- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Yahudi Varlığı, Türkiye’ye Gönderme Yapması ve Türkiye’nin Cevabı!
Haber:
Netanyahu, Osmanlı yönetimine atıfta bulunarak, "İsrail ve Kıbrıs'ın ortak noktası, her ikisinin de eskiden imparatorlukların kontrolü altında olmasıdır" şeklinde bir açıklama yaptı ve "imparatorlukları yeniden kurmayı ve topraklarımızı kontrol altına almayı hayal edenler" olarak tanımladığı kişilere seslenerek şöyle dedi: “Bunu unutun. Bu gerçekleşmeyecek. Bunu aklınızdan bile geçirmeyin; çünkü biz kendimizi savunma konusunda kararlıyız.”
Yorum:
Bu açıklama, gaspçı varlık, Yunanistan ve Kıbrıs'ı bir araya getiren onuncu üçlü zirvenin kapanışında, yani 22 Aralık 2025 Pazartesi günü Kudüs'te düzenlenen ortak basın toplantısında yapılmıştır…Bu açıklama, Doğu Akdeniz'deki artan gerilimlerin gölgesinde Türkiye'ye ve özellikle de Erdoğan'a yönelik sert bir lehçe ancak dolaylı bir uyarı olarak değerlendirilmektedir.
Bu açıklamaya cevap olarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Dairesi Başkanı Burhanettin Duran, Yahudi varlığının Ankara, gücü ve etkisi hakkındaki tutumlarını "histerik ve gülünç" olarak nitelendirdi."Türkiye barış ve istikrarı arzulamakta ve barış ve istikrarı arzulayan herkesin yanında kararlılıkla durmaya devam edecektir. İsrail Başbakanı'nın yaptığı gibi ucuz veya gülünç açıklamalar, Türkiye'yi Filistinlilere destek vermekten caydıramayacak ve barış, onu yok etmeye çalışanlara rağmen galip gelecektir" dedi.
Netanyahu Osmanlı Hilafetine ve onun Kıbrıs, Yunanistan ve Filistin üzerindeki etkisine değinirken, Türkiye'nin bundan uzak durduğunu ve ne olumlu ne de olumsuz olarak bundan hiç bahsetmediğini görüyoruz; sanki Erdoğan’ın yönetimi altındaki laik Türkiye, Hilafetin tarihini bahsetmek istemediği bir utanç olarak görüyor!Duran, Türkiye'nin barış ve istikrarı gerçekleştirmeye çalıştığı, bunun da Amerika'nın kendisi için çalıştığı şeyle aynı olduğu yönündeki sözlerine herhangi bir ekleme yapmamıştır. Amerika’ya göre istikrar, bu zengin tarihiyle dolu bölgede yeni bir siyasi sistemin ortaya çıkmasına ve tüm bölgeye eski ihtişamını ve mutluluğunu geri getirebilecek siyasi bir sistemin kurulmasına izin vermemek anlamına gelmektedir. Keşke Duran, Yunan İmparatorluğu'nun modası geçmiş tarihini övmekten asla bıkmayan Yunan liderlerinden ve düşünürlerinden biraz olsun ders almış olsaydı. Keşke Netanyahu'nun bahsettiği imparatorluğun, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kurduğu ve Türkiye'de Turan milliyetçiliği tarafından Mustafa Kemal'in eliyle yıkılana kadar varlığını sürdüren devlet olduğunu biraz olsun hatırlamış olsaydı.
Hilafet Devleti, Müslüman ülkelerde yıkılmasının ardından ortaya çıkan tüm devlet ve varlıkların aksine, bir gün olsun utanç, aşağılanma, zulüm, yoksulluk veya herhangi bir küresel güce boyun eğme kaynağı olmamıştır.Filistin'in, Yahudilerin ve onlardan önce de İngiltere’nin avına düşmesi, tamamen Hilafetin yıkılmasının bir sonucudur. Eğer Müslümanların Abdülhamid, ondan önce Mu’tasım, onlardan önce de Ömer İbn Hattab ve Ebu Bekir Sıddık gibi (Allah hepsinden razı olsun) Halifeleri olsaydı, Netanyahu gibi biri tek bir kelime dahi edemezdi.
Erdoğan'ın sözcüsü Duran, Netanyahu'ya Erdoğan rejiminin barış ve istikrar peşinde olduğu yönündeki retorik sözler dışında hiçbir yanıt vermedi! Duran'ın da itiraf ettiği üzere, işgalci varlığı destekleyen ve Filistin, Lübnan ve Suriye'de işlediği suçlara rağmen onun Filistin'de istikrarlı bir devlet olmasını tanıyan bir barış!Peki tüm bu suçlar ve gasplardan sonra nasıl olur da Erdoğan rejimi hala barış ve istikrar için çalışmakla övünebilir?! Aklı başında herhangi biri ve hele ki herhangi bir Müslüman için, bu varlığın, İslam beldelerinin kalbinde yaygın bir bela olduğu ve gerek İngiliz gerekse Amerikan olsun sömürgecinin Müslüman ülkelerin tek bir devlet altında birleşmesini ve kendi hegemonyalarından kurtulmasını engellemek için sürekli olarak kullandığı bir araç olduğu artık bir sır değildir.
Türkiye’nin Netanyahu'ya, sizin bahsettiğiniz imparatorluk hâlâ Müslümanların nefislerinde var olup onların zihinlerini harekete geçirmekte ve düşüncelerini kışkırtmakta ve Allah'ın izniyle de geri dönecektir diyerek cevap vermesi gerekirdi; işte o zaman zulmedenler, öldürenler, suç işleyenler, kan dökenler ve kutsal yerleri kirletenler nasıl bir inkılapla devrileceklerini göreceklerdir.
Ama heyhat ki heyhat, Müslümanların işlerini kontrol eden ve yönetim ve otoritenin anahtarlarını elinde tutan bu kişilerin kalpleri, ajanlık, bağımlılık, Amerika ile müttefiklerinin peşinden sürüklenme ve kendilerine isabet eden dünyanın veya koruyabilecekleri bir iktidarın peşinden soluma nedeniyle kirlenmiştir.
كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَىٰ قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ “Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.” [Mutaffifîn 14]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Ceylani