşmiş Milletler'in fikir ve eylemlerine dahil olup Birleşmiş Milletler ve uluslararası örgütlerin tüzüklerine saygı göstermekte ısrar ediyorlarken Husileri, Müslüman ülkelerin başındaki diğer yöneticilerden ayıran şey nedir acaba?!Zira Birleşmiş Milletler programlarına katılımı, az ya da çok tamamen eşit seviyededir.

Peki onlar, Allah Subhanehu ve Teala’nın şu kavlini okumuyorlar mı: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ * فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِم يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنفُسِهِمْ نَادِمِينَEy iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez. Kalplerinde hastalık bulunanların: "Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır.” [Maide 51-52] Ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlini: لَتَتَّبِعُنَّ سُنَنَ الذينَ مِنْ قَبْلِكُمْ، شبْراً بشِبْرٍ، أو ذراعاً بذراعٍ، حتى لَوْ سلَكُوا جُحْرَ ضبٍّ لَسَلَكْتُمُوهُ. قَالُوا: الْيَهُودُ وَالنَّصَارَى؟ قَالَ: فمَنْ؟Sizden öncekilerin yollarını adım adım, karış karış, takip edeceksiniz. Öyle ki onlar kertenkele deliğine girseler, siz de girmeye kalkışacaksınız.” Dedik ki: Onlar Hristiyan ve Yahudiler mi ey Allah’ın Rasulü? (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dedi ki: “Başka kim olabilir ki?” Artık Müslümanların, diğer insanların dışında kendi akidelerini, kendi düşüncelerini ve kendi hükümlerini ifade eden bir varlığa sahip olmalarının zamanı gelmedi mi?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Süveyş Kanalı ve Refah Sınır Kapısının, Ümmetin Ordularına Açılması Mümkün Değil Midir?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Süveyş Kanalı ve Refah Sınır Kapısının, Ümmetin Ordularına Açılması Mümkün Değil Midir?!

Haber:

31 Temmuz 2025 tarihinde, Pakistan Silahlı Kuvvetleri Basın Sözcüsü şöyle bir açıklamada bulundu: Pakistan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sahir Şemşad Mirza, Mısır'ın üçüncü savunma ve güvenlik görüşmelerine katılmak üzere Mısır'a yaptığı resmi ziyaretinde, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile bir araya geldi… Ve görüşmelerde ikili askeri iş birliği, güvenlik, terörle mücadele ve mevcut bölgesel duruma odaklanıldı. Her iki tarafın üst düzey yetkilileri, ortak eğitim ve tatbikatlar ile savunma iş birliği alanlarında mevcut askeri ilişkilerin güçlendirilmesi ve genişletilmesine yönelik ortak ilgilerini vurguladılar.

Yorum:

Yahudi varlığının Gazze'deki Müslümanlara karşı uyguladığı terörden daha büyük bir terörle mücadeleye ihtiyaç var mı?Yahudi varlığına saldırmak için ümmetin deniz kuvvetlerine liderlik etmesi amacıyla artık Süveyş Kanalı'nın Pakistan Donanması'na açılmasının zamanı gelmedi mi?Gazze halkının Refah sınır kapısındaki yardım çağrısının ardından, Pakistan Özel Hizmetler Kuvvetleri, zırhlı birlikler ve piyadelerin, Yahudi varlığına karşı kara saldırısı için ümmetin ordularına liderlik etmesinin zamanı gelmedi mi?Gazze semalarının Yahudi varlığının bombalarının dumanı ve ateşiyle dolmasının ardından, Pakistan hava kuvvetlerinin, Yahudi varlığına karşı hava saldırısında savaşçılara liderlik etmesinin zamanı geldi mi?

Ey İslam ümmeti: Özellikle ordular olmak üzere Gazze'deki evlatlarınıza yardım etmeksizin onları ölüm, kuşatma, açlık ve yıkımla karşı karşıya bırakmanız caiz değildir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72] Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: فُكُّوا الْعَانِيَ وَأَطْعِمُوا الْجَائِعَ وَعُودُوا الْمَرِيضَEsirleri serbest bırakın, açları doyurun , hastaları ziyaret edin.” Taberani, Abdullah İbn Ömer Radıyallahu Anh’dan Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediğini tahric etmiştir: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez.لَا يُسْلِمُهُOnu (düşmanına) teslim etmez.”, yani onu düşmana terk etmez, ona yardım edilmesini engellemez, evlatları ölürken hiç hareket etmeksizin seyirci kalmaz demektir! O halde orduların içindeki tüm akrabalarınız ve arkadaşlarınızla iletişime geçin ve onlara, Gazze'ye yardım etmek ve önlerindeki tüm engelleri ortadan kaldırmaları için harekete geçmelerini emredin. 

Ey İslam ümmetinin alimleri: Filistin, İslami bir topraktır... Zira Filistin, Ömer tarafından fethedilmiş, Selahaddin tarafından kurtarılmış ve Abdülhamid tarafından da korunmuştur; bu yüzden Filistin satılık değildir ve onun halkı ile onu gasp eden ve halkını oradan çıkaranlar arasında bölünmesi kabul edilemez.Dolayısıyla onun çözümü, iki devlet değildir, aksine Aziz ve Cabbar olan Allah'ın hak olan şu kavlidir: وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” [Bakara 191] Bu yüzden tüm vaciplerden üstün olan şerî vacip, mazlumlara yardım etmek ve gasp edilen toprakları kurtarmaktır. Bu ise Müslüman orduların üzerine vaciptir; çünkü onlar silah ve güç sahipleri olup azim bir farz olan Allah yolunda cihad etme farzına ehil olanlar da onlardır.

