Perşembe, 22 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Bağımsızlık Yanılsaması: Sömürgecinin Mirası Ve Gerçek Kurtuluş İçin Mücadele!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bağımsızlık Yanılsaması: Sömürgecinin Mirası Ve Gerçek Kurtuluş İçin Mücadele!

Haber:

Malezya, 31 Ağustos'ta "Medeni Malezya: Halkın Gözetimi" sloganı altında Bağımsızlık Günü'nü kutluyor. Ancak geriye şu soru kalıyor: Bağımsızlık, arzu edilen özgürlük ve adaleti gerçekleştirdi mi yoksa sömürgecinin mirası toplumumuzu, ekonomimizi ve siyasetimizi şekillendirmeye devam mı ediyor?

Yorum:

1957'den bu yana Malezya birçok alanda ilerleme kaydetmiştir. Ancak bağımsızlık sadece siyasi egemenlik ve maddi ilerleme anlamına gelmemektedir. Özellikle İngiliz döneminde sömürgecilik, daha derin izler bırakmıştır; zira laiklik, liberalizm ve milliyetçilik kurumlarda ve düşüncede pekişmiş durumdadır. Nitekim bu miraslar, büyük ölçüde ümmet pahasına da olsa, hala ümmetin gidişatını yönlendirmeye devam etmektedir. Nitekim Batı kültürünün ithalatı, geleneksel değerlerin aşınmasına, aile bağlarının zayıflamasına, boşanma ve ruh sağlığı sorunlarının artmasına yol açmış ve gençler, zehirli sosyal medya ve iptal kültürünün acısını çekmektedir. Ayrıca okullarda hala zorbalık olgusu ve alkolle ilgili trajediler devam ederken, ahlaki çöküş sosyal dayanışmayı tehdit etmektedir. Zira sömürgecinin yerleştirdiği kapitalizm, Malezya ekonomisine egemen olmuştur. Bu yüzden popülist politikalar uzun vadeli yükler doğurmakta, ulusal ve aile borçlarını artırmakta ve İslami slogan altında faize dayalı sistemler hüküm sürmektedir. Gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) büyümesi, satın alma gücündeki gerilemeyi ve genişleyen eşitsizlik uçurumunu gizlemektedir. Zenginler refah içinde yaşarken, sıradan insanlar artan yaşam maliyetleri, işsizlik ve konut bulma zorluğu ile karşı karşıya kalmaktadır. ABD Dolarına bağlı döviz dalgalanmaları, Malezya'yı küresel manipülasyona maruz bırakmıştır. Bu arada İngiliz seküler ve liberal yönetim modelleri arkasında, oligarşiye, yolsuzluğa ve adam kayırmacılığa eğilimli sistemleri bırakmıştır. Bu yüzden siyaset genellikle halkın pahasına partilerin çıkarlarına hizmet etmekte olup kısa vadeli popülizm ise ulusal vizyonun yerini almıştır. Kurumlar hala müdahaleye maruz kalırken, adaleti sağlayabilecek olan İslami hükümler ihmal edilmektedir.

“Böl ve yönet” şeklindeki sömürgeci yaklaşım, şüphesiz İslam ümmetinin parçalanmasına yol açmıştır. Vahdetin yerini milliyetçilik almış ve Müslüman ülkeleri zayıf ve tehlikeye maruz bırakmıştır. Bugün Filistin, Suriye, Yemen, Myanmar, Doğu Türkistan ve Sudan'daki baskı, bu zayıflığı somutlaştırmaktadır. İslam İşbirliği Teşkilatı ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) gibi uluslararası kuruluşlar, Müslümanların onurunu savunmada başarısız olmuş ve etkili liderlik ve dayanışma eksikliği sergilemiştir.

Bağımsızlığı yeniden düşünmek

Malezya'nın egemenliği, neredeyse tamamen Batı sistemlerine bağımlı olması nedeniyle baltalanmaktadır.Adalet ve refah vaatleri ise boş vaatlerdir.Gerçek özgürlük, İslam'ı mütekamil bir çerçeve olarak benimsemeyi gerektirmektedir. Ribi bin Amir’in Rüstem’e yönelik işte ölümsüz kelimeleri: “Allah bizleri, insanları kula kul olmaktan insanların Rabbine ibadet etmeye, dünyanın darlığından dünyanın genişliğine ve dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine çıkarmak için göndermiştir.”

Adalet ve refah, gerçek adalet ve refahı gerçekleştirecek olan Hilafetin gölgesinde ilahi şeriatın tam olarak uygulanmasını gerektirmektedir.Şeyh Ahmed el-Fathani gibi Malay dünyasının önceki alimleri bu bilinci arttırmışlar ve bağımsızlık mücadeleleri ile İslami birliği savunmanın arasını birleştirmişlerdir. Onların derslerinin ölümsüzlüğü hala devam etmektedir: Ruhi ve fikri özgürlük olmadan maddi bağımsızlık bir yanılsamadır.

Malezya'nın Bağımsızlık Günü olarak adlandırılan günün, tefekkürle dolu bir gün olması gerekir. Zira –sosyal erozyon, kapitalizmin tuzağına düşmek, siyasi yozlaşma ve İslam'ın bölünmesi– gibi sömürgecinin mirası hala Malezya'yı şekillendirmeye devam etmektedir. Gerçek bağımsızlık, bu yanılsamaları reddetmeyi ve kapsamlı İslami yönetimi yeniden tesis etmeyi gerektirmektedir. Bu yüzden sadece birlik ve Hilafet sayesinde bağımsızlık gerçek olabilir ve beden, akıl ve ruh sömürgeci yönetiminin karanlıklarından kurtulabilir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Muhammed - Malezya

Devamını oku...

Netanyahu'nun “Büyük İsrail” Vizyonu, Bölgeyi Tehdit Eden Yahudi Projesidir

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Netanyahu'nun “Büyük İsrail” Vizyonu, Bölgeyi Tehdit Eden Yahudi Projesidir

12 Ağustos 2025'te, Yahudi varlığının sözde başbakanı İbranice kanal i24 News ile yaptığı röportajda, yöneticiler ve yönetilenler olarak Filistin halkına hiç saygı göstermeden ve Filistin'i çevreleyen ve uzak ülkeleri sırtının arkasına atarak ağır bir siyasi bomba patlattı ve her zamanki kibriyle “Yahudi halkının nesiller boyu süren hayallerini gerçekleştirmek için tarihi ve manevi bir misyon üstlendiğini” ve “Büyük İsrail' vizyonunu arzuladığını” söyledi. Bu açıklama medyada yapılan bir dil sürçmesi mi, yoksa Filistin ve bölgedeki Yahudilerin gerçek niyetlerini mi ortaya koyuyor? Peki bu kibirli veledi, şu anda bunu söylemeye iten şey nedir? Onu koruyan Arap yöneticilerinin olabilecek en kötü durumda olduğunu bildiği halde mi? İşte size açıklaması:

Birincisi: Yahudilerin “Büyük İsrail” terimine ilişkin vizyonu, yapay devletlerinin sınırlarını genişletme vizyonudur. Ortaya atılan bu vizyonun farklı versiyonları vardır; zira bir kısmı (denizden nehre kadar) tarihi Filistin topraklarının tamamını kapsarken, en aşırı fraksiyon ise Ürdün, Lübnan, Suriye, Mısır ve hatta Irak ve Arap Yarımadası'nın bazı kısmının ilhakını benimsemektedir. Bizim gördüğümüz şey, Yahudi liderlerin protokollerinde yer alan ve uluslararası irade tarafından kabul edilen en yakın vizyonun, Filistin topraklarının tamamını hegemonyası altına alan ilk vizyondur.Bu ise Netanyahu'nun yukarıda bahsedilen açıklamasında ve maliye bakanının Kudüs bölgelerindeki E1 bölgesinin pratik ve doğrudan ilhakını duyurduğu açıklamasında açıkça görülmektedir. (Dini Siyonist Parti lideri: “Ma'ale Adumim genişleme planına önümüzdeki Çarşamba başlayacağız ve hacmini iki katına çıkaracağız” dedi ve “planın Ma'ale Adumim'i Kudüs'e bağlayacağını ve Ramallah ile Beytüllahim vilayetleri arasındaki Arap bağlantıyı koparacağını" açıkladı.Smotrich, planın “Filistin devleti fikrini toprağa gömdüğünü", Filistinliler ve uluslararası toplum için bu bölgenin stratejik olduğunu ve bu bölge olmadan Doğu Kudüs'ü başkenti olan bir Filistin devletinin kurulmasının imkansız olduğunu" ifade etti. (AA, 14/8/2025) Benzer şekilde, Temmuz 2025'te Knesset, Batı Şeria'nın ilhakını destekleyen sembolik bir karar lehine büyük çoğunlukla oylama yaptığında (Knesset, Batı Şeria'nın ilhakı önerisine, toplam 120 üyeden 71'inin çoğunluğuyla destek verdi). (El Cezire Net, 23/7/2025). El Mecelle dergisi de 19 Ağustos 2025'te köşe yazarı Amr İmam'ın lisanı üzerinden şunları ifade etti: “Yahudi varlığının Mossad başkanı David Barnea, 14 Ağustos 2025'te Doha'yı ziyaret ettiğinde Katar Başbakanı'na, Gazze'nin işgalinin Hamas'ın devam eden dolaylı görüşmelerde esneklik göstermesi için bir baskı kartı olmadığını, aksine Filistin'de kalıcı bir Yahudi varlığını yeniden tesis etmek için gerçek bir plan olduğunu söyledi” Bu açıklamalardan Netanyahu ve varlığının gayesini anlıyoruz; zira onlar, içerisinde Müslümanlar ve Araplar için bir yerin olmadığı Filistin'in tamamını istiyorlar; işte bu onların vizyonu olup Netanyahu'nun açıklamasında kastettiği de budur; bu ise özellikle Batı Şeria açısından gerçek bir açıklamadır. Dolayısıyla onlar pratik olarak, Filistin topraklarının büyük bir kısmını ilhak etmek ve bu topraklar üzerinde egemenliklerini dayatmak istiyorlar. Filistin dışındaki “Büyük İsrail'e” gelince; mevcut uluslararası koşullarda uygulanması kabul edilmez olan, Yahudilerin yayılmacı hayalidir.

İkincisi: Bu duyuru neden bu zamanda yapıldı? Şüphesiz bunun birkaç nedeni vardır:

1- Çünkü Netanyahu'nun iç siyasi durumu, Aksa Tufanı operasyonu nedeniyle ölmüştü; bunun ardından Yahudilerin ve Amerika'nın Filistin'e yönelik politikası, öncekinden farklı olmuştur. Zira Netanyahu bu durumu istismar ederek Gazze'ye savaş açtı ve Müslümanların başındaki yöneticilerin nasıl da Gazze halkını yüzüstü bırakıp onlara yardım etmekten geri durduklarına tanık oldu. Bu da onu suç eylemlerinde ve Filistin halkına yönelik zulmünde ısrarcı olmaya sevk etti.

2- Netanyahu, iktidarını korumak ve Kudüs ile Batı Şeria'da statükoyu devam ettirmek için koalisyon partilerini temsil eden dindar sağcıları razı etmek istiyor; bunu da kendisinin de dediği gibi hiç kimseyi hesaba katmadan Batı Şeria halkını kısıtlamak ve onları gönüllü olarak göce zorlamak için insanları uzaklaştıran bir atmosfer oluşturmak yoluyla yapıyor. Filistin otoritesinin tutumu ise, Netanyahu'yu bu politikayı sürdürmeye sevk etmekten başka bir şey değildir, zira onlar, Yahudilere tabi olmayı ve onların suç politikalarına yardım etmeyi kabul etmişlerdir.

3- Trump'ın ABD başkanlık seçimlerindeki başarısı, aşağıdaki nedenlerden dolayı Filistin'deki Yahudiler için güçlü bir kaldıraç oluşturmuştur:

(a) Trump yönetimi, Biden yönetiminin benimsediği çözümden (iki devletli çözüm) farklı bir çözüm benimsemiştir. Trump, mübarek topraklar konusunda Yahudilerin vizyonuyla uyumlu kısmi bir çözümü (sınırlı özerkliği) benimsemektedir.

(b) Trump yönetiminin iki devletli çözüm konusundaki bu gevşekliği, Yahudi varlığını benimsemesi ve onu bölgede süngü başı konumuma getirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu açıklama Trump ve diğer Amerikan yetkilileri tarafından yapılmıştır; zira Sky News, Beyaz Saray'ın Trump'ın “İsrail bölgesi haritada küçük görünüyor ve ben her zaman buranın nasıl genişletilebileceğini düşündüm” dediğini aktarmıştır. (El Cezire Mübaşir, Video, 16/8/2024) Dahası ABD elçisi Stephen Witkoff, Rusya ile Ukrayna sorununun çözümü için Batı Şeria'nın işgaline benzer bir model üzerinde görüştüğü bildirildi. (The Times gazetesi de, Rusya ile ABD'nin Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için Batı Şeria'nın “İsrail” tarafından işgaline benzer bir model üzerinde görüştüğünü öğrenmiştir [Ultra Filistin, 17/08/2025]) Bu, Batı Şeria'nın uzun vadeli işgal modelinin Amerika tarafından kabul edilebilir bir model olduğunu göstermektedir; zira kanal i24'te ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Michael Johnson ve ABD'nin Yahudi varlığının Büyükelçisi Michael Huckabee'e atfen şunlar geçmiştir: “Amerikalı dostunuz şunu söylemek için gelmiştir: Egemenliğinizin tanınması çarkının dönmesi için Bu topraklar sizindir.” Ve şu eklemede bulundu: “Buranın her köşesi bizim için önemli. Burası inancımızın ayrılmaz bir parçası olup bu bizim için gerçekten büyük bir şeydir; ancak inancımızın gerçek beşiği olan bu yerde olmak daha da önemlidir” ve şöyle tamamladı; “bizler tamamen sizin yanınızda duruyoruz.” Johnson ise şöyle dedi: “Kutsal kitap bize, Yahudiye ve Samiriye'nin Yahudi halkına vaat ettiğini ve bunun da haklı olarak size döndüğünü öğretmiştir; ancak bugün dünyadaki birçok kişi bunu görmüyor ve bu bölgeleri “işgal altındaki topraklar” veya “Batı Şeria” olarak adlandırıyorlar.” Mike Huckaby de şöyle demiştir: “Aslında, tek gerçek ortağımız var, o da "İsrail'dir"; Allah Yahudi halkını seçti ve onlara küçük bir toprak parçası verdi, belki de bu, tüm dünyada en tartışmalı toprak parçasıdır” ve “Bu, sizindir” dedi. (i24 News, 4/8/2025) Euro News, 14/8/2025 tarihinde şunları bildirdi: ABD Senatörü Lindsey Graham şöyle dedi: "İsrail'i" desteklemek dini bir görevdir ve bu desteği geri çekersek Tanrı'nın gazabı bizim üzerimize olacaktır. Graham şunu da ekledi: "İsrail" bekası için savaşıyor; onun etrafındaki gruplar ise, sadece onu yenmeyi arzulamıyor, aksine onun varlığını da silmeyi arzuluyor. Ve şöyle dedi: "İsrail" ABD'nin Ortadoğu'daki en güvenilir dostudur ve kendisine verilen desteğin durmasının sonuçları konusunda uyarıda bulunmaktadır.

Bu açıklamalardan, Trump yönetiminin Yahudilerin çıkarlarını Ortadoğu ülkeleri piramidinin en tepesine yerleştirdiğini ve onlara, kendilerine baş kaldıran herkesi ortadan kaldırmalarına izin verdiğini anlayabiliriz; zira onlar, Trump yönetiminin politikalarını destekleyen fanatik Evanjelik Yahudiler ve ırkçı beyazlardır ve Orta Doğu'da İslam'la mücadeleyi Çin gibi diğer önemli meselelerin önüne geçirmişlerdir. Obama yönetimi tarafından oluşturulan ve Biden yönetimi tarafından uygulanan, Çin'i ABD yönetiminin gündeminin en üst sırasına yerleştiren yaklaşım artık geçmişte kalmıştır, aksine Çin dosyası, Orta Doğu dosyasının ardından ikinci sırada kalmıştır; zira Aksa Tufanı operasyonu, Beşar Esad rejiminin düşüşü ve İslam'ın ümmet ve genç nesiller arasında fikri ve siyasi gücünün yükselişi yeni yönetimi, Orta Doğu'daki İslam dosyasını, gündeminin en üst sırasına yerleştirmeye sevk etmiştir. Dolayısıyla Amerikan yönetimi, Orta Doğu'yu kontrol altına almayı başarırsa -Allah korusun – Çin dosyasını gündemin en üst sırasına geri getirecektir. Bu nedenle Yahudiler bu fırsatı değerlendirip Netanyahu'nun yukarıda bahsedilen açıklamaları da, Batı Şeria ve Kudüs'teki varlığını genişletme ve çevredeki diğer ülkelere güvenlik hegemonyası dayatma niyetini ve arzusunu ortaya koymaktadır.

4- Orta Doğu'daki Müslüman ülkelerinin tavrı zayıf ve pasif bir tavırdır; zira bu ülkeler Filistin halkından olan kardeşlerini yüzüstü bırakmışlardır. Bu da Yahudi varlığını, varlığın kurulma hedefini aşarak uzun vadeli hedef ve amaçlarını ortaya koymasına teşvik etmiştir ki bu durum Yahudi varlığını, Batılı kafirlerin Müslümanlara ve Allah'ın izniyle gelmekte olan Hilafetin kurulmasına karşı süngü başı yapmaktadır. “31 Arap ve Müslüman ülkesinin dışişleri bakanları tarafından Cuma günü yayınlanan ortak açıklamada, “İsrail” Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun “Büyük İsrail” olarak adlandırılan şeyle ilgili yaptığı açıklamalar kınanmıştır.” (El Cezire Net, 15/8/2025) “İslam İşbirliği Teşkilatı, “İsrail” Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun sözde “Büyük İsrail vizyonu” ile ilgili kışkırtıcı açıklamalarını kınamış ve bunun aşırılıkçı söylemlerin, kışkırtmanın, saldırganlığın ve devletlerin egemenliğine saygısızlığın bir uzantısı ve uluslararası hukuk ilkelerinin, Birleşmiş Milletler Şartı'nın ve ilgili kararlarının açık bir ihlali olduğunu ifade etmiştir.” (Wafa, 14/8/2025) Kardeşini yüzüstü bırakanın ve onlara komplo kuranın akıbeti işte bu olup ne bu dünyada ne de öbür dünyada cezadan kurtulamayacaklar. Zira onların, Yahudileri tehdit eden ya da onlara yıkım ve felaketle ilgili uyarıda bulunan tek bir fısıltı ya da ses bile çıkarmayan ne kadar da utanç verici ve zayıf açıklamalarda bulunduklarını gördük.


Üçüncüsü: Uluslararası durum ve büyük güçlerin tutumu; ister Trump yönetimi isterse ikiyüzlü Avrupa Birliği üyeleri olsun, onların Yahudilerle gizli işbirliği ve komplo içinde olduklarını görmekteyiz. Zira Avrupa Birliği, New York'ta bir toplantı düzenleyerek, bu varlığı kınamadan ya da söylediklerini uygulamak için pratik önlemler alınmasını talep etmeden, silahsızlandırılmış bir Filistin devletinin kurulmasını talep etmiştir. Zira onlar, Yahudilerle uyum içerisinde olan, onları koruyan ve yöneticilerin kuyruklarının duygularını gıdıklayan münafıklardır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يُرْضُونَكُم بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَOnlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.” [Tevbe 8] İki devletli çözüm projesi, kafirlerin Filistin'i Yahudiler lehine sonsuza kadar tasfiye etmek ve ülke halkına, sanki kendilerine ait olmayan bir topraklarda yaşıyormuşçasına çalınan irade ve egemenliğin kırıntılarını vermek için kullanmak istedikleri büyük bir suç projesidir. Korkakların gözlerine uyku girmesin!.

Dördüncüsü: Son olarak olumsuz siyasi bulutların gölgelediği bu atmosferde Yahudiler, içlerindeki en derin duyguları ifade etme ve uzun vadeli hedeflerini açıklama fırsatını yakaladılar; bu hedefleri ise, varlıklarını sürdürmeleri için makul bir alan sağlayacak ve onları bu konuda, ümmetin uyandığını ve yüce hedeflerine doğru yol almaya başladığını hisseden kindar Haçlı Batı'nın destekleyeceği bir varlık kurmaktır. Nitekim bu yüce gayeye ulaşmak için ciddi eylemler söz konusudur; zira tren, uzun bir aradan sonra demiryolunda yeniden hareket etmeye başlamış olup Allah'ın izniyle son durağına ulaşacaktır; dikkat edin bu son durak, ticaret ve alış verişin kendilerini bundan alıkoymayan, gecelerini gündüzlerine katarak çalışan, bu dini sarsılmaz bir kararlılıkla yüceltmek için en değerli şeylerini feda eden, yorgunluk ve bıkkınlık bilmeyen ve Allah'ın rahmetinden ümitlerini kesmeyen Halid, Ebu Ubeyde, Sa'd ibn Muaz ve Ka'ka gibi adamların öncülük ettiği Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'dir. Bakın işte onlar, tüm güç ve kudretleriyle treni son durağa ulaştırmak için yol alıyorlar ve o gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-5] Ne Amerika ne de onun üvey çocuğu olan Yahudi varlığı, ne de İngiltere, Rusya veya Çin, Hilafet için çalışanların karşısında duramayacaktır; bu yüzden onlara diyoruz ki; Allah bize bunu vaat etmiştir ve O'nun vaadi haktır. Zira Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: وَعْدَ اللهِ لَا يُخْلِفُ اللهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz; ama insanların çoğu bunu bilmezler.” [Rum 6] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يرًا Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Seyfeddin Abduh

Devamını oku...

Müslümanların Başındaki Yöneticiler Soykırımı Ve Yerinden Edilmeyi Sözle Kınarlarken Yahudi Varlığı İse Batı Şeria'yı Başka Bir Gazze Yapmak İçin Bunları Bizzat Uyguluyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müslümanların Başındaki Yöneticiler Soykırımı Ve Yerinden Edilmeyi Sözle Kınarlarken Yahudi Varlığı İse Batı Şeria'yı Başka Bir Gazze Yapmak İçin Bunları Bizzat Uyguluyor

Haber:

Birkaç gün önce Yahudi varlığının savunma bakanı, “güvenlik durumunu değiştireceğini ifade ederek Batı Şeria'daki mülteci kamplarının işgal edilmesini, sakinlerin tahliye edilmesini ve orada kalıcı olarak kalmasını kapsayacak şekilde orduya politikasını değiştirmesi talimatı verdiğini” açıkladı.

Yorum:

Katz'ın kamplarla ilgili açıklamalarının ardından Yahudiler “E1” planıyla Batı Şeria'yı bölme planlarını açıklarken, yerleşimcilerin buldozerleri çok geçmeden başka bir yerde, yani el-Mugayyir köyünün topraklarında bir katliam gerçekleştirerek yol yapımı için binlerce zeytin ağacını kökünden sökmeye başladılar.Sonuç olarak bu durum tek bir köy, kamp veya şehirle sınırlı değildir, aksine Batı Şeria bölgelerinin genelinde yürütülen planları da içermektedir.

Yahudi varlığı planlarını ve niyetlerini, sadece açıklamalar ve duyurularla değil, aynı zamanda sahada gerçekleştirdiği eylemler ve uygulamalarla da teyit etmektedir. Bu onun onlarca yıldır alışık olduğu bir şey olsa da ancak şu anda bunu hummalı ve şiddetli bir şekilde uygulamaktadır. Zira yerinden edilme, Batı Şeria'daki toprakları yutma ve yerleşim yerlerini yok etme söylemleri artık teorik değil, aksine her saat başı yaptıkları bir gerçekliktir.Bir de buna günlük cinayetler, ekonomik kuşatma ve aç bırakmak maksadıyla paraların engellenmesi eklenince onlar, farklı bir biçimde de olsa Batı Şeria'da Gazze'nin bir başka versiyonunu gerçekleştiriyorlar.

Yahudi askerler ve yerleşimci sürüler artık sadece toprakların üzerinde değil, aksine cesetlerin ve Mescid-i Aksa gibi kutsal yerlerin üzerinde de dans ediyorlar. Mecazi anlamda değil, kelimenin tam anlamıyla, televizyon ekranlarında her an yayınlanan bir dans.

Buna karşılık, Müslüman yöneticiler onlarca yıldır aynı yorgun retoriği tekrarlamaktadırlar. Aşırı kullanımdan dolayı kınama ve eleştiri ifadeleri artık eskimiş olsa da, iki gün önce Cidde'de bir zirve düzenleyerek aynı ifadelerini tekrarladılar. Zirvenin, sponsorları ve organizatörleri gibi hiçbir ağırlığı ve etkisi yoktu.

Arap devletlerinin tutumlarının çirkinliği ise, mübarek topraklarda katliamlar yaşanırken, insanlar öldürülürken ve ağaçlar sökülürken onların yararsızlığıyla sınırlı değildir. Aksine bu tutumların onlarca yıldır tekrar tekrar dile getirilmesiyle Yahudi varlığına istediği her şeyi yapması için yeşil ışık yakmışlardır. Zira özellikle Arap devletleri, sadece Yahudi varlığının çıkarları ve ona boyun eğmeyle ilgili olaylara ayak uydurmaktadırlar. Örneğin onun çevredeki güvenliğini tehdit eden her türlü silahı çekmek, meydana getirdiği her türlü yıkımı finanse etmeye hazır olmak, ona teslim olmak anlamına gelse bile arabuluculuk yapmak veya Filistin polisini onun huzurunu sağlamak için eğitmek gibi.

Nitekim Arap devletleri, yerinden edilmeyi ve yok edilmeyi sözle reddediyorlar ancak fiili uygulamalar konusunda sessiz kalıyorlar; bu yüzden buldozerler ve tanklarla ilerleyen Yahudilerin planları dışında, ümmet sözünü söyleyip korkak ve ürkek yöneticilerini kökünden söküp atmak için inisiyatif alıncaya, haydi cihada diyerek haykırıncaya ve Yahudi varlığına onu ortadan kaldıracak şekilde cevap verinceye, böylece Allah'ın yardım ve iktidar vaadi ile Yahudilere yönelik yıkım ve yok etme tehdidi gerçekleşinceye kadar durum olduğu gibi kalmaya devam edecektir: وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراًEllerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdurrahman El-Ledavi

Devamını oku...

Yönetimdeki Siyasi Liderler ve Onlar Hakkında Karar Verme Keyfiyeti!

Haber-Yorum

Yönetimdeki Siyasi Liderler ve Onlar Hakkında Karar Verme Keyfiyeti!

Haber:

Dr. Adil Derdesavi, Ahmed Şara hakkında yazıyor ve onun Erdoğan'ın yaklaşımını takip etmemesini ve onun kendilerinin istedikleri gibi biri olmasını umuyor; zira Derdesavi şöyle diyor: “Şara, iç ve dış politikada Erdoğan'ın adımlarını mı takip edecek? Yoksa bir gün ayağa kalkıp zorluklarla yüzleşecek mi?” (Facebook)

Haber:

Birincisi:Siyasi anlayış, temennilere değil, aksine fikri veya siyasi bilgiye sahip herkesin gözlemlemesi gereken gerçekliklere dayanır.Gerçeklikler, araştırma, analiz, inceleme ve eylem konusunda aklın düşünme mahalli olup burada kesinlikle temennilere bir yer yoktur. Örneğin Erdoğan hakkındaki kararımız sabit ve tartışmasız olup kendisi özünde laik biridir; dolayısıyla laik bir kişi Müslüman, Yahudi, Hıristiyan, hatta Budist bile olabilir ve aralarında kesinlikle hiçbir fark yoktur.Laik Yahudiler, Hıristiyanlar ve Budistlere gelince; onlar bizim için hiçbir şey ifade etmiyorlar. Çünkü onların inançları bozuk ve çarpıktır. Müslümana gelince; onun laik olması caiz değildir, iki inanç arasında bir çatışma vardır: zira biri çıkarları kendi inancı etrafında döndürürken, diğeri ise şeriatı çıkarlar etrafında döndürür. Dolayısıyla aralarında aşılamayacak büyüklükte bir uçurum ve tam bir çelişki vardır.Bu yüzden ya laik ya da Müslüman olunur ve nifak ile imanın karışması ise, ikiyüzlülük olarak bilinen münafıklık dışında kesinlikle bir arada olamaz.

İkincisi: Bir Müslüman, iğne başı kadar küçük bile olsa dininin hiçbir kısmından ödün vermeyi kabul etmez;o halde İslam'ın tamamından ödün veren ve onu başından sonuna kadar dışlayan biri, nasıl gerçek anlamda imanlı bir Müslüman olabilir ki?!Dahası seküler düşünceyi uygulayan, bunun da ötesinde iç ve dış politikada ve Yahudi varlığı ile normalleşmeyi kabul etmek karşılığında kendisine dikte eden Yahudi varlığı ile yüzleşmede tamamen Batı'nın diktelerine boyun eğen biri, nasıl gerçek anlamda imanlı bir Müslüman olabilir ki?!

Sabit dağların bile tahammül edemediği ve göklerin ve yerin taşımaktan kaçındığı zulme tahammül eden ve 50 yıldır ajan, hain ve münafık olan ve ajanlığını, hainliğini ve iki yüzlülüğünü açığa vuran biri dışında, hayatın lezzetinin tadını bilmeyen devrimci bir halkı varken bu aşağılayıcı ve boyun eğici dikteyi nasıl kabul edebilir ki?

Suriye, özellikle ağır silahlar olmak üzere silahsızlandırılacak, güney Suriye silahsızlandırılacak ve herhangi bir güvenlik varlığından, hatta bireysel silahlardan bile arındırılacaktır; dolayısıyla Yahudi varlığı, istediği zaman ve kesinlikle izin almadan hava sahasını ihlal etme hakkına sahip olacak ama Suriye, hava savunma sistemi, hava silahları, uzun menzilli füze sistemleri veya bunlardan daha azına dahi sahip olma hakkına sahip olmayacaktır. Peki devletten geriye ne kaldı ki?!Dini esasa dayalı siyasi grupları dağıtmak ve Suriyeli olmayan Müslüman mücahitleri Amerika'nın gözetimi altına almak, canlarını, mallarını ve ailelerini feda edenlerin, tutuklama ve yargılanmak üzere ülkelerine iade edilmekle ödüllendirilmeleri bir ihanet değil midir?Molla Ömer (Allah rahmet eylesin), Afganistan topraklarında Ruslarla savaşan mücahitleri Amerika'ya teslim etmesi istendiğinde, bunu reddederek şöyle demişti:Afganistan'a iltica eden, bizimle birlikte savaşan, Allah yolunda cihad eden, bunun bedelini canıyla ödeyen ve Amerikalılar aşağılanmış ve yenilmiş bir şekilde çıkıncaya ve hayal kırıklığı, kayıp ve yenilgiyle sonsuza dek kuyruğunu kıstırıp kaçıncaya kadar 30 yıl boyunca Amerika ve uluslararası koalisyonla savaşan bir Müslüman'ı teslim etmeyeceğim. İşte adam gibi adamlar böyle karar vermelidir.

Aslında Ahmed Şara yönetimi teslim aldığında, alemlerin Rabbinin şeriatının hükümlerini uygulayacağını ilan etmesi gerektiği gibi Yahudiler topraklarına saldırır saldırmaz genel seferberlik ilan etmesi gerekirdi; ancak onun ihaneti ve Suriye devriminin başlangıcından beri zaten düşmüş olan Suriye liderliğinin yerine geçecek kişileri hazırlamak için gizlice eğittikleri ajanlığı gün gibi ortadadır. Ama Colani, Şam devriminin ifşa edici ve çalkantılarla dolu bir devrim olduğunu, günlerinin uzun sürmeyeceğini ve bu dublörlerin şaşırtıcı bir hızla devrileceği günü göreceğini unutmuş gibi görünüyor.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ

Zulmedenler, hangi dönüşle döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” [Şuara 227]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Salim Ebu Sebeytan

Devamını oku...

Tunus: Yürüyüş: “Netanyahu ve Hizmetkarlarına: Peygamberimizin (sav) Müjdesi Olan Hilafet, Ümmeti Birleştirir ve 'Büyük İsrail Hayali'ni Yok Eder”

  • Kategori Tunus
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti: Yürüyüş;

“Netanyahu ve Hizmetkarlarına: Peygamberimizin (Sav) Müjdesi Olan Hilafet, Ümmeti Birleştirir ve 'Büyük İsrail Hayali'ni Yok Eder”

22 Ağustos 2025 Cuma günü, başkent Tunus'ta Cuma namazının ardından El-Fetih Camii önünden büyük bir yürüyüş düzenlendi. Yürüyüş, Hizb ut Tahrir/Tunus Vilayeti tarafından şu başlık altında düzenlendi:

“Netanyahu ve Hizmetkarlarına: Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Müjdesi Olan Hilafet, Ümmeti Birleştirir ve 'Büyük İsrail Hayali'ni Yok Eder”

Yürüyüş sırasında pankartlar açıldı. Ana pankartta yürüyüşün başlığı yazarken, ikinci pankartta “Netanyahu'nun ‘Büyük İsrail’ açıklamaları savaş sebebidir ve bundan daha azı ümmete ihanettir” yazıyordu. Üçüncü pankartta ise “Küçük ya da büyük fark etmez, yok oluşun ilahi bir vaattir” yazıyordu. Katılımcılar yürüyüş boyunca “Allah'tan başka ilah yoktur, Hilafetimiz Allah'ın hükmüdür”, “Allah'tan başka ilah yoktur... Hilafetimiz Allah'ın bir emridir” ve “Allah'tan başka ilah yoktur... Hilafetimiz Allah'ın vaadidir” gibi sloganlar attılar.

Ayrıca “Netanyahu, dinle, dinle... Hilafetimiz geri dönecek. Ey Amerika, dinle, dinle... Hilafetimiz geri dönecek. Ey Siyonistler, dinle, dinle... Hilafetimiz geri dönecek” gibi başka sloganlar da attılar. “Ey Müslüman ordular, cihad Filistin'dedir” ve “Filistin'i makamlar ve milyonlar karşılığında satan yöneticiler” sloganları da atıldı. Yürüyüş, başkentin ana caddelerinden geçerek Devrim Caddesi'ne ulaştı ve Belediye Tiyatrosu önünde Hizb ut Tahrir üyesi tarafından yapılan bir konuşma ile sona erdi. Konuşmacı, Müslüman ümmeti, Netanyahu'nun Gazze'yi işgal edip Batı Şeria'yı ilhak ettikten sonra Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Suudi Arabistan gibi diğer Arap ülkelerini çarpık varlıklarına ilhak etme hayali olan “Büyük İsrail” ile ilgili açıklamalarına karşı uyardı. Netanyahu, ümmetin ordularını hapseden, kendi varlıklarını korumakta ısrar eden ve hatta kardeşlerimizi yok etmesine yardım eden Müslüman yöneticilerin tutumlarından etkilendi. Müslüman ümmetin görevi, orduları, tankları ve içindeki tüm güçleriyle bu kibirli adama karşı çıkmak, harekete geçmek ve Netanyahu'ya ve onun arkasındaki Trump'a, şeytani hayallerini unutmalarını ve Allah'ın Resulü'nün (sav) müjdesini, Gazze'yi kurtaracak, Filistin'i özgürleştirecek ve ümmeti birleştirecek olan Raşidi Hilafet Devleti'ni ikame edecek bir ders vermektir. 

Böylece Hizb ut Tahrir / Tunus Vilayeti, açlık, bombardıman ve diğer ağır zulümler yaşayan Gazze halkı ve diğer ezilen halkların karşı karşıya olduğu bu zor koşullarda, açık ve meydan okuyan çağrısını sürdürmektedir. Müslümanlar arasından, Mısır, Ürdün, Türkiye, Pakistan ordularındaki samimi kişilere ve diğer güçlü ve kuvvetli kişilere, İslam'ın çağrısını desteklemeleri ve Gazze'yi kurtaracak, Filistin'i özgürleştirecek, yeryüzünde Allah'ın hükümranlığını kuracak ve dünyaya İslam'ın adalet ve nur mesajını taşıyacak devletini kurmaları için çağrısını sürdürmektedir.

Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti Merkezi Medya Ofisi Delegesi

Cuma, 28 Safer 1447 - 22 Ağustos 2025

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

İlgili Linkler:

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Resmi Websitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Resmi Sitesi
Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Tahrir Dergisi Facebook Sayfası

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Heyeti, El Ubeyd’de Demokratik Birlik Partisi Başkanı’nı Ziyaret Etti

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Meclis Üyesi Nazir Muhammed Hüseyin başkanlığındaki ve Essamuddin Abdülkadir’in eşlik ettiği bir heyet, partinin Darfur’un ayrılması komplosunu başarısızlığa uğratmak amacıyla düzenlediği kampanya kapsamında, 26 Ağustos 2025 Salı günü Demokratik Birlik Partisi Başkanı Halid Hüseyin’i El Ubeyd şehrindeki makamında ziyaret etti.

Görüşmede söz alan Nazir Muhammed Hüseyin, Amerika’nın Sudan’ı parçalama planından bahsetti. Hüseyin, bu planın Amerikalı Yahudi istihbaratçı Bernard Lewis’in “Kan Sınırları” fikrinden esinlenen emekli Amerikalı General Ralph Peters’in haritasına dayandığını belirtti. Bu fikrin, “zaten parçalanmış olanı etnik, bölgesel ve mezhepsel temellere göre daha da parçalamak” anlamına geldiğini ifade eden Hüseyin, “Amerika’nın daha önce Güney Sudan’ın ayrılmasında izlediği bu yöntemin aynısını, şimdi de Darfur’u ayırmak için kullandığını” söyledi. Hüseyin, bu konudaki en belirgin siyasi eylemin, “Hızlı Destek Kuvvetleri liderliğinde Güney Darfur’un merkezi Nyala’da paralel bir hükümet kurulduğunun ilan edilmesi” olduğunu ifade etti. Son olarak, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nin bu komployu ifşa etmek ve boşa çıkarmak için bir program hazırladığını da sözlerine ekledi.

Görüşmenin sonunda Halid, ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Halid, Hizb-ut Tahrir’in programlarının özgünlüğünü, fikirlerinin seviyesini ve ülke bütünlüğünü koruma yönündeki çalışmalarını takdir ettiğini belirtti. Bu çabayı desteklediğini söyleyen Halid, ofisinin bu yöndeki her türlü çalışmaya açık olduğunu ifade etti.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Heyeti Sayda Belediye Başkanı’nı Ziyaret Etti

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti’ne bağlı Güney Bölgesi Faaliyet Komitesi ve Merkezi Temas Komitesi’nden oluşan bir heyet, 25 Ağustos 2025 Pazartesi günü Sayda Belediye Başkanı Mühendis Mustafa Hicazi’ye bir tanışma ziyareti gerçekleştirdi.

Heyete, belediyenin vizyonu, görevlerinin yeniden yapılandırılmasında yaşanan sorunlar, belediyeye bağlı tesislerden elde edilen gelirlerin yeniden canlandırılması hakkında bilgi verildi.

Görüşmede ayrıca, belediyenin şehirdeki çalışmalarıyla ilgili gündelik hayata dair bazı konular da ele alındı.

Heyet, Lübnan’ı ve bölgeyi çepeçevre saran zorlu koşullar ve değişimler ışığında Sayda’nın kimliğini korumanın şart olduğunu vurguladı. Bu bağlamda heyet, Belediye Başkanı’ndan olumlu ve güzel sözler işitti.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER