Cuma, 23 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Trump'ın Gümrük Terörizmine Karşı Koyabilecek Olan Sadece İslam Hadaratı Projesine Sahip Olan Hilafet Devleti'dir

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump'ın Gümrük Terörizmine Karşı Koyabilecek Olan Sadece İslam Hadaratı Projesine Sahip Olan Hilafet Devleti'dir

Haber:

Bangladeş, Trump yönetiminin %37 oranında bir artış önermesinin ardından, ABD'nin giyim ihracatına uyguladığı gümrük tarifesini %20'ye düşürmeyi başardı.Dünyanın en büyük ikinci giyim ihracatçısı olan ülkenin ihracatçıları, bu anlaşmadan duydukları memnuniyeti dile getirdiler.Ulusal güvenlik danışmanı ve müzakere heyeti başkanı Halilul Rahman, bu başarının titiz müzakereler sonucunda elde edildiğini söylerken geçici hükümet başkanı Muhammed Yunus ise, bunun “önemli bir diplomatik zafer” olduğunu belirtti. (Reuters)

Yorum:

Amerikan yönetimi, açık sömürgeci dürtülerle, uluslararası ticarette gümrük tarife sistemini, kirli jeopolitik hedeflerini gerçekleştirmek için bir silaha dönüştürmüştür.Kontrolsüz bir şekilde Dolar basma ayrıcalığını destekleyerek, birçok ülkeye yüksek ve gelişigüzel gümrük vergileri dayatmakta, bu da küresel tedarik zincirlerinde şoka neden olmaktadır.İhracat yapan ülkelerdeki yüz milyonlarca iş tehdit altında olup bu da ekonomik çöküş ve toplumsal patlamadan korkan bu ülkeleri Washington'a yalvarmaya ve onunla müzakere etmeye sevk etmektedir.

Amerika'nın istediği tam da budur: Zira sokak çeteleri yöntemiyle zalim şartlarını dayattıktan sonra bir zayıflık durumu oluşturarak geri kalan bu ülkelerin egemenliğini parçalamak istemektedir.Bangladeş de bir istisna değildir. Zira vergileri %37'den %20'ye düşürmek için, zararlı gümrük dışı şartları ve İslam karşıtı Amerikan gündemlerini kabul etmek zorunda kalmıştır; bu gündemler arasında, Bangladeş'te Hilafete daveti ve Hizb-ut Tahrir'i bastırmak için “terörle savaş” söylemini yeniden başlatmak da vardır.Bu nedenle “rahatlatıcı indirim” olarak lanse edilen şey, Bangladeş'i, aşamalı olarak boyun eğdirip boş bir bağımlılık sarmalına hapsetmeye yönelik ekonomik ve siyasi tuzaktan başka bir şey değildir.

Nitekim Amerika, yeni sömürgecilik araçlarıyla bir canavara dönüşmüştür.Zira Amerika, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi araçları, bağımsız ülkelerin tarım ve sanayisini yok etmek için kullanmış, sızdırma ekonomisi teorileriyle bu ülkelerin siyasi istemlerini ifsat etmiş ve bu ülkelerin ekonomilerini Amerikan tedarik zincirlerine bağlamıştır.Dolar basma ayrıcalığıyla Amerika, bu ülkelerin ekonomisinin tüm iplerine tahakküm etmektedir.Nitekim rejimler bu zayıflığa teslim olduklarında, onları jeopolitik rakipleriyle çatışmalarında bir yakıt olarak kullanıp bu cehennem döngüsü sonsuza dek devam ettirecektir.

Bangladeş'teki yönetici sınıfların ve siyasi elitlerin tepkisi ise son derece şüphelidir; zira bu tuzağı nasıl olurda kesin bir zafer olarak nitelendirebilirler? Bu ise ancak onların Amerikan söyleminin bir parçası olmaları ve aslında halklarına, bir parça ekmek için ihanet etmeleriyle mümkün olabilir.

Tıpkı küresel ticaret topluluğunun durumunda olduğu gibi Bangladeş halkının da, acilen Amerikan hegemonyasından kurtulması gerekir.Bunun ise büyük bir başarısızlıkla sonuçlanan sosyalizm ya da insan fıtratını gözetmeyen Batı modelleri aracılığıyla gerçekleşmesi imkansızdır.Aksine tek çözüm İslam'dır; zira dünyayı Amerikan gümrük vergileri teröründen kurtarabilecek olan sadece Rabbani ideolojiye dayalı olan Hilafet Devleti'dir.Ayrıca Allah Subhanehu ve Teala'nın emrini uygulayarak ikili para standardını (altın ve gümüş) yeniden getirecek olan da Hilafettir; zira altın ve gümüşe dayalı para sistemi, alım satımda adaleti sağlayacak ve ABD'nin Dolar basarak elde ettiği meşru olmayan imtiyazı ortadan kaldıracak, böylece ABD'nin ekonomik konularda kargaşa ve şantaj yapmasını engelleyecektir.Dolayısıyla Müslüman ülkelerde, bu Amerikan ekonomik terörüne karşı harekete geçmek için dünyaya liderlik edecek olan Hilafeti kurarak İslami hayatı başlatmaya ehil olan liderlik sadece Hizb-ut Tahrir'dir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Risat Ahmed - Bangladeş

Devamını oku...

Demokrasi ve Liberalizm, İslam Nizamına Aykırıdır ve Küfürdür

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Demokrasi ve Liberalizm, İslam Nizamına Aykırıdır ve Küfürdür

Haber:

Iraklı siyasetçi ve eski Hikmet Akımı yetkilisi Kusay Mahbuba, 2/8/2025 Cumartesi günü, İslamcı partilerle çalışma deneyiminden bahsetti ve İslamcıların, tahminine göre Lübnan'daki Seyyid Musa Sadr'ın yaptığı gibi sekülerizm ve özgürlüğe inanan liberallere dönüşüp dönüşemeyeceğini tartışarak Seyyid Ammar el-Hakim’ın ılımlılığı nedeniyle saldırıya uğradığını, çünkü onu Batı'dan etkilenmiş olarak yorumladıklarını vurguladı ve eski Basra Valisi Majid al-Nasrawi'yi örnek göstererek politikacıların sık sık değiştiğini, zira kendi ifadesine göre onun göreve gelmeden önce bütün gece namaz kıldığını ancak daha sonra çok değiştiğini söyledi.(Medya 964 Arabic)

Yorum:

Siyasal İslam, siyaseti takip eden ve İslam'ı bir slogan olarak öne çıkaran herkese verilen bir ıstılahtır; hakikatte İslam, insanın yaratıcısıyla, kendi nefsiyle ve diğer insanlarla ilişkilerini düzenleyen mütekamil bir hayat sistemi olup İslam'ı sadece siyasi olarak adlandırmak doğru değildir.Çünkü o zaman dinleyen bir kişi İslam'ın siyasetle bir ilgisi olmadığı vehmine kapılır; oysa siyaset, İslam'ın ayrılmaz bir parçası olup insanın insanla olan ilişkilerini düzenlemenin pratik bir metodudur; dolayısıyla siyaset, fıkıh kitaplarında muamelat ve ukûbat hükümlerinin açıklanmasında büyük bir yer almakta olup bunların hepsi siyasettir, yani insanların işlerinin şeriatın hükümlerine göre gözetilmesidir.

Makaleye geri geri dönecek olursak, İslam adına iktidara gelenleri diktatör olarak nitelendiriyor ve siyasal İslam'ın yönetimde olmasının dezavantajlarını sıralıyor ve böylece İslam’ı savunanların işleri ele geçirdiklerinde yönetimin olumsuzluklarını anlatıyor.

Bu ise gerçek bir cehalet ve meseleleri vakıasına göre anlamaktan tamamen yoksun bir bilinç eksikliğidir; dolayısıyla İslam’a mensup olduğu kabul edilip iktidara ulaşmak için demokratik yolu izleyen bir kimse, Allah’ın gazabını ve öfkesini gerektiren bir yol izlemiş demektir; bu yüzden bu kişi, yönetime ulaşmak için demokrasiye teşebbüs ettiğinde, büyük bir zulüm işlemiş olur. Çünkü demokrasi, İslam nizamına aykırı olan bir sistemdir. Ayrıca demokrasi, insanı Allah dışında kanun koyucu yapmaktadır; oysa İslam, Allah’tan başka hiç kimseyi kanun koyucu olarak kabul etmez. Dolayısıyla demokrasi yoluyla yönetime gelmeye ve onu tatbik etmeye çalışan bir kimse, insanı Allah Azze ve Celle’nin yerine koyarak yasamada kendisini Allah’a eş tutmaktadır!

Bu nasıl bir “İslamcı” ki, sırf haram olana, yani Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla olan bir yönetime ulaşmak için haram olanı kullanıyor!

Ayrıca insanı Aliyyul Azim olan Allah'a eş kılmaktadır; oysa harama vesilen olan şey de haram olup İslam bize bu şekilde öğretmiştir.

İslam’a çağrıda bulunan herkes, İslamcı değildir; çünkü Allah, amelden uzak sözlerden nefret etmektedir. Zira Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:   كَبُرَ مَقْتاً عِندَ اللهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَYapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” [Saff 3] Dolayısıyla bu, İslam’ı, Allah’ın rızasını kazandıran filler olmadan sadece sözlerle öne çıkarma konusunda açık bir nehiydir. Ayrıca böyle bir davranış, bölünmeye ve parçalanmaya neden olur.Burada Allah, müminlere hitap ederek onlara, Allah'ın düşmanları karşısında tek saf halinde sebat etmelerini ve fiilden uzak sözlerden kaçınmalarını emretmektedir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ * كَبُرَ مَقْتاً عِندَ اللهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ * إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِهِ صَفّاً كَأَنَّهُم بُنْيَانٌ مَّرْصُوصٌEy iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.Şüphesiz Allah, bütün yapı taşları birbirine kurşunla kenetlenmiş sağlam bir bina gibi saf tutarak kendi yolunda savaşanları sever.” [Saff 2-3-4]İslam'ı isteyen bir kimse, Allah'ın yolundan başka bir yol izlemez, bir bütün olarak İslam'a sımsıkı sarılır ve Allah'ın düşmanları karşısında tek bir saf oluşturur ki böylece bütün yapı taşları birbirine kurşunla kenetlenmiş kusursuz bir bina gibi kalabilsin; aksi takdirde başarısız olacağı gibi hüsrana uğrayanlardan olacaktır.

İslam adına laik bir yönetime ulaşanlar, İslam’dan sıyrılmışlardır; dolayısıyla onlar, azgınlardan olmuşlardır.

Allah'ım, bizi güzel bir şekilde İslam'a geri döndür, bizleri İslami hayatı yeniden başlatma yolunda kullan ve bizleri (başka bir kavimle) değiştirme; şüphesiz Sen işitensin ve icabet edensin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Vail Sultan – Irak

Devamını oku...

Gazze, Boğucu Kuşatma ve Sistematik Açlık ile Ümmetin ve Ordularının Şerî Vacibi Arasında

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Gazze, Boğucu Kuşatma ve Sistematik Açlık ile Ümmetin ve Ordularının Şerî Vacibi Arasında

Ekim 2023'ten bu yana Gazze, modern çağın en ağır insani felaketlerinden birini yaşıyor; zira iki milyondan fazla insan kuşatma altında olup açlık, susuzluk, hastalık ve yıkıma terk edilmişlerdir.Birleşmiş Milletler, Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü ve diğer insani yardım kuruluşlarının raporları, Gazze sakinlerinin toplu açlıkla karşı karşıya olduklarını, yetersiz beslenme, susuzluk ve ilaç ve gıda stoklarının tükenmesi nedeniyle çocukların öldüğünü vurguluyorlar.

Mısır tarafında, insani yardım ve gıda malzemeleri taşıyan binlerce kamyon birikmiş durumda olup bu kamyonların geçişine izin verilmiyor, bu da işgal güçlerinin Mayıs 2024'ten beri işgal altında tuttuğu ve Mısır rejiminin de kapalı kalmasında suç ortaklığı yaptığı Filistin tarafındaki Refah geçiş kapısının kapalı olması nedeniyle gıdaların çürümesine ve ilaçların kullanım tarihlerinin geçmesine yol açmıştır.

2007 yılından bu yana Mısır, Refah sınır kapısını kapatarak veya şartlı olarak açılmasını kontrol ederek Gazze'nin kuşatılması konusunda doğrudan ortak bir sorumluluk taşıyor.Gaspçı varlık, geçişin Filistin tarafını kontrol altına alırken Mısır tarafı ise, hala Filistin otoritesi ve Hamas ile ilgili siyasi şartlar dışında geçişin açılmasını reddeden Mısır rejiminin kontrolü altındadır.Bu da Mısır rejimini, şerî ve siyasi olarak bu suçun ortağı yapmaktadır.

Nitekim Mısırlı yetkililer, yaralıları ve yardımları girdirmek için gaspçı varlıktan izin beklediklerini açıkladılar; bu da onun gaspçı düşmana aşağılayıcı bir şekilde bağımlı olduğunu ifşa etmekte ve Mısır'ın egemenliğinin rejimin kendi iradesiyle ihlal edildiğini ortaya koymaktadır.

Mısır'daki Müslümanlar da boş durmadı, bilakis Refah sınır kapısında yürüyüşler ve protesto eylemleri düzenleyerek kuşatmayı kınayıp geçişin açılmasını talep ettiler ancak Mısır rejimi bu eylemlere, Ariş'e ulaşmaları engellenen, bazıları gözaltına alınan ve diğer bazıları da saldırı ve kovulmaya maruz kalan "Küresel Gazze Yürüyüşü" aktivistlerinin başına geldiği gibi baskı, gözaltı ve sınır dışı etmekle karşılık verdi.Reuters ajansı 17 Haziran 2025 tarihinde yayınladığı haberinde şunları ifade etti;yürüyüşe katılan aktivistler, Kahire'de sivil giyimli güvenlik adamları tarafından darba maruz kaldılar, bazıları elçilikleriyle iletişim kurmalarına izin verilmeden günlerce gözaltında tutulup zorla sınır dışı edildiler, onlarca kişi ise Sina'ya ulaşmaları engellenerek ülkelerine geri gönderildiler.

Geçişi kapatıp işgalle iş birliği yaparak yardımları engelleyen ve protestoculara baskı uygulayan rejim, Allah'a, Rasulü'ne ve müminlere ihanet eden bir rejimdir.Dolayısıyla o, hiçbir meşruiyeti olmayan bir rejimdir; bilakis ümmetin, onu ortadan kaldırmak ve Müslümanlara yardım edecek, onların işlerini gözetecek ve namuslarını ve kutsallarını koruyacak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalışması gerekir.

Medya kuruluşları, el-Ezher'in kuşatmayı kınayan bir açıklama yaptığına dair haberleri yayınladılar ancak bu açıklama daha sonra, herhangi bir açıklama veya yorum yapılmaksızın resmi sitelerden kaldırılmıştır; bu da el-Ezher'e susturulması için siyasi baskı yapıldığını göstermektedir.Sonra rejime yönelik açık bir suçlama veya bir sorumluluk yükleme olmaksızın barış ve saldırıların durdurulması çağrısı yapan küstahça açıklamalarla karşımıza çıktı. Bu da kurumsal çöküşün ve tamamen rejimin iradesine boyun eğdiğini ortaya koymaktadır; oysa onların, insanlara liderlik etmeleri, mübarek topraklara karşı ne yapmaları gerektiği konusunda insanları bilinçlendirmeleri, orduları onları kurtarmak için harekete geçmeye teşvik etmeleri ve Allah'ın kendilerine vacip kıldığı şeyleri açıklamaları gerekirdi.

Gazze'yi açlıktan ve kuşatmadan kurtarmak, konferanslar ve açıklamalar yoluyla değil, aksine Yahudi varlığını kökünden söküp atmak için Allah yolunda cihad etmekle olur.

Filistin, mübarek İslam toprağı ve tüm ümmetin mülkü olan haraci bir toprak olup bu toprağın bir karışından bile vazgeçmek caiz değildir, aksine bu toprakların kurtarılması her Müslümanın şer'î bir vacibidir. Dolayısıyla bu toprakların tamamen kurtarılmasını ve gaspçı varlığın ortadan kaldırılmasını içermeyen herhangi bir çözüm, şer'an reddedilen bir çözümdür. Bu yüzden Filistin toprakları gibi tüm İslam toprakları bir saldırıya uğradığında, yeterlilik (farz-ı kifaye) hasıl olup düşmanı buradan püskürtünceye kadar bu toprakların halkının cihat etmesi farz-ı ayn’dır; eğer onlarla yeterlilik hasıl olmaz, düşman galip gelir, bu topraklar düşmanın otoritesinin altına girer, bu toprakların işleri düşmanın eliyle gözetilir bir hale gelir ve bu toprakların halkı da esir durumuna düşerse, o zaman cihat ve düşmanla savaşma farzı onlardan düşer ve bu farz-ı ayn onlardan, tüm topraklara ulaşsa bile yeterlilik hasıl olup saldıran düşman püskürtülünceye kadar onlara en yakın olanlara, sonra da onlara yakın olanlara intikal eder. Nitekim Kâsânî Bedâi’u’s Sanâi’de şöyle diyor: Eğer sınır halkı küfre direnme konusunda zayıf kalır ve düşmana karşı onlarda korku oluşursa, onların arkasında bulunan en yakın Müslümanların onlara doğru seferber olmaları ve onlara silah, at ve para temin etmeleri gerekir; biz, cihat ehlinden olan insanların üzerine cihadın farz olduğunu söyledik; ancak bazılarıyla yeterliliğin (farz-ı kifayenin) hasıl olmasıyla bu farz onların (tüm insanların) üzerinden düşer, ama yeterlilik hasıl olmazsa düşmez.

Şimdi Mısır, Türkiye, Pakistan, Ürdün ve diğer Müslüman ülkelerin ordularının, sadece birkaç kamyon girdirmek için değil, Filistin'in tamamını kurtarmak için harekete geçmeleri vaciptir! Zira Filistin insani bir mesele değildir, aksine akidevi bir mesele olup gasp edilmiş bir İslam toprağı ancak cihatla kurtarılabilir. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِذَا تَبَايَعْتُمْ بِالْعِينَةِ وَأَخَذْتُمْ أَذْنَابَ الْبَقَرِ وَرَضِيتُمْ بِالزَّرْعِ وَتَرَكْتُمْ الْجِهَادَ سَلَّطَ اللهُ عَلَيْكُمْ ذُلّاً لَا يَنْزِعُهُ حَتَّى تَرْجِعُوا إِلَى دِينِكُمْİyne yoluyla alışveriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna yapıştığınız, tarımı seçtiğiniz ve cihadı terk ettiğiniz zaman Allah size öyle bir zillet musallat eder ki, dininize dönünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız.” [Ebu Davud rivayet etti]

Ey Kinane ordusu içindeki muhlisler: Sizin yöneticileriniz, Yahudi varlığının bekasına fiili ve pratik olarak ortak oluyorlar; bu ise onlar için garip bir şey değildir; çünkü İslam ümmetinin kalbindeki bu mutant varlığın kurulmasına yardım edenler bizzat onlardır. Asıl garip olan ise sizin tavırlarınızdır ey orduların evlatları! Kardeşleriniz koyun gibi kesilirken neden hala kendinizi kontrol etmeye devam ediyorsunuz?! Neden hala tek bir ümmetin evlatlarını bölüp parçalayan Sykes-Picot sınırlarına sımsıkı sarılmaya devam ediyorsunuz?! Ey Kinane askerleri! Herhangi bir Müslümana karşı bir savaşın tüm Müslümanlara karşı bir savaş olduğu şeklindeki İslami mefhumlar hani nerede? Şunu biliniz ki, Müslümanların savaşı da birdir, barışları da birdir; Allah Subhanehu, Gazze ve diğer yerlerdeki kardeşlerinize yardım etmek için gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkmanızı sizin üzerinize farz kılmıştır; peki daha ne zamana kadar Allah yolunda ve İslam'a ve Müslümanlara yardım etmek için değil de başka yerlere hareket edeceksiniz? O halde ajan yöneticilerin boyunduruğundan kurtulun ve Allah'ın istediği ve sizden razı olduğu şekilde İslam'ın sizinle iktidara ulaşması için Ensar, yardımcı ve destekçi olarak İslam'ı yeniden uygulamak için çalışan muhlislerle birlikte olun ve onlarla birlikte bir kez daha halis bir şekilde Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti ilan edin ki böylece dünün Ensarları gibi siz de Hilafetin Ensarları olun ve onunla birlikte tüm Filistin'i ve işgal altındaki tüm İslam topraklarını kurtarmak için harekete geçin ve böylece de Ensarların faziletine ve şerefine nail olun. Allah'ım, ümmet, onun lider partisi ve devletinin hadari projesi için, bu rejimleri kökünden söküp atmak ve ümmetin otoritesini ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu devletini yeniden tesis etmek üzere biat edecekleri Ensarlar hazırla.

Allah’ım, bu ümmet için, Sana itaat edenlerin izzetli ve sana isyan edenlerin zelil olacağı, Senin Kitabınla hükmedip devletini kuracak, iyiliği emredip kötülükten sakındıracak, Filistin’i ve diğer İslam ülkelerini kurtaracak Raşid bir Emir hazırla.

وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَنْ يَكُونَ قَرِيباً

“Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...

Tunus: Yürüyüş: “Cumhuriyet ve Krallık Rejimleri Gazze'yi Yüzüstü Bıraktı... Hilafetle Gazze'ye Destek Olacağız”

  • Kategori Tunus
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti: Yürüyüş;

“Cumhuriyet ve Krallık Rejimleri Gazze'yi Yüzüstü Bıraktı... Hilafetle Gazze'ye Destek Olacağız”

25 Temmuz 2025 Cuma günü, başkent Tunus'ta Cuma namazının ardından El-Fetih Camii önünden büyük bir yürüyüş düzenlendi. Yürüyüş, Hizb ut Tahrir/Tunus Vilayeti tarafından şu başlık altında düzenlendi:

“Cumhuriyet ve Krallık Rejimleri Gazze'yi Yüzüstü Bıraktı... Hilafetle Gazze'ye Destek Vereceğiz.”

Yürüyüş sırasında pankartlar açıldı. Ana pankartta yürüyüşün başlığı yer alırken, ikinci pankartta "Ey Müslüman ordular, ümmetiniz sizden nusret (destek) istiyor. 61.000'den fazla şehit ve 11.200'den fazla kayıp enkaz altında. Peki, ne zaman onlara destek olacaksınız?“ Diğer pankartlarda ise ”Hilafet Cihad İlan Eder“ "Hilafet Filistin'i Kurtarır“ ve ”Hilafet Allah'ın Şeriatını Uygular“ yazıyordu.

Yürüyüş boyunca katılımcılar cumhuriyet sistemi, monarşi ve ulus devlet aleyhine sloganlar attılar, örneğin; ”ne cumhuriyet, ne monarşi... İslam Hilafeti“ gibi cumhuriyet sistemine, monarşiye ve ulus devlete karşı sloganlar attılar. Ayrıca "Netanyahu, dinle, dinle... Hilafetimiz geri dönecek!", "Amerika, dinle, dinle... Hilafetimiz geri dönecek!", "Siyonist, dinle, dinle... Hilafetimiz Geri Dönecek!", "Müslüman orduları, cihat Filistin'dedir!" ve "Mevkiler ve milyonlar için Filistin'i sattı yöneticiler..." gibi sloganlar attılar.

Yürüyüş, başkentin ana caddelerinden geçerek Devrim Caddesi'ne ulaştı ve Belediye Tiyatrosu önünde Hizb ut Tahrir / Tunus Vilayeti üyesi tarafından yapılan bir konuşma ile sona erdi. Konuşmacı, Gazze'yi yüzüstü bırakan rejimlerin cumhuriyetçi ve krallık rejimleri olduğunu açıkladı. Mısır'daki cumhuriyet rejimi, Gazze'deki kardeşlerimizin başlıca kuşatıcısıdır ve Ürdün'deki krallık rejimi, kara koridoru aracılığıyla bu varlığı destekleyen ve İran saldırılarından koruyan rejimdir. Türkiye'deki cumhuriyet rejimi, limanlar aracılığıyla konvoylara fon sağlayarak bu varlığı desteklemiştir; bu, Sykes-Picot Anlaşması ile İngilizler ve Fransızlar tarafından kurulan Emirlikler ve diğer Arap rejimlerinin utanç verici tutumlarıyla aynıdır. Çözüm, dinimizin bizden istediği şeydir: Arkasında savaşan ve onun tarafından korunan, İsra ve Miraç'ın topraklarını geri kazanacak ve suçlu Yahudileri ve her türlü zalimi derin bir vadiye geri gönderecek, muhlis ve takvalı bir liderin önderliğinde Nübüvvet metodu üzere bir Raşidi Hilafet'in kurulmasıdır. 

Bu nedenle Hizb ut Tahrir / Tunus Vilayeti, Gazze halkının açlık, bombardıman ve büyük dehşetler yaşadığı bu koşullarda, diğer ezilen Müslümanlar gibi, açık ve meydan okuyan çağrısını sürdürmektedir. Mısır, Ürdün, Türkiye, Pakistan ordularındaki samimi kişilere ve diğer güçlü ve etkili kişilere, İslam'ın çağrısını desteklemeleri ve Gazze'yi kurtaracak, Filistin'i özgürleştirecek, yeryüzünde Allah'ın hükümranlığını kuracak ve dünyalara rehberlik ve ışık mesajı taşıyacak devletini kurmaları çağrısını sürdürmektedir.

Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti Merkezi Medya Ofisi Delegesi

Cuma, 30 Muharrem 1447 H. - 25 Temmuz 2025 M.

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

İlgili Linkler:

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Resmi Websitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Resmi Sitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Facebook Sayfası

Devamını oku...

Yabancı Ülkelerle İlişkiler Yalnızca Devletin Yetkisindedir, Çünkü Ümmetin İşlerini Yürütme Görevi Fiilen Sadece Devlete Verilmiştir

Bazı medya organları, Doğu Sudan Partileri ve Hareketleri Koalisyonu’ndan oluşan bir heyetin, Şeybe Dırrar liderliğinde ve ileri gelenlerden oluşan bir grupla birlikte, 2 Ağustos 2025 Cumartesi günü Eritre Cumhurbaşkanı Isaias Afwerki ile “Badî Hallu”daki ofisinde görüştüğünü bildirdi. Heyetin, Cumhurbaşkanı ile Sudan’daki mevcut durumu, özellikle de Doğu Sudan bölgesinin karşı karşıya olduğu zorlukları ele aldığı aktarıldı. Heyet ayrıca, ülkenin istikrarını desteklemek ve siyasi ile güvenlik krizleriyle mücadele etmek için komşu ülkelerle koordinasyonun önemini vurguladı.

Sudan hükümeti gerçekten bu kadar mı aciz ve aşağılık bir duruma mı düştü? Yoksa aklında başka bir plan var da, halkı bu çirkin görüntülere alıştırmaya mı çalışıyor? Eritre’de eğitilen bölgeci ve kabileci milisler görüntüsü bu çarpık tablodan biri mi?

Görünen o ki, Sudan hükümetinin siyasi ve askeri alanda kasıtlı olarak tırmandırdığı kaos ve siyaset arenasındaki ırkçı söylemler, büyük bir planın parçasıdır. Bütün bunlar, doğrudan doğruya Amerika’nın Sudan’ı önce Darfur, ardından da Doğu Sudan olmak üzere küçük devletçiklere bölme projesi değirmenine su taşımaktadır.

Sudan hükümeti aklını başına toplamalı ve bu ateşle oynamaya bir son vermelidir. Aksi takdirde bu gidişat, ülkenin geriye kalan birliğini de yok edecek ve onu paramparça edecektir. Bu ise büyük bir ihanettir. Ülkenin birliğini hedef alan bu siyasi faaliyetleri durdurun; Yerel ya da yabancı ülkelerde milisler eğitme çılgınlığına hemen son verin.

İslam Devleti vatandaşlarının sahip olduğu haklar, yerine getirmesi gereken yükümlülükler ve yabancı devletlerle ilişkileri konusu, İslam’ın net hükümlerle açıkladığı şer’i bir meseledir. Prensip olarak, halkın (tebaanın), Müslümanların Halifesi gibi meşru bir otorite tarafından yetkilendirilmedikçe ne ülke içinde ne de dışında, yöneticiye ait fonksiyonları icra etmesine izin verilmez. Çünkü Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

فَالْإِمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ“İman çobandır ve güttüklerinden sorumludur” Yahut bu yetki, doğrudan Halife tarafından atanmış olan yardımcıları, valileri ve diğer görevlileri gibi kimselere aittir.

Allah’ın izniyle yakında Raşidi Hilafet Devleti kurulduğunda, hiç kimsenin yabancı devletlerin başkanlarıyla görüşmesine ya da herhangi bir yabancı devletle ilişki içinde olmasına müsaade edilmeyecektir. Hizb-ut Tahrir’in ümmete sunduğu Hilafet Devleti Anayasası Tasarısının 182 maddesinde şöyle geçmektedir: “Herhangi bir ferdin, partinin, kitlenin veya cemaatin, yabancı devletlerden herhangi bir devlet ile ilişkisinin bulunması mutlak olarak caiz değildir. Devletler ile ilişki, yalnızca İslam Devleti tarafından kurulabilir. Zira ümmetin işlerini fiilen yürütme hakkı yalnızca devlete aittir. Ümmet ve kitleler ise devleti bu dış ilişkilerden muhasebe etmelidir.”

Ey Sudan halkı! Sizi davet ettiğimiz şey mi daha hayırlıdır, yoksa içinde yaşadığınız bu kahredici gerçeklik mi?!

Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet’i kurmak için size asla yalan söylemeyen öncü Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmanızın zamanı gelmedi mi? Çünkü devletin varlığını (bekasını) koruyacak ve ona saygınlık ve prestij kazandıracak olan yegâne güç Hilafettir. Hilafet, ne başka bir devletin kendi iç işlerine müdahalesine ne de tebaasıyla doğrudan temas kurmasına asla müsaade etmeyecektir. Zira bu türden her girişim, büyük bir cürüm ve devletin varlığı için bir tehdittir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Halkımız Açlıktan Ölürken, İnsanlık Refah İçinde Yaşamamızdan Nefret Ediyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Halkımız Açlıktan Ölürken, İnsanlık Refah İçinde Yaşamamızdan Nefret Ediyor!

Cahiliye döneminde, nübüvvetin nuru henüz yayılmadan önce Kureyş'ten bir adam, peygamberlik kendisini terbiye etmeden önce insanlığın ölümsüzleştirdiği şu sözü söylemiştir: "Halkımız açlıktan ölürken, insanlık refah içinde yaşamamızdan nefret ediyor." O, bu sözü; erkek, kadın ve çocuklarıyla Beni Haşim, Bani Talib'in vadisinde açlıktan kıvranıp yiyecek ve içecek olmadan kuşatma altındayken kendisi ve Mekke halkının da refah içinde yaşadıklarını gördüğünde söylemiştir. Bu adam ve arkadaşları hiç kimsenin iznini beklemediler, aksine duyguları harekete geçti, zulüm sayfasını parçaladılar, kuşatmayı kırdılar ve mazlumların yanında durdular; bunu ise bir akide dürtüsüyle değil, aksine insani bir dürtüyle yaptılar.

Peki biz o kişilerin neresindeyiz?! Bugün bizler, akide ve din kardeşlerimizin tarihin tanık olduğu en korkunç trajedisine maruz kaldıklarını gördüğümüz halde seyirci kalıyor ve kılımızı bile kıpırdatmıyoruz!

Bugün trajedi tekrarlanıyor, ancak belki de daha sert ve daha zalim bir şekilde; zira çocuklar açlıktan ölüyor ve boğucu bir kuşatma altındaki açların ağzından bir lokma ekmek parçası bile çekip alınıyor. Bütün bir halk gözlerimizin önünde yok ediliyor, biz ise aciz ve sessiz bir şekilde seyirci kalıyoruz!

Felaket artık gizli değildir ve görüntüler artık inkâr edilemez; zira Gazze'den canlı yayınlanan görüntülerde, kana bulanmış bir ekmek kırıntısını arayan bir çocuk, çocuklarını kaybeden bir anne, ilaç vermekten aciz hastaneler ve sakinleriyle birlikte yıkılmış evler yayınlanıyor. Peki bizim gururumuz nereye gitti Allah aşkına?!

Bu ne büyük bir çelişki! Zira Cahiliye halkından olan bir adam merhametli bir şekilde harekete geçerken bugün, Batı medeniyeti ve insan hakları çağında ve çarpık küresel vicdanın gölgesinde, Gazze halkı tek başına ölüm, açlık ve yıkımla baş başa bırakılıyor.

Bizler kuşatmayı kırıp katliamları durdurma gücüne sahibiz ancak karnımızı medeniyetle tıka basa doldurmuş bir şekilde oturuyoruz. Oysa böylesi anlarda sessiz kalmak, en şerefli ve en yüce davaya ihanet etmek ve yüzüstü bırakmaktır.

Halkımız açlıktan ölürken, insanlık refah içinde yaşamamızdan nefret ediyor. Bari içimizde o cahiliye gururunun bir parçası olsun; belki de bu, kalpsiz bir medeniyetten nura daha yakındır.

Siz Arap orduları, Gazze’nin neresindesiniz? Arap ordularına baktığımızda, devasa ordular ve muazzam silahlanma bütçeleri görüyoruz ancak Gazze yardım çağrısında bulunduğunda hiçbiri icabet etmiyor! Ümmeti savunmak için hazırlanan bu ordular, bugün Gazze'deki kardeşlerimizin başına gelenlere karşı seyirci kalıyor. Allah Subhanehu ve Teala, her bir annenin çığlığından ve açlığın şiddetinden kıvranan her bir bebeğin feryadından dolayı onları hesaba çekecektir. Ey din ve akide kardeşini yüzüstü bırakanlar, Allah sizi de hesaba çekecektir.

Ey İslam ümmetinin orduları; bari içinizde, komşusu açken nimetin tamamlanmayacağını bilen cahiliye dönemindeki adamın hissiyatı olsun. Umulur ki o zaman yükselirsiniz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

77 Yıldır Kınıyorsunuz Yetmedi mi? Aşılmadık Kırmızı Çizginiz mi Kaldı?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

77 Yıldır Kınıyorsunuz Yetmedi mi? Aşılmadık Kırmızı Çizginiz mi Kaldı?

Haber:

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Burhanettin Duran, “Bazı “İsrailli” bakanların fanatik gruplarla “İsrail” polisinin koruması altında Mescid-i Aksa’ya düzenlediği baskını şiddetle kınıyorum. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da belirttiği gibi “İlk kıblemiz Mescid-i Aksa kırmızı çizgimizdir.” ifadelerini kullandı.” (04.08.2025 24TV)

Yorum:

Yahudi varlığı, 1948 yılında Filistin’i işgal ettiğinden beri sayısız katliam ve suç işlemiş, Mescid-i Aksa’ya sayısız baskın düzenlemiştir. Onun bu ihlal ve suçlarına karşı İslam dünyasındaki hain ve korkak yöneticiler, her seferinde kınamakla yetinmişler hatta kınamanın dozajını bir tık artırarak şiddetle kınamak olarak kınama furyasını sürdürmüşlerdir. 1948 yılından bu yana kınamanın ötesine bir adım bile geçememişlerdir. Sadece dediğim gibi kınamayı şiddetli kınamak olarak bir tık ileri taşımışlar ama kınama döngüsünün dışına çıkamamışlardır.

Yahudi varlığı da onların korkak ve ajan olduklarını ve dolayısıyla efendileri Amerika’dan izin almadıkça daha doğrusu izin vermedikçe kendisine bir fiske bile vuramayacaklarını bildiği için katliam ve cürüm işlemeye devam etmiş, onların Mescid-i Aksa kırmızı çizgimiz sözlerini onlara adeta yuttururcasına Mescid-i Aksa’yı kirletmeye ve pisletmeye devam etmiştir. O halde soruyoruz: Nerede kaldı Erdoğan’ın kırmızı çizgisi? Madem ilk kıblesi Mescid-i Aksa kırmızı çizgisiyse, o kırmızı çizgisi 23 yıllık iktidarı döneminde yıllardır aşılmış ve aşılmaya da devam etmektedir. Kırmızı çizgisiyse neden aşılmasına ve çiğnenmesine müsaade ediyor? Değilse neden kırmızı çizgisi olduğunu söylüyor? Bu da gösteriyor ki Erdoğan’ın kırmızı çizgimiz sözü laftan ibarettir ama bilindiği üzere lafla peynir gemisi yürümüyor ya da kamuoyuna yönelik bir söylemdir. Zira eğer kırmızı çizgisi olsaydı, varlık yokluk meselesi olarak kabul eder ve milyonlarca cana mal olsa bile onu kurtarmak için kışlalarında bekleyen devasa ordularını uğruna seferber ederdi.

Mescidi Aksa tabii ki kutsal bir yerdir, ama ondan daha önemlisi Müslümanın kanıdır. Zira Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bir gün tavaf esnasında Kâbe’ye yönelerek şöyle buyurdu:

رأيت رسول الله صلى الله عليه وسلم يطوف بالكعبة، ويقول: ما أطيبك، وأطيب ريحك! ما أعظمك، وأعظم حرمتك! والذي نفس محمد بيده، لحرمة المؤمن أعظم عند الله حرمة منك، ماله، ودمه  “Ey Kâbe! Sen ne güzelsin. Senin kokun ne güzeldir. Senin azametine ve kutsallığına hayranım. Fakat Allah’a yemin ederim ki, müminin saygınlığı Allah katında senin saygınlığından daha fazladır.”     

Mescid-i Aksa kırmızı çizginizse, Müslümanın kanı haydi haydi kırmızı çizginiz olmalıdır. Gazze’de yaklaşık iki yıldır oluk oluk Müslüman kanı akıtılıyor. Şehit olan can sayısı 70 bini bulmuş durumda. Kâbe ve Mescidi Aksa’nın kutsallığından bile daha kutsal, azametinden bile daha azametli olan Müslüman kanı için ordularını seferber etmeyen birinden Mescid-i Aksa için ordularının seferber etmesini beklemek safdillik olur. Mescid-i Aksa’nın ihlalini de kınıyorlar, ondan daha kutsal ve daha azametli olanın ihlal edilmesini ve katliama uğramasını da kınıyorlar. Kınamaktan öteye geçemiyorlar.

Erdoğan da dahil olmak üzere İslam dünyasındaki hain yöneticilerde zerre kadar iman, onur ve insanlık kalmış olsaydı, Yemen, Afganistan, Pakistan, Irak ve Suriye’de akan kanlar bir yana 2 yıldır Gazze’de akan ve akmakta olan kanlar için, Müslüman kadın veya kadınların onurları ayaklar altına alınması nedeniyle emirleri altındaki güçlü Müslüman ordularını seferber eden Mutasım ve Muhammed bin Kasım gibi ordularını seferber ederler, akan Müslüman kanlarının intikamını alırlar, Mescidi Aksa’yı kirleten Yahudileri bırakın Filistin’den yeryüzünden sürerlerdi. Ama heyhat! Günümüzün hain yöneticileri, Hilafetin kahraman komutanlarının yanından dahi geçemedikleri gibi tırnakları bile olamazlar. Onlar kahramanlıkla anılacaklar, Erdoğan dahil günümüz yöneticileri ise hainlik ve ihanetle anılacaklar ve İslam tarihine tükenmez kalemle hain olarak kazınacaklardır. Alınlarına vurulan bu kara lekeyi ancak Hilafeti ilan edip Müslümanların kanının intikamını aldıklarında ve kutsal mekanlarını ve topraklarını kurtardıklarında silebilirler. 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ercan Tekinbaş

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER