Logo
Bu sayfayı yazdır
Filistinli Kadınların Cinsiyet Eşitliği Konferanslarına İhtiyaçları Yoktur Aksine İşgalden Kurtulmaya ve İslam Nizamının Uygulanmasına İhtiyaçları Vardır

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber - Yorum

Filistinli Kadınların Cinsiyet Eşitliği Konferanslarına İhtiyaçları Yoktur Aksine İşgalden Kurtulmaya ve İslam Nizamının Uygulanmasına İhtiyaçları Vardır

Haber:

2 Aralık'ta Kudüs Üniversitesi Hukuk Fakültesi, “Akdeniz Bölgesinde Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi: Zorluklar, Çözümler ve En İyi Uygulamalar” başlıklı uluslararası bir konferansa ev sahipliği yaptı.Konferans, Filistin Kadın İşleri Bakanlığı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele STK Forumu, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ve İtalyan Perugia Üniversitesi (Uni Perugia di Studi degli versità) iş birliğiyle düzenlendi.Bu etkinlik İtalyan iş birliğiyle finanse edildi ve etkinlikte şu beş ana eksen ele alındı: Kadına yönelik şiddet, iş gücü piyasasında ve iş yerinde cinsiyet eşitliği, kadın ve toplum, toplumsal cinsiyet ve devlet sektörleri ve İtalyan tecrübesi. Konuşmacılar, toplumda cinsiyet eşitliği programları ve politikalarının teşvik edilmesinin yanı sıra işgücü piyasasına katılımın artırılması yoluyla kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesinin gerekliliğini vurguladılar.Kudüs'teki İtalyan İşbirliği Ofisi başkanı Mirko Tricoli, konferansın cinsiyet eşitliğiyle ilgili güçlü bir kolektif bağlılığı yansıttığı yorumunda bulundu.Bu girişim, sosyal, kültürel ve ekonomik dönüşüm yoluyla Filistin'de cinsiyet eşitliğini teşvik etmeyi ve cinsiyete dayalı şiddeti önlemeyi amaçlamaktadır.

Yorum:

Gazze'deki soykırıma ve Batı Şeria'da, suçlu işgal altında yaşayan Filistinli kadınların, hapishanelerde sistematik işkence ve cinsel şiddet dahil olmak üzere her gün maruz kaldığı teröre rağmen Kudüs Üniversitesi ve Batılı destekçilerinin, öncelikli olarak uluslararası bir konferans düzenlenmesini çağrısında bulunarak toplumdaki cinsiyet eşitsizliğine odaklanmaya karar vermiş olmaları korkunç bir şeydir!Vahşi bir işgalin gölgesinde kadınların ne tür bir güçlendirilmesi gerçekleşebilir ki?!

Bu, Batı'nın cinsiyet eşitliğini teşvik etme bahanesiyle ülkelerimizde finanse ettiği ve düzenlediği konferansların ve girişimlerin, gerçek anlamda kadınların yaşamlarını iyileştirmeyi amaçlamadığının, aksine Batı'nın inançlarını, yaşam tarzlarını ve sistemlerini bize dayatma yönündeki süregelen sömürgeci mirasının bir parçası olduğunun başka bir kanıtıdır.Hedef, İslami sosyal ve kültürel değerleri silip bunu, Batı ile uyumlu ve Batı'nın ülkelerimiz üzerindeki kontrolünü kolaylaştıran başka değerlerle değiştirmektir.Zira eğitim ve onun kurumları, sömürgeci ülkelerin İslam beldelerinde laikliği yaymak ve İslam'ı ortadan kaldırmak için kullandıkları tercih edilen bir araç olarak kabul edilmektedir.Buna dair örneklerden biri, on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda Müslüman ülkelerde kurulan Avrupa misyoner ve kültür dernekleri ile Beyrut Amerikan Üniversitesi'dir.Ayrıca Batı kültürüne meftun olan bazı Müslüman akademisyenlerin, kendi toplumlarında Batı inançlarını yaymanın bir aracı olarak çalışmaları yeni bir durum değildir.Zira onlar, 19. yüzyılda yabancı öğrenci olarak Fransa'ya gidip Montpellier Üniversitesi'ne kaydolan ve 1885'te Batı düşüncesiyle iyice aşılanmış olarak geri dönen ve yazılarında başörtüsü, çok eşlilik ve İslam'ın boşanma ve miras konusundaki görüşlerini eleştirmeye devam eden Kasım Emin gibi akademisyenlerin izini takip etmektedirler.Buna, sınırsız özgürlükler fikri de dahil olmak üzere Batı düşüncesinin propagandasını yapan “Kadının Kurtuluşu” adlı kitabı da dahildir.

Kudüs Üniversitesi tarafından düzenlenen bu konferans, aile içi şiddet, cinsel taciz, yoksulluk veya eğitim, ekonomik, siyasi, hukuki veya sağlık hizmetlerinden mahrumiyet gibi kadınların karşılaştığı çok çeşitli sorunların çözümünde "cinsiyet eşitliği" mefhumunun güvenilirliğine dair objektif ve eleştirel bir analiz yapmadan, kadın hakları ve güçlendirilmesiyle ilgili Batı'nın seküler anlatılarını basitçe tekrarlamıştır. Kadının sorunlarına yönelik kapsamlı bir çözüm olarak pazarlanan toplumsal cinsiyet eşitliği, aile hayatında ve toplumda erkek ve kadınların rolleri, hakları ve sorumluluklarında eşitliği gerçekleştirmeyi amaçlamakta ve bunun da kadınlar için saygı, adalet ve daha iyi bir yaşam kalitesi sağlayacağına inanılmaktadır.Oysa bu, Batı'nın kadına değer verme ve ona, temel ekonomik, siyasi, hukuki ve eğitim haklarını tanıma konusunda başarısız olması sonucu doğan Batılı bir mefhumdur.Ancak dünya çapında ülkelerin anayasaları ve yasalarında “cinsiyet eşitliğinin” pekiştirilmesine rağmen, kadına yönelik şiddet, taciz, yoksulluk, ekonomik ve cinsel sömürü, adaletsizlik ve kadının siyasi, ekonomik, eğitim ve sağlık haklarından mahrum bırakılması gibi sorunların boyutu, dünya genelinde hala korkunç bir şekilde devam etmektedir.Buna ek olarak kadının iş yoluyla güçlendirilmesi anlatısı hatalıdır; çünkü birçok çalışan kadın düşük ücretli, kalitesiz ve genellikle istismar edici işlere girmekte ve bu işler de kadınları sadece yoksulluktan kurtarmakta başarısız olmakla kalmamış, aksine onları fedakarlık yapmaya ve anneler olarak hayati rollerinden ödün vermeye zorlamış ve çocuklarıyla geçirebilecekleri değerli zamanlardan da mahrum bırakmıştır.Bunun yanı sıra evlilik ve aile yaşamında cinsiyet eşitliği çağrısı, evlilik ve ebeveynlik sorumlulukları konusunda kafa karışıklığına ve anlaşmazlıklara yol açarak aile hayatı uyumunu baltalamış ve boşanma vakalarının artmasına katkıda bulunmuştur.

Filistin'deki kadını güçlendirmek için ilk olarak onu, mübarek toprağı Yahudilerden kurtarmak için Müslüman orduların seferber etmeye davet yoluyla işgalden kurtarmayı gerektirir.İkinci olarak, erkek olsun kadın olsun tüm insanların haklarını adil bir şekilde garanti altına alabilecek ve iyi bir yaşam kalitesini sağlayabilecek doğru bir siyasi, ekonomik, hukuki ve eğitim sisteminin inşa edilmesini gerektirir.Bu ise ancak Alim ve Hakim olan Allah'ın indirdiği bir sistemle gerçekleşebilir.Sonra üçüncü olarak da yaşamın her alanında kadın ve erkekler arasında iş birliğini sağlayan, her iki cinsiyetin onurunu koruyan, doğalarını tamamlayan hak ve görevleri belirleyen, evlilik ve aile hayatındaki uyumu gerçekleştiren ve bir eş ve anne olarak kadının hayati rolünü gerçekten takdir eden içtimai nizamın uygulanmasını gerektirir.Bu ise ancak cinsiyet eşitliğine dayalı yasalar yoluyla değil, İslami içtimai hükümler yoluyla gerçekleşebilir.Bu nedenle Allah Subhanehu ve Teala'nın sistemi olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafete davet etmek, Müslüman kadın için daha iyi bir yaşam arayışında olanlar için tartışma ve konferansların ana konusu olmalıdır. 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esma Sıddık

Template Design © Joomla Templates | GavickPro. All rights reserved.