Nevevi şöyle diyor: Şayet kâfirler Müslümanların beldelerinden birine girer ve o beldeyi kuşatırlarsa, ona en yakın olanın, sonra ona en yakın olanın cihat etmesi farz-ı ayn olur. Kurtubi şöyle diyor: Cihad farz olduğunda, açık bir özrü olmadıkça herhangi birinin geri kalması caiz değildir; geri kalan kimse büyük bir münker işlemiş olur. İbn Kudame şöyle demiştir: Eğer düşman bir kasabanın meydanına inerse veya imam insanları seferber ederse, herkesin dışarı çıkması farz olur ve herhangi birinin geride kalması caiz değildir.

Nitekim İbn-i Abidin Haşiye’sinde şöyle diyor (3/238): “Şayet düşman İslam’ın geçitlerinden birine saldırırsa, ona yakın olanların üzerine farz-ı ayn olur. Onların (yakın olanların) arkasındaki düşmana uzak olanlara gelince; onlara ihtiyaç duyulmaması halinde farz-ı kifaye olur; eğer onlara ihtiyaç duyulursa, düşmana yakın olanlar düşmana karşı koyamazlarsa veya düşmana karşı kaymaktan aciz olmadıkları halde tembellik edip cihad etmezlerse, o zaman onlara yakın olanların üzerine namaz ve oruç gibi terk edemeyecekleri farz-ı ayn olur; sonra onlara yakın olanlara, sonra da aşama aşama doğu ve batıdaki tüm İslam halklarına farz olur.”

Nitekim Kâsânî Bedâi’u’s Sanâi’de şöyle diyor: “Eğer sınır halkı küfre direnme konusunda zayıf kalır ve düşmana karşı onlarda korku oluşursa, onların arkasında bulunan en yakın Müslümanların onlara doğru seferber olmaları ve onlara silah, at ve para temin etmeleri gerekir; biz, cihat ehlinden olan insanların üzerine cihadın farz olduğunu söyledik; ancak bazılarıyla yeterliliğin (farz-ı kifayenin) hasıl olmasıyla bu farz onların (tüm insanların) üzerinden düşer, ama yeterlilik hasıl olmazsa düşmez.”

Ey İslam ümmetinin ordularının subayları: Gelmeyecek olan emirleri beklemeyin, aksine Allahu Teala'nın şu emrine icabet edin:قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَOnlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.” [Tevbe 14]Şunu biliniz ki, sizin vacibiniz, Allah'ın üzerinize vacip kıldığı şeyleri yerine getirmenizi engelleyen her şeyi ortadan kaldırmaktır ki bu da şu kaideden dolayıdır: “Vacibin Ancak Kendisi ile Tamamlandığı Husus da Vacibtir.” O halde sadece size utanç getiren ve Allah'ın düşmanını ve sizin düşmanınızı koruyan bu rejimleri ortadan kaldırın ve Allah için, hak için ve halkına yardım için orduları seferber edecek olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Musab Umeyr – Pakistan

Devamını oku...

İki Devletli Çözüm, Bir Çözüm Değildir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İki Devletli Çözüm, Bir Çözüm Değildir!

Haber:

Suudi Arabistan ve Fransa'nın başkanlık ettiği ve yaklaşık 125 ülkenin katıldığı, iki devletli çözümü yeniden canlandırmaya yönelik Birleşmiş Milletler konferansında, bir dizi Batılı ülkenin 15 dışişleri bakanı, iki devletli çözüme yönelik temel bir adım olarak Filistin devletinin tanınmasını olumlu bir şekilde değerlendirmeye hazır olduklarına dair imza attılar.Dışişleri bakanları, bu çağrıya henüz katılmayan tüm ülkeleri de buna katılmaya davet ettiklerini eklediler.

Konferansın sonunda imzalanan New York Bildirgesi, Filistin halkı ile Yahudiler arasındaki çatışmayı ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için aşamalı bir plan sunmuş olup bu plan, Filistin halkının Yahudi varlığıyla barış içinde yaşayan, silahsızlanmış ve nihayetinde daha geniş Orta Doğu'ya entegre olmuş bağımsız bir devletle taçlandırılmasını öngörüyor.(Qabas, 31 Temmuz 2025)

Yorum:

Söz konusu konferansın, Gazze'deki katliamın durdurulması ve genel olarak Filistin meselesi konusunda büyük bir etkisi olmayacaktır. Bunun nedeni, savaşın ana yöneticisi ve meselenin temel aktörü olan Amerika'nın konferansa katılmamasıdır.Konferansı düzenleyenler bunu biliyorlar ancak, belki de konferansı, kınamayı üzerlerinden kaldırmak için düzenlemişlerdir!

Asıl kışkırtıcı olan ise konferansın planının, çatışmayı sona erdirmek ve bunun gasıp Yahudi varlığıyla barış içinde yaşayan silahsızlandırılmış bir Filistin devletiyle taçlandırmak için olduğunu açıklamasıdır; oysa bu, Yahudi varlığı ile tam normalleşmeye yönelik bir reçete anlamına gelmektedir.

Bu iki devletli yaklaşımı çürütmek için konuyu uzatmayacağım; çünkü aklı başında hiçbir insan, tarihin tanık olduğu eşi benzeri görülmemiş bir katliam ve soykırımda, her türlü katliamı işlemiş bu suçlu canilerle bir arada yaşamayı kabul etmez.

Her şeyden önce, gaspçı varlığın öldürmediğini, yok etmediğini, aç bırakmadığını ve tehcir etmediğini varsaysak bile, onu mübarek toprakların bir karışı üzerinde bile kabul etmek, onun gaspının onaylamak anlamına gelir ki bu, Allah'ın şeriatına göre bir suç ve münkerdir.

Gâsıp Yahudi varlığı, Batı'nın diktiği kanserli bir varlık olup, o bölgeden bir çekirdek gibi çitleyip atılacağı gibi kökünden de sökülüp atılacaktır; bu yüzden onunla normalleşme yoluna girenler, halkların normalleşmesi değil, rejimlerin normalleşmesi olacaktır.Dolayısıyla Müslümanlar bu münkeri kesinlikle kabul etmeyecek ve katil gaspçılarla bir arada yaşamayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yaza
M. Usame Es-Suveynî

Devamını oku...

Hain Rejimlerin Gözü Önünde Mescid-i Aksa, Yahudileştiriliyor!

Müslümanların işbirlikçi yöneticilerinin gözleri önünde Yahudiler, Mescid-i Aksa’nın avlularını birbiri ardına ihlal ediyorlar. Allah düşmanı Ben-Gvir öncülüğündeki bir grup fanatik Yahudi, pazar günü Mescid-i Aksa’ya yönelik bugüne kadarki en büyük baskını gerçekleştirdiler!

Ürdün kralı, Es Sisi ve Erdoğan başta olmak üzere bölgedeki tüm yöneticilerin gözleri önünde Yahudiler, sözde “Mabedin Yıkılış” yıl dönümünde Mescid-i Aksa’yı kirletmek için baskın düzenlediler. Ben Gvir ise bu vesileyle, “İsrail’in Kudüs ve Tapınak Dağı üzerindeki kontrolünü artıracağını belirterek, sahte mabetlerinin yasını tuttukları bugünde, Mescid-i Aksa’yı bir Yahudi kutsal mekânı olarak ilan edeceklerini söyledi.

Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetinin gözü önünde olup bitenlere rağmen, ihanet içindeki yönetimler, birbiri ardına yayınladıkları kınama mesajları ve hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan cılız açıklamalarla durumu idare etmeye ve kotarmaya çalışıyorlar. Bu şartlar altında, “İsrail’in Mescid-i Aksa üzerinde egemenliği yoktur” şeklindeki açıklamalarının ne anlamı olabilir ki? Saldırıları durdurması ve yerleşimcilerin girişini engellemesi için Birleşmiş Milletler’e yapılan çağrıların ne faydası var ki?! Oysa mesele artık kontrolsüz saldırılar boyutunu aşarak, Mescid-i Aksa’nın fiilen bir sinagoga çevrilmesi ve içinde Yahudi ritüellerinin düzenlenmesi için somut adımların atıldığı bir sürece evrilmiştir.

Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmeti! Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet!

Bu işbirlikçi yöneticiler, Gazze’yi yok etmeleri, halkını öldürmeleri ve aç bırakmaları için Yahudilere örtülü destek sağladılar. Şimdi de yine onlara, Mescid-i Aksa’yı içerisinde kendi ayinlerini ve dualarını icra ettikleri bir sinagoga dönüştürmeleri için örtülü destek sağlıyorlar. Peki siz ne yapıyorsunuz?

Mescid-i Aksa, Kudüs ve Mübarek Toprakta dökülen kanların sadece Allah’a ve Peygamberine inananlar üzerinde etkili olduğu, Allah’a, Rasûlüne ve ahiret yurduna kavuşmayı arzu edenlerin ancak bunlar için harekete geçtiği, Allah’a kulluğu varlığının gayesi kılanlar dışında bu kutsal mekanlara yardımda kimseye güvenilmeyeceği artık gün gibi aşikardır.

Gelinen noktada, hain tahtları yıkacak birer balyoz ve İslam’ın şahikasını inşa edecek eller olmak için bu ümmet içerisinde Allah’a karşı samimi olanlar dışında bir kimse kalmamıştır.

Evet, rejimleri yıkacak balyozlar, ihanetten, komplodan ve boş kınama beyanatlarından başka bir şey bilmezler! Rejimler, ümmeti paramparça ettiler, Gazze ve Mescid-i Aksa’ya yardımdan alıkoymak için ayaklarına pranga vurdular!

O balyozlar, İslam kulesini inşa edecekler. Ümmet de bu yapı altında toplanacak, ordular, Mescidi-i Aksa ve Mübarek Toprağı kurtarmak, Gazze halkına yardım etmek için harekete geçecektir! Zira Beytü’l-Makdis’in kurtuluşu, İslam ümmetinin kendi kararını kendi verebilmesi için, bu işbirlikçi rejimlerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Şüphesiz ki, bunun dışındaki her türlü çağrı, göz boyamaktan, kurtuluş ve zaferi geciktirmekten başka bir şey değildir.

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراً“İki vaatten ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.” [İsra 7]

Devamını oku...

Gazze İçin Ne Yapabilirim?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Gazze İçin Ne Yapabilirim?

Birçok kişinin şöyle dedikleri doğrudur: Ben tek başıma Gazze için ne yapabilirim? Orada açlıktan ölenler için nasıl bir çaba gösterebilirim?

Evet, birçok kişi bu soruyu tekrarlıyorlar, acı çekiyorlar, iç çekiyorlar, Gazze'deki açlık ve katliamların fotoğrafları karşısında ağlıyorlar, sonra da “ama benim hiçbir şeyim yok... Ben tek bir bireyim!” ifadesiyle bitiriyorlar.

Bu soruyu soran kişiye şöyle diyebiliriz; o, canlı ve hisseden bir kalbi olan ve genel olarak ümmetin başına gelenlerden dolayı, özel olarak da Gazze'deki kardeşlerimizin başına gelenlerden dolayı acı çeken bir insandır. Yine o kişiye diyoruz ki; gayretin ve acından dolayı Allah seni hayırla mükafatlandırsın; zira bu, kalbin canlı olduğunun bir kanıtıdır.

İşte gerçek cevap burada:

Sen aciz biri değilsin, aksine yanlış bir yola yönlendirilmişsin.

Gazze için kalpten attığın her çığlık, şerî ve disiplinli siyasi bir eyleme dönüşmelidir; çünkü Gazze'nin çektiği acı, yardımların azlığından dolayı değildir, aksine bilincin yokluğundan, devletin yokluğundan, arkasında savaşılacak ve kendisiyle korunulacak kalkan olan bir İmamın yokluğundan dolayıdır.

Arapçılık için yalvarmak mı? Bir kayıp.

İnsani çağrıda bulunmak mı? Bir serap.

Küresel vicdana seslenmek mi? Beyhude.

Bunların hepsi batıl bağlar olup tek bir askeri bile harekete geçirmedi, geçirmeyecek, bir geçidi bile açtırmayacak ve tek bir füzeyi bile ateşlemeyecektir.

Orduları harekete geçirecek ve ümmeti birleştirecek olan tek bağ, İslam akidesi bağıdır; çünkü insanları bir araya getiren ve onları kardeş yapan sadece İslam akidesidir.

Bugün meydana gelen katliamlar ve açlık, bağışların azlığı sebebiyle değildir, aksine Gazze'yi kuşatıp orduların Gazze'yi Yahudilerden kurtarmak için harekete geçmesini engelleyen ajan rejimler nedeniyledir.

Senin yapabileceğin ve yapman gereken şeylere gelince:

1- Yamalı çözümleri reddetmen ve bunlara bağlı kalanların başarısızlığını ifşa etmendir.

2- Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için ciddi bir şekilde çalışmak; zira ordulara liderlik edecek, sınırları yıkacak, toprakları kurtaracak ve mazlumlara yardım edecek olan sadece Hilafet olduğu gibi Müslümanların başına gelenler de Hilafetin yıkılmasından sonra gerçekleşmiştir.

3- Destek olmayı engelleyen yöneticilerin ihanetini ifşa etmek, ümmete karşı komplolarını ortaya çıkarmak, hakkı söyleyen bir dil olmak, bilinçli bir akıl olmak, davetin taşınmasına yardımcı olmak ve acizlik duygularının yankılanmaması.

Gazze'nin duygulara değil, bir devlete ihtiyacı vardır ve senin rolün bu devlet projesinin bir parçası olmaktır.

4- İnsanlar arasında, çözümün rejimlere tevessül etmek ve yardımlara bağlanmakta değil, Allah'ın şeriatıyla hükmetmekte olduğu şeklindeki şerî siyasi bilinci yaymak. Benim gücüm yetmez deme, aksine yönümü değiştireceğim ve gerçek değişim yönünde adım atmaya başlayacağım de.

5- Sebeplere bağlanıp Hilafeti kurmak için çalışanlarla birlikte çalıştıktan sonra, Gazze'deki ve her yerdeki kardeşlerimizin başına gelenlerin sona ermesi için ellerimizi kaldırarak Allah'a dua edip yakarışta bulunmalıyız. Zira Bedir Savaşı'nda Allah'ın Rasulü'nde bizim için güzel bir örnek vardır; zira savaş alanında safları düzene koyduktan sonra ellerini kaldırıp Allah'a yakarışta bulunmuştur.

Müslüman kardeşim, acıman yeterli değildir; bu zaman, safları ve senin hangi safta olduğunu belirme zamanıdır?

Bugün her bir Müslümana, Gazze haberleri ulaşmış ve çocukların gözlerindeki açlığı, yıkılmış evlerin sokaklarındaki akan kanları, ihlal edilen namusları görmüş olup artık bulunduğu yeri net bir şekilde belirmesi gerekir; dine yardım etmek için çalışanların safında mı olacak? Yoksa sessiz ve yüzüstü bırakanların safında mı olacak?

Gazze'de yaşananlar bizim için bir imtihandır:

- Peki Rabbimizin kıskançlık duyduğu kıskançlığı duyacak mıyız?

- Bizi emrettiği gibi harekete geçecek miyiz?

- Bize farz kılındığı gibi gerçek yardımı yapacak mıyız?

Allah, şu anda boyunlarımıza, hiç kimsenin mazur göremeyeceği üç farz yüklemiştir:

1- Toprakları kurtarmak ve saldırıyı püskürtmek için cihat etmek, Farz-ı Ayn’dır.

2- Ümmete şerî bir liderlik olması için Hilafeti kurmak.

3- Yahudilerin sınırlarına bekçilik yapan, Gazze'yi boğan ve orduların harekete geçmesini engelleyen ajan rejimleri devirmek.

Bu aşamada Allah'ın izzetli kıldığı kişi, bu farzları omuzlarında taşıyan ve bunlar için gece gündüz çalışan kişidir. Allah'ın hor gördüğü kişi ise, dua etmenin tek başına yeterli olduğuna, yardımların devletin kurulmasından daha önemli olduğuna veya mevcut rejimlerin bir gün ıslah olacağına kendini ikna etmiş kişidir! Bakın işte binlerce kamyon Gazze'nin kapılarında duruyor; onları engelleyen ise lojistik yetersizlik ya da finansman eksikliği değildir, aksine Yahudiler ile başlarında hevası ve sadakatiyle bir Siyonist olan Sisi olmak üzere Allah'a ve Rasulü'ne ihanet eden yöneticiler arasındaki suçlu ittifaktır.

Sisi rejimi ve diğer zararlı yöneticilerin gözetiminde bu kuşatmanın devam etmesi, bu yöneticilerin harici düşmandan daha tehlikeli bir iç düşman olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.

Bu nedenle çözüm, geçitlerin geçici olarak açılması ya da kuşatma altındaki bölgelere yardımların gönderilmesi değildir. Aksine belanın kökünü kazımak, Yahudileri koruyan ve Gazze'yi kuşatma altına alan rejimleri devirmek ve Sykes-Picot sınırlarını korumak için değil, Müslümanlara yardım etmek için orduları harekete geçirmektir. Bugün Gazze'de akan her bir damla kanın, her bir çocuğun çığlığının ve her bir yaslı annenin arkasında sadece işgalci düşman değil, aksine ona koruma sağlayan ve kapıları kapatanlar da vardır; zira Sisi ve onun gibi yöneticiler sınırları ve egemenliği korumuyorlar, aksine Yahudileri ümmetin öfkesinden korudukları gibi Gazze'den yaşamın dayanakları da engelliyorlar.

Yaşamış olduğumuz acı gerçeklik işte budur; zira Müslümanların çığlıkları artık ölülerin fısıltıları gibi olup hiç kimsenin bu çığlıkları işitmemesi, kalplerin ve orduların harekete geçmemesi, ajan rejimler ve zincirlenmiş ordular aracılığıyla ümmetin belinin kırılmasının doğrudan bir sonucudur.

-Mısırlı gençlerin Mescid-i Haram'ın avlusunda haykırması gibi- zulme karşı tek başına haykırmak, samimiyet ve acıdan kaynaklanmış olsa bile, yeterli değildir; çünkü bu, yöneticilerin ve tiranların komplo kurdukları gerçekliği değiştirmeyeceği gibi ümmetin değişimle ilgili şerî vacibini de engelleyecektir.

Nitekim Hişam bin Amr, İslam'dan önce bu meseleyi anlamıştı; zira tek bir sesin batıl karşında yeterli olmadığını fark edince, kendi tutumunu paylaşan bir grup oluşturmak için inisiyatif almış ve böylece beş kişi bir araya gelerek, Beni Haşim'in zalim boykotunu bozmak için bir ittifak kurmuşlar, Ebu Cehil'in karşısında durmuşlar ve onu susturmuşlardır. Peki bizler, Mekke'nin çevresinde Beni Haşim'in kuşatmasından daha kötü bir gerçeklik içinde yaşarken nasıl olacak? Bu yüzden çözüm, bireysel tepkilerle, soyut duygularla ya da aciz yardımlarla değil, ümmetin projesini taşıyan ve Yahudi varlığını koruyan rejimleri yıkmak ve Müslümanları ve çabaları birleştirecek Raşidi Hilafeti yeniden tesis etmek için çalışan, ideolojik bilinçli bir cemaatle çalışmakla olur.

O halde ben tek başıma bir şey yapamam deme, aksine ümmetin sesini, onurunu ve kılıcını geri kazanmak için bu ideolojik siyasi kitlenin bir parçası olmaya çalış. Zira ajan yöneticileri devirmek bir seçenek değildir, vaciplerin en üstünüdür; çünkü ajan yöneticilerin bekası, siyasi sömürgeciliğin, askeri kuşatmanın, ekonomik zilletin ve gâsıp Yahudi varlığının iktidarının bekası demektir.

Doğru olan, insanları ajan yöneticilerin saraylarına yönlendirmek, onların tahtlarını sarsmak ve onları köklerinden söküp atmaktır; çünkü kesin bir delille sabit olmuştur ki bu yöneticiler:

- Batı'daki efendilerinin emriyle Gazze'yi kuşatıyorlar.

- Silah ve teçhizata sahip oldukları halde orduların harekete geçmesini engelliyorlar.

- Ya yardımları engelliyorlar ya onları çalıyorlar ya da onları siyasi amaçları için kullanıyorlar.

- Halkları bağış, gösteri ve dua sloganlarıyla uyuştururlarken, katliamların devam etmesine izin veriyorlar!

Ey Müslümanlar: Vacip olan arabulucularla ve Gazze'nin kanının ticaretini yapanlarla değil, Hilafeti kurmak ve zararlı rejimlerin yıkılması için çalışanlarla birlikte tek bir saf halinde olmanızdır. Sadece bağış sloganları atan, belanın kaynağı olan mevcut siyasi sistemi görmezden gelenlere gelince; onlar ya:

- Gaflet içinde olup aldatılanlardır.

- Ya da mazlumların gözyaşlarından kazanç sağlayan fitne ve kan tacirleridir.

Köklü şerî siyasi çözüm, boş insaniyetler ve yamalı çözümler değildir. Dolayısıyla ajan yöneticileri devirmek, bağış yapmaktan daha önemli bir vacip olup dua etmekten daha öncelikli ve Gazze'ye yardım etmeye tüm yüzeysel çözümlerden daha yakındır. Zira bugünkü yöneticiler, Yahudilerden daha tehlikelidir; çünkü ümmetin orduları ile cihad sahaları arasındaki gerçek engel bizzat onlardır.

Sen, biz ve tüm ümmet olarak yapmamız gerekenler:

- Gazze'yi kuşatan ve halkların onurunu çiğneyen mevcut rejimleri ifşa etmemiz.

- Ordulara hitap etmemiz ve onlara, Allah'a ve tarihe karşı sorumluluk yüklememiz; çünkü silahları, mevzileri ve kışlaları elinde bulunduranlar onlardır.

- Bağış ve insanlık sloganlarıyla insanları uyuşturup onları, yöneticileri devirip Hilafeti kurmak gibi azim bir farzdan uzaklaştıran kişilerin sahteliğini ifşa etmemiz.

Senin görevin, ya İslam'ın otoritesini yeniden tesis etmek için ideolojik bir partide çalışanlardan olmak ya da seyirci kalarak ihmalinden dolayı hesaba çekilmektir. Seçim senin; ancak değişim taşıyıcılarına katılman, Allah'ı razı edecek ve vakıayı değiştirecek olan bir fiildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdul Mahmud El-Amiri – Yemen

Devamını oku...

Gazze'deki Halkımızın Çektiği Açlık, İnsanlığı Harekete Geçirdi Ama Müslüman Ordularını Harekete Geçirmedi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze'deki Halkımızın Çektiği Açlık, İnsanlığı Harekete Geçirdi Ama Müslüman Ordularını Harekete Geçirmedi!

Haber:

Hollanda'da Yahudi varlığına karşı daha sert önlemler alınmasını talep eden gösteriler devam ediyor. (El Cezire Net)

Yorum:

Dünyayı vuran kıtlıkların birçok nedeni vardır ve bunların çoğu yağışların azalması ve kuraklık ya da yağışların artması ve sellerden kaynaklanmakta olup bunların çok azı ise siyasi olaylar nedeniyledir.Şayet bunun nedeni iklimsel dalgalanmalar olsaydı, kıtlığın yaşandığı ülkenin komşuları tarafından durum hızla kurtarılırdı; tıpkı Ömer Radıyallahu Anh döneminde yaşanan Ramâde (kıtlık) yılında meydana geldiği gibi; zira kıtlık devletin merkezini vurunca, diğer vilayetlerden yardım istenmişti;rivayetlerde geçtiği gibi, Radıyallahu Anh hızlı bir şekilde zengin ülkelerdeki valilerine, onlardan yardım istediğini yazmış ve Mısır'daki valisi Amr ibn Âs'a şu mektubu göndermişti: “Selamun Aleyke, emma ba’d; Sen ve beraberindekiler rahat yaşarken bizim helak olduğumuzu görmüyor musun? Yetiş imdada! Yetiş imdada!” Amr İbn Âs da Ömer’e şöyle yazarak cevap verdi: “Amr ibn Âs'dan Allah'ın kulu müminlerin emirine selam olsun;tek ilah olan Allah’a hamd ederim, emma ba’d; sana yardım gelecektir, hem de bol bol! Başı senin yanında, sonu benim yanımda olan bir kervan gelecektir. Umarım deniz yoluyla da göndermenin bir yolunu bulurum.” Bunun üzerine Amr, kara yoluyla un taşıyan 100 deve, deniz yoluyla da un ve yağ taşıyan 20 gemi ve 5000 giysi gönderdi.Ömer, Şam'daki valilerinden her birine şöyle yazdı: “Bize, bizim için uygun yiyecek gönderin; Allah'ın merhamet ettikleri hariç onlar helak oldular.”Aynısını Irak ve Fars'taki valilerine de yazdı. Hepsi de Ömer’e, (yardım) gönderdiler.

Bu, kıtlığın nedeni hava koşullarındaki dalgalanmalar ise böyledir.Eğer Gazze'deki halkımızın açlığı gibi bu kıtlığın nedeni, Yahudiler ve Müslümanlar olarak kabul edilen Ruveybida yöneticilerin iş birliğiyle onlara giden tüm girişlerin kapatılması ise, bunun çözümü un çuvalları göndermek değildir, aksine bu yöneticileri devirip Gazze halkına yardım edecek ve onlardan kuşatmayı ve açlığı kaldıracak devasa ordulara liderlik eden bir Halife nasbetmektir.

Ey özel olarak Mısır, Ürdün ve Suriye'deki halkımız ve genel olarak da tüm Müslüman ülkelerdeki halkımız; kafirler arasındaki insanlık harekete geçip Yahudilere yardım etmelerini ve destek vermelerini durdurmaları için hükümetlerine karşı çıktıkları halde neden sizin, dininize, peygamberiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İsra'sına ve aç kalan kardeşlerinize yardım etmek için içinizdeki yiğitlik duygusu harekete geçmedi?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Suzan el-Mücerrat – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Tüm Camiler Temizlenirken... Ben İse Şerefli Olduğum Halde Kirletiliyorum Aksa'nın Çağrısına Selahaddin'in Cevap Verdiği Gibi Cevap Verecek Kimse Yok Mu?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tüm Camiler Temizlenirken... Ben İse Şerefli Olduğum Halde Kirletiliyorum Aksa'nın Çağrısına Selahaddin'in Cevap Verdiği Gibi Cevap Verecek Kimse Yok Mu?

Haber:

3 Ağustos 2025 Pazar günü, 3 binden fazla yahudi yerleşimci Mescid-i Aksa'nın avlusuna baskın düzenledi; bu ise işgal edilmesinden bu yana mübarek mescide bir gün içinde yapılan en büyük baskın olarak nitelendirildi ve baskın,“tapınağın yıkılışı” olarak adlandırılan olayın yıldönümünde yerleşimcilerin ihlallerinin benzeri görülmemiş bir şekilde tırmanmasının ve Kudüs ve El-Aksa'nın çevresinde sıkı güvenlik önlemlerinin alınmasının gölgesinde gerçekleşti.Ben Gvir, işgal güçlerinin sıkı güvenlik koruması altında baskın düzenleyen kalabalığa öncülük ettiği gibi baskınlara Likud Partisi'nden Knesset üyeleri Amit Halevi ve Sharren Haskel ile Negev ve Celile Kalkınma Bakanı Yitzhak Vasserlauf da katıldı.Fotoğraflar, Savaş Bakanı Yisrael Katz'ın Burak Duvarı'na geldiğini ortaya koymuştur.Varlığının, dünya çapında kendisinden nefret edenlerin eleştirilerine rağmen, Kudüs ve Tapınak Dağı üzerindeki hakimiyetini ve egemenliğini sonsuza kadar güçlendireceğini söyledi.Kameralar, daha önce bu ritüelin sınırlı olduğu doğu bölgesini açıkça aşarak, El-Aksa'nın içindeki yerleşimcilerden oluşan grupların “rahiplerin kutsama duası” olarak bilinen ritüeli gerçekleştirdiğini ve ritüelin yerine getirilmesinin, caminin avlusundaki birçok yere kadar uzadığını görüntüledi. (El Cezire Net)

Yorum:

Yahudi varlığı, zaman ve mekan olarak bölünmesine zemin hazırlamak için Mescid-i Aksa'da yeni bir gerçeklik dayatmaya çalışıyor; zira bakanlarının, Knesset üyelerinin ve yerleşimci sürülerinin Mescid-i Aksa'ya yönelik baskınları, özellikle kendi özel ve bayram günlerinde artış göstermekte olup avlularında Talmud duaları ve ritüelleri yapmaya, Mescid-i Aksa'nın avlularını ve dışını dolduracak şekilde seslerini yükseltmeye başladılar; hatta Mescid-i Aksa’nın avlularına bayraklarını bile astılar.Namaz kılanların maruz kaldığı baskı ve zulüm, onlara dayatılan kısıtlamalar ve önlemler bir yana tüm bunlar onu kontrol altına almak ve Tevrat'taki hayallerini gerçekleştirerek onu yıkıp enkazı üzerine kendi tapınaklarını inşa etmek için yapılıyor.

Mescid-i Aksa, Müslümanların akidesinin bir parçası olup Müslümanların ilk kıblesi ve Peygamberleri Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İsra'sıdır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur:سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُKendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” [İsra 1]Nitekim burası, Müslümanların ikinci Halifesi Ömer ibn Hattab tarafından fethedilmiş ve muzaffer komutan Selahaddin Eyyubi tarafından da Haçlılar'dan kurtarılmıştır; dolayısıyla Filistin toprakları, sahabelerin ve fatihlerin kanıyla sulanmış olan haraci bir topraktır.Bu nedenle buranın kurtarılması ve özellikle vahşi bir soykırım savaşına maruz kalan Gazze halkı başta olmak üzere halkına yardım edilmesi, her Müslümanın üzerine vaciptir.O halde tüm bunlardan sonra Müslümanlar, harekete geçmek için neyi bekliyorlar?

Yahudi varlığının ve yerleşimci sürülerinin Mescid-i Aksa'yı kirletmeye ve planlarını ve projelerini uygulamaya devam etmeye cesaret etmelerinin sebebi, özellikle Mescid-i Aksa üzerinde vesayet sahibi olanlar olmak üzere Müslümanların başındaki yöneticilerin ihanetidir.Zira onlar, onların gölgeleri altında cezadan emin oldular, bu yüzden edepsizce davrandılar, dahası suçlarında ısrar ettiler; bunun nedeni ise arkasında savaşılacak ve kendisiyle korunulacak, el-Aksa'nın avlularındaki özgürlerin çağrılarına ve Gazze halkından gelen yardım çağrılarına cevap verecek, mübarek toprakları kurtarmak için harekete geçecek, Kudüs'teki esirlerden biri içerisinde Mescid-i Aksa'nın lisanı üzerinden yazılmış olan şu mektup kendisine ulaştığında Selahaddin Eyyubi'nin harekete geçtiği gibi çağrılara cevap verip harekete geçecek Müslümanların kalkanı bir İmamın olmamasıdır.

Ey haç işaretlerini indiren kral

Beytu'l Makadis'in talepte bulunduğu bir zulüm geldi sana

Tüm camiler temizlenirken... Ben ise şerefli olduğum halde kirletiliyorum

İnsanlara karşı güçsüzlüğümü, çaresizliğimi ve zayıflığımı sana şikayet ediyorum ey Rabbim. Allah’ım bize bir an önce arkasında savaşacağımız ve kendisiyle korunacağımız kalkan olan bir İmam ikram et.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beraa Mûnâsıra

Devamını oku...

Gazze Açlık İçinde Kıvranırken Yöneticiler Sağır, Dilsiz ve Körler!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze Açlık İçinde Kıvranırken Yöneticiler Sağır, Dilsiz ve Körler!

Haber:

NBC News ağı uzmanları ve destekçilerine göre Yahudi varlığının saldırıları altında gerçekleşen Gazze'deki açlık krizi, “dönüm noktasına” ulaşmıştır;zira Filistinliler acil yardım almazlarsa vefatların sayısında keskin bir artış beklenmektedir.Bu yüzden yetersiz beslenmeden kurtulan birçok çocuğun hayat boyu vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağı konusunda uyarıda bulundular. Zira ABD merkezli insani yardım kuruluşu Uluslararası Kurtarma Komitesi'nin acil durumlar sorumlusu Karen Lanning, “Toplu ölümleri önleme şansının hızla daraldığını ve birçokları için de artık çok geç olduğunu” söyledi.Dünya Sağlık Örgütü de, “tüm gelecek nesillerin sağlığı ve refahının” tehlikede olduğu konusunda uyarıda bulundu.

Yorum:

Amerika'nın desteklediği Yahudi varlığı, Gazze'deki toplu açlık konusunda büyük sorumluluk taşıyor.Zira 2007 yılından bu yana Gazze'ye kara, hava ve deniz kuşatması uygulamış, bu da Gazze halkına gıda, yakıt ve tıbbi malzeme girişlerinin kısıtlanmasına yol açmıştır.Ayrıca vahşi bir şekilde çiftlikleri, balık tuzaklarını ve su tesislerini de bombalıyor.Yahudi varlığının, Gazze halkını cezalandırmak ve Hamas'a baskı yapmak için açlığı bir araç olarak kullanarak hayatı çekilmez bir hale getirdiği sabit olmuştur.Yine Yahudi varlığının ordusu, sözde uluslararası insancıl hukuka aykırı olduğu halde yardım konvoylarını da bombalayarak suçlarını sürdürmektedir.

Açlığı savaş üsluplarından biri olarak kullanmak, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü'nün 8. maddesine göre suç teşkil etmektedir.Nitekim ironik bir şekilde bu mahkeme, şu ana kadar Yahudi ordusuna karşı resmi bir yargılama yapmamış veya tutuklama emirleri çıkarmamıştır.Açlık çeken Gazze halkı, sanki dini ve erdemi tek bir kişinin bile aç kalmasına izin vermeyen şerefli bir ümmetten değillermiş gibi, Amerika ve Yahudilere terk ediliyor!Esasında açları doyurmak, İslam'da sadece bir hayır işi değildir; aksine bu, imanın temel ilkelerinden biri olup Müslümanların toplumsal sorumluluğunu, merhameti ve Allah Subhanehu ve Teala'nın rızasını kazanma çabasını yansıtmaktadır. Zira Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَيْسَ الْمُؤْمِنُ الَّذِي يَبِيتُ شَبْعَانَ وَجَارُهُ جَائِعٌKomşusu açken tok karnına yatan (kâmil) bir mümin değildir.

Garip olan şey, Gazze halkı açlıktan kıvranırken, İslam beldesinin dört bir yanındaki Müslümanların başındaki yöneticilerin sağır, dilsiz ve kör olarak kalmasıdır! Bu utanç verici sessizliğe ise, Yahudilerin isteklerini karşılayan Amerika'nın iradesine boyun eğdikleri için büründüler.Bu bağlamda, Mısır rejimi, Türkiye, İran ve Suudi Arabistan, Gazze'yi kuşatmak gibi Yahudilerin habis planlarını uygulamak için iş birliği yaparak Gazze halkının iradesini kırmayı ve tüm İslam ümmetinin tam bir umutsuzluk hali içinde boyun eğmesini hedefliyorlar.Müslüman ordular şunu bilsin ki, şüphesiz Allah kıyamet gününde Gazze'nin durumundan dolayı onları hesaba çekecek ve bu sessizlik onları Allah'ın gazabından kurtaramayacaktır.Takınılması gereken tek İslami tutum, kuşatmayı kırmak ve Gazze'yi ve tüm Filistin'i kurtarmak için harekete geçmektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şaban Muallim - Kenya

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER